Çeşitli renkte ve kıvamda sıvı yazı malzemesi.
Çeşitli renkte ve kıvamda sıvı yazı malzemesi.
Genelde siyah olan bu renkli sıvı boyaya Arapça'da midâd, mısmâğ, hazaz, naks, liyâk, ikâs, şicâb, hibr; Farsça'da sîyâhî, zerkâb ve zâkâ zekâb ve Türkçe'de mürekkep denir. Mürekkep kelimesi ise Arapça'da rükûb "binmek", terkîb "birbiri üzerine bindirmek" demek olduğuna göre, mürekkep de iki veya daha fazla şeyin parçalarının birbiri üzerine bindirildiğini ifade eder. Mürekkep denildiğinde o siyah sıvının birleşimini teşkil eden is, zamk, su vb. zerrelerinin döküle döküle, birbiri üzerine binercesine gelmeleri ve bu suretle bunların tam çözülmüş değil de ince karışık bir hal almaları sebebiyle buna işaret eder mahiyette mürekkep kelimesi kullanılmıştır.
Mürekkebin geçmişi Mısır'da milattan önce 3200'lere kadar götürülebilmektedir. İnsanlık tarihi boyunca is (midâd), metalik (hibr) ve karışık olmak üzere üç tür mürekkep kullanılmıştır. Erken Antikçağ'da Çin, Mısır, Yunan ve Roma bölgelerinde kitap yazım malzemesi papirüs olduğu için yaygın olarak is mürekkebi kullanılıyordu. İçinde demir birleşenlerin de olduğu metalik mürekkebin kullanılışına ise daha ziyade parşömenin yaygınlaştığı Geç Antikçağ'da rastlanmaktadır.
İs mürekkebine siyah rengi terkibinde olan is sağlamakta, metalik mürekkebe de siyah rengi taninin madensel veya bitkisel metallerle etkileşimi vermekteydi. Metalik mürekkebin bir kısmı tanin ihtiva eden bitkilerden, bir kısmı da bakır, demir gibi madenlerden elde edildiğinden metalik mürekkepler, genellikle bitki bazlı veya demir benzeri metaller kullanılarak üretilen metalik mürekkepler şeklinde sınıflandırılmaktadır.
Çeşitli dönemlerde is mürekkebine, yazıların satha daha iyi nüfuz etmesi için metal ihtiva eden bitkiler ve metaller karıştırılmıştır. Son dönemlerde yapılan analizlerde Geç Antikçağ'da kullanılan is mürekkeplerinin terkiplerinde madensel veya bitkisel izlerin de bulunduğu görülmüştür. İslam dünyasında kullanılan is mürekkebinin terkibindeki metaller Batı'daki gibi taninden değil de bitki yapraklarıyla ağaç ve meyve kabuğundan elde edilmekteydi. Bitki bazlı metalik mürekkebe de kahverengi olan rengini siyahlaştırmak ve koyulaştırmak için is karıştırılmaktaydı.
Daha sonra da her iki mürekkebin bazı elementlerinin birleştirilmesiyle ortaya karışık mürekkep dediğimiz rengi daha koyu ve parlak, yazı sathına gereğince nüfuz eden ve kolayca silinmeyen bir mürekkep türü çıkmıştır. Erken Antikçağ'dan itibaren çeşitli dönemlerde, farklı coğrafyalarda bu üç tür mürekkepten biri veya birkaçı birlikte kullanılıyordu. İslam dünyasına komşu ülkelerin hemen hemen hepsinde, bu tür mürekkepler kullanıldığı dikkate alınırsa bu şekildeki bir etkileşimin İslam dünyası için de kaçınılmaz olduğunu görülür.
"(Resulüm!) De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da mürekkep ilave etseydik dahi rabbimin sözleri bitmeden önce mutlaka denizler tükenirdi" (Kehf 18/109) şeklinde Kur'an'da zikredilmiş olması, Hz. Peygamber'in hadislerinde de şehitlerin kanlarıyla eşdeğer olduğu yönünde ifadelerin bulunması mürekkebe İslam toplumunda bir kutsiyet kazandırmıştır. Ortaçağ İslam dünyasında da ilk dönemlerde is ve metalik olmak üzere iki tür mürekkep kullanılıyordu. İs ve zamk temelli olan siyah mürekkep midâd, formülünde bitkilerden elde edilen metal bulunan siyah/kahverengi mürekkep ise hibr olarak adlandırılmaktaydı. Kur'an-ı Kerim'de mürekkebin midâd şeklinde ifade edilmesi, is temelli mürekkebin Cahiliye döneminde ve İslam'ın gelişinden sonraki ilk iki asırda (VII-VIII) daha yaygın olduğunu göstermektedir. Câhiz (ö. 869), Çin'den gelen maddeler arasında midâdı da zikreder. İbnü'n-Nedîm (ö. 995), Çinliler'in ahlattan yaptıkları Çin yağına benzer bir mürekkepleri (midâd) olduğunu ve bununla bir levha üzerine yapılmış bir imparatorun resmini gördüğünü söyledikten sonra bu mürekkebin bir miktarıyla uzun zaman yazılabildiğini belirtir. İbn Ebû Dâvûd Sicistânî (ö. 928) ilk üç asırdaki kitap sanatlarıyla ilgili önemli bilgiler verdiği Kitâbü'l-Mesâhif adlı eserinde midâddan bahsederse de hibrden hiç söz etmez.
İslam dünyasında metalik mürekkep VII. asrın ortalarından itibaren bilinmekte ve kullanılmaktaydı. Parşömen üzerine yazılan ilk mushaflarda bu tür mürekkepler kullanılmıştı. Hatîb Bağdâdî'nin (ö. 1071) Hz. Ebû Bekir'den naklettiği, "hadisleri siyah renkli hibrle yaz, midâdla değil" rivayeti bu hususu teyit etmektedir. "Çünkü siyah renklerin en baskınıdır, hibr de zamana karşı en dayanıklıdır. O, ilim ehlinin aleti, marifet sahiplerinin de aracıdır" şeklindeki rivayet de hibrin özelliklerinin VII. asırda bilindiğini gösterir. Ancak kullanımı IX. asırdan itibaren başlayan ve parşömenin, papirüsün yerini almasıyla da yaygınlaşan mürekkep türü, is mürekkebine bitki bazlı metaller ilave edilerek elde edilen karışık mürekkeptir. X. asırdan itibaren Arap kaynaklarında bu tür mürekkebin terkiplerine rastlanır. Demir bazlı metallerin is mürekkebine ilave edilerek elde edilen karışık mürekkep ise İslam dünyasında biraz daha geç bir tarihte, muhtemelen XI. asırda kullanılmaya başlanmıştır. İbn Bâdîs'in (ö. 1061) yazı malzemesi ve aletleriyle ilgili Umdetü'l-Küttâb'ının sonunda "karışık mürekkep" anlamındaki "Midâdü mürekkeb" başlığı ile verdiği midâd terkiplerinin içinde demir bazlı metaller mevcuttur.
XI. asırdan itibaren İslam dünyasında is mürekkebinin, metalik mürekkeple karışık mürekkebe nazaran daha az kullanıldığı görülür. İbn Bâdîs'in Umdetü'l-Küttâb adlı eserinin ilk versiyonunda is mürekkebi terkipleri geniş yer tutarken, bu eserin daha sonraki tarihlerde derlenen yeni versiyonlarında metalik mürekkeple üçüncü tür olan karışık mürekkebe daha geniş yer verilmiştir. Umdetü'l-Küttâb'tan yaklaşık bir asır önce kaleme alınmış Ebû Bekir Râzî'nin (ö. 925) Zînetü'l-Ketebe adlı eserinde de benzer bir durum söz konusudur. Öyle anlaşılıyor ki İslam dünyasında X. asırdan itibaren üçüncü tür dediğimiz karışık mürekkep, koyu siyah rengi ve kolay silinememesi dolayısıyla is ve metalik mürekkebe tercih edilmeye başlanmıştır.
Midâdın ana maddesi olan is, genellikle bitkisel maddelerin ve yağların yakılmasıyla elde ediliyordu. Bu maksatla Mısır'da bezir yağı, susam yağı, Irak bölgesinde de petrol kullanılmaktaydı. Osmanlılar'da camilerde yakılan yağ kandillerinin çıkardıkları isler de bu maksatla toplanır ve mürekkep imalinde kullanılırdı. Mesela Süleymaniye Camii içindeki hava cereyanı hesaplanarak hasıl olan isler Haliç Kapısı üzerindeki menfezlerde toplanmakta ve mürekkep yapımında kullanılmaktaydı. Ancak is mürekkebinin ana maddesi olan isin, bu şekilde elde edilmesi zor ve pahalı olduğundan, yazı malzemesi olarak kullanılması fazla yaygınlaşmamış, başka is elde etme yolları denenmiş ve bu hususta tabiatta bolca bulunan nebatların karbonlaşmış köklerinden yararlanılmıştır. İs mürekkebinin metalik mürekkebe göre silinmesi daha kolaydı. Bu yüzden hemen hemen her dönemde is mürekkebinin dayanıklılığını/sürekliliğini arttırmak ve renginin solmasını önlemek için bazı madenlerden veya bitkilerden elde edilen bazı birleşimler kullanılmıştır.
Midâd ve hibr, terkiplerindeki farklı birleşenlerden dolayı üzerine yazıldıkları malzemeye bağlı olarak farklı tepkiler göstermekteydiler. Suda çözülüp su ile silinebildiği için papirüslerin yazımında genellikle is mürekkebi tercih edilmiştir. Parşömenin sathının içine nüfuz edip zor silindiğinden parşömen üzerine yazmada da daha çok metalik mürekkep kullanılmıştır. Muhtemelen bundan dolayı kûfî hatla parşömen üzerine yazılmış mushafların hemen hepsinde hibr kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu mürekkeple yazılan bazı mushaf nüshalarının sayfaları, bu tür mürekkebin terkibindeki demir sülfat, göztaşı/bakır gibi maddelerin oluşturduğu sülfürik asit yüzünden tahribata uğramış ve okunamaz hale gelmiştir. Merrâküşî Ezherî, 1241 yılında mürekkep çeşitleri hakkında yazdığı el-Ezhâr fî Ameli'l-Ahbâr adlı eserinde, birleşeninde demir sülfat olan koyu renk bir mürekkebi tarif ederken "(Bu tür mürekkep) içindeki yüksek miktardaki demir sülfat dolayısıyla kâğıdı yakar, sayfanın yazılı alanını delerek tahrip eder" demektedir. Mâlikî fakihlerinden İbnü'l-Hâc diye tanınan Ebû Abdullah Fâsî (ö. 1337), Kitâbü'l-Medhal ilâ Tenmiyeti'l-A'mâl adlı eserinde, müstensihlerin dikkat etmeleri gereken şeyleri sıralarken, "Hibr ile yazmamalı, çünkü o kâğıdı tahrip eder mal ve ilmin kaybına sebebiyet verir. Midâd ile yazmakta ise harflerin birbirine karışması tehlikesi vardır" demektedir.
Kâğıt üzerine yazmada, kâğıdın İslam dünyasına girişinin ilk dönemlerinde genellikle is mürekkebi tercih edilmiştir. Makrîzî (ö. 1441), ünlü hattat İbn Mukle (ö. 940) ailesinden gelen bazı hattatların isimlerini verdikten sonra bunların midâd ile yazdıklarını ancak kardeşi Ebü'l-Hüseyin b. Mukle'nin hibrle yazmaya başladığını nakleder. Ebû Bekir Râzî Zînetü'l-Ketebe'de midâd ve hibrin formüllerini ayrı ayrı vermiştir. Ayrıca papirüs, parşömen ve kâğıt yazımında kullanılacak mürekkeplerin de hangi formülle üretileceklerini göstermiştir. Ebû Bekir Râzî'nin mürekkep formüllerini midâd ve hibr şeklinde ayırarak vermesi, İbn Kuteybe'nin de (ö. 889) her iki mürekkep çeşidiyle ilgili kelimeleri farklı iki bölümde incelemesi, IX. asrın sonlarında her iki mürekkep çeşidinin de bilindiğini ve farklı maksatlarla kullanılmaya devam edildiğini göstermektedir. Kalkaşendî de (ö. 1418) kâğıt ve parşömen için uygun olan mürekkeplerin formüllerini parşömene uygun olan ve kâğıda uygun olan şeklinde ayrı ayrı vermiştir.
Mürekkep konusunda oluşan literatürde is ve metalik mürekkebin yapımıyla ilgili geniş bilgi bulunmaktadır. Kaynaklarda bu iki mürekkep türünün XII. asra kadar, terkiplerindeki elementler dikkate alınarak adlandırılmasında büyük titizlik gösterilmiştir. İbnü'n-Nedîm, kâtiplerle müstensihleri hibr ve midâd kullananlar diye iki farklı grupta vermektedir. Ancak XII. asırdan sonra her iki mürekkep türü, daha kullanışlı hale getirilmesi için yapılan isin dayanıklılığını arttırmak ve yazı sathının tahribini önlemek için demir ve bakır gibi elementlerin miktarını azaltmak gibi işlemler dolayısıyla ilk dönemlerdeki birbirinden farklı terkip özelliklerini kaybetmeye başlayıp da bu iki tip mürekkepten alınan elementlerin birleştirilmesiyle yazı yazmaya daha uygun hale gelen karışık mürekkep ortaya çıkınca, mürekkeplerin terkiplerine göre yapılan farklı isimlendirmeler ortadan kalkarak her iki kelime birbirinin yerine bir fark gözetilmeksizin kullanılmaya başlanılmıştır. Nitekim İbnü'l-Cezerî (ö. 1429) bitkisel ve madensel metaller ihtiva eden mürekkepleri midâd olarak tanımlamıştır.
İslam dünyasında yaygın olmamakla beraber farklı mürekkep türleri de kullanılıyordu. Ebû Hâmid Gırnâtî (ö. 1169), Şerîf İdrîsî (ö. 1165) ve Hamdullah Kazvînî (1340'tan sonra) gibi bazı seyyahlar mürekkep balığından (sepia) ve bu balıktan elde edilen bir mürekkepten bahsederlerse de bu tür mürekkep yaygınlaşmamıştır. Kimyacı Ebü'l-Kasım Irâkî (XIII. asır) Kitâbü Uyûnil-Hakaik ve Îzâhu't-Tarâik adlı eserinde farklı renklerde yirmi altı çeşit mürekkepten bahseder ve görünmeyen mürekkebin bazı terkiplerini verir. Kaynaklarda hibrü'l-mesâhif, hibrü verrâkî gibi mürekkep çeşitlerine de rastlanmaktadır.
Kalkaşendî Subhu'l-A'şâ'da, İbnü'l-Cezerî Kitâbü'l-İsâbe fî Levâzimi'l-Kitâbe'de İbn Bâdîs Umdetü'l-Küttâb'ta ve bazı çalışmalarda, seyahat sırasında ihtiyaç olduğunda mürekkep yapımı için gerekli kurutulmuş maddelerin üzerine su dökülerek hemen yapılıp kullanılan el-hibrü's-seferîden (seyahat mürekkebi) veya hibrü yâbis li's-seferden (kuru seyahat mürekkebi) bahsedilmektedir. İbn Bâdîs hava almayan bir kapta saklanır ve tozdan korunursa bu tür bir mürekkebin uzun zaman kullanılabileceğini söyler. Terkibi çok basit olup "hibrü'l-fukarâ" olarak da adlandırılan bu mürekkebi mektep çocukları da kullanmaktaydı.
İslam coğrafyasında imal edilen mürekkeplerin terkibine, dayanıklılık ve parlaklık kazandırmak, güzel kokmak, haşereleri uzaklaştırmak gibi maksatlarla zırnıh, kâfur, za'ferân, ıtır, sabır otu gibi bitki özleri karıştırılmıştır. Ebû Bekir Râzî, mürekkebe sineklerin konmasını önlemek için terkibine biraz ebûcehil karpuzu (citrullus colocynthis) özü, Kalkaşendî de sabır otu karıştırılmasını tavsiye etmektedir. Safedî de (ö. 1363), Endülüslü hattat İbn Gattos Muhammed b. Abdullah'ın (ö. 1213) mushaf yazarken mürekkebin içine misk karıştırdığını nakleder. Kalkaşendî balın, mürekkebin dayanıklılığını arttırdığını söyler. Şarabın, mürekkebin kurumasını hızlandırdığı, solmasını önlediği ve sayfaya nüfuz etmesini kolaylaştırdığı bilinmekteyse de dinen kullanımı yasaklanmış bir madde olduğundan, mürekkep terkiplerinde yer almamaktadır. Ancak sirkenin, İbn Bâdîs ve İbnü'l-Bevvâb gibi müelliflerin verdikleri bazı mürekkep terkiplerinde yer alması, şarabın sağlayabileceği faydaların bu yolla telafi edildiğini gösterir.
Yazma eserlerde yaygın olarak siyah mürekkep kullanılmıştır. Ancak siyah mürekkebin farklı tonlarına da rastlanmaktadır. Hatîb Bağdâdî, Ebû Tâlib Yahyâ b. Ali'den naklettiğine göre, Hârûnürreşîd'in huzurunda renkler müzakere edilirken kimi beyaz güzeldir, kimi cennet rengi olan yeşil daha güzeldir, kimileri de altın rengi daha da güzeldir dediler. O mecliste bulunup da susan Muhammed b. Hasan'a, Hârûnürreşîd "Sen niçin konuşmuyorsun?" deyince o da, "Eğer siyahtan daha güzel bir renk olsaydı mukaddes kitaplar o renkteki mürekkeple yazılırdı" demiş ve Hârûnürreşîd onun bu cevabını çok beğenmişti. Ahmed b. Mehdî, Ebû Ubeyd'in Kitâbü'l-Emvâl adlı eserini yazmak istediğinde, altın suyundan yapılmış mürekkep almak için dışarı çıkmış ve karşılaştığı Ebû Ubeyd'e bu niyetini söylediğinde, Ebû Ubeyd "Hibr ile yaz. O zamana karşı daha dayanıklıdır" cevabını almıştır.
Hatîb Bağdâdî, Abbâsî Halifesi Mu'tez-Billâh'ın (866-869) huzurunda gerçekleşen bir imla meclisinde geçen mürekkep tercihiyle ilgili de şu hadiseyi nakleder: Halifenin huzurunda hadis imla eden Ebû Ca'fer, kâtibin yazmak için is mürekkebi ve papirüs kullandığını görünce, "Sen Resûlullah'ın hadisini yazmak için midâd ve papirüs mü kullanıyorsun?" diye sormuş, o da, "Ne ile yazayım?" diye sorunca, "Rakk (deri/parşömen) üzerine hibr ile yaz" demiştir.
Siyah renkli mürekkebin yanında çeşitli dönemlerde farklı renklerde mürekkepler de üretilmiştir. Bu çeşit mürekkepler genellikle eserin metninin yazılışında değil de yazmaların tezhibinde, bölüm başlıklarında, mushaflarda besmelenin ve sûre isimlerinin yazılışında, hareke ve çeşitli işaretlerin belirtilmesinde kullanılmıştır. Kur'an-ı Kerim nüshalarının yazımından başlayarak önce kırmızı, daha sonra da sarı, mavi, yeşil mürekkepler kullanılmıştır. Ebü'l-Esved Düelî (ö. 688), Kur'an-ı Kerim'i harekelemesi için görevlendirdiği kimseye, "Mushafı al, yazıldığı mürekkepten farklı bir mürekkep kullan" demişti. Bu rivayetten anlaşıldığına göre renkli mürekkep kullanımı erken bir tarihte başlamıştı.
İbn Ebû Şeybe'nin Hasan b. Ebü'l-Hasan'dan naklettiğine göre harekelemede ilk kullanılan renk kırmızıdır. Emevîler döneminde yazılmış bazı mushaflarda, "besmele"nin yazımında ve sûre başlarında ve sonlarında kırmızı mürekkep kullanıldığı görülmektedir. Ancak Medine havalisinde yazılan mushaflarda kırmızı yanında sarı, Kûfe ve Basra yöresinde yazılan mushaflarda ise yeşil renk de kullanılmıştır. Kayrevan Camii Kütüphanesi'ndeki büyük bir bölümü IX-X. asırlara ait yazmalarda altın ve gümüş mürekkepler yanında, kırmızı, sarı, yeşil ve lacivert renkli mürekkepler kullanıldığı da görülmektedir.
Safedî, Endülüslü hattat İbn Gattos Muhammed b. Abdullah'ın mushaf yazarken cezim ve şeddelerde lacivert, zamme, fetha ve kesrelerde koyu kırmızı, kesreli hemzelerde yeşil, fethalı hemzelerde ise sarı mürekkep kullandığını nakletmektedir. Kitapların yazımında da zahriyedeki kitabın isminde, bab ve fasıl başlıklarında, şerh ve haşiyelerde ana metnin yazımında renkli mürekkepler kullanıldığı görülmektedir. Bir kısmı ilk dönemlere ait bazı fermanlarda kırmızı, parlak kırmızı, kırmız böceği kırmızısı, lacivert, mavi, yeşil ve sarı gibi renkli mürekkepler de kullanılmıştır.
Bazı mushaf nüshalarında altın ve gümüş mürekkeplerin kullanıldığı görülmekte ve altın mürekkep kullanımı VII. asrın ortalarına kadar gitmektedir. İbnü'n-Nedîm'in naklettiğine göre Hâlid b. Ebü'l-Heyyâc, Medine'de Mescid-i Nebevî'nin kıble duvarındaki bazı âyetleri altın mürekkeple yazmıştı. Kudüs haremi içinde yer alan Kubbetü's-sahre'nin inşasında çini üzerine yazılan kitabelerinin yazımında da altın mürekkep kullanılmıştı. Günümüze altın mürekkeple yazılmış bazı mushaflar gelmiştir. Belensiye'de (Valencia) altın mürekkeple kitap yazımı oldukça yaygındı.
Mürekkepler mahbere ya da mihbere denilen bir çeşit hokkanın içine konularak kullanılıyordu. Erken dönemlerde hokka "devât" şeklinde adlandırılıyordu. Kare şeklindeki hokkalarda mürekkep köşelerde birikip yoğunlaştığı için genellikle yuvarlak hokkalar tercih ediliyordu. İbn Bâdîs kare şeklindeki hokkalarda köşelerdeki mürekkepleri karıştırmak mümkün olmadığından bu bölgelerde biriken mürekkeplerin uzun süre hareketsiz kaldığını ve kötü bir koku oluşup renginin de değiştiğini söylemektedir. Kalemin mürekkebi ölçülü tutması için de mahberelerin içine lika diye adlandırılan ham ipek ve pamuk konulmaktaydı. Ham ipek, mürekkebi sünger gibi emip kamış kalemin ucuna gerektiği kadar mürekkep bulaştırdığından pamuğa tercih edilmekteydi. Lika mürekkebi emdiğinden dolayı hokkadaki mürekkep akmaz ve hokkalar kolayca taşınabilirdi.
Osmanlılar'da kullanılan mürekkeplerle ilgili bilgiler hatla ilgili birkaç esere ve Uğur Derman'ın bu konuda yazdığı bir makaleye dayanmakta olup son derecede sınırlıdır. Tereke defterleri ve arşiv belgeleri yardımıyla bu alandaki boşluğu nispeten doldurmak mümkün olmaktadır.
Her ne kadar Osmanlılar'da kullanılan mürekkebin is, zamk ve su karışımından elde edilen is mürekkebi olduğu görüşü yaygınsa da kaynaklardan ve özellikle de belgelerden elde ettiğimiz bilgiler, bu görüşün yanlış olduğunu göstermektedir. Gelibolulu Mustafa Âlî, zamana karşı daha dayanıklı olduğu için hibr yani metalik mürekkep kullanımını tavsiye ettiğine göre Osmanlılar'da sadece is mürekkebi değil de bu cins mürekkep de kullanılmaktaydı. Gülzâr-ı Savâb'daki mürekkep terkiplerinin hemen hepsinde is ve zamk yanında metalik mürekkep yapımında kullanılan zâc-ı Kıbrısî ve demir hurdesi bulunmaktadır. Osmanlı dönemi fermanlarında kullanılan mürekkebin terkibinde farklı metaller (demir, bakır, magnezyum) tespit edilmiştir. Mürekkep terkibiyle ilgili İstanbul Mahkemesi'nin 24 numaralı sicilindeki bir buyruldu ve bir de ferman, bize Osmanlılar'ın "karışık mürekkep" kullandığını kesin olarak göstermektedir. 15 Haziran 1726 tarihli bu buyruldu da (Şer'iye Sicilleri İstanbul Mahkemesi, nr. 24, s. 16a) mürekkebin terkibinde yer alması gerektiği belirtilen maddeler şunlardır: "Zamk-ı Arabî 1 kıyye, dûde-i bezir 80 dirhem, Lahor çivid 10 dirhem, sabur-ı sarı 8 dirhem, rastık taşı 30 dirhem, Mazı-ı Musul 100 dirhem, Mersin yaprağı 100 dirhem, aftimon kibrid 30 dirhem, zâc-ı Kıbrıs 25 dirhem, nebât şekeri 15 dirhem, anzarut 20 dirhem, meyan balı 5 dirhem."
Görüldüğü gibi mürekkepçi esnafına mürekkep imalinde kullanmaları bildirilen maddelerin arasında bitkisel ve madensel metaller vardır. Osmanlılar'ın yaygın olarak kullandıkları mürekkep, sadece belirli maksatlarla kullanılan is mürekkebinin yanında, is mürekkebindeki ve metalik mürekkepteki bazı maddelerin karışımıyla daha koyu ve dayanıklı hale getirilmiş "karışık mürekkep" de kullanılıyordu. Aynı buyrultuda "fukara ve zuafâ" için beş madde ile yapılacak "harcî mürekkebin" özellikleri de sıralanmaktadır. Bu tarihte "hâlis ve pâk işlenen a'lâ mürekkebin" vakiyesinin fiyatı 300 akçe iken "harcî" mürekkebin vakiyesinin fiyatı 50 akçedir. 10 Kasım 1726 tarihli fermanda ise (Şer'iye Sicilleri İstanbul Mahkemesi, nr. 24, s. 65b) mürekkepçi esnafına belirtilen kurallara uymazlarsa haklarından gelineceği şeklinde bir uyarı yapılmıştır.
Terekelerde is/metalik mürekkep yanında fukara için üretilen "harcî mürekkep", seyahatlerde kullanmak için hazırlanmış, mektep çocuklarının da kullandığı "kuru mürekkep", resmî belgelerin yazıldığı "siyâkat mürekkebi", kırmızı mürekkep "surh" ve kırmız böceği kullanılarak yapılan "la'l mürekkebi" geçmektedir. Fermanlarda ve süslemelerde kullanılan lacivert, sarı, mavi, yeşil gibi renkli mürekkepler de bulunmaktadır.
En makbul mürekkep bezir isinden yapıldığı için bazı terekelerde, mürekkebin kaliteli olduğunu göstermek için terkibinde bezir isi kullanıldığı özellikle belirtilmiştir. Mürekkep yapımında İran menşeli işler de kullanılıyor olmalı ki Mürekkepçi Molla Ali'nin dükkânında dûde-yi bezir yanında yarı fiyatına satılan Acem isi de bulunmaktadır.
Mürekkep üretimi Beyazıt'taki "mürekkepçiler sûkunda" bulunan mürekkepçi esnafı tarafından gerçekleştirilmekteydi. Evliya Çelebi mürekkepçi esnafı dışında yüzlerce kişinin de evlerinde mürekkep ürettiklerini, Sultanselim'deki "Mürekkepçi Karı"nın mürekkebinin çok meşhur olduğunu söyler. Evliya Çelebi Kızılmusluk'taki bir şahsın ürettiği mürekkebin de yedi iklimde şöhret kazandığını, kâtipler ve şairlerin bu mürekkebi övmek için beyitler yazdığını kaydetmektedir.
Mürekkepler kumkuma veya şişe ile satılıyordu. Kullanılacak mürekkep de hokkada muhafaza ediliyordu. Hz. Peygamber döneminde ve İslam'ın ilk asırlarında mürekkep hokkasını ifade için devât kelimesi kullanılmaktaydı. Hz. Âişe'den nakledildiğine göre Hz. Peygamber, hastalığı şiddetlendiğinde, Hz. Ebû Bekir'e bir mektup yazmak için devât, ketf (kürek kemiği) veya kırtas (deri/papirüs) getirilmesini istemiştir.
Osmanlı döneminde kullanılan hokkalarla ilgili terekelerde birçok kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan öğrendiğimize göre en ucuz hokka Kütahya hokkasıdır. Kâğıtçı Mehmed Odabaşı'nın dükkânındaki on beş Kütahya hokkası 3'er akçeden satılmıştır. Pirinç hokkaların fiyatları da 50 akçenin altındadır. Diğer hokkaların fiyatları 100 ile 1000 akçe arasında değişmektedir. Bazı pahalı hokkalar da vardır. Hazinedar Hac Mustafa Ağa'nın da 29.116 akçe değerinde bir altın hokkası vardır.
Mürekkeple yazılan yazıyı kurutmakta rıh/rığ kullanılırdı. Rığ yapımında kullanılan en kaliteli kum Ege bölgesinde yer alan Manisa'nın dağlarından çıkarılırdı. Kırmızı olan kum, fırınlanarak işlemden geçince sarardığı gibi siyah, mor ve yaldızlı gibi çeşitli renklere boyanırdı. Siyahı, moru ve yaldızlı olanı da vardı. Hattatlar yazılarını kurutmakta rığ kullanmaz, açık havada kurutmayı tercih ederlerdi. Çünkü rığ kullanılan yazıda incelik kalmazdı. Nâme-yi hümâyun gibi önemli belgelerde altın tozundan yapılan rığ kullanılırdı. Rığlar, rığdân denilen kaplarda muhafaza edilirdi.
XX. yüzyıla doğru bugünkü İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nin Vezneciler tarafındaki cadde üzerinde Sabuncu Hanı da denilen Mürekkepçiler Hanı mevcut idi. XX. yüzyılın ortalarında Beyazıt Kâğıtçılar Çarşısı'nda hâlâ ünlü bezir isi mürekkebi üretenler mevcuttu. Batı'nın mürekkeple kalemi birleştirmesiyle ortaya çıkan pratik dolma kalemlerin yaygınlaşması sonucunda Osmanlı'da revaçta olan mürekkepçilik sanatı, son zamanlar bu sanata artan ilgi ile hattatların bazısı isle mürekkep yapmaya başlasa bile, yerini fabrikasyon sentetik maddelerden yapılan mürekkeplere bırakmıştır.
Daktilo 1860 yılında icat edilip 1870'te seri üretildiğinde, işletmeler kendi iletişim biçimlerini çok daha hızlı üretebildiler. Kullandıkları kuru mürekkepli şeritler ıslak mürekkeplerin yerini aldı. Daktilolar ise sonunda yerini, en eski biçimleri papatya çarkı ve nokta vuruşlu yazıcılar olan yazıcılara bıraktı. Mürekkep püskürtmeli yazıcılar 1970'lerde geliştirildi ve 1980'lerin sonunda her yerde kullanılmaya başlandı. Mürekkep püskürtmeli yazıcılar, kâğıt üzerine küçük parçacıklar halinde püskürtülen su bazlı boya mürekkepleri kullanır. Boyadan gelen solvent kâğıda emilerek rengin kalması sağlanır. Ancak lazer yazıcılar, toner adı verilen toz halindeki bir mürekkebi kâğıda aktarmak için elektrostatik bir sistem kullanılmasıyla sistem daha da gelişti.
Al Zoabi, Mouhammad Kheir. Le papier en Syrie ottoman à partir du fonds des archives de Damas: une étude historique, analyse, restauration et conservation. Dr.T, École Pratique des Hautes Etudes, Paris 2015, s. 144-148.
Chabbouh, Ibrahim. “Two New Sources on The Art of Mixing Ink”. The Codicology of Islamic Manuscripts. ed. Yasin Dutton. London 1995, s. 59-76.
Christiansen, Thomas. “Manufacture of Black Ink in The Ancient Mediterranean”. Bulletin of the American Society of Papyrologists. 54 (2017), s. 167-195.
Cohen, Zina. Composition Analysis of Writing Materials in Cairo Genizah Documents. Leiden 2022.
Colini, Claudia. “I tried it and it is really good: Replicating Recipes of Arabic Black Inks”. Traces of Ink: Experiences of Philology and Replication. ed. Lucia Raggetti. Leiden 2021, s. 131-153.
a.mlf. “Ink Making by the Book: Learning a Craft in the Arabic World”. Education Materialised. Reconstructing Teaching and Learning Contexts through Manuscripts. ed. Stefanie Brinkmann v.dğr. Berlin 2021, s. 97-126.
Damiani, Vincenzo. “Ink in Herculaneum: A Survey of Recent Perspectives”. Traces of Ink: Experiences of Philology and Replication. ed. Lucia Raggetti. Leiden 2021, s. 57-69.
Derman, M. Uğur. “Eski Mürekkepçiliğimiz”. İslâm Düşüncesi. 1/2 (1967), s. 97-112.
Déroche, François. Islamic Codicology, an Introduction to the Study of Manuscripts in Arabic Script. London 2006.
Ducène, Jean-Charles. “Une Attestation de L’Emploi de L’encre de Calmar ou de Seiche (Sépia) en Mediterranée Musulmane au VIe/XIIe Siècle”. Arabica. 52/1 (2005), s. 140-145.
Dutton, Yasin. “Red Dots, Green Dots, Yellow Dots and Blue: Some Reflections on the Vocalisation of Early Qur’anic Manuscripts”. Journal of Qur’anic Studies. 1/1 (1999), s. 115-140; 2/1 (2000), s. 1-24.
Fani, Sara. “The Literary Dimension and Life of Arabic Treatises on Ink Making”. Traces of Ink: Experiences of Philology and Replication. ed. Lucia Raggetti. Leiden 2021, s. 105-130.
Gacek, Adam. “The Ancient Sijill of Qayrawan”. Mela Notes. 46 (1989), s. 26-29.
a.mlf. “The Copying and Handling of Qur’âns; Some Observations on the Kitab al-Masâhif by Ibn Abî Dâ’ud al-Sijistânî”. Mélanges de l’Universite Saint-Joseph. 59 (2006), s. 229-251.
George, Alain. “Calligraphy, Colour and Light in the Blue Qur’an”. Journal of Qur’anic Studies. 11/1 (2009), s. 75-125.
a.mlf. “Coloured Dots and The Question of Regional Origines in Early Qur’ans”. Journal of Qur’anic Studies. 17/1 (2015), s. 1-44; 17/2 (2015), s. 75-102.
Hatîb el-Bağdadî. el-Câmi‘li-Ahlakı’r-Râvî ve Âdâbi’s-Sâmi‘. nşr. Mahmûd et-Tahhân. Riyad 1403/1983, I, 249-250.
a.mlf. Takyîdü’l-İlm. nşr. Yûsuf el-Iş. Dımaşk 1949.
İbn Kuteybe. Risâletü’l-Hat ve’l-Kalem el-Mensûbe ilâ İbn Kuteybe. nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin. Beyrut 1989.
İbnü’n-Nedîm. Kitâbü’l-Fihrist. nşr. Rızâ Teceddüd. Tahran 1393/1973, I, 19.
Kalkaşendî. Subhu’l-A‘şâ. nşr. Muhammed Hüseyin Şemseddin. C. II, Beyrut 1987.
Kantoğlu, Ömer v.dğr. “Colour and Ink Characterization of Ottoman Diplomatic Documents Dating from the thirteenth to twentieth Century”. Restaurator. 39/4 (2018), s. 265-288.
Kārî, Lutfullah. “el-Hibr ve’l-Midâd fî Kütübi’s-Sınââti’ş-Şâmile”. Mecelletü Ma‘hedi’l-Mahtûtâti’l-Arabiyye (Kuveyt). 55/1 (2011), s. 79-108.
Kāşâ, Süheyl. “el-Hibr ve Edevâtü’l-Kitâbeti fi’t-Türâsi’l-Arabî”. et-Türâsü’ş-Şa‘bî. 9/5 (1978).
Mişvehî, Âbid b. Süleyman. “el-Hibr ve’l-Midâd fi’t-Türâsi’l-Arabî”. Mecelletü Ma‘hedi’l-Mahtûtâti’l-Arabiyye (Kuveyt). 55/1 (2011), s. 109-165.
Muiz b. Bâdîs. Umdetü’l-Küttâb ve Uddetü Zevi’l-Elbâb. nşr. Necîb Mâyil Herevî – İsâm Mekkiyye. Meşhed 1989.
Nefeszâde İbrâhim. Gülzâr-ı Savâb. haz. Kilisli Muallim Rifat. İstanbul 1939.
Oliver, Meredith. From Lazarus To Theophilus: How Manuscript Digitization Led To The Historical, Chemical, and Technological Understanding of Iron Gall Ink and its Counterparts. YLT, University of Mississippi, 2015.
Rabin, Ira – Krutzsch, Myriam. “The Writing Surface Papyrus and its Materials. 1. Can the writing material papyrus tell us where it was produced? 2. Material study of the inks”. Proceedings of the 28th Congress of Papyrology Barcelona 1-6 August 2016- Scripta Orientalia 3. Barcelona 2019, s. 777.
a.mlf v.dğr. “The Quest for the Mixed Inks”. Manuscript Cultures. 11 (2018), s. 41-48.
a.mlf v.dğr. “Why Do We Need to Study Inks”. Proceedings of the International Conferance on Cultural Heritage and New Technologies. 23, Vienna 2019.
a.mlf. “Material Studies of Historic Inks: Transition from Carbon to Iron-Gall Inks”. Traces of Ink: Experiences of Philology and Replication. ed. Raggetti. Leiden 2021, s. 70-78.
Raggetti, Lucia. “Inks as Instruments of Writing, Ibn al-Ğazarî’s Book on the Art of Penmanship”. Journal of Islamic Manuscripts. 10 (2019), s. 201-239.
a.mlf. “Ordinary Inks and Incredible Tricks in al-‘Iraqî’s ‘Uyûn al-haqâ’iq”. Traces of Ink: Experiences of Philology and Replication. ed. Raggetti. Leiden 2021, s. 154-191.
Sâlihiyye, Muhammed Îsâ. “Risâle fî Kal‘i’l-Âsâr mine’s-Siyâb ve Gayrihâ li-Ya‘kūb b. İshak el-Kindî”. Mecelletü Ma‘hedi’l-Mahtûtâti’l-Arabiyye (Kuveyt). 30/1 (1986), s. 83-111.
Samerrâî, Kāsım. İlmü’l-İktinâhi’l-Arabî el-İslâmî. Riyad 1422/2001.
Schopen, Armin. Tinten und Tuschen des arabisch-islamischen Mittelalters: Dokumentation-Analyse-Rekonstruktion. Göttingen 2006.
Tevfik, Pervin Bedri. “Risâletâni fî Sınâati’l-Mahtûti’l-Arabî”. el-Mevrid. 14/4 (1985), s. 267-286.
a.mlf. “Sınâatü’l-Ahbâr ve’l-Lîk ve’l-Esbâğ”. el-Mevrid. 12/3 (1983), s. 251-278.
Yazır, Mahmud Bedreddin. Medeniyet Âleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli. nşr. Derman. Ankara 1974, II, 180-181.
Zaki, Mahmoud. “Early Arabic Bookmaking Techniques as Described by al-Râzî in His Recently Rediscovered Zînat al-Katabah”. Journal of Islamic Manuscripts. 2 (2011), s. 223-234.
Zerdoun Bat-Yehouda, Monique. Les encres noires au Moyen-âge (Jusqu’à 1600). Paris 1983.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/murekkep
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Çeşitli renkte ve kıvamda sıvı yazı malzemesi.