A

BELAGAT

Sözün anlaşılır, etkili, güzel söylenmesi ve bunun şartları ile kaidelerini inceleyen ilim dalı.

  • BELAGAT
    • Abdurrahman ALİY
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/belagat
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    BELAGAT
BELAGAT

Sözün anlaşılır, etkili, güzel söylenmesi ve bunun şartları ile kaidelerini inceleyen ilim dalı.

  • BELAGAT
    • Abdurrahman ALİY
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/belagat
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    BELAGAT

Belagat, Türkçe'ye Arapça'dan geçmiş bir kelime olup kökeni balağa, "ulaşmak, olgunlaşmak, erginleşmek" gibi anlamlara gelmektedir. Bir duygunun yahut düşüncenin sözlü olarak ifadesinde sözün açık, anlaşılır, etkili, güzel ve halin icabına en uygun biçimde söylenmesini ifade etmektedir. Belagat edebiyatta da sözün bu edebî kurallara dayalı uygun söylenişinin incelendiği bir ilim dalını ifade için de kullanılan bir terimdir. Bir anlamın, anlamı taşıyan sözü söyleyenden dinleyiciye tam ve eksiksiz biçimde ulaşmasında dinleyicinin durumu, kültürü, anlatılan konuya ilişkin bilgi seviyesi, içinde bulunulan ortam, şartlar gibi birçok unsur belirleyici olmaktadır. Beliğ/belagatlı söz, aynı anlamı ifade etse dahi diğer sözlerden daha olgun, daha üstün bir durumdadır; çünkü sözle anlatılmak istenen anlam, olabilecek en iyi, en mükemmel şekilde ifade edilmiştir.

Belagat, fesahat terimi ile yakın ilişkilidir. Fesahatin kelime anlamı "açık seçik olma, saflık, berraklık"tır. Belagat alanında da fesahat, kelime, söz ve sözü söyleyen için vazgeçilmez bir özellik olarak karşımıza çıkar. Çünkü sözün fasih olması sözün anlamını en uygun biçimde taşımasını ve aktarmasını sağladığından son derece önemlidir. Bir sözde fesahati sağlayan şey de kelimelerin ve sözün telaffuz problemleri, sözcüksel hatalar ve dil bilgisi yanlışlıkları gibi anlaşılırlık, açıklık ve akıcılığı etkileyecek sorunlardan arındırılmış olmasıdır. Bunun yanında sözü söyleyen kişi de fesahatin koşullarını yerine getirebilmek için belagata bir meleke olarak sahip olmalıdır. Bu melekeye sahip kişi sözünü fasih kelimelerden hale en uygunlarını seçip fasih bir söz dizimi sağlayacak biçimde oluşturur. Fesahat ve belagat kelimeleri ilk zamanlar sıklıkla birbirinin yerine kullanılmış ve eş anlamlı görülmüştür. Ancak zamanla sözün iki farklı yönünü ifade edecek şekilde birbirinden ayrılmıştır. Kazvînî, Teftâzânî ve onlardan sonra gelen birçok âlim tarafından paylaşılan bir görüş de her beliğ sözün fasih ancak her fasih sözün beliğ olmadığıdır. Belagatın özelliği sözün yalnızca fasih olması değil halin icaplarına uygun olmasıdır.

Belagatın, esas olarak iki anlamda kullanıldığı söylenebilir ki bunlardan biri meleke olması yönüyle belagat diğeri de ilim olması yönüyle belagattir. Belagatın meleke olması söz söyleyen kişinin sözü beliğ kılacak bilgi, yetenek ve donanımı haiz olmasını ifade eder. Belagat henüz bir ilim olarak ele alınmadan önce daha çok meleke anlamıyla kullanılmıştır. Ancak böyle bir vasfı olan kişinin beliğ söz söyleyebileceği düşünülmüştür. İbnü'l-Mukaffa, Câhiz ve Rummânî gibi âlimler belagatın sadece dil bilgisi kurallarına uygun konuşmak olmayıp aynı zamanda etkili ve etkileyici bir şekilde ifade etmek ve bunun da doğuştan gelen bir yetenek olduğunu vurgulamışlardır. Fahreddin Râzî ise Nihâyetü'l-ÎcâzDirâyeti'l-İ'câz adlı eserinde belagatı söz söyleyenin kalbindeki mânanın özünü, onu bozacak kısaltmadan ve bıktıracak uzatmadan kaçınarak ifade etmesi olarak tanımlamaktadır.

İlim olarak belagat ise üç alt disiplinden oluşmaktadır. Bu üç disiplinden ilki meânî, ikincisi beyan ve üçüncüsü bedî' ilmidir. Meânî ilmi sözün bağlamla ilişkisine odaklanmıştır. Sözün dinleyicinin haline, söz söylenen ortama, zamana ve kişiye uygun düşecek biçimde söylenmesini incelemektedir. Beyan ilmi lafız ve mâna arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Aynı anlamın farklı üslup ve tarzlarda nasıl dile getirilebileceğini incelemektedir. Son olarak bedî' ilmi ise daha çok sözün güzelleştirilmesine odaklanmıştır. İlk iki alanın incelediği hususlar dikkate alındıktan sonra bu sınırlar dahilinde lafzın yahut anlamın süslenmesini ve güzelleştirilmesini incelemektedir. Belagatın edebiyat teorisinde bir ilim olarak ele alınması pek çok ilim dalı gibi İslamiyet'ten sonra olmuştur. Belagat ilminin konularının gelişimi de Kur'an-ı Kerim merkezinde olmuştur. Tefsir âlimlerinin Kur'an-ı Kerim'i anlama doğrultusundaki ilmî faaliyetleri ve kelam âlimlerinin Kur'an-ı Kerim'in dil, metin, nazım ve edebî üslup özellikleri açısından üstünlüğünü yani Kur'an-ı Kerim'in icazını ortaya koyma girişimleri onları belagat ile ilgilenmeye yöneltmiştir. Bu durum belagatın bir ilim olarak ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Belagatı ilk defa Ebû Ubeyde Mecâzü'l-Kur'ân adlı eserinde ele almıştır.

Ondan sonra Câhiz, el-Beyân ve't-Tebyîn adlı eserinde istiare, teşbih, kinaye vb. konularla daha ayrıntılı biçimde tetkik etmiştir. Belagatın kendi ilmî terimlerine sahip özgün ve ayrı bir ilim olması ise X. yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. Bu dönemden itibaren yetişen Cürcânî, Sekkâkî ve Zemahşerî gibi âlimlerin çabaları ve çalışmalarıyla belagat ilmi doruk noktasına ulaşmıştır. Zemahşerî, Teftâzânî gibi Türk âlimler Arap dili ve edebiyatı alanında eserler vererek Arap belagatı sahasında da derin izler bırakmışlardır.

Akkoyunlular döneminde Türkçe ve Farsça yazılmış olan ve sözlük niteliğindeki Kitâbü Câmiu'l-Fâris adlı kitap (1501) Şeyh Ahmed Berdahî tarafından kaleme alınmış olup edebiyat terimleri, sanatlar ve aruz kalıplarıyla ilgili bilgiler vermesi yönüyle önemlidir. İçerisinde Farsça, Arapça ve Türkçe metinlerden örnekler yer almaktadır. Muslihuddin Mustafa Sürûrî'nin yazdığı Bahrü'l-Maârif (1549), Muîdî'nin Miftâhu't-Teşbîh, Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi'nin Istılâhâtü'ş-Şi'riye adlı eserlerinde belagatla ilgili konulara yer verilmiş ancak daha çok şiirle ilgili sanatlar ve terimler üzerinde durulmuştur.

Bir Mevlevî şeyhi olan İsmâil Hakkı Ankaravî, Miftâhu'l-Belâga ve Misbâhu'l-Fesâha adlı tercüme eserinde belagat öğrenmenin Kur'an-ı Kerim'i, Hz. Peygamber'in sözlerini ve ayrıca Mevlânâ'nın Mesnevî'sini anlamaya yardımcı olacağını belirtmiştir. Öte yandan bugünkü bilgilerimize göre ilk defa Ankaravî, tercüme yoluyla da olsa bu türden bir eserde belagatın tarifini yapmış, inşa, hutbe ve mekâtip ile ilgili konulara değinmiştir. Taşköprizâde Ahmed Efendi de Mevzûâtü'l-Ulûm adlı eserinde meânî, beyan ve bedî' ile ilgili fasıllara yer vermiştir. Bu tarz tercüme eserlerle birlikte bazı kitaplar Arapça asıllarından da okutulmaya devam edilmiş, Sekkâkî'nin Miftâhu'l-Ulûm'u, Hatîb Kazvînî'nin Telhîsü'l-Miftâh'ı, Sa'deddin Teftâzânî'nin el-Mutavvel ve Muhtasarü'l-Mutavvel'i ve bunların Molla Fenârî'nin oğlu Hasan Çelebi, Molla Hüsrev vb. kimseler tarafından kaleme alınan şerh ve haşiyeleri medreselerde belagat ders kitabı olarak okutulmuştur.

Tanzimat'tan sonra Türkçe belagat kitaplarında bir artış görülmüştür. Bazı tercüme eserlerin yanında telif eserler de yayımlanmaya başlanmıştır. İlk telif eser, Mehmed Nüzhet'in Muğni'l-Küttâb'ıdır (İstanbul 1286). Daha sonra Selim Sâbit, rüştiyeler için Mi'yârü'l-Kelâm'ı yayımlar (İstanbul 1287). Muhammed Mihrî'nin kaleme almış olduğu Fenn-i Bedî' (İstanbul 1289), Ahmed Hamdi Şirvânî'nin Teshîlü'l-Arûz ve'l-Kavâfî ve'l-Bedâyi' (İstanbul 1289) adlı eseri belagatla ilgilidir.

Tanzimat'tan sonra Batı edebiyatının etkisiyle Süleyman Paşa Mebâni'l-İnşâ (I-II, İstanbul 1288-1289) adlı eserini yazarak burada geleneksel kitapların yanında Fransızca kitaplardan da faydalanır. Terim karşılıkları tam oturmamış olsa da Batı retoriğinin birçok konusu Türk edebiyat nazariyesine kazandırılır. 

Ali Cemâleddin'in Arûz-i Türkî (İlm-i Kavâfî-Sanâyi-i Şi'riye ve İlm-i Bedî') adlı eserinde (İstanbul 1291) Türkçe örneklere çokça yer verilmiştir. Osmanlılar'da klasik belagatın fesahat, meânî, beyan ve bedî' bölümlerini içine alan ilk kitap Ahmed Hamdi'nin Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî'sidir (İstanbul 1293). Mihalicî Mustafa Efendi'nin Zübdetü'l-Beyân'ı (İstanbul 1297), Hacı İbrâhim Efendi'nin Hadîkatü'l-Beyân'ı (İstanbul 1298), Ahmed Cevdet Paşa'nın Mekteb-i Hukuk'ta okuttuğu belagat derslerinden müteşekkil Belâgat-ı Osmâniye'si (İstanbul 1298-1299) diğer önemli belagat kitaplarıdır. Cevdet Paşa'nın Belâgat-ı Osmâniye'si klasik belagatı tam kadrosuyla yansıtması, manzum Türkçe örneklere yer vermesi bakımından önemli bir eserdir.

Batı tesirindeki yeni Türk edebiyatıyla birlikte belagat eserleri farklı bir çizgide devam etmeye başlamıştır. Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta'lîm-i Edebiyât (1879) adlı eserinde Arap belagatının meânî, beyan ve bedî' tasnifinin yerine dört bölümlük yeni bir sınıflandırma yapılmıştır. Bunun dışında benzer özellikler içeren bazı ders kitapları ve notları da yayımlanmıştır. Menemenlizâde Mehmed Tâhir'in Osmanlı Edebiyatı (İstanbul 1892), Mehmed Celâl'in Osmanlı Edebiyatı Numûneleri (İstanbul 1894) Recâizâde'yi devam ettiren eserlerdir. Hacı İbrâhim Efendi de Edebiyât-ı Osmâniye (1887) adlı eserinde belagat konusuna geleneksel olarak değil devrine uygun şekilde yaklaşmıştır.

Ali Nazif'in Zînetü'l-Kelâm'ı (İstanbul 1888), Muallim Nâci'nin Istılâhât-ı Edebiye'si (İstanbul 1889), Ali Nazîmâ'nın Muhtıra-i Belâgat'ı (İstanbul 1308), Rusçuklu M. Hayri'nin Belâgat'ı (İstanbul 1890), Manastırlı Mehmed Rifat'ın Mecâmiu'l-Edeb'i (İstanbul 1890) İbnü'l-Kâmil Mehmed Abdurrahman'ın Tertîb-i Cedîd Belâgat-ı Osmâniye'si (İstanbul 1891), İbradalı Mehmed Şükrü'nün İlm-i Belâgat'ı (İstanbul 1900), İsmâil Hakkı'nın Esrâr-ı Belâgat'ı (İstanbul 1900) diğer önemli eserlerdir. İsmâil Hakkı tamamlanamadığı eserinde belagatın eski ve yeni terkibini ortaya koymak ister. M. İzzet Ahmed (Babanzade) Def'u'l-Mesâlib fî Edebi'ş-Şâir ve'l-Kâtib (İstanbul 1907) adlı eseriyle eski belagatın son örneğini vermiştir.

Süleyman Fehmi Edebiyat (İstanbul 1907) adlı eserinde belagatı Batı'daki gelişmeler ışığında felsefî ve psikolojik yönlerden incelemiş, kaidelerden uzaklaştırmak istemiştir. Ahmed Reşid Nazariyât-ı Edebiye'sinde (I-II, İstanbul 1910) belagatla ilgili kavramları yeniden açıklar. Şehâbeddin Süleyman San'at-ı Tahrîr ve Edebiyât (İstanbul 1911), Muhyiddin'in Yeni Edebiyat (İstanbul 1912), Köprülü Mehmet Fuad ve Şehâbeddin Süleyman'ın beraber hazırladıkları Ma'lûmât-ı Edebiye (İstanbul 1912) adlı eserlerde yenileşme hareketleri devam ettirilir. Taine'in Philosophie de l'art, Veron'un Esthétique ve Lanson'un Conseils sur l'art d'écrire gibi Batılı yazarların eserleri örnek alınır.

Ali Ekrem'in, Lisân-ı Edebiyât (İstanbul 1912), Dârülfünûn'da Edebiyat Dersleri (1912-1913 öğretim yılı), Nazariyât-ı Edebiye Dersleri (1331-1332 öğretim yılı), Nazariyât-ı Edebiye Dersleri: Nesir Kısmı (1913-1915 öğretim yılı), Nazariyât-ı Edebiye Dersleri: Mesâlik-i Edebiye (1915-1916 öğretim yılı); Ferit Kam'ın Âsâr-ı Edebiye Tedkîkatı Dersleri (1913-1914 öğretim yılı), Mehmed Âkif'in, Kavâid-i Edebiye (1911) adlı eserleri Dârülfünun'da verdikleri derslerin notlarından meydana gelmiştir.

Süleyman Şevket'in Güzel Yazılar (1918-1920), Ali Canip'in Edebiyat (İstanbul 1926), Çankırılı Ahmet Talat'ın Halk Şiirlerinin Şekil ve Nevi (İstanbul 1928), Midhat Cemal'in Hitâbet Dersleri (İstanbul 1912) bu devredeki önemli eserlerdendir.

Cumhuriyet devrinde liselerdeki edebiyat öğretiminin mahiyeti değişmiştir. Edebî bilgilere ve belagata ilginin azaldığı söylenebilir. Bu dönemde geleneksel tarz belagat kitapları yerine eski metinleri anlamak için Tâhirülmevlevî Edebiyat Lügatı (İstanbul 1936), İsmail Habip Sevük Edebiyat Bilgileri (İstanbul 1942), Nihad Sâmi Banarlı Edebî Bilgiler (İstanbul 1942), Kaya Bilgegil Edebiyat Bilgi ve Teorileri: Belâgat (Ankara 1980) adlı eserleri yazmışlardır. Cem Dilçin'in Örneklerle Türk Şiir Bilgisi de (Ankara 1983) şiirle ilgili bilgileri, vezin, kafiye, nazım şekillerini ve edebî sanatları ihtiva etmektedir.

Kaynakça

Akdemir, Hikmet. Belâğat Terimleri Ansiklopedisi. İzmir 1999.

Bruijn, J. T. P. de. “Balāḡat”. Encyclopaedia Iranica. 1989, III, 571-572.

Duman, Mehmet Akif. Retorikten Belâgate Mecâzdan Metafora. Ankara 2019.

Harb, Lara. Arabic Poetics: Aesthetic Experience in Classical Arabic Literature. Cambridge 2020.

Kazvînî, Hatîb. el-Îzâh fî Ulûmi’l-Belâga. nşr. İ. Şemseddin. Beyrut 2016.

Kılıç, Hulusi. “Belâgat”. DİA. 1992, V, 380-383.

Kırkız, Mustafa. Arap Belâgat İlminin Tarihi ve Gelişim Aşamaları. İstanbul 2014.

Râzî, Fahreddin. Nihâyetü’l-Îcâz fî Dirâyeti’l-İ‘câz. nşr. N. Hacımüftüoğlu. Beyrut 2004.

Saraç, M. A. Yekta. Klasik Edebiyat Bilgisi: Belâgat ve Biçim-Ölçü-Kafiye. Ankara 2020.

Şensoy, Sedat. “Hatîb el-Kazvînî’de Fesâhat ve Belâgat Kavramları”. İslâm Araştırmaları Dergisi. sy. 17 (2007), s. 25-47.

Uzun, Tacettin v.dğr. Anlatımlı Belâğat. Konya 2008.

Yetiş, Kâzım. “Belâgat (Türk Edebiyatı)”. DİA. 1992, V, 384-387.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/belagat

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

BELAGAT

Sözün anlaşılır, etkili, güzel söylenmesi ve bunun şartları ile kaidelerini inceleyen ilim dalı.