 
Kur’an-ı Kerim’i okuma, öğrenme, anlama ve ezberleme ile ilgili uygulamalar.
Kur’an-ı Kerim’i okuma, öğrenme, anlama ve ezberleme ile ilgili uygulamalar.
Kur'an eğitimi Kur'an-ı Kerim-i okumayı, öğrenmeyi ve öğretmeyi, hıfzetmeyi ve anlamayı ihtiva ettiği gibi bizzat Kur'an ile eğitim yaklaşımını da içine almaktadır. İslam'ın Kur'an eğitimine verdiği önem ve teşvikler çerçevesinde bu faaliyet, Türkler'in İslamlaşma süreçlerinin başından itibaren eğitim öğretim sistemlerinin merkezinde yer almıştır. İslam medeniyetine dahil olan Türkler o zamana kadar oluşmuş İslamî kurumların tamamını kendi bünyelerine uyarlayarak almışlar ve onlara katkılarda bulunarak günümüze kadar yaşatmışlardır. Bu bağlamda İdil Bulgar Hanlığı'ndan beri kurulan Türk-İslam devletlerinin Kur'an eğitimi hayatında mektep, mescit, medrese, dârülkurra ve tekkeler yer almıştır.
Türk toplumlarında Kur'an eğitimini teşvik sadedinde Ramazan mukabelesi, haftalık ev mukabeleleri, hafızlık cemiyetleri, evlerde ve camilerde cuma okumaları, kandil gecesi okumaları, aşr-ı şerif, Hırka-yı Şerif Dairesi'nde yirmi dört saat Kur'an tilaveti, vefat edenin ardından yedinci ve kırkıncı gün ve sene-yi devriye okumaları, geçmişlere hatim ve Yâsin hediye etme, yeni gelin evi duası, hacca gidiş ve hacdan dönüşteki okumalar, çocuk doğduğunda ve isim konulurken yapılan etkinlikler arasında Kur'an okuma gelenekler, ihdas edilmiştir. Öte yandan cami, mescit, mektep, medrese, sivil ve resmî konut, çeşme, türbe, mezar taşı gibi mimari eser ve unsurlarda âyet-i kerimelerin tezyinî üslupla nakşedilmesi de Kur'an okumayı ve öğrenmeyi teşvik eden, onu hayatın içine dahil eden bir başka gelenek olmuştur.
Kur'an okumayı öğrenme İslam dininin açıkça teşvik ettiği bir vecîbedir. Bu sebeple Karahanlı, Timurlu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde çocukların ilk başladıkları eğitim kurumu olan sıbyan mekteplerinde merkeze Kur'an öğretimi konmuştur. Elifbayı tanıma ve telaffuz etme ile başlayan bu temel eğitim Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okuma, hatim indirme, tecvit ve kıraat öğrenme ile devam etmiştir. Bununla birlikte namaz sûrelerinin ezberlenmesi, ilerledikçe Yâsin, Tebâreke gibi bazı sûrelerinde ezbere alınması müfredatta yer almıştır. Ayrıca isteyenlere ve kabiliyetli olanlara hafızlık yaptırılmıştır (bk. Mahalle Mektebi). Mescit ve camilerde de çocuklara ve yetişkinlere Kur'an öğretimi asırlardır devam etmektedir. Osmanlı sarayında başta şehzadelerin eğitiminde Kur'an öğretimi yer almış; Enderun'da Kur'an öğretimine ayrıca önem verilmiştir.
Uzun yıllar harf ve heceleme usulü ile yapılan bu eğitimde Ceditçilik hareketiyle birlikte ses temelli yöntem de (usûl-i savtî) kullanılmıştır. Günümüzde de ses temelli Kur'an okuma eğitimi yöntem ve teknikleri üzerinde çalışılmaktadır.
Kur'an eğitiminin malzemeleri olarak elifba cüzü, hatim cüzü, amme cüzü, rivayet ve dirayet tefsirleri, tasavvufî tefsirler, mealler ortaya konulmuştur. Modern zamanlarda kaset, CD, Kur'an öğrenme setleri, televizyonlarda Kur'an öğretim programları da söz konusudur.
Erken Cumhuriyet döneminde Kur'an okumayı öğrenme ve öğretme faaliyetleri 1928 yılındaki harf inkılabıyla beraber başlayan ve tek parti iktidarının sonlarına kadar devam eden süreçte bazı kısıtlamalara tâbi tutulsa da camilerde, Kur'an kurslarında ve evlerde devam ettirilmiştir. Kur'an öğrenme konusundaki bu kesintisizlik, bütün Türk devletlerinde ve topluluklarında görülmüştür. Mesela komünist rejimlerin hâkim olduğu dönemlerde dahi Türkistan ve Balkanlar'da yaşayan müslüman Türkler gizli de olsa Kur'an okumayı öğrenmiş, yeni nesillerine öğretmişlerdir. 1950'li yıllardan sonra bunlara İmam-Hatip mektepleri eklenmiştir. Ayrıca Kur'an öğretimi 2012 yılından itibaren ortaöğretim kurumlarında seçmeli ders olarak sürdürülmektedir.
Tarih içerisinde İslam toplumlarında, ileri düzeyde Kur'an'ın okuma/kıraat tekniklerinin ve inceliklerinin öğretildiği, bu alana dair ilimlerin üretildiği ve üstatlarının yetiştirildiği yüksek seviyeli müstakil kurumlar da ihdas edilmiştir. XI. yüzyılda ilk örnekleri görülen bu nevi kurumlara önceleri dârülkur'an adı verilmiştir. Selçuklular zamanında dârülhuffâz adıyla daha da gelişen ve yaygınlaşan bu kurumlar Osmanlılar döneminde ise dârülkurra adıyla varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde ileri düzey Kur'an kıraati eğitimi resmî olarak Kur'an kurslarının bünyesinde devam ettirilmiştir. Bunun yanında bazı kıraat âlimlerinin kişisel çabalarıyla camilerde veya hususi kurumlarda icra edilmiştir.
Kur'an'ın baştan sona ezberlenmesi ve hafızlara verilen dinî müjdeler neticesinde bu eğitim İslam dünyasında olduğu gibi Türkiye'de de kurumsallaşmıştır (bk. Hafız). Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hafızlık Kur'an kursları ile 1976'dan beri aşere, takrip, tayyibe eğitimlerinin yer aldığı Diyanet eğitim ve ihtisas merkezleri hafızlık ve ileri düzeyde kıraat ve tilavet eğitimleri vermektedir.
Hafızlık eğitimi konusunda son dönemde geliştirilen bir yaklaşım da İmam-Hatip liselerinde hafızlık imkânı sunulmasıdır. Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı iş birliği çerçevesinde 2016 yılında hayata geçirilen hafızlık İmam-Hatip ortaokulları ve 2020-2021 yılından itibaren açılan Proje Hafızlık Anadolu İmam-Hatip liselerinde hafızlık eğitiminde "geleneksel hafızlık eğitimi" yanında "tekrarla yapılandırılmış yöntem" ve "bilgisayarla hafızlık tekniği" gibi usuller geliştirilmektedir.
Kur'an eğitiminin diğer bir ana boyutunu onu anlamaya yönelik faaliyetler oluşturmaktadır. Mescid-i Nebevî ve Suffe geleneğinden beslenen bu boyut mescit ve cami odaklı olarak gelişmiş; daha sonra kendisine ihtisas alanı açarak kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. Türk maarifi bu sahada öncelikle tefsir ilminde eserler vermiş, müfessirler yetiştirmiştir. Kur'an tefsiri alanında bilinen ilk Türk müfessir Mübârek Türkî'dir (ö. 797). Diğer isimlerden bazıları ise şunlardır: Yûsuf Firyâbî (ö. 827), Humeyd (ö. 844), İsmâil Buhârî (ö. 870), Dîneverî (ö. /889), Hasan Firyâbî (ö. 913), Ebû Mansûr Mâtürîdî (ö. 944), Ebü'l-Leys Semerkandî (ö. 993), Zemahşerî (ö. 1144), Ebû Bekir Râzî (ö. 1268), Konevî (ö. 1275), Molla Gürânî (ö. 1488), Ebüssuûd Efendi (ö. 1574), İsmâil Hakkı Bursevî (ö. 1725).
Türkler'in Kur'an'ı anlamaya katkısı, ağırlıklı olarak Hanefî-Mâtürîdî ve bazan da Mûtezilî çizgide devam etmiştir. İlk eserler Arapça yazılmaya başlanmış, daha sonra Türkçe tefsirler de vücuda getirilmiştir. Türkçe tefsirlerin başlangıç noktası olarak Sâmânoğulları Hükümdarı Mansûr'un, Taberî tefsirini Farsça'ya tercüme ettirdiği dönemle aynı veya yakın tarihte olabileceği tahmin edilmektedir. Türkçe'ye ilk tefsir tercümesinin XI. yüzyılda gerçekleştiği görüşü de vardır.
Anadolu beylikleri döneminde Kur'an sûrelerinin Türkçe meal ve tefsirleri yapılmaya başlanmıştır. Kur'an'ın ilk tam metin Türkçe tercümesi Ebü'l-Leys Semerkandî'nin tefsirindendir. Kur'an'ın Doğu Türkçesi'ne dördü satır altı, ikisi tefsirli olmak üzere altı çevirisi bilinmektedir. Bunlar Türkistan tefsiri (Leningrad Asya Müzesi, nr. 2475), Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki (1363, Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 2) müellifi meçhul tercüme, Şirazlı Devlet Şah istinsahı (1334, Türk İslam Eserleri Müzesi Ktp., nr. 73), Karahanlı Türkçesi tercüme (XII. yüzyıl, Özbekistan İlimler Akademisi Ktp., nr. 2008), İngiltere Manchester'daki satır arası tercümeli nüsha (1554, Rylands Arapça Yazmalar, nr. 25-38) ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi nüshasıdır (1554, III. Ahmed, nr. 16) (Tören, 2007: 2-3). Matbu olarak yayımlanan ilk Türkçe tefsir ise Tibyân Tefsiri (Mısır, 1840) olup Ayıntâbî Ahmed Efendi'nin (ö. 1699), Hıdır b. Abdurrahman Ezdî'nin (ö. 773/1731) et-Tibyân fî Tefsîri'l-Kur'ân isimli eserine dayanarak telif edilmiştir.
Sûre ve cüzlerin müstakil olarak tefsirleri de hayli yekün tutmaktadır. Edip Ahmed Yüknekî'nin Atabetü'l-Hakâyık adlı eserinde Âl-i İmrân, Nahl, Hâc, Zuhruf ve İnşirâh sûrelerinin Türkçe tercümeleri yer almaktadır. Mustafa Ankaravî tarafından yapılan Amme cüzü tefsirleri de diğer örneklerden birkaçıdır.
Cumhuriyet döneminde yapılan ilk Kur'an meali Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili'dir. Bundan sonra da gerek Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde gerekse âlim ve ilahiyat hocaları tarafından mealler hazırlanmış, diğer yandan da kadim tefsirler doğrudan veya sadeleştirilerek Türkçe'ye çevrilmiştir.
Kur'an metninin anlaşılması bağlamında yapılan bu çalışmalardan başka günümüzde İlahiyat ve İslamî İlimler fakültelerinin lisansüstü tezlerinde Kur'an kavramlarının tahlilleri, müstakil sûre incelemeleri, nihayet bunların etimoloji ve din eğitimi açısından değerlendirilmesine dair çalışmalar yoğunlaşmıştır.
Kur'an'la eğitim bağlamında bakıldığında, medrese geleneğinde Arapça kitap ve metinler üzerinden yapılan tefsir tedrisatının ve yine Arapça telif edilen tefsir eserlerinden hareketle Kur'an'ın mefhumu ve verdiği mesajın bu defa umuma yayılması ve herkes tarafından anlaşılması için farklı bir yönteme gidildiği görülür. Bu daha çok tasavvufî alanda Kur'an'ı anlamaya ve anlatmaya yönelik eğitimdir.
Tasavvufî bakış açısıyla Kur'an'ın yorumlanması doğal olarak klasik tefsir geleneğinden farklı bir çizgi takip etmiştir. Ahmed Yesevî ve Mevlânâ örneklerinde olduğu gibi amaç, doğrudan bir tefsir veya tevil kitabı oluşturmak değil, bilakis Kur'an'ı bir bütün olarak anlayarak ve onu kaynak alıp hikmetli sözler şeklinde özünü dile getirmektir. Ahmed Yesevî'nin, "Benim hikmetlerim fermân-ı sübhân/Okuyup bilseng heme ma'nâ-yı Kur'ân" (Ahmed Yesevî, 2015: 427) ifadesi bu geleneğin temelini ve felsefesini oluşturmaktadır. Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî, Hacı Bayram Velî ve Aziz Mahmud Hüdâyî gibi nice zevat tarafından yaşatılan bu gelenek Türk toplumlarında bir maya teşkil etmiş, Kur'an'ın anlaşılmasında ve hayata geçirilmesinde sağlam bir alt yapı oluşturmuştur. Böylece bir ilmî disiplin olarak tefsir ve tevil yolu, Kur'an'ın mesajını hikmetli sözlerle aktarma yoluyla yan yana asırlardır birlikte yürümüştür. Bu minvalde medrese menşeli tefsir eserleri yanında tasavvufî tefsir eserleri de ortaya konulmuştur. Bunların önde gelenleri Sadreddin Konevî, Molla Fenârî ve İsmâil Hakkı Bursevî tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kurumsal olarak bunun izdüşümü tekke ve zaviyeler olagelmiştir. Buralardaki eğitimde bir yandan bu işe yatkın kimseler belli bir mertebeye ulaştırılarak hikmetli söz üretecek kıvama getirilirken, diğer yandan mevcut hikemî birikimin halk kitlelerine yayılması sağlanmıştır.
Ahmed Yesevî. Dîvân-ı Hikmet. haz. H. Bice. Ankara 2015.
Ayar, Hatice. “Latin Alfebesinin Kabulünden Sonra Kur’an Elifbâsı Öğretiminin Dönüşümü (1928-1972)”. Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. sy. 16 (2020), s. 302-319.
Güngör, Tahir. “Osmanlı Sarayı Enderûn’unda Kur’an Kültürü”. Osmanlı Toplumunda Kur’an Kültürü ve Tefsir Çalışmaları I. ed. B. Gökkır v.dğr. İstanbul 2011, s. 43-61.
İnan, Abdülkadir. Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Tercemeleri Üzerinde Bir İnceleme. Ankara 1961.
Kara, Mehmet. “Doğu ve Batı Türkçesinde Kur’an Tercüme ve Tefsirleri”. Diyanet İlmi Dergi. 29/3 (1993), s. 25-36.
Kulaç, Yalçın. “Eski Oğuz Türkçesi Dönemine Ait Ebu’l-Leys es-Semerkandî Kur’an Tefsiri’nin (Zonguldak Nüshası) Söz Varlığı Üzerine Notlar”. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. 16/1 (2021), s. 40-48.
Özgel, İshak. “Başlangıçtan Selçuklu Dönemi Sonuna Kadar Türklerin Kur’ân Tefsirine Hizmetleri”. Başlangıçtan Günümüze Kadar Türklerin Kur’an Tefsirine Hizmetleri-Tebliğler ve Müzakereler-Tartışmalı İlmî Toplantı (21-22 Ekim 2011). İstanbul 2012, s. 41-73.
Özkan, Mustafa. “Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Yapılmış Kur’an Tercümeleri”. Tarihten Günümüze Kur’an’a Yaklaşımlar. ed. B. Gökkır v.dğr. İstanbul 2011, s. 517-558.
Togan, Zeki Velidi. “The Earliest Translation of the Qur’an into Turkish”. İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi. 4/1-2 (1964), s. 1-19.
Tören, Hatice. Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Amme Cüzü Tefsiri. C. I, İstanbul 2007.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/kuran-egitimi
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Kur’an-ı Kerim’i okuma, öğrenme, anlama ve ezberleme ile ilgili uygulamalar.
 
                        
                        
                     
                    