A

İSTANBUL

Tarihi boyunca medeniyet, kültür ve eğitim merkezi olan şehir.

  • İSTANBUL
    • Mustafa GÜNDÜZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 13.07.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/istanbul
    • ISBN ve DOI Numarası: ISBN: 978-625-6110-15-1 (Takım), 978-625-6110-18-2 (3. Cilt) DOI: 10.53478/TUBA.978-625-6110-15-1 (Takım), 10.53478/TUBA.978-625-6110-18-2 (3. Cilt)
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İSTANBUL
İSTANBUL

Tarihi boyunca medeniyet, kültür ve eğitim merkezi olan şehir.

  • İSTANBUL
    • Mustafa GÜNDÜZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 13.07.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/istanbul
    • ISBN ve DOI Numarası: ISBN: 978-625-6110-15-1 (Takım), 978-625-6110-18-2 (3. Cilt) DOI: 10.53478/TUBA.978-625-6110-15-1 (Takım), 10.53478/TUBA.978-625-6110-18-2 (3. Cilt)
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İSTANBUL

Fâtih Sultan Mehmed tarafından 29 Mayıs 1453 tarihinde fethedilen İstanbul Osmanlı Devleti'ne 470 yıl payitahtlık yapmıştır. Bu uzun yüzyıllar içerisinde idarî olduğu kadar ilim, sanat, kültür ve eğitim merkezi olarak dünyanın en önemli şehirlerinden biri konumunda bulunan İstanbul'da kendine has bir şehir yapılanması, mimari stil, entelektüel hayat, âdâb-ı muâşeret, sanat ve edebiyat anlayışı ile buraya mahsus bir insan modeli ortaya çıkmıştır. Bütün bu ihtişamı, seyyahların kalemlerinde, ressamların gravürlerinde, şairlerin mısralarında, yazarların anlatımlarında asırlarca çeşitli memleketlere taşınmış; böylece geniş bir coğrafyayı tesiri altına almıştır. İslambol, Dersaâdet, Der-âliye, Makarr-ı Saltanat, Âsitâne-i Aliye, Dârülhilafe gibi pek çok isimle anılan, hakkında birçok şiir ve şehrengiz yazılan İstanbul bu konumuna rağmen vakur, hareketli, asude, etkileyici ve keşmekeşli bir şehir olmayı ve böyle de kalmayı başarmıştır.

İstanbul'un tarih içindeki bu hususiyetleri, doğal olarak ona bir medeniyetin ilim, sanat müesseselerinin en seçkinlerini barındıran şehir olma özelliğini de kazandırdığı için eğitim tarihimiz açısından son derece zengin ve çeşitlilik gösteren kurumlara ev sahipliği yapmıştır.

Payitahtın sanat ve kültür eğitimi merkezi Sarayburnu'ndaki Topkapı Sarayı olmuştur. Öncelikle bu sarayda özel programlarla şehzade ve hanım sultanlar yetiştirilmekteydi (bk. Şehzade Eğitimi). Enderun, Harem, Nakkaşhane ve Hassa Mimarları Ocağı, oradaki diğer başlıca eğitim kurumlarıydı. Osmanlı bürokrasisini ve idarecilerini yetiştiren Enderun, Sultan II. Murad tarafından kurulmuş, oğlu Fâtih tarafından ikmal edilmiştir (bk. Enderun). Enderûn-ı Hümâyun'a alınmak üzere talebe (iç oğlanı) hazırlayan alt birimlerden ikisi İbrâhim Paşa ve Galata sarayları İstanbul'daydı. Buralara çok hususi niteliklerine göre seçilerek alınan ve kabiliyetlerine göre yetiştirilen; sıkı bir dinî-ahlakî eğitimden geçirilen, çeşitli meslekî bilgilerle donatılan, saray teşrifatında pratik yapan gençler ayrıca mimari, ebru, ciltçilik, nakkaşlık, oymacılık, tezhip, hat, minyatür, resim, musiki gibi sanat dallarından birinde ustalaşırlardı. Eğitimlerinin sonunda devlet protokolünü, saray adabını ve mevkiinin inceliklerini öğrenmiş olarak İstanbul'da ve vazifeli gittikleri yerlerde bu kazanımlarını harfiyen sergileyen, muhitlerine yayan bu şahsiyetler böylece sarayı temsil eden geniş bir kitleyi oluştururlardı.

Harem'de ise sıkı bir dinî, ahlakî eğitim verilir, aynı zamanda musiki, nakış, şiir gibi sanat dallarını icra edilirdi (bk. Harem-i Hûmayun). Harem mensupları Osmanlı toplumunda "saraylı" tipini oluşturmuş, sarayın bütün nezaketini, adabını, olgunluğunu, inceliklerini topluma gösterme ve yayma vazifesi üstlenmişlerdir.

Osmanlı sarayı bizzat padişahın ilim ve sanat tedris ettiği ortamlar ramazanda âlimlerin padişahın huzurunda yaptıkları ilmî sohbet ve müzakerelerle musiki ve şiir meclisleriyle de meşhurdu. Bu yönüyle ilim ve sanat muhitlerinin güçlendirilmesi ve himayesi yanında şehrin entelektüel hayatına da ciddi katkılar sunuyordu (bk. Padişah Hocası, Huzur Dersleri).

Ehl-i Hiref-i Hümâyun'a bağlı Nakkaşhane'de kitap sanatları, kuyumculuk, dokumacılık, silah imalatı, ahşap işleri, madencilik ve kıyafet alanlarında memleketin en usta sanatkârları istihdam edilerek bir yandan yeni sanatkârlar yetiştirilirken diğer yandan bu alanlarda en nadide mamuller üretilirdi.

Ehl-i Hiref-i Hümâyun'a bağlı çalışan ve Mimar Sinan, Dâvud Ağa, Kasım Ağa gibi pek çok ustayı yetiştiren Hassa Mimarları Ocağı, Fâtih Sultan Mehmed devrinden itibaren fethedilen yerlerin imarı ve şenlendirilmesi, Osmanlı kimliğini taşıyan bir mimari üslup oluşturularak gelenekselleştirilmesi, padişah ve diğer hanedan mensuplarının inşa ettirdikleri yapıların ve diğer devlet bütçeli binaların inşa ve tamirleri gibi görevler üstlenmişti (bk. Mimarlık Eğitimi). Ocağın en fazla hizmet ettiği ve en muhteşem mimari eserlerle donattığı şehir kuşkusuz İstanbul'du (bk. Mimar Sinan).

Osmanlı eğitim sisteminde bugünkü anlamda yükseköğretim kısmını teşkil eden kurum medreseydi. Fetihten hemen sonra kurulan Zeyrek, akabinde Ayasofya ve nihayet 1470'te Sahn-ı Seman medreseleri sur içini ilim merkezi haline getirme yolundaki ilk adımlardı. Daha sonra padişahlar ve devlet adamları özellikle külliye tarzında inşa ettikleri sosyal yapılar bütünlüğü içinde medreselere de yer vermişler, böylece medreseyi hem şehrin hem de toplumun odağına yerleştirmişlerdir. Dârülhadis, dârülkurra, dârüttıp gibi birimleri de bulunan medreselerin onlarca örneği hanedan üyeleri ve devlet ricali tarafından kurulmuş, buralara zengin vakıflar tahsis edilmiştir. Eyüpsultan, Beyazıt, Yavuz Sultan Selim, Şehzade, Süleymaniye, Sultan Ahmed, Nuruosmaniye, Laleli, Hamîd-i Evvel ve Üsküdar-Selimiye bizzat padişahlar tarafından yaptırılan külliye medreseleridir (bk. Yavuz Sultan Selim). Keza Hürrem Sultan (Haseki), Mihrimah Sultan (Edirnekapı), Mihrişah Sultan (Eyüpsultan), Hatice Turhan Sultan (Yenicami) külliye-medreseleri sur içini; Nurbânû Sultan (Atik Valide), Mahpeyker Sultan, Kösem Sultan (Çinili), Gülnûş Sultan (Yeni Valide), Râbia Sultan (Beylerbeyi) ve Mihrimah Sultan gibi hanedanın kadın üyeleri külliyeleri ve dolayısıyla medreseleri ile Üsküdar'ı ihya etmişlerdir.

Bunlardan başka devlet adamlarının yaptırdığı ve içinde eğitim kurumlarının da de yer aldığı külliyeler ve mevcuttur (bk. Külliye).

İstanbul medreseleri taşradakilerden daha üstte konumlandırılmış, bu minvalde devlet kadrolarına alımlar Sahn-ı Seman ve Süleymaniye gibi kıdemli medreselere tahsis edilmiştir. Aynı şekilde Süleymaniye Tıp Medresesi de asırlarca saray hekimlerini ve hekimbaşıları çıkarmıştır. Eldeki verilere göre sadece Mimar Sinan döneminde İstanbul'da inşa edilen medrese sayısı elli beştir. XVI. asrın son çeyreğinde bu sayı 126'ya ulaşmıştır. XVII. yüzyıl ortalarında İstanbul'daki medrese sayısı 122 iken 1791'de 181, 1869'da 176, 1914'te 185 olarak tespit edilmiştir. Son dönemlerde Sahn-ı Seman, Gazanfer Ağa, Câfer Ağa gibi eski medrese yapıları tamir edilerek birer kültür evi şeklinde hizmete sunulmakla İstanbul'da farklı bir eğitim mekânı ihdas edilmiştir.

Öte yandan zaman içinde kadar Süleymaniye, Vefa ve Fatih semtleri ulema konaklarıyla meşhur olmuş, bütün medreselerin civarındaki kütüphaneler, sahaflar ve bunların yan sektörleriyle donatılarak oluşturulan canlı bir ilim hayatı İstanbul'a tam bir ilim ve kültür merkezi hüviyeti kazandırmıştır. Külliyeler dahilindeki medrese ve cami kütüphanelerinden başka müstakil olanları da mevcuttu. Köprülü (1667), Âşir Efendi (1740) ve Âtıf Efendi (1741) kütüphaneleri bunlardan bazılardır. Kütüphaneleri idare eden ve "hâfızıkütüp" denilen görevli bugün nesli kesilmiş bir entelektüel tipi temsil etmekteydi.

Osmanlı toplumunun irfan, ahlak, edebiyat ve sanat eğitiminin membalarından olan ve münevverlerden halka kadar bütün kesimleri bünyesinde toplayan tekkeler İstanbul'da da hayli yaygındı. Bunlar arasında Galata, Üsküdar, Kasımpaşa, Yenikapı ve Bahariye mevlevihanelerinden başka çok sayıda Kadirî, Nakşibendî, Rifâî, Celvetî, Halvetî, Sünbülî, Sâdî, Cerrâhî, Şâbânî, Bayramî, Gülşenî, Şâzelî, Bektaşî, Sinânî, Melâmî, Bedevî tekkeleri ve dergâhları birer irfan ve kültür ocağı olarak faaliyetlerini sürdürmekteydi. İstanbul'daki tekkelerin ve dergâhların net sayısı bilinmemekle beraber XVI. yüzyıl ortalarında yetmiş beş, XVIII. asır sonlarından kapatıldıkları 1925 yılına kadarki dönem arasında 250-300 civarındaydı.

Özellikle 1990'lardan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün gayretleriyle bazı dergâhlar mimari bakımdan ihya edilmiştir. Yenikapı ve Bahariye mevlevihaneleri, Davutpaşa'da Beşikçizade, Eyüp'te Hatuniye, Mustafa Selâmi Efendi, Şeyh Murad Efendi, Vezir ve Oluklubayır; Eğrikapı'da Emîr Buhârî, Sütlüce'de Hasîrîzade, Kasımpaşa'da Türâbî Baba, Üsküdar'da Nalçacı Halil Efendi, Çemberlitaş'ta Karababa, Tophane'de Kadirîhane tekkeleri gibi tamamıyla harap olanlardan bazıları kurtarılmıştır. Ortadan kalkmış olanlardan bazıları da asıllarına uygun olarak yeniden inşa edilerek eğitim-kültür-sanat faaliyetleri veya insanî yardımı amaçlayan bazı vakıflara tahsis edilmişlerdir.

İlim, kültür, sanat ve irfan alanındaki bu yoğunluk ve canlılığın neticesi olarak İstanbul'a mahsus bir örnek insan tavsifi ortaya çıkmıştır. "İstanbul beyefendisi" ve "İstanbul hanımefendisi" şeklinde ifade edilen bu nitelik fevkalade nezaketi, inceliği ve konuştuğu İstanbul Türkçesi ile temayüz etmiştir. Kimseyi incitmeyen, dilinde kem söz barınmayan, cümlelerinin sonunu mutlaka "efendim" diye bitiren, nezaket ve ikramı bir hal edinmiş; giyimi kuşamı, endamı, edası ve âdâb-ı muâşereti ile muhatabında hayranlık uyandıran bu şahsiyetler İstanbul'un alâmet-i fârikası olmuşlardır.

Bu münhasır hususiyet hayatın ve sanatın pek çok alanında da bir tarz olarak "İstanbul usulünü" en üst seviyede ideal olarak kültüre nakşetmiştir.

Bütün bu kurumların dışında şair, edip, musikişinas, düşünür ile tasavvuf ve ilim erbabının meclis ve icra mekânları olan İstanbul konakları; Anadolu'nun dört bucağından gelen âşıkların buluştuğu belli başlı kahvehaneler; ilim erbabının uğrak yeri kıraathaneler, en nadide kitapların alım satımının yapıldığı sahaf dükkânları ve hatta hanlar, berber dükkânları ve hamamlar da İstanbul'un ilim muhitlerini buluşturan, besleyen mekânlar olarak zikredilmelidir.

Osmanlı çocuklarının temel eğitimi burada da mahalle/sıbyan mekteplerinde veriliyordu. Külliyelerin içerisinde olduğu gibi her mahallede bulunan ve dört-on iki yaş aralığındaki çocukların okuma, yazma, Kur'an-ı Kerim, ilmihal, musiki, hesap dersleri aldıkları mahalle/sıbyan mektepleri kendine has mimarisi ve bed-i besmele merasimleriyle İstanbul hayatına renkli bir katkıda bulunmaktaydı. Evliya Çelebi'ye göre payitaht genelindeki sıbyan mektebi sayısı 1993'tü. 1711'deki bir kayda göre Üsküdar ve civarında kırk bir, Eyüpsultan'da otuz, Galata'da ise doksan olmak üzere toplam 161 mektep bulunurken İstanbul genelinde 200-300 arasında değişiyordu. 1788 yılında bu rakam Boğaziçi verileri de katılarak 399'a bâliğ olmuştu. Tanzimat'tan sonraki mektep ıslahatlarında sayıları yaklaşık 360 olduğu tespit edilmiştir. Bir maarif müfettişinin 1912-1914 yılları arasını kapsayan raporunda sur içindeki 113 mektep isimleriyle birlikte kaydedilmiştir. 1925'te sur içi ve sur dışında toplam 314 sıbyan mektebi bulunmaktaydı.

Bunlardan Vefa'daki Recâi Mehmed Efendi, Ayasofya, Süleymaniye'deki Atâullah Efendi, Üsküdar'daki Ahmediye ve Mihrimah Sultan, Horhor'daki Süleyman Efendi, Fındıklı'daki Zevkî Kadın, Eyüpsultan'daki Şeyhülislam Ebüssuûd Efendi ve Şah Sultan mektepleri gibi günümüze ulaşanlar bugün çocuk kütüphanesi olarak veya benzeri kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır.

XIX. yüzyıla girerken bütün yenileşme hareketleri gibi eğitimle ilgili alanlarda da yeni dönüşüm merkezi İstanbul olmuş, devletin geleneksel eğitim kurumlarının yanına eklemeye başladığı modern mekteplerin ilk örnekleri İstanbul'da ortaya çıkmıştır. Tanzimat'ın ilk yıllarında devlet kontrolünde yeni bir maarif sisteminin tesisi planlanmış ve ibtidâî (ana mektebi-ilkokul), rüşdî-idâdî (orta), âlî (yüksek) kademeler kabul edilmiştir.

Bu çerçevede modern anlamda okul öncesi eğitimin ilk örnekleri II. Abdülhamid döneminde İstanbul'da başlamış, II. Meşrutiyet döneminde de ana mektepleri açmıştır. 1914 yılında Dârülmuallimât'a bağlı açılan ana muallim mektebi ise anaokulu öğretmeni yetiştiren ilk kurum olma özelliğine sahiptir.

Cumhuriyet'in başlarında (1923-24) seksen sekiz anaokulundan sekizi İstanbul'daydı. Bu okullarda toplam 741 talebe vardı. Cumhuriyet'in onuncu yılına gelindiğinde sayıları on üçe çıktı. 1933-1934 eğitim öğretim yılında İstanbul'daki özel anaokulların sayısı devlet okullarından daha fazlaydı. Özel azınlık anaokulu sayısı ise yirmi iki idi.

2021-2022 Millî Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre İstanbul'daki okul öncesi eğitimde durum şöyledir: Devlet anaokulu 827, ana sınıfı 1528; özel anaokulu 1700, özel ana sınıfı 372; toplam okul öncesi devlet kurumu 2355, özel 2072; devlet anaokulları dersliği 6415, özel anaokulu dersliği 9542; devlet anaokulları öğrenci sayısı 52.346, ana sınıfı 165.956; özel anaokulları öğrenci sayısı 80.165, özel ana sınıfı 16.426. Bunların toplam öğrenci sayısı 314.533, toplam öğretmen sayısı 17.660'tır.

Modern ilköğretim kurumları olan ibtidâî mekteplerinin ilk örnekleri de 1860'ların başında ortaya çıktı ve bunların çoğu İstanbul'da açıldı. Altı sınıflı ilköğretim okulları, 1913 tarihli Tedrîsât-ı İbtidâiye Kanûn-ı Muvakkati ile ibtidâiye ve rüştiyelerin birleştirilmesi sonucu teşkil edilmiş olan ibtidâî mekteplerinin devamıydı. Şehirdeki bu okullarının kırk yedisi kızlar içindi. 1923-24 eğitim öğretim yılında İstanbul'da tek sınıflı yirmi iki, iki sınıflı kırk yedi, üç sınıflı otuz sekiz, dört sınıflı on sekiz, beş sınıflı yirmi iki, altı sınıflı yetmiş beş olmak üzere toplam 222 ilköğretim okulu vardı.

1923-1924 eğitim öğretim yılında ilköğretim okullarında 15.643'ü erkek, 9177'si kız olmak üzere toplam 24.820 öğrenci, ortaokullarda 1588 öğrenci öğrenim görüyordu. İstanbul okullarındaki kız öğrencilerin ülkenin toplam öğrenci sayısına oranı %36.9 ile ülke ortalamasının (%18.4) iki katıydı. 1923-1924 eğitim öğretim yılında İstanbul'da görevli toplam 2975 öğretmenin 1136'sı ilköğretim okulu, seksen dördü ortaokuldaydı. Yatılı ilkokul ve dârüleytamlarda görev yapan yetmiş dokuz öğretmenin otuz ikisi (%40.5), ortaokullarda görevli seksen dört öğretmenin kırk beşi (%53.5) kadındı.

İstanbul'da 1927 yılında 142 özel ilköğretim okulu varken bu rakam on yıl sonra 138'e, 1940'ta 106'ya, 1950'de 95'e düşmüş, 1973'te de 106 olmuştur.

On yıl sonra 1933-1934 eğitim öğretim döneminde İstanbul merkez ilköğretim okullarında 524 erkek, 946 kız, özel ilköğretim okullarında 441 erkek, 817 kız olmak üzere toplam 2708 öğretmen vazife yapmaktaydı. 1945-1946 eğitim öğretim döneminde öğretmen dağılımı, İstanbul merkezdeki resmî ve özel ilköğretim okullarında 607 erkek, 1654 kız, toplamda 2261 şeklindeydi. Merkez ve köylerdeki toplam öğretmen sayısı 2700'dü. Bu rakamlar öğretmen sayısında on sene öncesine göre bir gerilemeyi göstermektedir.

1938 yılındaki eğitim istatistiklerine göre 884.222 nüfuslu İstanbul'da mevcut 477 resmî ilkokulda toplam 73.256 öğrenci okurken, 1859 öğretmen bulunuyordu. İstanbul'daki ilköğretim rakamlarında 1950'lere kadar radikal bir değişimin olmadığı görülür. Bunun sebebi uluslararası düzeyde yaşanan ciddi askerî, siyasal ve sosyal gelişmelerdir.

XX. yüzyılın ikinci yarısında nüfusu on üç kat artan İstanbul dünyanın en büyük metropollerinden biri haline gelme yolunda hızla ilerlerken sosyal ve kültürel dokusunda sarsıcı değişimler yaşanmış; sanayileşmenin de eklenmesiyle beklenmedik ve plansız bir büyüme gerçekleşmiştir. 1950 sonrası almaya başladığı yoğun göç, diğer eğitim kurumları gibi ilköğretimi de şekillendiren en önemli faktör haline gelmiştir. Bu dönemde ilköğretim öğrencilerinin sayısı, okul ve öğretmen sayısına göre çok daha hızlı artmış; öğretmen başına düşen öğrenci sayısı iyice kabarmış, sınıflar giderek kalabalıklaşmıştır. Birinci göç dalgasının yaşandığı Fikirtepe, Kuştepe, Zeytinburnu gibi semtlerde birinci nesil gecekondu türü yerleşim alanlarının doğup dışa doğru yayıldığı 1950-1970 yılları arasında, İstanbul'da okul sayısı 1.4 kat artarken, öğretmen sayısı 4.3 kat, öğrenci sayısı ise 7.6 kat artış göstermiştir. Buna göre öğrenci sayısındaki artış okul sayısındaki artıştan 5.4 kat, öğretmen sayısındakinden 1.7 kat daha fazla olmuştur. Bu orantısız büyüme kronikleşen derslik açığına ve öğretmen yetersizliğine yol açmıştır. XX. yüzyılın son otuz yılına ait sayısal verilere bakıldığında artış oranlarının değiştiği, fakat sürecin sorun üreten genel karakterini koruduğu görülmektedir. Zira 1970-2000 yılları arasında İstanbul'da okul sayısı 2.3 kat artarken, öğretmen ve öğrenci sayıları 5'er kat artmıştır. Buna mukabil okul sayısı hızı yavaştır. Bu bulgular çerçevesinde İstanbul'un aşırı demografik büyüme hızından kaynaklanan eğitim sorunlarının XXI. yüzyıla girerken de devam ettiği görülmektedir.

2021-2022 yılı istatistiklerine göre İstanbul'da temel eğitimin ilkokul kısmına dair veriler şöyledir: 1056'sı devlet okulunda 26.807 derslik, 33.677 öğretmen, 853.081 öğrenci. 577 özel ilkokulda 9274 derslik, 11.173 öğretmen, 95.557 öğrenci. Toplamda 1633 ilkokul, 11.556'sı erkek, 33.294'ü kadın olmak üzere 44.580 öğretmen, 948.638 öğrenci.

Ortaöğretim açısından değerlendirildiğinde ise Tanzimat arifesinde açılan modern sivil okullar hep İstanbul'da hizmete girmiştir. Bunların ilk örnekleri Mekteb-i Maârif-i Adliye, Vefa İdâdîsi, Cevrî Kalfa Kız Rüştiyesi, Eyüpsultan Reşâdiye Numune Mektebi, Üsküdar Paşakapısı İdâdîsi, Gelenbevî İdâdîsi, Pertevniyal Mahmudiye Rüştiyesi, Kadıköy Hamidiye kız ve erkek rüştiyeleri, Numûne-yi Terakkî Mektebi gibi okullardır.

1923-24'te İstanbul'da altı erkek, beş kız toplamda on bir ortaokul bulunuyordu. 1926-1927 eğitim öğretim döneminde Türkiye'deki bütün genel liselerin %65.3'ü İstanbul'daydı. Dahası bu liselerdeki öğretmenler ülke toplamının %76.5'ini, öğrenciler ise %73.5'ini oluşturmaktaydı. 1923-24'te altısı erkek, beşi kızlara mahsus ortaokul vardı.

Kızlar için ilk yüksekokul örneklerinden olan Kandilli, Çamlıca, Bezmiâlem Valide Sultan, Erenköy İnâs sultânîleri 1911 yılından itibaren yalnızca İstanbul'da açılmış, akabinde başlayan savaşların ağır şartları yüzünden bunların benzerleri diğer coğrafyalarda hayata geçirilememiştir.

Enderun'un mirasçılarından biri olarak onun Galata'daki uygulama sarayında hariciyeci ve yabancı dil bilen subay yetiştirmek amacıyla 1868 yılında açılan Mekteb-i Sultânî hem şehrin ileri gelen ailelerinin hem de diğer şehirlerden başarılı gençlerin öğrenim gördüğü bir kurum haline gelerek devlet kadrolarının insan kaynağını karşılamıştır.

Erken Cumhuriyet döneminde İstanbul'daki resmî liselerin sayısında bazı değişiklikler olmuştur. Farklı süreler faaliyet gösterdiği halde kapanan ve bir kısmı sonraki dönemlerde tekrar açılanlar söz konusudur. 1937-1938 eğitim öğretim yılına gelindiğinde ise faal durumdaki resmî liseler şunlardı: Pertevniyal Lisesi, Galatasaray Lisesi, Vefa Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Kabataş Lisesi, Üsküdar Lisesi, İstanbul Kız Lisesi, Erenköy Kız Lisesi, Kandilli Kız Lisesi, Bezmiâlem Kız Lisesi, Nişantaşı Kız Lisesi, Üsküdar Erkek Lisesi. Bu kurumlar Osmanlı döneminden aldıkları tecrübe, kurumsal yapı, seçkin kadroları ve tarihî mekânlarıyla yeni devletin elit/münevver zümresini teşkil edecek beşerî sermayesi olarak baktığı gençlere nitelikli bu eğitim ortamı sağlamışlardır. Cumhuriyet döneminde İstanbul'da kurulan ilk lise olma özelliğini taşıyan Haydarpaşa Lisesi 1934 yılında açılmıştı. Hiç kuşkusuz İstanbul liseleri, nicelik yönünden olduğu kadar nitelik yönünden de ülkenin en seçkin eğitim kurumları arasındaydı. Nitekim Cumhuriyet'in ilanını izleyen yıllarda bunların çoğunda şehrin gençleri kadar taşradan gelenler de öğrenim görmüştür.

II. Dünya Savaşı ve beraberinde gelen ekonomik darboğaz gibi sebeplerle İstanbul'un ortaöğretim kademesindeki ağırlığı azalmaya başlamış, ilköğretim düzeyindeki eğitim yeterli görülmüştür. 1939-1950 yılları arasında Türkiye'deki toplam lise sayısı %10 oranında artarken, İstanbul'dakilerin sayısı aynı oranda azalmıştır. Bu azalma öğretmen ve öğrenci sayısına da yansımıştır.

İstanbul'da 1950'lerde başlayan göç ve nüfus artışı, ticaret ve sanayinin gelişmesi, çarpık kentleşme sonucu 2000'li yıllara kadar genel lise sayısı 16.6 kat, öğrenci sayısı ise 59.1 kat artmıştır. Buna mukabil okul ve derslik sayısı bu orana yetişememiştir. Dolayısıyla derslik/öğretmen başına düşen öğrenci sayısı bakımından ülke ortalamasının gerisinde seyretmiştir. Bu manzaranın bir diğer sonucu, İstanbul'daki genel liseler arasında nitel farklılaşmanın derinleşmesi olmuştur. Bugün eldeki en objektif performans göstergesi olan "Yükseköğretime Geçiş Sınavı" başarısı açısından bakıldığında, en başarılı liselerin 1950 yılı itibariyle şehrin üzerinde yükseldiği (bugünkü idarî taksimatta mevcut olan) dokuz ilçede yoğunlaştığı görülür. Bazı mahalleleri söz konusu tarihten sonra kurulan bu ilçeler şehrin nüfusunun yaklaşık %20'sine sahiptir. Nüfusun yaklaşık %80'inin yaşadığı otuz ilçe ise birçok alanda olduğu gibi eğitimde de demografik dengesizlikten olumsuz etkilenmektedir.

Cumhuriyet döneminin orijinal ortaöğretim kurumlarından olan İmam-Hatip liselerinin de ilk örneği İstanbul'da açılmıştır. II. Meşrutiyet devrinde medresenin elde kalan kısmıyla 1911 yılında Medresetü'l-vâizîn, 1913'te Medresetü'l-eimme ve'l-hutabâ, sonrasında 1919'da Medresetü'l-irşâd'ın açılması yüksek din eğitimi yolunda yine İstanbul'un merkeze alındığını göstermesi açısından önemli girişimlerdir. 1924 tarihli Tevhîd-i Tedrisat Kanunu uyarınca Maarif Vekâleti'ne bağlı imam ve hatip yetiştirmek üzere yeni mekteplerin açılması öngörülünce Dârülhilafe medreselerinin alt yapısı kullanılarak Türkiye'nin ilk İmam-Hatip Mektebi Fatih'teki Tophane Medresesi'nde eğitim öğretime başladı. Ardından Sultanselim'deki Medresetü'l-mütehassisîn binasına taşındı. İmam-Hatip okullarının kapatılması sürecinde 1930 yılında buradaki okul da kapatıldı. Ancak yeniden açılmaya başladıklarında ilk İmam-Hatip Okulu 1951 yılında Zeyrek'te açıldı (bk. İmam-Hatip Lisesi). İmam-Hatip Okulu mezunlarına yükseköğrenim ve meslek dersi öğretmeni olabilme hakkı vermek için 1959 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Fatih'te açıldı. Bu okul 1966'da Bağlarbaşı'na taşındı, 1982'de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne dönüştü.

Osmanlı'dan tevarüs eden hususi mektepler Cumhuriyet döneminde yeniden düzenlendi. 1926-1927 eğitim öğretim yılında İstanbul'daki bu tür otuz dört genel lisenin yirmi sekizi azınlıklara ve yabancılara aitti. 1937-1938 eğitim öğretim yılı itibariyle İstanbul'da özel okul statüsünde yirmi dört okul bulunuyordu. Bunların dördü özel Türk lisesi, dokuzu azınlık lisesi, on biri de yabancı liseydi. Sadece İstanbul'dakilere faaliyet izni verilen azınlık liselerinden beşi Rum, üçü Ermeni, biri de Mûsevîler'e aitti. Büyük savaşlarda taraf olduklarından dolayı çoğu kapatılan, kalanların da yalnızca İstanbul'da faaliyet göstermelerine müsaade edilen yabancı liselerin ikisi Alman, üçü Amerikan, beşi Fransız ve biri de İtalyan'dı. Bunun iki istisnası İzmir ve Tarsus'taki Amerikan liseleriydi. Günümüzde bunlar öğretimlerine devam etmektedirler (bk. Azınlık Okulları; Yabancı Okullar). Bunlardan farklı bir hukukî statüde Türk vatandaşı olmayan gençlerin devam ettiği uluslararası okullardan 151'i İstanbul'dadır (bk. Uluslararası Okullar).

Meslekî teknik eğitimin farklı kademelerdeki okulları olan Sanayi Mektebi, Telgraf Mektebi, Lisan Mektebi, Orman Mektebi, Bağcılık Mektebi, Ticaret Mektebi, Kız Sanayi Mektebi, Kondüktör Mekteb-i Âlîsi vb. İstanbul'da faaliyete geçmiştir. II. Abdülhamid'in açtığı Dârülhayr-ı Âlî ile Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde faaliyet gösteren dârüleytamlar da ilk akla gelen meslek okullarıdır.

Cumhuriyet'in başlarında İstanbul'da sadece dokuz meslekî ve teknik eğitim kurumu vardı ve buralarda 199 öğretmen görev yapıyordu. Toplam öğrenci sayısı 1871'di. 1934-1935 eğitim öğretim yılında okul sayısı yirmi altıya, öğrenci sayısı 2987'ye çıktı. 1937-1938'de on üç meslekî teknik okulda 242 öğretmen 2214 öğrenciye öğretim veriyordu. Kökeni Osmanlı'ya uzanan Sultanahmet Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Selçuk Kız Teknik ve Meslek Lisesi ile 1945 yılında açılan Maçka Meslekî ve Teknik Anadolu Lisesi, bugün de İstanbul'un gözde meslekî ve teknik okullarındandır. Ayrıca 1884 yılında Leylî Tüccar Kaptan Mektebi adıyla açılan, 1928'de Âlî Deniz Ticaret Mektebi olarak İktisat Bakanlığı'na bağlanan ve nihayet 2019 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Meslekî ve Teknik Anadolu Lisesi adını alan okul da bu sıralamada yerini almıştır.

1914 yılında açılan Dârülbedâyi Cumhuriyet döneminde İstanbul Şehir Tiyatroları'na dönüşürken, 1917'de açılan Dârülelhan da 1926'da İstanbul Belediye Konservatuvarı adını aldı. Bu iki mektep Türkiye'de müzik ve tiyatro eğitiminin öncüsü olmuştur.

2021-2022 yılı verilerine göre İstanbul'da devlet okulları, özel okullar, İmam-Hatip ortaokulları ve İmam-Hatip liseleri bünyesindekiler dahil ortaokulların sayısı 1769'dur. Bunlardan 1155'i devlet, ortaokulu, 614'ü ise özel ortaokuldur. Özel ortaokulların 7606, devlet ortaokullarının 19.526 dersliği vardır ve buralarda 832.146'sı devlet okullarında, 100.912'si özel ortaokullarda olmak üzere 476.297'si erkek, 456.761'i kız, toplam 933.058 öğrenci okumaktadır. Ayrıca açık öğretim ortaokulunda okuyan İstanbullu öğrenci sayısı 24.809'u erkek, 29.771'i kız, toplamda 54.580'dir.

2021-2022 yılı verilerine göre İstanbul nüfusunun okullaşma oranları şöyledir: Okul öncesi (beş yaş) düzeyde %43, ilkokullarda %94, ortaokullarda %89, ortaöğretimde (lise) %91, genel ortaöğretimde %51, meslekî ve teknik ortaöğretimde ise %40. Bu rakamlarla İstanbul, Türkiye genelinde mevcut okullaşma oranının biraz altında kalmaktadır.

Yükseköğretim kurumları açısından da İstanbul tarih boyuna en önemli şehir olma vasfını daima korumuştur. 1846 yılında planlanan Batılı anlamda bir yükseköğretim kurumu (Dârülfünun), Sultan Ahmed ve Ayasofya camileri arasındaki bir mevkide Batılı tarzda inşa edilen binasında 1863'te açılmış, birkaç defa öğretime ara verdikten sonra 1900'de kuruluşunu tamamlamış, uzun yıllar İstanbul'un ve memleketin tek üniversitesi olarak eğitime devam etmiştir. 1900'deki yapılanmasında Mekteb-i Tıbbiye-yi Mülkiye, Mekteb-i Mülkiye ve Mekteb-i Hukuk fakülteleri kurulmuş, ayrıca o yıl yeni teşekkül ettirilen Hikmet-Edebiyat ve Ulûm-ı Âliye-yi Dîniye şubeleri Cumhuriyet döneminde Edebiyat Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi'nin temelini oluşturmuştur. Mekteb-i Mülkiye daha sonra Ankara'ya taşınarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin kökenini teşkil etmiştir. Cumhuriyet kadroları Dârülfünun'da 1933 yılında gerçekleştirdikleri reformla bugünkü İstanbul Üniversitesi'ni tesis etmişlerdir (bk. Üniversite Reformu [1933]).

Yüksek Mühendis Mektebi 1944 yılında bir dönüşüm geçirerek İstanbul Teknik Üniversitesi adıyla Türkiye'nin ikinci köklü üniversitesi olarak eğitim tarihindeki yerini almıştır. Bunu Amerika Birleşik Devletleri ile iş birliği neticesinde 1971'de açılan Boğaziçi Üniversitesi izlemiştir. Osmanlı bakiyesi bazı kurumlar üzerine 1982 yılında tesis edilen Marmara Üniversitesi, benzer dönüşümlerle aynı yıl kurulan ve Kondüktör Mektebi'nin devamı olan Yıldız Teknik Üniversitesi ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul'un diğer köklü yükseköğretim kurumlarıdır.

Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi Ankara'da kurulmuş olsa da 1993 yılında Koç Üniversitesi ile başlayan İstanbul'da vakıf üniversitesi kurma girişimi kısa sürede artmış ve 2022'de sayıları kırk yediye ulaşmıştır. İstanbul'da sektör odaklı, farklı iş sahalarına teknik ve beşerî personel yetiştirmek amacıyla 2008 sonrasında kurulan dört de vakıf meslek yüksekokulu eğitim yapmaktadır (bk. Vakıf Üniversiteleri).

İstanbul'un bir başka hususiyeti de yüksek askerî kurumlara ev sahipliği yapmasıdır. Klasik dönemdeki Kapıkulu ve Yeniçeri ocaklarını barındıran bu şehirde ordudaki ıslahatlar neticesinde Kuleli, Selimiye, Davutpaşa ve Rami kışlaları kurulmuştur. Bunlara Batılı askeriye eğitiminin ilk örneği olan ve 1875 yılında İstanbul'da açılan Mühendishâne-yi Bahrî-yi Hümâyun ile kara mühendisleri yetiştiren Mühendishâne-yi Berrî-yi Hümâyun eklenmiştir. Askerî kurumların en önemlilerinden olan Mekteb-i Harbiye (1834) ve Mekteb-i Tıbbiye-yi Şâhâne ile (1827) Mehterhane'nin yerine kurulan Muzıka-yı Hümâyun da (1827) yine İstanbul'da açılmışlardır. Cumhuriyet'in tevarüs ettiği askerî okul, mühendishaneler ve diğer askerî birimler modern Türk ordusunun temelini oluşturduğu gibi Türkiye'de modernleşmenin de öncüleri olmuşlardır. Mekteb-i Harbiye 1936'da Ankara'ya taşınarak Kara Harp Okulu adını almıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sembol kurumlardan olan ve muadilleri gibi yetiştirdiği hekimler ordusuyla onlarca savaşta kendisini ispatlamış bulunan Gülhane Askerî Tıp Akademisi 1941 yılında İstanbul'dan Ankara'ya nakledilmiş, 2016'da askerî hastanelerin kapatılmasıyla Sağlık Bilimleri Üniversitesi'ne dönüştürülmüştür. Mülga Harp Akademileri Komutanlığı yerine 9 Ocak 2017 tarihinde İstanbul Yenilevent Yerleşkesi'nde Millî Savunma Üniversitesi kurulmuştur. Buraya bağlı olarak Kara Harp Okulu, Deniz Harp Okulu ve Hava Harp Okulu, Kara Astsubay Meslek Yüksekokulu, Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu, Hava Astsubay Meslek Yüksekokulu, Bando Astsubay Meslek Yüksekokulu ve Yabancı Diller Yüksekokulu yanında yedi farklı askerî enstitü eğitim öğretim yapmaktadır.

İstanbul öğretmen yetiştirme tarihi bakımından da hep merkezi konumunda olmuştur. Modern anlamda ilk öğretmen okulu Dârülmuallimîn-i Rüşdî Fatih'te açılmıştır (1848). Kız okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla da Dârülmuallimât 1870 yılında Sultanahmet'te öğretime başlamıştır (bk. Öğretmen Yetiştirme).

Cumhuriyet'in ilanından sonra Dârülmuallimîn-i Âliye bir süre Yüksek Muallim Mektebi adıyla faaliyette bulundu. 1936 yılında Yüksek Öğretmen Okulu adını alarak yalnızca lise öğretmeni yetiştiren bir kurum olarak düzenlendi. 1959'a kadar da Türkiye'nin lise öğretmeni yetiştiren tek kurumu olma özelliğini korudu. İlkokullara öğretmen yetiştiren kısmı, Erkek Öğretmen Okulu adıyla faaliyet gösterdi. Ortaokullara öğretmen yetiştiren kurum eksiğini gidermek için 1946 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü açıldı. Kısa süre sonra burası Türkiye'nin önde gelen öğretmen okullardan biri haline geldi. 1978'de İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu, ülkedeki diğer yüksek öğretmen okullarıyla birlikte kapatıldı. Aynı yıl bütün öğretmen okullarını saran anarşi ve terör yüzünden Atatürk Eğitim Enstitüsü'nde eğitim durduruldu. 1980 yılında Atatürk Yüksek Öğretmen Okulu adıyla yeniden açılan kurum ertesi yıl Marmara Üniversitesi'ne bağlanarak Atatürk Eğitim Fakültesi adını aldı.

İstanbul'da öğretmen yetiştiren okullardan ikincisi 1982 yılında açılan Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'dir. Ardından 1998'de İstanbul Üniversitesi Hasan Âli Yücel Eğitim Fakültesi kuruldu. Bu fakülte, 2021'de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa'nın kurulmasıyla Beyazıt'tan Hadımköy Yerleşkesi'ne taşındı. 2003'te Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 2010 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi kuruldu. Bunların yanı sıra vakıf üniversitelerinden Maltepe, Yeditepe, İstanbul Aydın, Biruni, Arel, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul 29 Mayıs, Medipol, Bahçeşehir, Okan, Bezmiâlem, İstanbul Kültür, İstanbul Sabahattin Zaim'de de eğitim fakültesi mevcuttur. Bahçeşehir ve İstanbul Medeniyet üniversitelerine bağlı fakültelerin adı Eğitim Bilimleri Fakültesi'dir.

Yükseköğretim Kurulu Bilgi Yönetim Sistemi'nin Nisan 2023 verilerine göre İstanbul'da kırk yedisi vakıf, on ikisi devlet olmak üzere elli dokuz üniversite vardır. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Millî Savunma Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Türk-Alman Üniversitesi, Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi devlet üniversitesi statüsündedir. İstanbul'da toplam 1.299.390 üniversite öğrencisi eğitim öğrenim görmektedir. Bunlardan 312.047'si ön lisans, 860.001'i lisans, 95.341'i yüksek lisans, 32.001'i de doktora eğitimi yapmaktadır. Devlet üniversitelerinde 296.775'i erkek, 742.858'i kız olmak üzere toplamda 769.663 öğrenci vardır.

Vakıf üniversitelerinde 252.597'si erkek, 270.083'ü kadın olmak üzere toplamda 522.680 öğrenci okumaktadır. Vakıf meslek yüksekokullarında ise 2988'i erkek, 4089'u kadın olmak üzere 7077 öğrenci vardır. İstanbul'daki üniversitelerde toplam 39.214 akademisyen görev yapmaktadır. Vakıf üniversiteleri öğretim elemanlarının büyük kısmını yarı zamanlı olarak devlet üniversitelerinde çalışan akademisyenlerden temin etmektedir. Bu üniversitelerde 5550 profesör, 4385 doçent, 10.249 doktor öğretim üyesi, 7031 öğretim görevlisi ve 8999 araştırma görevlisi bulunmaktadır. İstanbul'da görevli akademisyenler arasında kadınların oranı daha yüksektir (20.121 kadın, 19.093 erkek). İstanbul'un önemli farklarından biri, özel statülerle kurulan Türk Alman Üniversitesi ile Türk Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'ne de ev sahipliği yapmasıdır.

2021-22 yılı verilerine göre İstanbul'daki üniversitelerde dünyanın farklı ülkelerinden toplamda 44.917'si kız, 31.532'si erkek 76.449 yabancı öğrenci eğitim almaktadır. Bu rakamla İstanbul, Türkiye'deki yabancı öğrencilerin (toplam 260.151) %30'a yakınını tek başına barındırmaktadır.

İstanbul'da daha çok yükseköğretim öğrencilerine olmak üzere resmî ve özel çok sayıda yurt vardır. Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü'ne bağlı yirmi üç farklı yurt kampüsünden yedisi erkeklere, on üçü kızlara ait olup üçü de karma hizmet vermektedir. Özel yurt sayısı ise 660'tır. İstanbul'da Kredi ve Yurtlar Kurumu'na bağlı yirmi iki yurdun kapasitesi 29.794'tür. İstanbul'da özel öğrenci yurtlarının yatak kapasitesi 100.645'tir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı öğrenci yurdu sayısı dördü erkek, altısı kız olmak üzere ondur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yüksek öğrenim yurtlarının kapasitesi 2800'dür.

Bir kültür kurumu ve hafızası olması yanında, yüzyıllardır bir eğitim ortamı niteliği de taşıyan İstanbul kütüphanelerinin başında çalışma ortamı, koleksiyonları ve kitap sayısı bakımından İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi ilk sırada gelmektedir (bk. İslam Araştırmaları Merkezi). İstanbul'un olduğu kadar Türkiye'nin ilk millî kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi (bk. Beyazıt Devlet Kütüphanesi) Türkiye'nin en zengin derleme merkezidir. İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi, Fatih Millet Kütüphanesi, Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Kütüphanesi ve Müzesi, Kadın Eserleri Kütüphanesi, IRCICA Kütüphanesi, Merkez Efendi Şehir Kütüphanesi, Şemsipaşa Halk Kütüphanesi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Salt Beyoğlu Kütüphanesi ilk akla gelen diğer büyük kütüphanelerdir. Barındırdığı müstesna eserler bakımından Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi ise dünyadaki sayılı koleksiyonlardan birine ev sahipliği yapmaktadır. 2022 yılında açılan Rami Kütüphanesi de kullanım alanı, hizmet kapasitesi ve çeşitliliği bakımından İstanbul'un en iddialı kütüphaneleri arasında yerini almıştır.

İstanbul'da karmaşık bir yaygın eğitim durumundan da bahsedilebilir. İstanbul Beylerbeyi Olgunlaşma Enstitüsü, Beyoğlu Refia Övüç Olgunlaşma Enstitüsü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı İstanbul Meslek Edindirme Kursları (İSMEK) ve Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Eğitim Genel Müdürlüğü'ne bağlı yaygın eğitim kurumları şehrin eğitim ihtiyacının ciddi bir açığını kapatmaktadır. Buralarda yaygın eğitim ilkelerine bağlı olarak daha çok meslek edindirmeye yönelik faaliyetlerde bulunulmaktadır. Aynı şehirde pek çok vakıf, dernek ve sivil toplum örgütleri de düzenledikleri çeşitli kurs ve etkinliklerle şehrin eğitim ve kültür hayatına katkı sağlamaktadır.

Binlerce yıllık tarihî geçmişiyle ve Asya ile Avrupa arasında köprü olma konumuyla İstanbul, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılına girerken eğitim sahasında geçmişinden aldığı birikime yenilerini de ekleyerek tesis ettiği ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim basamaklarındaki onlarca kurumuyla Türkiye'nin bu alandaki en büyük payına sahip şehridir. Bu haliyle dünyanın da sayılı şehirleri arasında yer almaktadır.

Kaynakça

Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, Eğitim, Bilim ve Teknoloji. C. IX, ed. C. Yılmaz. İstanbul 2015.

Dölen, Emre. Türkiye Üniversite Tarihi 4: İstanbul Üniversitesi (1933-1946). İstanbul 2010.

a.mlf. Türkiye Üniversite Tarihi 5: Özerk Üniversite Dönemi (1946-1981). İstanbul 2010.

Ergin, Osman [Nuri]. Türkiye Maarif Tarihi. I-V, İstanbul 1977.

Evliya Çelebi. Seyahatnâme. haz. S. A. Kahraman – Y. Dağlı. C. I, İstanbul 2008.

Gündüz, Mustafa. Maâriften Eğitime: Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Eğitim Düşüncesinde Dönüşüm. Ankara 2016.

a.mlf. İstanbul’un 100 Eğitimcisi. İstanbul 2018.

Kütükoğlu, Mübahat S. XX. Asra Erişen İstanbul Medreseleri. Ankara 2000.

MEB 2021-2022 İstatistik Verileri. https://istatistik.meb.gov.tr/.

Osmanlı. II. Bölüm, Osmanlı Eğitim Sistemi. ed. Güler Eren. C.5, İstanbul 1999.

Öztürk, Cemil. Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar. İstanbul 2005.

a.mlf. – Gündüz, Mustafa. “Cumhuriyet Döneminde İstanbul’da Eğitim”. Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi. ed. C. Yılmaz. İstanbul 2015, IX, 206-251.

Özalp, Reşat (haz.). Rakamlarla Türkiye’de Meslekî ve Teknik Öğretim I. Ankara 1956.

Sakaoğlu, Necdet. Osmanlı’dan Günümüze Eğitim Tarihi. İstanbul 2003.

Tanman, M. Baha. “İstanbul Tekkeleri”. Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi. ed. C. Yılmaz. İstanbul 2015, VIII, 410-427.

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi. (Eğitim). C.2, İstanbul 1988.

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi. (Türk Eğitim Tarihi). C.6, S.12, 2008.

Unat, Faik Reşit. Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihî Bir Bakış. Ankara 1964.

YÖK İstatistik Verileri. https://yokatlas.yok.gov.tr/.

Bu madde Türk Maarif Ansiklopedisi’nin  2024 yılında Ankara'da basılan 3. cildinde, 506-514 numaralı sayfalarda yer almıştır. Maddenin pdf dosyasını indirmek için tıklayınız.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/istanbul

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

İSTANBUL

Tarihi boyunca medeniyet, kültür ve eğitim merkezi olan şehir.