A

İSTİNSAH

Yazma eserleri kopya ederek çoğaltma.

  • İSTİNSAH
    • İsmail E. ERÜNSAL
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/istinsah
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İSTİNSAH
İSTİNSAH

Yazma eserleri kopya ederek çoğaltma.

  • İSTİNSAH
    • İsmail E. ERÜNSAL
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/istinsah
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    İSTİNSAH

Ortaçağ'da İslam dünyasında matbaa olmadığı için kitaplar elle yazılarak çoğaltılmaktaydı. İstinsah faaliyetleri VII. asrın son çeyreği gibi erken bir dönemde başlamıştı. Talebeler, ulema sınıfına mensup olanların bir kısmı ihtiyaçları olan kitapları bizzat yazmaktaydılar. İlk üç asırda (VII-IX) kitap çoğaltımında en önemli görevi verraklar, müstemlîler ve öğrenciler üstlenmişlerdir. Bu dönemde kitap çoğaltılmasında takip edilen en önemli yol sema, kıraat/arz ve imla yoluydu. Ders halkalarında ve meclislerinde dinlenen ve okunan kitaplardan, dersi takip eden öğrenciler kendi nüshalarını oluşturduklarından, bir eserin birden fazla nüshası ortaya çıkıyordu. İmla meclislerinde ise bu sayı yüzleri aşabiliyordu. Her kopya edilen kitap da yeni nüshaların oluşmasına yol açıyordu. Bu uygulama sonucunda birçok eserin yüzlerce nüshası ortaya çıkmış ve bu sistem matbaanın görevini üstlenmiştir.

Daha sonra kitap çoğaltma işini meslek edinmiş müstensihler devreye girdi. Müstensihler istinsahını bitirdikleri nüshaların sonuna genellikle "istinsah kaydı" olarak adlandırdığımız bir kayıt koyuyorlardı. İstinsah kayıtlarından yazılan nüshayla ilgili birçok hususta bilgi edinilebilmektedir. Bunlar eserin ve müellifinin adı, eserin hangi tarihte, nerede ve kimin tarafından istinsah edildiği gibi hususlarda edinilen bibliyografik bilgilerdir. Diğer bir husus da çoğu müstensihin istinsaha esas aldıkları nüsha hakkında verdikleri bilgilerdir. İstinsaha esas alınan nüshanın, müellif hattı veya nüshası, müellif nüshasından istinsah edilmiş veya müellif nüshasıyla mukabele görmüş veya önemli bir âlimin okuduğu bir nüshadan istinsah edilmiş bir nüsha olması gibi bu kayıtlardan elde edilen bilgiler eldeki nüshanın güvenilirlik derecesini belirlemede son derecede önemlidir.

İstinsah kayıtları verdikleri bu tür bilgilerin yanında bir dönemin kültürel hayatı konusundaki birikimi zenginleştirecek muhteva da sunarlar. Mesela kayıtlarda geçen müstensihlerin adlarından hareketle bir dönem müslümanlarının dinî kitapları, hatta Kur'an-ı Kerim'i bile gayrimüslimlere yazdırmakta bir beis görmedikleri öğrenilebilmektedir. Abbâsîler dönemindeki tercüme hareketinde de aynı şey söz konusudur. Fâtih Sultan Mehmed'in Eski Yunan ve Roma kültürüne ilgisini ve ilgi duyduğu kitapları sarayda kurduğu Grek müstensih ve mütercimlerden oluşan bir heyetin varlığından öğrenebilmektedir. Ayrıca bazı müstensihler istinsah ettikleri eseri kimin için istinsah ettikleri konusunda bilgi verdiklerinden hareketle hükümdarların, devlet adamlarının, bürokratların ilgi duydukları kitaplar, konular hakkında da bilgi sahibi olmak mümkündür. Müstensihin istinsah kaydında zikrettiği istinsahı nerede gerçekleştirdiğiyle ilgili notlardan yararlanarak istinsah faaliyetlerinin belli dönemlerde nerede ve hangi kurumlarda yoğunlaştığı da söylenebilir.

İstinsah kayıtlarının verdikleri bu tür bilgiler yanında istinsah işleminin de kitap ticaretini geliştirmek, kitap üretimi dolayısıyla hat, tezhip ve cilt gibi sanatların gelişmesini teşvik etmek gibi katkıları da vardır.

Kopya edilen nüshalara istinsah kaydı konulmasının ne zaman başladığı kesin olarak tespit edilememektedir. Emevîler dönemine ait bazı papirüslerde ve VII. asırda istinsah edilen birkaç Kur'an-ı Kerim nüshasındaki (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Emanet Hazinesi, nr. 40, 44) istinsah kayıtlarından hareketle, bu uygulamanın erken bir tarihte başladığı ileri sürülmektedir. Ancak bu sahanın uzmanları VII. asrın ortalarında istinsah edilen mushaflardaki istinsah kayıtlarının problemli olduğunu, dolayısıyla istinsah kaydının başlangıcını bu kadar erken bir tarihe çekmenin mümkün olmadığını söylemektedirler. Aslında VII. asrın sonlarından itibaren istinsah edilen mushafların birçoğunda istinsah kaydının olmaması da böyle bir uygulamanın bu kadar erken bir dönemde başladığı görüşünü desteklemeyi güçleştirmektedir.

İlk dönemlerde istinsah kayıtları çok kısa, sade bir anlatımla ve istinsah tarihi de rakamla değil de yazıyla yapılmaktaydı. Kur'an-ı Kerim nüshaları dışında günümüze ulaşan ve istinsah kaydı taşıyan en eski tarihli eser IX. asra aittir. Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm'ın (ö. 838) Kitâbü Garîbi'l-Hadîs adlı eserinin sonunda sadece Hz. Peygamber'e salavat ve "Zilkade 252" (Kasım-Aralık 866) tarihi bulunmaktadır. İbn Kuteybe'nin Garîbü'l-Hadîs'inin istinsah kaydında ise müstensihin adı ve istinsah tarihi zikredilmiştir: Ketebehü (?) fi'l-Muharrem sene tis'a ve seb'îne ve mieteyn (Chester Beatty 3494). IX. asra ait diğer yazmalarda da istinsah kayıtları oldukça kısadır ve genellikle müstensihin ismi ve istinsah tarihini ihtiva eder.

İstinsah kaydı daha sonraki asırlarda genişlemiş ve müstensihin ismi, istinsah tarihi (ayı, günü ve bazan günün vaktiyle) ve şehri/yeri yanında istinsahın yapıldığı kurumun ismi de verilmiştir. Birçok istinsah kaydında kurum ismi olarak medreselerin yanında cami ve tekkelerin de ismi geçmektedir. Bu tür mekânların bulundukları yerleri/bölgeleri belirten istinsah kayıtları da vardır. Bu kayıtların bazılarında da istinsaha esas olan kitabın ve müellifinin isminin de zikredildiğini görüyoruz.

İstinsah kayıtlarının çoğunda müstensihler isimlerini zikretmişlerse de bir kısım müstensihler kendileri için "hakir, fakir, miskin, âciz" gibi sıfatlar kullanmışlar ve isimlerini zikretmekten kaçınmışlardır. Mesela Kitâbü Sahîhi'l-Müslim'in bir müstensihi, Muharrem 871 tarihinin sonlarında (Ağustos 1466) istinsahını bitirdiği nüshanın sonunda adını şu şekilde vermiştir: "Bu kitabın istinsahı Allah'ın kullarından bir kul tarafından tamamlandı." Diğer taraftan müstensihin doğum yerinin, meşhur isminin, nesebinin, lakabının, mezhebinin, itikadî mezhebinin, tarikatının ve mesleğinin zikredildiği istinsah kayıtları da vardır. İstinsah kayıtlarında mesleği belirtilen kişilerin büyük çoğunluğunu, özellikle de XII. asra kadar ki dönemde, ulema sınıfından kimselerle verraklar oluşturmaktadır. Daha sonraki dönemlerde ise müstensihler arasında mücellit, müzehhip, kâtip gibi farklı mesleklerden kimseleri de görmek mümkündür.

İstinsah kayıtlarının diğer unsuru istinsah tarihidir. İstinsah kayıtları genelde eserin istinsahının bittiği tarihi verirler. Ancak az da olsa istinsahın başladığı ve bittiği tarihleri veren kayıtlar da bulunmaktadır.

İstinsah tarihleri hemen hemen daima hicrî takvime göre Arapça sözcüklerle (fi-yevmi'l-isneyn sânî aşere şehri Ramazâni'l-mübârek sene tis'a ve tis'îne ve seb'a mie gibi) bazan da sadece yıl belirtilerek kısaca, bazan da ay, gün, saat gibi unsurlar belirtilerek ayrıntılı bir şekilde verilir. Bazı müstensihler sözcüklerle verilen tarihleri özellikle de kaydın sonuna gelmişse rakamla da tekrarlarlar. Ancak tarihi nadir de olsa sadece rakamla veren müstensihler de vardır.

Az da olsa tarih vermede, hicrî tarih dışında Buhtünnasr, İskender, Erdeşir, Kıbt, Yezdicerd gibi diğer takvimleri kullanan müstensihler de vardır. Zemahşerî'nin Keşşâf adlı tefsirinin müstensihi bu eserin telif tarihini farklı üç takvime göre vermiştir (Chester Beatty 3253). Bu tür kayıtlara genellikle müslümanların hıristiyanlarla yakın temasta oldukları bölgelerde ve müslüman olmayan müstensihlerin istinsah ettiği eserlerde rastlanılmaktadır.

Bazı müstensihler de hicrî ayın karşılığı olan ay ismini ve gününü miladi takvime göre de belirtmişlerdir. Mesela Endülüslü verrak/müstensih Ali b. Kasım Beyâzî'nin (ö. 1506) istinsah ettiği bazı kitapların istinsah kaydında hicrî tarihten sonra "bi-muvâfakati'l-hâmis aşere min şehri Fibrayırı'l-A'cemî (yabancıların 15 Şubat'ına rastlayan tarihte); bi-muvâfakati'l-hâdî aşere min Yunyo A'cemî; bi-muvâfakati'l-hâdi aşere min Şitember A'cemî" şeklinde miladi ayı ve günü de verdiği görülmektedir.

Bazı İstinsah tarihini ebced hesabıyla tarih düşürerek veya lügaz kullanarak veren müstensihler de vardır. Her ne kadar bu şekilde tarih verme metodunun Kemalpaşazâde'ye ait olduğu söylenmekteyse de Kemalpaşazâde'den önce de aynı tarzda verilmiş tarihlere rastlanılmaktadır. Ancak bu tarzın yaygın hale gelmesi Kemalpaşazâde ile başlamış ve daha çok Anadolu sahasında yaygınlaşmıştır.

Genellikle mensur olarak yazılmakla beraber manzum olarak Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış istinsah kayıtları da bulunmaktadır. Bu tür istinsah kayıtlarında genellikle müstensihin ismini zikretmediği görülmektedir.

İstinsah kaydının konulmasında bazı müstensihler farklı yollar takip etmişlerdir. Bir kısım müstensihler kendi istinsah kayıtlarıyla istinsaha esas aldıkları nüshadaki istinsah kaydını da birlikte vermişlerdir. İstinsaha esas aldıkları nüsha veya nüshaların istinsah tarihlerini de zikreden müstensihler de vardır. Bazı müstensihler ise kendi istinsah kayıtlarını koymadan sadece istinsaha esas aldıkları nüshadaki istinsah kaydını zikretmekle yetinmiş ve yanlış değerlendirmelere hatta suistimallere yol açmışlardır. Bunu kasıtlı olarak yapan müstensihler de bulunmaktadır. Çünkü istinsah tarihleri bir nüshaya artı bir değer kazandırmakta ve bu tarihin eski olması da nüshanın değerini arttırmaktadır.

Müstensihler istinsaha esas aldıkları nüsha müellif nüshası veya müellif nüshasından istinsah edilmiş veya müellif nüshasıyla mukabele edilmiş bir nüsha ise bu hususu belirtmede titizlik göstermişlerdir. Müellif nüshasından yazılmış nüshalar daha güvenilir kabul edilmekte ve dolayısıyla bu özellik istinsah edilen nüshanın değerini arttırmaktadır.

İstinsah kayıtları bazan eserin metninin yazıldığı yazıyla yapıldığı gibi bazan da farklı bir yazı türü kullanılarak da yapılmaktadır. Bir kısım müstensihler istinsah kaydını metnin sonuna huni şekli (ters üçgen) gibi geometrik şekiller vererek yazmışlardır. Yatay dikdörtgen veya üçgenin altına eklenmiş yatay dikdörtgen gibi şekillerin içine yazılmış istinsah kayıtları da vardır. Yaygın olmamakla birlikte daire veya oval olarak düzenlenmiş istinsah kayıtlarına da rastlanır. İstinsah kayıtlarının sonuna "bitti" anlamında temme, tamam veya bu kelimenin rumuzu olarak mim harfi konulur.

Telif kayıtlarında olduğu gibi, istinsah kayıtlarında da yazılan nüshayı daha değerli hale getirmek için sahtekârlık yapılabileceği unutulmamalıdır. Özellikle de meşhur hattatların isimleri, yazmadıkları nüshaların istinsah kaydında zikredilmektedir. Mesela Yâkut Müsta'sımî'nin istinsah kaydını taşıyan mushafların birçoğu ona ait değildir.

İstinsahın en önemli unsuru yazılan nüshayı, istinsah bittikten sonra istinsahta kullanılan nüsha veya aynı eserin başka bir nüshasıyla karşılaştırmaktır. Çünkü istinsah sırasında yanlış yapmamak mümkün değildir. İslam uleması bu konuya çok büyük önem vermiş ve yazdıkları eserlerde tashih ve mukabele konusuna geniş yer ayırmışlardır.

Mukabele birkaç türlü yapılırdı. Sema/kıraat ve imla meclislerinde okunan, yazılan kitapların, müellifin/musannifin veya şeyhin huzurunda okunup gerekli düzeltmelerin yapılması, ilk asırlardaki telif tarzı dikkate alındığında, herhalde bu konudaki en erken uygulamaydı ve daha sonraki tarihli örneklerden anladığımıza göre bu uygulama uzun süre devam etmiştir. Müellifin nüshasından istinsah edilen eserlerin mukabelesi de müellifin katıldığı meclislerde yapılabiliyordu. Bir nüshanın müstensihi yazdığı nüshayı bir başkasına veya hocalarından birine de okuyarak mukabele edebiliyordu. Diğer bir usule göre de müstensih, kopya ettiği kitabı istinsaha esas aldığı nüshayla (nüshatü'l-asl) karşılaştırır ve gerekli düzeltmeleri yapardı. Genellikle bu husus mukabele kaydında belirtilirdi.

Müstensihler istinsaha esas aldıkları nüshadan başka nüshaları da mukabelede kullanabiliyorlardı. Yazılan nüshanın güvenirliğini arttıracağı için mukabelede kullanılan bu nüshaların ne derecede güvenilir olduğuna dair bilgiler vererek yaptıkları mukabelenin önemine dikkat çekmekteydiler. Müellif nüshası kullanılarak yapılan mukabeleler nüshaya değer kazandıracağı ve nüshayı güvenilir kılacağı için de özellikle belirtilirdi.

Bir kitabın mukabele gördüğü sayfa kenarlarına konulan işaretlerden belli olurdu. Özellikle eski tarihli yazmalarda cümlelerin ve bölümlerin sonuna mukabelede kullanılmak için daire şeklinde bir işaret konulmaktaydı. Aynı zamanda bazı durumlarda noktalama işareti görevi de gören bu daireler, içlerine birer nokta konularak karşılaştırma/mukabele esnasında bu işlemin nereye kadar yapıldığını da gösterirdi. Ancak her ne kadar literatürde daire ve içindeki noktanın nüshanın mukabele gördüğü veya icazet için okunduğunu gösterdiği söylenmekteyse de bu genel bir kural değildir. Bazan müstensihler satır sonlarındaki boşlukları doldurmak için de bu işareti kullanmaktadır.

Hatîb Bağdâdî'nin naklettiği bir rivayette bir eser birden fazla mukabele gördüğünde her mukabeleyi göstermek için bir daire konduğu ve böylece bazan yan yana iki hatta üç daire sıralandığı belirtilmektedir. Herhalde bu uygulama yaygınlaşmamış olmalı ki yazma eserlerde birden fazla daireye pek fazla rastlanılmamaktadır.

Mukabelede varılan yeri göstermek için sayfa kenarlarına "kubilet", "kubile" (Mukabele yapıldı), "kubilet hasebü't-tâka" (Güç yettiğince mukabele yapıldı), "urida bi-aslihî" (Aslıyla karşılaştırıldı), "ilâ hünâ belâgati'l-mukabele" (Mukabele buraya kadar ulaştı), "büliga'l-arz bi'l-asl" "büligati'l-mukabeletü bi'l-asl" (Asıl nüshayla karşılaştırma buraya vardı) gibi ifadeler kullanılarak mukabele işlemine dikkat çekilmiştir. Daire ve nokta olmaksızın sadece "belâga" sözcüğü ile yukarıda zikrettiğimiz diğer sözcükler, kitabın haşiyesine konularak yapılan mukabeleler de vardır. Her ne kadar dairelerin içine nokta konulması ve yukarıda belirttiğimiz sözcüklerin nüshanın haşiyesine yazılması yaygın bir uygulama ise de bu uygulamaya uymayan örnekler de bulunmaktadır.

Bir eserin mukabele gördüğü eserin sonunda, bazan da başında kâbeltü/kubilet, uride/âradtü gibi sözcüklerle başlayan ifadelerle belirtilirdi. Mukabele sırasında yapılan düzeltmeler ve ilaveler sayfanın kenarlarındaki boş kısımlarda (haşiyede) gösterilir ve düzeltme ve ilavenin yeri de metnin üzerinde düzeltilecek kelimenin üzerine konulan bir işaretle belirtilirdi. Eğer tashihler sayfanın sağ tarafındaki boşluğa konulmuşsa bu işaretin ucu sağı, sol tarafındaki boşluğa konulmuşsa bu işaretin ucu solu gösterirdi. Mukabele sırasında çok sayıda tashih ve ilave yapılmış nüshalar varsa da nadir de olsa mukabele gördüğü belirtilen bazı eserlerde de hemen hemen hiç tashih ve ilave görülmez.

Kaynakça

Arslan, Sami. Osmanlı’da Bilginin Dolaşımı: Bilgiyi İstinsahla Çoğaltmak. İstanbul 2020.

Bahl, Christopher D. - Hanß, Stefan. “Introduction: Information, Interaction: Global Cultures of Colophons, c. 1400-1800”. Scribal Practice and Global Cultures of Colophons, 1400-1800. Macmillan 2022, s. 1-35.

Bozkurt, Nebi – Kaya, Nevzat. “İstinsah”. DİA. 2001, XXIII, 369-371.

Coşan, M. Es’ad. “Bazı Yazmalarda Görülen Bilmeceli Tarih Kayıtları”. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi. sy. 2 (1975), s. 55-65.

Déroche, François. “The Caliph, his Mevlâ and the Mushaf”. Zeren Tanındı Armağanı/Zeren Tanındı Festschrift. ed. A. Erkmen – Ş. Tamcan Parladır. İstanbul 2021, s. 237-249.

Déroche, François. Islamic Codicology: An Introduction to the Study of Manuscripts in Arabic Script. çev. D. Dusinberre – D. Radzinowicz, ed. I. Waley. London 2005.

Gacek, Adam. “The Copying and Handling of Qur’âns; Some Observations on the Kitab al-Masâhif by Ibn Abî Dâ’ud al-Sicistânî”. Melanges de l’Universite Saint-Joseph. 59 (2006), s. 229-251.

a.mlf. “Tazwīr”. EI2 (İng.). 2000, X, 408-409.

Grohmann, Adolf. “The Problem of dating early Qur’âns”. Der Islam. 33/3 (1958), s. 213-231.

Gutas, Dimitri. Greek Thought, Arabic Culture: The Graeco-Arabic Translation Movement in Baghdad and Early ‘Abbasid Society (2nd-4th/8th-10th Centuries). London 1999.

Hatîb el-Bağdâdî. el-Câmi‘ li-Ahlâkı’r-Râvî ve Âdâbi’s-Sâmi‘. nşr. M. et-Tahhân. C. I, Riyad 1983.

İbn Abdülber en-Nemerî. Câmiu Beyâni’l-İlm ve Fazlihî. nşr. Ebü’l-Eşbâl ez-Züheyrî. C. I, Cidde 1994.

Mavroudi, Maria. “Translations from Greek into Arabic at the Court of Mehmed the Conqueror”. The Byzantine Court: Source of Power and Culture, Papers from the Second International Sevgi Gönül Byzantine Studies Symposium. ed. A. Ödekan v.dğr. İstanbul 2013, s. 195-207.

Mevâlidî, Mustafa. “Hallü Ta‘miyeti’t-Târîh bi’l-Küsûr”. Mecelletü Ma‘hedi’l-Mahtûtâti’l-Arabiyye (Kahire). 39/2 (1996), s. 213-255.

Muhanna, Elias. “The Art of Copying: Mamlūk Manuscript Culture in Theory and Practice”. In the Author’s Hand: Holograph and Authorial Manuscripts in the Islamic Handwritten Tradition. ed. F. Bauden – É. Franssen. Leiden 2020, s. 232-259.

Quiring-Zoche, Rosemarie. “The Colophon in Arabic Manuscripts. A Phenomen without a Name”. Journal of Islamic Manuscripts. 4 (2013), s. 49-81.

Ritter, Hellmut. “Datierung durch Brüche”. Oriens. 1 (1948), s. 237-247.

Samerrâî, Kāsım. İlmü’l-İktinâhi’l-Arabî el-İslâmî. Riyad 2001.

Schmidt, Jan. “Manuscripts and Their Function in Ottoman Culture: The Fatatri Collection in the Leiden University Library”. Journal of Turkish Studies. 28/1 (2004), s. 352-353.

Şeşen, Ramazan. “Esquisse d’une histoire du développement des colophons dans les manuscrits musulmans”. Scribes et manuscrits du Moyen-Orient. ed. F. Déroche – F. Richard. Paris 1997, s. 189-221.

Tayyib, Es‘ad. “Min Ahvâli’n-Nüssâh fî Türâsine’l-Arabi’l-İslâmî”. Türâsünâ. 7/4 (1992), s. 90-104.

Yıldırım, Arif. “Kesirlerle Bilmeceli Tarih Usûlü ve Çözümü”. Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. sy. 4 (2016), s. 75-95.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/istinsah

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

İSTİNSAH

Yazma eserleri kopya ederek çoğaltma.