A

GAZZÂLÎ(ö. 1111)

İslam âlimi.

  • GAZZÂLÎ
    • Ramazan GÜNDÜZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 19.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/gazzali
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    GAZZÂLÎ
GAZZÂLÎ (ö. 1111)

İslam âlimi.

  • GAZZÂLÎ
    • Ramazan GÜNDÜZ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 19.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/gazzali
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    GAZZÂLÎ

Muhammed b. Ahmed Gazzâlî, İran'ın Tahran'dan sonra en büyük ikinci şehri olan Meşhed'de doğdu. Künyesi Ebû Hâmid, lakabı ise Hüccetülislam'dır. Klasik ve modern biyografi eserlerinin çoğunda Gazzâlî'nin doğum yılı 1058 olarak verilmektedirler. Ancak son zamanlarda yapılan bir Gazzâlî araştırmasında Gazzâlî'nin Selçuklu Sultanı Sencer'e (ö. 1157) yazdığı bir mektuptaki ifadelerinden yola çıkarak yapılan hesaplamaya göre onun doğumu 1056 yılı civarında bir tarihe tekabül etmektedir. Gazzâlî'nin adının telaffuzunun Gazâlî şeklinde tek "z"li mi yoksa Gazzâlî olarak çift "z"li mi olacağı hususunda klasik ve modern kaynaklarda birtakım tartışmalar yapılmışsa da bizzat kendisinin tek "z"li kullanımı tercih ettiğine dair bir nakil bulunmaktadır.

İlk tahsilini memleketi Tûs ve Cürcân'da tamamladı. Daha sonra dönemin ünlü Eş'ârî kelamcısı Cüveynî'den (ö. 1085) ders almak için Nîşâbur'daki Nizamiye Medresesi'ne gitti. On altı yıla yakın (1069-1085) Cüveynî'nin yanında eğitime devam ederek kelam, mantık, cedel, felsefe ve Şâfiî fıkhında ileri düzeyde bir yetkinlik kazandı. 1085 yılında hocasının ölümü üzerine Büyük Selçuklu Devleti'nin başşehri İsfahan'a giderek Vezir Nizâmülmülk'ün maiyetinde bulunan ulema meclisinde altı yıla yakın kaldı. Burada ilmî yetkinliğini ispat eden Gazzâlî, 1091'de Nizâmülmülk (ö. 1092) tarafından Bağdat'taki Nizamiye Medresesi'ne müderris olarak tayin edildi.

Gazzâlî Bağdat Nizamiye Medresesi'nde bir taraftan üç yüzü aşkın talebeye ders vermekle meşgul olmuş diğer taraftan çok yoğun bir telif faaliyeti içinde bulunmuştur. Bu dönemde (1091-1095) felsefe, kelam, mantık alanında çalışmalar yapmış; İsmâilî/Bâtınî reddiyeleri yazmıştır. Sultan Sencer'e yazdığı mektupta Nizamiye'deki eğitim faaliyetini 1095 yılında bıraktığında yetmiş eser telif ettiğini söylemektedir. Nizamiye'de müderrisliği devam ettiği süreçte Nizâmülmülk'ün öldürülmesi ve akabinde Sultan Melikşah'ın (ö. 1092) ölümü üzerine Selçuklu Devleti ve Abbâsî halifeliği çalkantılı bir döneme girdi. Bu dönemde devletin içine düştüğü siyasî kriz ve iç karışıklıklara müdahil olup Abbâsî halifeleri ve Selçuklu idarecileri arasında diplomatik elçilik görevi üstlenerek krizleri önlemek için çaba sarfetti. Nizamiye Medresesi'nde şöhretin zirvesine ulaştığı bir dönemde yaşadığı felsefî ve ruhî bunalım sebebiyle 1095 yılında ansızın Bağdat'ı terketme kararı aldı. Onun bu kararı almasında bir süredir incelediği tasavvufun ve Bağdat'ta yaşanan siyasî ve sosyal karışıklıkların etkili olduğu anlaşılmaktadır.

On iki yıla yakın devam eden uzlet hayatının ilk durağı Dımaşk'tır (Şam). Oradan Kudüs'e geçmiş daha sonra hac vazifesini yerine getirmek için Mekke ve Medine'ye gittikten sonra tekrar Şam'a dönmüştür. Tekrar Bağdat'a oradan da memleketi Tûs'a dönen Gazzâlî'nin uzlet hayatının rotaları ve durakları net değildir. "Bu halvet esnasında sayamayacağım ve mahiyetini dile getiremeyeceğim birçok hakikat bana ayan oldu" (Gazzâlî, 2017: 46) ifadeleriyle özetlediği uzlet hayatı, devlet idaresinin ısrarlı baskıları sonucu 1106 yılında tekrar Nîşûbur'daki Nizamiye Medresesi'ne müderris olarak tayin edilmesine kadar devam etti. Buradaki eğitim öğretim hizmetini üç yıl sürdürdükten sonra resmî görevini bırakıp Tûs'a dönerek evinin yakınlarında yaptırdığı medrese ve dergâhta talebe yetiştirmeye devam etti. 28 Aralık 1111 tarihinde son kitabı olan İlcâmü'l-Avâm an İlmi'l-Kelâm adlı eserini bitirdikten birkaç gün sonra yaklaşık elli beş yaşında iken Tâberân'da vefat etti.

Çok yönlü bir âlim olan Gazzâlî, fıkıh, kelam, tasavvuf, felsefe, eğitim, siyaset, ahlak gibi dinî ve aklî ilimlerde İslam ilim ve düşünce tarihinde tesiri günümüze kadar devam eden eserler kaleme almıştır. Eser telifine daha talebeliğinde başlamış, son eserini ise ölümünden birkaç gün önce tamamlamıştır. İlk kitabı olan el-Menhûl fi'l-Usûl'u hocası Cüveynî'nin yanında talebe iken kaleme almış, Nizamiye Medresesi'ndeki hocalığından ayrılmadan önce el-Basît, el-Vasît, el-Vecîz, el-Müntehal fî İlmi'l-Cedel, Meâhizü'l-Hilâf, Şifâü'l-Gâlîl gibi fıkıh ve fıkıh usulü kitaplarını; Makâsıdü'l-Felâsife, Mi'yârü'l-İlm, Mihakkü'n-Nazar gibi felsefe ve mantık kitaplarını; el-İktisâd fi'l-İ'tikâd, Mîzânü'l-Amel, Fedâihu'l-Bâtıniyye, Hüccetü'l-Hak fi'r-Red ale'l-Bâtıniyye gibi kelam, Bâtınîlik/İsmâilîlik reddiyesi ve ahlaka dair eserler telif etmiştir.

Eser telif faaliyetine hayatının hiçbir döneminde ara vermemiş, Bağdat'ı terkettiği inziva dönemlerinde de birçok kitap ve risale kaleme almıştır. Bu dönemin en etkili eseri müslüman toplumunu topyekün ıslah ve ihya projesi olarak kaleme aldığı İhyâü Ulûmi'd-Dîn (bk. İhyâü Ulûmi'd-Dîn) adlı hacimli eseridir. Ayrıca Kimyâ-i Saâdet, Cevâhirü'l-Kur'ân, el-Lübâb mine'l-İhyâ, Bidâyetü'l-Hidâye, Eyyühe'l-Veled gibi ihya ve ıslah projesinin gençler, ulema ve halk kitlelerine hitap eden farklı sunumlarını içeren eserler de bu dönemde kaleme aldığı telifatlarıdır. Ayrıca el-İmlâ' fî İşkâlâti'l-İhyâ' ve Faysalü't-Tefrika gibi eserler de İhyâ'nın savunulmasına dair telifleridir. Hayatının son dönemlerinde yazdığı el-Münkız mine'd-Dalâl onun düşünce hayatının otobiyografisi ve kendisine yapılan bazı eleştirilere cevap niteliğindedir. Tekrar Nîşâbur Nizamiye Medresesi'ne eğitim için döndüğü dönemin en verimli eseri el-Mustasfâ min İlmi'l-Usûl'dür. Bu eseri sonraki dönemde kelam metoduyla yazılan fıkıh usulü eserlerinin pek çoğuna kaynaklık etmiştir. Onun en son telifi ise İlcâmü'l-Avâm an İlmi'l-Kelâm adlı Selef itikadını açıkladığı kelam eseridir.

Eserlerinin içerisinde talim-terbiye ve ahlak eğitimine dair müstakil eserler olduğu gibi birçok eserinin belirli bölümleri de ilim, âlim, müteallim ve talim-terbiye ahlakı gibi eğitimin temel unsurlarından ve ıslahından bahsetmektedir. İhyâü Ulûmi'd-Dîn başlı başına bir talim-terbiye felsefesi ve usulü kitabıdır. Kimyâ-i Saâdet, Eyyühe'l-Veled gibi İhyâ'nın benzer versiyonları da aynı içeriğe sahiptir. Ayrıca Mi'yârü'l-İlm, Mîzânü'l-Amel, Minhâcü'l-Müteallim, Fâtihatü'l-Ulûm, Kitâbü'l-İlm ve'l-Amel, Eyyühe'l-Veled gibi ilim, ulema ve eğitim muhtevalı müstakil eserleri bulunmaktadır.

Eserleri üzerine XIX. yüzyıldan sonra başlayan çalışmalarda onun eserlerinin adedi, Gazzâlî'ye aidiyeti ve içerikleri tartışılmıştır. Bu konuda en kapsamlı çalışmayı Müellefâtü'l-Gazzâlî ile Abdurrahman Bedevî yapmıştır. Müellefâtü'l-Gazzâlî'de 450'nin üzerinde eser ona aidiyeti kesin ve şüpheli olan; ona ait olmayan; değişik isimlerle kaydedilenler; ona ait olduğu iddia edilenler ve künyesi meçhul eserler şeklinde tasnif edilmiştir.

Gazzâlî İslam düşünce tarihinin en velut müelliflerinden biri olup felsefeden kelama, fıkıhtan ahlaka, siyasetten astronomiye İslamî ilimlerin herhangi bir dalında çalışan bir kimsenin eserlerine mutlaka müracaat edeceği vazgeçilmez bir şahsiyettir. Diğer taraftan eserlerinin İslam düşüncesindeki tesirleri, müslüman toplumunun ahlakî temellerini inşadaki etkisi ve güvenilirliğinden dolayı Gazzâlî'ye "seyyidü'l-müsannifîn" unvanı tevcih edilerek Hz. Muhammed'in "seyyidü'l-mürselîn" sıfatı ile nazire edilmiştir.

Gazzâlî ister döneminin ilmî zihniyetini sorgulamasında ister toplumun ahlakî yapısını ıslah çabasında olsun daima bir hakikat arayıcısı kimliği ile tebarüz etmektedir. Onun düşünce sisteminin temeli, hakikati bilme iştiyakı ve şüphe etme cesareti diyebileceğimiz bir metottur. Daha ergenlik döneminde iken her şeyin hakikatini araştırıp anlamaya çalışan bir karaktere sahip olduğunu otobiyografisinde belirtmektedir. Bu özelliği sebebiyle anne babasından, hocalarından ve sosyal çevresinden öğrendiği taklidî inanç ve toplumsal kabulleri sorgulayarak kesin ve gerçek bilginin ve inancın peşine düşmüştür. Hakikati araştırmada en büyük engel, taklit yoluyla bir inancı tasdik ve geçmişin mirasına körü körüne bağlılıktır. Eşyanın hakikatini tespit etmede duyuların verdiği bilgi ve aklî bilgileri test eden Gazzâlî hem duyuların verdiği bilgiyi hem de aklın öncelikli ve zorunlu ilkelerinin sağladığı bilgi konusunda şüphelerini giderememiştir. İki ay kadar süren ve Gazzâlî'nin "safsata" dediği epistemolojik şüphe krizini, "Allah'ın kalbime attığı bir nurla" dediği ilahi bir aydınlanma ile bertaraf ettiğini söyleyerek tekrar aklın zorunlu bilgilerine güvenmeye başlamıştır.

Böylece şüphecilik krizinden kurtulduktan sonra "hakikat talipleri" olarak belirlediği kendi döneminin fikir akımlarının hangisinin hakikati temsil ettiğini araştırmaya çaba harcamıştır. Gazzâlî, döneminin bütün ilmî geleneklerini ve İslam medeniyetinin düşünce yapısını ayrıntılı bir şekilde incelemiş bir düşünürdür. Fikir akımlarını hiçbir zaman topyekün reddetmemek gerektiğini birçok eserinde dile getirerek bir öğretinin doğruluk veya yanlışlığını ortaya koymak için onu ayrıntıları ile tahlil ederek tanımanın zorunluğunu vurgular. Bu yapılmadan varılan her türlü yargılama amacına ulaşamayacaktır. Hayatının belirli dönemlerinde girdabına düştüğü krizlerin temel sebebi, zamanının fikir akımlarını ön yargıda bulunmadan tahlil etmesinde aramak gerekmektedir. Zihinsel krizden kurtulup kesin bilginin nasıl elde edileceğine dair bir karara vardıktan sonra çevresinde gördüğü hakikat temsilcilerini kendi kriterine göre test etmeye başlar. Kendisinin bulduğu hakikat, bu gruplardan birisindedir; ancak cevap bellidir ve daha önce gerçekleştirdiği muhakemenin neticesini ifade edecektir. Hakikatin muhtemel temsilcileri olarak belirlediği dört zümreden mütekellimîn, felâsife ve Bâtinîler'in hakikati temsil edemeyeceklerini iddia eder. Hakikatin "hal ehli" olan mutasavvıfların yolu ve onların ortaya koydukları keşfî bilgi olduğu düşüncesini bu dört zümrenin tahlilinden sonra netleştirmiştir.

Gazzâlî'nin "mahiyeti gereği hakikat"in ne olduğuna dair sorgulamasında döneminin fikir akımlarına yönelik sistematik eleştirileri vardır. Bu eleştiriler, imha/iptal ve ihya/inşa hedefine yönelik olarak planlanmıştır. Felsefe ve Bâtınîler'in hakikat tezlerini eleştirirken iptal/imha yöntemine başvurmuş, mütekellimîn ve mutasavvıflara yönelik eleştirisinde ise ihya/inşa gayesiyle hareket etmiştir. Felsefe eleştirisinde ise bir felsefe karşıtı olarak tezler ortaya atmaz; onun eleştirisi, filozofların mantık ve matematikte yaptıklarının aksine ilâhiyât ve metafizik meselelerde tahkik ve kesinlik ilkelerine riayet etmeden zan ve tahminle hüküm vermeleridir. Zaman zaman bütünüyle felsefe karşıtı olarak gösteriliyor olsa da tam aksine o, döneminin dinî ve aklî ilimlerini kabul ederek her ikisini de teşvik eden bir âlim olmuştur. Başta Aristo'nun Yunan felsefesi olmak üzere kadim kültürlerin felsefî birikimlerinin Arapça'ya tercümesinden sonra bu bilimlerin müslüman kültürüyle tanışmasına İbn Sînâ ve diğer filozoflar öncülük ettikleri gibi bu bilimsel mirasın İslam düşüncesinin bir parçası haline gelerek âdeta İslam vatandaşlığına alınması ise Gazzâlî'nin çabalarıyla olmuştur. Felsefenin temeli olan mantığı İslamî ilimlerin metodolojisi yapan Gazzâlî'nin felsefe eleştirisi, beşerî aklın metafizik meselelerde sınırlandırılıp ilahî vahyi bu hususta etkin hale getirmektir. Kur'an ve hadis kaynaklı olan ve sem'iyât kategorisinde yer alan haşr, neşr, Münker ve Nekir sorgusu, kabir azabı, sırat köprüsü, ahiret ahvali, cennet ve cehennem gibi metafizik alanı ilgilendiren hususların varlığı aklen mümkündür. Akıl bunların zorunluluğunu ispatlayamadığı için bunların delilini din temin etmektedir. Bu dinî delillere de iman etmek zorunludur. Gazzâlî, aklı tamamen bir kenara bırakıp taklide yönelen tutumu cahillik olarak görmekle beraber özellikle metafizik alanda menkulü/nas makulün/akıl üstünde konumlandırır. Son tahlilde, aklı yeryüzünde Allah'ın mizanı olarak gören Gazzâlî'ye göre menkul şeriat ile makul hakikat arasında bir çelişki yoktur.

Hakikat arayıcı zümrelerin içinde saydığı Şiî-İsmâilî/Bâtınî grup, dönemin gerek fikrî gerek siyasî en etkin fırkalarından biridir. Bâtınîler'i gerek hakikat arayan zümrelerin içine dahil etmesi gerek onları eleştirmesi, dönemin siyasî şartları ve Bâtınîler'in toplumu tehdit eden tedhiş faaliyetleriyle yakından ilişkilidir. O, bu fırkanın felsefî ve teolojik anlayışını şiddetle eleştirmiştir. Bâtınîler hakkında müstakil birçok eser telif etmekle beraber diğer eserlerinde de onların görüşlerini tenkit ederek ezoterik bâtınî fikirlerini çürütmeye çalışmıştır. Bâtınîler'in imamet meselesinde "talim ve masum imam" öğretilerinin ve nasların anlaşılmasında "aşırı tevil" anlayışlarının dinî temelinin olmadığını ortaya koyarak onların toplum nazarındaki etkinliklerini silmeye çabalamıştır.

Islah/ihya projesinin hedefi ise müslümanların mevcudiyetlerinin ve meşruiyetlerinin temel referansı olan kelam, fıkıh ve tasavvuf ilimlerini ilmî ve amelî perspektifte işlevselleştirerek Ehl-i sünnet inanç sistemiyle bütünleşmiş bir şekilde felsefe ve Bâtınî düşünceye alternatif sunmasıdır. Bu hedefini, mantığı kelam başta olmak üzere bütün İslamî ilimlerin metodolojisi yaparak, fıkıh ile tasavvufu ise ahlak ekseninde mezcederek sağlam bir İslam düşüncesi inşa etmek suretiyle başarmıştır. Gazzâlî'nin ıslah/ihya çabasının ilmî, amelî, bireysel ve toplumsal olarak toplumun bütün katmanlarını içeren veçheleri İhyâü Ulûmi'd-Dîn adlı eserinin muhteviyatında yer almaktır.

Gazzâlî, İslam düşüncesinde talim terbiye ve ahlak felsefesinin de en önemli temsilcilerinden biridir. Onun ihya projesinin ana gündemlerinden biri; dönemindeki ilmî zihniyeti, âlim, müteallim ve talebe-hoca ilişkisi gibi talim terbiyenin temel unsurlarının bireysel ve toplumsal erdemlere vesile olacak şekilde düzenlenmesidir. Hedeflediği başarılı bir eğitim sistemi, İslam ahlak esaslarını özümsemiş bireysel ve toplumsal refah ve huzuru tesis etmeye çalışan değerler sistemidir.

Eserlerinde eğitimin temel kavramları, problemler, eğitimin amacı ve verimli bir eğitim yönteminin nasıl olacağı yönünde kapsamlı öneriler sunarak eğitimin temel birleşenleri olan ilim/bilgi, öğretmen, öğrenci ve eğitimin toplumsal ahlaka katkıları üzerine İslam dini zaviyesinden çözümler üretir. İhyâ başta olmak üzere diğer eserlerinde eğitimi birçok kavram kullanarak ve her bir kavramı bağlamlarına göre farklı ancak eğitimle bağlantılı olarak anlamlandırır. Talim, taallüm, terbiye, tehzip, tedip, tezkiye, tasfiye, ıslah, gibi birçok kavramı eğitimle ilişkilendirir. Bu kavramların her birine eğitim süreçlerinde farklı anlamlar yükleyerek geniş yelpazeli bir eğitim metodu önerir.

İnsanı insan yapan ilim ve ilmin en temel kaynağı olan akıldır. Aklın değerinin ortaya çıkması için eğitim gereklidir. Aklın insanda yaratılan en değerli şey olduğunu belirten Gazzâlî, aklın ilmin insanda ortaya çıkmasının potansiyel kaynağı olması sebebiyle ilim ve hikmetin ilk fıtrat halinde insan nefsinde bilkuvve yerleşik olduğunu vurgular. İlim ve hikmetin insanı kemale ulaştıracak şekilde tezahürünün eğitimle olacağını ifade eder. İnsanın Allah, diğer insanlar ve toplum karşısındaki tutum ve davranışlarını bireysel ve toplumsal saadete temel teşkil edecek seviyede düzenlenmesinin ancak sağlam bir talim ve terbiye metoduyla karşılanabileceğini savunmaktadır. Ona göre eğitimin nihaî hedefi, kişinin doğru tutum ve davranışlara sahip olmasıdır. Bu hedefe önce doğru bilgi tahsil edilerek ulaşılabilir. Doğru bilgi elde edilmeden doğru davranışın sergilenmesi imkânsızdır. O, eğitim öğretimi tedip ve talim olarak tasarlar ve talimden önce tedibin olması gerektiğini vurgular. Gazzâlî'ye göre edebi olmayanın ilmi de olmaz. Özellikle çocuk terbiyesi ve temel eğitimini tamamlamış gençlere yönelik onları hayata hazırlayarak toplum içinde itibarlarını muhafaza etmek için ortaya koyduğu talim-terbiye ve ahlak prensipleri, günümüzün okul öncesi eğitiminin çocuk psikolojisi ve yüksek öğrenimin ahlakî usullerinin evrensel kuralları olarak hâlâ güncelliğini muhafaza etmektedir. Genel hatlarıyla şahsiyet terbiyesi olarak adlandırabileceğimiz Gazzâlî'nin eğitim anlayışı; kişinin kabiliyet, yetkinlik ve kendisine özgü durumlarını tanıması anlamında "idrak", eğitime tâbi tutulan ferdin sahip olduğu potansiyelin açığa çıkarılması ameliyesi olarak "keşif" ve söz konusu potansiyelin ifrat ve tefritten uzak bir şekilde ferdin ve toplumun gerek dünyada gerek ahirette saadetine vesile olacak şekilde yönlendirilmesini "tevcih" olarak ifade eder. Başarılı bir eğitim sistemi öncelikle insan ve onun yeteneklerini tanımalı ve insanı merkeze almalıdır. İnsan merkezli eğitim anlayışında ise kişiye özel, tedrîcîlik ve itidal eğitimin vazgeçilmez ilkeleridir.

Diğer yandan eğitimin verimliliği için modern anlamda bazı pedagojik ilkelere de değinir. Gazzâlî eğitim öğretimin teorik ve pratik unsurlarını insanın tekâmülüne hizmet edecek şekilde düzenlemiştir. Başarılı bir eğitim sisteminin öncelikle insanın yeteneklerini tanımaktan geçtiğini vurgulayarak insanın doğumundan ölümüne kadar farklı evrelerinde nasıl terbiye edilmesi gerektiğini ve eğitim sürecinde insanın dış etkenlerden müspet ve menfî şekilde etkilendiği için bu hâricî unsurların da ıslah edilmesinin gerekliliğini vurgular. Bu açıdan bakıldığında eğitim düşüncesinde ferdin ıslahı, onu çevreleyen sosyal ve kültürel alanlarla da ilişkilidir. Dolayısıyla insanın ahlakî tekâmülünü esas alan eğitim, onun biyolojik, psikolojik, toplumsal ve manevi yönlerini kapsamaktadır. Gazzâlî bu sosyal ve kültürel çevrenin ıslah edilmeden bireyin ıslahının da zorluğuna vurgu yapar.

İslam düşünce geleneği, Gazzâlî'nin yaşadığı dönemi de içine alan IX ve X. yüzyılda aklî ve naklî ilimlerin zirvede olduğu bir dönemdir. Ancak bu dönemlerde İslam düşüncesi epistemolojik ve yöntem krizleri yaşadığı gibi içten içe bir dindarlık sorunuyla da yüz yüze gelmiştir. Gazzâlî, döneminin bu problemlerinin çözümü için ilim/bilgi-amel/eylem ilişkisinin ve ahlakî yetkinliğin tesisini sağlayan bir talim-terbiye usulünün inşası için çaba harcamıştır. Bu dönemin en belirgin siyasî hadisesi ise Sünnî-Şiî çekişmesinin eğitim kurumlarına da yansımış olmasıdır. Eğitim kurumları devlet kontrolünde şekillenmeye başlamış; Şiîler Fâtımî Devleti eliyle Dârülilim adında bir eğitim kurumu inşa etmişlerdir. Sünnîler ise Büyük Selçuklu Devleti'nin desteği ile kurulan Nizamiye medreselerinde Sünnî düşünceyi Şiîler'e karşı savunmaya başlamışlardır. Nizamiye medreselerinde Sünnî İslam düşüncesinin kurumsallaşmasına en etkili katkıyı veren de Bağdat Nizamiye Medresesi'nin başmüderrisi Gazzâlî olmuştur.

Gazzâlî İslam düşüncesinde kendisinden önceki dört asrı yorumlayarak sistemleştirmiş ve kendisinden sonraki nesle İslamî ilimlerin hemen her alanında kaynak olacak bir miras bırakmıştır. Onun felsefeden mantığa, kelamdan fıkha, tasavvuftan ahlaka telif ettiği birçok eseri kendisinden sonra İslam düşüncesinin referansı olan başyapıtlar olmuştur. İslam inanç sisteminin kurucu ilmi olan kelam ilminde metot ve içerik olarak getirdiği yeniliklerle "mütekaddimîn" ve "müteahhirîn" şeklindeki dönemlendirmenin mimarıdır. Kelam ilminin yönteminde ve meselelerinde felsefî bir istikamet ortaya koyarak kelamın felsefeleşmesi, felsefenin de kelam ilmi içinde İslam düşüncesinin bir parçası olmasındaki en büyük katkı Gazzâlî tarafından geliştirilmiştir. Gazzâlî sayesinde kelam ilmi felsefenin aklî verilerini kullanan bir ilim dalı haline dönüşmüştür. O mantığı bütün İslamî ilimlerin metodolojisi haline getirerek İslamî ilimlerin anlaşılmasını mantık formunda belirli bir sistematiğe kavuşturup rasyonelleştirmiştir. Gazzâlî'den sonra kelam başta olmak üzere fıkıh usulü, fıkıh, tefsir gibi İslamî ilimlerin temel alanları mantık ilmini iyi bilmeyenler için gerçek mânada anlaşılmaz ve anlatılamaz hale gelmiştir.

İslam düşüncesi açısından en önemli taraflarından biri de onun tasavvuf ilmine verdiği katkılardır. Tasavvufî düşüncenin teorik, felsefî ve pratik veçhelerine yönelik birçok eser telif eden Gazzâlî'nin İslam düşünce tarihinin en etkili eseri olan İhyâü Ulûmi'd-Dîn ve onun farklı sunumları, aklın sınırlarını belirleyerek teorik tartışmalara boğulan dinî ilimlere tasavvuf yoluyla yeni bir boyut kazandırmıştır. Gazzâlî hakikati elde etmek için başvurulan müşahede yöntemini meşruluğunu savunarak tasavvufun özellikle Bâtınîler eliyle yozlaştırılıp aslî hüviyetinden uzaklaştırılmasının önüne geçmiştir. Tasavvufu felsefe ve fıkıhla uyumlu halde yorumlaması tasavvufun bir "din ilmi yöntemi" olarak kabul görüp toplumun büyük bir kısmı tarafından benimsenmesini de sağlamıştır. Müslüman toplumunun dinî ve ahlakî ilkelerinin İslam'ın özüne uygun bir şekilde belirlenerek pratik hayata aktarılması olarak özetleyebileceğimiz Gazzâlî'nin tasavvuf düşüncesi, kendisinden sonraki tasavvuf edebiyatının en temel kaynağı olduğu gibi müslümanların bireysel ve toplumsal hayatlarının ahlakî eğitimine de ilham vermiştir.

Gazzâlî hayatın anlamını kavrama gayesi taşıyan öz yaşam öyküsüyle; dinî duyarlılığının bir parça haline getirdiği hakikat araştırmasıyla; aklî ve naklî ilimlerin metot ve mesailine getirdiği yeni yaklaşımlarıyla; İslam toplumunun topyekün bütün katmanlarının ıslahına ve ihyasına yönelik ortaya koyduğu çabalarıyla döneminin en etkili İslam âlimi olduğu gibi günümüze kadar da bütün insanlığın kendisiyle irtibat kurduğu, fikirlerinden etkilendiği bir düşünürdür.

Kaynakça

Çelikel, Bülent. Gazâlî’nin Eğitim Görüşü. Dr.T, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2006.

Gazzâlî, Ebû Hâmid. Fedâihu’l-Bâtıniyye. Beyrut 2009, s. 21-129.

a.mlf. Hakikat Arayışı: el-Münkız Mine’d-Dalâl. çev. A. Tek. Bursa 2017, s. 46.

a.mlf. İhyâü Ulûmi’d-Dîn. Beyrut 1982, III, 17, 72-75.

a.mlf. İtikatta Orya Yol. nşr. ve çev. O. Demir. İstanbul 2012, s. 15.

a.mlf. Minhâcü’l-Müteallim. Dımaşk 2010.

a.mlf. Mişkâtü’l-Envâr. Kahire 1964a, s. 57.

a.mlf. Mîzânü’l-Amel. Mısır 1964b, s. 334.

a.mlf. Tehâfütü’l-Felâsife: Filozofların Tutarsızlığı. nşr. ve çev. M. Kaya – H. Sarıoğlu. İstanbul 2014, s. 26.

Griffel, Frank. Gazâlî’nin Felsefî Kelamı. çev. İ. H. Üçer – M. F. Kılıç. İstanbul 2012, s. 50-53.

Sübkî, Ebû Nasr Tâceddin. Tabakâtü’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ. nşr. M. M. et-Tanâhî – A. M. el-Hulv. Kahire 1976, VI, 191-227.

Terkan, Fehrullah. “Gazzâlî: Hakikat Arayışı ve Tecdid Arasında Bir Hayat”. İslam Felsefesi: Tarih ve Problemler. ed. M. C. Kaya. İstanbul 2017, s. 296.

Yâfiî, Ebû Muhammed. Mir’âtü’l-Cenân ve İbretü’l-Yakzân. Beyrut 1997, III, 144.

Ya‘kûbî, Şeyh Muhammed. Gazzâlî’nin Mektupları. çev. M. Kelebek. İstanbul 2017, s. 15.

Zebîdî, Muhammed Murtazâ. İthâfü’s-Sâdedeti’l-Müttekîn bi-Şerhi Esrârı İhyâi Ulûmi’d-Dîn. Beyrut 1994.

Zehebî, Ebû Abdullah. Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ’. Kahire 2006, XIV, 278.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/gazzali

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

GAZZÂLÎ (ö. 1111)

İslam âlimi.