“Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
İnsanlık tarihinde Türkler gibi büyük devletler ve medeniyetler kurmuş milletlerin üç temel özelliğinden bahsedilebilir. Birincisi, zaman ve mekân kontrolünün somut ifadesi olan harita ve atlaslara sahip olmak; ikincisi, tarih yazmak ve kronikler vücuda getirmek; üçüncüsü ve en önemlisi ise kendileri dâhil diğer toplumları ve kültürleri tanımlayan, anlamlandıran ve açıklayan ansiklopedik eserler telif etmektir. Ansiklopedi, geçmişin kolektif birikimi ve hafızası olduğu kadar geleceğin ideal vizyon belgesi, damıtılmış, özümsenmiş ve tasnif edilmiş bilgiler kümesidir. Ansiklopedi bilim, sanat ve düşüncenin el ele vererek inşa ettiği muhkem bir kale, güvenli bir liman, emin bir rehber ve medeniyetlerin temel göstergeleridir.
İnsanlık, ansiklopedi benzeri eserlere kitabın ortaya çıkışından itibaren pek de yabancı değildir. Antik medeniyetlerin birçoğunda modern zamanların ansiklopedi adını verdiği sistematik bilgi birikimine benzer eserler hazırlanmış; Bâbil, Mısır, Hint, Yunan, Roma tecrübelerinde kapsamlı kitap koleksiyonları oluşturulmuştur. Bununla birlikte günümüzde kullanılan şekliyle “ansiklopedi” kavramı ilk defa “bütün ilimleri kucaklayan eğitim” anlamıyla XVII. yüzyılda Avrupa’da literatüre girmiştir. Her ne kadar diğer medeniyetlerle kıyaslandığında, Avrupa’daki bilimsel faaliyetler çok daha geç bir dönemde XV. yüzyılda başlamış olsa da zamanla Avrupa, bilimsel çalışmaların yoğunlaştığı bir çekim merkezine dönüşmüştür.
Rönesans, Reform, Coğrafî Keşifler ve bunlara bağlı olarak sömürgecilik faaliyetleriyle deniz aşırı bölgelerden Avrupa’ya sadece değerli madenler ve kıymetli ürünler değil, aynı zamanda bilgi, bilim, fikir ve bilimsel eserler de getirilmiş; yeni sermaye sınıfı Avrupa’yı bilimin merkezi haline getirmek için özel gayret sarf etmiştir. Avrupa’da oluşan bilgi birikimi ve bilimsel bilgi üretme süreci, o güne kadarki tecrübeyi ve zihniyeti alt üst ederek hem yeni bir hiyerarşi ve tasnif oluşturmuş hem de bu bilgi/bilim hiyerarşisinde kendini en üste konumlandırarak bir tür “modern kutsallık” inşa etmiştir. Avrupa oluşturmuş olduğu bu bilgi birikimini yegâne geçerli ve doğru bilgi kaynağı olarak ilan etmiştir. Seyyahlar, diplomatlar ve tüccarlar kitap ve bilgi kaynağını Avrupa’ya taşımış, bunlar hızla tercüme edilmiş, tartışılmış ve bilginin dönüşümü için adeta bilgi fabrikası işlevi gören akademi ve üniversiteler kurulmuştur. Toplanan bilgiler, belli bir sistem dahilinde incelenmiş, metodolojik düzenlemeler ile sınıflandırılmış, yorumlanmış ve “yeni bilgi kümeleri” haline getirilmiştir. Böylece bilimsel dergiler, popüler yayınlar, yüzlerce cilt ansiklopedi ve atlaslar, Avrupa’da XIX. yüzyılda “sosyal ve beşerî bilimler” olarak adlandırılan bilim disiplini inşa edilmiştir. Yeni bilginin inşa ettiği bu seküler Avrupa medeniyetinin bilgi kümesinde başta Türkler olmak üzere diğer kültürler, medeniyetler ve toplumların tarih, bilgi, düşünce ve tecrübelerine neredeyse yer verilmemiştir. Batı dışı toplumlar, Müslümanlar ve de Türkler hak ettiği şekilde literatürde yer bulamamıştır. Öyleki en lüzumlu ve vazgeçilmez durumlarda bile birkaç kelimeyle cümle ya da dipnot bilgisi olarak yer alabilmişlerdir. Müslüman ilim dehalarının eserleri çoğu defa ismi anılmayan kişiler olarak çevirenlerin ya da eseri sahiplenenlerin intihallerine kurban gitmiştir. Şu halde, dünyanın kadim kültür ve medeniyetleri arasında bizi doğrudan ilgilendiren Türk ve İslam medeniyetini vücuda getiren Türkler bu süreçten nasıl etkilendi? Gelişmeleri sadece Batı medeniyeti perspektifinden okumayan bir bakışla “Türkler’in eğitime dair bilgi, kurum, kültür ve gelenekleri ile bu alanlardaki özgünlükleri nelerdi?” sorusu zorunlu olarak karşımıza çıkıyor. Kuşkusuz yalnızca Batı merkezli bir bilim, tarih, kültür, coğrafya okuması ve standartlaştırmasının insanlığın sahip olduğu tüm birikimi kavramada yeterli olacağı düşünülemez. Farklı kültür ve medeniyetler bu alanlarda, kasıtlı olarak görmezden gelinen birikimlerini daha fazla ortaya koymalılar ki küresel bilgi havuzunda sadece Avrupa’nın değil başka medeniyetlerin ürettikleri bilgi, kültür, kurum ve tecrübeler de yer alabilsin. Bu tespit, itiraz ve meydan okuma elinizdeki ansiklopedinin varlık sebeplerinden biridir.
Esasen kaleme, yazıya, kitaba ve okumaya âdeta kutsallık düzeyinde değer atfeden İslam dünyası olmuştur. Nitekim insanı ve evreni ilgilendiren tüm bilim alanlarında ihtisaslaşmış Müsluman alimlerce yüzlerce ciltlik, kapsamlı çalışmalar yapılmış olması bunun bir göstergesidir. Bu eserlerin batı dillerine tercüme edilmiş olması Avrupa’da ki rönesans sürecine etkileri olmuştur.
Türkler ve Bilim
Türkler tarafından kurulan özellikle Selçuklu, Timurlu, Bâbürlü ve Osmanlı devletleri zamanında dünyanın hâkim yaşam biçimi tarıma, toprağa, dolayısıyla da kas gücüne dayalıydı. Kendine ve dünyaya dair bir ideal sahibi, savaşçı, cesur, dinamik ve güçlü organizasyon kabiliyeti olan toplumlar bu zamanların hakimiydi. Günümüzde olduğu gibi o dönemde de üstünlüğün temini ve sürdürülmesi ancak adalet ve güvenlik içerisinde özgürce bilgi üretimiyle mümkündü. Türkler ilim, hikmet, felsefe ve teknolojiye sahiplerdi. Askerlik, coğrafya, astronomi, matematik, hukuk, lisan ilimleri vb. konularda çağının ilerisinde eserler ürettiler. Ancak XVI. yüzyıldan itibaren Avrupa’da sömürgeciliğe dayalı bilgi ve ticaret merkezli kurulmakta olan yeni medeniyet, tarihin akışını değiştirdi.
Osmanlı döneminde, XIX. yüzyılın sonlarında ansiklopedi kavramının karşılığı olarak “muhîtü’l-maârif” ya da “dâiretü’l maârif” kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu dönem ansiklopedi çalışmaları genelde cılız teşebbüsler halinde kalmıştır. II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de farklı sahalarda münferit denemeler yapıldıysa da Türkiye’de, Türkler eliyle XX. yüzyılın sonlarına kadar yazılan kapsamlı ansiklopedik eserlerin sayısı son derece sınırlıdır. Yakın dönemde ise daha nitelikli ansiklopedi örnekleri ortaya konmaya başlanmıştır.
Türkler’in Eğitimde Yöntem ve Uygulama Birikimi
İnsanın olgunluğunu bilgi ve eğitimle kazandığı dikkate alındığında ilk insandan günümüze her kültür, medeniyet ve toplumda farklı biçim ve seviyelerde eğitim hayatın bir parçası olagelmiştir. Sosyal bilimlerin verileri ışığında kökleri dünyanın diğer büyük kültür ve toplumları gibi bir derinliğe sahip Türkler’in Türkistan, Mâverâünnehir, Mezopotamya, Anadolu, Balkanlar, Kafkaslar, Kuzey Afrika başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde varlık gösterdikleri, devletler kurdukları ve köklü medeniyetler inşa ettikleri bilinen bir gerçektir. Müslüman Türkler, IX. yüzyıldan itibaren, kurdukları devletlerin en gelişmişlerinden olan Selçuklular, Timurlular, Bâbürlüler ve Osmanlılar’la bugünün modern dünyasını da etkileyen kapsamlı bir bilim, kültür, sanat ve medeniyet tecrübesi üretmişlerdir. Şüphesiz İslam öncesinden bugüne binlerce yıllık kültürel devamlılık ve somut bilim, kültür, sanat mirası üreten Türkler’in söz konusu varlık dünyasında bu sürekliliği sağlamada tercih ettikleri eğitim felsefeleri, yöntemleri, teknikleri, görüşleri, düşünceleri, tercihleri ve zamana göre farklılaşan uygulamaları vardır.
Orhon yazıtları gibi dünyanın ilk yazılı kültür-siyaset belgelerinden birine sahip olan Türkler’in hem bu yazıtları ortaya koyma ortamı hem de metinlerin muhtevasındaki devlet, toplum ve insana dair ikazlar ve öğütler; Türkistan Türkleri arasındaki bilgi, bilim, eğitim, kültür ve sanat düzeyinin somut belgesidir. Türkçe’nin zengin ve derin anlam dünyasıyla bu dilde üretilmiş sözlü kültür ürünleri, modern eğitim kavramsallaştırmasının ötesine geçen bir iklimi anlatır. Dolayısıyla Türk kültür ve medeniyetine yol, yöntem, eşik ve beşik olan bu eğitim sürecinin mimarları nerededir? Nişanları nelerdir? Kitapları, risaleleri hangi raflardadır? Kurulan şehirler ne haldedir? Nasıl bir birikim ortaya konmuştur? Bu birikimin bugünün dünyasına kazandıracağı şeyler nelerdir? Bu sorulara aşırılıklardan uzak durarak, sağduyulu, kaynaklar eşliğinde cevap verebilmek, iş birliği ve iş bölümüyle yapılacak derin bir sorgulamayı, çabayı, iradeyi ve metaneti gerektiren meşakkatli bir yola girmeyi zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin yeniden yükselişi ve insanlığın öncü bir medeniyet havzası haline dönüşmesi hemen her sahada özgün bilgi üretiminden geçmektedir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken Türk Maarif Ansiklopedisi, Türkiye’nin bekasında ve geleceğinde bilgi, sanat ve kültürün hayatî konumunun farkında olunduğuna dair Türk akademik camiasınca verilen mütevazı bir cevaptır. Bu cevap, son derece zengin, özgün, kendi içinde tutarlı, kendine ve bütün insanlığa faydalı bir tecrübe üretmiş, tarih yazmış olan bu coğrafya insanının birikiminden güç ve cesaret almakta ve meşruiyetini ona yaslanarak sağlamaktadır.
Hâkim olduğu coğrafyada kendisiyle birlikte her dilden, dinden, renkten toplumları bir arada barış ve huzur içerisinde yaşatabilmiş bir millet olan Türkler’in, kendine özgü bilgi felsefesinin, yönteminin ve zihniyet örüntüsünün olmaması retorik olarak bile düşünülemez. Bilgiye, birikime, tecrübeye dayalı stratejik ve taktik bilgi birikimi ve felsefesi olmadan bu kadar uzun ömürlü yapıların inşa edilip yaşatılabilmesi mümkün değildir. Oysa XIX. yüzyıl Avrupa zihniyeti doğrultusunda yazılan Osmanlı-Türk tarihinde idrake, zihne, tefekküre dayalı birikimlerden pek söz edilmez. Son zamanlarda kendi özünü keşfe çıkan ilmî, felsefî, antropolojik vb. gayretlerin neticeleri, hemen her alanda Müslüman Türkler’in özgün ve kendi içinde tutarlı bir bilgi, eğitim ve sanat pratiğinin olduğunu ve bunların somut çıktılarını ortaya koymaktadır. Orhon, Yenisey ve Ötüken yazıtlarına yansıyan devlet ve toplum felsefesi, İslam’ı kabulden sonraki ilk sözlüğümüz Dîvânü Lugāti’t-Türk, ahlak ve siyasetname klasiği Kutadgu Bilig gibi onlarca kurucu metin daha fazla bilinir hale gelmektedir. Sözlü kültür ve ezbere dayalı öğrenme, öğretme Türk toplumunda son derece yaygındır. Modern döneme kadar metinlerin kahir ekseriyetinin manzum yazılmasının bir nedeni de sözlü kültüre uyum içindir. Şiirin her türü başta olmak üzere, atasözleri, deyimler, türküler, ağıtlar, ninniler ve masallar hayatın seyrini ve istikametini belirleyen ilkeler bütünü işlevini görmüştür. Sözlü kültür deryasını modern eğitim, mantık ve bunların kavramsallaştırmalarıyla idrak zordur. Türk sözlü kültür ürünlerinin eğitimin kaynağı, yardımcı araçları, metni, söylemi ve yöntemi olarak kullanıldığını kabul ederek bunun tarihteki yeri ve öneminin altını çizmek gerekir. Türk Maarif Ansiklopedisi’nin özgün yönlerinden biri Türk sözlü kültürünün varlığının idrakinde olunduğunu göstermektir.
Türkler’in kendine özgü bir eğitim-öğretim sisteminden, yönteminden, kurumlarından ve eserlerinden bahsedilebilir mi sorusuna en güçlü cevaplardan biri medreseler olacaktır. Bir İslam eğitim kurumu olan medrese aniden ortaya çıkan bir yapı olmayıp süreç içerisinde oluşmuş ve gelişmiştir. İslam, ilim, sanat, felsefe, hikmet, tarih vb. sahalarının altın çağı olan IX ve XII. yüzyıllar arası Türkler’in yaşadığı Mâverâünnehir bölgesinde ilk medreseler ortaya çıkmıştır. Kendi içinde bir paradoks içerse de “kayıp aydınlanma” olarak tanımlanan Mâverâünnehir’in göz kamaştıran ışıklarının kaynağı büyük ölçüde multidisipliner eğitimin ilk örneği ve kurumsal merkezi olan medreselerdir. Medresenin bir ilim ve eğitim kurumu olarak gelişmesi büyük ölçüde Türkler eliyle vücut bulmuştur. Türkistan’dan doğan bu ilim ve irfan aydınlığı Türk-İslam devletlerinin elinde modern zamanlara kadar intikalinin hamiliği medreseler üzerinden gerçekleşmiştir. XII. yüzyıldan sonra Batı üniversite ve kolej sisteminin ortaya çıkmasında İslam vakıf geleneğinin ve medresenin büyük etki ve katkısının olduğu ilmî çevreler tarafından kabul edilmektedir. Kurumsallaşmış medreselerin yanı sıra tasavvufî yapılar da toplumun eğitim ihtiyacına cevap veren yerler olmuştur. Böylece medrese, tekke ve zaviye yanında, Enderun, askerî mektepler ve ocaklar, camiler, sıbyan mektepleri, kervansaraylar, kütüphaneler, saraylar, konaklar, sahaflar hatta berber, kahvehane, kıraathane ve hamamlar bile klasik dönemin eğitim, bilgi üretim, aktarım ve sosyalleşme mekânları olmuştur.
Günümüz eğitim tarihi yazımı, sadece Batı dışı toplumların özgünlüklerini değil, kendi geçmişini de büyük ölçüde ikinci plana atarak, modernite öncesi eğitim ortamlarını yok sayma ve unutturma gayretindedir. Son zamanlarda geçmişteki eğitim tecrübelerine yönelik araştırmalarda özellikle kurum, kavram, düşünce ve eser bakımından dünya eğitim tarihine en özgün katkı veren milletlerden birinin Türkler olduğu kabul edilmektedir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Eğitim
Osmanlı’nın eğitim tecrübeleri ve gayretlerini incelemek birçok sebepten araştırmaya değer bir konudur. Birincisi, modern Türkiye’de yaşanan gerilimler ile diğer Müslüman toplumlardaki gerilimler arasında paralellikler görmek mümkündür. Örnek olarak İslam’ın geleneksel eğitim ilkeleriyle, Avrupa’dan alınan çelişik ya da muhalif kavramlar arasında süregelen mücadeleler gösterilebilir. İkincisi, Türkiye’nin etkin eğitim düşünürlerinin fikirleri dikkate alındığında yerli ve zengin bir kavramsal dağarcık tespit edilebilir. Türkiye’deki okullarda yürütülen yeniliklerin ve değişimin, bu düşünce tarafından şekillendirileceğini iddia etmek muhtemelen abartı olmayacaktır. Üçüncüsü, Türkler kendi düşünce tarzlarını yayarak yabancı eğitim kuramcılarını heyecanlandırabilecek bazı orijinal eğitim kurumları ve kavramlar geliştirmişlerdir. Türk eğitim tarihine bakıldığında, dünya eğitim mirasına katkı olarak görülen pek çok eser, yöntem ve düşünce sahibi eğitimcinin olduğu görülmektedir. Türk Maarif Ansiklopedisi’nin iddialarından biri bu özgünlüğü deryadan bir katre misali bütünü temsil analojisindeki gibi sahanın meraklılarına ve uzmanlarına sunmaya gayret etmektir.
Sanayi Devrimi sonrasında dünyanın geri kalan bölgelerinde olduğu kadar Türkiye’de de XIX. yüzyıldan sonra geleneksel eğitim düşüncesi, zihniyeti, kurumları, uygulamaları ve en önemlisi eserleri ciddi bir değişime, dönüşüme uğramış ve çoğu da yok olmaya yüz tutmuştur. Büyük bir buhran neticesinde ciddi bir kültürel çözülmeye ve tedhişe maruz kalan Müslüman-Türk zihniyet dünyası varlığını sürdürebilmek için isteyerek ya da dayatılarak yabancı eğitim ve kültür kurumlarını taklit etmeyi çıkar yol olarak denemiştir. Buna karşılık, Türkiye’de modern eğitim teşekkül ederken mümkün olduğu kadar geçmişin imkânları yeninin içinde yaşamaya gayret etmiş ve günümüze kadar gelebilmiştir. Bugün Türkiye’de geleneksel eğitim unutulmaya yüz tutmuşken fikir ve eserler bakımından yeniden keşfedilmeyi beklemektedir. Bu keşif, bu topraklarda yaşayanların sağlıklı bir güzergâhta istikamet sahibi olmalarını temin edecektir. Tanzimat’tan bugüne, eğitim sistemimizi sürekli denemelere mahkûm eden gerçekliğin başında, eğitim ve kültür kurumlarındaki istikrarsızlık ve dağınıklık gelmektedir. Kendine sağlıklı bir geçmiş ve güvenli bir arka plan inşa edemeyen eğitim sistemi, sürekli yeni deneme, arayış ve teşebbüslerle yol bulma çabasıyla hiçbir projede ısrarcı olamamakta, sürekli yenilikler denemektedir. Kimlik ve kültürün inşası ve sürdürülmesi ise her şeyden önce istikrarlı kurumlarla mümkündür. Sağlıklı değişim, temel esasları değişmeyen kurumlar ve ilkeler çerçevesinde gerçekleşebilir.
Türk Maarif Ansiklopedisi, Türkiye’nin eğitim ve bilgi tecrübesini yeniden düşünmek, dağılmış parçalarını bir araya getirmek ve birleştirmek amacıyla yola çıkmış bir teşebbüstür. Ansiklopedinin hazırlık sürecinde, Türkler’in tarihi süreçte ve mevcut dünyada etki alanları tarandığında son derece ağır bir yükün altında olunduğu görülmüştür. Bugüne kadar üzerinde durulmamış, hakkında yeterli araştırma yapılmamış, unutulup gitmiş yüzlerce, binlerce eser, kurum, şahıs, eğitim ve kültür unsurunun varlığı karşısında bu ansiklopedi sadece bir başlangıç ve entelektüel merakı uyandıracak bir girişim olarak görülebilir.
XIX. yüzyılın başlarından itibaren modernleşme süreçlerine cevap vermekte zorlanan kültür, eğitim ve düşünce dünyamız, son birkaç on yıldan beri silkinme emaresi göstererek bu coğrafyadaki varlık ve zaman şuurunu yeniden idrak etmektedir. Yeni üniversiteler, artan uluslararası öğrenciler, araştırma merkezleri, yeni kurulan uluslararası eğitim ve kültür kurumları, kütüphaneler, yeni ansiklopediler, atlaslar ve yazma eserlerin edisyon kritikle yeniden yayımlanması, yeni tercümeler, Osmanlı Türkçesi matbu eserlerin elektronik ortamlara aktarılması vb. gayretler köklerle buluşma heyecanını depreştirirken, eskimez yenilerin kapılarını aralamakta ve geleceğe dair büyük ümitler yeşertmektedir. Türkiye’nin uluslararası sahadaki eğitim markası Türkiye Maarif Vakfı ile yurt içinde ve dışında bilimsel çalışmalarla temayüz eden Türkiye Bilimler Akademisi gibi iki millî eğitim ve kültür kurumunun öncülük ve koordine ettiği Türk Maarif Ansiklopedisi bu zincire takılan güçlü halkalardan biridir ve Türkiye’nin eğitim birikimini ansiklopedi yazımının imkânları çerçevesinde bütün dünyaya sunmaktadır.
Türkiye’nin bu iki güzide kurumunun bir eğitim ansiklopedisi hazırlama sâiki, Türkler’in yüzyıllardır sahip olduğu eğitim birikimini gözler önüne serebilme sorumluluğunu hissetmeleridir. Gerçekten de Türkler’in eğitim tecrübesine yönelik kapsamlı bir eğitim ve kültür tarihi külliyatından, özellikle uluslararası sahada söz sahibi olma iddiasında olan bir çalışmadan bahsetmek güçtür. II. Meşrutiyet yıllarında ilk örnekleri görülen eğitim tarihi yazımının 1940’larda daha gelişkin bazı örnekleri ortaya çıksa da Türkiye’yi geleceğe taşıyacak kapsamda özgün ve referans değeri taşıyan bir telif eser söz konusu olamamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren önce eğitim enstitüleri ve sonrasında eğitim fakülteleri açılmaya başlanmış olsa da eğitim bilimlerine yönelik hem araştırma hem de personel yetiştirme gayretleri Batı dünyasının kavram, ideoloji ve pozitivist bilimci paradigmasına sıkışıp kalmıştır. Dolayısıyla Türk eğitim tecrübesi gün geçtikçe büyüyen devasa sorunlar yığınına dönüşmüştür. Bu tehlikenin farkına varan tarihçilerden Faik Reşit Unat 1964 yılında telif ettiği Türkiye’de Eğitimin Gelişmesine Tarihsel Bir Bakış kitabının girişinde, “Millî eğitim hayatımızın dünü hakkındaki bilgisizliğimizin hudutları her gün biraz daha genişleyecek ve bugün henüz elimizde imkânlar var iken yapamadığımız işlerin yarın yabancılar tarafından gerçekleştirildiğini veya yanlış açılardan yorumlandığını görmenin en az mahcubiyeti altında bunalmak icap edecektir” serzeniş ve ikazıyla bu ülkenin araştırmacılarına, akademisyenlerine ve eğitimcilerine önemli bir uyarıda bulunmuştur. 1970’lerden itibaren Türk eğitim ve kültür tarihine yönelik müstakil çalışmalar yapılmışsa da bunlardan neredeyse hiçbiri sahip olunan tarihi yükün kapsamıyla doğru orantılı değildir.
Geçmişi idrak, kişiyi hataların tekrarından kurtaracağı gibi geleceğe özgüvenle bakmayı, doğru düşünebilmeyi ve hayatı anlamlı yaşayabilmeyi mümkün kılar. Tarih ilmi bir yönüyle geçmişten ziyade gelecekle ilgilidir. Bu hakikatler, Türkiye’nin tecrübesinin önce farkına varmasını, ardından araştırmasını ve bilimsel metotlarla yeni nesillere intikal etmesini zaruri kılmaktadır. Türk Maarif Ansiklopedisi’yle yapılmak istenen tam da budur. Her ne kadar, tarihin en eski zamanlarından bugüne, yeryüzünün en stratejik ve kadim bölgesinde çoğu kere oyun kurucu konumlarda hayat sürmüş, onlarca devlet kurmuş, medeniyetler inşa etmiş Türkler’in bütün eğitim birikimini her yönüyle bir araya getirmek imkânına ulaşılamasa da en azından bu ansiklopediyle böylesi bir dünyanın varlığından haberdar olmanın imkân dahiline girdiğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu çalışma, sıradan bir eğitim tarihi ve eğitim bilimleri ansiklopedisi olmasının ötesinde, merkezi İstanbul ve Anadolu’da sabit, ucu yeryüzünün en uzak mesafelerine kadar genişleyen, yeni nesiller için fikrî dayanak vazifesi görecek bir düşünce, değer ve zihnî koordinat sistemi mesabesindedir.
Türk Maarif Ansiklopedisi’nin bu sorumluluğun ifası için hazırlık aşaması, planlamalar ve neticede ortaya çıkan ürünün belli başlı niteliklerinden ve bu sürecin işleyişinden de kısaca bahsetmek anlamlı olacaktır.
Bu ansiklopedinin adında Türk ve Maarif kavramına yer verilmesi hususi bir tercihtir. Öncelikle başlıkta “Türkiye” mi olmalı “Türk” mü olmalı tartışmasında ikincisinin tercih edilmesi ansiklopedinin kapsamının sınırının belirlenmesi açısından mühimdir. “Türkiye” tercih edilirse çalışma esasen bugünkü modern Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına sıkışırdı. Oysa Türkler sadece Anadolu’da değil, tarih boyunca yukarıda da ifade edildiği üzere çok farklı coğrafyalarda devlet ve medeniyetler kurmuşlardır. Bu sebeple çalışma Türk Maarif Ansiklopedisi olarak adlandırılmış ve böylece çalışmanın alanı Türkler’in kurduğu ve yönettiği geçmiş medeniyetlerde Türk ve Türklerle birlikte yaşayan diğer halkların (Arap, Fars, Kürt vb.) ürettiği eğitime ilişkin bütün kavram, kurum, eser ve değerler olarak daha kapsayıcı ve daha gerçekçi biçimde tanımlanmıştır. Nitekim ansiklopediye sadece Türkçe yazılan eserler değil, farklı dillerde yazılan eserler de alınmıştır. Zira bunlar da kültür ve medeniyetimizin ortak ürünleri, referansları ve değerleridir.
Türkçenin mâna, mahiyet ve kavrayış bakımından derinlikli kelimelerinden biri olan maarif kavramı ise, 1930’ların ortasında icat edilen “eğitim” kelimesinden çok daha engin ve şümullü bir dünyaya işaret etmektedir. Marifet kelimesinin çoğulu olan maârif “hüner, beceri, ilham, keşif, sezgi, manevi ve ruhî tecrübe, daha önemlisi bir ustanın elinde ilim ve meslek tahsili, bir şeyin izini takip ederek tefekkür ve tezekkür etme, tanıma ve bilme” anlamlarında var olmuştur. Bir kavram olarak maarif, lisandaki yüksek, karmaşık ve muğlak makamına XIX. yüzyılın başlarında erişmiştir. Arefe kökünden gelen “iç-görü, vakıf ve aşina olmak, tanımak” anlamındaki bilmek ile ilim kökünden gelen bilmek farklı anlam dünyalarına açılır. Maarif, Türk-İslam medeniyetinin derinlikli kavramlarından irfan ve onun sahibi ârif ile de kardeştir. İlmi de kapsayan irfan, insanı ön yargıların köleliğinden kurtaran, sahih hürriyet, olgunlaşmanın nihaî noktası ve insanı insan yapan niteliklerin toplamıdır. Ârif, sınırlarını/haddini, vazifesini, varlık sebebini ve önce kendini sonra diğerlerini, çevreyi, doğayı nihayetinde de yaratıcısını bilen ve tanıyan demektir.
Marifet ve maarif, XVII ve XVIII. yüzyılda “genel bilgiler”, malumat, okur-yazarlık, “ilim ve sanat alanındaki bilgiler” anlamına gelen “ilm ü marifet” terkibine dönüşmüştür. XIX. yüzyılın başlarında “maarif”e “fen-fünun/teknik ve sanat” gibi yeni kavramlar eşlik etmeye başlamıştır. Artık bu mâna ile Batı dünyasındaki yeni bilgi, beceri, teknik ve teknoloji kastedilir olmuştur. Dönemin Osmanlı müverrih ve mütefekkirleri, batı dünyasındaki yeni bilimsel icatları, tıp, ulaşım, askerlik alanındaki gözlemlerini aktarırken “fünun ve maarif”, “tahsîl-i marifet ve hüner” gibi ifadeler kullanmıştır. XVIII. yüzyılın sonundan itibaren bilimsel ve teknik ilişkinin artmasıyla yavaş yavaş dönüşüme uğrayan maarif kavramı “ulum ve fünun”, “ulum ve maarif” ile geleneksel “mârifetullah ve ilm ü marifet” terkibinin dışına çıkarak bağımsızlaşmış ve 1820’lerden itibaren bir üst kavram olarak öne çıkmıştır. 1838 yılında ülkenin daha çok bayındırlık meselelerini halletmek amacıyla Meclis-i Umûr-ı Nâfia kurulmuş ve meclisin Şubat 1839 tarihinde padişaha sunduğu layihada, “maarif ve ulumun” maddi ve manevi bütün zenginliklerin kaynağı olduğu zikredilmiştir. Böylece irfan kökünde birleşen marifet/maarif artık yeni dünyadaki tamamen farklı “eğitim” (public education) karşılığı bir terim haline gelmiştir. Encümen-i Daniş üyesi de olan sözlükçü W. Redhouse 1842’de yazıp 1852-53’te yayımladığı sözlüğünde “maarif” terimini ilk defa education/eğitim ile karşılamıştır. 1845’te ülkenin eğitim sorunlarını değerlendirmek üzere Muvakkat Meclis-i Maârif (Geçici Maarif Meclisi) teşkil edilmiş, 1846’da bunun yerine Meclis-i Maârif-i Umûmiye (Genel Eğitim Meclisi) kurulmuştur. 1849’da Dârülmaârif adıyla rüştiye seviyesinde yeni bir ortaokul açılmıştır. Bu süreç 1857’de Osmanlı Devleti’nin ilk eğitim bakanlığı olan Maarif Nezareti’nin kurulmasıyla en yüksek noktasına ulaşmıştır. Maarifin bütün zenginliklerin kaynağı olduğu nitelemesi 1869’da yürürlüğe giren Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi’nde de güçlü bir şekilde vurgulanmıştır. Artık bu tarihlerden sonra maarif, bilgi, bilim, sanat, teknik, teknoloji, eğitim ve öğretime dair, talim, terbiye, tahsil, tedris, tederrüs, ahlak, edep gibi teorik ve pratik kavramları bünyesinde toplayan üst ana-çatı kavram olarak lisanda kendine muhkem bir yer edinmiştir. 1930’lardan sonra ise maarif giderek unutulmaya terkedilmiş, anlam dünyası da silikleşmiştir. Türk Maarif Ansiklopedisi “maarif”i tercih ederek hem bu tarihi ve kültürel derinliğin farkına varmak, hem de insana/insanlığa önce kendini tanıma vazifesini hatırlatmak amacını gütmüştür. Bu mânada Türk Maarif Ansiklopedisi her şeyden önce müslüman Türk dünyasının kendi değerlerini tanıması yolunda mütevazı bir teşebbüs olarak da görülebilir. Bu niyet ve amaç ansiklopedinin tasarım ve plan aşamasında, kapsamında, tasnif sürecinde, maddelerin seçiminde, muhtevasında, hacminde, telifinde hatta müellif tercihinde de belirleyici unsur olmuştur.
Türk Maarif Ansiklopedisi’nin Hazırlık Süreci ve Nitelikleri
Türkiye Cumhuriyeti adına, yurt dışında eğitim öğretim faaliyetleri icra etmek amacıyla 2016 yılında kurulan Türkiye Maarif Vakfı ve 1993’ten beri başta bilim diplomasisi olmak üzere ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel çalışmalar yürüten Türkiye Bilimler Akademisi tarafından 2020’nin ortalarından itibaren Türk Maarif Ansiklopedisi Cumhuriyet’in yüzüncü kuruluş yıl dönümüne armağan edilmek üzere geniş ve kapsamlı bir proje olarak planlandı. Türkiye Maarif Vakfı ve Türkiye Bilimler Akademisi iş birliği ile oluşturulan ansiklopedi kurulunun uzun süren araştırmaları neticesinde ilk olarak, böylesi bir ansiklopedinin nasıl bir kadro ile hazırlanabileceği belirlendi. Bu çalışmanın her şeyden önce bir eğitim ansiklopedisi olması sebebiyle, sürece eğitim tarihçilerinin, eğitim bilimcilerinin, eğitim felsefecilerinin ve eğitimi çepeçevre saran tarih, edebiyat, ilahiyat, sosyoloji, siyaset bilimi, sanat vb. sahalardan uzmanların dahil olması sağlandı. Ansiklopedide hangi madde başlıklarının yer alması gerektiğine yönelik uzun tarama ve derleme çalışmaları neticesinde yaklaşık 1200 madde başlığı belirlendi. Hazırlık sürecinde iş bölümü ve iş birliğinin daha seri, sağlıklı ve verimli işleyebilmesi için maddeler Eğitim Bilimleri, Eğitim Tarihi, Kültür ve Medeniyet başlıkları altında toplandı.
Ansiklopedi maddeleri beş ana tasniften meydana gelmiştir:
1. Kişiler (biyografi),
2. Kurumlar (eğitimle ilgili her türlü mekân, ortam, yapı),
3. Kavramlar (eğitime dair temel kavramlar, teoriler, paradigmalar, olgular vb.)
4. Eserler (muhtevası ağırlıklı olarak eğitim olan kitap, gazete, dergi vb. türler),
5. Olay, Dönem ve Şehirler (önemli gelişmeler, kritik dönemler, eğitim faaliyetleri ve birikimiyle öne çıkmış şehirler).
Türk Maarif Ansiklopedisi’ne madde seçiminde önemli zorluklar yaşandığını ifade etmek gerekiyor. Türkler’in maarif dünyasına dair yukarıdaki beş sahada ortaya koydukları birikimi bütün yönleriyle ele almak ve yazmak hem çok uzun bir süreyi hem de çok iyi yetişmiş geniş bir araştırmacı topluluğunu gerekli kılmıştır. Üstelik bunu sistematik iş birliği dahilinde sürdürebilecek kurumsal bir ortama ve büyük kaynaklara ihtiyaç duyulmuştur. Doğrusu ansiklopedi ilim heyetimizin Türk tarihinin sunduğu imkânlar/zenginlikler ve üzerimize yüklediği vazifeler karşısında oldukça zorlandığını itiraf etmek gerekiyor. Meselenin tabiatı gereği bilim, ilim, kültür, sanat, siyaset, spor vb. akla gelen toplumsal hasletlerin hemen hepsi bir yönüyle doğrudan eğitimle ilgilidir ve hatta biraz zorlama ile her türlü beşerî ve toplumsal başlık eğitimle ilişkilendirilebilir. Bu sebeple “Bir eğitim ansiklopedisinin sınırları ne olmalıdır?” sorusuna cevap vermek hiç de kolay olmamıştır. Ancak bu ansiklopedide yer alan her maddenin eğitim yönünün mutlaka güçlü olmasının yanı sıra Türk tarihi ve kültürüyle ilişkisinin kurulması temel beklenti ve hedeflerden biri olmuştur.
Ayrıca ansiklopedi içeriğinin tarihin herhangi bir dönemiyle sınırlı olmayışıdır. Türk tarihinin en eski devirlerinden günümüze kadar bütün gelişmeler, temsil yeteneği en yüksek örnekler içerisinden seçilmiştir. Tarihî derinliğe coğrafî yaygınlık ve genişlik eşlik etmiş, Anadolu coğrafyası merkez alınarak Türklerin varlık gösterdiği ya da eğitim ve kültür bakımından Türkiye ve Türkler ile farklı şekillerde irtibatın, etkileşimin olduğu kişiler, kurumların yanı sıra bölgeler, şehirler, eserler de dahil edilmiştir.
Kişiler (biyografi) seçilirken, şahısların berhayat olmaması, hayatlarının kahir ekseriyetini gerek münferit gerekse bir kurum dâhilinde eğitim ve öğretim faaliyeti ile geçirmiş olması, çok sayıda talebe yetiştirmesi ya da eğitime dair önemli, değerli kalıcı eserler telif etmesi göz önünde bulundurulmuştur. Türk Maarif Ansiklopedisi’nde biyografi türünde 324 kişi yer almıştır. Bu kişilerden bazıları devlet ve siyaset, bazıları dinî ve tasavvufî, bazıları da edebî ve kültürel yönleriyle temayüz etmişlerse de eğitimci yönleri, eğitime hizmetleri ve bu sahaya maddi manevi katkıları vurgulanmaya gayret edilmiştir.
Eğitim kurumlarının seçiminde, Türk siyaset, kültür ve sanat tarihinde eğitim öğretim, bilim, sanat vb. amaçlarla kurulmuş ve faaliyet göstermiş kurumlar tercih edilmiştir. Ansiklopedide bu türden 269 madde yer almıştır. Bunlardan, medrese, sıbyan mektebi, tekke, zaviye, askerî ve tıbbî mektepler gibi bazıları doğrudan eğitime hasredilmiş kurumlardır. Kütüphane, cami, kervansaray, meşkhane, dergâh, ulema, şuara ve ümera konakları, sağlık ve ticaret kurumları gibi yapıların da özellikle modern eğitimin kurumsallaşmasından önce oldukça önemli eğitim işlevleri söz konusu olmuştur. Bu tarz mekânlarda ne tür eğitimlerin verildiği, kimlerin hizmet ettiği, toplumun bir arada yaşamasına katkı biçimleri, bilgi, sanat ve tecrübenin buralarda nasıl üretildiği ve aktarıldığı üzerinde durulmuştur.
Türk Maarif Ansiklopedisi’nin özgün yönlerinden biri de, eğitime dair zihin ürünü, matbu ya da yazma çok sayıda eserin tanıtılması ve değerlendirilmesidir. Ansiklopedide bu türden yaklaşık 131 madde yer almıştır. Eğitim eserlerinin seçiminde ise bunların tamamıyla ya da büyük oranda eğitim içeriğine sahip olması belirleyici olmuştur. Ansiklopedide yer alan gazete ve dergilerde de eğitime sıklıkla yer vermesi, toplum, kadın, çocuk ve meslekî eğitimde hususi bir yerinin olması gibi unsurlar tercih sebebi olmuştur. Bunun yanında bazı edebî, tarihî ve kültürel türlerin (divanlar, türküler, deyimler, şiirler, sözlükler vb.) tercih edilmesi de yine toplumsal muhayyilenin, bilgi aktarımının ve değerler dünyasının teşekkülünde oynadıkları rol dikkate alınmıştır.
Ansiklopedinin madde kategorilerinden birisi de kavramlardır ve bu sahada da yaklaşık 386 madde başlığı yer almıştır. Kavramların belirlenmesinde öncelik, ilgili kavramın Türk tarih ve kültürünün ürünü olması ya da Türklerin bu olguya getirdikleri yenilik, farklılık ve çeşitlilik gibi hususlar öncülük etmiştir. Dolayısıyla her eğitim kavramının tarihte ya da günümüzde Türk eğitim sistemiyle ilişkisi vurgulanmıştır.
Türkler Anadolu merkez olmak üzere, Asya’nın en kuzey doğusundan Afrika’nın batısına, Viyana önlerinden Aden ve Yemen’e, Kafkasya’dan Balkanlar’a ve dünyanın en eski kültür ve medeniyet havzası Mısır, Arabistan, Mezopotamya, İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve daha uzak ada ülkelere varıncaya kadar çok geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş, devlet kurmuş, sosyal hayat icra etmiştir. Bu geniş coğrafyada eğitim, kültür ve sanat yönüyle temayüz etmiş ve etmekte olan, temsil kabiliyeti en yüksek olduğu düşünülen şehirlerden, önemli olay ve dönemlerden de 112 kadarı Türk Maarif Ansiklopedisi’nde söz konusu vasıfları ön plana çıkarılarak alınmıştır.
Türk Maarif Ansiklopedisi şevk ve heyecanla üç sene kadar yoğun bir şekilde çalışan bir kadro tarafından hazırlanmıştır. Türkiye Maarif Vakfı Başkanlığı ve Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı’nın nezaretinde oluşturulan bilim kurulu ve alan komisyonlarında görevlendirilen bilim insanları ve uzmanlar bu süreçte fiilen görev üstlenmiştir. Hazırlık sürecinin daha sistematik ve verimli yürütülebilmesi için üç bilim alanı belirlenerek maddeler bu kurulların sürekli nezaretinde sürece dahil edilmiştir. Ansiklopedinin madde belirleme ve yazarlara sipariş etme süreci ise baştan sona devam etmiştir ve bundan sonra elektronik ortam için de devam edecektir. Bir maddenin ansiklopedide yer alması bilim kurulunca kararlaştırıldıktan sonra, bunu en nitelikli yazabilecek uzman isim arayışına girişilmiştir. Araştırmalar neticesinde başta bilimsel yetkinlik olmak üzere diğer istenilen şartlarda yazmayı kabul eden yazarlara maddelerin telifi için sözlü ve yazılı davetler iletilmiştir. Türk Maarif Ansiklopedisi bu bakımdan da benzerleriyle mukayese edildiğinde hayli zengin ve nitelikli bir yazar kadrosuna ulaşmıştır. Ansiklopedide eğitim bilimleri başta olmak üzere çok farklı bilim alanlarında çalışan Türkiye’den ve yurt dışından 600’den fazla yazarın imzası vardır. Bu müelliflerin isimlerine ansiklopedi girişinde ulaşmak mümkündür.
Bahsedilen esaslar çerçevesinde yazarlara sipariş edilen maddeler telif edildikten sonra amaca uymayan ya da beklentileri karşılayamayan örnekler de olmuştur. Bunların süreç içinde mümkünse düzeltilmesine ve tamamlanmasına gayret edilmiştir. Her maddenin mutlaka eğitim yönünün güçlü olmasına, en azından eğitime dair vurguya ve meselenin Türk kültür ve medeniyetiyle ilişkisinin bulunmasına özen gösterilmiştir. Buna rağmen bazı eksikler söz konusu olabilmiştir. Bütün bunların olası sebebi bu ansiklopediyi Cumhuriyet’in kuruluşunun yüzüncü yılına yetiştirebilmek için oldukça kısa bir zaman aralığında çalışma yapmak zorunluluğudur. Bu sebeple madde sayısı ve hacimleri makul ölçüde sınırlanmıştır. Daha önemli ve derin olan mesele ise, Türkiye’deki eğitim bilimi ve eğitim tarihiyle ilgili rezervdir. Her ne kadar elden geldiğince eğitim alanında uzmanlara en yüksek seviyede yer açılmaya gayret edilmişse de maddelerin büyükçe bir kısmını tarih, edebiyat, ilahiyat, sosyoloji, siyaset bilimi vb. sahalardan araştırmacılar telif etmiştir. Türkiye’de eğitim bilimlerinin mevcut seyri kendi kültür ve medeniyetini önceleyen, binlerce yıllık kültürünü, temsilcilerini, mefhumlarını, nazariyelerini, müesseselerini ve eserlerini en az kendinden olmayanlarınki kadar ön plana alan bir zihniyet ve akademik bilince her zamandan daha çok muhtaçtır. Bu durum, eğitimle doğrudan ilgili kişilerin, kavramların ve olguların Türkiye ve Türkler’le ilişkisini kurmalarında zorluk oluşturmuştur. Eğitim bilimleri dışındaki bazı uzmanlar ise, meselenin eğitim zaviyesine eğilmekte, zaman, kaynak ve metot bakımından güçlük yaşamışlardır.
Bu iki önemli meselenin halledilmesi ve engellerin aşılması durumunda Türkiye’de çok daha kapsamlı, daha geniş hacimlerde, daha zengin ve derinlikli ansiklopedilerin yazılabileceği belirtilmelidir. İyi yetişmiş, bilinçli bir eğitimci müellif kitlesine, bunun için de eğitimin tarihî, felsefî, toplumsal temellerinin kurumsal olarak gelişmesine ihtiyaç açıktır. Bu bakımdan Türk Maarif Ansiklopedisi geleceğin araştırmacıları için bu açıdan da bir başlangıç ve bir anahtar olarak da görülebilir.
Türk Maarif Ansiklopedisi madde yazımında teknik ve mahiyet nazarından da bazı hususiyetler gözetilmiştir. Teknik bakımdan maddelerin muhtevasına göre kelime sınırı getirilmiştir. Yaklaşık olarak kısa olanlara 750, orta düzeydekilere 1500, uzun olanlar için ise 2500 kelime öngörülmüştür. Hakkında yeterli bilgi bulunamayan, geniş mahiyeti olan ya da oldukça orijinal bilgiler içeren maddelerde bu sınırın dışına çıkılmıştır. Ansiklopedide kronolojik ya da tematik değil, alfabetik (a-z) sıralama tercih edilmiştir. Madde başlıklarının yazımında toplum ve bilim dünyasında en çok bilinen, yaygın kullanıma sahip husus ön plana alınmıştır. Mesela “Mustafa Kemal Atatürk” maddesi “Atatürk, Mustafa Kemal” başlığıyla yer almıştır.
Madde yazımı için öngörülen takvim sonunda, gelen yazılar öncelikle, merkez ansiklopedi araştırmacıları tarafından teknik inceleme sürecine alınmış, bilgisayar programları tarafından benzerlik oranları (intihal, doğrudan alıntı ya da başkalarından etkilenme, benzerlik düzeyi) tespit edilmiştir. Türk Maarif Ansiklopedisi’nde yer alacak yazıların yeni yazılmış olmasına, alanında orijinal bilgiler içermesine dikkat edilmiştir. Bu sebeple bazı çok özel maddeler istisna tutulursa, bütün maddelerin tıpkı akademik tez ve makalelerde olduğu gibi, benzerlik oranı yüksek olanlar kabul edilmemiştir. Bu süreçte kelime sayısı, bibliyografya ve asgari teknik şartlar da kontrol edildikten sonra üç bilim dalı başkanından birine havale edilerek ilk bilimsel incelemesi yapılmıştır. Ardından, gerekli görülüyorsa redaksiyon için yine alanında yetkin bir redaktöre, gerekli değilse diğer aşamaya sevk edilmiştir. Redaksiyon aşaması, ansiklopedi yazım sürecinin en çetrefilli aşamalarından biridir. Bu noktada, ansiklopedi ilkelerine uyum için gerekli durumlarda yazılara her türlü müdahale bilimsel ölçütlerde yapılmıştır. Redaksiyon sonrası bilim kurulu başkanı tarafından yeniden kontrol edilen yazılar, bibliyografya kontrolü, ifade ve kompozisyon birliği, imla, tashih, iç kontrol, ilmî son kontrol istasyonlarından ayrı ayrı geçerek hata ve eksikler en aza indirilmeye gayret edilmiştir.
Dil ve anlatım bakımından sade, açık, anlaşılır bir üslubun kullanılmasına özen gösterilirken, Türkçe’nin edebî, tarihî ve kültürel zenginliği de gözetilmiştir. Özel isimlerin yazımında Türkçe kullanıma ve söyleyişe öncelik verilmiştir. Arapça’nın ilim dili olduğu dönemlerin kitaplarında Türk ilim adamlarının isimleri usul gereği Arapça uzun nesep adlarıyla dizilmiş bu da süreç içinde bazı kişilerin kökeni/kimliği konusunda tartışmalara ya da yanlış bilgilenmelere sebep olmuştur. Ansiklopedide özellikle Türkler’in isimlerinin mesela İbn Sînâ vb. gibi tarihte bu şekilde tanınmış olanların dışında Türkçe ve en yalın haliyle verilmesi tercih edilmiştir. Bu husus önemli görülmüştür çünkü yazıldıkları dönemin gereği Arapça isimlerle hatırlanan pek çok âlim ve sanatkâr kaçınılmaz olarak zihinlere Arap olarak kaydedilmekte bu durum da yanlış değerlendirmelere yol açabilmektedir.
Ansiklopedi yazımında ve editoryal çalışmalarda kaçınılması zor hususlardan biri de farklı maddelerin kesiştiği noktalarda yüksek benzerlikler ve tekrarlardır. Bunu en aza indirebilmek ve ortak konularda bilgilerin sağlamasını yapabilmek için maddeler sıkı bir iç kontrol aşamasından da geçirilmiştir. Bundan sonra ise yazıların ilmî ve hukukî/idarî son okumaları yapılmıştır. Bu aşamalarda da gerekli müdahaleler, düzeltme ve eklemeler yapıldıktan sonra maddeler matbu ve elektronik ortamda yayımlanmaya hazır hale getirilmiştir.
Türk Maarif Ansiklopedisi’nin Türkçe yanında İngilizce, Fransızca, Arapça ve ihtiyaç dahilinde başka lisanlara tercümesi, eserin Türkiye yanında uluslararası eğitim, bilim, sanat, kültür ve entelektüel camiada daha çok istifade edilmesine ve daha görünür, etkili ve verimli olmasına vesile olacaktır. Kısa bir zaman aralığında ciddi zorlukları da göğüsleyerek yayımlanan Türk Maarif Ansiklopedisi elbette bazı hatalardan, eksikliklerden azade değildir. Bunları imkânlar dahilinde en kısa sürede tashih etmek ve tamamlamak öncelikli bir vazifedir.
Hayatlarının en dinamik ve verimli zamanlarını eğitim ortamlarında geçiren genç neslin, Türkler’in ve Türkiye’nin eğitim, bilim, sanat, felsefe vb. sahalardaki müktesebatını ve mevcut pratiklerini merak eden herkesin ilgisi, teveccühü ve okumasıyla Türk Maarif Ansiklopedisi’nin daha da büyümesi, zenginleşmesi, gündem olması ve Türk maarif hayatının en temel eserlerinden biri haline gelmesi bu projeye dahil olan herkesin öncelikli dileğidir. Ansiklopediye katkı verenler, jenerik ve kolofon sayfalarda ve ayrıca web sitesindeki kısa biyografilerde zikredilmeye çalışılmıştır. Bu vesileyle, ansiklopedinin hazırlık sürecinde yaklaşık bir yıl boyunca Kültür ve Medeniyet İlim Heyeti başkanlığını yapan ve 30 Temmuz 2023’te ansızın aramızdan ayrılan Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşcı hocamızı rahmetle yâd ederiz.
Türk Maarif Ansiklopedisi’nin özgün yönlerinden biri de kuşkusuz hem matbu halinde hem de elektronik ortamda kullandığı görsellerdir. Konuyla ilgili en orijinal, nadir bilinen ve temsil düzeyi yüksek görseller kullanılmaya gayret edilmiştir. Kullanılan görseller kurul denetiminde gözden geçirilerek ansiklopedi içerisinde yer almıştır. Beş cilt halinde basılması planlanan Türk Maarif Ansiklopedisi’nin zamanın şartlarına ve imkânlarına uygun olarak elektronik ortamda yayımlanması ise, çalışmanın çok daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmasını mümkün kılacaktır. Alanında profesyonel ve tecrübeli bir ekip tarafından hazırlanan ansiklopedi web sayfasında (https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr) teknolojinin son imkânları kullanılmıştır. Ansiklopedi madde metinlerinin seslendirildiği (pod-cast), görsellerin sıralandığı, madde içindeki hususi isim, yer, kavram ve eserlere link verildiği, metinlerin PDF hallerine de ulaşılabildiği, madde yazarları hakkında kısa özgeçmişlerin okunabildiği daha nice özellikler eserin yenilikleri arasındadır. Burada bilinmesi ve vurgulanması gereken önemli bir husus, elektronik ortamın ileride sürekli güncellenecek, yenilenecek ve ansiklopediyi yaşayan bir mekanizmaya dönüştürecek olmasıdır.
Türkiye Maarif Vakfı ve Türkiye Bilimler Akademisi tarafından hazırlanan Türk Maarif Ansiklopedisi, Türkler’in ve Türkiye’nin eğitime dair tarihin en eski devirlerinden günümüze kadar ortaya koydukları ve şu anda tatbik etmekte oldukları fikirleri, eserleri, kurumları, kavramları, tecrübeleri bütün boyutlarıyla ele alan içerik, üslup ve teknik hususlar bakımından en kapsamlı ve ilk toplu telif eser olma hüviyetini taşımaktadır.
Yoğun ve titiz bir gayretin mahsulü olan Türk Maarif Ansiklopedisi Türkiye Maarif Vakfı ve Türkiye Bilimler Akademisi’nin Cumhuriyetimizin 100. yılına armağanıdır. Mâziden âtiye, Türk eğitim, kültür ve irfanını tanımaya mütevazı bir davet ve başlangıç olan bu eserin okuyanlara yeni ufuklar açması ve yeni çalışmalara kaynaklık ve rehberlik etmesi dileğiyle.
Prof. Dr. Birol AKGÜN Prof. Dr. Muzaffer ŞEKER
Türkiye Maarif Vakfı Başkanı Türkiye Bilimler Akademisi Başkanı