A

TERBİYE

Yetiştirme, büyütme, ahlakî eğitim verme.

  • TERBİYE
    • Mustafa GÜNDÜZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 14.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/terbiye
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    TERBİYE
TERBİYE

Yetiştirme, büyütme, ahlakî eğitim verme.

  • TERBİYE
    • Mustafa GÜNDÜZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 14.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/terbiye
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    TERBİYE

Terbiye Arapça kökenli bir kelime olup "korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek" anlamındadır. Sözlük mânası "beslemek ve büyütmek"tir. İsfehânî terbiyeyi, "bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek" (el-Müfredât) olarak ifade etmektedir. Kök itibariyle benzerlik bulunan rabe kelimesi de Allah'ın isimlerinden biridir ve "cümle mahlukatı besleyip terbiye eden" anlamındadır.

Bununla birlikte terbiye zaman içinde Türkçe'nin köklü kavramlarından biri haline gelmiş. Tanzimat yıllarından itibaren yer yer daralan ve genişleyen bir anlam dünyasına sahip olmuştur. İlk defa Türk Dil Kurumu tarafından 1935 yılında hazırlanan Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu'nda terbiye kelimesine "eğitim", talim kelimesine ise "öğretim" karşılığı verilmiş ve bu anlam bugüne kadar devam etmiştir.

Eğitim; talim ve terbiyeyi de kapsayan bir üst/çatı kavramdır ve hem teorik bilgi aktarmayı hem de bilginin tatbikat kısmını içerir. Terbiye eğitim sürecinde insanlığın sahip olduğu bilginin yeni nesillere aktarılmasını, kazandırılmasını; bilginin davranış haline getirilmesini, beceri ve değer teşkil edecek düzeye eriştirilmesini ifade eder. İnsanın potansiyel beceri ve kabiliyetlerinin bilgi ile harekete geçmesi, yönlendirilmesi ve anlamlı hale gelmesi terbiye ile mümkündür. Bu yönüyle terbiye, talimi de (öğretim) kapsayan bir anlam genişliğine sahiptir. Terbiye insana öncelikle kendisi de dahil olmak üzere bütün varlık dünyası hakkında bilgiler kazandırmayı amaçlar. Bilginin kazanılması beraberinde talimi de (öğretim) gerektirir. İkisi bir arada olduğunda bilginin davranışa dönüşmesi ve insanın kendi içinde varlık dünyasıyla birlikte anlamlı ve tutarlı bir birlikteliğe kavuşması beklenir.

Osmanlı/İslam dünyasında modernleşme süreci öncesinde terbiye kavramı büyük ölçüde "insanı kâmil hale getirmek, olgunlaştırmak" ve "ahlak öğretimi" anlamında kullanılmıştır. Gazzâlî'ye göre terbiye, "çiftçinin yaptığı işe benzer; o mahsulün iyi ve olgun olması için ekinler arasındaki dikenleri ayıklar" (Gazzâlî, 2021: 28), ancak bu halde ve bir rehber sayesinde insan olgunlaşabilir. İbn Miskeveyh de terbiyeyi "insana nefsini tanıtan, toplumda faydalı biri haline getiren, onu hayat amacına (ebedî mutluluğa) ulaştıran bir süreç" olarak ifade eder (İbn Miskeveyh, 2017). Kınalızâde Ali Efendi de terbiyeyi, "İnsana aklını, insanî niteliklerini geliştirebilecek, hayvanî yönlerini kontrol edebilecek şekilde kullanma becerisi kazandırmaktır" (Kınalızâde Ali, 2012) şeklinde tanımlar. Bu tanımların ne kadar normatif ve ahlakla kaynaşmış halde oldukları açıktır.

XIX. yüzyılın sonlarında telif edilen sözlüklerde terbiye için "beslemek ve ıslah etmek" (Ahterî, 1884: 133) ön plana çıkan anlamlardır. Şemseddin Sâmi terbiyeyi, "besleyip yetiştirme ve büyütme"ye ilave olarak "'ilim ve edep öğretme, te'dip, tâlim, tehzîb-i ahlâk", ayrıca "alıştırma, ülfet ettirme, te'nîs, tâlim", buna ilave olarak "edep öğrenmesine medar olmak üzere hafif surette ceza verme, te'dip" (Şemseddin Sâmi, 1317: 394) şeklinde açıklamıştır. Aynı dönemde Muallim Nâci de terbiyeye "besleyip büyütmek, beslenip büyütülmek", "ruhanî ve cismânî ahvâli ıslah" ve "ta'lîm-i ahlâk ve etvârın semeresi olan sıfat-ı hasene, hüsnü hâl" (Muallim Nâci, 1308: 227-228) gibi anlamlar vermiştir. Mustafa Şekip Tunç, terbiyeyi "Çocukların birbirlerine uygun olmak üzere kuvvetlerini… tabiat-ı insaniyenin mütehammil olduğu kemâlin en yüksek derecesine eriştirecek surette tenmiye sanatıdır" şeklinde tanımlamıştır (Çankı, 1266).

Eğitim öğretim yöntemine dair ilk kitaplardan birini yazan Ayşe Sıdıka Hanım terbiyeyi "amelî bir fen" (Ayşe Sıdıka, 1313: 9), "uygulamalı bilim" olarak açıklarken, terbiyenin bilgiyi pratiğe dökme yönüne vurgu yapmıştır. Aynı şekilde Rıza Tevfik de "Terbiyenin bugünkü mânası pek amelîdir" (Rıza Tevfik, 1329: 2073) diyerek terbiye ve tatbikat ilişkisini vurgulamıştır. Terbiye kavramının XX. yüzyıldaki anlam dünyasını büyük ölçüde Ziya Gökalp'in 1916 yılında yaptığı tanım belirlemiştir. Gökalp "Bir kavmin vicdanında yaşayan kıymet hükümlerinin (jugements de valeurs) mecmûuna o kavmin harsı (culture) denilir. Terbiye bu harsı o kavmin fertlerinde ruhî melekeler haline getirmektir" (Gökalp, 1916: 3) diyerek terbiyenin nesillere kazandırılmış bilginin davranışa dökülmesi olarak tanımlamıştır. Yazının devamında Gökalp, "Bir kavmin zihninde yaşayan şen'iyet hükümlerinin mecmûuna o kavmin fenniyâtı denilir. Talim, bu bilgileri o kavmin fertlerinde ruhî itiyatlar haline getirmektir" diyerek talim ve terbiyeyi bilginin "değer" niteliği bakımından birbirinden ayırmıştır.

Terbiye kelimesi Türkiye'de modern eğitimin gelişmesine paralel olarak Tanzimat'tan sonra sıklıkla kullanılsa da daima maarif kavramının altındadır. II. Mahmud'un ibtidâî eğitimi mecburi hale getirdiği 1824 tarihli meşhur fermanında terbiye kelimesi geçmezken, 1839 yılındaki Mekteb-i Maârif-i Adliye'nin tesisi metninde bir kere "evlatları li-ecli't-terbiye" biçiminde kullanılmıştır (Sungu, 1941). Islahat Fermanı'nda da kullanılmayan kelime 1860'lardan sonra yayımlanmaya başlayan gazete ve dergilerde "terbiye-yi umûmiye" şeklinde "kamusal eğitim"e denk gelecek anlam içeriği ile maarife göre gittikçe tikelleşen mahiyette kullanılmaya başlanmıştır.

Terbiye Osmanlı eğitim sisteminin en önemli hukukî düzenlemesi olan 1869 tarihli Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi'nde "terbiyet-i âmme" biçiminde (md. 103) "kamu eğitimi" karşılığında kullanılmıştır. Bu sıra dışı kullanım terbiyenin besleme, yetiştirme anlamı dışında, dönemin hâkim ideali bilim ve sanat eğitimi ahlakın güçlendirilmesi ve takdir edilecek davranış kazandırması amacıyla hafif surette ceza verme anlamlarını da içermektedir. Daha da önemlisi, "terbiyet-i âmme"ye bilim ve sanat eğitim öğretimi kadar Osmanlı tebaasının bütününün temel bilgi ve beceri eğitimi almasını ahlaken yükseltilmesini hatta bir ölçüde disipline edilmesini anlatarak modern eğitimin tam karşılığı verilmiştir. Mezkûr nizamnamede "terbiyet-i âmmenin istikmâli her devlet ve hükûmetin vezâif-i mühimmesinden olduğu misillü" ifadesi Osmanlı devleti için kamusal eğitim ve bunun modern yorumu anlamına gelmektedir.

1870'lerden itibaren terbiye hem "kamu eğitimi" hem "eğitim bilimi" hem de "genel davranış eğitim öğretimi" gibi anlamlara gelmeye başlamış ve bu adla çok sayıda kitap, gazete yazısı, dergi vb. yayımlanmıştır. Kesin olmamakla birlikte yazarının Mekteb-i Mülkiye ve Dârülmuallimîn hocalarından Aristokli Efendi ya da ilk modern eğitimcilerden Selim Sâbit Efendi olduğu tahmin edilen "İlm-i Terbiye-yi Etfâl" başlıklı bir makale Mayıs 1870 tarihinde Takvîm-i Vekâyi'de iki sayı halinde yayımlanmıştır. Bu yazı terbiyenin ilk defa "pedagoji ilmi" karşılığında kullanılması ve sonrasını bu anlam bağlamında belirlemesi bakımından önemlidir.

Terbiye 1880'lerden sonra gazete ve dergilerin temel kavramlarından hatta üst başlıklarından biri haline gelmiştir. Pek çok dergide "Terbiye Bahisleri", "Terbiyeye Dair", "İlm-i Terbiye" vb. başlıklar altında eğitimin teorik ve pratik konuları anlatılmaya başlanmıştır. 1894'te Ayşe Sıdıka Hanım, devrin meşhur yayın organı Maârif Gazetesi'nde "Terbiye ve Ta'lîm-i Etfâl" başlığında uzun bir yazı dizisi kaleme almış ve burada "millî terbiye" bahislerine değinmiştir.

XX. yüzyılın başlarında terbiye, Batı dillerindeki "science de l'education"un karşılığı olarak "ilm-i terbiye, fenn-i terbiye" "usûl-i tâlim ve terbiye" gibi tamlamalarla "eğitim bilimi" karşılığında kullanılarak pek çok alt kavramla birlikte anılmıştır. Buradan hareketle "terbiye-yi etfâl", "terbiye-yi fikriye", "terbiye-yi ahlâkiye, "terbiye-yi zihniye", "terbiye-yi cismâniye ve bedeniye, "terbiye-yi içtimâiye" ve "terbiye-yi siyâsiye" bilim dallarının karşılığında kullanılmış ve bu konularda çok sayıda ders, program, makale ve kitabın başlığı haline gelmiştir.

Bir yönüyle eğitim bilimi, pedagojinin karşılığı olarak kullanılan terbiye, diğer taraftan "terbiye-yi san'atı/art de l'education"u da (Gaston, 5) ihtiva edecek şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Buna göre terbiye bir tür sanat olarak görülmüştür. Cumhuriyet'in ilk yıllarında tercüme edilen W. James'in Terbiye Muhâsebeleri başlıklı eseri "terbiye sanatı" kavramıyla başlamıştır.

Terbiye yeni nesillere aktarılan bilginin değer niteliği bakımından talimden ayrıldığı için "millî terbiye", "vatanî terbiye" gibi birleşenlere sahip olmuştur. II. Meşrutiyet döneminde terbiye kavramına en çok birleşen ve meseleyi tartışma haline getiren kavramlardan biri "millî" sıfatıdır. Özellikle Balkan savaşları sonrasında terbiyenin millîlik karakterine dair tartışmalar artmıştır. Millî terbiye tartışmalarının başını Türk Yurdu dergisinden Ziya Gökalp ve diğer Türkçü aydınlar çekmiştir. Ahmet Ağaoğlu 1911'de "Millî Terbiye" başlıklı yazısında eğitimin mutlaka millî olması gerektiğini savunarak, millîlikten kastının bir milletin "dini, lisân-ı edebîsi, tarihi/coğrafyası, edebiyatı ve san'anâtı" (Ahmed Agayef, 1327: 782) olduğunu ve eğitim sisteminin bunları öğretmesi gerektiğini savunmuştur. Bir anlamda terbiyenin felsefî temellerini sorgulayan bu tartışmalar Millî Mücadele ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında da "millî terbiye, asrî terbiye ve dinî terbiye" sarmalında devam etmiştir. 1920'lerde terbiyenin asrî ve millî olması gerektiği, millîliğin dinîliği de içerdiği kabul edilmiştir. Ancak 1924 sonrasında terbiyenin millî olduğuna vurgu yapılırken, yeni millîlik anlayışında dinîliğin olmadığına karar verilmiştir.

II. Meşrutiyet'in ortalarından itibaren terbiye kavramını kendisine başlık yapan çok sayıda dergi çıkmaya başlamıştır (Millî Tâlim ve Terbiye Cemiyeti Mecmuası [1332], Terbiye Mecmuası [1333], Terbiye [1334], Terbiye Ocağı [1921], Maârif Vekâleti Tâlim ve Terbiye Mecmuası [1926] vd.). Nihayet 1926 yılında yeni kurulan Cumhuriyet'in eğitim, öğretim, plan, program ve teftişinden mesul kilit dairelerinden birinin adı ilk defa 1870'te teşekkül eden Meclis-i Kebîr-i Maârif'in yerini alarak Talim ve Terbiye Dairesi olmuştur. Terbiye bir kavram ve olgu olarak II. Meşrutiyet'in ilk senelerinden 1935 yılına kadar maarif kavramının hemen ardından en parlak ve etkin dönemini yaşamıştır. Türkçe'nin sadeleşmesi ve öztürkçe hareketiyle birlikte maarif kavramıyla beraber "eğitim"in altına giren terbiye 1960'lardan sonra daha çok "ahlak, edep" ya da "hayvan eğitimi" ya da bir yiyeceği pişirmeye hazır hale getirmek anlamlarında kullanılmaya devam etmiştir.

Kaynakça

Ahmed Agayef. “Terbiye-i Milliye”. İctihâd. nr. 27 (15 Temmuz 1327), s. 781-786.

Ahterî, Mustafa Şemseddin Efendi. Ahterî-i Kebîr. I-II, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1310/1884.

Ayşe Sıdıka. “Terbiye-i Etfâlin Bir Mühim Meselesi”. Maârif Gazetesi. sy. 183 (11 Mayıs 1311), s. 216-218.

a.mlf. Usûl-i Tâlim ve Terbiye Dersleri. İstanbul: Âlem Matbaası, Ahmet İhsan ve Şürekâsı, 1313.

Çankı, Mustafa Namık. Büyük Felsefe Lûgatı. haz. R. Alpyağıl, İstanbul 2021.

Fîrûzâbâdî. el-Kāmûsü’l-Muhît. Beyrut 1406/1986.

Gaston, Richard. Tecrübî Pedagoji. çev. Kazım Nami. Ankara 1928.

Gazzâlî. Hakikat Çağrısı, Ey Oğul/Eyyühe’l-Veled&Ledünnî İlim Risalesi. çev. A. C. Köksal. İstanbul 2021.

Gökalp, Ziya. “Millî Terbiye-1”. Muallim. sy. 1 (1332/1916), s. 3.

İbn Miskeveyh. Ahlâk Eğitimi: Tezhîbu’l-Ahlâk. çev. A. Şener – İ. Kayaoğlu – C. Tunç. İstanbul 2017.

Kazıcı, Ziya – Ayhan, Halis. “Tâlim ve Terbiye”. DİA. 2010, XXXIX, 515-523.

Kınalızâde Ali. Ahlâk-ı Alâî. haz. M. Koç. İstanbul 2012.

Mahmud Cevad. Maârif-i Umûmiye Nezâreti Târihçe-i Teşkîlât ve İcraâtı. İstanbul 1338.

Muallim Nâci. Lugat-i Nâci. İstanbul: Asır Matbaa ve Kütüphanesi, 1308.

Râgıb el-İsfahânî. Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân. nşr. S. A. Dâvûdî. Dımaşk 1992.

Rıza Tevfik. “Terbiye Meselesi Etrafında Cereyanlar”. İctihâd. nr. 93 (13 Şubat 1329), s. 2073-2077.

Sungu, İhsan. “Mekteb-i Maarif-i Adliye’nin Tesisi”. Tarih Vesikaları. 1/3 (1941), s. 212-225.

Şemseddin Sâmi. Kāmûs-ı Türkî. İstanbul 1317.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/terbiye

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

TERBİYE

Yetiştirme, büyütme, ahlakî eğitim verme.