A

MEMLÜKLER(1250-1517)

Mısır, Suriye ve Hicaz’da hüküm sürmüş olan Türk devleti.

  • MEMLÜKLER
    • Süleyman KIZILTOPRAK
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/memlukler
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MEMLÜKLER
MEMLÜKLER (1250-1517)

Mısır, Suriye ve Hicaz’da hüküm sürmüş olan Türk devleti.

  • MEMLÜKLER
    • Süleyman KIZILTOPRAK
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/memlukler
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MEMLÜKLER

Memlük sistemine dayanan bu devletin adına resmen "Devletü Türk" veya "Devletü'l-Etrâk" deniyordu. Mısır'da Eyyûbîler devrinin sonunda Türk kökenli askerî emîrler tarafından kuruldu. Bahrî Memlükleri (1250-1382) ve Burcî Memlükleri (1382-1517) olmak üzere başlıca iki döneme ayrılır.

Memlükler devri başlarında Moğol saldırıları sebebiyle Bağdat ve çevresi büyük yıkıma uğradı. Haçlı saldırılarına karşı da bölgede büyük mücadeleler veriliyordu. Bu iki dış tehdide en büyük mukavemeti Memlükler gösterdiğinden Şam ve Mısır coğrafyası, memleketlerinden ayrılmak zorunda kalan ilim ve sanat erbabının sığındığı yerlerin başında geliyordu. Böylece Şam ve Mısır'da bulunan ve öteden beri ilim merkezleri olarak bilinen yerlerin cazibesi bir kat daha arttı. Fâtımîler, Selçuklular ve Eyyûbîler'in eğitim öğretim geleneklerini güçlü bir şekilde sürdüren Memlük sultanlarının yanı sıra tüccar ve devlet adamlarının da katkısıyla kurulan vakıflar sayesinde cami, mescit, medrese, zaviye, hankah, ribat ve hastane gibi kurumların sayısı arttı. Buralarda ilk kademe eğitimden yüksek eğitime kadar çeşitli branşlarda eğitim öğretim kurumları da işlev sahibi oldu.

Ortadoğu'da İslam coğrafyasındaki memleketlerde okuma yazma temelli bir tür ilk kademe eğitimi sayılabilecek eğitim küttap adı verilen özel mekânlarda yapılırdı. Mısır'da Amr b. Âs devrinden itibaren başlayan eğitim öğretim anlayışı ile takip edilen yöntem ve müfredat Emevîler, Abbâsîler, Tolunoğulları, İhşîdîler, Fâtımîler ve Eyyûbîler devrinden sonra Memlük devrinde de sürdü. Büyük yerleşim bölgelerinin hemen her büyük mahallesinde küttaplar vardı. Bunların yanı sıra saray, hastane, yetimhane, cami, medrese gibi kurumlar içinde de küttaplar bulunuyordu. O zamanın ilk kademe eğitim müfredatı çerçevesinde, okuma yazma, temel dinî ve ahlakî bilgiler, Kur'an eğitimi, hadis, siyer, şiir ve darbımesel, hitabet/güzel konuşma, basit matematik öğretilirdi. Ayrıca imkânlar dahilinde güreş, ata binme ve yüzme gibi sportif faaliyetler yapılırdı (bk. Hâfız-ı kütüp).

Şehir ve kasabalardaki yerleşim bölgeleri dışında ise cami, mescit, hankah, zaviye, ribat gibi yerlerde küçük çocuklar için ilk kademe eğitim verilirdi. Gezici öğretmenlik yapanlar, belirli zamanlarda buralara gelerek bedevi (göçebe) kabilelerin çocuklarına temel bilgileri içeren öğretim faaliyeti yapardı.

Memlük Devleti'nin kurulduğu tarihlerde Kahire'de 74, Şam'da ise 159 medrese vardı. Kısa bir zaman sonra Kahire'de medrese sayısı 115'i aştı. Memurların temel hukuk bilgisine sahip olmalarını sağlayacak kurumların başında fıkıh medreseleri geliyordu. Memlük Devleti fıkıh medreselerini destekleyerek devrin ihtiyaçları doğrultusunda hukuk eğitimine önem verdi. Kahire'de 70 fıkıh medresesi varken Dımaşk ve Kudüs'te 130 civarında fıkıh medresesi bulunuyordu.

Memlük Devleti askerî bürokrasiye dayalı bir devlet idi. Bu yüzden, askerlerin hem savaş hem de barış zamanında nitelik açısından kaliteli, nicelik açısından da yeterli kapasitede sağlık hizmetleri alması önemliydi. Mısır eski devirlerden itibaren tıp eğitiminin önemli olduğu ve meşhur tabipler yetiştiren bir ülke olarak tebarüz etmişti. Memlük Devleti devrinde geçmişten gelen birikimin değerlendirilmesi yanında, toplumun ihtiyaçları bakımından tıp eğitimine özel önem verildi. Dımaşk'ta Dahvâriye, Necmiye, Lebûdiye ve Düneysîriye medreseleri gözde tıp medreseleri arasındaydı. Bu medreselerde üst düzeyde verilen eğitim sayesinde büyük hekimler yetişti. Portekizli Servetus'tan üç yüzyıl önce küçük kan dolaşımını bulup kayda alan İbnü'n-Nefîs Dahvâriye Medresesi'nde eğitim aldı.

Memlükler'de çağdaşı olan diğer İslam devletlerinde olduğu gibi temel eğitimden sonra sürdürülen yüksek eğitim kurumlarında bir tür öğrenci özgürlüğü ile öğretmen merkezli eğitim öğretim sistemi vardı. Eğitim bu kurumlarda, bazı istisnalar haricinde erkek öğrenciler için açık idi. İlk kademe eğitim kurumu olarak kabul edilen küttaplarda da bazı istisnalar olmakla birlikte karma eğitim yapılmıyordu. Bazı medreseler ise sadece kız öğrenci kabul ediyordu ve erkeklerin sıklıkla bulunduğu yerler dışında inşa ediliyordu. Kadınlar için açılan medreseler de çok az olmasına rağmen, bazı kadınlar özel eğitim yoluyla erkek hocalardan icazet alıyordu. Aynı şekilde bazı bilgin kadınlar da erkek öğrencilere öğretmenlik yapmış ve onlara icazet vermişlerdir.

Medreselerin yönetim ve eğitim kadrosunun tayini, güvenlik, temizlik ve bakım işlerini yapacak kişilerin görevlendirilmesi, bütün personelin maaşlarının ödenmesi, barınma ve yeme içme gibi masraflar da dahil olmak üzere bütün giderlerin karşılanması noktasında sultan, emîr veya özel şahıslar tarafından kurulan vakıflar sorumlu idi. Bu şekilde kurulan medreselerde en az bir yönetici nazır sıfatıyla görev yapıyordu ve eğitim öğretim programından sorumlu olan en az bir müderris yetki sahibiydi (bk. Müderris). Öğrencilerin aldıkları dersin kavranması noktasında her müderrise en az bir muid (asistan) yardımcı oluyordu. Birden fazla muidin görev yapması durumunda içlerinden biri reîsü'l-muîd olarak tayin ediliyordu. Memlükler devrinde Mısır'da bazı medreselerde muid yanında müfid adıyla görev yapan bir öğretim yardımcısı daha vardı.

Cami, mescit, hankah, ribat, zaviye, türbe (meşhet) ve benzeri yerler ibadet, dua ve zikir yerleri olduğu gibi özellikle yolcular için barınma yerleri gibi sosyal bir işleve de sahipti. Bu kurumlarda belli zamanlarda toplumun bütün kesimlerine yönelik eğitim öğretim, sanat, musiki, sağlık, genel kültür ve irşat faaliyetleri yapılırdı. Bu haliyle bir tür halk eğitim merkezi işlevine sahiplerdi. Hankah, tekke ve zaviyelerde mutfak, hamam, ibadet, zikir ve halvet için ayrı yerler tayin edildiği gibi derslik ve kütüphaneler de bulunuyordu.

Memlük Devleti'nin egemenliğindeki sınırlarda eğitim öğretim faaliyetlerinin tamamlayıcı bir unsuru da kitap çarşıları idi. Şam ve Kahire'de bulunan kitapçılar çarşısındaki bazı kitapçılar birer açık öğretim merkezi gibiydi. Şam'daki Sûkulkütüp isimli çarşı ilim adamlarının buluştuğu bazı ilmî görüşmeler yaptıkları bir yer idi. Makrîzî Mısır'daki "Sûku'l-verrâkîni'l-kadîme" ve "Sûku'l-verrâkîn" isimli iki kitapçı çarşısının adını vermektedir.

Memlükler devrinde önceden beri kabul gören bir geleneğin devamı olarak bazı büyük camiler yüksek seviyede eğitim öğretim faaliyetlerinin yapıldığı yerler idi. Kahire Amr b. Âs Camii ve Ezher Camii, Şam'daki Emeviye Camii, Kudüs'teki Aksâ ve Kubbetüssahre Camii bu yönleriyle bütün İslam dünyasında meşhur idi. İbn Kesîr hem Amr b. Âs Camii hem Emeviye Camii'nde müderris olarak ders veren ünlü hocalardan biriydi. Onun zamanında Emeviye Camii'nde sekiz ayrı yerde programlı dersler yapılıyordu. İbn Battûta Emeviye Camii'ni ziyaret ettiğinde bu duruma şahit olarak hadis ve Kur'an derslerinin yapıldığı ayrı kürsülerin olduğunu kaydetmiştir. Aksâ ve Kubbetüssahre'de yapılan derslerin çok sayıda takipçisinin olduğunu, hatta bazı kürsülerin ders halkasının avluya kadar taştığını belirtir. Ders anlatımında müderrislerin öğrenciler arasında dolaşarak yüksek sesle dersler işlediklerini ve bu uygulamanın kazanımlar açısından başarısını ifade ederek över. Müderrislerden bazıları mesela İbn Ca'berî dersi izleyenler arasında dolaşırken hikâyeler anlatır, şiirler okur ve öğretici oyunlar oynardı.

Medrese ve camiler dışında Kahire'de yirmi beş zaviye, yirmi iki hankah ve on bir ribat, Dımaşk'ta ise otuz altı zaviye, yirmi dokuz hankah ve yirmi üç ribat eğitim öğretim faaliyetini sürdürüyordu. Bunlardan bazıları oldukça kapsamlı bir program çeşitliliğine sahipti. Mesela Emîrü'l-Kebîr Seyfeddin Şeyhû tarafından kurulan Şeyhû Hankahı (1357) bir medresedeki ders programı gibi hadis, kıraat, tasavvuf ve dört mezhep fıkhı yanında tıp alanında çeşitli dersler veriliyordu. Baybars Çaşnigîr Hankahı'nda ikamet eden 400 sufi hadis eğitimi alıyordu. Ayrıca burada meşhur âlimlerden İbn Haldun ve İbn Hacer yöneticilik yapmış ve çeşitli dersler vermiştir. Şeyhûniyye Hankahı'nda Osmanlı bilimi Muhyiddin Kâfiyeci yöneticilik yapmış ve ders vermiştir. Abdülbâsıt Hanefî ise burada yetişen meşhur sufilerdendir. Süyûtî ve Bedreddin Aynî, Berkûkiye Hankahı'nda yetişen çok meşhur iki âlim idi. Bağdâdiye Ribatı'nda ise kadınlar için fıkıh ve tasavvuf dersleri yapılıyordu. Mutasavvıflar da yüksek seviyede eğitim öğretim faaliyetinde bulunuyordu. Mesela Şâfiî Zaviyesi hocaları arasında İbn Cemâa gibi devrin meşhur bir mutasavvıfı vardı. Mecdüddin Aksarâyî ise Siryâkûs Hankahı'nda hoca ve yöneticiydi. Osman Zehebî Ümmü's-Sâlih Türbesi'nde yer alan dershane de ders veriyordu. Zeynüddin Dımaşkî de Mansûriye'de ders veriyordu.

Memlük Devleti'nde askerî okullar eğitim öğretim alanında özel bir öneme sahipti. I. Baybars (1260-1277) devrinde tabaka adındaki kışlalar askerî okul fonksiyonuna da sahip olmaya başladı. Sultan Muhammed b. Kalavun (1293-1294, 1299-1309, 1310-1341) devrinde Kahire Kalesi civarında on yedi tabaka vardı. XV. yüzyılda Kahire'deki on iki tabakanın her birinde en az 1000 memlük barınıyordu.

Memlük Devleti'nde, yönetim sistemi askerî bürokrasi üzerinde kurulu olduğu için askerî okul niteliği taşıyan tabakalar hem kışla hem de mükemmel asker yetiştiren kurumlar idi. Memlük adayları umumiyetle küçük çocukken çoğunlukla Kafkaslar ve Orta Asya'dan Mısır'a getirilirlerdi. Memlük adayı kişi, öncelikle kendi boyundan olanların çoğunlukta olduğu bir tabakanın öğrencisi olarak kayda alınıp yerleştirilirdi. Bu tabakaların her birinde genç memlük adayının eğitiminden sorumlu kılınan bir hadım bulunurdu. Adayın ders programının başında, Kur'an ve temel İslam bilgileri yer alırdı. Her grup öğrencinin temel bilgileri edinmesini sağlamak amacıyla okul dışından her gün gelen bir hoca vardı. Askerî okuldaki eğitimin ilk bölümünde nazarî ve amelî dinî eğitimin yanı sıra askerî ahlak ve disiplin kuralları da öğretiliyordu. Dini eğitimi tamamen Sünnî esaslara bağlı kalınarak yapılıyordu. Memlük adayı ayrıca silah kullanma sanatı demek olan "envâ el-harb" eğitimi alırdı. Bu eğitim sayesinde yay, mızrak gibi harp aletlerini mükemmel şekilde kullanmayı öğrenirdi.

Askerî eğitim programına uyma konusunda çok katı disiplin kuralları vardı. Programın zamanında ve tam olarak yapılmasını sağlamakla görevli hadımların başında ruûs el-nüvvâb isimli yetkili kişi vardı. Bu kişi hem eğitmen hocaları hem de öğrencilerin bütün davranışlarını dikkatle izliyor ve kontrol ediyordu. En küçük bir disiplinsizlik sert bir şekilde cezalandırılırdı. En büyük ceza askerî okuldan atılıp sıradan bir köle durumuna döndürülmek idi. Bu cezaya muhatap olmak istemeyen memlük adayları derslerde başarılı olmak için yoğun gayret gösterirler ve kurallara titizlikle uyarlardı.

Ancak zamanla sıkı disiplin terkedildi. Askerî okulların geleneksel kuralları zayıfladı. Büluğ çağını geçen ve büyük yaşlarda olanlardan okula alınanların sayıca çoğalması disiplini bozan durumlardan biri oldu. Ayrıca İslam dini eğitimiyle birlikte sürdürülen teorik eğitime yeterince önem verilmedi. Tabakadaki askerî eğitimin niteliği düşünce, memlük sistemi zayıfladı. Makrîzî bu durumu Memlük Devleti'nin asıl yıkılma sebebi olarak değerlendirmiştir. Memlük Devleti'ni güçlü kılan, memlük eğitim sistemiyle yetişen askerlerin oluşturduğu ordusuydu. Askerî okullarda idarecilerin en önemli görevi eğitim öğretim saatleri dışında memlük asker adayı öğrenciler arasındaki düzeni sağlamak ve muhtemel disiplinsizlikleri önlemekti. Hadımlar askerî okulda sürekli bulunarak disiplini sağlıyorlardı. Bunlara genel olarak hüddâm et-tibâk, tavâşiyât et-tibâk ve savvâkün adı veriliyordu. Her bir tabakanın başında mukaddem et-tabaka adlı yetkili vardı. Rütbesi en azından kırklar emîri olan mukaddem el-memâlik es-sultâniyye unvanını taşıyan hadım ise baş idareci olarak bütün tabakalardan sorumluydu. Onun da rütbesi onlar emîri olan ve nâip unvanlı bir yardımcısı bulunuyordu.

Memlük askerinin kariyerindeki en önemli şahsiyet onu en son memlük olarak satın alıp tabakadaki eğitimi sonrasında azat eden kişidir. Bu kişi genellikle devrin sultanı olurdu. Herhangi bir sebeple devrin sultanı değiştiğinde memlük asker adayının da sahibi değişmiş olurdu. Genellikle yeni sultan tabakalarda eğitim gören eski sultanın sahibi olduğu memlük asker adaylarını hukuken satın alarak onların yeni efendisi olurdu. Bu yüzden memlükler son efendilerini bir baba gibi görüp saygı ve sadakat beslerdi. Memlük askerlerinin tabakadaki arkadaş grubuna hoşdaş (huşdaş) denirdi. Hoşdaşlar arasında kariyerleri boyunca süren tam bir dayanışma vardı.

Memlükler kariyerleri boyunca anavatanlarında aldıkları Türk isimlerini kullanmaya devam etti. Köle tacirleri Türk kökenli olmayanlara Türkçe isimler vererek o kişinin memlük sistemine girme ihtimalini arttırmaya çalışıyordu. Memlük asker adayları kariyerleri sürecinde Türk isimleri yanında müslüman olduklarını gösteren bir Arapça isim daha alırlardı. Sisteme dahil olan farklı kökene sahip memlükler olsa da aralarındaki iletişim dili Türkçe idi. Hepsi Türk veya Etrak olarak çağrılıyordu. Tabakalarda hadımlara ayrılan idarî makamlara gelmek için memlük sisteminin temel yaklaşımlarına göre uygun bir şekilde seçilmek gerekiyordu. İdarî eğitim kadrosundaki hadımlar diğer memlükler gibi hiyerarşik rütbeleri alarak liyakat, tecrübe ve sadakat kıstaslarına göre yükseliyorlardı.

Memlük Devleti'nin gelişmesi ve yayılması, başlangıcından beri askerî teşkilata bağlıydı. Bunu da güçlü olmasını sağlayan temel şartlardan birisi eğitim sistemi idi. Memlük Devleti'nin askerî sistemindeki her nefer seçilerek temin ediliyordu. Bunun için temel şart Türk kökenli olmaktı. Türkler dışında Gürcüler ve Çerkezler gibi Kafkas halklarına mensup olanlar da Türkçe öğrenerek ve konuşarak sisteme uyum sağlayabiliyordu. Köle olarak satın alındıkları sırada askerlik mesleğine uygunluk kıstasları bakımından seçiliyor, askerî okula dahil olduklarında da her aşamada bu seçilme ve elenme sistemi devam ediyordu. Askerî eğitim konusunda fürûsiye idmanları temel alınıyordu. Fürûsiye bir atlı askerin bir program dahilinde, meziyetli bir asker oluncaya kadar elde ettiği her kazanım ve yeteneği kapsamaktaydı. Fürûsiye eğitiminde başarı kazanmak ve tecrübe sahibi olmak, Memlük süvarileri için temel şart niteliğinde idi. Bu eğitimler sırasında elde edilen başarı kemâlât (mükemmeliyet) veya fezâil (üstün kabiliyet) gibi derecelerle ifade edilirdi. Fürûsiye eğitiminin yapıldığı sahalara meydan adı verilirdi. Bahrî Memlükleri döneminde (1250-1382) Kahire'de ve çevresinde inşa edilen çok sayıda meydan, düzenli olarak yapılan fürûsiye idmanlarının eğitim sahasıydı. Eğitim kargı (mızrak), gürz, okçuluk, kılıç, güreş eğitimi ile kabak, polo oyunları ve avcılık, at yarışı, mahmil gibi şubelerde yapılıyordu. Kahire hilafet merkezi olduğu için bütün hac organizasyonu Memlük Devleti tarafından özenle yapılıyordu. Mahmil törenlerinin görsel açıdan muhteşem olması yanında mahmilin katıldığı yolculuğa dair güvenlik tedbirlerinin alınması meydanlarda yapılan tatbikatlarla sağlanıyordu. Bir çeşit savaş sanatının öğretildiği ve tatbikatının yapıldığı bu eğitimler esnasında, yeteneklerini kanıtlayanlar kariyer merdivenlerini hızla tırmanmaya başlıyordu. Bu sırada asgari başarıyı gösteremeyenler ise ya pasif görevlere kaydırılıyorlardı ya da ordudan uzaklaştırılıyorlardı.

Tabakada eğitim görenler, büluğ çağından önce dahil oldukları sistemde formel eğitimlerini normal şartlar altında yedi yıl kadar sürdürüp tamamladıklarında yetişkin bir genç asker olurlardı. Eğitim sisteminin zaafa uğraması aniden çıkan savaşlar gibi asker ihtiyacı gerektiren durumlarda söz konusu oluyordu. Bu durumda normal eğitim süresi sona ermeden mecburen erken mezuniyetler yapılıyordu. Eğitimin tamamlanması demek, azat edilerek askerî görevlerine resmen başlamaları anlamında gelirdi. Askerî eğitimlerini tamamladıklarına dair itâka adı verilen diplomayı düzenlenen özel bir törenle alırlardı. Azat edilip diplomasını alan, artık köle olmaktan çıkar ve bir profesyonel asker olarak memlük adıyla orduya katılır, ordunun askeri olarak maaş ve diğer ödeneklerini almaya hak kazanırdı. Askerî okuldan mezun olmak memlük kariyerinin önemli safhası idi. Özgürlüğünü kazanan ve maaş almaya başlayan memlükler, memlük sisteminin hiyerarşik yapısı içinde yüksek rütbelere ulaşmak için devamlı bir yarış içinde bulunurlardı. Rütbe bakımından ilerlemenin en önemli şartı ise liyakat ve meslekî başarı yanında tecrübe ve sadakat idi.

Eğitim almadan önce fizikî özellikleri güçlü olsa da sıradan bir köle gibi görülen memlük asker adayları, askerî okuldaki eğitimlerini tamamlayıp hür bir kişi olarak ordu kadrosuna geçtikten sonra, askerî kabiliyet, siyasî zekâ, meslekî tecrübe, siyasî ve askerî ekip dayanışması gibi faktörlerin etkisiyle, kariyerlerinin zirvesi demek olan sultanlık makamına kadar bile yükselebilirlerdi. Askerî okula adım atan hemen her gencin nihaî hedefi Mısır tahtına sultan olmak idi. Memlük Devleti tahtına oturan sultanlar yanında memlük askerî okullarından İbn Dokmak (ö. 1407), İbn Tağrîberdî (ö. 1470) ve İbn İyâs (ö. 1524) gibi ilim adamları da çıktı. Bu bakımdan Memlük askerî okullarında verilen teorik ve pratik eğitim, çağına göre oldukça ileri seviyedeydi. Bu eğitim sistemi, Mısır'da Osmanlı Devleti zamanında da devam etti. 1811 yılında Osmanlı Devleti'nin Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa memlük askerlik sistemini ortadan kaldırdıktan sonra memlük eğitim sistemi yerini modern askerî mekteplere bıraktı.

Kaynakça

Ayalon, David. Gunpowder and Firearms in the Mamluk Kingdom. London 1968.

a.mlf. The Mamlūk Military Society. London 1979.

a.mlf. “The Eunuchs in the Mamluk Sultanate”. Studies in Memory of Gaston Wiet. ed. M. Rosen-Ayalon. Jerusalem 1977, s. 267-295.

İbn Haldûn. Kitâbü’l-İber. nşr. İ. Şebbûh v.dğr. Beyrut 2015.

İbn İyâs. Bedâiu’z-Zühûr fî Vekāii’d-Dühûr. nşr. M. Mustafa. I-V, Kahire 1983-1984.

İbn Tağrîberdî. en-Nücûmü’z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve’l-Kāhire. nşr. M. H. Şemseddin. C. VI, Beyrut 1992.

Kızıltoprak, Süleyman. “Memlûk Sistemi”. Türkler. ed. H. C. Güzel v.dğr. Ankara 2002, V, 320-336.

Kara, Adnan. “Memlüklü Eğı̇tı̇m Sı̇stemı̇ Üzerı̇ne Bı̇r Değerlendı̇rme”. Turkish Studies. 13/1 (2018), s. 187-212.

Makrizî. Kitâbü’l-Mevâiz ve’l- İ‘tibâr bi-Zikri’l-Hıtat ve’l-Âsâr. I-II, Bulak 1270.

a.mlf. Kitâbü’s-Sülûk li-Ma‘rifeti Düveli’l-Mülûk. nşr. M. M. Ziyâde – S. A. Âşûr. I-IV, Kahire 1957-1973.

Süyûtî. Celâleddin. Hüsnü’l-Muhâdara fî Târîhi Mısr ve’l-Kāhire. nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim. I-II, Kahire 1967.

Şeşen, Ramazan. İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri. Ankara 2001.

a.mlf. Haçlılar Önünde Sultan Baybars. İstanbul 2013.

Tomar, Cengiz. “Kılıçtan Kaleme: Memlûklar ve Entelektüel Hayat”. Türklük Araştırmaları Dergisi. 12 (2002), s. 249-259.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/memlukler

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

MEMLÜKLER (1250-1517)

Mısır, Suriye ve Hicaz’da hüküm sürmüş olan Türk devleti.