Kişinin kendisi ve dış dünya ile ilgili durumları ve gerçekleri fark etme ve algılama faaliyeti.
Kişinin kendisi ve dış dünya ile ilgili durumları ve gerçekleri fark etme ve algılama faaliyeti.
İdrak duyu, algı, fikir, kavram, sezgi, hayal, hatırlama ve tecrübenin içinde yer aldığı zihinsel süreçleri ifade eden, felsefe ve psikoloji başta olmak üzere her bilim, sanat ve disiplinle yakın ilişkisi olan, anlam sınırı oldukça geniş bir kavramdır.
Arapça "ermek, erişmek, kavuşmak, yetişmek; olgunlaşmak, nihaî sınırına ulaşmak; bir araya toplamak; farketmek, anlamak ve bilmek" anlamlarına gelen "d-r-k" kökünden türeyen idrak, aynı zamanda "anlayış, bir zamana veya olaya erişme, algı, algılama" gibi anlamlara da gelir. Bu tanıma "akıl ve zekâ"yı (Tietze, 2021: 553), "anlama, kavrama, hatırlama" ve "hayal etme"yi ekleyenler de vardır (Sheikh, 1976: 6). Şemseddin Sâmi, bütün bu bilişsel süreçleri "kuvve-yi müdrike" (idrak gücü) içinde toplar (1315: 84). Buna göre idrak, bir anlayış, anlama, algılama ve kavrama faaliyeti olarak bilişsel bir "varma, erme, erişme" durumudur. Kelimenin ism-i mef'ulü durumunda olan müdrike; "anlama gücü, intellekt" anlamında anlık olarak karşılanır (TDK, 1988: 1052). Müdrikenin karşılıkları arasında "anlama, kavrama, öğrenme, hatırlama yetisi" de yer alır (Şemseddin Sâmi, 1315: 1314).
Felsefenin, bilimin ve eğitimin baştan sona en köklü kelimelerinden biri olan idrak, bütün bir düşünce ve pedagoji tarihini gözden geçirmeyi gerekli kılacak kadar kapsamlı ve derin içeriğe sahiptir. İdrakin eğitimin ontolojik, epistemolojik, etik, estetik ilgisini kurabilecek algı, anlayış, algılama, sezme, muhakeme, düşünme, anlama, kavrama, hatırlama, hayal etme, keşfetme gibi zihinsel süreçleri vardır.
Anlayış olarak idrak görüş, alışkanlık ve inançların etkisiyle beliren düşünme yolu, düşünüş biçimi, daha yalın bir ifade ile "anlama yeteneği, feraset, zihniyet"tir (TDK, 1988: 72). Bu içerikleriyle idrak kavramının "anlayış" boyutu bir eğitim anlayışına, bir eğitim felsefesine imkân tanır. Bu ilişki, eğitimin ne olduğu, insan dünyasında nasıl bir yer tuttuğu, insanın insan olmasına nasıl bir katkı sağladığı, insan doğası açısından ne ifade ettiği, kültürün ve medeniyetin oluşumuna nasıl bir katkı sağladığı soruları çerçevesinde ortaya çıkar.
İnsanın yeryüzündeki eğitim tecrübesi, binyılların birikimini içerecek şekilde pedagojik bir idrak oluşturmuş, bunun sonucunda da "eğitim felsefesi" ve "eğitim bilimleri" kavramları ortaya çıkmış, bu şekilde eğitim gelişigüzel bir etkinlik olmanın ötesinde bilinçle yapılan bir faaliyet haline gelmiştir. İnsan eğitime ihtiyaç duyan, eğitimle kendini insan haline getiren bir varlıktır. Eflâtun'dan (Platon) başlamak suretiyle eğitimin insanı, yalnız zihinsel, duygusal, ahlaksal ve bedensel anlamda değil bir bütünlük içinde geliştirme amacı taşıdığı görülür. Eğitime yönelik idrak, bireyin ve toplumun mutluluk ve huzurunu esas alır.
Filozofların ve eğitimcilerin üzerinde durageldikleri üzere, insan sadece fiziksel anlamda güçsüz ve yetersiz olarak doğmaz, aynı zamanda pek çok insanî hasletin geliştirilmesine ihtiyaç duyacak şekilde de doğar. O, bu hasletlerin nüvesine sahiptir, ancak onların eğitim yoluyla geliştirilmeleri de gerekir. İnsanın doğuştan uzun süreli bakıma muhtaç bir varlık olduğu, tabiatta onun kadar anne babasının bakım ve ihtimamına ihtiyaç duyan başka bir varlık olmadığı bilinir. Bu ihtiyacı yalnız fiziksel gereksinimlerle sınırlı değildir; duygusal, zihinsel, sosyal anlamda olgunlaşmaya da muhtaçtır. Gazzâlî doğuştaki bu eksikliği fiziksel yapı ve benlikteki (nefis) eksiklik olarak iki şekilde ele alır: Nasıl ki insanoğlu bedeni, vücudu tam ve mükemmel olarak doğmaz, aldığı gıdalarla yavaş yavaş büyüyüp gelişirse, bunun gibi benliği de doğarken yarım ve gelişmeye müsait olarak doğar; zamanla aldığı terbiye, eğitim öğretime paralel olarak gelişir, olgunlaşır, kemale erer. Kimyâ-yı Saâdet'te çocuğun kalbinin, kıymetli bir cevher gibi temiz olduğu belirtildikten sonra anne baba ve öğretmenin çocuk üzerindeki etkisi şekil verilebilirlik açısından "mum metaforu" ile açıklanır. Yine "temiz toprak" metaforu ile Rousseau'yu, onun doğuştan çocuğun iyi bir doğa ile doğduğu" anlayışını (Rousseau, 2014: 5) hatırlatacak şekilde, çocuk "Temiz bir toprak gibi olup hangi tohum atılırsa büyür" diyerek, eğitim öğretim çevresinin biçimlendirici etkisine işaret edilir. Buna göre büyük işlerin tohumu küçüklükte ekilir (Gazzâlî, t.y.: 401-402, 642-643).
Kınalızâde Ali Ahlâk-ı Alâî'de daha sonraları Kant'ın Über Pädagogik'te (Eğitim Üzerine) ortaya koyduğu (2006: 25) insanın eğitimle insan olabileceği, insan olma hasletini geliştirebileceği hususunu "hurma çekirdeği metaforu" ile örnekler: "Hurma çekirdeği; ne elma ne de hurma ağacıdır. Ancak öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, terbiye edilmesi durumunda hurma ağacı olması mümkündür ve kendi kendine olmayıp bu kabiliyet ancak terbiye ile gelişir" (Kınalızâde, t.y.: 39). Buna göre insan çekirdektir, potansiyeldir; nasıl bir insan olacağı, alacağı eğitim ve terbiyeye bağlıdır.
Eğitime yönelik idrak, teorik bir bakış olarak eğitimsel amaçların tespitinden istendik insan modeline, devlet ve toplum anlayışından kültür ve medeniyet yaklaşımına, varlık ve bilgi felsefesinden ahlak ve değer anlayışına, baştan sona idrakle yapılan bir faaliyettir. Bir idrak kazanımı olarak eğitim, kişinin bir değer, eylem, bilgi ve anlam varlığı olmasıyla ilgilidir. Eğitimin tanımındaki sosyalleşme, kültürlenme, değer kazanımı, bunu ifade eder.
Bir algı ve anlama yetisi (anlak) olarak idrak, dünyayı algılama ve dünyanın zihinde kuruluşuyla ilgili bir kavramdır. Dünyanın duyu, algı, bilgi, kavram ve tasavvur olarak kuruluşu bir idrak ve bir idrak etme sorunudur. Algı ve anlamın oluştuğu anlama yetisi (müdrike), bilgilerin, kavramların, algıların oluşumu anlamında eğitimin zihin felsefesi ağırlıklı konularından biridir.
İdrakin oluşması bilincin oluşmasıdır. Nasıl ki her bilinç bir kişinin ve bir şeyin bilinci ise her idrak de bir kişinin belirli bir nesneye ilişkin idrakidir. Ampirist gelenek içinde dış dünyadan gelen duyumların ve izlenimlerin; fikir, kavram, bilgi ve zihinsel içeriklerin oluşumunda temel bir yeri vardır. Renkler hakkındaki fikirlerimiz gözlerimizden, sesler hakkındaki fikirlerimiz kulaklarımızdan gelir. Duyu organlarımızda yer tutmayan, algı ve idrakimizden geçmeyen bir zihinsel içeriğimiz, bir fikrimiz ve düşüncemiz hatta hayalimiz bile olamaz. Locke'un tabula rasa kavramı, idrakin oluşumu açısından, bir zihin felsefesinin, ama aynı zamanda bir eğitim anlayışının omurgasını oluşturacak temel bir önerme niteliğindedir. Duyular algıyı, fikirleri, zihnin idelerini oluştururlar, böylece tabula rasa duyularla, yaşantılarla, izlenimlerle ve öğrenmelerle dolmaya başlar.
Böyle bir durumda eğitim son derece önemli bir nitelik kazanır; zira boş levhanın karalanmaması, anlamsız harfler ve şekillerle dolmaması, aksine düzgün ve anlamlı cümlelerle tanzim edilmesi, dünyanın anlamlı, anlaşılabilir ve yaşanabilir bir yer haline gelmesi açısından önemlidir. "Boş levha" anlamında anlak (müdrike) duyumlarla ve deneyimlerle dolmaya başlar. Kant'ın Kritik der Reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi) adlı eserinde ortaya koyduğu anlayış çerçevesinde duyular, anlama yetisinin kategorileri sayesinde algıya dönüşür. Duyumların işlenmesi ve kategorik bir yapıya kavuşması algıları oluşturur. "Algısız kavram boş, kavramsız algı kördür" (Kant, 1896: 40, 237).
Deneyim idrak ve eğitim konusunun önemli kavramlarından biridir. Çağdaş eğitimde deneyim kavramı üzerinde ısrarla durulmaktadır. Özellikle J. Dewey'de ortaya çıktığı üzere eğitimsel pratiklerin bir deneyimden hareket etmesi ve sonuçta bir deneyim oluşturması önemlidir. Algı söz konusu olduğunda, dış dünyadan gelen duyumların, yaşantıların bireyde bir anlayışa dönüşmesi söz konusudur. Bu sebeple yaşam boyu eğitim kavramı anlam kazanır. Bakmayı ve görmeyi yeniden öğrenmek, bireyin kendi bilincini, kendi zihinsel yapısını yeniden yapılandırması ve hayatın öğrencisi olması anlamında değer kazanır.
Kavrama ve anlama olarak idrak eğitim esas olarak bir öğrenme faaliyetidir. Öğrenmenin "istendik" yönde olması, eğitimin hedefleri ile ilgili bir durumdur. Bu da eğitimi meydana getiren öğrenmelerin pozitif nitelikte olduğu, kötü öğrenmelerin eğitim olamayacağı anlayışını doğurur.
Anlayış, algı ve anlama yetisi yanında "kavrama" ve "anlama" da idrakin içeriğini oluşturan kavramlar arasındadır. Kavrama ve anlama olarak idrak, konunun öğrenme boyutu yanında epistemolojik boyutu ile de yakından ilgilidir. Eflatun'nun mağara alegorisinde, duvara yansıyan gölgeleri gerçek sanan, onların ışıkla ve kendi gerçeklikleri ile ilgisini kuramayan zincire vurulmuş, yüzü duvara dönük köleler, henüz idrak seviyesinde görünmezler. Onlar zincirlerinden çözülüp adım adım mağaranın ağzına doğru yönelseler dışarıda her şeyi aydınlatan güneşi görecekler ve seyredip durdukları gölgelerin aslında gerçek varlıklar olmayıp güneş ışığına bağlı yansımalar ve yanılsamalar olduklarını farkedeceklerdir. Farketme, idrak aşamasına karşılık gelir.
Hermenötik yaklaşım, eğitim öğretim alanları üzerinde pedagojik bilinçle bir öğretim stratejisi, yöntemi ve tekniği oluşturmayı amaçlar. Buna göre doğal ve kültürel olmak üzere iki varlık alanı vardır. Doğa bilimleri doğadaki olguları, sebeplerine dayalı olarak, "Nasıl oldu", "Sebebi ne idi" soruları bağlamında açıklamaya çalışır. Tabiatın yasalarını, işleyişini keşfetmeyi, açıklamayı ve öğretmeyi amaçlar. Sosyal bilimlerde ise sadece sebeplere dayalı değil hedefleri de gözeterek insan davranışlarının anlaşılması söz konusudur. Bu bağlamda eğitim öğretim konuları arasında doğa bilimlerine ait olanlar yanında insanî-tarihî dünyayı ele alan dersler de vardır. Fizik, kimya, biyoloji gibi dersler doğa bilimlerine; tarih, sosyoloji, psikoloji, hukuk, ahlak, edebiyat, sanat gibi dersler de insan bilimleri alanına aittir.
Sosyal bilimler de insan dünyasına ilişkin dersler ve konular anlamında öğretimin en önemli konularından birini oluşturur. Bunlar arasında insanın tinselliğinden çıkan felsefe, bilim, sanat, mimari, edebiyat, hukuk, ahlak, ekonomi gibi bütün alanlar ve ürünler yer alır. Bu dersler daha çok insanın değer dünyasının taşıyıcılığını yaparlar. Değer duygusu bu dersler aracılığı ile; edebiyatla, sanatla, felsefe ile ahlakla, din kültürü ile verilmeye çalışılır. Bunun sonucunda zihinsel eğitim yanında duygusal, ahlaksal ve estetik eğitim de gerçekleşmiş olur. Bu derslerin doğa bilimsel derslerden farklı olduğuna, programdan ölçme ve değerlendirmeye kendine özgü farklı bir pedagojisinin olması gerektiğine ilişkin özel bir bilinç taşır. Bu bilinç dersin amaçlarından içeriğine, kazanımlarından ölçme ve değerlendirmeye kadar bütün süreçte kendisini hissettirir. Bu süreç, Dilthey'in şu önemli anlayışına dayanır: "Doğayı açıklarız, insanın ruhsal, manevi ve tarihsel dünyasını ise anlarız" (Dilthey, 1996: 229). Anlamanın içinde sebepler, hedefler, inançlar, tarihsel ve kültürel sebepler başta olmak üzere birçok etken yer alır. Anlarken makul ve mantıksal çıkarımlar yanında empati, sempati, antipati gibi duygusal unsurlar da kullanılır; özgür irade ve bilinçle oluşan insanî-tarihî dünyanın anlaşılması, idrak edilmesi söz konusudur. Bir davranışı, bir şiiri, bir romanı anlamak, doğadaki bir olayı açıklamadan özce farklılık gösterir. Bu derslerin eğitim alanında planlanması, anlatılması ve değerlendirilmesi de doğa bilimsel derslerden özce farklılık gösterir.
Buna göre idrak, anlama ve kavrama mânasıyla alındığında, doğa bilimlerinde kavrama ve açıklama, insanın tinsel yapısının, maneviyatının ve özgürlüğünün bulunduğu sosyal dünyada ise anlamayı kullanmak doğru bir yaklaşım olabilir. Eğitimde insan bilimleri alanındaki bir tutumu, bir pedagojiyi, bir anlayışı, bir uygulamayı ifade eder. Bu, bir ontoloji, epistemoloji, etik ve estetik anlayışı doğurur. Eğitim programlarından ölçme ve değerlendirmeye, eğitimde bir yeni tutuma gerekçe hazırlar. Bunun sebebi doğa ve insan dünyasının özce birbirinden farklı yapıda olması, anlamanın kendine özgü birtakım koşullarının bulunmasıdır. Eğitimin en önemli işlevlerinden biri, doğa bilimlerini çeşitli seviyelerde ders konusu haline getirmesi yanında genç nesilde doğaya karşı ilgili ve merak uyandırmasıdır. İnsan bilimleri açısından bakıldığında da yine insanî-tarihî dünyaya karşı aynı şekilde sevgi, ilgi ve merakın oluşturulmasıdır.
Bir hayal gücü (imgelem) olarak idrak söz konusu olduğunda İslam felsefesi geleneğinde "dış idrak" ve "iç idrak"ten söz edilir. Dış idrakte, duyu organlarıyla dış dünyanın duyumsanması, iç idrakte ise "tasavvur gücü" "tahmin gücü", "hayal gücü" ve "akıl gücü" yer alır.
Bilginin artık herkesin erişebileceği bir noktada bulunduğu günümüzde "hayal gücü", yaratıcılığın ve özgünlüğün kaynağı olarak dikkat çekilen bir değer halinde ortaya çıkmaktadır. Eflatun'dan beri gelen ve Fârâbî'de de açık bir şekilde görülen idealist yaklaşımda "theoria" (teorik bilme), "emperia" (ampirik bilme) ve "historia" (rivayetlere dayalı bilme) yanında bir de "eikasia" (hayal gücüne dayalı bilme) vardır. Eikasia akıl, duygu ve beden eğitimi şeklinde insanın ontolojik bütünlüğüne yönelik bir pedagoji oluşturmada hem eğitimin bir özelliği hem de eğitiminin bir gereği olarak görülür. Duygu eğitimi, sanat eğitimi anlamında "idrak" içinde bir "hayal gücü" vardır.
Fârâbî hayal gücünü "iç idrak" olarak niteler, nesnenin "kendi"nden, "benzeri"nden ve "hayali"nden söz eder; Eflatun'da olduğu üzere hayal gücünü sağlam bir bilgi kaynağı olarak görmez. Ona göre halkın çoğunluğu (avam) inanç bilgisi ve hayal ile yetinirken, zihinsel yetileri gelişmiş olan seçkinlerin eğitim ve öğretimi ise kanıta ve kesinliğe dayalı yüksek seviyeli bilgilere dayanır (Fârâbî, 1974: 6, 50). Risâle fî Kavânîni Sınâati'ş-Şi'r (Şiirin Kanunları Hakkında Risale) isimli eserinde ise hayal gücüne, ifadelerin süslenmesi, güçlendirilmesi, çeşitli söz sanatlarıyla parlaklık ve güzelliğinin arttırılarak büyüleyici hale getirilmesi anlamında estetik ve sanat görüşüne poetik bir zemin oluşturur. Ancak hayal bilgisi, aklın açık ve kanıtlayıcı bilgisi yanında yine cılız ve zayıf bir bilgi türü olarak yer alır. Sanat genel anlamda, şiirin hayale, imgeye dayalı metaforik ve dolaylı anlamını, bilim ve felsefe ise aklın net söyleyişini tercih etmiştir.
Bu yaklaşım sanatın ve estetiğin temellendirilmesinde de önemli bir noktadır. Hayal, duygu ve imge zemini, estetiğin ontolojik temelini oluşturur. Asırlar sonra, modern estetiğin kurucusu Baumgarten, estetiği mantığın "ikiz kardeşi", duygusal bilginin (cognitio sensitiva) mantığı olarak nitelendirmiş, mantığı "üst bilgi" alanı anlamında gnosologia superior olarak tanımlarken duyu bilgisini aşağı bilgi alanı anlamında gnosologia inferior olarak nitelendirmişti (Tunalı, 1989: 14-15). Özellikle modern estetiğin ve sanatın oluşumu, kendisini hayal gücü üzerine inşa etmektedir. Gerçekliğin gerçek dışı ve gerçek üstü bir forma kavuştuğu kurmaca metinlerin ve biçimlerin öne çıktığı sürrealist ve postmodern sanat anlayışlarında hayal gücü bir kat daha öne çıkmıştır. Kant, hayal gücündeki bu sınırsızlığı, özgür ve otantik tutumu şu cümlelerle ifade eder: "Hayal gücü arada sırada havalarda dolaşırsa, yani ölçülü davranıp kendini deneyin sınırları içinde tutmazsa, belki bağışlanabilir; çünkü o böyle bir özgür atılımla canlanır, güçlenir; onun bu atılganlığını dizginlemek, gevşemesini gidermekten her zaman daha kolaydır. Ama işi 'düşünmek' olan anlama yetisi, bunun yerine 'havalarda' dolaşırsa, hiçbir zaman bağışlanamaz; çünkü hayal gücünün havalarda dolaşmalarına, gerektiğinde, sınır koymaya yardım edecek olan ancak odur" (Kant, 2002: 69).
"İç idrak" olarak muhayyile, bizi sanat ve eğitim konusuyla karşılaştırır. Sanat güzelliği algılayabilme, hissedebilme, farkedebilme, onu hayata katabilme ve yeniden üretebilme çabası anlamında, eğitimin en önemli işlevleri arasında yer alır. Sanat eğitimi ve sanat eğitimcileri, tıpkı zihnin ve aklın, huy ve davranışların eğitiminde olduğu gibi, duyguların eğitiminde, güzellik algısının gelişmesinde ve güçlenmesinde, güzelliğin yaşatılması ve yeniden üretilmesinde önemli bir rol oynar. Bu anlamda hayalin, insanın, dolayısıyla eğitimin ontolojik bütünlüğü içinde önemli bir yeri vardır. Bu yaklaşım, eğitim anlayışındaki eksik noktalardan birini karşılayarak eğitim pratiğinin bütüncül ve bütünlüklü bir yapıda ortaya çıkmasını sağlar.
İdrak, İslam düşüncesine ait bir kavram olmakla birlikte, İlkçağ'dan günümüze Doğu ve Batı kültürlerini içine alacak bir genişliğe sahiptir. Felsefeden psikolojiye, ilahiyattan mitolojiye, sanattan bilime, hayatın bütün yönleriyle derin bağları bulunan idrak üzerine düşünmek ve yazmak, bir bütün olarak kültürün, insan dünyasının her alanını göz önünde bulundurmayı gerekli kılar. Ancak bu alanlardan biri var ki, o da diğer bütün alanların üretici bilinci olarak eğitimdir.
Eğitim bir "idrak" meselesi olarak, insanın kendi kendisiyle, çevresiyle, içinde yaşadığı evrenle, metafizik ilgileriyle bir bütün halinde varlıkla uyumunu niteleyen bir bilinç durumundadır. Fiziksel çevre ile olan ilişkisinden dış idrak alanında doğa bilimleri, kendisiyle olan ilişkisinden ise sosyal ve beşerî bilimlere zemin hazırlayacak şekilde iç idrak ortaya çıkmıştır. Bu algının içinde bilimsel algı, felsefî algı, sanatsal algı, manevi algı vardır.
Eğitim bir idrak yolculuğu ve idrakle yapılan bir yolculuktur. Bu durum insanlığın yeryüzündeki derin deneyimi yanında eğitimi bir bilim haline getiren pedagojik yaklaşımı da ifade eder. Pedagoji, insan yetiştirmenin bilimi ve sanatı olarak yüzyılların, binyılların birikimini içinde taşır. Bu anlayış, eğitimi gelişigüzel bir etkinlik olmaktan çıkararak bilinçle yapılan bir faaliyet haline getirmiş, insan yetiştirmenin değeri üzerinde bir bilinç oluşturmuştur. Bu bilinçle eğitim, insanın insan haline gelmesindeki temel işleve işaret eder. Bu anlamda idrak uzakta durmak değil bizzat yaşamak ve hissetmektir. Sadece bilmek değil anlamaktır, iç bağlantıları kurabilmek ve sezebilmektir. Geniş anlamda idrak bireyin kendisi, içinde bulunduğu sosyal ve fiziksel çevre, nihayet kendi manevi bağları ile olan ilişkisini kurması ve uyumunu sağlamasıdır; bu anlamda düzenleyici bir işleve sahiptir.
Eğitim bir bütün olarak zihni, aklı, duygu ve düşünceyi biçimlendirme etkinliği olarak bakmayı, görmeyi, dinlemeyi ve işitmeyi yeniden öğrenmektir. Bu anlamda, felsefe de bir "genel eğitim teorisi", eğitim hakkında bir bilinç ve idraktir. Eğitim idrakle, idrakine vararak yapılan bir etkinliktir ama sonuçta kendisi de idrak oluşturan bir etkinliktir. Onun idrakle oluşan ve idrak oluşturan bir etkinlik olması "yetiştirme, öğretme, "huy ve alışkanlık kazandırma" anlamında felsefî ve pedagojik yönüyle ilgilidir. Bu anlamda "üstün idrak" olarak adlandırabileceğimiz idrak etme sürecinde, "alma, özümseme, "yaratıcılık" özelliği vardır (Sezgin, 2008). Türk-İslam geleneğinde bu hal "Herkesin takdiri herkesin idraki nispetindedir" şeklinde ifade edilmiştir.
Aristoteles. Politika. çev. M. Tunçay. İstanbul 1975.
Danner, Helmut. “Eğitimsel Söylemde Hermeneutik”. çev. V. Taşdelen. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 33/1 (2000), s. 109-120.
Dewey, John. “Philosophy of Education”. A Cyclopedia of Education. ed. P. Monroe. New York 1918, IV, 697-703.
a.mlf. Deneyim ve Eğitim. çev. S. Akıllı. Ankara 2011.
Dilthey, Wilhelm. Hermeneutics and the Study of History. ed. R. A. Makkreel – F. Rodi. Princeton – New Jersey 1996.
Ertürk, Selahattin. Eğitimde Program Geliştirme. Ankara 1998.
Fârâbî. Mutluluğu Kazanma: Tahsîlu’s-Saʻâde. Farabî’nin Üç Eseri içinde. çev. H. Atay. Ankara 1974, s. 3-62.
a.mlf. İhsa’ül-Ulûm: İlimlerin Sayımı. çev. A. Ateş. İstanbul 1989.
Gazâlî. İslâm Ahlâkı. çev. A. Nuri. İstanbul 1996.
a.mlf. Kimyâ-yı Saâdet. çev. A. F. Meyan. İstanbul t.y.
Hökelekli, Hayati. “İdrak”. DİA. 2000, XXI, 477-478.
Kant, Immanuel. Critique of Pure Reason. çev. F. Max Müller. New York 1896.
a.mlf. Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Prolegomena. çev. İ. Kuçuradi – Y. Örnek. Ankara 2002.
a.mlf. Eğitim Üzerine. çev. A. Aydoğan. İstanbul 2006.
Kınalızâde Ali. Ahlâk-ı Alâî. İstanbul t.y.
Kissack, Michael. “Hermeneutik ve Eğitim: İnsan Bilimleri Öğretmenleri İçin Düşünceler”. çev. V. Taşdelen. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 35/1-2 (2002), s. 171-182.
Locke, John. İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme. çev. V. Hacıkadiroğlu. İstanbul 1992.
Platon. Devlet. çev. F. Akderin. İstanbul 2016.
a.mlf. Sofist. çev. Ö. N. Soykan. Diyaloglar içinde. İstanbul 2010, s. 545-628.
Rousseau, Jean-Jacques. Émile ya da Eğitim Üzerine. çev. Y. Avunç. İstanbul 2014.
Schiller, Friedrich. İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Bir Dizi Mektup. çev. M. Özgü. İstanbul 1990.
Sezgin, Fuat. İslam’da Bilim ve Teknik. çev. A. Aliy. C. I, İstanbul 2008.
Sheikh, M. Saeed. A Dictionary of Islamic Philosophy. Lahore 1976.
Şemseddin Sâmi. Kāmûs-ı Türkî. İstanbul 1315.
Taşdelen, Vefa. Eğitim Hermeneutiği Üzerine Felsefi Bir Araştırma. Dr.T, Ankara Üniversitesi, 2006.
TDK. Türkçe Sözlük. I-II, Ankara 1988.
Tietze, Andreas. Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati. C. III, Ankara 2021.
Tunalı, İsmail. Estetik. İstanbul 1989.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/idrak
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Kişinin kendisi ve dış dünya ile ilgili durumları ve gerçekleri fark etme ve algılama faaliyeti.