Bilgi ve becerinin öğretildiği ortam, mekân ve süreç.
Bilgi ve becerinin öğretildiği ortam, mekân ve süreç.
Arapça'da mekân ismi olan mekteb (çoğulu: mekâtib) "bir şeyin okutulduğu, öğretildiği, öğrenildiği yer ya da ortam" anlamına gelir. Kamûsü'l-Muhît'e göre kelime "kitabet talim olunan mahalle" denir. Mekteb-i sıbyan, ilim ve kitabet talim olunan yerlerdir. Kelime kökünden el-kâtib "yazıcılar", küttâb-ketâtib "mektep, muallimhane", kütübhâne (kitaplara ev sahipliği yapan yer) vb. çok sayıda kelime türetilmiştir. Vankulu Lügati'ne göre küttâb için çocukların ok atmayı öğrendiği "başı yumuşak-elastik, isabet ettiği yere tesir etmeyen küçük ok" anlamında da kullanılmıştır (Atılan ok, isabet ettiği yeri yazı gibi çizdiği için bu anlam verilmiştir). İslam tarihinde Hz. Peygamber zamanından beri özellikle küçük çocukların Kur'an ve temel dinî bilgileri öğrendiği alt seviyedeki öğrenim mekânlarına küttâb ya da mekteb denilmiştir. Mektep kavramı ayrıca bir ilmin ya da sanatın alt alanı, kolu, branşı (mekteb-i edep), talim ve terbiye "mekteb-i İslam"; ilim öğretilen küçük mekân, büro "mekteb-i berîd"; haber toplayan, yayan "mektebü'l-enbâ"; ve ticaret yapılan yer, "ticarethane" gibi anlamlarda da kullanılmıştır.
Antik Yunan, Grek ve Latin medeniyetlerinde, çalışmak sadece kölelere özgü görüldüğü için, bilim ve sanatlarla uğraşmak ancak hür insanlara uygun bir faaliyet olarak kabul edilmiştir. Bilimin ve sanatın öğrenilebilmesi, çalışmaya mecbur olmayan, zihnî faaliyetlere zamanı olan insanlar için düşünüldüğünde, bu faaliyetlerin gerçekleştiği mekâna schoole "okul" denilmiştir.
Bunun yanında bir ilmin, inancın, disiplinin, sanatın ya da felsefenin genel bir ilke, yöntem ve kavram benzerliği etrafında sınırlı bir grupta ve mekânda tartışma ve öğretim sürecine de okul ya da mektep denilmiştir (Urfa okulu, İskenderiye mektebi/okulu, Atina mektebi/okulu, Frankfurt okulu gibi). Okul kelimesi XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren "bir okula, eğitim sistemine ve genel eğitime ait ve onunla ilgili" anlamlarında sıfat olarak farklı kültür ve medeniyetlerde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Mektep/okul "eğitim öğretimin yapıldığı yer, bina, çevre, muhit" anlamına geldiği kadar daha soyut bir mâna ve anlam dünyasına da delalet eder. Zira eğitim öğretimin olması için illa bir fizikî ortama, sınıfa ihtiyaç yoktur. Bir bilgi ve becerinin belirgin kavram, yöntem ve ilkeler doğrultusunda bireyler arası toplu aktarımı bu olguyu ifade eder. Buna göre, eğitimin niteliğinden bahsedilirken, dış unsur olarak mekân daima ikincil derecededir.
Bugünkü mânada, bir bilgi ve becerinin öğretildiği mekân bakımından mekteplere yazılı tarihin başladığı andan itibaren rast gelinmektedir. Mezopotamya'da, Antik Çin, Hint ve Latin Amerika medeniyetlerinde temel formu bugünün okullarına benzeyen yapılar tespit edilmiştir. Sumerler ve Akadlar'da genellikle mabetlere bitişik ya da onun içinde yer alan yazının öğretildiği mekâna edubba, "tablet evi" denilmiştir. Burada daha çok din adamları ya da devlet adamları tarafından, muhtemelen seçkin ailelerin çocuklarına çivi yazısı öğretilmekteydi. Sumer, Akkad, Bâbil ve Asur medeniyetlerinin mekteplerinde devletin yazılı kayıtlarını tutmak ve dinî/kutsal metinleri okuyup anlamak ve halka anlatmak üzere yazı öğretiliyordu. Çivi yazısı öğretilen bu okulun temel/kaba formu modern eğitimle büyük bir benzerlik içindedir.
Bozkır kültürüne tâbi bir hayat yaşayan eski Türkler'de de kültürel devamlılığın sağlanmış olmasından hareketle, kültürü nesilden nesile aktaran sözlü, soyut bir mektep olgusundan bahsedilebilir. Türk devletleri arasında yazılı miras bırakanlar Göktürkler ve Uygurlar'dır. Bu iki devletin bıraktığı mirasa bakılacak olursa, söz konusu toplumlarda, okuma yazma, eğitim öğretim vb. işlerle uğraşan bir kitlenin (literati) varlığından açık olarak söz edilebilir. Edebî ve siyasî niteliği yüksek metinlerin miras bırakılması, bu sahada yüksek düzeyli kurumların varlığına ve çalışmaların yapıldığına delalet eder. Bu da ancak süreklilik arzeden ve belli ilkeler dahilinde yürütülen kurumlar sayesinde mümkündür (bk. Eski Türklerde Eğitim).
Türkler müslüman olduktan sonra ise, İslam'ın ilk dönemlerinden itibaren hemen her mahallede bulunan, camiye bitişik temel amacı Kur'an ve genel dinî bilgileri öğretmek olan mektepleri kabul edip sürdürmüşlerdir (bk. Sıbyan Mektepleri). Bu tür kurumların varlığını gösteren birçok vakıf kaydına rastlanmıştır. Daha çok küçük çocukların gittiği, cami bitişiğinde ya da müstakil binalarda hizmet veren mektepler vakıfların kontrolünde varlık göstermiştir. Kız ve erkek çocuklar için ayrı mektepler olduğu gibi karma mekteplerden de bahsedilmektedir. Mekteplerde imam, müezzin, medreseden ayrılmış kişiler ve bazan da kadınlar hocalık yapmıştır. Mekteplerde hocalık yapmak için "sıbyan ile müzakere ve tefehhüme kadir" (Erünsal, 2021: 266) vasıfta insanların aranması pedagojik açıdan bir hassasiyeti anlatmaktadır. Dinî ve sivil vasfıyla ön plana çıkan mektepler, XVIII. yüzyıldan sonra devletlerin her yönüyle kontrol etmek istediği ve yeniden bütün ayrıntılarıyla kurguladığı yeni mekteplerden/okullardan hemen her yönüyle ayrışır (bk. Zorunlu Eğitim).
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti Batı tarzı yeni eğitim kurumları açmaya başladığında bunlara, genellikle geleneksel/tarihî tecrübeden, özellikle de medrese, tekke ve zaviyeden ayrı tutmak amacıyla "mektep" denilmiştir. Yeni süreç eğitim tarihinde "mektepleşme" olarak da anlatılmaktadır. Bu durum, geleneksel eğitim öğretim zihniyet, felsefe ve eğitim öğretim uygulamaları bakımından bir anlam karmaşasını da ifade eder. Bu dönemde askerî, tıbbî ve mülkî sahada açılan yeni eğitim kurumlarının başına büyük oranda "mektep" kelimesi getirilmiştir (Mekteb-i Harbiye, Mekteb-i Tıbbiye, Mekteb-i Maârif-i Adliye, Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye vd.). Yine bu dönemde devlet tarafından açılan, öğretmeni devletçe atanan ve resmî, ortak bir müfredat takip edilen başlangıç düzeyindeki okullara da (ilköğretim) "ibtidâî mektep" denilmiştir.
Tanzimat döneminde açılan modern eğitim kurumlarına "mektep" ismi verilirken, "okul" kelimesi ilk defa 1932'den sonra dil devrimi etkisiyle "mektep" kelimesinin yerine Fransızca'dan école de esinlenilerek kullanılmaya başlanmıştır (bk. Dil Devrimi). Bu tarihlerde Arapça kökenli mektebin yerine Fransızca école kelimesinin tercih edilmesi bir çelişki olarak görüldüğünden bazıları, "okul" kelimesinin öztürkçe olduğunu iddia etmiştir.
Tanzimat'la birlikte yeni/modern okul sistemini anlatan mektep, 1930'lardan sonra klasik eğitim kurumlarını yani eski sistemi anlatan bir mânaya bürünmüştür. Bu sebeple devletin açtığı yeni ilköğretim yapılarına okul denilirken, geleneksel, gayriresmî mahalle ve sıbyan kurumlarına ise mektep denilmeye devam edilmiştir. Bazı dergi ve gazetelerde yeni açılan okullar kastedilerek "okul mektebi" ifadesinin kullanılması iki kuruma toplumun bakışını ve aradaki anlam karmaşasının düzeyini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Aytaç, Kemal. Avrupa Eğitim Tarihi. Ankara 2009.
Balyemez. Sedat. “Okul” Kelimesi, “Ekol”den mi Geliyor?”. SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. Mayıs 2017, Sayı: 40, s. 115-147.
Bozkurt, Nebi. “Mektep”. DİA. 2004, XXIX, 5-6.
Erünsal, İsmail E. Yirmi İki Mürekkep Damlası: Osmanlı Sosyal ve Kültür Tarihi Üzerine Sohbetler. söyleşi: H. Solak. İstanbul 2021.
Gündüz, Mustafa. “Eski Çağda Eğitim”. Eğitim Tarihi. ed. M. Şişman. Eskişehir 2014, s. 3-30.
Kramer, S. Noah. Tarih Sümer’de Başlar. çev. M. İlmiye Çığ. Ankara 1990.
Lewis, Geoffrey. Trajik Başarı: Türk Dil Reformu. çev. M. F. Uslu. İstanbul 2016.
Makdisi, George. Ortaçağ’da Yüksek Öğretim: İslam Dünyası ve Hıristiyan Batı. çev. A. H. Çavuşoğlu – H. T. Başoğlu. İstanbul 2018.
Mutluay, Nazmiye. İlk Çağda ve Ön Asya Uygarlık Merkezlerinde Eğitim. Ankara 2004.
Mütercim Âsım Efendi. Kâmûsü’l-Muhît Tercümesi. haz. M. Koç – E. Tanrıverdi. C. I, İstanbul 2013.
Vankulu Mehmed Efendi. Vankulu Lügatı. haz. M. Koç – E. Tanrıverdi. C. I, İstanbul 2014.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mektep
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.