A

BAĞDAT

İslam dünyasının siyasî, ilmî ve kültürel merkezlerinden tarihi bir şehir.

  • BAĞDAT
    • Ebubekir CEYLAN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 24.10.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/bagdat
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    BAĞDAT
BAĞDAT

İslam dünyasının siyasî, ilmî ve kültürel merkezlerinden tarihi bir şehir.

  • BAĞDAT
    • Ebubekir CEYLAN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 24.10.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/bagdat
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    BAĞDAT

Bağdat şehrinin de içinde yer aldığı Irak coğrafyası, medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya havzasında bulunmaktadır. Bu bölge yazının icadı ve zigguratlardan gökyüzünün izlenmesine, zamanın ölçülmesinden sulama kanallarının organize edilmesine kadar bilim ve kültür-sanat tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. Ancak Mezopotamya'nın merkezindeki Bağdat'ın asıl gelişmesi İslam medeniyeti döneminde olmuştur.

Irak coğrafyası Hz. Ömer döneminde Kadisiye Savaşı'yla (636) fetholunmuş, Hz. Ali zamanından itibaren Güney Irak, özellikle de Kûfe siyasî merkez haline gelmişti. Bu tarihlerde Bağdat'ın bulunduğu bölgede sadece bazı köyler bulunmaktaysa da Dicle'nin batı yakasına bir şehrin kurulması Halife Ebû Ca'fer Mansûr'un talimatıyla olmuştu. Planlamasıyla halifenin bizzat ilgilendiği şehrin inşası 762 yılında tamamlanmış ve şehre Medînetüsselâm adı verilmişti. Kuruluşundan hemen sonra Bağdat sadece Abbâsî Devleti'nin başşehri olmamış aynı zamanda ilim, kültür ve ticaret şehri haline gelmiştir.

Şüphesiz Hârûnürreşîd (786-809) Abbâsî Devleti'nin öne çıkan halifelerinin başında gelir. Bağdat'taki entelektüel hayatın zeminini o ve oğlu Me'mûn (813-833) oluşturmuştur. Özellikle Arap şair ve müzisyenlerin himayesine özen gösteriyordu. Onun hilafete gelmesinde büyük desteği olan Bermekî ailesinin de Bağdat'taki ilim erbabına yaptığı hâmilik dikkat çekicidir. Kökeni Belh'e dayanan Bermekîler tabiat ilimleri ve beşerî ilimlerde Türkistan kökenli alimleri himaye etmişlerdir.

Abbâsîler dönemi Bağdat'ının ilmî faaliyetleri arasında Antik Yunan'a ait eserlerin Arapça'ya tercüme edilmesi önemli bir yer tutar. Bağdat'taki tercüme faaliyetleri, şehri kuran Halife Mansûr dönemine kadar geri götürülebilir. Mansûr, Aristo'nun Organon'unu, Porphyrius'un Îsâgûcî'sini ve Farsça'dan Kelile ve Dimne'yi tercüme ettirmişti. Çeviri faaliyetlerinin Me'mûn döneminde arttığı ve Beytülhikme'nin kurulmasıyla doruğa ulaştığı açıktır. Bu çeviriler sadece Batı'dan değil, İran ve Hint coğrafyası gibi Doğu dünyasından da yapılıyordu. Batı'dan yapılan çeviriler arasında felsefe ve bilim (özellikle matematik ve astronomi) alanındaki eserlerin öne çıktığı ve Öklid, Aristo, Ptolemaios, Aristarkus, Hipparkus, Nikomedes ve Archimedes gibi yazarların eserlerinin, Hint dünyasından ise daha ziyade tıp eserlerinin tercih edildiği görülmektedir. Çeviri faaliyetlerini destekleyen Bermekîler aynı zamanda Bağdat'ta ilk kâğıt imalathanesini kurdu. Kitapların çevrildiği, istinsah edildiği ve büyük kütüphanelerin kurulduğu bir şehir olarak Bağdat yazılı dünyanın hem üretildiği hem de takdim edildiği bir merkeze dönüşmüştü. Batı dünyasının, Roma'nın yıkılışından sonra "karanlık çağlar" içinde yaşadığı bir dönemde Bağdat'ta İslam medeniyeti gelişiyordu. Beytülhikme'nin kurulmasıyla IX. yüzyılda Bağdat İslam dünyasında ilim sanat merkezi haline gelmişti. Bu çeviriler sayesinde muhafaza edilen Antik Yunan'a ait eserler daha sonra Rönesans döneminde tekrar ilgi çekecektir.

Halife Me'mûn'un, desteği çeviri faaliyetleriyle sınırlı kalmamış, mühendislik ve astronomi çalışmalarını da desteklemiştir. İslam dünyasındaki ilk gözlem evlerinin (Batı'dan yüzyıllar önce) Me'mûn döneminde kurulduğu kabul edilir. Me'mûn Bağdat'ta Şemmâsiye Rasathanesi'ni inşa ettirmiş, ayrıca Merv ve Şam'da gözlem evleri kurdurmuştur. Ya'kûb Kindî, Hârizmî, Ferganî, Sâbit b. Kurre ve Cevherî gibi ilim adamları bu gözlem evlerinde çalışmalar yapmıştır. Bu gözlem evlerinin en önemlisi Büveyhoğulları Meliki Şerefüddevle'nin X. yüzyılın ikinci yarısında Bağdat'taki sarayının bahçesine yaptırdığıdır. Bu bakımdan İslam coğrafyasındaki gözlem evleri müslümanların evrensel uygarlığa sunduğu en önemli katkılardan biridir denilebilir.

Me'mûn ve oğlu Mu'tasım dönemindeki mihne hadisesi İslamî ilimler alanındaki ilmî atmosfere ciddi bir sekte vursa da doğa bilimleriyle ilgili çalışmalar devam etmiştir.

Abbâsîler döneminde özellikle IX. asırda yaşanan ilmî ve kültürel canlanma Bağdat'ın doğusunda yer alan bölge ile yakından alakalıdır. Abbâsî devriminde önemli bir rol oynayan İran coğrafyasındaki Horasan, Nîşâbur gibi şehirlere ilaveten Merv, Buhara, Herat ve Belh gibi Türkistan şehirleri de sağladığı insan kaynağı ile Bağdat'ta ilmî faaliyetlerin bir parçası olmuşlardır.

Bu dönem Bağdat'da eğitim farklı mekânlarda yapılıyordu. Bunlar arasında küttap mektepleri, medreseler, camiler/mescitler, kütüphaneler, kitabevleri, ribatlar ve evler öne çıkmaktadır. Bağdat İslam dünyasında zengin kütüphaneleriyle ün yapmış bir şehirdi. Beytülhikme'nin çekirdeğini de Abbâsî sarayındaki kütüphane oluşturuyordu. Ayrıca halifelerin sadece kitap toplamak için Konstantinopolis gibi uzak şehirlere adamlar gönderdiği ve siparişler verdiği bilinmektedir. İbn Mâseveyh'i bu iş için Bizans'a gönderen Halife Me'mûn'du. Onun döneminde ve sonraki yüzyılda kütüphaneler bütün ilim dallarına ait kitaplara ev sahipliği yaparak büyük gelişme göstermiştir. Önceleri bağımsız vakıf olarak kurulan kütüphaneler, daha sonraları büyük vakıfların bir parçası olarak kurulmaya devam etmiştir. XI. yüzyılda kurulan Nizamiye Medresesi ve Ebû Hanîfe Medresesi gibi medreselerin de zengin kütüphaneleri bulunmaktaydı. (bk. İmam-ı Âzam Medresesi) Bağdat'taki kütüphanelerde bulunan kitapların sayısı yarım milyon civarında zikrediliyordu. Bu dönemde Batı'da en zengin manastırın sahip olduğu kitaplar bile ancak yüzlerle ifade ediliyordu. Bir eğitim mekânı olarak kütüphanelerde daha ziyade nahiv, sözlük ilmi, belagat, ahlak, edebî tenkit ve cedel gibi edep ilimleri öğretiliyordu. İbnü'ş-Şecerî, Fasîhî, Kayrevânî ve Tebrîzî gibi isimler bu alanda öne çıkan âlimlerdi. Bağdat'taki Kitapçılar Çarşısı'nda (Sûkulverrâkîn) yüzden fazla kitap satıcısı ve dükkânının olduğu ve bu dükkânların sohbet ve eğitim halkaları için de kullanıldığı rivayet edilmektedir.

Bağdat'a farklı coğrafyalardan ilmî saiklerle gelen çok sayıda talebe ve âlim olmuştur. Bu kapsamda Türkistan şehirlerinden gelen ilim/bilim insanları dikkat çekmektedir. Eserlerini genellikle dönemin başat dili olan Arapça'da yazdıkları için bu âlimler genellikle Arap zannedilmiştir. Özellikle matematik ve gök bilimi ile uğraşanların sayısı yüzlerle ifade edilmektedir. Bu âlimler arasında, en önemli çalışmalarını matematik ve cebir alanlarında yazmasına rağmen gök bilimi ve coğrafya gibi alanlarda da eserler yazan Hârizmî de (780-850) bulunmaktadır. Halife Me'mûn'la Merv'den Bağdat'a gelen ve yaklaşık elli yıl burada yaşayan Hârizmî cebiri sistematize etmiş ve küresel trigonometrinin temelini atmış, karmaşık konuları anlaşılır bir dille açıklamıştır. Algoritmaya ismini veren Hârizmî Hint rakamlarının basamak değerleri ve sıfır kavramı üzerine çalışmalar yapmış ve sıfır sayısının Batı'da kullanımına önayak olmuştur. Gök bilimi ve coğrafya alanlarına da büyük yenilikler getirmiş, eserleri Batı'da uzun süre ders kitabı olarak okutulmuştur.

Batı'da Geber olarak tanınan Câbir b. Hayyân ise Hârûnürreşîd döneminde Bağdat'ta Bermekîler'in desteğini almış ve kimya ile ilgili çalışmalarıyla öne çıkmıştır. Benzer şekilde geometriden tıbba, musikiden havas ilmine kadar çok farklı alanlarda iki yüzden fazla eser vererek tam bir hezarfen örneği olan Kindî felsefe alanındaki çalışmalarıyla öne çıkmıştır. İslam dünyasının en büyük filozofu olan, bu sebeple "Muallim-i Sânî" olarak bilinen ve kendisinden ilk mantıkçı ve İslamî neo-platonizmin kurucusu olarak söz edilen Fârâbî ise Bağdat'ta yaklaşık kırk yıl yaşamıştı. İlimlerin tasnifinden musikiye kadar farklı alanlarda çalışan Fârâbî Batı dünyasını etkileyen önemli İslam âlimleri arasındadır. 

988'de Bağdat'ta rasathane kuran matematikçi ve gök bilimci Ebü'l-Vefâ Bûzcânî, psikolojide çığır açan Ebû Zeyd Belhî ve Dîvânü Lügati't-Türk yazarı Mahmud Kâşgarî de Bağdat'a seyahat eden âlimler arasındadır. İbn Sînâ ve Buhârî gibi âlimler ise Bağdat'ta nispeten kısa süre bulunmuştur. Seyyah âlimlerin bir kısmı hac vazifesi öncesinde ya da hacdan dönüşte bu şehre uğramış, hatta bir süre kalıp ders vermişlerdir.

Irak'ın önde gelen şehirlerinde de medreseler olmasına rağmen, eğitim kurumları çoğunlukla Bağdat'ta bulunuyorlardı. Bunlar arasında ilk önce hatıra gelen şüphesiz Nizamiye Medresesi'dir. Selçuklu Veziri Nizâmülmülk'ün (1018-1092) kurdurduğu medreseler zincirinin ilk örneği olmasa da en meşhuru olan Bağdat Nizamiye Medresesi'nin ilk fıkıh hocası Ebû İshak Şîrâzî olmuştur. Dicle nehrinin doğu yakasında kurulan medrese Eylül 1067 tarihinde açılmış, Nizâmülmülk ayrıca buranın ihtiyaçlarının karşılanması için vakıflar kurdurmuştur. Medresede Tebrîzî, Cevâlîkî, Gazzâlî gibi birbirinden önemli isimler ders vermiştir. Bunlardan biri olan Gazzâlî 1091'de Şâfiî fıkıh müderrisi olarak atandığı görevini 1095 yılına kadar sürdürmüştür. Nizamiye Medresesi, daha sonra kurulacak birçok medrese için model olmuştur.

Bağdat'taki Ebû Hanîfe Medresesi İmâm-ı Âzam'ın türbesinin etrafında şekillenmiştir. Nizamiye Medresesi ile aynı tarihlerde yine Selçuklular tarafından inşa edilen bu medrese zamanla öğrenci ve ders halkalarının genişlemesiyle şehrin en önemli medreselerinden biri olmuştur. Bağdat'taki eğitim kurumlarındaki dersler de gelenekçilerle akılcılar arasında da bir mücadele alanına dönüşmüş, XI. yüzyılda yoğunlaşan bu mücadele kapsamında vaaz vermek üzere Eş'arî vaizler Bağdat'a davet edilmiştir. Halife Müstansır-Billâh (1226-1242) tarafından 1233 yılında inşa ettirilen Müstansıriye Medresesi mimarisiyle öne çıkarken, İslamî ilimlerin yanı sıra temel bilimlerin de okutulduğu ve üniversite özelliği gösteren ilk medrese olarak kabul edilir. Müstansıriye ve ondan yirmi iki sene sonra inşa edilen Beşîriye Medresesi dört mezhebe göre eğitim yapmaktaydı.

1258 yılındaki Moğol istilası şüphesiz Bağdat için tahrip edici olmuştur. Sadece yüzbinlerce şehir sakini öldürülmemiş, medrese ve kütüphaneler de yağmalanmıştı. 1393 ve 1401'de iki defa Timur'un istilasına uğrayan şehir aynı zamanda çeşitli salgın hastalıklar sebebiyle de eski mamuriyetini kaybetmişti. Kanûnî Sultan Süleyman Bağdat'ı fethinden sonra şehirde dört ay kalmış ve camileri tamir ettirmiş, vakıflar kurmuş, İmâm-ı Âzam'ın mezarını buldurup burada türbe, cami ve medrese inşa ettirmiştir. Ancak Bağdat'ın Osmanlı ve Safevîler arasında bir bölge olması ve uzun yıllar burasının hakimiyeti için karşılıklı mücadele verilmesi dinî yapılar ve eğitim kurumlarının inişler çıkışlar yaşamasına sebep olmuştur.

Memlük valiler döneminde de (1749-1831) bazı eğitim kurumları inşa edilmiştir. Mesela son Memlük valisi olan Dâvud Paşa (1774-1851) şehirde Medrese-yi Aliyye'yi kurmuştu. Zaman içerisinde yeni açılan medreseler olsa da eğitim büyük oranda büyük medrese, cami ve türbelerin etrafında odaklanmıştı. Medreseler, vakıflar tarafından destekleniyordu ve öğrencilerin en azından bir kısmı bu vakıflardan günlük harçlık alıyordu. XIX. yüzyılın ortalarına kadar eğitim, ilköğretim (küttap veya molla) okullarında veya önde gelen camilere bağlı daha gelişmiş medreselerde verilirdi. Eğitim temelde dinî karakterdeydi. Ancak medreselerde hem ulûm-ı nakliye hem de ulûm-ı akliye öğretiliyordu. İlki teoloji, fıkıh, tasavvuf, tefsir, nübüvvet gelenekleri/siyer ve Kur'an'ın kabul edilen kıraat bilgisinden oluşurken, ikincisi dil bilgisi, söz dizimi, mantık, geometri, astronomi hatta tıbbı içeriyordu.

Osmanlı döneminde eğitimde temel sorun, küttap mektepleri ile medreseler arasında ara eğitim kurumlarının bulunmamasıydı. Küttap mektepleri, dört veya beş yaşındaki çocukları iki ile dört yıllık bir süre için kabul ederdi. Medreseler ise küttap mektebi mezunlarının seviyelerine göre çok ileriydi ve uzmanlık gerektiriyordu. Bu bağlamda, XIX. yüzyılın ikinci yarısında bu boşluğu doldurmak için Irak'ta birçok modern okulun açılmasına şahit olunmuştur.

Küttap mektepleri, Irak'taki geleneksel eğitim sisteminin bir parçasıydı. Çoğunluğu Nâmık Paşa'nın valiliği (1851-52 ve 1861-68) döneminde açılan ibtidâiye (ilköğretim) okulları altı yaşından büyük çocukları kabul ediyordu. Öğrenci, ibtidâiye okulunda dört yıl okuduktan sonra modern kültürün Irak'ta yayılmasının ilk adımı sayılan rüştiye okullarına gidebilirdi. 1847'de İstanbul'da ilk açılışından on yedi yıl sonra, Nâmık Paşa'nın valiliği sırasında Bağdat kendi rüştiye okullarına sahip olmuştur.

Ancak Irak'ta eğitimin asıl ivme kazanması Midhat Paşa'nın valiliği (1869-72) dönemindedir. 1869'da sadece Bağdat'ta değil, diğer sancaklarda da rüştiye mektepleri yapılıyordu. Midhat Paşa, vilayetteki her sorunun çaresinin eğitim olduğunu düşündüğü için eğitimi modernleşme ve kalkınmanın en önemli aracı olarak görmüş ve farklı amaçlara yönelik birçok okul yaptırmıştır. 1871 senesi itibariyle vilayette biri Bağdat'ta, biri Süleymaniye'de, biri Musul'da ve biri de Kerkük'te olmak üzere en az dört rüştiye okulu vardı. Yeni bir okul açılırken bölgenin iklimi ve coğrafyası ile ilgili özel koşullar dikkate alınırdı. Okulun yeri, iklim açısından elverişli ve iyi bir su kaynağına yakın olacak şekilde özenle seçilirdi.

Rüştiye okullarına sadece ibtidâiye okullarından mezun olanlar kabul edilmekte idi. Başlangıçta öğretmenler ağırlıklı olarak Türkler'den seçildiyse de sayıları yetersizdi, ancak daha sonra Iraklı öğretmenler Türk meslektaşlarından sayıca üstün hale gelmiştir. Rüştiyelere yerel yönetim tarafından büyük önem veriliyor ve bu sebeple vilayet memurları öğrencilerin sınavlarını yakından denetliyorlardı. 1876'da Irak'taki rüştiyelerin sayısı dokuza ulaşmıştır. II. Abdülhamid döneminde yedisi Bağdat'ta olmak üzere on üç rüştiye daha açılmıştır. Zamanla bu rüştiyeler seçkin mezunlar vermiştir. Örneğin Babanzade Ahmed Naim (1872-1934), Bağdat Rüştiye Mektebi mezunuydu ve mezuniyetinden sonra İstanbul'da önemli görevlerde bulunmuştur. 1869 yılında çıkarılan Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi ile vilayet merkezlerinde maarif meclislerinin kurulması öngörülmüştü. 1872 yılı itibariyle Osmanlı Devleti'nde maarif meclisi bulunan iki vilayetten biri Bağdat'tı.

Bağdat aynı zamanda askerî rüştiye ve askerî idâdî okullarının ilk açıldığı yerlerden biridir. Bunda Bağdat'ın Altıncı Ordu'nun merkezi olması etkilidir. 1849'da Altıncı Ordu için hazırlık okulu mahiyetinde bir mekteb-i idâdî kurulması için girişimde bulunulmuş, ancak okulun maliyetinin fazlalığı bu girişimi erteletmişti.

Askerî rüştiyeye kabul edilen öğrenciler küttap mekteplerinden mezundular. Öğrencilere Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca, İslam tarihi, Osmanlı coğrafyası, kompozisyon, din, aritmetik, mühendisliğe giriş, temel sağlık bilgileri, beden eğitimi ve güzel yazı (kaligrafi) derslerinden oluşan dört yıllık bir eğitim veriliyordu. Öğretmenler Irak Altıncı Ordusu'nun Osmanlı subaylarıydı ve dersleri Türkçe işlerlerdi. Bu okuldaki öğrencilerin bir kısmı devlet tarafından maddi olarak da desteklenirdi. Bağdat ve diğer sancaklarda açılan askerî rüştiyelerin amacı, öğrencileri 1871'de Bağdat Altıncı Ordusu için kurulan askerî idâdîye hazırlamaktı.

Askerî idâdî okulu, bütün masrafları devlet tarafından karşılanan ve askerlik yanı sıra Türk dili ve edebiyatı, Fransızca, tarih, coğrafya, cebir, trigonometri, geometri, fizik, çizim, hat ve din dersleri de veren bir yatılı okuldu. Din dersi dışında, dersler ordudaki subaylar tarafından Türkçe olarak verilirdi. Eğitimlerini tamamlayan gençler sertifika alarak İstanbul'daki Harp Okulu'na kabul edilirlerdi. Askerî idâdîden mezun olan öğrenci sayısı bakımından, imparatorluğun Arap vilayetleri arasında Osmanlı Irakı birinci sıradaydı.

Bağdat vilayetindeki askerî okullardan mezun olanların, modern Irak Devleti'nin kurulmasında önemli bir rol oynadığına şüphe yoktur. Ca'fer Askerî ve Nûri Said bu konuda öne çıkan mevzulardandır. Askerî, Bağdat'taki askerî okuldan sonra 1901'de İstanbul'daki Harp Okulu'na (Harbiye) girmiş, on dokuz yaşında mülâzım-ı sânî (teğmen) olarak mezun olunca Bağdat'taki Altıncı Ordu'ya atanmıştır. Bir süre sonra, bir buçuk yıl görevde bulunduğu askerî idâdîde hocalık yapmaya başlamıştır. Askerî, sadece askerî kariyeri modern Irak ordusunun kurulmasıyla doruğa ulaşan yetkin bir asker değil, aynı zamanda Irak'ta birkaç defa bakan ve başbakan olarak görev yapan önde gelen bir devlet adamıdır.

Sanayi mekteplerinin Irak'taki eğitim tarihinde özel bir rolü vardır. Bu okulların açılıp yaygınlaşmasında Midhat Paşa'nın ayrı bir yeri olsa da Nâmık Paşa'nın bir gemicilik okulu açması bu konudaki ilk girişim olarak kabul edilebilir. Basra Tersanesi'nin önemli ölçüde genişlemesi sebebiyle, Nâmık Paşa gemi inşa becerileri öğreten bir okula ihtiyaç olduğunu görmüş, öğrenciler savaş gemilerinden birinde eğitilmiştir.

İstanbul'daki ilk sanayi mektebinin kurucusu olan Midhat Paşa, Osmanlı Irakı'nda da çeşitli sanayi mektepleri kurmuştur. Bağdat'taki sanayi mektebi dört yıllık eğitim verip 1870 yılında 160 öğrencisi vardı. Müfredatta demircilik, matbaacılık, marangozluk, terzilik ve kunduracılık dersleri vardı. Sanayi mektepleri başlangıçta ıslah mektebi (ıslahhane) olarak faaliyet gösteriyordu, çünkü bu okulların temel hedefi Irak'ta çok sayıda bulunan yetim ve evsiz çocuklara bir meslek öğretip geçimlerini kazanabilmelerini sağlamaktı. Ancak daha sonra okullar tanındıkça diğer aileler de çocuklarını eğitime göndermeye başlamışlardır.

Alliance Israelite Universelle okulu Bağdat'ta eğitimin önemli bir yönünü oluşturmuştur. 1860'ların sonlarında Bağdat'taki yahudi cemaati tarafından kurulan okul, eğitim ve öğretimde öne çıkmıştı. Yahudi cemaatinin bağışlarıyla finanse edilen okulda öğrencilere Fransızca, İngilizce, Türkçe, tarih, coğrafya, aritmetik, fizik vb. dersler öğretiliyordu. 1870 yılında Bağdat'ta bir hıristiyan okulu açıldığı da bilinmektedir.

Tanzimat döneminde, İran veya Hint asıllı Şiî ileri gelenleri, Necef ve Kerbelâ gibi kutsal şehirler başta olmak üzere Bağdat ve İstanbul'daki Osmanlı yetkililerinden medreseler inşa etmek amacıyla izin almak için birkaç defa başvurmuşlardır. Bu taleplerin bir kısmına izin verilirken, yüzyılın ikinci yarısındakiler genellikle reddedilmiştir. Bunun belki de en önemli sebebi, eğitim alanındaki Tanzimat reformlarının eğitim kurumlarını modernleştirmeyi ve eğitimin kalitesini yükseltmeyi hedeflemesiydi. Bu sebeple eski geleneksel müesseseleri (medreseler) canlandırmak yerine, hükümetin merkezîleşme/Osmanlılaştırma politikasının bir parçası olarak nüfusun "Hanefîleştirilmesi"ni hedefleyen Sünnî müfredatı takip eden modern okullar kurulması amaçlanmıştır.

XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Bâbıâli'nin Bağdat'taki eğitime verdiği destek bir azalıp bir artan hevesle devam etmiş olsa da XX. yüzyıla gelindiğinde Bağdat'ta bir "okullaşma disiplini" oluşturulduğundan şüphe yoktur. Disiplin sadece okulların müfredatında yer almamış, aynı zamanda vilayet içindeki okullar arasında da belli bir düzen getirilmiştir. Arap vilayetleri arasında Bağdat genellikle Halep ve Beyrut ile birlikte İstanbul'daki yüksek öğrenim kurumlarına en fazla öğrenci gönderen vilayetlerdendi.

Modern Irak'taki eğitim kurumlarının birçoğunun kökeninde Osmanlı eğitim kurumları bulunmaktadır. II. Abdülhamid'in 1908 yılında İstanbul Dârülfünunu'nun bir şubesi olarak açtırdığı Bağdat Hukuk Mektebi vilayetteki en önemli eğitim kurumlarından biri haline gelmişti. İsmail Hami Danışmend'in bir dönem müdürlük yaptığı bu okul I. Dünya Savaşı sırasında eğitimine ara vermiş, Irak Devleti kurulduktan sonra eğitime devam etmiştir. Bu okul, 1958 yılında bugünkü Irak'ın en büyük üniversitesi olan Bağdat Üniversitesi kurulunca bu kuruma dahil olmuştur. Bağdat Hukuk Mektebi sadece Hukuk Fakültesi'nin değil aynı zamanda Bağdat'taki üniversite sisteminin çekirdeğini oluşturmuştur. Bugün Irak'taki yaklaşık seksen beş (kamu ve özel) yüksek öğretim kurumunun elliye yakını Bağdat'ta bulunmaktadır. Bunlar arasında Bağdat, Teknoloji ve Müstansıriye üniversiteleri şehirdeki önde gelen üniversitelerdir.

Diğer taraftan Bağdat her zaman kültür hayatındaki canlılık, müzeler ve kütüphaneleri ile de tebarüz etmiştir. Etnografya Müzesi, Saray Müzesi, Çağdaş Sanat Müzesi, Arap Müzesi gibi ünlü müzeler yanında Bağdat Evkaf Kütüphanesi ile Bağdat Üniversitesi Kütüphanesi de çok zengin ve kıymetli koleksiyonlar barındırmaktadır.

Bununla birlikte Bağdat konumu ve önemi dolayısıyla tarih boyunca çeşitli savaşlara da sahne olmuş ve ağır bedeller ödemiş bir şehirdir. En son 1990 ve 2000'li yıllarda Amerika liderliğinde oluşturulan milletlerarası gücün "özgürlük ve terörle mücadele" gerekçesiyle gerçekleştirdiği askerî hareketler ve bombalamalar yüzünden şehrin alt yapısı tamamen tahrip oldu. Bu durumdan en çok da eğitim ve kültür hayatı etkilendi. Bağdat günümüzde bu yaralarını sarmaya çalışırken ilim, sanat ve kültür kurumlarını da yeniden geliştirme yolunda ilerlemektedir.

Kaynakça

A‘zamî, Velîd. Medresetü’l-İmâm Ebî Hanîfe. Beyrut 1404/1983.

Ceylan, Ebubekir. Modern Irak’ın Osmanlı Kökenleri. çev. K. Koçak. İstanbul 2022.

Demirci, Mustafa. Beytü’l-Hikme: Kuruluşu, İşleyişi ve Etkileri. İstanbul 2016.

Hilâlî, Abdürrezzâk. Târîhu’t-Ta‘lîm fi’l-Irâk fi’l-Ahdi’l-Osmânî: 1638-1917. Bağdat 1959.

İhsanoğlu, Ekmeleddin. The Abbasid House of Wisdom: Between Myth and Reality. London 2022.

Qaysi, Abdul Wahhab Abbas. The Impact of Modernization on Iraqi Society During the Ottoman Era: A Study of Intellectual Development in Iraq, 1869-1917. Dr.T, University of Michigan, 1958.

Sezgin, Fuat. İslam’da Bilim ve Teknik. çev. A. Aliy. I-V, Ankara, 2007.

Starr, S. Frederick. Lost Enlightenment: Central Asia’s Golden Age from the Arab Conquest to Tamerlane. Princeton 2013.

Üçer, İbrahim Halil (ed.). İslam Düşünce Atlası. I-III, Konya 2017.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/bagdat

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

BAĞDAT

İslam dünyasının siyasî, ilmî ve kültürel merkezlerinden tarihi bir şehir.