A

HİNDİSTAN

Güney Asya’da ülke.

  • HİNDİSTAN
    • Azmi ÖZCAN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 14.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/hindistan
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    HİNDİSTAN
HİNDİSTAN

Güney Asya’da ülke.

  • HİNDİSTAN
    • Azmi ÖZCAN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 14.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/hindistan
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    HİNDİSTAN

Umman deniziyle Bengal körfezi arasında, Himalaya dağlarından güneye doğru daralan üçgen şeklindeki bir yarımada görümündedir. Asya kıtasının okyanusa uzanan bağımsız bir parçası gibi olmasından dolayı alt kıta "subcontinent" olarak da nitelenir. Coğrafî bir bölge olarak günümüzde Pakistan, Bengladeş, Myanmar ve Sri Lanka gibi ülkeleri de içine almaktadır. Hindistan 3.287.469 km² yüzölçümü ve 1.412.531 kişilik nüfusuyla dünyanın toprakları en geniş yedinci, nüfusu ise en kalabalık ikinci ülkesidir. Sanskritçe'de adı Bhârat, Batı dillerinde İndus nehrine izafeten India, İslam kaynaklarında ise Hindistan olarak geçer.

15 Ağustos 1947 tarihinde İngiliz egemenliği sona erdiğinde, alt kıta din ve inanç temel alınarak iki ayrı ülkeye bölündü: Hindular'ın çoğunlukta olduğu Hindistan ve müslümanların çoğunlukta olduğu Pakistan; Pakistan'ın doğu kısmı daha sonra 1971'de Bangladeş'i oluşturmak üzere ayrıldı.

Dünya tarihinin en kadim halklarını barındırmış olan Hindistan'ın etnik ve kültürel yapısı çok çeşitlidir. Dravidler ve Avustraloidler ülkedeki en eski halklardandır. Milattan önce II. binyılın ortalarından itibaren ise Hint-Ârî kökenli beyazlar, VI. yüzyılda Persler, IV. yüzyılda Makedonlar, ardından Akhunlar, Moğollar, Türkler, Afganlar ve İranlılar en sonra da sömürgeci Avrupalılar gelmişlerdir. Ülkede yüzlerce mahallî dil mevcut olup resmî dil Hintçe'dir. Müslümanlar ise genellikle Türk-İslam hakimiyeti döneminin eseri olan Urduca dilini konuşurlar. Günümüzde Urduca Hintçe ile kaynaşmış durumdadır.

En büyük din grubunu Hindular'la (nüfusun %75-80) müslümanlar (%15-20), geri kalanı da Sihler (yaklaşık %2), hıristiyanlar (%1,8), Budistler %3 ve Jainistler (%1) meydana getirir. Günümüzde 200 milyondan fazla olduğu tahmin edilen müslümanlar Rampûr, Haydarâbâd, Kanpûr, Kalküta, Bombay, Ahmedâbâd ve Bengalur gibi bazı şehirlerde yoğunlaşmışlardır.

Türkler'in Hindistan alt kıtası ile olan ilişkileri tarihî bir derinliğe sahiptir. Milattan önce II. yüzyıldan itibaren önce Sakalar, ardından Kuşan ve Hun Türkleri Hindistan'a gelmişler, zaman zaman bazı bölgelerde hakimiyet kurmuşlardır. Asıl büyük ilgi ve yerleşmeler ise X. yüzyılın sonlarından itibaren söz konusu oldu. Gazneli Mahmud'un Kuzey Hindistan'a olan sayısız seferleri ile Pencap bölgesinde tesis edilen Türk hakimiyeti daha sonra Gurlu komutanlarından Kutbüddin Aybeg tarafından 1206'da temelleri atılan Delhi Sultanlığı ile perçinlenmiştir. Devamında ise Bâbürlüler Hindistan'da 1526 senesinden 1858'e kadar yaşayan büyük bir imparatorluk kurdular. Bu ikisinin arasında da ülkenin bazı bölgelerinde bağımsız ya da özerk pek çok müslüman Türk sultanlık vücut buldu.

İslamiyet, Hindistan alt kıtasına 710-711 yıllarında Emevî Valisi Muhammed b. Kasım kumandasındaki kuvvetler tarafından Sind bölgesinin fethiyle girdi. X. yüzyıldan itibaren ise ülke Türkler'le Afganlar'ın akınlarına uğramaya başladı.

Özellikle X. yüzyılın sonlarına doğru başlayan Gazneli seferleri Hindistan'daki İslam fetihleri açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. XI. yüzyıl boyunca Türkistan'dan ve İran'dan pek çok ilim adamı, sanatkâr ve mutasavvıf özellikle Lahor'a yerleşti. İslam'ın Hindistan'ın başka bölgelerine yayılması, XII. yüzyılın ikinci yarısında Kutbüddin Aybeg ve İhtiyârüddin Muhammed Bahtiyâr Halacî'nin Kuzey ve Doğu Hindistan'da Bihâr ve Bengal bölgelerinde bazı yerleri fethetmeleriyle kolaylaştı (1202). Ardından Kutbüddin Aybeg 1206'da Lahor'da bağımsızlığını ilan ederek Delhi merkez olmak üzere 1526'ya kadar yaşayan Delhi Türk Sultanlığı'nın temelini attı.

1526'da Bâbür Şah Delhi üzerine yürüdü ve Panipat Savaşı'nda Delhi Sultanlığı ordusunu mağlup etti. Böylece Hindistan'da Delhi Sultanlığı dönemi sona erdi ve Bâbürlü Hint-Türk İmparatorluğu'nun hakimiyeti başladı.

Delhi Sultanlığı döneminin belki de en göze çarpan siyasî başarısı bütün İslam dünyasını tahrip eden Moğol tehdidine karşı Hindistan'ı bu tehlikeden uzak tutabilmiş olmasıdır. Delhi sultanlarının iskân siyaseti Türkistan ve Hazar havzasındaki ilim, sanat ve tasavvuf birikiminin Moğol istilaları sırasında kaybolmamasına ve bunu temsil eden insanların Hindistan'da kendilerine güvenli bir yer bulmalarına imkân sağlamıştır. Buralardan gelen nitelikli nüfus göçü devletin ihtiyaç duyduğu kadrolar için de kaynak olmuştur. Bu çerçevede farklı kimliklerin bir arada yaşayabilecekleri zeminler geliştirilmiş, Türkistan ve Batı Asya ile ticarî ve kültürel ilişkiler kurulmuştur. Nitekim bu devirde Muizzüddin Çiştî, Nizâmeddin Evliyâ, Hoca Kutbüddin Bahtiyâr, Ziyâeddin Berenî, Emîr Hüsrev ve Şeyh Ferîdüddin Mesud gibi çok sayıda mutasavvıf, âlim ve şair Hindistan'a yerleşmiştir. Delhi şehri zamanın en büyük ilim, sanat ve kültür merkezlerinden biri haline geldi. Bu durum İslamlaşmanın da tedricî olarak devam etmesini sağladı.

Bu dönemin kaynaklarda zikredilen belli başlı medreseleri şunlardır: Medrese-yi Beyhakiye (XI. yüzyıl, Gazne), Medrese-yi Saîdiye (XI. yüzyıl, Gazne), Medrese-yi Ebû Sa'd Esterâbâdî (XI. yüzyıl, Gazne), Medrese-yi Ebû İshak İsferâyînî (XI. yüzyıl, Gazne), Medrese-yi Kubbetü'l-İslâm (XII. yüzyıl, Mültan), Medrese-yi Muizzî (XIII. yüzyıl, Delhi, Bedâyun), Medrese-yi Fîrûzî (1226, Mültan), Medrese-yi Nâsıriye (1237, Delhi), Medrese-yi Fîrûzâbâd (1352, Delhi), Medrese-yi Bîbî Racey (1456, Cavnpûr), Medrese-yi Mahmûd-ı Gâvân (XV. yüzyıl, Bîdâr) (Pakdemirli-Birışık, 2013: 96).

Delhi Sultanlığı'nın taht kavgalarıyla istikrarsızlaştığı bir dönemde 1347'de Delhi'de bağımsızlığını ilan eden ve aslen Kafkasyalı olan Alâeddin Hasan Behmen Şah (1347-1358) Dekken bölgesinde Behmenî Sultanlığı'nı kurdu. Ancak XV. yüzyılın sonlarında Behmenî Devleti dağılınca Bîcâpûr havalisinde Âdilşâhîler, Berâr bölgesinde İmâdşâhîler, Bîder bölgesinde Berîdşâhîler, Ahmednagar bölgesinde Nizamşâhîler ve Gûlkünde bölgesinde Kutubşâhîler gibi adlarla müslüman-Türk hanedanlıkları kuruldu. Keza Bengal'de Bengal Sultanlığı, Keşmir'de Keşmir Sultanlığı, Gucerât'ta Gucerât Sultanlığı, Cavnpûr'da Şarkî Sultanlığı, Mâlvâ'da Mâlvâ Sultanlığı ve Kandeş'te Fârûkîler, Bâbürlüler öncesi Hindistan'da hüküm süren önemli müslüman devletler arasında yer aldı.

Bâbürlü Devleti (1526-1858) Hindistan'da kurulan Türk-İslam devletlerinin en büyüğüdür. Muhammed Zahîrüddin Bâbür (1483-1530) tarafından 1526 yılında kurulmuştur. Batılı kaynaklarda Bâbürlüler için kullanılagelen Mughal ibaresinin Moğollar'la karıştırılmaması gerekir. İslam kaynaklarında ise Bâbürlüler Gürkanlılar veya Çağatay ifadeleriyle anılmaktadır (bk. Bâbür).

Bâbürlüler farklı insan topluluklarını yüzlerce yıl bir arada yaşatabilecek bir idarî yapı tesis etmiş zaman içerisinde İslamlaşmanın artmasıyla ortak bir Hint-Türk kültürü oluşmuş, Hindu ve müslümanlar pek çok alanda müşterek yaşama alışkanlıkları geliştirmişlerdir. Sanat, estetik ve mimari anlayışları, yiyip içme alışkanlıkları, kıyafetleri, düğün, eğlence âdetleriyle birbirlerine yakın hayat tarzları insanlara bir arada yaşama imkânı hazırlamıştır. Tabii olarak Hindistan'daki müslümanlar da mahallî inanç ve kültürlerden etkilenmiştir.

Bâbürlü sultanları yetişme tarzları itibariyle özellikle askerlik ve edebiyatta çok mahir idiler. Hanedan mensupları ciddi bir eğitim görüyorlardı. Şair olmamalarının yanı sıra başta Bâbür Şah olmak üzere pek çoğu önemli hatırat yazarları olarak da takdir edilmişlerdir. Nitekim Bâbür Şah'ın yazdığı Vekayi' (Bâbürnâme) Çağatay Türkçesi'nin olduğu kadar dünya hatırat literatürünün de en seçkin eserlerinden kabul edilir. Bir imparatorluk geleneği içerisinde Bâbürlüler eser yazımını ve büyük kütüphanelerin kurulmasını eğitim ve okuma yazmanın yaygınlaştırılmasını teşvik ettiler. Mektep ve medreseler açıldı. Bazı önemli Hintçe eserler Farsça'ya tercüme edildi. Medreselerde eğitim dili Urduca olmakla birlikte Arapça ve Farsça da öğretiliyordu. İlim adamları, şairler, sanatkârlar ve edipler himaye edilerek, onlara geniş imkânlar sağlanıyordu. Bu çerçevede Hindistan İslamî ilim geleneğinde özellikle tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf alanlarında Şah Veliyyullah Dihlevî, Ahmed Sirhindî, Abdülhakîm Siyâlkûtî, Muhammed Tehânevî gibi önemli isimler yetiştirmiş, pek çok kaynak eserin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Esasen ilk İslam fetihlerinin ardından bilgilendirme ve tebliğ amaçlı faaliyetler başlamışsa da bu aşamada sistemli bir eğitim öğretimden bahsedilmesi mümkün değildir. Bu itibarla düzenli bir faaliyet anlamında Gazneliler'den itibaren kurulmaya başlayan Hint alt kıtası medreseleri, Delhi Sultanlığı zamanında gelişerek devam etti. Bâbürlüler döneminde de zirveye ulaştı. Lahor ve Delhi gibi şehirler önemli birer ilim, kültür ve sanat merkezine dönüştü.

Hindistan'daki Türk döneminin esas insan kaynağı Türkistan birikimine dayandığı için eğitim öğretim geleneği de Nizamiye medreseleri tecrübesiyle kurumsallaşan aynı birikimi yansıtmıştır. XV. yüzyıl başına kadar Hint alt kıtası medreselerinde öğrencilere genel olarak Kur'an-ı Kerim, Arapça, fıkıh, usûl-i fıkıh, hadis, kelam, mantık, tasavvuf gibi konuları kapsayan temel kitaplar okutuluyordu. Bu dönemde özellikle devletin ihtiyaç duyduğu kadrolar ve konular medrese müfredatında belirleyici idi.

Eğitim öğretimin daha sistemli hale geldiği Bâbürlüler döneminde medreseler yavaş yavaş birer külliyeye dönüştürülerek kurumsallaşırken pek çok şehirde bizzat devletin desteğinde binlerce medrese faaliyete geçti. Buralarda yapılan tedrisat zamanla iki ana gelenek üzerinden gelişti. Bunlar aile kurumu olan Medrese-yi Rahîmiye ve Şah Veliyullah (1703-1762) çizgisiyle Medrese-yi Âliye-yi Nizâmiye müderrisi Molla Nizâmeddin'in (ö. 1748) hazırladığı ve "ders-i Nizâmî" olarak bilinen eğitim öğretim usulleridir. Medrese-yi Rahîmiye Hint-İslam düşüncesinin en etkili isimlerinden Şah Veliyyullah'ın babası Şah Abdürrahim tarafından 1660 yılında Delhi'de kuruldu ve ülkenin en itibarlı dinî yüksek eğitim kurumlarından biri oldu. Buradan yetişen binlerce öğrenci ülkenin her tarafına yayılan faaliyetleriyle bu geleneği devam ettirdiler. Müfredatta dinî ilimler başat konumda idi. Medrese 1857'de İngilizler tarafından dağıtıldı.

XVII. yüzyıl sonlarında faaliyete başlayan ve Dârülulûm-ı Firengî Mahal veya Medrese-yi Âliye-yi Nizâmiye olarak bilinen medrese ise Molla Nizâmeddin'in hazırladığı ve kısa zamanda pek çok medresenin müfredatına esas teşkil eden "ders-i Nizâmî" usulü ile tanındı. Bu usulde ise mantık, felsefe (hikmet), astronomi (heyet), aritmetik (hesap) gibi aklî ilimler dikkat çekici oranda yer buldu.

Bâbürlüler döneminde açılan binlerce medrese arasında önemi bakımından zikredilebilecek bazı eğitim kurumları da şunlardır: Medrese-yi Hayrü'l-Menâzil (1561, Delhi), Medrese-yi Mescid-i Fethpûrî (1650, Delhi), Medrese-yi Mescid-i Ekberâbâdî (1650, Delhi), Medrese-yi Dârülbeka (1650, Delhi), Medrese-yi Abdülhakim Siyâlkûtî (1650, Siyâlkût), Medrese-yi Rahîmiye (1660, Delhi), Medrese-yi Dârülulûm-ı Firengî Mahal/Medrese-yi Âliye-yi Nizâmiye (1693, Leknev), Medrese-yi Gaziüddin (Gaziyüddin) Han (1700, Delhi), Medrese-yi Âliye (1774, Rampûr), Medrese-yi Âliye (1781, Kalküta), Medrese-yi Hayrâbâdî (XVIII. yüzyıl, Leknev), Medrese-yi Dârülulûm (1856, Haydarâbâd-Dekken) (Pakdemirli - Birışık, 2013: 96).

Diğer taraftan müslüman nüfusun genel olarak Hindu mühtedilerden oluşması dolayısıyla aynı gelenek içinde yaşayagelmiş olmaları, inanç alanında olmasa bile, muamelat alanında pek çok benzerliklerin gelişmesine zemin hazırlıyordu. Bu tarihî tecrübe içerisinde dinî yaşantıda İslam dışı unsurlar ve uygulamaları temizleme gayreti Hint İslam düşüncesinin ana gündemi oldu, bu öncelik zaman içerisinde Şeyh Ahmed Sirhindî'den Şah Veliyyullah'a kadar pek çok ulemanın çalışmalarında önemli yer tuttu.

Hindistan'da gittikçe yayılan İngiliz sömürgeciliği eğitim öğretim alanında da etkisini belli etti ve sömürgecilerle misyonerler tarafından XIX. yüzyıl başlarından itibaren Delhi, Madras, Lahor, Kalküta gibi şehirlerde Church College, Fort William College, Anglo Indian College vb. isimler altında Avrupaî eğitim kurumları açılmaya başlandı. İngilizler'in 1835'te kontrol ettikleri yerlerde İngilizce'yi resmî eğitim öğretim dili olarak dayatmaları ise özellikle müslümanları eğitim öğretim başta olmak üzere her alanda geri bıraktıracak bir süreci başlattı.

1857 yılında Hindistan'da İngiliz varlığına karşı başlatılan bağımsızlık girişimi başarısızlıkla neticelenmiş ve İngiltere bir bütün olarak Hindistan'a el koyarak siyasî, idarî ve askerî anlamda ülkeyi sömürgeleştirmişti. Bu gelişme Hindistan'daki İslam eğitim öğretim geleneği ve düşüncesinde temel bir kırılma meydana getirdi. İngilizler yaşananlardan, büyük oranda müslümanları sorumlu tutarak büyük bir tasfiye faaliyetine giriştiler, ulamayı sindirerek mevcut kurumlarını dağıttılar, siyasî, idarî ve kültürel hayattan dışladılar. Bu şartlar içerisinde başlangıç itibariyle ülkedeki İslam kültürel birikimini koruyabilmek için başlıca üç farklı tavır ortaya çıktı.

Bunlar Mevlânâ Nezir Hüseyin Dihlevî'nin (1805-1902) başlattığı Ehlihadis hareketi, Mevlânâ Muhammed Kasım Nânevtevî'nin (1832-1880) önderliğindeki Diyûbendî Medresesi hareketi ve Seyyid Ahmed Han'ın (1817-1898) Aligarh hareketi. Birbirlerinden dinî anlayış ve yorumlayış itibariyle çok farklı mecralara sürüklenecek olan bu hareketlerin ortak özelliği, üçünün de eğitim eksenli olmasıdır.

Ehlihadis ekolü doğrudan Kur'an ve hadis merkezli olarak belirttikleri din anlayışlarıyla bidatlara karşı sert tutumları ve tasavvufa mesafeli duruşları itibariyle Vehhâbîlik ile kıyaslanmışlardır. Ehlihadis ekolü Hindistan alt kıtasında hadis ilminin canlanmasına büyük katkı sağlamış, başta Kütüb-i Sitte olmak üzere temel hadis kaynakları bir yandan da Urduca'ya tercüme edilmiştir.

Diyûbend'de Muhammed Kasım Nânevtevî önderliğinde 1866'da kurulan ve zamanla çok gelişen Dârülulûm-ı Diyûbend hareketi ise geleneksel eğitim anlayışını devam ettirerek büyük bir talep gördü. Ülke genelinde Dârülulûm-ı Diyûbend'in birer kolu olarak sayıları binlerle ifade edilen dârülulûmlar açıldı. Diyûbend Dârülulûmu Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesinde de önemli rol oynamış, siyasî alanda İngilizler'le hiçbir şekilde irtibatı kabul etmeyerek pasif bir direniş tavrı ortaya koymuştur. Buna karşılık Osmanlılar'a son derece bağlı bir tutum sergileyen dârülulûm uleması, Osmanlı Devleti'ni ilgilendiren milletlerarası meselelerde daima destek sağlamıştır. Merkez dârülulûmun İslamî eserler bakımından zengin bir kütüphanesi bulunmaktadır (bk. Dârülulûm).

Seyyid Ahmed Han ise ülkedeki İslam kültürünün ve varlığının devamının ancak İngilizler'le oluşturulacak bir güven zemininde çağdaş ilimlerin tahsili ile mümkün olabileceğini düşünerek 1875'te Aligarh'da Mohammadan Anglo Oriental College'ı faaliyete geçirdi. 1920 yılında üniversiteye dönüştürülen müessese günümüzde de Aligarh Müslüman Üniversitesi adıyla Hindistan'ın en saygın üniversitelerinden biri olarak eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülkedeki bağımsızlık mücadelesini yürüten ve modern Hindistan tarihini şekillendiren pek çok isim bu kurumdan yetişmiştir. Aligarh Müslüman Üniversitesi bünyesindeki Mevlânâ Âzâd Kütüphanesi'nde 500.000'den fazla basılı eser yanında 15.000'den fazla yazma eser bulunmaktadır.

Bu üç ana damar dışında XIX. yüzyıl Hindistan İslam düşüncesinin önemli isimlerinden biri de Şiblî Nûmânî'dir (1857-1914). Onun önderliğindeki Nedvetülulemâ hareketi geleneksel İslam anlayışı ve modern düşüncenin sentezi ile 1898'de Leknev'de Dârülulûm-ı Nedvetülulemâ'yı kurdu.

Aynı şekilde Ahmed Rızâ Han Birelvî (1856-1921) tarafından kurulan Birelvî hareketi bağlıları ise tasavvuf geleneğinin ağır bastığı bir eğitim öğretim faaliyetini devam ettirmektedirler.

1874'te Haydarâbâd'da kurulmuş olan Câmiatü'l-Osmâniye'de fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi klasik İslamî ilimlerle günümüz müspet ilimleri birlikte okutulmakta olup Hint-İslam kültürünün önemli merkezlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.

Modern dönemde kurulan önemli eğitim müesseselerinden biri de Câmia Milliye İslâmiye'dir. Günümüzde ülkenin en saygın yükseköğretim kurumlarından biri olan bu üniversite ilk olarak 1920'de Aligarh'da kurulmuş daha sonra 1925'te Aligarh'dan Delhi'ye nakledilmiştir. Câmia Milliye İslâmiye'nin merkez kütüphanesi (Zâkir Hüseyin Kütüphanesi) İslamî ilimlerle ilgili zengin bir koleksiyona sahiptir.

1917 yılında Haydarâbâd'da kurulan Câmiatü'l-Osmâniye nitelikli eğitimi ve hoca kadrosu itibariyle ülkenin en önemli ilim merkezlerinden bir diğeridir ve pek çok tanınmış ilim adamı buradan yetişmiştir.

Hindistan'da bağımsızlık sonrası kurulan en büyük İslam araştırmaları merkezi Indian Institute of Islamic Studies'tir. 1964 yılında Hamdard (Hemderd) Vakfı tarafından Delhi'nin eski şehirlerinden Tuğlukâbâd'da kuruldu. Hemderd Vakfı'nın bölgedeki diğer ülkelerde de benzeri faaliyetleri bulunmaktadır. 1989'da kurulan Hemderd Üniversitesi buraya bağlı olarak eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.

Hint alt kıtası çeşitli eğitim ve araştırma kurumlarına bağlı olarak hizmet veren kütüphane ve dokümantasyon merkezleri yanında müstakil kütüphaneler bakımından da zengin bir birikime sahiptir. Nevvâb Feyzullah Han'ın bağışlarıyla 1794 yılında kurulan Râmpûr Rızâ Kütüphanesi, İslam kültürüne dair 15.000'den fazla yazma eser barındırmaktadır.

1828 yılında kurulan (Hudâbahş Kütüphanesi (Patna Khuda Bakhsh Oriental Public Library) ülkenin en saygın kütüphanelerindendir. Çoğunluğu Arapça ve Farsça olan İslam kültürüne dair 18.000 el yazması eser ile binlerce matbu kitap mevcuttur.

Haydarâbâd'da 1891 yılında kurulan Âsafiye Devlet Kütüphanesi de yazma eserler bakımından aşağı yukarı benzer zenginlikte olup ülkenin saygın kurumlarından biridir.

Nevvâb Mîr Yûsuf Ali Han'ın (III. Sâlâr Ceng) topladığı kıymetli yazma eserler üzerine 1951 yılında kurulan Sâlâr Ceng Müzesi Kütüphanesi, 10.000 yazma ve 50.000'i aşkın matbu eserle bölgenin en önemli kütüphanelerindendir. Leknev'de bulunan Nâsıriye Kütüphanesi'nde 30.000 civarında yazma eser kayıtlıdır.

Hindistan, geleneksel tıp birikimi itibariyle de dünyada önemli bir yere sahiptir. Bunlardan özellikle müslümanlar arasında yaygın olan "Unani" tıp sistemi Hipokrat'a kadar uzanan bir ilişkiyi barındırmaktadır. İslam fetihleriyle ülkede gelişme alanı bulmuş olan bu usul esasen geleneksel İslam tıbbına verilmiş diğer bir isim olup, Hemderd Üniversitesi ve Aligarh Müslüman Üniversitesi gibi eğitim kurumlarında otuz civarında Unani tıp okulu bulunmaktadır. Buralardan mezun olan öğrenciler hekim unvanı almakta ve hekimlik yapabilmektedirler. Aynı şekilde sadece bu usul ile faaliyette bulunan tıp merkezleri de yer almaktadır.

Günümüzde Hindistan anayasasına göre devlet altı yaşından on dört yaşına kadar bütün çocuklara ücretsiz ve zorunlu eğitim sunmakla sorumludur. Ülkede altı-on dört yaş arasındaki öğrenciler ilköğretim düzeyi öğrencilerdir. Bu eğitim sekiz yılı kapsar. Beş yıllık ilkokul ve üç yıllık ortaokula ayrılır. İlköğretimde okullaşma oranı 2020 yılında ilkokulda %88,9, ortaöğretimde ise %66 civarında olarak kaydedilmiştir.

Okulların %87'si kentlerdedir. Yükseköğretim büyük oranda kamu hizmetidir. Hindistan'da yasal açıdan üniversiteler, yüksekokullar ve bağımsız eğitim kurumu olarak üç farklı kategoride yükseköğretim kurumu söz konusudur. Bu çerçevede toplamda 1000 civarında üniversite, 40.000 civarında yüksekokul ve yaklaşık 12.000 bağımsız eğitim kurumu faaliyet göstermektedir. On yedi kadın üniversitesi bulunmaktadır. Bazı yüksekokullar da sadece kadınları kabul etmektedir (www.education.gov.in). Ülkede on beş kadar açık ve uzaktan eğitim üniversitesi vardır. Çeşitli endekslere göre ülkedeki en yüksek performanslı ilk on üniversite şu şekilde sıralanmaktadır: Indian Institute of Science, Indian Institute of Technology Guwahati, Anna Üniversitesi, Delhi Üniversitesi, Jawaharlal Nehru Üniversitesi, Vıt Üniversitesi, Manipal Üniversitesi, Jamia Millia Islamia Banaras Hindu Üniversitesi ve Aligarh Müslüman Üniversitesi.

Günümüzde Hindistan en kalabalık müslüman nüfuslarından birine sahip, aynı zamanda da büyük müslüman azınlığa ev sahipliği yapan ülke konumundadır. 200 milyon civarındaki müslüman nüfusu ile Hindistan, Endonezya ve muhtemelen Pakistan'dan sonra dünyanın üçüncü büyük müslüman yoğunluğuna sahip ülkesidir.

Hindistan'ın bağımsızlığı kazanma sürecinde sömürgeci politikalarla tahrik edilen Hindu-müslüman çatışmalarında 2 milyondan fazla insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca kişi de zarar görüp yerlerinden edilmiştir. Hindistan'da kalan müslümanlar büyük zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. Giderek temsil kabiliyeti yüksek sektörlerden dışlanarak hemen her alanda ülkenin en alt toplumsal aidiyet kesimini oluşturmaya terkedilen müslümanlar çoğunluk tarafından güvensizlikle itham edilmenin tedirginliği ile kendilerini ifade etmekte zorlanır hale gelmişlerdir.

Kaynakça

Ahmad, Ashfaque. System of Education in Medieval India (1526-1761 A.D.). New Delhi 1987.

Ahmad, Aziz. Studies in Islamic Culture in the Indian Environment. Oxford 1964.

a.mlf. Islamic Modernism in India and Pakistan, 1857-1964. Oxford 1967.

Alam, Arshad. Inside a Madrasa: Knowledge, Power and Islamic Identity in India. New Delhi 2011.

Husain, S. M. Azizuddin (ed.). Madrasa Education in India: Eleventh to Twenty First Century. New Delhi 2005.

Birışık, Abdulhamit. “Hint Altkıtasında İslâm Araştırmalarının Dünü Bugünü: Kurumlar, İlmî Faaliyetler, Şahıslar, Eserler”. Dîvân: İlmî Araştırmalar. sy. 17 (2004), s. 1-62.

a.mlf. “Hindistan (Hindistan’da İslâm Araştırmaları)”. DİA. 1998, XVIII, 94-101.

a.mlf. “Medrese (Hint Alt Kıtasında Medrese)”. DİA. 2003, XXVIII, 333-338.

Coşkun, Başak. “Hindistan Eğitim Sistemi”. Alanyazın: Eğitim Bilimleri Eleştirel İnceleme Dergisi. 3/1 (2022), s. 85-102.

Jaffar, S. M. Education in Muslim India: Being an Inquiry into the State of Education During the Muslim Period of Indian History (1000-1800 A.C.). Delhi 1972.

Kaur, Kuldip. Madrasa Education in India. Chandigarh 1990.

Khan, M. Hamiuddin. History of Muslim Education II. Karaçi 1973.

Mahmood, Syed. A History of English Education in India. Aligarh 1895.

Metcalf, Barbara D. Islamic Revival in British India: Deoband, 1860-1900. New Jersey 1982.

Özcan, Azmi. Hindistan. İstanbul 2024.      

a.mlf. “Hindistan’da 19. Yüzyıl İslam Modernizmi ve Seyyid Ahmed Han”. İslâmiyât. 7/4 (2004), s. 197-204.

a.mlf. “Dârülulûm”. DİA. 1993, VIII, 554.

a.mlf. “Firengî Mahal”. DİA. 1996, XIII, 132-133.

a.mlf. “Nedvetü’l-Ulemâ”. DİA. 2006, XXXII, 514.

Pakdemirli, M. Nur – Birışık, Abdülhamit. “Hint Altkıtası Geleneksel Öğretim Kurumlarında Yürütülen Din Eğitiminin Gelişim Sürecine Tarihsel Bir Yaklaşım”. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi. 13/2 (2013), s. 87-115.

Peacock, A.C.S. – McClary, Richard Piran (ed.). Turkish History and Culture in India: Identity, Art and Transregional Connections. Leiden 2020.

Taher, Mohamed. Islamic Studies in India: A Survey of Human, Institutional and Documentary Sources. New Delhi 1991.

a.mlf. – Burhanuddin, Mohammed – Khan, Amin Ahmed. “Madrasa Libraries in India”. International Library Review. 21 (1989), s. 83-97.

http://india.gov.in/my-government/constitution-india/constitutionindia https://www.ideasforindia.in/topics/human-development/india-seducation-quandary-learning-from-learning-

http://www.education.gov.in/overview-eeIndia

http://uis.unesco.org/en/country/in

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/hindistan

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

HİNDİSTAN

Güney Asya’da ülke.