Kitap ticareti ile meşgul olan kişi veya dükkan.
Kitap ticareti ile meşgul olan kişi veya dükkan.
XIX. asırdan itibaren bu işle uğraşanlara sahaf ile birlikte kitapçı da denmeye başlanmıştır. Osmanlı'da medreselerin kurulmasından sonra zaman içinde buralardan kitap ticaretinin de başladığı ve sahafların oluştuğu görülmektedir. Ancak medreselerde istinsah daha yaygın olduğundan ilk sahaflar muhtemelen kitap ticaretinden çok kâğıt, mürekkep, kalem gibi yazım malzemelerini temin etmekteydi.
Osmanlı Devleti'nin ilk başkenti Bursa'daki sahaflarla ilgili en erken kayıtlar XVI. yüzyıla aittir. 1514 tarihli bir tereke kaydında Alâeddin adlı bir sahaftan söz edilmektedir (Bursa Şer'iye Sicilleri, nr. A. 22, s. 123). 1544 yılında meydana gelen çarşı yangında ulucami yanındaki yanan dükkânlardan yirmi üçü mücellitlere, dördü de sahaflara aitti (Bursa Şer'iye Sicilleri, nr. A. 42, s. 153). Bursa Şer'iye Sicilleri Arşivi'ne dayanan bir araştırmada XIX. yüzyılın başlarında burada kırk üç sahaf ve mücellit olduğu (Aksın, 2001: 162), ihtisap kayıtlarında ise 1830 yılında otuz sekiz sahafın bulunduğu tespit edilmiştir (Aynural, 2000: 78).
II. Murad döneminden itibaren ise Edirne'de ilim, kültür hayatında büyük bir gelişme yaşandı. Şehrin ticaretinin merkezi olan Ali Paşa Bedesteni'nde sahaf dükkânları vardı. Sahaflar, medreselerde ihtiyaç duyulan eserler yanında sınır bölgelerindeki halkın ve askerlerin kıraat meclislerinde okudukları kitapların nüshalarını çoğalttırıp muhtemelen bu bölgelerde dolaşarak satışa sunuyorlardı. Bu kitapların dinî hikâyeler yanında "küffara" karşı gösterilen kahramanlıklara dair olması, bölgedeki halkın gaza ruhunu ve mücadele azimlerini canlı tutmada önemli olmalıdır. XIX. asrın ortalarına doğru Edirne sahaflarının terekelerinde matbu eserler ağırlık kazanmaya başlamaktadır.
İstanbul'un fethinden sonra önemli medreselerin faaliyete geçmesiyle birlikte faaliyete başlayan sahaf esnafı daha çok medreselerin yoğunlaştığı bölgelerde, Divanyolu'ndan Edirnekapı'ya kadar uzanan hat etrafında daha çok da Beyazıt'ta ve Fatih'te toplanmıştı.
Mahmutpaşa ile Beyazıt arasında bulunan "bezzâzistan/bedesten" olarak da anılan çarşı içindeki "sandık" ve "zaviye" denilen dükkânlardan birkaçı sahaflara tahsis edilmişti. Bununla ilgili eski kayıtlar 1520 yılına aittir. Bedestenin dışında yeni bir çarşı oluşmaya başladıktan sonra bedesten "Bezzâzistân-ı Atîk" şeklinde adlandırılmaya başlanmıştır. İstanbul'daki sahaflığın Bezzâzistân-ı Atîk'in civarındaki dükkânlara ne zaman yayıldığı tam olarak İstanbul kadısına yazılan 30 Mart 1550 tarihli bir hükümden anlaşıldığına göre XVI. asrın ortalarında birçok esnafın dükkânı bedestenden, yeni yapılan çarşıdaki dükkânlara taşınmaya başlamıştı. Belgelerde bedestenden Halıcılar caddesine açılan kapı "Sahaflar Kapısı" olarak isimlendirilmiştir. 1608 yılında İstanbul'a gelen Polonyalı Simeon da sahafların XVII. yüzyıldan önce Bedesten-i Atîk dışında bir sokağa yerleşmiş oldukları kaydetmiştir: "Bedestenin üçüncü kapısında yorgancılar, kitapçılar, sırmacılar ve diğer çeşitli dükkânlar vardı." Hezarfen Hüseyin Efendi şehrin merkezinde bulunan iki bezzâzistan etrafındaki dükkânları sayarken sahafları da kaydettiğine göre XVII. yüzyılın sonlarında sahafların önemli bölümü, artık Evliya Çelebi'nin Sahaflar Kapısı diye adlandırdığı bezzâzistanın kapılarından birinin karşısındaki dükkânlara yerleşmiş durumdaydı. Evliya Çelebi bu çarşıdaki sahaf dükkânı sayısını altmış, sahaflıkla uğraşanları 300 kişi olarak kaydetmektedir. Sahafların ticaretlerinde uymaları gereken kuralları belirten iki belgeden de anlaşıldığına göre XVIII. yüzyılın sonlarında sahafların büyük kısmı bedestene bitişik çarşıda yer almakta ve bu bölgeye "Sahaflar Sûku" denilmekteydi.
Fâtih medreselerinde tedrisat başladıktan sonra civarda kitap ticareti de başlamış olmalıdır. Fatih bölgesindeki Karaman Pazarı'nda şair Zeynî'nin bir sahaf dükkânı açıp zengin olduğunu Âşık Çelebi kaydetmektedir (2010: I, 588). XVIII. yüzyılın başlarında Şehid Ali Paşa'nın kitapları müsadere edildiğinde bir kısmı Fâtih Camii avlusundaki sahaf dükkânlarında satılmıştı. Buralarda daha ziyade medrese talebeleri için ders kitapları satılmaktaydı. Bu durum XX. yüzyıla kadar devam etmiştir. Son yıllarda ramazan aylarında Beyazıt Camii ile birlikte Fâtih Camii avlusunda da sahaflar sergi açmaktadır.
1589-1591 yılları arasında İstanbul'da elçilik göreviyle bulunan Ebü'l-Hasan Ali Temgrûtî hatıralarında İstanbul'da, kütüphanelerin ve çarşının kitaplarla dolup taştığını, dünyanın her yerinden İstanbul'a kitap geldiğini söylemektedir. Rönesans döneminde İslam dünyasına duyulmaya başlanan ilgi sonucu çok sayıda Batılı'nın kitap temini için İstanbul'a gelmesi ve bazı sefaret mensuplarının da ülkelerine dönüşlerinde kitap götürmeleri bunu göstermektedir. Kanûnî Sultan Süleyman zamanında İstanbul'da elçilik yapan Busbecq de bir araba dolusu Grekçe yazmalar ile 240 civarında kitabı Venedik'e gönderdiğini kaydetmiştir.
İstanbul sahaflarından çok sayıda eser satın alan Antoine Galland'ın günlüğündeki 14 Eylül 1672 tarihli notlarında murabba biçiminde, kubbeli ve oldukça ufak bir bina olan bedestenden ve burada hemen münhasıran altın çubuk tüccarlarıyla kitapçıların bulunduğunu kaydetmektedir. Galland, 14 Aralık 1672 tarihli günlüğünde de bedestende bazı halk hikâyelerini 4-5 akçe karşılığı okunmak üzere ödünç veren sahafların bulunduğundan bahseder. Ayrıca satın aldığı veya gördüğü 100'ün üzerinde eserden bahseder.
Bir kitap meraklısı olan Sadrazam Şehid Ali Paşa XVIII. yüzyılın başlarında yabancılara kitap satışını yasaklayan bir hükmünde sahafların para hırsıyla birçok muteber kitabı yabancı ülkelere gönderdiklerini belirttiğine göre sahafların Avrupalılar'la olan irtibatları dikkat çekici hatta rahatsız edici boyutlara ulaşmış olmalıdır. Ancak Avrupa'ya kitap akışı durmadığı gibi zamanla artarak devam etmiştir. Yabancılara kitap satışı genellikle el altından yapılmakta ve bazı yazışmalardan ve hatıralardan anlaşıldığına göre bir kısım Türkler'le bazı yabancı misyon mensupları ile buralarda çalışan azınlıklar yapılan satışlarda yardımcı olmaktaydı.
İstanbul'daki sahafların büyük bir kısmı Kapalı Çarşı'da burada faaliyetlerine 1894 depremine kadar devam ettiler. Deprem sonrasında Beyazıt Camii'nin türbe tarafındaki alanda kitap ticaretine izin verilmiş ve sahaflar geçici olarak burada kalmıştır. Hakkâklar Çarşısı diye adlandırılan bu mahallede fes ticareti yapan esnafın Kapalı Çarşı'ya nakli üzerine sahaflar bu çarşıya yerleşmişti. Sahaflardan bir kısmının Kapalı Çarşı'nın tamirinden sonra eski yerlerine döndüğü anlaşılmaktadır.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar esasen sahaf sadece yazma eserlerin ticaretini yapan esnafa denmekteyken matbu eserlerin de yavaş yavaş kitap ticaretinde yer almasıyla matbu kitap satanlara da kitapçı yanında sahaf da denilmeye başlanmıştır. Matbu kitap satan sahaflar Hakkâklar Çarşısı'nda ve Kapalı Çarşı'daki Sahaflar Çarşısı'nda bulunan bazı dükkânlarda faaliyet gösterdikleri gibi zamanla civardaki hanlara ve Bâbıâli'ye doğru, XX. yüzyılın başlarında ise şehrin diğer bazı bölgelerine de yayıldı. Galata ve Pera'daki (Beyoğlu) kitapçı dükkânlarının hemen hemen hepsi XIX. yüzyılda kurulmuştu ve gayrimüslimler tarafından işletilmekteydi. Bu dönemde sahaf ve kitapçı kelimeleri fark gözetilmeden birbirinin yerine kullanılmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet'in ilanından sonra da sahaflar faaliyetlerini eski Hakkâklar Çarşısı'nda sürdürmüştür. 1950 yılının Ocak ayında çıkan bir yangında buradaki dükkânlardan on beşi tahribata uğrayınca İstanbul Belediyesi diğer ahşap dükkânları da kaldırarak Türk üslubunda bir kitap çarşısı inşa ettirdi ve yaptırılan yirmi üç dükkâna kitapçılar yerleştirildi.
Osmanlı Devleti'ne XVI. yüzyıl başlarında katılan İslam dünyasının eski kültür merkezlerinden Halep, Şam, Kahire ve Kudüs gibi şehirlerde de İstanbul'a benzer yoğunlukta kitap ticareti görülüyordu. Kâtip Çelebi, Halep'te ikameti sırasında bu şehirdeki sahaf dükkânlarını dolaşarak Keşfü'z-zunûn adlı eserinin telifine başladığını söyler. Halep sahaflarında yabancıların ilgisini çekecek değerli kitaplar olmalıdır ki şarkiyatçılar Halep'i sık sık ziyaret ederek sahaflardan kitap satın aldıkları gibi bazı yerlerle kurdukları irtibat sayesinde ülkelerine düzenli kitap akışını temin etmişlerdir. Evliya Çelebi, Şam'da Emeviye Camii'nin kıble duvarındaki kapısının sahaflar ve mücellitler çarşısına baktığını nakletmektedir. Kudüs'teki mücellitlerin ve sahafların şeyhliği bulunduğuna göre şehirde kitap ticaretini yürüten önemli sayıda bir esnaf grubu mevcuttu.
Kahire de Ortaçağ İslam dünyasının en önemli kitap merkezlerinden biriydi. Memlükler döneminde Kahire'de birçok kitap çarşısı vardı. Buradaki sahaf piyasası sebebiyle Gelibolulu Mustafa Âlî'nin yeni bir görevle Kahire'ye dönmek istediği bilinmektedir. Ezher Camii civarında yer alan sahafların sayısı Evliya Çelebi'ye göre yirmi civarındaydı. 1742 tarihli bir sicil kaydı Ezher yakınında bulunan Sûku'l-kütüb'deki sahaf sayısını on yedi olarak vermektedir (Hanna, 2003: 93). Kahire XIV-XVI. yüzyıllarda da Osmanlı uleması ve İslam kültürüyle ilgilenen Avrupalılar için mühim bir kitap temin yeriydi.
Kuzey Afrika'da Fas ve Merakeş de kitap ticaretinin yapıldığı önemli birer merkezdi. Endülüs'te ve Mısır'daki zengin kütüphanelerden bazılarının koleksiyonları çeşitli yollarla bu bölgedeki kitapçılarda ulaşmıştı. XVI-XVII. yüzyıllarda bölgenin önemli şehirlerinde medreselerin bulunduğu bölgelerde her hafta kitap müzayedeleri yapılmaktaydı. Muhallefat kayıtlarında Osmanlı ülkesinin diğer bazı şehirlerinde kitap ticaretiyle uğraşan esnafın varlığına dair nadir de olsa bazı kayıtlara rastlanılmaktadır.
Sahafların ticarî faaliyetlerini nasıl yapacakları hakkında en eski kayıt Fâtih Sultan Mehmed dönemine kadar gitmektedir. Kanûnî devrinde de uygulandığı anlaşılan Fâtih Kanunnamesi'nde sahaflar ile mücellitler ilgili şu kayıt vardır: "Ve dahi mücellitlerin işi gayet iyi ola ve sahaflar sattığı kitabı onun on birden ziyadeye satmayalar" (Koç, 1997: 235). Kanûnî Sultan Süleyman döneminde hazırlanan kanunnamenin Sultan I. Ahmed devrinde istinsah edilen nüshasında bu husus için şöyle denilmektedir: "Ve mücellitlerin dahi işi gözlene; cilt için alacak akçeden harçların ve emeklerin gözleyip bir miktar nafaka kendiler için konulduktan sonra ziyade tecavüz etmeyeler ve sahaflar gözlene; sattıkları kitapta onun on birden tecavüz etmeyeler; ederler ise haklarından geline" (Akgündüz, 1992: IV, 326). Her iki kanunnamede de sahafların kâr oranları %10 olarak tespit edilmiştir.
XVIII. yüzyılın sonlarında İstanbul sahaflarının faaliyetlerinin bir nizam altına alınması için bazı düzenlemeler yapılmıştır. Kasım 1764 tarihinde İstanbul kadısına yazılan bir hükümde bezzâzistan yakınlarında isimleri verilen bazı sahafların, şeyhleri vefat ettiğinden "nizâm-ı kadîm üzre" işlerine nezaret edecek kimse bulunmadığını, içlerinden bazılarının şüpheli kişilerden kefilsiz kitap aldıklarını, bu kitapların sahipleri ortaya çıktığında ihtilafa düştüklerini, bazı kimselerin kendilerine ayak sahafı diyerek talebelerin ve diğer bazı kişilerin kitaplarını değerinden düşüğe satın aldıkları gibi parasını da ödemediklerini bildirip yeni bir sahaflar şeyhinin tayinini istedikleri ve İmam Abdullah Efendi'nin sahaflar şeyhi tayin edildiği belirtilmektedir.
Sahafların düzenlediği müzayedelerin usulü dairesince yapılması için de tedbirler alınmıştır. Rumeli Kazaskeri Seyyid İbrâhim Efendi'nin bir i'lâmından anlaşıldığına göre koltukçu esnafı ile birtakım sahaflar kaidelere uymayarak müzayede ile satılması gereken kitapları koltukçu dükkânlarında bazı evlerde ve beytülmalci odasında gizli müzayede ile değerini bulmadan birbirine satmaktadırlar. Bu ise vârislerin, yetimlerin ve başkalarının zararına olmaktadır. Bunların önlenmesi için i'lâmda şu düzenlemeler belirtilmiştir. Muhallefattan çıkıp satılması gereken kitaplar, bezzâzistan yakınındaki Sahaflar Çarşısı'nda sahaflar tellalı olan on iki kişiden biri vasıtasıyla yine satışa sunulmalıdır. Eğer çok sayıda kitap varsa ve satış kısa sürede gerçekleştirilemezse Fatih Camii dışında bulunan müşterilere ve sahaflara, sahaflar şeyhi ve tellallar vasıtasıyla müzayede yoluyla satılmalıdır. Bazı sahaflar bu önlemlere riayet etmemiş olmalı ki bu hususta 3 Ağustos 1797 tarihli yeni bir emirde, daha önce İstanbul kadısının sahaflar şeyhini huzuruna çağırarak alınan tedbirleri bildirdiğine, onun da bunları sahaflara anlatıp uymayanların şiddetle cezalandırılacağını söylediğine, kendisinin de ihmal göstermesi durumundan cezaya uğrayacağına dair bir ferman sâdır olduğu, ancak sahafların halen bazı suistimallere tevessül ettiklerinin haber alındığı ifade edilmekte, bundan sonra bu tür şeylere cesaret edeceklerin aynı şekilde cezalandırılacakları ifade edilmektedir. Aynı fermanla İstanbul kadısından "Kur'an-ı Kerim, hadis kitapları ve diğer dinî eserlerin" basılması ve satılması yasak olduğu, alıp satanların cezalandırılacağı hususunu sahaflar şeyhine tembih eylemesi de istenmektedir.
Osmanlılar'da sahaflar da diğer meslek grupları gibi yapılanmıştır. Evliya Çelebi sahaf esnafından bahsederken pîrlerinin bir yerde Abdullah Yetîmî, başka bir yerde "Ebâzer-i Gıfârî" olduğunu (1996: I, 225, 291), sahafların ulema sınıfıyla yakınlığından dolayı ulemaya has kıyafet taşıyıp merasimlerde kazasker alayında tahtırevanlar üzerinde kitapları ile birlikte geçtiklerini kaydeder. Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi de saraydaki düğünlerden biri dolayısıyla yapılan şenliklerde padişaha hediye sunan esnaf gruplarını sayarken sahaflardan söz eder (1996: 156). Sahaflar şeyhi, sahaf esnafının ticarî faaliyetlerini düzenli biçimde yürütmelerinden sorumludur. Sahaflar aralarından seçtikleri bir kişiyi kadıya bildirir, kadı da uygun görürse bir i'lâmla divana arzeder, çıkan karar üzerine tayin edilen kişiye berat verilirdi. Bu görevin ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir. Ancak Galland'ın bu görevliden "kitapçıların başı olan sahafbaşı" diye bahsetmesi, XVII. yüzyıla ait bazı sicil kayıtlarında bu isimle anılan bir görevlinin geçmesi sahaflar şeyhinin oldukça eski bir tarihten itibaren mevcut olduğunu gösterebilir. Sahaflar şeyhinin en önemli görevi çarşıdaki alışverişi "nizâm-ı kadîm" üzere tanzim etmek ve denetlemekti. Sahaflar şeyhliğine yapılan tayin dolayısıyla yazılan bir yazıda bu sorumluluğun bazı esasları yer almaktadır. Sahaflar şeyhinin diğer görevi de muhallefatlardan çıkan kitapların satışını düzenlemekti. Bu konuda birkaç ferman çıkarılmış, mesela 4 Nisan 1777 tarihli fermanda bu satışın nasıl yapılacağı yazılmıştır.
Sahaflar şeyhi müzayede işlerini satıcı ile alıcı arasında alışverişi tahakkuk ettiren tellallar vasıtasıyla gerçekleştirirdi. Tellallar da bu işlemlerinden belli bir miktarda tellallık resmi alıyorlardı. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunan, birkaç gün süren bir kitap müzayedesinin listesinde tellala her gün verilen ücret kaydedilmiştir. Sâbık Mora valisi Şâkir Paşa'nın Mart 1819 tarihinde yapılan müzayedesinde "münâdî" olarak adlandırılan tellalın aldığı, 2827 akçe tutan kitaplar için yapılan bir kayıtta 293 akçe tellal ücreti bu miktardan çıkarılarak tellalın borcu 2534 akçe olarak belirlenmiştir. 4 Nisan 1777 tarihli bir fermanda bu zamanda İstanbul'daki Sahaflar Çarşısı'nda on iki tellal bulunduğu ifade edilmiştir.
Tellallar ulema ve talebe ile işlemlerini doğrulukla yürüten iyi huylu ve emin kimseler arasından kadı tarafından seçilirdi. Tellalların müzayedelerdeki görevleri yanında aranılan kitapların bulunmasında yardımcı oldukları hatta bazan kıymetli kitapların satışında aracılık yaptıkları da olurdu. Risâle-i Mi'mâriye'de Mimar Mehmed Ağa'ya kitap satmaya çalışan bir sahaf tellalından bahsedilmektedir (Gökyay, 1988: 136).
Mûtat üzere sahaflar şeyhinin de bir kethüdası bulunurdu. Kethüda sahaflar şeyhinin görevlerini yerine getirme yanında çarşıdan geçen kitapların denetiminden ve burada satılan kitapların vakfedilmiş olanlarını tespit edip Maarif Nezareti'ne teslim etmekten de sorumluydu. Ancak XVIII-XIX. yüzyıllara ait sahaflarla ilgili belgelerde kethüdadan bahsedilmez. XX. yüzyılın başlarında, yapılan yazışmalarda ise sahaflar şeyhinden söz edilmezken kethüdanın ön plana çıktığı görülmektedir. Bu görevin yerine getirilmesi için ayrıca bir "kütüp müfettişi" veya "kütüb-ı mevkûfe müfettişi" olarak adlandırılan bir memuriyetin ihdas edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kethüdalık ve kütüp müfettişliği aynı kişinin uhdesine verilebildiğinden birçok belgede Mehmed Şükrü Efendi'nin unvanı "kütüp veya kütüb-ı mevkûfe müfettişi ve sahaflar kethüdası" olarak da geçmektedir. Sahaflar Çarşısı'nın son dönemlerinde kethüda yerine genellikle sahaflar kâhyasından bahsedilmektedir. İbnülemin Mahmud Kemal, Ârif Hikmet Bey'in kitaplarının müzayedesinden bahsederken kâhya tabirini kullanmaktadır (İnal, 1969: I, 643). Çarşının düzenini temin için sahaflar şeyhinin bölükbaşı unvanlı bir yardımcısı daha bulunurdu. XIX. yüzyılda sahaflarda yasak ve zararlı yayınların takibi, çalıntı kitapların tespiti için Maarif Nezareti bünyesinde bir kitap yoklama memurluğu ihdas edilmiştir.
Dükkânı bulunan sahafların yanında bir de ayak sahafları vardı. Evliya Çelebi bunlardan bahsederken "Mülteka ve Dürer ü Gurer'üm iyidir ammâ Keşşâf'ımı keşf idüp Tarîkat-ı Muhammedî'den ayrılman iyi kitabdır deyû torba torba kitaplarla ubur ettiklerini" söyler. Kitap meraklılarının konaklarına kitapları bohçaya sarıp taşıdıkları için bunlara bohçacı da denildiği olurdu.
Sahaflara muhtelif yollardan kitap gelmekteydi. Saray önemli bir kaynaktı. Çeşitli kişilerin müsadere edilen malları satılıp devlet hazinesine gelir kaydedilirken mevcut kitaplar genellikle bir tasnife uğrayarak kıymetli veya lüzumlu görülenleri saray kütüphanesine gönderiliyor, diğerleri ise bezzâzistanda ve Fâtih Camii avlusunda yapılan müzayedelerle satılıyordu. III. Ahmed'in Şehid Ali Paşa'nın muhallefatıyla ilgili fermanında bu husus açıktı. Bu tür müzayedelerle ilgili olarak gerek Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde gerekse Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bazı belgeler mevcuttur. Zengin koleksiyonların müzayedesi sırasında gün gün tutulmuş bu listelerde kitapların isimleri, satış fiyatları ve kitapları satın alan kişilerin isimleri bulunmaktadır. Alıcılar arasında birçok sahafın adı görülmektedir.
Ayrıca saraydan hediye yoluyla da bazı kitaplar çıkabilmekteydi. Bunun yanında fazla yaygın olmamakla birlikte saraydan meşru olmayan yollarla elde edilen kitapların satışı da vardı. Mesela bazı önemli kitapların saraydan çalınarak yabancılara satıldığı bilinmektedir. İngiliz şarkiyatçısı Greaves bir mektubunda Batlamyus'un Almagest adlı eserinin çok güzel bir nüshasını satın aldığını ve bu nüshanın kendisine söylendiğine göre bir sipahi tarafından hükümdarın kütüphanesinden çalındığını belirtmektedir (Toomer, 1996: 137). Saray görevlilerinden bir mühtedinin XVII. yüzyılın sonlarında saraydan muhtelif zamanlarda dışarı çıkardığı çok sayıda Grekçe yazmanın on beşi yer yer parşömen üzerine yazılmıştı. Cizvit Besnier bunların arasından önemlilerini seçmiş ve Fransız elçisi M. Girardin için satın almıştı. Geri kalanı da Pera'da tanesi 100 liradan satılmıştı.
Kitap meraklıları ve ulema sınıfından kimseler topladıkları ve faydalandıkları kitapları sağlıklarında vakfetmemişse, bunlar ölümlerinden sonra ya mirasçılar arasında paylaşılıyor ya da müzayede yoluyla satılıyordu. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru bu tür uygulamalarla ilgili bazı tedbirler alınmaya başlandığı ve giderek bu tedbirlerin katılaştığı anlaşılmaktadır. XX. yüzyılın başlarına doğru zengin koleksiyonların müzayedeleri belli bir düzen içinde yapılmakta, kitapların katalogları hazırlanmakta ve müzayede tarihleri ve mekânları gazetelerle duyurulmaktaydı.
Geniş bir müşteri potansiyeline sahip İstanbul'daki Sahaflar Çarşısı'na İran'ın muhtelif şehirlerinden de kayda değer sayıda kitap akışı vardı. Özellikle İran'dan sanat değeri yüksek tezhipli ve minyatürlü yazma eserler gelmekteydi. İstanbul'daki İngiliz Sefareti hekimi Jacques Dallaway, İran'daki iç karışıklıklar sırasındaki yapılan yağmalarda değerli eserlerin satılmak üzere gizlice İstanbul'a gönderildiğini eserinde belirtmektedir (1797: I, 128).
Ortaçağ İslam dünyasında verrakların en önemli görevi kitap telifini ve istinsahını düzenlemek ve bunları müşterilerine arzetmekti. Osmanlı döneminde satış amacıyla kitap istinsah ettirme işlerinde sahafların ne oranda payı bulunduğuna dair yeterli bilgi mevcut değildir. Galland'ın günlüğünde bir sahaflar şeyhinin tarihle ilgili bir eserin her on altı sayfasını 70 akçeye istinsah ettirdiğine dair dikkat çekici bir kayıt vardır (Galland, 1987).
İstinsah faaliyetlerinin en yoğun yeri saraydı. "Kâtibân-ı kütüb-i hâssa"ların sayısının zaman zaman elliye ulaştığı bilinmektedir. Bazı araştırmalarda matbaanın ülkeye girişi sırasında Osmanlı topraklarında maişetini kitap istinsahı ile kazanan müstensihlerin sayısı hakkında 80-90.000 gibi oldukça mübalağalı rakamlar verilmektedir.
Ahmed Refik [Altınay]. Hicrî On İkinci Asırda İstanbul Hayatı (1100-1200). İstanbul 1930.
Akgündüz, Ahmet. Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri. C. IV, İstanbul 1992.
Aksın, Ahmet. “19. Yüzyılın Başlarında Bursa Şehir Esnafı”. Türk Dünyası Araştırmaları. sy. 132 (2001), s. 157-164.
Andreasyan, Hrand D. Polonyalı Simeon’un Seyahatnâmesi: 1608-1619. İstanbul 1964.
Âşık Çelebi. Meşâirü’ş-Şuarâ. haz. F. Kılıç. I-III, İstanbul 2010.
Aynural, Salih. “Bursa İhtisap Rüsumu (1829-1830)”. Türk Dünyası Araştırmaları. sy. 129 (2000), s. 71-80.
Busbequius, A. G. Travels into Turkey. London 1744.
Dallaway, Jacques. Constantinople ancienne et modern et description des Côtes et Isles de l’Archipel et de la Troade. çev. A. Morellet. C. I, Paris 1797.
Erünsal, İsmail E. Osmanlılarda Kitap Ticareti: Sahaflar ve Kitapçılar. İstanbul 2021.
a.mlf. “Sahaf”. DİA. 2008, XXXV, 504-510.
Evliya Çelebi. Seyahatnâme. haz. O. Ş. Gökyay. C. I, İstanbul 1996.
Galland, Antoine. İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar: 1672-1673. ed. Ch. Scheffer, çev. N. S. Örik. I-II, Ankara 1987.
Gelibolulu Mustafa Âlî. Câmi‘u’l-Buhûr der Mecâlis-i Sûr. haz. A. Öztekin. Ankara 1996.
Gökyay, Orhan Şaik. “Risalei Mimariye -Mimar Mehmet Ağa- Eserleri”. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan. Ankara 1988, s. 136.
Hanna, Nelly. In Praise of Books: A Cultural History of Cairo’s Middle Class, Sixteenth to the Eighteenth Century. Syracuse 2003.
İnal, İbnülemin Mahmud Kemal. Son Asır Türk Şairleri. C. I, İstanbul 1969.
Kaynardağ, Arslan. “Çeşitli Yönleriyle İstanbul Sahhaflar Çarşısı”. Tarihte Doğu-Batı Çatışması: Semavi Eyice’ye Saygı. haz. E. Eğribel – U. Özcan. İstanbul 2005, s. 603-608.
Koç, Yunus. La fixation par écrit des lois ottomanes et le rôle des codes de lois: Etude accompagnée de l’édition du manuscrit de Munich (XVe-XVIe siècles). Dr.T, Universite de Paris, 1997.
Raymond, André. Artisans et commerçants au Caire au XVIIIe siècle. I-II, Damas 1973-74.
Strauss, Johann. “Who Read What in the Ottoman Empire (19th-20th Centuries)?”. Arabic and Middle Eastern Literatures. 6/1 (2003), s. 46-47.
Temgrûtî, Ali b. Muhammed. en-Nefhatü’l-Miskiyye fi’s-Sefâreti’t-Türkiyye. Beyrut 2007.
Toomer, G. J. Eastern Wisedome and Learning: The Study of Arabic in Seventeenth-Century England. Oxford-New York 1996.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/sahaf
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Kitap ticareti ile meşgul olan kişi veya dükkan.