Kâbe’nin bulunduğu kutsal şehir.
Kâbe’nin bulunduğu kutsal şehir.
Arap yarımadasının kuzeyinde Batnımekke (Bekke) adı verilen bir vadi üzerinde kurulmuştur. Merkezinde Kâbe'nin yer aldığı alanın doğusunda, eteğinde Safâ ile bunun hizasında Merve tepelerinin bulunduğu Ebûkubeys, batısında Kuaykıân, güneybatısında Sevr, kuzeydoğusunda Nur (Hira) ve Sebîr dağları yer alır. Kur'an'da "ekin bitmeyen bir vadi" olarak nitelenen (İbrâhim 14/37) Mekke çevresi, çöl karakterli bir araziye sahiptir.
Kâbe'nin müslümanların kıblesi olması sebebiyle İslam coğrafyacıları IX. yüzyıldan itibaren dünyayı Mekke'nin merkezindeki Kâbe'ye göre bölümlere ayıran tasarımlar geliştirmişlerdir. Bundan dolayı Kâbe'nin etrafında gerçekleşen tavaf dünyanın kendi etrafında dönüşünü sembolize etmektedir.
Mekke adının geçtiği bilinen en eski belge Batlamyus'un II. yüzyıla ait Coğrafya adlı eseridir.
Mekke'ye Kâbe'yi barındırması ve kutsal bir belde sayılması sebebiyle pek çok ad verilmiştir. Mekke'nin yanında (Fetih 48/24) Bekke (Âl-i İmrân 3/96) ve yeryüzündeki bütün yerleşim birimlerinin merkezi ve müslümanların kıblesi kabul edilmesinden dolayı "ümmülkurâ" (En'âm 6/92; Şûrâ 42/7) adları da Kur'an'da şehrin diğer isimleri olarak yer alır. Yine bazı âyetlerde Mekke için "karye" (Nahl 16/112), "meâd" (Kasas 28/85), "el-beledü'l-emîn" (Tîn 95/3) ve "el-beled" (Beled 90/1) gibi adlar da kullanılmıştır. Mekke'ye bunların dışında "salâh, bâsse, el-beledü'l-harâm, el-mescidü'l-harâm, arş (arîş), kadîs, makdese, harem, berrâ, ümmü'r-rahmân, re's, tâc, sebbûha" gibi şehrin kutsallığı ve Kâbe'ye bağlı olarak düzenlenen merasimlerle ilgili adlar da verilmiştir (Fâkihî, II, 280-282).
Mekke'de şehir hayatı Kâbe'nin yapımıyla başlamıştır. Önceki tarihi hakkında fazla bilgi yoktur. Kur'an-ı Kerim'de İsmâil'in Hz. İbrâhim tarafından Mekke'ye getirildiği ve Kâbe'nin inşasında birlikte çalıştıkları kaydedilir (Bakara 2/125, 127; İbrâhim 14/37). V. yüzyılın ilk yarısında Mekke ve Kâbe'nin yönetimi Kureyş'e geçti.
Güvenli ve sığınılabilecek kutsal bir yer (harem) oluşu Mekke'nin hızla gelişmesine imkân verdi. Böylece Arap yarımadasının ekonomisi Mekke'nin öncülüğünde merkezîleşti. Her yıl kışın Yemen ve Habeşistan'a, yazın Suriye ve Anadolu'ya kadar uzanan ticarî amaçlı yolculuklar yapmaya başlayan Mekkeliler, bir yandan da Bizans-Sâsânî rekabetinden faydalanmaya çalışırlardı.
Mekke İslam öncesinde coğrafî konumu, ayrıca dinî ve ticarî bir merkez olmasından dolayı Roma, Bizans, İran ve Habeş hükümdarlarının zaman zaman dikkatini çekmiş, bunlar şehri hakimiyetleri altına almak için teşebbüslerde bulunmuşlardır. Ancak bütün çabalarına rağmen şehre girmeye muvaffak olamamışlardır. Habeş Krallığı'nın Yemen valisi Ebrehe'nin başarısız teşebbüsünden sonra Mekke'nin Arabistan yarımadasındaki itibarı daha da arttı. Kureyşliler, Mekke'de oturdukları ve Kâbe'nin hizmetinde bulundukları için kendilerine birtakım dinî-iktisadî imtiyazlar tanıyıp kurallar koydular. Putperestliğin hâkim olduğu şehirde tevhit inancına sahip Hanîfler ile az sayıda hıristiyan bulunuyordu.
Hz. Muhammed'in doğduğu yıllarda Hâşimoğulları'nın lideri Abdülmuttalip, Mekke'de seçkin bir konuma sahipti. Abdülmuttalip'in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Zübeyr'in öncülüğünde bazı Kureyş kabileleri Mekke'de haksızlığa uğrayanlara yardım etmek amacıyla Hilfü'l-fudûl'ü gerçekleştirdiler. Hz. Muhammed de henüz peygamber olmadan önce Kâbe'nin yeniden inşası sırasında Hacerülesved'in yerine konulmasında hakem seçildi ve Mekkeliler için büyük önem taşıyan bu şerefe herkesi ortak ederek şehirde muhtemel bir çatışmayı önledi.
Hz. Muhammed peygamber olunca gizlice İslamiyet'in tebliğine yönelik faaliyetlerde bulundu. Nübüvvetin dördüncü yılından itibaren müslümanların belli bir sayıya ve güven duygusuna erişmesiyle davet şehrin tamamını kapsadı. Bunun üzerine kurulu düzenin zarar göreceğinden endişe duyan Ümeyyeoğulları ve Mahzûmoğulları gibi şehir aristokrasisini temsil eden kabilelerin önemli bir kısmı İslam'a ve Hz. Peygamber'e karşı cephe aldı. Mekkeli müşriklerin baskılarına ve işkencelerine maruz kalan bazı müslümanlar Habeşistan'a hicret etti. İslam'ın Mekke'de tebliğine imkân kalmadığını gören Resûl-i Ekrem, Akabe biatlarından sonra ashabına Medine'ye hicret için izin verdi. Mazeret sahibi bazı kişiler dışındaki herkesin ardından kendisi de Medine'ye hicret etti.
Daha sonra Mekke'nin fethi için teşebbüse geçen Resûl-i Ekrem kumandanlarına mecbur kalmadıkça savaşmamalarını, kaçanları izlememelerini, yaralı ve esirleri öldürmemelerini ve Safâ tepesinde kendisiyle buluşmalarını bildirdi. Kendisi de Mekke'nin yukarı kısmından şehre girip diğer birliklerle Safâ tepesinde buluştu (11 Ocak 630).
Ardından Mescid-i Haram'a giden Hz. Peygamber, Kâbe'yi tavaf ettikten sonra yaptığı konuşmada Mekke'nin harem olduğunu ve bu statüsünün devam edeceğini vurgulayarak umumi af ilan edildiğini belirtti. Mescid-i Haram'a, daha önce belirtilen kişilerin evlerine ve kendi evine sığınanlarla silahlarını bırakanların emniyette olduğunu, esir alınanların öldürülmeyeceğini ve hiç kimsenin takibata uğramayacağını bildirdi. "Demi heder edilenler" diye anılan ve Hz. Peygamber ile müslümanlara karşı düşmanlıklarıyla tanınan on kadar kişi umumi affın dışında bırakıldı. Bunlardan da yakalanan üçü öldürüldü. Bir kısmı Mekke'den kaçmış, bir kısmı da sonradan affedilmiştir.
Kâbe ve çevresi şirk alametlerinden temizlendikten sonra Kâbe'nin içinde iki rekât namaz kılan Resûl-i Ekrem, Bilâl-i Habeşî'ye ezan okumasını emretti (Buhârî, "Salât", 30). Mekkeliler Hz. Peygamber'e biat edip müslüman oldular.
Resûl-i Ekrem, fetih konuşmasında ayrıca hac ve Mekke idaresiyle ilgili hicâbe (sidâne) ve sikaye dışındaki bütün görevleri ilga ettiğini bildirdi. Bir süre Hz. Peygamber'in uhdesinde kalan bu iki görev, esasları yeniden belirlendikten sonra Câhiliye döneminde aynı görevleri yürütmüş olan Osman b. Talha'ya ve Abbas'a devredildi. Mekke'nin fethedilmesi İslam fetihlerinin başlangıcı kabul edilmiştir. Hadîd sûresinin 10. âyetinde geçen "feth" kelimesi de Mekke'nin fethine delalet etmekte, ayrıca İbrâhim sûresinin 13-14. âyetlerinde Mekke'nin fethedileceği ve müslümanların oraya döneceği müjdesi verilmektedir. Fetih sûresi de Hudeybiye Antlaşması'na, dolayısıyla Mekke'nin fethine işaret etmektedir.
Fetihten sonra Mekke'de köklü bir dinî hayat başladı. 9 (631) yılında müşriklerin Mescid-i Haram'a yaklaşamayacaklarının âyetle bildirilmesinin ardından (Tevbe 9/28) 10 (632) yılında Resûl-i Ekrem'in öncülüğünde düzenlenen hac için Mekke'ye sadece müslümanlar geldi.
Mekke, Hz. Peygamber dönemiyle Hulefâ-yi Râşidîn'in sonuna kadar Medine'den gönderilen valiler tarafından yönetildi. Hz. Osman'ın şehit edilmesinin ardından Mekke halkı hilafeti süresince Hz. Ali'ye bağlı kaldı. Mekke, Emevîler devrinde genellikle Medine'ye tâbi olarak Ümeyyeoğulları'na mensup valiler tarafından yönetildi.
Abbâsîler, Emevîler'in aksine Mekke'ye tayin ettikleri emîrlerde genellikle akrabalık şartı aramadılar ve Abbâsî bürokrasisinde görev yapan bazı Türkler de Mekke emirliğini üstlendiler. Bu dönemde Mekke, Hz. Ali'nin soyundan gelenlerin öncülüğünü yaptığı muhalif hareketlerin merkezi oldu. Abbâsîler'in ikinci devrinden itibaren yeni kurulan devletler de Mekke'ye hâkim olarak İslam dünyasının liderliğini üstlenmek istiyorlardı. Abbâsîler'in zayıflaması ve Fâtımîler'in Haremeyn'e hâkim olması üzerine Selçuklular, Mekke emîrlerini kendilerine bağlamak ve şehri yeniden Sünnî hakimiyetine sokmak için mücadele ettiler. Bu çabalar sonucunda Mekke Emîri Ebû Hâşim Muhammed b. Ca'fer, 1069-70 yılında oğlunu ve elçisini Sultan Alparslan'a yollayarak hutbenin Fâtımîler adına okunmasına son verip, Abbâsî Halifesi Kaim-Biemrillâh ile kendisi adına okuttuğunu bildirdi.
Mekke, Selâhaddin Eyyûbî'nin kardeşi Turan Şah'ın gayretleriyle Fâtımî hakimiyetinden çıktı ve hutbe 1174 yılından itibaren Abbâsî halifelerinin yanı sıra Nûreddin Mahmud Zengî adına okunmaya başlandı. Eyyûbîler devrinde ilk defa "hâdimü'l-Haremeyn" sıfatını kullanan Selâhaddin adına kardeşi Tuğtegin tarafından sikke bastırıldı. Mekke'de Eyyûbî hakimiyeti, zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte 1252 yılına kadar sürdü.
I. Baybars'ın, Moğol istilasıyla ortadan kaldırılan Bağdat Abbâsî hilafetini Mısır'da yeniden kurmasıyla Mekke Emirliği Memlükler'e bağlandı. Memlük sultanları Mısır, Suriye ve Anadolu'da bulunan birçok araziyi Haremeyn halkına vakfederek buralardan elde edilen mahsulü "zahire" adıyla Mekke ve Medine'ye gönderdiler. Ayrıca Memlük sultanları, beytülmale Mekke için özel tahsisat ayırdılar ve Kâbe'ye 1266 yılında ilk defa mahmil ve örtü gönderdiler.
Abbâsîler döneminden itibaren hac mevsimlerinde Mekke'ye gelenlerle burada mücavir olanların ikamet etmeleri için ribatlar inşa edilmeye başlandı. Mekke'de ilmî ve fikrî hayatın gelişmesine büyük katkısı olan bu yapılar Eyyûbîler ve Memlükler devrinde yaygınlaştı. Eyyûbî ve Memlük devlet adamları ile şerifler ve özellikle hükümdar eşleri Mekke'de bazı evleri satın alarak ribat haline getirdiler.
Hz. Peygamber'in bi'setin ilk yıllarında İslamiyet'i tebliğ etmek ve Kur'an öğretmek için kullandığı Dârülerkam'ın Mekke'nin ilk eğitim merkezi olduğu söylenebilir. Bi'setten sonra inen Kur'an âyetlerinin yazılması, Resûl-i Ekrem'in örnek uygulamaları, Veda haccından sonra yaptığı meşhur konuşma Mekke'de köklü bir ilim geleneğinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Mekke'de Hz. Peygamber tarafından başlatılan ilmî faaliyetler sahâbî ve tâbiîn dönemlerinde devam ettirilmiş; tefsir, hadis, fıkıh, dil ve tarih (siyer ve megazi) gibi ilimlerin tedvinine en büyük katkı Mekke'de yetişen âlimler tarafından sağlanmıştır. Bunlar arasında Abdullah b. Abbas'ın ayrı bir yeri vardır. Tefsir, hadis, fıkıh, siyer ve megazi, Arap dili ve edebiyatı alanlarında dönemindeki ulemanın başında gelen İbn Abbas bu ilimlerin Mekke'de ekolleşmesini sağlamıştır. Mekke tefsir ekolünün önemli temsilcileri arasında Saîd b. Cübeyr, Mücâhid b. Cebr, İkrime Berberî, Tâvûs b. Keysân, Amr b. Dînâr ve Atâ b. Ebû Rebâh sayılabilir. Mekke kıraat imamı olarak tanınan Ebû Ma'bed İbn Kesîr'in kıraat silsilesi Mücâhid b. Cebr, İbn Abbas ve Übey b. Kâ'b ile Zeyd b. Sâbit yoluyla Resûlullah'a ulaşır. Mekke'de Hz. Âişe tarafından başlatılan hanımların ilimle meşgul olması faaliyeti sonraki dönemlerde de devam ettirilmiştir. Hadis alanında çalışmalarıyla tanınan kadınlardan Kerîme bint Ahmed Mekke'ye mücavir olarak yerleşmiş ve Sahîh-i Buhârî rivayetiyle ün kazanmıştır. Mekke'de Memlükler devrinde çeşitli âlimler yetiştiren Taberî, Kastallânî, Fâsî, İbn Fehd, İbn Zahîre, Nüveyrî, Mürşidî ve Zirvî gibi aileler temayüz etmiştir.
Zaman içinde İslam dünyasının en önemli eğitim ve kültür merkezlerinden biri haline gelen Mekke'de ilmî hayat hac mevsiminde büyük canlılık gösteriyordu. Bu kültürel canlılığın sonucu olarak şehir İslam dünyasının diğer bölgelerinde yaşayan âlimler için bir merkez haline gelmiştir. Ortaçağ'da birçok âlim ve edip meslek hayatlarının başlarında hac için Mekke'ye geliyordu. Bu âlimlerden bazılarının Mekke'de ders okutmaları İslam dünyasında tanınmalarına vesile olmuştur.
Mekke'de ilim hayatının canlı kalmasında Mescid-i Haram'da kurulan ilim halkaları, küttaplar, şehre yerleşen âlimler, ribatlar, sayıları arttırılan kütüphane ve medreseler, bunların etrafında canlanan tasavvufî düşünce önemli rol oynamıştır. Abbâsîler devrinin ikinci yarısından itibaren inşa edilmeye başlanan bu tür yapıların sayısı Zengîler, Eyyûbîler ve Memlükler zamanında çoğalmıştır. Selâhaddin Eyyûbî'nin Aden valisi Osman b. Ali Zencîlî, Mekke'de 1183'te Hanefî mezhebine göre eğitim yapan Zencîliye, İkbâl b. Abdullah Şerâbî de 1243-44'te çok sayıda kitap vakfederek Şerâbiye medreselerini kurmuşlardır. Yemen Sultanı Ali b. Dâvûd'un 1338-39'da yaptırdığı, Şâfiî mezhebine göre eğitim veren Mücâhidiye, Bengal Sultanı Ebü'l-Muzaffer Gıyâseddin A'zamşah'ın inşa ettirdiği Gıyâsiye, Kadı Abdülbâsıt'ın 1432-33'te tamamlattığı, dört mezhebe göre eğitim yapan Mescid-i Haram'ın kuzeyindeki Bâsıtıye, Memlükler döneminde açılan meşhur medreseler arasında sayılabilir. Memlük Sultanı Kayıtbay tarafından yaptırılan, sultanın 1480 yılındaki haccından sonra törenle açtığı, dört mezhebe göre eğitim veren, ribatı, kütüphanesi ve küttabı bulunan Kayıtbay Külliyesi şehrin en önemli öğretim merkezi olma özelliğini uzun süre korumuştur.
Şehirde yer alan kütüphanelerin en eskisi, daha çok Kur'an ve Mekke üzerine yazılan kitaplardan oluşan Mescid-i Haram Kütüphanesi'dir. Bunun dışında medrese ve ribatların içinde kurulan bazı özel kütüphaneler de mevcuttu.
Emevîler döneminde İslam dünyasındaki kültürel değişimin bir sonucu olarak Medine ve Mekke'de de şiir ve musiki alanında gelişmeler olmuş, bedevi hayatın kaba ve sert duygularının yerini ince ve sade ifadeler almaya başlamıştır. Arap musiki tarihinde önemli bir yeri olan Mekke halkının gelenekleri fetihlerden sonra karşılaşılan kültürlerle yeni bir sentez ortaya çıkarmıştır. Emevîler devrinde yaşayan İbn Miscah, İbn Süreyc, İbn Muhriz ve Garîz Arap musikisinin dört temel taşı olarak nitelendirilir.
Belâzürî. Fütûhu’l-Büldân. çev. M. Fayda. Ankara 1987.
Bozkurt, Nebi – Küçükaşcı, Mustafa Sabri. “Mekke”. DİA. 2003, XXVIII, 555-563.
Crone, Patricia. Meccan Trade and the Rise of Islam. Oxford 1987, tür.yer.
Esin, Emel. Mecca the Blessed Madinah the Radiant, London 1974, tür.yer.
Eyüp Sabri Paşa. Mir’âtü’l-Haremeyn. İstanbul 1301, I, tür.yer.
Fâkihî. Ahbaru Mekke. nşr. Abdülmelik b. Abdullah b. Dehîş. Mekke 1407/1986-87.
Faroqhi, Suraiya. Hacılar ve Sultanlar, Osmanlı Döneminde Hac: 1517-1638. çev. G. Çağalı Güven. İstanbul 1995.
Fazlurrahman. “Prefoundations of the Muslim Community in Mecca”. The Arabs and Arabia on the Eve of Islam. ed. F. E. Peters. Aldershot 1999, s. 185-204.
İbn Battûta. er-Rihle. nşr. A. M. el-Kettânî. Beyrut 1405/1985, I, 162, 180-186, 240, 265-269.
İbn Sa‘d. et-Tabakāt. nşr. M. A. Atâ. Beyrut 1410/1990.
King, D. A. “Makka”. EI2 (İng.). 1991, VI, 180-187.
Küçükaşcı, Mustafa Sabri. Cahiliye’den Emevîlerin Sonuna Kadar Haremeyn. İstanbul 2003.
Makrîzî. Kitâbü’l-Mevâiz ve’l-İ‘tibâr bi-Zikri’l-Hıtat ve’l-Âsâr. Bulak 1270, I, 257-258.
Mekkî, İbnü’z-Ziyâ. Târîhu Mekkete’l-Müşerrefe ve’l-Mescidi’l-Harâm ve’l-Medîneti’ş-Şerîfe ve’l-Kabri’ş-Şerîf. nşr. A. İ. el-Ezherî – E. N. el-Ezherî. Beyrut 1418/1997.
Mortel, Richard T. “Prices in Mecca during the Mamlūk Period”. Journal of the Economic and Social History of the Orient. 32/2 (1989), s. 279 vd.
Nu‘mânî, Şiblî. İslâm Tarihi: Asr-ı Saâdet. çev. Ö. R. Doğrul. İstanbul 1977, I, 113-115.
Sibâî, Ahmed. Târîhu Mekke. Mekke 1994, tür.yer.
Taberî. Târîhu’r-Rusül ve’l-Mülûk. nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim. Beyrut t.y.
Watt, W. Montgomery. Hz. Muhammed Mekke’de. çev. R. Ayas – A. Yüksel. Ankara 1986.
Ya‘kūbî. Târîh. nşr. M. Th. Houtsma. Leiden 1883.
Yazır, Elmalılı M. Hamdi. Hak Dini Kur’an Dili. İstanbul 1935-39.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mekke
Kâbe’nin bulunduğu kutsal şehir.
Osmanlı Döneminde Mekke: Memlükler devrinde Osmanlı padişahlarının Mekke'ye olan ilgilerinin gönderilen yardımlarla sürdüğü anlaşılmaktadır. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinden (Ocak 1517) sonra Mekke Osmanlılar'a intikal etti. Şerîf Berekât, "hâdimü'l-Haremeyn" sıfatıyla andığı Yavuz Sultan Selim'in gönderdiği hil'ati giyerek onun adına hutbe okuttu, böylece Mekke'de Osmanlı hakimiyeti fiilen başlamış oldu.
Osmanlılar, Mekke'nin Memlükler zamanındaki statüsünü değiştirmediler. Ayrıca önce Aden'i, ardından Yemen'i ele geçirmek suretiyle Kızıldeniz'i kontrol altına alıp Mekke'yi dış tehditlerden emin hale getirdiler. Hac mevsimleri başta olmak üzere Mekke'ye ulaşımın güvenlik içinde gerçekleşebilmesi için tedbirler aldılar. Haremeyn'de yaşayan halkın ihtiyaçlarının karşılanmasına ihtimam gösterdiler. Osmanlı toprakları dışındaki müslümanların Mekke'ye güven içerisinde ulaşabilmelerini sağlamak için de gayret ettiler.
Mekke, Osmanlı hakimiyeti sırasında bazı ufak çaplı olaylar dışında -Muhammed b. Suûd (ö. 1765) ve taraftarlarının ortaya çıkışına kadar- genellikle sakin bir dönem geçirdi. Başlangıçta tehdit unsuru olarak görülmeyen Vehhâbîler zamanla Hicaz'da etkilerini arttırarak 1803 yılında Mekke'yi işgal ettiler. Kâbe ve Makam-ı İbrâhim dışında Mekke'deki önemli ziyaretgâhlar tahrip edildi ve mezarların kubbeleri yıktırıldı (BOA, HH, nr. 3812). Hicaz'daki Vehhâbî tecavüzlerini ortadan kaldırmakla görevlendirilen Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa, oğlu Tosun Paşa'yı Mekke'ye gönderdi. Vehhâbîler'in Hicaz hakimiyetine son veren İbrâhim Paşa (1818), II. Mahmud tarafından Cidde sancağı ile birlikte Habeş eyaleti valiliğine ve Mekke şeyhülharemliğine getirildi (BOA, Cevdet-Dahiliye, nr. 61, 10782).
Osmanlı Devleti'nin zayıflaması, Mekke emîri olan şeriflerin bağımsız hareket etme istekleri ve Avrupa devletlerinin Ortadoğu'ya yönelik artan ilgileri bölgedeki denetimi gittikçe güçleştiriyordu. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Medine'ye ulaştırılan Hicaz Demiryolu'nun Mekke'ye kadar uzatılmasının tasarlanması, telgraf ve telefon hatlarının döşenmesi, Süveyş Kanalı'nın açılmasından (1869) sonra merkezden düzenli asker sevkine başlanması, Mekke-Medine arasında ulaşım güvenliğinin sağlanması için bir seyyar kuvvet oluşturulması, zaptiye ve jandarma alaylarının kurulması gibi pratik sonuçları da görülen merkezîleşme eğiliminden amaç Mekke'de Osmanlı nüfuzunun devamını sağlamaktı. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra merkeziyetçi politikalara hız verilerek şehir kontrol edilmeye çalışıldıysa da Osmanlı idaresi aleyhine faaliyetler arttı. Büyük bir Arap devleti kurmak amacıyla çeşitli faaliyetlerde bulunan ve İngilizler'in desteğiyle hareket eden Şerîf Hüseyin, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni paylaşmak üzere aralarında gizli antlaşmalar yapan İtilaf devletleri ile Mekke'nin Osmanlılar'dan alınıp bağımsız Arap yönetimine verilmesi konusunda da onlarla anlaşarak ayaklandı. Osmanlı idaresi, isyanın ardından temmuz başında Mekke emirliğine Şerîf Ali Haydar'ı tayin ettiyse de yeni emîr Mekke'ye giremediğinden görevini Medine'den sürdürmeye çalıştı. Şehir, Abdülazîz b. Suûd'un burayı ele geçirdiği 16 Ekim 1924 tarihine kadar Hicaz Hâşimî Krallığı'nın idaresinde kaldı. Hâşimîler'den alınan Mekke 1932'de Suudi Arabistan adı verilen devletin önemli şehirlerinden biri haline geldi.
Mekke, Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra şerifler görevlerinde bırakılıp Mekke içindeki yetkilerini sürdürmelerine izin verildi. Hatta kutsal beldelere duyulan saygı dolayısıyla Mekke'deki kalelere ve burçlara, Sultan Abdülaziz zamanına kadar Osmanlı bayrağı asılmadı. Mekke'de Osmanlı otoritesi, merkezî hükümetin tayin ettiği şeyhülharemle her yıl Mısır'dan gönderilen askerî birlik tarafından, mahallî otorite ise Osmanlı sultanının muvafakati ile göreve gelen Mekke emîri şerifler vasıtasıyla temsil ediliyordu. Osmanlı idaresinin yerleşmesine paralel olarak bu iki görevlinin yanında Mekke'nin idarî yapısında kadı, nâzır-ı emval ve şurta vazifelendiriliyordu (7 Numaralı Mühimme Defteri, 1998: I, 387-388).
Şehir Osmanlı hakimiyeti altına girince bütün malî ve idarî işleri Mısır beylerbeyilerine havale edildi. XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mısır'dan ayrılan Mekke bazan Mısır valisine bırakılan, Mekke şeyhülharemliği görevinin eklendiği Cidde sancak beyinin idaresi altına giriyordu. XVII. yüzyıldan başlayarak daha çok Habeş eyaletine bağlı olarak yönetildi. XVIII. yüzyılda Cidde eyalet valisi, Habeş beylerbeyi ve Mekke şeyhülharemi unvanlarıyla anılan, Mekke'nin yanında Cidde, Tâif ve Medine'de oturan vali tarafından idare edildi. Mısır eyaletinin veraset yoluyla Mehmed Ali Paşa'ya bırakılmasından sonra (1840) Mekke yeniden düzenlenen Hicaz eyaletine bağlandı. Hicaz eyaletinde Mekke vilayet merkezi yapılarak şehirde belediye teşkilatı kuruldu. Tanzimat sonrası yapılan düzenlemede Mekke'nin sağlık ve temizlik işlerini denetleyen özel birimler tesis edildi.
Mekke'de mülkî ve askerî teşkilatlanmanın yanında din, hukuk ve eğitim konularında da çeşitli düzenlemeler yapıldı. Şehir Osmanlı idaresine girince buraya yeni bir kadı tayin edildi. Mekke halkının önemli bir kısmı Hanefî mezhebi dışındaki mezheplere mensup olduğu için diğer mezheplerden de kadılar görevlendirildi 1910'da Adliye Nezareti'nin şehirlerdeki mahkemeleri yeniden düzenleme isteğine Hicaz mebusları, halkının tamamı müslüman olan mukaddes şehirler için uygun düşmeyeceği gerekçesiyle karşı çıktılar. Bunun üzerine Mekke ve Medine mahkemeleri Adliye Nezareti'nin yetki ve sorumluluğundan çıkarılarak şeyhülislamlık makamına bağlandı (Kayalı, 1998: 173). Mekke'de dinî işler Mekke emîri ile iş birliği halinde bulunan şeyhülharemler, genellikle Bâbıâli tarafından Mekke âlimleri arasından seçilen dört mezhep müftüsü ve geç dönemde ortaya çıkan Harem-i şerif müdürleri vasıtasıyla yürütülüyordu.
Osmanlı devrinde Mekke'nin fizikî yapısını daha önceki dönemlerde olduğu gibi şehrin ortasında yer alan Mescid-i Haram belirliyordu. Osmanlı hakimiyetine kadar bazı tamir ve düzenlemeler yapılmışsa da Mekke mimari açıdan kesin şeklini, Mescid-i Haram'a bağlı olarak yapılan düzenlemelerle II. Selim ve III. Murad dönemlerine rastlayan 1572-1581 yılları arasında aldı. Osmanlı döneminde Mekke'yi korumak için sura ilave olarak yaptırılan (1781-1783) ve 2001'de yıktırılan Ecyâd, çevresinde Fülfül (1800-1801) ve Hind (1806) kaleleri inşa edildi. Mekke her bakımdan canlı, nüfus ve fizikî açıdan Osmanlı medeniyetinin unsurlarını yansıtmaya başlayan bir merkez haline getirilmeye çalışıldı. Şehirde padişahlar, hanedan mensupları ve diğer ileri gelenlerle zengin vakıflar sayesinde idarî binalar, mescitler, medreseler, tekkeler, zaviyeler, ribatlar, misafirhaneler, imaretler, karantinalar, sıhhiye idareleri ve sebiller yapıldı. Mekke'de IV. Mehmed'in zevcesi Gülnûş Sultan tarafından inşa ettirilen dârüşşifanın yanında XIX. yüzyılda iki hastane mevcuttu. Bu devirde başta Hz. Peygamber'in doğduğu ev olmak üzere İslam'ın ilk döneminden kalan bazı mekânlar korundu. 1860'ta yapımına başlanan Mecidiye Hükümet Konağı II. Abdülhamid zamanında bitirildi.
Mekke'nin Osmanlı dönemindeki nüfus durumu hakkında XIX. yüzyıla kadar doğrudan resmî bir tespite dayalı bilgi bulunmamaktadır. XVI. yüzyılın sonlarında verilen tahsisatlardan şehrin nüfusu 15.000 olarak tahmin edilmektedir (Faroqhi, 1995: 93). Hac mevsimlerinde nüfusu ikiye, üçe katlanan Mekke'nin 1816'da 100.000'den fazla bir nüfus için uygun olduğu, ancak şehrin harap ve evlerin büyük bir kısmının boş kaldığı kaydedilir. XIX. yüzyılın başında 40.000 olan Mekke'nin nüfusu, 1890'da 100.000'e ulaştı. I. Dünya Savaşı esnasında 125.000 olarak tahmin edilen Mekke nüfusu, Şerîf Hüseyin'in isyanı ve Osmanlı hakimiyetinin sona ermesiyle 1923'te 60.000'e kadar geriledi.
İstanbul ve Mısır'dan şehirdeki yerli halka her yıl düzenli olarak gönderilen surre, cevâlî, cerâye, Cidde gümrük gelirlerinin bir kısmı ve doğrudan merkezî idare ile vakıflardan yollanan tahsisatlar gibi çeşitli şekillerde para ve mal aktarılırdı. Mekke'nin sürekli sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için Mısır'da Eyyûbî ve Memlük dönemlerinden kalan vakıflar aynen muhafaza edildi. Anadolu, Suriye, Kıbrıs ve Balkanlar'da bunlara yenileri eklendi. Kanûnî Sultan Süleyman'dan itibaren Haremeyn evkafı avârız-ı dîvâniye, tekâlîf-i örfiye ve öşür gibi vergilerden muaf tutuldu. Bunların dışında zaman zaman Suriye ve Mısır'da toplanan verginin bir kısmı Haremeyn'e ek gelir olarak tahsis edilirdi (3 Numaralı Mühimme Defteri, 1993: 133-134; 7 Numaralı Mühimme Defteri, 1998: I, 173-174).
Mekke, Osmanlı döneminde de İslam dünyasının özellikle hac mevsimlerinde dinî ilimlerle uğraşan ulema için bir merkez olma özelliğini sürdürdü. Şehirde kültürel canlılığın korunmasında Mescid-i Haram'da kurulan ilim halkaları, buraya yerleşen âlimler, Taberî, İbnü'z-Zahîre, Fâkihî, Mürşidî, Sincârî, Dahlân, Sünbül ve Abdüşşekûr gibi birkaç nesil ilimle uğraşan ve evleri birer ilim merkezi olan aileler, küttaplar, kütüphaneler, sayıları arttırılan medreseler ve bunların etrafında canlanan tasavvufî düşüncenin önemli rolü oldu. Osmanlı devrinde Mekke'de kültürel hayatın canlı kalmasında şehre mücavir olarak yerleşen ve Anadolu, Şam, Mısır, Mağrip, Orta Asya'ya kadar geniş bir yelpazeye mensup olan âlimlerin büyük katkıları vardı. Osmanlılar miras aldıkları medreselerin ayakta kalmasını sağlamışlar ve onlara yenilerini ilave etmişlerdir. Mekke'de bilinen en eski medrese, planını Mimar Sinan'ın hazırladığı, Kanûnî Sultan Süleyman 1564-65 yılında inşa ettirilendir (7 Numaralı Mühimme Defteri, 1998: I, 432-433). Bunlardan Hanefî Medresesi'nde tefsir ve usul gibi dinî ilimlerin yanında tıp da okutuluyordu. III. Murad'ın yaptırdığı medresenin dışında meşhur Mekke medreseleri arasında Şehid Mehmed Paşa, Dâvud Paşa, Hasekiye, Sinan Paşa, Sokullu Mehmed Paşa ve Mahmûdiye sayılabilir. Şehirde hac mevsimlerinde dışarıdan gelenlerin barındığı tekke, zaviye ve ribatlarda da ilmî hareketlilik görülmekte; Kadiriye, Senûsiye, Nakşibendiye, Mevleviye, Rifâiye, Celvetiye ve Şâzeliye gibi tarikatlar şehrin dinî ve kültürel hayatına önemli katkılar sağlamaktaydı. Evliya Çelebi'nin, sayılarını yetmiş sekiz olarak verdiği tekkeler önemli tasavvuf merkezleri idi (1935, IX, 772-773). Sayıları altmışa ulaşan müderrislerin Harem-i şerif'te halka açık ders verdikleri Mekke'de Tanzimat'tan sonra modern eğitim kurumları ortaya çıktı. 1885-1886'da rüştiye ve 1909'da idâdî, ayrıca el-Medresetü's-Savletiyye gibi özel okullar açıldı.
Mekke'nin eğitim ve kültürel hayatının önemli kurumlarından biri de kütüphanelerdir. Bunların en eskisi, Sultan Abdülmecid tarafından 3653 cilt kitap temin edilerek yeniden düzenlenen Mescid-i Haram'daki kitaplıktır. Mekke'de medreselere, ribatlara, tekkelere ve özel şahıslara ait kütüphaneler de mevcuttu.
1887'de Hicaz Valisi Osman Nûri Paşa tarafından Mekke'de Vilâyet adlı devlet matbaası kurularak Hicaz salnameleri yayımlanmaya başlandı. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Hicaz adlı Arapça-Türkçe yayın yapan haftalık ilk resmî gazete Vilâyet Matbaası'nda basıldı (3 Kasım 1908). İttihatçı bir çizgiyi benimseyen ve Mekke emîrinin şehre hükmetmesini önlemeye yönelik bir anlayışı temsil eden Şemsü'l-Hakıka isimli haftalık bir gazete çıkarıldı (16 Şubat 1909).
Tarih boyunca Mescid-i Haram'ın çevresine sıkışıp kalan Mekke'nin asıl gelişimi, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artan petrol gelirleri sayesinde gerçekleştirildi. Bu dönemde şehir farklı mimari tarz ve malzeme ile yeni bir çehre kazandı. Daha önce Mekke, merkezinde Mescid-i Haram'ın yer aldığı Ma'lât ve Mesfele'nin ötesine taşmayan yaklaşık 80.000 kişinin yaşadığı bir şehir konumundaydı. Mekke'nin planında ilk önemli değişiklikler, 1955'ten itibaren başlayan Mescid-i Haram'ı genişletme faaliyetleri esnasında ortaya çıktı. XX. yüzyılın başlarında seyrek yerleşmenin bulunduğu semt sayısı on beş iken bu gelişmeden sonra yerleşim yoğunlaşarak semt sayısı otuza çıktı. Şehir merkezinden başlamak üzere Kâbe'den daha yüksek bina yapılmaması şeklindeki anlayış terkedilip Mescid-i Haram'ı kuşatan çok katlı binalar inşa edilmeye başlandı.
Suudi Arabistan Devleti kurulduğunda Mekke, Medine ile birlikte geleneksel kültürün yaşadığı ve kırsal kesime yayılabildiği iki şehirden biriydi. Bundan dolayı bu şehirlerde geleneksel eğitim yapan kurumlar fazla değişime uğramadan uzun süre faaliyetlerini sürdürdüler. 1949'da açılan tek fakülteyle başlayan yükseköğretim faaliyetleri 1981'de Ümmülkurâ Üniversitesi bünyesinde birleştirildi. Bugün Ümmülkurâ Üniversitesi'nin içinde dokuz fakülte ve beş enstitü vardır. Mekke günümüzde dinî, sosyal ve teknik konularda eğitim yapan yükseköğretim kurumlarıyla Suudi Arabistan'ın en önemli ilim merkezlerinden biridir. Eğitim ve kültür hayatını canlandıran diğer bir unsur da buradaki kütüphanelerdir. Mekke'deki en önemli kütüphane, Sultan Abdülmecid'den sonra XX. yüzyılın başında çeşitli devlet adamları ve özel şahısların katkıda bulunarak oluşturdukları Mektebetü'l-Harem'dir. Ayrıca özel şahıslar tarafından kurulan kütüphaneler mevcuttur. Günümüzde on üç idarî birimden (mıntıka) oluşan Suudi Arabistan'ın idarî birimlerinden birinin merkezi Mekke şehridir. İslam Başşehirleri Birliği de Mekke'dedir.
BOA. HH. nr. 3812, 3838/A, 16439, 26492-26492/A, 27423.
BOA. Cevdet-Dahiliye. nr. 61, 10782.
BOA. Dahiliye-Muhâberât-ı Umûmiyye İdaresi. nr. 69/3.
3 Numaralı Mühimme Defteri. nşr. N. Aykut v.dğr. Ankara 1993.
5 Numaralı Mühimme Defteri. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü. Ankara 1994.
6 Numaralı Mühimme Defteri. nşr. H. O. Yıldırım v.dğr. Ankara 1995.
7 Numaralı Mühimme Defteri. nşr. H. O. Yıldırım v.dğr. Ankara 1998-99.
12 Numaralı Mühimme Defteri. nşr. H. O. Yıldırım v.dğr. Ankara 1996.
82 Numaralı Mühimme Defteri. nşr. H. O. Yıldırım v.dğr. Ankara 2000.
85 Numaralı Mühimme Defteri. nşr. H. O. Yıldırım v.dğr. Ankara 2002.
Ahmed Cevdet Paşa. Târih. İstanbul 1309.
Çeşmîzâde Mustafa Reşid. Târih. nşr. B. Kütükoğlu. İstanbul 1993.
Evliya Çelebi. Seyahatnâme. İstanbul 1935, IX, 679-798.
Eyüp Sabri Paşa. Mir’âtü’l-Haremeyn. İstanbul 1301.
Faroqhi, Suraiya. Hacılar ve Sultanlar, Osmanlılar Döneminde Hac: 1517-1638. çev. G. Çağalı Güven. İstanbul 1995.
Güler, Mustafa. Osmanlı Devletinde Haremeyn Vakıfları. İstanbul 2002.
Hicaz Vilâyeti Salnâmesi. (1309).
İbrâhim Rifat Paşa. Mir’âtü’l-Haremeyn. Kahire, t.y.
Kayalı, Hasan. Jön Türkler ve Araplar. İstanbul 1998.
Kurşun, Zekeriya. Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti: Vehhabî Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı. Ankara 1998.
Küçükaşcı, Mustafa Sabri. “Mekke (Osmanlı Dönemi)”. DİA. 2003, XXVIII, 563-572.
Ochsenwald, William. The Hijaz Railroad, Charlottesville 1980.
Peters, F. E. Mecca. Princeton 1994.
Sibâî, Ahmed. Târîhu Mekke. Mekke 1994.
Snouck-Hurgronje, C. Safahât min Târîhi Mekkete’l-Mükerreme. çev. A. A. eş-Şüyûh. nşr. M. M. es-Seryânî – M. N. Mirzâ. I-II, Mekke 1419/1999.
Şânîzâde. Târih. İstanbul 1291.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Mekke-i Mükerreme Emirleri. Ankara 1984.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mekke
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Kâbe’nin bulunduğu kutsal şehir.