Öğrenme, öğretim, talim, terbiye gibi mefhumları bünyesinde toplayan çatı kavram.
Öğrenme, öğretim, talim, terbiye gibi mefhumları bünyesinde toplayan çatı kavram.
Eğitim kelimesi ilk defa Türk Dili Tedkik Cemiyeti tarafından 1934'te yayımlanan Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi I'de ve bir yıl sonra Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu'nda terbiye kavramına karşılık olarak yer almıştır. Kelime, W. Radloff'un 1893 tarihli sözlüğünden alınmıştır (Balyemez, 2019: 46). Bugün eğitim karşılığında kullanılan maarife ise aynı sözlükte "bilimler ve kültür" karşılığı verilmiştir. Eğitim kelimesinin etimolojisi hakkında farklı bilgiler vardır. Türk dilinin en önemli sözlüğü Dîvânü Lügati't-Türk'ten ses, anlam ve sentaks yönleriyle değişime uğratılarak literatüre girdiği yaygın bir bilgidir. Eğit kelimesi eğ-mek filinden farklı anlamdadır. Eğitim kelimesinin Uygurca eygitim ya da eygitme'den geldiği de ileri sürülmüştür (Çankı, 2021: 1266). Kökü igi, igid, igi-d-mek kelimelerine dayanmakta, daha çok "insan, köle yetiştirmek ya da hayvan beslemek, korumak" anlamlarına gelmektedir. İgi-d kökünden eğit kelimesi Türkçe dil kurallarına aykırı üretilmiştir (Clauson, 1972: 103). Eğitim kelimesi 1940'lardan sonra, maarifin yerine kullanılmış ve diğer birçok alt alanı (talim, terbiye, tahsil, tedris vb.) kapsayan bir çatı kavram haline gelmiştir.
Tanzimat yıllarından itibaren yoğun bir şekilde gündeme giren maarif kelimesi, 1935'e kadar en geniş anlam dairesiyle literatürde kullanımdadır. Maarif Arapça "a-r-f" kökünden gelen ve "bilmek, bilgi, tanımak" gibi anlamlara gelen marifetin çoğuludur. Daha kapsayıcı bir kavram olan ilimle (ç. ulûm) benzerliği olsa da marifetin daha derin mâna farkları vardır. Maarif irfan ve hikmet kavramlarında olduğu gibi "bilmek, tanımak, iç sezgi, tecrübe ve ikrar etmek" mânaları da taşır. İlim kavramının tasavvuf terminolojisindeki alt türlerinden biri olmakla birlikte kavramın mahiyetine sonradan "beceri, hüner, ustalık" gibi bu dünyadaki eylemleri anlatan mânalar da dahil edilmiştir. Buradaki bilme eylemi özel, tikel ve ayrıntı içeren mevzuyu nesnesiz halde bilmektir. İlim kavramında bilinen (varlık), bilen (âlim) ve bilgi varken, irfan kavramında bilen (ârif) ve bilginin kendisi aynı anda vardır. Marifet durumundaki bilgi, bilgiye sahip zatın kendine ait bilgidir. Başka bir ifadeyle bilenin kendini bilmesi, tanıması söz konusudur. Marifetin bilgisi ancak sülük ile ve zaman içinde tecrübeyle ve sürekli pratikle oluşur, ancak önceliği yine ilimdir. Buradan hareketle denilmiştir ki, ilimle varlık âlemi idrak edilirken irfanla tanınır.
Eğitim kelimesinin Hint-Avrupa dillerinde deuk ve educatus köküne dayandığı bilinmektedir. Latince'de educato ve Avrupa dillerinin çoğunda ondan türeyen kelimeler terbiye anlamındadır ve insan, nebat ve hayvan "beslemek" veya "yetiştirmek" anlamında kullanılmıştır. "Yol gösterici, kolaylaştırıcı" mânasıyla "öğretici" anlamındaki instructordan ayrılır (İngilizce'de education, Fransızca'da éduquer, İtalyanca'da educare, İspanyolca educar…). XV. yüzyıl lügatlarına göre educere fiili "bir çocuğu fizikî halde, vücut bakımından desteklemek, takviye etmek, terbiye etmek" anlamında kullanılırken, educare ise "çocuğu zihnî, entelektüel yönden desteklemek ve bilgilendirmek" mânalarına gelmiştir (Encyclopedia of Education, 2004: 137). Educare fiili aynı zamanda bir şeyi içeriden dışarıya çıkarmayı, ilme, bilgiye, iyiye, doğruya ve güzele işaret etmeyi ("alem", "index finger"), onlara ulaşmak için rehberlik etmeyi de ifade etmiştir. Buradan hareketle educare mevcut potansiyel yeti ve kapasitenin ortaya çıkarılması, çalıştırılması ya da bunları geliştiren, ileri götüren unsurlar şeklinde de ifade edilmiş ve kullanılmıştır. Educere ilerleyen zamanda buradaki anlamların hepsini kapsayacak şekilde her bakımdan "çocuğu beslemek, büyütmek, yetiştirmek" gibi mânalara gelmiş ve aynı zamanda "zuhur ettirmek, ortaya çıkarmak, sonuç almak, yayımlamak, nihayete varmak, idrak etmek, rehberlik yapmak" gibi mânalarla modern zamanlardaki kapsayıcı içeriğe kavuşmuştur.
XVIII. yüzyılın sonlarında önce modern devleti, ardından toplumu ortaya çıkaran yeni sistemin (public education) yukarıda anlatılan maarif ve educere ile anlam bağının hayli zayıf olduğu söylenebilir. Maarif, Tanzimat döneminde Osmanlı dünyasında geniş bir kullanım alanına sahip olmuştur. Osmanlı aydınlarına göre maarif, Avrupa'da ortaya çıkan yeni modern dünyanın bilgi, beceri, teknik, teknoloji ve yeni devletin ruh ve anlam dünyasını ihata eden bütün imkânlar için kullanılmış bir kavramdır. 1857'de Osmanlı ülkesinde bilgi, marifet, beceri, teknik vb. alanların tamamını kapsayan bürokratik bir sistem olarak Maarif Nezareti'nin kurulması, kavramın mâna genişliğini gösterir. Böylece zamanın Osmanlı aydınları modern Batı dünyasının günlük hayatında ve şehirlerinde, devlet sisteminde, yönetimde görüp tecrübe ettikleri ve kendi dünyalarında da olmasını istedikleri durumların bütününü çoğu kere maarif kelimesiyle ifade etmişlerdir. Bu süreçte maarif kavramı talim, terbiye, tedris, tederrüs, tahsil vb. birçok alt anlam da üretmiştir.
Eğitim kelimesi için zaman içinde çok farklı tanımlar yapılmıştır. Tarih içerisinde insanlık meseleleriyle ilgilenen hemen her filozof, âlim, ârif, devlet adamı eğitime dair bir beyanda ya da tanımda bulunmuştur. Hemen her kutsal metinde ve dinlerde de eğitime dair pasajlar, emirler, tavsiyeler vardır. Kur'an'daki, "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer, 9), "Yaratan rabbinin adıyla oku, insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir" (Alak, 1-5) gibi çok sayıda âyet doğrudan eğitimle ilişkilendirilmiştir. Hz. Muhammed'in de yine en çok üzerinde durduğu husus ilim öğrenme ile "edep ve güzel" ahlakın inşası olmuştur. Eğitim "Ağaç yaş iken eğilir", "Erkek babadan öğrenir sofra kurmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi" gibi çok sayıda atasözünün de ana teması olmuştur.
Sokrat "gençlerin ruhuna erdem aşılayarak onları daha iyi kılmanın yolunun" eğitim olduğunu vurgulamıştır. Platon (Eflatun) ise eğitimi "bedene ve ruha potansiyel kabiliyet ve mükemmeliyeti vermek, devlete iyi vatandaş yetiştirmek" şeklinde açıklamıştır. Aristo'ya göre de eğitim "zihnî ve ahlakî erdemler edinmek, insanı ve toplumu erdemli hale getirmek"tir.
Eğitim, birey ve toplum için neyin nasıl olması gerektiğini anlatan (normatif) kurumsal ve hiyerarşik ilkeler dizgesidir. Genellikle yukarıdan aşağıya, ataerkil ve otokratik biçimde bilgi ve davranış aktarımını ifade eden bu süreç bir tür şiddet de içerir. Eğitimin hiyerarşik tabii mahiyeti aynı zamanda ahlak ile de iç içe olmayı gerekli kılmıştır. Eğitimin ne olduğu tanımlanırken çoğu kere ahlak ile simbiyotik ilişki kurulmuştur. Bu sebeple modern döneme kadar eğitim kelimesi yerine terbiye kelimesinin kullanılmıştır.
Bilgi ve davranış aktarma, öğretme anlamına gelen olguyu izah eden müslüman âlim ve ahlakçıların tanımlarında da ahlak ile eğitimin birlikte ele alındığı görülür. Mesela Gazzâlî terbiyeyi "hakiki bilgiler ve faydalı davranışlar tahsil etmek, insanı halkın ve Allah'ın yanında vazifelerini yapabilecek bir olgunluğa getirmek" şeklinde izah etmiştir. Meşhur ahlakçılardan İbn Miskeveyh ise "insana nefsini tanıtan, toplumda faydalı biri haline getiren, onu hayat amacına (ebedî mutluluğa) ulaştıran bir süreci" terbiye olarak tanımlamıştır. Kınalızâde Ali Efendi'ye göre terbiye, "İnsana aklını, insanî niteliklerini geliştirebilecek, hayvanî yönlerini kontrol edebilecek şekilde kullanma becerisi kazandırmaktır." Bu tanımların birey ve toplum noktasından nelerin nasıl yapılması gerektiğini izah eden normatif cümleler olduğu görülmektedir.
Batıda Aydınlanma filozofları da yoğun biçimde eğitimle ilgilenmiştir. Onların eğitim tanımları bir bakıma Antik Yunan ve İslam ahlakçılarının devamı niteliğindedir. Eğitim dünyasına tabula rasa metaforunu kazandıran J. Locke, terbiyeyi "insanı faziletli, faydalı, mesleğinde maharetli hale getirme usulü" şeklinde anlatmıştır. Modern eğitimin önde gelen filozofu, teorisyeni kabul edinen J.J. Rousseau terbiyeyi, "doğuştan gelmeyen, yetişkinler tarafından kazandırılan her şey" olarak tanımlamıştır. I. Kant ise eğitim "Aklı kullanmaktır" ifadesinden sonra, "beşerî insan yapan eylemin eğitim olduğunu" söylemiştir. Kant'ın ardından gelen ve modern dünyanın millî eğitim ideolojilerinin rehberi J.G. Fichte'nin eğitim algısı "vatandaşları mükemmel insan olarak yetiştirme" sürecidir (1938: 104). A. Einstein'ın da eğitimi, "beşerî kabiliyetleri birbirine müsavi şekilde olgunlaştırmak" şeklinde tanımladığı aktarılmıştır (Sâtı, 1911: 16).
Eğitim sistem ve olgusu XVIII. yüzyıl sonunda geleneksel anlam dünyasından ayrışmıştır. Bu ayrışma bazı alanlarda kopuş düzeyindedir. Mesela I. Kant "İnsan ancak eğitim sayesinde insan olur" derken, Tolstoy, "Eğitim bir insanın diğerini kendi gibi kılma eğilimidir" demiştir. Tolstoy'un tanımı, bir bakımdan "birilerinin birilerine uyguladığı davranış", diğer yandan da Emile Durkheim tarafından "olgun nesiller tarafından henüz yetişmemiş nesillere yapılan tesir"e dönüştürülmüştür. Durkheim'e göre eğitimin konusu "Çocukta genel olarak siyasî cemiyetin, özel olarak gireceği çevrenin kendisinden beklediği, istediği bedenî, ahlakî ve zihnî halleri geliştirmektir." Pozitivist sosyologlar tarafından 1900'lerden sonra eğitim, daha önceden toplumsal birliği sağlayan dinin ve ahlakın yerine seküler, bürokratik ve epistemik harç olarak düşünülmüştür.
XXI. yüzyılda eğitim söz konusu olduğunda, buna zorunlu halde bitişen/ilişen çok sayıda kurum, alt kavram ve olgunun varlığı görülür. Modern dönem her şeyden önce kendini ortaya koyabilmek ve meşru göstermek için gelenek-modern ayırımını icat etmiştir. Bu ayırımdan hayatın birçok alanı nasibini aldığı gibi eğitim de almış ve geleneksel, modern eğitim ayırımı yapılmıştır. Böylece bugünün eğitimi olan "modern eğitim" kurum, kavram, anlam bakımından kendini geçmişten kopardığını iddia etmiştir. Şu halde modern eğitim, beşeriyetin kadim tecrübe ve olgusundan ziyade son iki yüzyılda ortaya çıkardığı hâkim pratik ve zihniyet kalıplarından ibarettir. Modern devlet ve toplumun sürdürülmesinde ve meşruiyetinde en kullanışlı mekanizma olarak modern eğitim vücut bulmuştur.
Modern eğitim mekanizmasının temel dinamikleri devlet kontrolünde, ücretsiz, zorunlu, laik, karma ve merkezî denetimdir. "Modern eğitim" kavramıyla anlatılmak istenen, Avrupa'da son üç yüzyıl içinde ortaya çıkan yeni eğitim sistem ve algısıdır. Bu haliyle binlerce yıllık insanlık tecrübesinden ayrılır. Modern eğitim Erasmus'tan itibaren ilk, orta, yüksek olmak üzere hiyerarşik bir örgütlenmeye kavuşmuştur. Bu kademeler kendi içinde kısımlara ayrılmakta ve her biri kendine göre konu, kavram, bürokrasi, personel, araç gereç vb. bakımlardan farklılaşmakta ve birbirine eklemlenmektedir.
Eğitim tanımlanırken, bilgi ve davranış aktarmadan ziyade sanat ve estetik yönün ön plana çıktığı da olmuştur. Bu bakışa göre eğitim bir tür sanattır ve bilgi üretmek, davranış oluşturmaktan öte onu işleme ve güzelleştirme sürecidir. Bu mantıkla eğitim olgusu "bilgiden yararlanma sanatının edinilmesi" şeklinde de tanımlamıştır. Sanat insanın soyutlama yeteneğinin ifşası olduğuna göre, eğitim bu yeteneğin ortaya çıkarılması durumudur. Bu durum da modern eğitimin normatif düzlemde ele alındığını gösterir. Türkiye'de eğitimin tanımı normatif karakterden belirgin bir pay almıştır.
1970'lerin başında eğitim bilimci Selahattin Ertürk eğitimi "bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci" şeklinde tanımlamıştır (Ertürk, 12). Yapısalcı psikolojiyi dikkate alan bu tanımlama Türkiye eğitim dünyasında yaygın bir kabul görmüştür. Ancak tanıma dikkat edildiğinde eğitimin bir bilim olmaktan ziyade bir eylem biçimi (praxis) platformuna indirildiği görülmektedir.
Eğitime yönelik tanımların genişliği ona nereden bakıldığı ile de ilgilidir. Eğitimin tanımı birey, toplum ve devlet zaviyesine göre değişir. Birey ve toplum noktasında süreci ifade ederken devlet açısından eğitim neticeyi, çıktıyı dikkate alır. Fert için eğitim hayatla sınırlanabilir. Beşerin eğitimi anne rahminde başlar, ölüme kadar sürer. Devlet ve toplum açısından eğitimin evveli ve nihayeti yoktur. Bütün bunlardan sonra eğitime dair genel geçer şöyle bir tanım yapmak mümkündür: "Eğitim, insanın çevreye ve topluma uyumu ve mutluluğunun yanında, varlık âlemini anlamak ve tanımak için bir dizi bilgi, değer/his ve davranışı edinme sürecidir". Daha kısa bir ifadeyle eğitim, "İnsanın içinde bulunduğu tabii ve sosyal ortama uyumu için gerekli bilgi ve becerileri edinme sürecidir" (Gündüz, 2022: 12).
Birey, toplum ve devlet birleşeni içinde bilgi, eylem birlikteliği olan eğitimin birçok alt bileşeni/kavramı vardır. Bunlar içinde talim ve terbiye en başta gelir. Nitekim XIX. yüzyılın sonlarına kadar "terbiye" eğitim yerine kullanılmıştır. Talim ve terbiye, bugün eğitim ve öğretim karşılığındadır. Talim öğretim kelimesiyle karşılanırken, terbiye eğitim ile karşılanmaktadır. Şu halde bir içlem/kaplam paradoksu vardır. Bu paradoks Tanzimat yıllarında başlamıştır. 1840'larda maarif bünyesine talim, terbiye, tahsil, tedris, tederrüs, tedip, teeddüp, hüner, beceri gibi pek çok kavramı alarak çatı kavram haline gelmiştir. Maarifin içinde "bilgilendirmek, öğretmen, ders vermek" anlamları da vardır. Bu iç anlam ilerleyen zaman içinde talim kelimesiyle karşılanmıştır. Talim "yetiştirme, büyütme, davranış değiştirme, iyileştirme" anlamında kullanılmıştır.
Talim ve terbiyenin birbirinden ayrılması Ziya Gökalp ile başlamıştır (Gökalp, 1916: 3). Gökalp talimi bir "milletin sahip olduğu teknik, pratik, yaşama dair bilginin yeni nesillere aktarılması" işi şeklinde izah etmiştir. 1930'ların ortasında Türkçe'nin sadeleşmesi sürecinde terbiye yerine doğrudan "eğitim" tercih edilmiştir. 1940'lardan sonra ise eğitim talim ve terbiyeyi altına alarak çatı kavrama dönüşmüştür. Yine de eğitim dar mânada terbiye ve ahlak karşılığı olarak hâlâ kullanılmaktadır.
Eğitim alt kavramları içinde talim ve terbiye hepsinin önünde gelmiş görünmektedir. Eğitimi salt bilişsel ve akademik niteliklerin kazandırılması olarak yücelten XX. yüzyıl pedagoglarınca öğrenme ve öğretim eğitimin özetidir. Öğrenme ve öğretim bilginin önceden gelenler tarafından sonrakilere aktarılmasıdır. Oysa eğitimi salt öğrenme olarak tanımlamak onun anlamını daraltmaktadır. Eğitim bilgi ile birlikte davranış, karakter, ruh ve anlam dünyasına dokunan bir süreci ifade eder. Talim ile sadece bilgi ve davranış kazandırma ifade edilirken, terbiye ile mevcut kabiliyetlerin geliştirilmesi ve yüceltilmesi amaçlanır. Terbiye çoğu kere talimi de içine alan bütün öğretim süreç, yöntem ve tekniklerini de kapsar. Talim karşılığı olan "Öğretim insana eşya ve olaylar hakkında doğru bilgiler kazandırmayı amaçlar. Öğretim sayesinde zekâ ve bilgi gelişirken eğitim iradenin güçlü olmasını, akıl ve irade arasında denge kurulmasını sağlar" (Kazıcı-Ayhan, 2010: 515-516).
Fiziksel yapının değişmesi, büyüme, gelişme, olgunlaşma bütün canlılara mahsus bir tabiat iken, terbiye kavramı daha çok insan eylemleriyle ilişkili kullanılır. Buna karşın hayvan davranışlarının değiştirilmesinde de (mesela aslan terbiyecisi) kullanılır. Eğitimin alt kavramlarından biri de ders vermek anlamındaki tedristir (kökeni ders; ders verilen yer: medrese; ders veren: müderris).
Eğitimle ilişkilendirilen ve "terbiye" anlamında kullanılan önemli kavramlardan biri de "iyi tutum, incelik, kibarlık" gibi anlamlara gelen ve gelenekte derin mahiyeti olan edep kavramıdır. Edebin eğitim açısından ilişkisi "eğitmek, bilgilendirmek, edep vermek, edeplendirmek" mânası taşıyan te'dîbdir. Bu kavram daha çok eğitimi şiddet ya da menfi yolla değiştirme, dönüştürme yönüne vurgu yapar. Modern İslam eğitim felsefecisi Nakîb Attas İslam'da eğitim kavramını mâna, bilgi (ilm), adalet, hikmet gibi bir dizi İslamî kavramla ilişkili olarak ele almış ve tanımlamıştır. O, te'dîb (edep sahibi kılma) ve terbiye terimlerini İslamî, epistemolojik bir tarif üzerinden aktarmıştır (Attas, 2016: 216-222).
Eğitim, eylem ve tezahür biçimine göre formel ve informel olarak ikiye ayrılır. Formel eğitim bireyi ve toplumu da kapsayan üst bir sistem tarafından (devlet), program, plan, zaman ve mekân öngören denetimli, kayıtları ve sertifikası bulunan kurumsal yapının ürettiği eğitimdir. Formel, örgün ve yaygın eğitim şeklinde iki alt kategoriye ayrılır (bk. Eğitim).
Eğitimin kavramsal dünyası kadar personeli, mekânı, çevresi, mimarisi ve bürokrasisi, araç gereçleri de geniş bir alan üretmiştir. Eskiçağlardan beri kullanılan pedagog kelimesi bugün teknik bir anlama bürünmüştür. Antik Yunan'da erkek çocukları mektebe getirip götüren kölelere pedagog (paido-gogos) denilmiştir. Pais "erkek çocuk"; agoge ise "getirme, götürme, taşıma" anlamındadır. Kavram aynı zamanda "yol gösterme, rehberlik, toplumsal işlerin idaresi, eğitim yol ve yöntemi" gibi anlamlara da gelmiştir. Zamanla vatanını seven, itaatkâr ve tek tip vatandaş yetiştirmeyi amaçlayan eğitim agoge ile ifade edilmiştir. Modern dünyada eğitimin öncelikli personeli öğretmen, eğitmen ve okul yöneticileridir.
Attas, M. Nakîb. İslâm, Sekülerizm ve Geleceğin Felsefesi. çev. M. E. Kılıç. İstanbul 2016, s. 216-222.
Clauson, Sir G. An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish. Oxford 1972, s. 103.
Balyemez, Sedat. “Eğit-, Eğitim Kelimelerinin Yapısı ve Türkiye Türkçesine Girme Süreci”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi. sy. 47 (2019), s. 41-52.
Çankı, Mustafa Namık. Büyük Felsefe Lûgatı. haz. R. Alpyağıl. I-III, İstanbul 2021.
Durkheim, Emile – Fauconnet, Poul. Terbiye ve Sosyoloji. çev. İ. M. Seydol. İstanbul 1950, s. 12.
Encyclopedia of Education. ed. J. W. Guthrie. 2nd edition, New York 2004, V/8, s. 137.
Ertürk, Selahattin. Eğitimde Program Geliştirme. Ankara 1972, s. 12.
Fichte, Johann G. Fichte’nin Hitabeleri. çev. M. R. Balaban. İzmir 1938, s. 104.
Gazzâlî. Hakikat Çağrısı, Ey Oğul / Eyyühe’l-Veled&Ledünnî İlim Risalesi. çev. A. C. Köksal. İstanbul 2021, s. 28.
Gökalp, Ziya. “Millî Terbiye”. Muallim. sy. 1 (1332/1916), s. 3.
Gündüz, Mustafa. Eğitim Üzerine: Neydi? Nedir? Ne Olacak?. İstanbul 2022.
İbn Miskeveyh. Ahlâk Eğitimi: Tezhîbu’l-Ahlâk. çev. A. Şener v.dğr. İstanbul 2017, s. 25.
Kazıcı, Ziya – Ayhan, Halis. “Tâlim ve Terbiye”. DİA. 2010, XXXIX, 515-523.
Kınalızâde Ali. Ahlâk-ı Alâî. haz. M. Koç. İstanbul 2012, s. 364-367.
Platon. Diyaloglar-Lakhes. çev. T. Gökçül. İstanbul 2009.
Satı, Mustafa. Fenn-i Terbiye. İstanbul 1911, I, 16.
Tolstoy, Leo. “Eğitim Üzerine”. Alternatif Eğitim: Hayatımızın Okulsuzlaştırılması. ed. M. Hern, çev. E. Ç. Babaoğlu. İstanbul 2008, s. 27-34.
Whitehead, Alfred North. Eğitimin Amaçları, Eğitimde Reform Çağrısı. çev. H. Ünder – R. Çelik. Ankara 2020, s. 22.
Yıldız, Aytaç – Gündüz, Mustafa. “Maarif: Transformation of a Concept in the Ottoman Empire at the Beginning of the 19th Century”. Journal of the History of Education Society. 48/3 (2019), s. 275-296.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/egitim
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Öğrenme, öğretim, talim, terbiye gibi mefhumları bünyesinde toplayan çatı kavram.