A

TEZHİP

Yazı bezeme sanatı.

  • TEZHİP
    • F. Çiçek DERMAN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/tezhip
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    TEZHİP
TEZHİP

Yazı bezeme sanatı.

  • TEZHİP
    • F. Çiçek DERMAN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/tezhip
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    TEZHİP

Kelime olarak Arapça'da "altınlamak" mânasına gelir. Ezilerek fırçayla sürülecek hale getirilmiş olan varak altın ve muhtelif renklerin kullanılmasıyla gerçekleştirilen bir kitap bezeme sanatıdır.

Tezhip sanatı, Orta Asya'da Uygur Türkleri ile ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir. Selçuklular tarafından İran üzerinden Anadolu'ya kadar taşınmış ve burada kendisinden evvel yaşamış medeniyetlerin birikimiyle buluşmuştur. Böylece onu uygulayan sanatkârların bütün bu geçmiş birikimi kendi millî zevklerine dönüştürmesiyle gelişimini devam ettirmiştir. Bu gelişme ve üslupların doğuşunda, Uzakdoğu ve İran'dan çeşitli aralıklarla gelen tesirler, Memlük sanatı izleri, Anadolu beyliklerinden kalan miras, fethedilen topraklardan gelen yeni zevkler etkili olmuştur. Zaman içinde gelişimini sürdüren tezhip sanatı, XVI. yüzyılda en üst mertebeye ulaşmıştır.

Tezyinî sanatların hepsinde desenin yapı taşlarını meydana getiren motifler, sanatkâr tarafından gerçekçi bir bakışla tabiattan alındıktan sonra esas çizgileri korunup teferruatı atılmakta; şahsî zevk ve görüşler de katılarak çizim tamamlanmaktadır. Üsluplaştırma veya üsluba çekme adı verilen bu yol sayesinde ne tabiat kopya edilmekte ne de tamamen zıddı olan şekiller ortaya çıkarılmaktadır. Bu motiflerin bazıları her devirde revaç bulan, bazıları da belirli asırlarda parlayıp sönen tezyinî unsurlardır. Mesela Selçuklu ve Beylikler devri tezhibinin vazgeçilmez motifi olan münhanî, bu durumunu sonraki asırlarda devam ettirememiş; buna mukabil hatâyî, penç ve rûmî tezhibin her devrinde ana motif özelliğini muhafaza etmiştir.

Osmanlı Devleti'nin ilk yüzyılına ait tezhip örnekleri, zamanımıza gelememiştir. Bu devre ait en erken tarihli eser, Sultan II. Murad adına hazırlanmış bulunan 1437 tarihli bir musiki nazariyat kitabıdır (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Revan/1726).

İstanbul'un fethiyle kazanılan ruh yapısı, tezyinat sahasına da yansımıştır. Güzel sanatlara merakı bulunan ve kitaba büyük ehemmiyet veren Fâtih Sultan Mehmed, Topkapı Sarayı'nda bir nakışhane (nakkaşhane) kurdurmuş ve Özbek asıllı Baba Nakkaş'ı sernakkaş olarak vazifelendirmiştir. Hükümdar sarayı bünyesinde nakkaşhane bulunması bir gelenek şeklinde, Anadolu Selçukluları'ndan ve Timurlu sarayından beri süregelmektedir. Osmanlı padişahları da aynı usulü daha yaygın olarak devam ettirmişlerdir. 1473 yılında gerçekleşen Otlukbeli Savaşı sonrasında Fâtih Sultan Mehmed tarafından bu coğrafyada bulunan sanatkârlar savaş ganimeti olarak İstanbul'daki nakkaşhaneye gönderilmiştir. İlerleyen yıllarda da bu durum devam ettirilmiştir.

Ehl-i hiref olarak adlandırılan saray sanatkâr teşkilatının zamanımıza gelen en eski defteri 1526 tarihlidir. Bu teşkilatın en önemli bölüklerinden biri olan nakkaşlar, yalnız kitap sanatıyla ilgili faaliyetlerle sınırlı kalmaz; saray köşklerinin, binaların kalemişi desenlerini de hazırlar ve tatbik ederlerdi. Asırlar boyunca süren üslup birliği böylece korunurdu.

Fâtih devri tezhiplerinde mat ve parlak olarak kullanılan altın yanında en çok görülen ve bilhassa zemin boyası olarak karşımıza çıkan kobalt mavisidir. Daha sonraki yıllarda bu renk yerini bedahşî laciverdine bırakır. Halkârî denilen gölgeli altın sürme tekniğine, lâl mürekkebinin de aynı devirde eklendiği, yarı şeffaf olan bu mürekkebin, kesif altın zerrelerinin bulunduğu motif uçlarında yer aldığı görülür.

Sultan II. Bayezid dönemi, Osmanlılar'da tezhip sanatının en mükemmel devri kabul edilir. Üç kıtada hüküm süren Osmanlı'nın gücü, hakimiyeti ve zenginliği, sanatında da kendini göstermiş ve diğer dallarda olduğu gibi kitap sanatlarında da asırlara örnek olacak bir mertebeye ulaşarak, hayranlıkla seyredilen müstesna eserler meydana getirilmiştir. "İbnü'l-Arab" adıyla tanınan Feyzullah Nakkaş ve Hasan b. Abdullah adlı sanatkârlar yanında, fethedilen yeni ülkelerden gönderilen sanatkârlar da nakkaşhaneye dahil olmuştur. "Hasan b. Mehmed", "Melek Ahmed Tebrîzî", "Hasan b. Abdülcelîl", "Durmuş b. Hayreddin", "Üveys b. Ahmed", "Bayram b. Derviş", "İbrâhim b. Ahmed", "Mehmed b. Bayram", Sultan II. Bayezid devrinin tezhip ustalarıdır.

Bu dönem tezhibinde yeni motiflerin de desende yer aldığı, renklerin daha dengeli ve uyumlu kullanıldığı, ezilmiş altına daha geniş yer verildiği görülür. XVI. asırda Osmanlı klasik üslubu son şeklini almış ve gelişmesini tamamlayarak İstanbul üslubunun doğmasına vesile olmuştur.

Tezhip sanatının gelişmesinde bir diğer önemli dönüm noktası da Yavuz Sultan Selim'in 1514 yılında kazandığı Çaldıran Zaferi'yle Tebriz, Herat ve Şiraz'dan getirilen-bir kısmı Türkmen asıllı- sanatkârlardır. Son Timurlu prensi Bedîüzzaman Mirza'nın, maiyetindeki sanatkârlarla İstanbul'a gelerek Acem Nakkaşları Bölüğü'ne dahil olduğu ve saray nakkaşhanesinde hizmet verdiği bilinir.

Klasik tezhibin ikinci parlak devri, XVI. yüzyılın ikinci yarısı, Kanûnî Sultan Süleyman çağıdır. Yavuz Sultan Selim zamanında Tebriz'den İstanbul'a getirilen Şahkulu, saray nakkaşhanesinin sernakkaşıdır. Aslen Bağdatlı olup Ağa Mîr'in öğrencisidir. Şahkulu'nun ustaca kullandığı fırçasıyla meydana getirdiği -is mürekkebiyle yapılmış- resimler, yeni bir üslubun doğmasını sağlamıştır. Saz yolu (üslubu) olarak adlandırılan ve XVI. yüzyıl ortalarından XVII. yüzyıl ortalarına kadar devam eden bu tarzın temel prensibi, desende tekrar ve simetri olmamasıdır. Geniş sahayı dolduran kompozisyonun çiziminde, sanatkâr tamamen hür olup aynı zamanda kıvrak bir fırçaya ve güçlü desen bilgisine sahiptir; zemini renksiz kâğıda çizilen desenlerin konularını ekseriya ejder ve hayvan mücadeleleriyle peri resimleri teşkil etmektedir.

Şahkulu'nun talebesi olan XVI. yüzyılın ünlü müzehhibi Kara Memi, Muhibbî (Kanûnî Sultan Süleyman) divanını tezhip eden sanatkârdır. Kendisi, bahçe çiçeklerinin (gül, lale, karanfil, bahar dalları vb.) kısmen üsluplaştırılarak tezhibe dahil edilmesini sağlamıştır. Kara Memi üslubu olarak bilinen bu tarz çalışmalar, diğer sanat dallarında da geniş uygulama alanı bulmuş ve her devirde sevilerek kullanılmıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında eser veren ünlü müzehhipler arasında Şahkulu, Kara Memi, Üstâd-ı Rum Şâban, Hüseyin, Selanikli "Abdullah b. Mehmed", "Mehmed b. İlyas" ve Velican gibi sanatkârlar bulunmaktadır.

XVII. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti'nde başlayan sosyal ve politik gerileme, sanat faaliyetlerini de etkilemiştir. Ancak geçmiş asrın kuvvetli tesiriyle, tezhip sanatında klasik üslup, özelliğini kısmen devam ettirebilmiştir. Bu devrin ünlü müzehhipleri arasında Enderun'da yetişmiş bir Osmanlı veziri olan Nakkaş Hasan Paşa (ö. 1622), Sürâhi Mustafa Efendi, Baruthaneli Abdullah Çelebi, Beyâzî Mustafa Efendi, İnâdiyeli İmam, Antalyalı Ali, Hafız Mehmed Çelebi ve Kanbur Hasan Çelebi yer alır.

Müzehhiplerin, her sene Okmeydanı Atıcılar Tekkesi'nde yapılan merasimle öğrencilerine peştemal kuşanma yoluyla icazet verdikleri, bu merasim için bağlı bulundukları mücellitbaşının resmî müsaadeyi sağladığı bilinmektedir.

XVIII. asırdan itibaren Batı tarzlarının tezhip sanatımıza nüfuz etmesiyle yeni zevk ve görüşler doğmuş ve klasik bezemeden uzaklaşma başlamıştır. Önceleri deseni çizen sanatkârlar zümresi Batı'dan gelen tesirlere kendi zevk ve görüşlerini de katarak Türk rokokosu denilen yeni eserleri meydana getirmişlerse de zaman içinde Batı sanatının baskısı artarak devam etmiştir.

XVIII. yüzyılın en önemli sanatkârı, Yûsuf Mısrî'nin talebesi olan Üsküdarlı Ali Çelebi'dir. Müzehhip, çiçek ressamı ve ruganî üstadı olan bu sanatkârın meydana getirdiği eserlerin çoğu Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. İmzasını Aliyyü'l-Üsküdârî, Ruganî Ali veya Ruganî Çelebi şeklinde koymuş, sanat hayatının büyük kısmında saray için çalışarak müstesna eserler meydana getirmiştir.

Bu yüzyılda yetişen ve çiçek ressamı olarak bilinen Abdullah Buhârî ve Seyid Mehmed de yaşadığı döneme eserleriyle imza atmış sanatkârlardır. Yüzyılın diğer müzehhipleri arasında Sultanselimli Mustafa Reşid, Dramalı Süleyman Çelebi, Kastamonulu Abdurrahman, Solak Süleyman, mücellitbaşı Kara Mehmed ve Ali b. Murad sayılabilir.

XIX. yüzyıl tezhiplerinde barok ve rokoko tarzı motiflerin sanatı istila etmesiyle millî karakter desenlerden silinmiştir. Bilhassa Sultan II. Mahmud'un 1826 yılından sonra gayrimüslim ustalara da nakkaşlık hakkını vermesiyle bu bozulma süratlenmiştir. Tanzimat hareketleriyle Batı'dan gelen ve -hat hariç- bütün sanatlara menfi tesir eden bu değişme, Türk sanatları ve sanatkârları açısından büyük bir dönüm noktasını oluşturmuş; klasik sanatlarımızın üzerindeki saray destek ve teşvikinin ortadan kalkmasıyla çok zor bir devre yaşanmıştır.

Zer-ender-zer tarzı tezhibin XIX. yüzyıl bezemelerinde diğer yüzyıllara göre daha fazla uygulandığı görülür. Yine bu yüzyılın işlerinde iğne perdahtı denilen, altınlı zeminin noktalar halinde çukurlaştırılarak parlatılması pek beğenilmiş ve sık uygulanmıştır.

XIX. yüzyıl İstanbul'unda yaşayan ve eser verip öğrenci yetiştiren sanatkârlar içinde en önemlisi Hezargradîzâde Ahmed Atâullah Efendi'dir. Atâullah Efendi, rokoko üslubunu Osmanlı-Türk karakteriyle yoğurarak imkânların elverdiğince mahallî hale getirmeye çalışmış bir müzehhiptir. Kendisi muhtemelen Enderun'da yetişmiş olmalıdır. Tezhip sanatında bir üslup meydana getirmiş ve hat sanatına da vâkıf olduğunu eserleriyle ispat etmiştir. Yesârîzâde'nin hurde tâlik hilye kalıbından zerendûd olarak işlediği levhaları sebebiyle kendisine Hattî mahlası verilmiştir.

Atâullah Efendi'nin çırağı Hüseyin Hüsnü ile talebesi Tevfik efendiler çok ince işçilikleri ile nam salmışlardır. 1867 Paris Sergisi'ne Osmanlı hükümeti tarafından gönderilen Tevfik Efendi, başarılı eserleriyle paşalık tevcih olunan bir sanatkârdır. Ahmed Atâullah'ın tezhipte öncülüğünü yaptığı, tabii çiçeklerin tarama üslubuyla kullanılmasına pesend tarzı veya Atâ yolu denilmektedir. Bu yüzyılın ikinci yarısı müzehhipleri arasında Hasan Karamânî, Lâlelili Şâkir, mücellitbaşı Sâlih, mücellidbaşı Ahmed ve Nûreddin efendiler yer alırlar.

Osmanlı devrinin son yıllarında gelenekli sanatların ihya edilmesi ve bu alanlarda öğrenci yetiştirilmesi amacıyla İstanbul'da Medresetü'l-Hattâtîn (20 Mayıs 1915) kurulmuştur. Böylece klasik sanatlar ilk defa devlet bünyesine alınmıştır. Burada tezhip derslerini veren hocalar Yeniköylü Nûri Bey ve Bahâeddin Tokatlıoğlu'dur (1866-1939). Bu müessesenin 1936 yılında Güzel Sanatlar Akademisi'ne bağlanmasıyla Türk Tezyinî Sanatlar Şubesi hocaları Ahmet Süheyl Ünver (1898-1986), Muhsin Demironat (1907-1983), Fatma Rikkat Kunt (1903-1986), Hüseyin Feyzullah Dayıgil (1910-1949) şahsî gayretleriyle tezhip sanatını bugünlere başarıyla taşımışlardır.

Tarih boyunca tezhip sanatının eğitiminin verildiği ve uygulandığı yer, saray bünyesinde kurulan nakkaşhaneler olmuştur. Saraya bağlı olarak sarayın himaye ve denetiminde çalışan bu nakkaşhanelerde usta, kalfa, çırak bir arada çalışmış ve bu sanatı görerek öğrenmiştir. Uzun yıllar devam eden bu eğitim şekli nakkaşhanelerin kaldırılmasından sonra Vezneciler semtinde Müzehhibler Çarşısı denilen, yan yana sıralanmış tek katlı veya asma katı bulunan dükkânlarda icra edilmeye başlanmıştır.

Talebe, bu sanatı öğrenmek için seçtiği hocaya başvurduğu zaman, kendisinden ilk olarak kurşun kalemle kâğıda konulan bir noktadan başlayarak ve kalemi hiç kaldırmadan ve sağdan sola doğru dairevî görüntüyü bozmadan helezon çizmesi istenir. İkinci olarak aynı işlem soldan sağa doğru tekrarlanır. Başarılı olursa bu çizimi, fırçayla yapması istenir. Maksat bileğin kırılması, yani kıvraklık kazanmasıdır. Daha sonra öğrenciden cetvel kullanmadan paralel doğrular ve pergel kullanmadan da iç içe daireler çizmesi beklenir.

Bu ilk çalışmalar, sabır ve el ile göz terbiyesi olmayan yeni taliplerde vazgeçme sebebi de olabilir. Hocanın da istediği budur. Hakikaten öğrenmek isteği olanları seçip vaktini ve emeğini boşa harcamamak, bir hocanın her zaman en tabii hakkı olmuştur.

Bu safhaya kadar başarılı olan öğrenciden daha sonra bir deseni göz yardımıyla büyüterek veya küçülterek çizmesi istenir. Motiflerin tanıtımı, özellikleriyle birlikte nüanslı çizmeye alışmaları sağlanır. Önce kurşun kalemle sonra da fırçayla sağlam bir çizim sahibi olan talebe artık desen hazırlamağa hak kazanır. Bu sırayla işe başlayan bir talebe, eğer içinde istek ve muhabbet de varsa, hocasının denetiminde sanat yolunda başarıyla ilerler. Bu eğitimde maddi alışveriş söz konusu değildir. Dersler Allah rızası için verilir.

"Her usta evvelce çırak idi; ancak her çırak ileride usta olamaz" ibaresi, bu merhalelerin zorluğunu belirten veciz bir atasözüdür.

Kaynakça

Ayvansarâyî, Hüseyin. Mecmûa-i Tevârih. haz. F. Ç. Derin – V. Çabuk. İstanbul 1985, s. 213.

Derman, F. Çiçek. “Osmanlı İstanbulu’nda Bezeme Sanatı”. Osmanlı İstanbulu I. ed. F. M. Emecen – E. S. Gürkan. İstanbul 2013, s. 495-509.

a.mlf. “Tezhip (Tezhip Sanatında Üslûplar ve Sanatkârları)”. TDVİA/41. 2012, XLI, 65-68.

Derman Arşivi ve ders notları.

Özcan, Ali Rıza (ed.). Hat ve Tezhip Sanatı. Ankara 2009, s. 239-536.

a.mlf. “Osmanlıda Klasik Dönem”. Hat ve Tezhip Sanatı. Ankara 2009, s. 343-361.

Tanındı, Zeren. “Kitap ve Tezhibi”. Osmanlı Uygarlığı. haz. H. İnalcık – G. Renda. İstanbul 2003, II, 865-892.

Ünver, A. Süheyl. Ustası ve Çırağiyle Hezargradlı Zâde Ahmed Ataullah: Hayatları ve Eserleri. İstanbul 1955.

a.mlf. Fatih Devri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmaları. İstanbul 1958.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/tezhip

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

TEZHİP

Yazı bezeme sanatı.