A

İCAZET

Klasik döneminde talebenin ilmî yetkinliğini gösteren tasdik belgesi; bir çeşit diploma.

  • İCAZET
    • Murat ÇELİK
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/icazet
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İCAZET
İCAZET

Klasik döneminde talebenin ilmî yetkinliğini gösteren tasdik belgesi; bir çeşit diploma.

  • İCAZET
    • Murat ÇELİK
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/icazet
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İCAZET

Arapça bir kelime olan icazet "su vermek, sulamak, ileriye götürmek, izin vermek, söyleneni yapmak ve bir şeyi yerine getirmek" gibi anlamlara gelmektedir. İlk önce hadis ilminde ortaya çıkmış, sahih isnadın denetlenmesi amacıyla kullanılmıştır. Zamanla yeni bir anlam kazanmış, bilgi silsilesinin takibini içeren hocanın sözlü ya da yazılı izin veya onayı anlamına gelen bir terime dönüşmüştür. Öğretimden başka seyrü-sülûk ile nefis terbiyesinin telkin edildiği tekkeler, ahî loncalarının yanı sıra hat sanatı, zanaat veya tababet eğitim ve öğreniminde kullanılmış, tekkelerde mürşit, meslekte usta tarafından verilen sözlü ya da yazılı ruhsatlara denmiştir. İcazet eğitim öğretimde hem süreçleri, kişileri, düşünceleri, eserleri ve metotları göstermesi hem de çok katmanlı ilişkiler ağının kayıt altına alınması bakımından bilginin tekâmül senedidir. Bilginin kaynaktaki özgünlüğünün sıkı sıkıya korunmasının yanı sıra nakledilmesiyle birlikte usuldeki gelişmelerin takip edilmesini mümkün kılan bir araçtır.

Yazılı malzeme ile ilişkilendirilmekle birlikte müslümanlar arasında ilk icazet uygulaması "duymada ve dinlemede" ortaya çıkmıştır. İlk dönemlerde semaî bir niteliği olsa da yeni ilim dallarının ortaya çıkmasıyla icazet farklı bir nitelik kazanmış, özellikle fıkhın gelişimiyle de yeni bir muhtevaya sahip olmuştur. Kaynaklarda fıkıhta bir metoda dayanarak fıkhî meselelerde talebelere görüş bildirme yetkisinin verilmesi Mâlik b. Enes ile başlatılmış, İmam Şâfiî'nin de fıkhî konularda fetva olarak görüş bildirme yetkisini Mekkeli Müslim b. Hâlid'den aldığı zikredilmiştir.

İcazet uygulaması Türkistan, Hindistan, Mağrip, Afrika, Anadolu ve Balkanlar gibi müslümanların yaşadığı bütün coğrafyalarda yaygın kullanım alanı bulmuş, Şam, Kûfe, Bağdat gibi ilk dönem ilim merkezlerinin ardından Nîşâbur, Herat ve Buhara'da kökleşmiştir. İcazetler sayesinde İslam ilim ve kültür havzalarında okutulan dersler takip edilebilmiştir. Zaman içerisinde icazet kurumunun yaygınlaşmasıyla yeni bir tür oluşmuş, böylelikle icazet veren hoca adlarının derlendiği "meşayha" denilen yeni literatür ortaya çıkmıştır. Şiîler arasında ise "içtihat icazeti" kavram olarak farklı bir nitelik ve önem kazanmıştır.

İcazetler kapsamlarına göre genellikle hususi (icâzet-i hâssa) ve umumi (icâzet-i âmme) şeklinde iki kısma ayrılmıştır. Bu iki başlık altında yer alan icazetlerde de farklılıklar görülmüş, dinî ve meslekî olmak üzere yeni bir tasnife tâbi tutulmuştur. Dinî ilimler bakımından hadis dinleme, nakletme ve imla etme, sonrasında fıkhın öğretimde baskın hale gelmesiyle fetva ve öğretim anlamındaki tedris icazetleri önem kazanmıştır. Böylelikle "el-icâze bi't-tahdîs, el-icâze bi'l-fetvâ, el-icâze bi't-tedris, icâzetü'l-irşâd" ile dinî ilimler alanında "icâzeti't-tıb, icâzeti'l-ferâiz, icâzeti'l-hesab, icâzeti'l-hat, icâzeti't-tarîk" ile de uygulama içeren alanlarda icazet türleri tanımlanmıştır.

İcazet, hocanın talebesiyle başlattığı öğretim sürecinin tamamlayıcı bir parçası olup kendi kanaatinin dışında başka ölçü kabul etmeyen şahsî bir onaydır. Bu sebeple icazetin verilmesi kişisel bir tasarruf olup herhangi bağlayıcı kurallar zümresine tâbi tutulması söz konusu değildir. İmam Buhârî'nin talebesi Nesâî'ye tamamını dinlememesine rağmen kitabının tamamının aktarılması için izin vermesi söz konusu şahsî tutuma kanıttır. İcazetler sözlü ya da yazılı olarak hocanın uhdesinde korunmuş olup bazan şahsî, bazan da toplu törenler şeklinde takdim edilmiştir. Seyyid Velâyet'e esma icazeti Şeyh Abdülmu'tî tarafından kalabalık bir topluluk önünde verilmiştir. Kimi zaman Şeyhülislam Ebüssuûd Efendi'nin kâtiplerinden meşhur Âşık Çelebi'nin hocasının vefatı üzerine yaptığı gibi teberrüken başka hocalardan icazet alındığı da olmuştur. Hekimlik gibi uygulama içeren meslekî icazetlerde imtihanlar önemli görülmüş, mesela II. Selim döneminde hekimlik yapanlar teftiş edilmiş, hekimbaşı tarafından imtihan edilip kendilerine icazet verilmeyen kimselerin hekimlik yapamayacağı ferman ile kanun kılınmıştır.

İcazet bir talebenin ilimdeki nitelik ve kavrayışının gerekçelendirilmesi demek olup kamusal işlevden uzakta bir gelişim göstermiştir. Osmanlı medreselerinde icazet için bir zaman sınırı planlanmasa da XVI. yüzyıldan sonra "tafra ve tehille" yolunu tercih ederek ilmiye sınıfına geçmek isteyenlerle icazet alma seviyesine gelmiş kimseler olan medresede oda sahibi dânişmentler ve tam yetişmemiş öğrencilerinde yükselmelerinin daha sık görülür olması icazetin yanı sıra medrese eğitiminde öğretim süresinin bir önlem olarak tesis edilmesine katkıda bulunmuştur. 1754'te Dürrîzâdeler ve Damadzâde sülalelerinden dört kişinin imtihana tâbi tutulmadan icazet alabilmelerinde yaşandığı üzere idare sıkı önlemler almak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla icazetin genel kuralı olan hocaların şahsî onaylarına Kanûnî Sultan Süleyman zamanında mülazemet kurumu ihdas edilerek yeni bir düzenleme eklenmiş, sonrasındaysa kurumun ihyası söz konusu olmuştur. Böylelikle Fatih Medresesi ile Sahn-ı Süleymaniye'den mezun olarak icazet alma makamına gelenlerin ikinci bir icazet olarak mülazemet hakkı edinmeleri kural haline getirilmiştir.

Genellikle Arapça kaleme alınan icazetler kimi zaman bir tomar kimi zaman murakka kimi zaman da Taşköprizâde'nin Arap Çelebi örneğinde naklettiği üzere kitap şeklinde olmuş, önemine göre bazan tezyin edilmiştir. İlk ortaya çıkmalarından sonra fizikî özellikleri tedricî bir gelişim göstermiş, Osmanlı medreselerinde en olgun örneklerini vermiştir. İlk icazetlerin örnekleri kabul edilebilecek icâzetü's-semâlarda belgeyi veren müsmi' ile kitabı ezberden okuyan ya da okuyanların isimleri, dinleyen veya dinleyenlerin adları ile icazeti yazan kâtibin isimleri bulunmuştur. Besmele ile başlayan metin genellikle hamdele ve salvele ile devam etmiş, icazeti veren hocanın kendi isminden sonra ders aldığı hocaların isimleri sıralanarak Osmanlı medreselerinde verilen icazetlerde yapıldığı üzere mesela Râzî yoluyla Gazzâlî'ye ulaşan bir tür bilim silsilesi kurulmuştur. Ebû İshak'ın et-Tenbîh'i, İbn Mâlik'in el-Elfiyye'si, Beyzâvî'nin el-Minhâc'ı, Şeyhülislam Bulkînî'nin Telhîsü'l-Miftâh ve el-Minhâc fî Usûli'd-dîn'i, Irâkî'nin el-Elfiyye isimli eserleri İbnü'l-Cezerî'nin icazetinde kaydedildiği gibi öğrencinin okuduğu ders ve kitap bilgilerine yer verilmiştir. Bir ahî icazetinde yer alan "dergâh açmak, kandil asmak, mürit kabul etmek, yoldan gelen geçene hizmet etmek" örneğinde görüleceği üzere icazetin niçin verildiği de yazılmış, çoğu defa sınırları açıkça belirlenmiştir. İbn Hacer için yazdığı icazette kendisinden hadis okuyarak hem dirayet hem de rivayette nitelikli bir eğitim aldığına Molla Gürânî şahitlik etmiş, kendisinden ders okuyan Müeyyedzâde Abdurrahman Amâsî'nin üstünlükleri Hocazâde tarafından teslim edilerek övgü sözleriyle icazete kaydedilmiştir. İcazet çoğu defa dua ile sonlanmış, duayı icazeti yazanın adı, yazım tarihi ve yazım yerine ait kayıtlar takip etmiştir. Topluluk önünde verilen bazı icazetlerde şahit adlarına yer verildiği de olmuş, şahsî mühürlerle şahitlikler teyit ve tekit edilmiştir. İcazetler kâtipler aracılığı ile yazıldığı gibi İbn Hacer'in yanı sıra Şeyh Şemseddin Buhârî'ye Molla Fenârî'nin el yazısıyla verdiği icazetlerde görüleceği üzere bizzat hoca tarafından kaleme alındığı da olmuştur.

Diğer ilmiye geleneklerinde olduğu gibi icazet kurumu Osmanlılar'da da titizlikle takip edilmiş, Taşköprizâde, zeyil ve tekmilelerindeki örneklerde de görüleceği üzere müderris ve kitapla ilişkilendirilerek sürdürülmüştür. Mülazemet uygulamasında icazet ihtiyaç halinde yeni ek uygulamalarla ihya edilerek XIX. yüzyıla kadar devam ettirilmiştir. Öğretimin modernleşmeye başlamasıyla yeni kurumlar tesis edilmiş, yeni kurumların kuramsal çerçevesinde icazet yerini "tasdikname, şehadetname, ehliyetname ve diploma" gibi resmî belgelere bırakmıştır. 1914 yılında yapılan bir düzenlemeyle Dârülhilâfeti'l-aliyye Medresesi'nin âlî bölümünden mezun olanlara icazetname, tâli bölümünden mezun olanlaraysa şehadetname verilmesi kabul edilmiş, 1917'deki başka bir düzenlemeyle icazetin sadece Medrese-yi Süleymaniye'den verilmesi kararlaştırılmıştır.

Kaynakça

Akpınar, Cemil. “İcâzet”. DİA. 2000, XXI, 393-400.

Atçıl, Abdurrahman. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bürokrasi ve Ulema”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi. sy. 36 (2017), s. 1-20.

Ayar, Talip. “Bir Osmanlı Müderrisinin İcâzetnamesi ve Tarihî Kaynak Değeri Üzerine Bazı Mülahazalar”. Turkish Studies. 9/1 (2014), s. 43-62.

Beşinci, Enver. Osmanlı’dan Günümüze İcazetten Diplomaya. İstanbul 2020.

Idriz, Mesut. “İslâm Eğitim Yaşamında İcazet Geleneği”. Değerler Eğitimi Dergisi. 1/3 (2003), s. 169-188.

Karaman, Fikret. “Eğitimde Bilimsel Bir Belge: İcazetnâme ve İçeriği”. İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 9/1 (2018), s. 9-20. 

Makdisi, George. The Rise of Colleges: Institutions of Learning in Islam. Edinburgh 1981, s. 140-148.

Özbolat, Abdullah. “İcazet Merasiminden Mezuniyet Törenine: Bir Geçiş Dönemi Ritüelinde Süreklilik ve Değişim”. Millî Folklor. 31/121 (2019), s. 102-114. 

Stewart, Devin J. “Degrees, or Ijaza”. Medieval Islamic Civilization: An Encyclopedia. ed. J. W. Meri. New York 2006, I, 201-204.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/icazet

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

İCAZET

Klasik döneminde talebenin ilmî yetkinliğini gösteren tasdik belgesi; bir çeşit diploma.