Yazılı, basılı sayfaların ciltli veya ciltsiz bir araya getirilmiş bütünü.
Yazılı, basılı sayfaların ciltli veya ciltsiz bir araya getirilmiş bütünü.
Bir nesne olarak kitap "yazılı, basılı sayfaların ciltli veya ciltsiz bir araya getirilmiş bütünü" olarak tanımlanabilir. Bu tanımda "yazılı, basılı, ciltli, ciltsiz" sıfatları da birçok alt başlığın altında ele alınabilecek basım, yazım, cilt ve kapak türleri için ana başlık niteliğindedir. UNESCO kitabı, kapaklar dışında en az kırk dokuz sayfa olan, süreli niteliği bulunmayan, basılmış yayın biçiminde tanımlamıştır. Bu tanım kitabın daha çok XX. yüzyıldaki durumunu dikkate almıştır. Türkçe'de risale ve kitapçık adları, form olarak kitaba benzeyen ama tam olarak kitap sayılmayan eserler için kullanılır. İlk yazılı metinlerin ortaya çıkışından günümüze kadar farklı malzemelere dayalı olarak ve biçim değişikliği geçirerek oluşturulan nesneye ad olarak verilen kitab/kitap kelimesi Arapça'dır. Arapça'ya ise Ârâmîce/Süryânîce ve İbrânîce gibi Sâmî dillerdeki katab-katâb fiilinden geçtiği kabul edilir. Bu diller ve Arapça'daki anlamı benzerdir; "toplamak bir araya getirip bağlamak, dikiş dikmek, bağlamak, raptetmek, yazı, yazılı belge, yazmak, istinsah" anlamlarına gelir. Yazı yazan için kullanılan kâtip, yazılmış anlamına gelen mektup, kitabe gibi kelimeler de bu kökten gelmektedir. Yazılarak bir araya getirilmiş bilgileri içeren ve bunların yazılarak muhafaza edildiği materyali ifade eden kitap, Arapça dışındaki diğer birçok dilde de yazılı metinlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan benzer formla biçimlendirilmiş nesnenin ifadesi için kullanılır. Kitap anlamına gelen İngilizce book ve Almanca buch kelimeleri kayın ağacı ile ilişkilendirilmiştir. Hint-Ârî kökenli diğer dillerde de benzer anlamda ağaç kabuğuna işaret eden bir anlam vardır. Kitap anlamına gelen Yunanca biblos ve Latince liber kelimelerinin ilk anlamı da ağaç kabuğuydu. Yazı malzemesi olarak kullanılan papirüsün yaprakları biblos veya byblos adı verilen bir bitkinin özüdür. Papirüs rulosu ve parşömen kodeksi için de aynı ad kullanıldı. Yunanca'daki anlam Latince "kitap" anlamına gelen liber için de geçerlidir. Liber kelimesi biçimden çok kitabın oluşturulduğu malzemeye işaret etmektedir. Eski dönemlerde kayın ağacı liber kelimesiyle ifade ediliyordu. Bu kelimelerin kullanımının ilk tespit edildiği dönemde hem yazı hem kayın ağacı kutsaldı. Her iki dilde de eş anlamlı kelimenin olması yazı malzemesi olarak kayın ağacının kullanılmış olmasıyla ilgilidir. Uzakdoğu'da da ağaca işaret eden benzer bir anlam vardır. Çinliler'in, günümüzde de kitap anlamında kullandığı kelime ağaç ya da bambu tabletlerini işaret eder. Hint dünyasında da palmiye yaprakları yazı için kullanılmıştır. Etimolojilerine bakıldığında birçok toplumun kolektif belleğinde kitap kelimesi kullanılan malzemeden dolayı ağaçla ilişkilendirilmiştir. Eski Türkçe'de kitap için bitig kelimesi kullanılıyordu. Bitig mektup ve belge için de kullanılmıştır. Uygurlar'ın Irk Bitig adında IX. yüzyılda yazıldığı kabul edilen bir fal kitabı vardır. Türkçe kaynaklarda kitab adının ilk geçtiği kaynak ise Kutadgu Bilig'dir (1069).
İslamlaşma'nın etkisiyle Türkçe'ye Arapça'dan geçen kitab kelimesi, kitabın anlamıyla ilgili olarak diğer dillerin işaret ettiği ağaçla ilişkili malzemeye referans vermemiştir. Bu durum Sâmî kavimlerin daha çok kil tabletleri kullanmasıyla ilgili olmalıdır. Ayrıca Arapça'da kitap kelimesi her zaman bilinen kitap anlamında kullanılmamıştır. Yazılı herhangi bir şey, kitabe, mektup, belge için de bu kelime kullanılır. Birçok dilde ağaçla ilişkilendirilen kitap kelimesinin kökeni, Sâmî dillerde belirgin bir şekilde ayrılmaktadır. Bu ayırım kitap kelimesine birçok yerde değişik anlamlar verilen Kur'an'da açıkça görünmektedir. Kur'an'da bahsi geçenler fizikî anlamın ötesinde mistik anlam yüklü içeriği vahye dayanan kitaplardır. Mûsevî ve hıristiyanlar için kullanılan Ehl-i kitap tanımı da buradan gelir. Kitap aynı zamanda Kur'an'ı kastederek kullanılır. Türkler'de de kitabın ilk akla getirdiği, Kur'an-ı Kerim'dir. Bu kullanımıyla kitap başka hiçbir dinde İslamiyet'teki gibi anlaşılmamıştır. Müslümanlara göre Kur'an'daki her kelime Allah'ın kelamıdır, ezelî ve ebedîdir; yaratılmamıştır. Kur'an'da adı geçen ve yüklenilen anlamıyla diğerlerinden tamamen ayrılan bir başka kitap, insanın kaderinin yazıldığı lehv-i mahfuzdur (üzerine yazı yazılan, silinmekten ve değişikliğe uğramaktan korunmuş düzgün satıh). Lehv-i mahfuzu işaret eden âyetlerin genelinden anlaşılan, kâinatta meydana gelecek bütün olaylar ve varlığa dair her şeyin bu kitapta yazılı olduğudur. Gökte ve yerde küçük büyük ne varsa, insanların ecelleri, fertlerin ve milletlerin başına geleceklerin tamamı Allah'ın ilmine dahildir ve levh-i mahfuz denilen kitaba kaydedilmiştir.
Kitap yazı, kayıt ve bilginin şekillerle sunumunu gösteren bir nesne olarak ele alındığında binlerce yıllık bir geçmişe dayandırılabilir. Bu geçmişin başlangıcı yazının icadı, gelişimi de kullanımının yaygınlaşması sürecidir. Yazının icadı ve ilk yazılı metin örnekleri Mezopotamya bölgesinde Sumerler'de görülür. Tarihin Sumer'de başlaması aynı zamanda yazının icadıyla ilgilidir. Dicle, Fırat ve Nil nehirlerinin çevresinde yerleşik hayata geçilmesi, kentleşme ve iletişim ihtiyacı da piktografik yazıyı doğurmuştur. Yazıyı taşıyan bir araç olarak kil tabletler, ahşap levhalar, papirüs ve daha geç dönemde ortaya çıkan parşömen rulolar ve kâğıt benzer ihtiyaçları karşılamak için kullanılmışlardır. Kilden tabletler, papirüsler, parşömen veya kâğıt, yazıt gibi malzemenin hepsi belge, hesap, bürokratik kayıtlar, dinî metinler ve bilginin muhafazası için kullanıldılar. Hatta ilk kütüphaneler bu türden materyalin saklanabilmesi için doğdu. Biçim, içerik ve malzeme bakımından tarihsel süreçte büyük farklılıklar gösterse de kitaptan arzu edilenler çağlar boyunca aynıydı. Onun bir iletişim aracı olarak tasarlanması, bilgiyi yazıldığı dönemdeki muhataplarına olduğu kadar sonraki nesillere de aktarabilme özelliği hiç değişmedi. Tarihsel süreçte bilginin okullar ve eğitim vasıtasıyla örgütlü paylaşımı, iletişimin artması, dağıtıma uygun, kolay taşınabilir, hafif ve dayanıklı malzemeden üretilmiş ve belirli sayfa sayısına sahip kitap ihtiyacını doğurdu. Kitap bu ifadelere göre ele alındığında, "Kil tabletler mi bildiğimiz kitabın atası yoksa papirüsler mi?" sorusunun cevabını vermek kolaylaşacaktır. Kitabın ilk atası olarak düşünülen kil tabletlerinin yaygınlaşmasıyla Mısır'da papirüs rulolarının gelişimi birbiriyle paralel bir zaman dilimi içindeydi; ama papirüs kullanışlılık, taşınabilirlik, bir ruloda barındırdığı yazılı metin açısından kitabın atası olma konusunda tabletlere göre daha uygundur.
Milattan önce 3000 yıllarında ortaya çıktığı kabul edilen papirüs zamanla kullanımı kolaylaşacak şekilde gelişmiş ve belirli bir olgunluğa erişmişti. Papirüs, bükülgen olduğu için kolaylıkla rulo haline dönüşebiliyor, yazılı yüzü içeride diğer yüzü dışarıda kalıyordu. Mısır kitabı rulo biçimindeydi, içindekiler okunmak istendiği zaman rulo, yazı görünecek biçimde açılıyordu. Tespit edilen en eski papirüs rulosu milattan önce 2400 yılına tarihlenir. Günümüze kadar çok az örneğin kaldığı papirüslerin hepsi aynı nitelikte değildi. Papirüslerin yok olmadan sonraki çağları kalanları ölüler ülkesine yani öteki dünyaya yapılan uzun yolculuk için mezarlara kutsal yazı, dua konulmasını isteyen bir gelenek sayesinde kalabildi. Bunların arasında ölüler kitabı milattan önce 1800 yılından bu yana bilinmektedir. Ölüler kitabının içeriği zaman içinde klasikleşmiş metinlere dönmüş, dönemin din adamları bunlar vasıtasıyla para kazanmanın yollarını bulmuşlardı. Bir kısmı resimlendirilen metinler özellikle zengin kişilere ait ölüler kitapları oldukça iyi süslenmişti. Papirüsün zamanla ithal edilen bir malzemeye dönüşerek önemli ticari meta haline geldiği Eski Mısır'da, yazı için yalancı mermerle kaplı ağaç tablet, kireç karolar da kullanılmıştır. Daha sonra deriden yararlanıldığı da bilinmektedir. Kitabın atası olmayı kullanışlılık açısından papirüs daha fazla hak ediyor görünse de yazıyla iletişim aracı olarak kil tabletlerin papirüsten önceki tarihlerde kitap işlevini görmesi görmezlikten gelinemez. Kil tabletlerin üzerine, henüz yumuşak ve nemli haldeyken harfler yazılıyordu. Bu harflerin çivileri andırması sebebiyle bu yazı türü çivi yazısı olarak adlandırıldı. Kil tabletler, üzerlerine yazı yazıldıktan sonra pişirilirdi. Bugün elimizde o dönemlerden kalma papirüs ve tahta levhalardan daha çok kil tabletlerin olması onların tabiat karşısındaki dayanıklılığındandır. Sumer ülkesinde başlayan yazı ve kil tabletlerin serüveni Asur çağına gelindiğinde artık kralların kütüphane ve arşivlerini dolduracak evrimi geçirmişti. Şöhretini işlevsel olduğu dönemde kazanıp efsanevi anlatıya dönüşen Asur İmparatoru Asurbanipal'in (m.ö. 669-629 [?]) kütüphanesi modern zamanlarda yeniden keşfedildi. Dünyanın en eski kütüphaneleri arasında önceliği olan bu kütüphaneden çıkarılıp Batı'ya götürülen 20.000 tablet British Museum'da sergilenmektedir. Bunlar hükümdarın çeşitli yerlere gönderdiği, özel kâtipleri tarafından kopya edilen eski Sumer ve Akkad edebî, ilmî metinleriydi. Bu kütüphanedeki tabletlerin ince kilden yapılması ve iyi pişmiş olması yazılarını açık okunabilir hale getirmişti. Asurbanipal'ın sarayında tabletleri yazacak pek çok kâtip bulunuyordu. İmparatorun kendisi, başka ülkelerden de kitap getirten bir koleksiyoncuydu. Çivi yazısı ile yazılmış diğer zengin bir tablet koleksiyonu da Hitit başşehri Boğazköy'de bulundu.
Nil vadisinde papirüs, Mezopotamya'da kil, çok daha uzak bir coğrafya olan Çin ve Hint'te ise yazıyla temasın nispeten geç olduğu bilinse de kitaptan arzu edileni karşılayacak farklı araçların kullanıldığı uygarlıklar birbiri ardına ve birbiriyle etkileşerek doğmuştu. Kemik, kaplumbağa kabuğu, yarılmış bambu kamışı, ağaç plakalar da yazı için kullanıldı. Çin'de yazı için önemli bir materyal olan kumaş da kitap için kullanıldı. Çinliler nispeten pahalı olan ipek üstüne fırçayla yazı yazıyorlardı. İpek, kil tabletlerle kıyaslandığında papirüs gibi kullanışlıydı, fakat oldukça pahalıydı. Bundan dolayı üzerine yazı yazmak için daha ucuz maddeler de kullanıldı. Sâmîler ve Yunanlılar da kitap malzemesi olarak öne çıkan kil ve papirüsün dışında havan kabukları ya da çanak çömlek parçaları yani "ostraca"lar üstüne yazı yazdılar. Hindistan'da, kurutulmuş ve üzerine yağ sürülmüş palmiye yaprakları ya da arduvaz, tuğla, fildişi, kemik ve çeşitli metaller yüzyıllarca kullanıldı. Çeşitli kavimler ve uygarlıklar yazı yazmak ve kitap için birçok malzeme kullanmış olsalar da Eskiçağ kitabının başlıca malzemesi papirüs ve parşömen olarak kaldı.
Mısır'ın papirüs ruloları Yunan uygarlığının canlandığı dönemde bilginin dağıtımı ve iletişim için büyük bir imkân sundu. Yunan uygarlığına ait birçok şey gibi papirüs de Romalılar'a aktarıldı. Yunanlılar'da papirüs rulosu ilk olarak milattan önce VII. yüzyılda görülmeye başlandı ve kullanımı V. yüzyılda yaygınlaştı. Bilinen en eski Yunan papirüsü IV. yüzyıla aitti. Büyük İskender çağı ve Helenistik döneme ait III. yüzyıla tarihlenen birçok papirüs bulundu. Meşhur İskenderiye Kütüphanesi bu dönemde ortaya çıktı. Papirüs artık belirli bir ülkenin malı değildi. Homeros'un eserleri de papirüs rulolarına yazılmıştı. Grekçe yazılmış en eski resimli kitap ise milattan önce 165'e tarihlenen bir astronomi rulosuydu. Romalılar'ın da kullanımıyla iyice yaygınlaşan papirüs Ortaçağ'ın dinî kitapları ile devrini tamamladı. Parşömenin keşfi ve kullanıma girişi kitabın gelişimini başka bir safhaya geçirdi. Bergama'nın parşömeni uzun süre papirüs ile birlikte kullanılmış olsa da parşömen önceliği aldı ve kitabın ana malzemesi haline geldi. Bergama ise parşömene dayalı kütüphanenin merkezi oldu. Parşömen deriden yapılıyordu; yazı için Mûsevîler, Asurlular, Persler, Yunanlılar erken devirlerden beri deriyi kullanmışlardı, fakat derinin yazı için kullanışlı hale gelişi milattan önce III. yüzyılı buldu. Helenistik dönem Mısır Kralı V. Ptolomaios Epiphanes'in (m.ö. 210-181), 700.000 kitaplık ünlü İskenderiye Kütüphanesi'ne 200.000 kitaplık Bergama Kütüphanesi rakip olmuştu. Bu kütüphanenin zenginleşmesinin önüne geçmek için Mısır Pergamon Krallığı'na papirüs ihracatını durdurdu. Bu durum papirüs için sonun başlangıcı olurken, Bergama parşömeninin kitap malzemesi olarak yükselişinin önünü açtı.
Özel biçimde tabaklanarak sertleştirilmiş ve beyazlatılmış ince deri olan parşömenin papirüse göre daha dayanıklı oluşu yaygınlaşmasını da kolaylaştırdı. Yunanlılar, Antikçağ boyunca küçük boylu ağaç tabletlerinden birkaç yapraklık defterler oluşturup kullanmışlardı. Tabletlerde kullanılan yöntem parşömen için de kullanıldı ve kodeks denilen kitap türü doğdu. Roma İmparatoru Augustus döneminde (m.ö. 27-14) kesilen dört köşe sayfalar ikiye katlanarak sırtlarından birbirine dikilerek oluşturulan kodeks kitap, zamanla günümüzdeki formunu bulacaktı. Katlanmış yapraklardan oluşan kodeks metninin istenen sayfası açılabiliyor, yaprağın iki yüzüne yazı yazılabiliyor, daha uzun metinler bir ciltte toplanabiliyordu. Yine de sayfa sayısı çok değildi. Bugünküne benzer forma biçimleri standart boydaydı. V. yüzyıldan itibaren formalar büyüdü ve eserlerin baş tarafına başlık koyma geleneği başladı. Kodeks kitapla birlikte sayfaları numaralandırma başladı. Kodeksle rulolarda nadir rastlanılan kitabı resimleme de arttı. Yazı, rulolarda olduğu gibi parşömen ve kâğıt kullanımına geçildiğinde de kaligrafik olmayı sürdürdü. Parşömene bir kap geçirmek yetiyordu, fakat VI-VIII. yüzyıllara ait Mısır'da bulunan bazı mezarlarda süslemenin gelişmiş olduğu ciltlere rastlandı. Aynı dönemlerde Kuzey Avrupa'da kayın ağacı levhalarının kullanıldığı bilinmektedir. Ahşabının beyazlığı ile tanınan bu ağaçtan ince levhalar kesilerek ikisi ve daha fazlası birbirine bağlanıyor, böylece elde edilen deftere kitap metni yazılıyordu.
Papirüs rulolarıyla parşömen kodeksinin Roma İmparatorluğu kitaplarında yan yana bulunduğu ve kitabın esas malzemesini oluşturduğu dönemde yazı için farklı kültürlerde ve coğrafyalarda farklı malzemeler kullanılmaya devam etti. Kâğıdın bulunup yaygınlaşmasına kadar birbiriyle eş zamanlı farklı malzeme kullanılsa da bugünkü kitabın esas dünyası parşömene dayalı olarak kurulmuştu. Kâğıt yaygınlaştığında ise kitap parşömeni arka plana atacak gerçek malzemesini bulmuştu. Kâğıdı Çinliler buldular; daha ucuz maliyet arayışıyla da onu geliştirdilerse de yüzyıllar boyunca kâğıt yapma tekniğini dış dünyadan gizli tuttular (bk. Kâğıt). Onlar ipek ve kumaşlara da yazı yazıyorlardı; maliyet oldukça yüksekti. İpek paçavralarını hamura çevirip yeniden kurutarak, ince kâğıdı icat ederek maliyetleri düşürdüler. İslam fetihleri Araplar'la Çinliler'i karşı karşıya getirdiğinde gizli tutulan teknik, Araplar vasıtasıyla Avrupa'ya kadar uzanacak yolun kapısını açtı. Bu kapı aynı zamanda kitap için bir devrim niteliğindeydi. VIII. yüzyılda esir aldıkları Çinliler'den kâğıt yapımını öğrenen Araplar, kâğıdı 1100 yılı başlarında Avrupa'ya tanıtmışlardı. Ortaçağ İslam uygarlığı ile Avrupa'yı birbirinden belirgin şekilde ayıran, İslam uygarlığının kâğıda dayalı kitapların oluşturduğu binlerce ciltlik kütüphanelere ve bunların ticarî bir meta olarak da dolaşımının sağlandığı zenginliğe sahip olmasıydı. Yunan uygarlığının kitap mirası müslümanlar vasıtasıyla Arapça'ya tercüme edildi ve yeni zamanın fikirlerinin de eklendiği entelektüel bir atmosfer doğdu. Endülüs Emevîleri'nin Kordoba'da (Kurtuba) kurduğu kütüphanede çok sayıda Yunanca el yazması bulunuyordu. Endülüs Emevî Halifesi Hakem, X. yüzyılda İslam dünyasının her yanından gelen kitapları satın aldırarak o dönemin en büyük kütüphanelerinden birini kurdu. Sarayı, yazıcılar, musahhihler ve ciltçilerle doluydu. İslam dünyasının kitaba dayalı uygarlığı zirvesine bu dönemde ulaştı (bk. Endülüs). Çinli ustalardan öğrenilen kâğıt yapımıyla kısa zamanda kenevir çaputundan kâğıt yapılmaya başlanmıştı. Halife Hârûnürreşîd (786-809) zamanında kitaba duyulan ilgi beraberinde kâğıt fabrikalarının kuruluşunu da getirdi. Kâğıt X. yüzyılda Mısır'a girdi. XII. yüzyılda ise Avrupa'da Toledo (Tuleytula) bir kâğıt üretim merkezi haline geldi (bk. Kâğıt, Kütüphane, Sahaf, Verrâk).
İslam tarihinde iki kapak arasında sayfalardan oluşan ilk kitap Hz. Ebû Bekir (632-634) devrinde bir araya getirilen ve Hz. Osman (644-656) dönemindeki istinsahta esas alınan Kur'an-ı Kerim idi. İslam dünyasında ilme verilen değerle kâğıdın yaygınlaşması paralel bir zaman dilimindeydi; böylece bilginin kayıt altına alınması kolaylaştı. Kâğıt XV. yüzyılda matbaa ile buluştuğunda kitap Ortaçağ'ın kilise merkezli bütün hiyerarşik ve aristokratik kurumlarından bağımsız daha geniş kitleye ulaşabilecek yeni bir mecraya girmişti. Matbaa kitabı, kitap kâğıdı temel ihtiyaç haline getirmişti. İslam uygarlığını zirveye çıkaran kâğıt/kitap artık Modern Avrupa uygarlığının hızla artan bilgi üretimi ve paylaşımının hizmetindeydi. Milyonlarca kitabın muhafaza edileceği kütüphaneler, kodeks kitaplarla dolu manastırların saltanatını sona erdirdi. Birbiri ardına açılan matbaaların kitap üretimi, el yazmalarını birdenbire ortadan kaldırmadı; Hatta İslam dünyasında el yazması kitaplar XIX. yüzyıla kadar kitap üretiminin büyük çoğunluğunu oluşturuyordu. Hat sanatının en güzel örnekleri Türkler tarafından verildi (bk. Yazı, Hat). Türkler'in Uygurlar döneminden başlayan kitap serüveni Avrupa'dan önce matbaayı keşfetmişti, fakat Avrupa matbaasının açtığı çığırdan yararlanması oldukça geç oldu. XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde ilk İslam matbaasının kuruluşu yüzyıl boyunca büyük bir anlam ifade etmedi. Ancak XIX. yüzyılda modern uygarlığın bu imkânı Türk-İslam dünyasında yaygınlaşmaya başladı. Matbaanın henüz geniş halk kitlelerine yayılmadığı bir dönemde taşbaskı/liteografya kitap yöntemi halkın kitap ihtiyacını karşılayacak ürünleriyle yaygınlık kazandı. Matbaa tekniği ve teknolojisindeki gelişmeler dijital çağa kadar benzer mecrada varlığını sürdürdü. Milyonlarca kitabın basıldığı ve kitabın gündelik hayatın bir parçası olarak toplumsal nitelik kazandığı çağlara gelindi. Kitabın zamanla birbirinin yerine tercih edilen kil tablet, papirüs, parşömen, kâğıt ve diğer malzemelerle olan birlikteliği dijital çağda fizikî dünyanın ötesine taşınacak yeni bir mecra doğurdu (bk. Matbaa).
Zamanımızda kullanımı yaygınlaşan ve geleceğin dünyasında bilinen kitabın yerini alacağı düşünülen "e-kitap" adıyla yapılan dijital sunum, kitabı bu ana başlıkların altına sığmayacak derecede farklılaştırmıştır. Varoluşunda yazı ve basımın referansı olsa da e-kitap ne yazılı ne de basılı bir kitap formudur. Fakat yayıncı, yazar, editör, pazarlama, telif vb. kitap etrafında oluşan kurumsallaşma e-kitabı fizikî biçimi dışında klasik kitapla buluşturur. Ancak dijital sunum kitabın nesne olma özelliğini yok eder; gözle görülse de elle tutulmaz olması, klasik kitapla kurulabilen duygusal ve fizikî bağların e-kitapla kurulamayacağını göstermektedir. PDF kitap ise e-kitabı geleneksel kitapla buluşturabilecek bütün kurumsallaşmadan uzaktır.
Binark, İsmet. “Türk Kültür ve Medeniyetin Bir Buluşu Olan Matbaacılığın Tarihçesi”. Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni. 17/2 (1968), s. 83-90.
Bloom, Jonathan M. Kağıda İşlenen Uygarlık. çev. Z. Kılıç. İstanbul 2003.
Bozkurt, Nebi. “Kitap”. DİA. 2002, XXVI, 120-121.
Dahl, Svend. Antikçağdan Günümüze Her Yönüyle Kitabın Tarihi. çev. M. Dündar. Ankara 1999.
Krenkow, Fritz. “Kitap”. İA. 1977, VI, 829.
Laberre, Albert. Kitabın Tarihi. çev. G. Üstün. İstanbul 1994.
Müller, Lothar. Beyaz Büyü: Kâğıdın Çağı. çev. S. Altınçekiç. İstanbul 2018.
Pedersen, Johannes. İslam Dünyasında Kitabın Tarihi. çev. M. M. Karagözoğlu. İstanbul 2018.
Saltık, Ekrem. Osmanlı Sosyal Hayatında Kitap. YLT, Sakarya Üniversitesi, 2007.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/kitap
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Yazılı, basılı sayfaların ciltli veya ciltsiz bir araya getirilmiş bütünü.