A

KUR'AN-ı KERİM

Allah’ın vahiy yoluyla Hz. Muhammed’e gönderdiği ilahî mesajı ihtiva eden kutsal kitap.

  • KUR'AN-ı KERİM
    • Cemal TOSUN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 01.10.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/kuran-i-kerim
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    KUR'AN-ı KERİM
KUR'AN-ı KERİM

Allah’ın vahiy yoluyla Hz. Muhammed’e gönderdiği ilahî mesajı ihtiva eden kutsal kitap.

  • KUR'AN-ı KERİM
    • Cemal TOSUN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 01.10.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/kuran-i-kerim
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    KUR'AN-ı KERİM

Allah Kur'an-ı Kerim'i, önceki elçilerinden bazılarına gönderdiği kitaplar gibi, insanları iman ve amel konusunda eğitmek için göndermiştir. Dolayısıyla her şeyden evvel o bir eğitici kitaptır; amacı ve muhtevası eğitim odaklıdır. Allah Kur'an ile önce Hz. Muhammed'i eğitmiştir; ona insanları eğitmesi gerektiğini, bunu da nasıl ve hangi muhteva ile yapacağını öğretmiştir. Hz. Muhammed de Kur'an ile insanları eğitmiştir. Onun eğittiği ashabı da bazan görevli, çoğu zaman da gönüllü olarak diğer insanlara yine Kur'an ile yol göstermeye gayret etmişlerdir. Böylece Kur'an İslam eğitiminin merkezinde yer almıştır. Günümüz İslam eğitiminde de Kur'an aynı merkezî yerini korumaya devam etmektedir. Türk-İslâm geleneğinde de Kur'an odaklı eğitimin önemli bir yeri ve geçmişi vardır.

Kur'an kelimesinin etimolojik kökeni hakkında farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre "Kur'an" hiçbir kelimeden türetilmemiştir ve Hz. Muhammed'e indirilen vahye Allah tarafından verilmiş özel bir isimdir. Kur'an kelimesinin "bir şeyi diğer bir şeye yaklaştırmak, katmak" anlamındaki karn veya "birbirine benzemek ve birbirini tasdik etmek" anlamına gelen karain ya da "okumak, toplamak, açıklamak, beyan etmek" anlamlarına gelen karae köklerinden türediğine dair görüşler bulunmaktadır. "Okumak" anlamında karae fiilinden geldiğine dair görüş en yaygın kabul görendir.

İslam'a göre Kur'an'ın vahiy yoluyla Hz. Peygamber'in kalbine indirilmesi, 610 yılının Ramazan ayında, Kadir gecesinde, Hira Mağarası'nda "ikra…" (Alak 96/1-5) emriyle başlamıştır ve yirmi üç yılda peyderpey tamamlanmıştır. Kur'an'ın bir defada değil de bir süreç içinde indirilmesi, İslam eğitim anlayışı çerçevesinde tedrîcîliğin önemli bir metot olarak görülmesini beraberinde getiren önemli bir özelliğidir. Peyderpey inmesi, nuzûl yani "iniş" sebepleri ışığında Kur'an'ın ortaya koyduğu ilkelerin somut örneklerle yaşanarak anlaşılmasına da vesile olan bir durumdur. Eğitim programlarının düzenlenmesinde önemli bir kıstas olarak kabul edilen hayata görelik ilkesi açısından bu durum dikkate değerdir.

Kur'an'ın iki kapak arasındaki kitap haline mushaf denir. Kur'an-ı Kerim ismi mushaf için de kullanılır. Kur'an ilimlerinde Kur'an, Kur'an-ı Kerim, mushaf kavramlarının her birinin ayrı ve ortak anlamları vardır. Ancak müslümanın günlük hayatında, eğitiminde, ibadetinde bu kelimeler iki kapak arasındaki Allah sözlerini içeren kitap için kullanılır. Bunun yanında bizzat Kur'an'ın içerisinde, kendisini tanımlamaya ve nitelemeye yönelik elliyi aşan sayıda ismin ve sıfatın yer aldığı görülmektedir. Söz konusu isimler ve sıfatlar, Kur'an'ın tanımının yanı sıra amacının kendi dilinden ifade edilmesi açısından önemlidir. Zira söz konusu amaç, Kur'an'ın temel kaynak oluşturduğu İslam dininin ve eğitiminin hedeflerine de işaret etmektedir. Bu hususu en çok bilinen ve kullanılan bazı isimlerinde açıkça görmek mümkündür. Mesela furkan ismi "hak ile bâtılı birbirinden ayırmak" anlamındadır ve eğitimin insana doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilme yetisi vermesi gerektiğine işaret ettiği söylenebilir. Yine çok kullanılan isimlerinden biri olarak zikr "bir şeyi anmak, zihinde tutmak, hatırlamak" mânasına gelir ve eğitimde insanoğlunun Allah'ı, dolayısıyla varlık amacını hatırlamasının, üzerinde düşünmesinin ve buna uygun hareket etmesinin önemli bir amaç olduğuna delalet ettiği düşünülebilir. Bu doğrultuda öne çıkan bazı isimleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Kur'an, tenzil, kitap, furkan, zikr, vahy, Kelâmullah, nur, rahmet, şifa, mev'iza (öğüt), ruh, ilim, Hak, beyan.

Kur'an'da temas edilen konuları uluhiyet, kâinat, insan, nübüvvet ve vahiy, ibadet, toplumsal düzen ve ahiret gibi ana başlıklar altında değerlendirmek mümkündür. Bu başlıklar çerçevesinde Kur'an'da, Allah'ın varlığı ve birliği, sıfatları, isimleri, insanın ve kâinatın yaratılışı, kişi olarak ve toplumda insan, peygamberlerin kıssaları, ibadetlere dair esaslar, toplumsal ilişkiler ve yükümlülükler, bireysel ve toplumsal ahlak esasları, ahiret hayatının anlamı ve nitelikleri gibi birçok meselenin yer aldığı görülmektedir.

Kur'an'ı Kerim'i oluşturan vahiyler bazan bir bütün sûre halinde inmiştir. Bazan da farklı sayılarda âyetler halinde inmiştir. Bu âyetler Allah'ın Cebrâil'e öğrettiği şekilde Hz. Peygamber'in zihnindeki sûrelere yerleştirilmiştir. Peygamber de vahiy kâtiplerine aynı şekilde yazıp yerleştirmelerini buyurmuştur.

Vahiylerin mushaf halinde toplanması Hz. Muhammed'in vefatından sonra, ilk halife Hz. Ebû Bekir zamanında gerçekleşmiştir. Bu işleme Kur'an'ın cemedilmesi denir. Kur'an vahiyleri, Peygamber'in vefatından sonra vahiy kâtiplerinin yazdıkları belgelerle Kur'an'ı ezberlemiş olan sahabenin hafızalarında kalmıştı. Vahiy kâtiplerinin sayısı kırk civarındaydı. Kur'an'ın tamamını ezberlemiş olanların sayısı ise tam olarak bilinmemekle birlikte çok sayıda Kur'an hafızı sahabe bulunmaktaydı. Doğal yollardan gerçekleşen sahabe ölümleri ve özellikle de sıkça yaşanan savaşlarda şehit düşmeler ezberlerdeki Kur'an'ın kaybolması tehlikesini ortaya çıkarmıştı. Ölümler, kargaşalar, yangınlar ve doğal felaketler gibi olaylar da yazılı nüshaları tehdit edebilirdi. İlk olarak Yemâme Savaşı'nda yetmiş kadar sahabenin toptan şehit olması vahyin kaybedilmesi endişesinin hissedilmesine ve dillendirilmesine yol açmıştır. Hz. Ömer'in önerisiyle Hz. Ebû Bekir, önce Peygamber'in yapmadığı şeyi nasıl yaparız gibi bir endişe dile getirse de vahiyleri cemedip, Kur'an'ı mushaf haline getirtmiştir. Cem işlemi için vahiy kâtiplerinden ve hafızlardan oluşan bir heyete görev verildi. Heyetin başında Zeyd b. Sâbit vardı. Bu heyet bütün sahâbîlerden yanlarında yazılı olarak bulunan veya ezberlerinde olan vahiyleri en az iki şahitle beraber bu heyete getirmelerini istemişti. Esasen vahyin tamamı kâtiplerin nüshalarında ve hafızların zihinlerinde mevcuttu. Buna rağmen herkesten yanlarındaki vahiyleri getirmelerinin istenmesinin sebebi, sonradan ortaya çıkabilecek, "Benim yanımda da vardı veya benim zihnimdeki ya da yanımdakinin âyet dizilişi veya ifade edilişi farklıydı" gibi itiraz ve karışıklıkları önlemek içindi. Çünkü vahiy kâtiplerine bizzat Peygamber yazdırmış ve kontrol etmiş olsa bile, bazı sahâbîlerin onlardan veya ezberlerinden istinsah ederken farklılıklara sebep olmaları ihtimal dahilindeydi. Cem heyetinin üyelerinin nitelikleri ve izledikleri toplama ilkeleri ve süreci bu tür muhtemel olayların önüne geçmiş ve vahyi aynen indirildiği gibi iki kapak arasında toplanmasına hizmet etmiştir. Böylece Kur'an hem harf, kelime, cümle, âyet ve sûre yazılışı bağlamında hem de okunuş bağlamında bir defa daha kontrol edilip aslına uygunluğu tevsik edilmiş ve muhafaza altına alınmıştır.

İslam coğrafyasının genişlemesi, farklı Arapça lehçelerinden, hatta farklı dillerden ve kültürlerden insanların Kur'an ezberleme ve okumaları olgusunu ortaya çıkarmıştır. Bu ezberlemeler ve okumalar çoğunlukla sözlü aktarıma dayalıydı. Çünkü Kur'an tek nüsha idi ve o da hilafet merkezinde duruyordu. Sözlü veya kişilerin kendilerinde var olan ve herhangi bir kontrole tâbi tutulmamış bulunan yazılı metinlerle gerçekleşen öğretme ve öğrenme süreçlerine dayalı Kur'an eğitimi farklı okumalara sebep olmaya başlamıştı. Bu okumalar, Arapça'nın özelliği gereği, farklı seslendirmelere ve hatta farklı anlamlara gelecek şekilde okumalara sebep olabiliyordu. Bu da müslümanlar arasında ihtilaflara ve karmaşalara yol açıyordu. Bu farklılıkların ve çatışmaların önüne geçebilmek için Hz. Osman ikna edildi ve Hz. Ebû Bekir nüshası esas alınarak yedi adet mushaf çoğaltıldı. Bu yedi mushaf belli merkezlere gönderildi. Böylece Kur'an öğrenme ve öğretmede birliği sağlayacak metin tekliği sağlanmış oldu.

İslam'ın farklı coğrafyalarda çeşitli ırk, dil ve kültürlere mensup insanlar arasında yayılması Kur'an eğitiminin de yayılmasını beraberinde getirdi. Kur'an eğitimi Kur'an'ı yüzünden veya ezbere okumaktan onu anlamaya ve ondan bilgi ve hüküm üretmeye kadar uzanan boyutlarda gelişmeler gösterdi. Bu gelişmeler hem çeşitli Kur'an ilimlerinin doğmasına hem de mushaftaki yazımlar ve işaretlemeler ile ilgili gelişmelere zemin ve sebep hazırladı. Kur'an ilimlerinin ve eğitiminin gelişmesinde Arap olmayan müslümanların katkısı çok olmuştur. Özellikle Farslar'ın ve Türkler'in bu konudaki katkıları önemlidir.

Yazım konusunda ilk birlik, daha cem ve teksir aşamalarında vahyedildiği lehçe olan Kureyş lehçesine göre yazılması ve çoğaltılmasıyla sağlanmıştı. Ancak Arapça yazı dili o zamanlarda Kur'an'ı yazılı metninden öğreneceklerin harfleri ve harekeleri/seslendirilmelerini yanlış öğrenmelerine sebep olabilecek kadar az gelişmişti. Mesela aynı şekle sahip olan birçok harf vardı ve bunları birbirinden ayırt edecek işaretleri yoktu. Sözlü öğrenip ezbere bilen ve o kültüre hâkim olanlar için daha az sorun olmakla birlikte bunu yazıdan öğrenecekler için büyük sorun teşkil edebilmekteydi. Harfleri yanlış okuma ve seslendirme yanlış anlamalara götürebilmekteydi. Bu sorunu çözmek için öncelikle dil âlimi ve şair Ebü'l-Esved Düelî (ö. 688) tarafından harflerin seslendirilmeleri için işaretleme/harekeleme çalışması yapıldı. Önce her kelimenin son harfinin harekesi/sesini belirlemek üzere fetha için üste bir nokta, esre için alta bir nokta, ötre için ise harfin önüne/sonrasına bir nokta; tenvin için ise iki nokta konuldu. Ancak bu da doğru okuma ve anlama için yeterli olmadı. Bunun üzerine İbn Ya'mer (ö. 708[?]) ve Nasr b. Âsım (ö. 708[?]) tarafından aynı şekle sahip olan be, te, se; ha, hı; sad, dad; tı, zı gibi harflere noktalar konmak suretiyle ayırt edilmeleri sağlandı. Böylece Kur'an'ın kelime ve âyetlerinin okunmasında ve anlaşılmasında farklılaşmaların önüne geçildi ve Hz. Peygamber'in okuyuşu ve anlamlandırışı korunmuş oldu. Daha sonra bir diğer tanınmış dil ve edebiyat alimi Halîl b. Ahmed (ö. 791) geliştirmiş olduğu yazı ve imla sistemiyle bu işaretlere mevcut şeklini vererek geliştirdi. Secâvendî tarafından ise okuyuşta ve anlamlandırmada yardımcı olmak üzere durak/secâvend işaretleri konuldu. Âyetler arasının numaralarla belirtilmesiyle mushaf üzerindeki yazım ve noktalamalara son şekli verilmiş oldu. Burada dikkat edilecek önemli husus şudur: Mushaf üzerindeki yazı ve okuyuşa dair işaretlemeler Kur'an vahyi üzerinde bir değişiklik değildir. Aksine Kur'an üzerinde değişikliklerin önüne geçilmesi için, yani Peygamber'e indiği ve onun tarafından okunduğu ve anlaşıldığı şekilde okunmasını ve anlaşılmasını korumak için mushaf yani yazılı metin üzerinde yapılmış yardımcı yazı işaretlemeleridir. Kur'an eğitimi için atılan bu adımlar Arapça yazı dilinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Mescitlerde, küttaplarda, sıbyan mekteplerinde, dârülkur'anlarda ve günümüzde Kur'an kurslarında Kur'an okuma öğretimi sözü edilen gelişmiş Arapça yazısına uygun Kur'an elifbası ile yapılır. Bununla birlikte Kur'an okumayı öğretme konusunda da farklı metotlar geliştirilmiştir. Uzun yıllar harf temelli yapılan elifba eğitimi Ceditçilik hareketiyle birlikte ses temelli elifba eğitimine geçmiştir (bk. Ceditçilik).

Kur'an eğitimi çerçevesinde birçok ilim ortaya çıkmıştır. Bunların bir kısmı onun tilavetiyle bir kısmı ise kıraati ve tefsiri ile ilgilidir. Tilavetle ilgili ilimlerin başında tecvit gelir. Kıraat ve tefsir ilimleri ise daha çok anlama uygun okuma, anlama ve açıklama ile ilgilidir. Kur'an ilimleri arasında şunlar yer alır: Mekkî-Medenî sûreler, esbâb-ı nüzûl, nâsih-mensuh, Kur'an'ın isimleri, toplanması, çoğaltılması ve tertibi, sûre ve âyet bilgileri, münâsebâtü'l-âyât ve's-süver, kıraat ve tecvit bilgileri, fezâilü'l-Kur'an, havâssü'l-Kur'an, i'râbü'l-Kur'an, garîbü'l-Kur'an, müşkilü'l-Kur'an, mecâzü'l-Kur'an, vücûh-nezâir, emsâlü'l-Kur'an, aksâmü'l-Kur'an, üslûbü'l-Kur'an, muhkem-müteşâbih, mutlak-mukayet, mücmel-mübeyen, îcâz, ıtnap, hasr, kinaye, teşbih ve istiare, i'câzü'l-Kur'an, tefsir ve tevil ilmi, müfessirin adabı ve şartları. Günümüz İslam ilahiyatında bu ilimler tefsir usulü adı altında toplanmıştır.

Kur'an metninin harflerin noktalamalarla belirginleştirilmesi, harekelenme ile doğru seslendirme ve anlama uygun okunmasının sağlanması, secâvend işaretleriyle anlama uygun tilavet ve kıraat edilmesiyle hem tilavette hem de kıraatte birlik sağlanmıştır. Anlama ve bilgi-hüküm çıkarma için geliştirilen bilimler ile fıkıh, kelam bilgileri üretilmiştir. Bu bilgileri üretmek için nahiv ilmi geliştirilmiş, tefsir eserleri yazılmış ve tefsir ilmi gelişmiştir. İnsanlara Kur'an'ı yüzünden ve ezbere okutmak üzere elifba metotları geliştirilmiş, tecvit ilmi oluşturulmuş ve tashîh-i huruf, aşere ve takrip ilim ve eğitim alanları geliştirilmiştir. Kur'an eğitimi için kurumlar açılmıştır. Küttap, sıbyan mektepleri, dârülkuralar, dârülkur'anlar ve Kur'an kursları ile Diyanet ihtisas eğitim merkezleri Kur'an eğitimi için gelişmiş kurumlardır. Dolayısıyla okunmasından, ezberlenmesine, anlaşılmasından açıklanmasına, bilgi ve hüküm çıkarılmasına kadar Kur'an eğitimi, vahyedildiği gibi korunmuş olan Kur'an-ı Kerim ile kesintisiz devam etmektedir. Karahanlılar'dan Gazneliler'e, Selçuklu ve Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar Kur'an eğitimi Türk maarifinin de odak noktasında yer almıştır.

Müslüman âlimler Kur'an öğretimi, Kur'an'la eğitim eğitimde Kur'an çalışmaları yanında Kur'an'da eğitim konusuna eğilmişler ve eserler üretmişlerdir. Bu çalışmalarda Kur'an'a göre eğitimin ya da daha çok ilmin amacı, muhtevası ve metotları üzerinde durmuşlardır.

Kaynakça

Birışık, Abdulhamit. “Kur’an (Tarifi ve İsimleri)”. DİA. 2002a, XXVI, 383-388.

a.mlf. “Kur’an (Kur’an İlimleri)”. DİA. 2002b, XXVI, 401-404.

Görgün, Tahsin. “Kur’an (Mahiyeti)”. DİA. 2002, XXVI, 388-389.

Cerrahoğlu, İsmail. Tefsir Usûlü. Ankara 1983.

Demirci, Muhsin. Kur’ân Tarihi. İstanbul 2015.

Hamîdullah, Muhammed. İslâm Peygamberi. çev. S. Tuğ. I-II, İstanbul 1993.

İbn Haldun. Mukaddime. çev. Z. K. Ugan. I-III, İstanbul 1986.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/kuran-i-kerim

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

KUR'AN-ı KERİM

Allah’ın vahiy yoluyla Hz. Muhammed’e gönderdiği ilahî mesajı ihtiva eden kutsal kitap.