A

HACI BEKTAŞ VELÎ(ö. 1271 [?])

Bektaşîliğin pîri, mutasavvıf.

  • HACI BEKTAŞ VELÎ
    • İlgar BAHARLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.11.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/haci-bektas-veli
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    HACI BEKTAŞ VELÎ
HACI BEKTAŞ VELÎ (ö. 1271 [?])

Bektaşîliğin pîri, mutasavvıf.

  • HACI BEKTAŞ VELÎ
    • İlgar BAHARLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.11.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/haci-bektas-veli
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    HACI BEKTAŞ VELÎ

Hacı Bektaş Velî, Pîr-i Türkistan Ahmet Yesevî'nin kültür ocağında yetişen, öğretisini ve anlayışını Türkistan'dan Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere yakın coğrafyalara taşıyan ve buralarda asırlarca canlı tutan Türk mutasavvıflarının başında gelir. Tarihî ve menkıbevî yaşam öyküsünün zaman zaman örtüştüğü, zaman zaman ikilik oluşturduğu görülse de kaynaklar, asıl adının Bektaş olduğu, sonradan Hacı Bektaş Velî olarak ünlendiği noktasında birleşmektedir. Hacı Bektaş Velî, Nîşâbur şehrinde doğmuştur. Babası, yedinci imam Mûsâ Kâzım'ın soyundan Seyyid İbrâhim, annesi ise Hatem Hatun'dur. Kaynaklarda sık kullanılan Hünkâr unvanı ise onun lakabıdır.

XIII. yüzyıl başlarında kardeşi Menteş ile Horasan'dan Rum diyarına (Anadolu) gelerek o günkü adıyla Sulucakarahöyük'e yerleşti. Burada ilim ve irfan merkezi olan tekkesini kurdu. Sulucakarahöyük'ün adı kendisinden sonra Hacıbektaş olarak tarihe geçti. İrşat faaliyetlerini Anadolu'daki siyasî, kültürel ve ekonomik düzenin bozulduğu, bölünmelerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştiren Hacı Bektaş'ın Ahî Evran gibi şahsiyetlerle yolu kesişti, Küçük Asya'nın Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli bir role sahip oldu.

Tarihî-menkıbevî sözlü anlatıların XV. yüzyılda yazıya geçirilmiş hali olan Velâyetnâme, Hacı Bektaş Velî'nin menkıbevî hayatını ve ona atfedilen kerametlerini aktaran önemli bir eserdir. Ayrıca Makalât başta olmak üzere Kitâbü'l-Fevâid, Nesâyih-i Hacı Bektâş-ı Velî, Risâle, Tefsîr-i Fâtiha, Şathiye, Şerh-i Besmele hünkâra nispet edilen eserlerdir (bk. Ahîlik).

Hacı Bektaş Velî'nin Velâyetnâme'de Ahmed Yesevî'nin öğrencisi olduğu ve Lokman Perende tarafından Anadolu'ya gönderildiğini belirten anlatılarına yer verilmektedir. Bâyezîd-i Bistâmî, Hamdûn Kassâr, Hallâc-ı Mansûr, Ebû Said Ebülhayr, Ebü'l-Hasan Harakanî, Zünnûn Mısrî ve Cüneyd-i Bağdâdî gibi önemli isimlerin içinde yer aldığı Horasan veya Nîşâbur tasavvuf ekolü, İslam tasavvufunun diğer ekolü olan Bağdat veya Basra ekolünden kendine has birtakım özelliklerle ayrışır. Nîşâbur mektebinde eğitilmiş olan Hacı Bektaş Velî de o dönemde Anadolu'ya gelen ve sayıları 12.000 ile 99.000 arasında olduğu rivayet edilen erenin içinde öne çıkan bir isim olarak Horasan ile Anadolu arasında bir köprü olmuştur.

Horasan ekolu; aşk, vahdet, sekr, tevekkül ve hayreti merkeze alarak bilgi kaynağını kalp, zevk ve ilham olarak belirlemiş, dinin zahirinden daha ziyade ruha, kalbe, batına önem veren ve melamet-fütüvvet anlayışı ağır basan ayrı bir zümre teşkil etmiştir. Hacı Bektaş'ın "Zâhidin ibadeti, aslını bilmeden iş yapmasıdır. Arifin tefekkürü, Allah'ın ilahî sanatına bakarak iş yapmasıdır. Muhibbin yalvarıp yakarması ise, sevgiyle muamele etmesidir" (Yılmaz vdğr., 2019: 64-65) cümlesi bu bakış açısının tezahürüdür.

Bu ekolün sufileri nezdinde eğitimde hedef, insân-ı kâmil yetiştirmektir. Kemal ise amelde ve sözlerde kâmil olmaktır. Kâmil insan kemal seviyesinde güzel ahlak ve marifet sahibi olandır. Tasavvuf ehli, tarikat yoluyla hakikate varmanın peşindedir. Şeriat ise kemale ermek yolunun ilk basamağıdır. Şeriat nebîler ve velîlerin sözüdür, tarikat ise bunların amelleridir. Nitekim velilerin söylemini tasdik etmek seviyesinde olan şeriat ehlidir, ona amel eden ise tarikat ehlidir. Bunların ötesi ise hakikat ve marifettir ki bu makam nebîlerin ve velîlerin gördüğünü görenlerin makamıdır. Bu makama ulaşmak ise herkes için kolay olmayıp asırlar içinde birkaç kişi bu makama varabilir. Ancak bu durum yola girmemek anlamına gelmez. Pîrin amacı talipleri bu yolda yürütmektir. Talibin her bir adımı ise kâmil insan maksadı doğrultusunda ilerlemek olup yoldan çıkmamaktır. Talibin varacağı nokta, onun kalbî istidadı, erenlerin himmeti ve Hakk'ın nazarına bağlıdır. Bu bağlamda eğitim, kendi varlığını yok ederek varlığını O'nun varlığında var edene kadar talep edenlere yöneliktir. Bu aşamada talip onun varlığında var olup seyre başlar. Bütün bu merhalelerde mürşit, bir öğretmen gibi talibin yanındadır ve onu yönlendirir.

Hacı Bektaş da döneminin kalabalık başşehirleri yerine medrese tartışmalarından uzak, Anadolu'nun küçük bir köyünü seçer ve aklî çıkarımların yanı sıra kalbî şühut ile insan yetiştirmeye çalışır. Onun yöntemi medreselerde olduğu gibi kitaplar aracılığı ile ve ezberleme yöntemiyle vaiz yetiştirmek değil "Okunulacak en büyük kitap insandır" (Özmen, 1998: 58) düsturuyla velîlerin ve nebîlerin kitabını gönülden okumaya yöneliktir.

Hacı Bektaş'ın eğitiminde insan cisim ile candan veya akıl ile gönülden ibarettir. Bunlar birbirinin tamamlayıcısıdır ve her aşamada başka bir sırayla işlenmelidir. Mesela esas kavramlardan olan iman, kalbî tasdikle başlar ve akılla korunur. "… Çünkü iman akıl üzeredir. Akıl sultandır ve ten içinde imanın vekilidir." Akıl tefekkür ettirendir. Tefekkür ise vahdetin keşfine yol açandır. Ancak bu keşif sadece akıl ve aklî yöntemlerle elde edilmiş değildir. "Gönül, âlemin mutlak padişahı olan Tanrı'nın nazargâhıdır. Gönül ile Allah arasında perde yoktur" Bu sebeptendir ki gerçek iman ancak gönülde aranır (Yılmaz v.dğr., 2019: 68, 105).

İnsan, Hacı Bektaş Velî'nin görüş ve öğretilerinin merkez kavramlarındandır ve gönlü hakkın aynasıdır, rahmanî olanı içinde canlandırandır. Bu derece önemli olan insan ancak kendini bilen insandır. Kendini bilmeyen insan ise ademlik mertebesinde değildir. Nitekim onun eğitiminde, "Birincisi kendini bilmek, ikincisi toprak olmak, üçüncüsü kabri mesken edinmektir" diye belirtilen esaslar dikkate alınmıştır. Ona göre "insan üç karanlıktan" yaratılmıştır. Ancak yine üç nesne, yani "İlk önce, akıl nuruyla, ikinci olarak ilim nuruyla, üçüncü olarak marifet nuruyla" aydınlığa ulaşır. Nitekim insanın eğitilmesi ve insanlık okulunda yetişmesi için bu üç basamak gereklidir. "Bu üç şey kimde varsa o kişi çok büyük kimsedir." Ancak "yalancılığın isteği, çekiştirme, kahkaha ve maskaralık, kendi ayıbını görmeyip başkalarının ayıbını gözlemek..." (Yılmaz v.dğr., 2019: 129,134) ise insanı insanlıktan çıkaran özelliklerdendir. Onun gözünde her şey güzeldir ancak insan nefsini başıboş bıraktığında çirkin olur. Nefsine yular vuran kimse ise nefsi merkep edinerek yükselir, parlar ve güzel olur. Hacı Bektaş Velî'nin eğitim yönteminde dikkat çeken husus, eğitimin asıl nesnesi olan insana sadece yapılmaması gerekenleri söylemek ve mâni olmak değildir. Maksada varmak için yapılması gerekenleri de göstererek yolda bulunan insan için çözüm üretmek gereklidir. Bunun yanı sıra insanın terbiye ve taliminde talip-mürşit ilişkisi usulünü kullanarak birebir ve yüz yüze iletişimi esas almıştır. Talipler kendi ocağında, gözetim ve kontrol altında birebir yetiştirilmiş ve seyrüsülûklerine şahit olunmuştur. Kâmil insan olma yolundaki ilerleyişleri gözlemlenmiş ve katettikleri merhalelere göre halifeleri Anadolu ve Balkanlar'a gönderilmiştir. Bu şahsiyetlerden her biri Hacım Sultan ve Sarı Saltuk Baba gibi gittikleri coğrafyalarda tekke ve dergâhlar kurmuş, insan yetiştirmiş ve halkın sığınacağı merkezler olmuşlardır.

Hacı Bektaş Velî'nin birebir eğitim ve yüz yüze irşat yöntemi ise ancak sohbet ve muhabbet aracılığı ile gerçekleşir. Bu sebeple mürşit önce gönlünü güzelliklerin yuvası etmiş olmalıdır. Zira "Gönül ne hüküm verirse dil onu söyler." Öğretim yöntemi ise eserlerinde görüldüğü üzere bazen soru ve cevap şeklindedir. Bazen muhibbe sorulur ve muhip ise cevap verir. "Arif, muhibbe sorar: Asıl, ata mıdır yoksa ana mıdır? (Muhip cevap verir:)…" veya bazan da "Muhiplere … diye sorulsa, şöyle cevap verirler: …" (Yılmaz v.dğr., 2019: 55, 102) ki buradaki cevap aslında ideal öğrencinin vermesi gereken doğru cevaplardır.

Onun eğitiminde esas olan bir diğer husus ise cehalete karşı mücadelesidir. Cehalet afeti en büyük afettir. İnsan oğlu fizikî afetleri atlatabilir ve çaresini bulur ancak cehalet afeti başka afetlere benzemez. Dolayısıyla "… Su tufanında her ne kadar su bela ise de vücutlara yönelik olduğu için ondan kurtulmak kolaydır. Ancak cehalet tufanı ondan daha zordur, daha kötüdür. Çünkü onda boğulan kimse ilelebet kurtulamaz" (Aytaş, 2010: 397). Cehalet hastalığının işlediği yer gönüldür. Gönül hastalanınca kurtuluş zordur. Hacı Bektaş Velî cehaletten bahsederken söz konusu afeti karanlığa benzetir. İkaz eder, ne kadar öldürücü olduğunu gösterir ve cehaletten kurtulmak için ilk çarenin ilim olduğunu vurgular. Ancak ilim de tek ve nihaî çare değildir. Karanlığın uzaklaşması için "İlim, irfan mürşittir". Dolayısıyla ilim ve zâhirî bilimlerin yanı sıra kalbî ve manevi bilimlerle nefsini dizginlemeyi tavsiye eder. Hacı Bektaş Velî, "İlme'l-yakîn bedeni eğitmek, ayn'el-yakîn kalbi eğitmek, hakka'l-yakîn canı eğitmektir" sözüyle bedensel, duygusal ve manevi eğitime işaret etmektedir. Buradan hareketle eğitimi, bütünsel bir yaklaşımla ele aldığını ve bütüncül bir yöntem uyguladığını söylemek mümkündür. Buna göre akıl ve gönlün, ruh ile bedenin, bilim ile marifetin bir arada görülmesi sonucunda insan, kemal makamına doğru yol alabilir.

Hacı Bektaş Velî'nin eğitim sisteminde öğretmenin de bazı özelliklere sahip olması gerekir. Bu yolda öğretmen pîr, şeyh, mürşit ve rehberdir. Kemal ve bilgi sahibi olmalı, ayna gibi dürüst ve temiz olmalı ve insanı tanıyabilmelidir. Ancak bu vasıfları içinde barındıran kişi başkalarını irşat edebilir ve karanlıktan kurtarabilir. Talibi götüreceği yoldan kendisi geçmiş olmalı, yoldaki tehlikelerden haberdar olmalı ve önce kendini tanıyarak arınmış ve arındırıcı olmalıdır.

Hacı Bektaş Velî'nin eserlerinde öğrenci terimi; talip (yola talip olan), muhip (yolda olan) ve derviş gibi kavramlarla ifade edilmiştir. Bu kavramların her biri farklı bir tasavvufî seviyeye gelmiş olan kişiler için kullanılır. Günümüz Bektaşîliğinde de bu kavramların kazanıyor olması aynı zamanda öğretilerinin Anadolu'da ne kadar yer edinmiş olduğunu da göstermektedir.

Zikredilen kavramlar, tasavvufî seviyesine bakmaksızın genel bir ifadeyle yola giren ve öğrenmek isteyen kişiyi tanımlamaktadır. Hünkâr her şeyden önce matluba doğru olan yolculukta, talibe bir rehber edinmesi ve bir rehber eşliğinde yola çıkması gerektiğini vurgular: "Bir şeyi temizlemek için mutlaka bir su gerekir. Sanat ve meslek, öğretmen veya usta olmadan öğrenilemez." "Allah'ı tanıma ise (bunlardan) daha zordur ve işlerin en değerlisidir, her şeyin üzerindedir. Bu işin de bir usta olmadan kendiliğinden öğrenilmesi mümkün olamaz. Yüce Allah, büyüklüğüyle bu önemli iş için de ustalar buldu, öğretmenler gönderdi. Peygamberler ve evliyalar -Allah'ın selamı onların ve özellikle de peygamberimizin üzerine olsun- bu işin öğretmenleridirler" (Aytaş, 2010: 451).

Öğrencinin sahip olması gereken özellikler ile uzak durması, sakınması gerekenler ise şunlardır: "Talip vücudunu dünya zevklerinden arındırmalı, dilini dosttan başkası hakkında konuşmaktan sakındırmalı ve gönlünü Allah'tan başkasının sevgisinden korumalıdır. Sırrını, nefsinin rızasından ve heveslerinden temizleyip arındırmalıdır. Bu durumda Allah'ın yardımıyla büyük ve küçük günahlardan, ahlakî kusurlardan uzaklaşıp itaat ve ebedî iyiliğe yönelecek ve ruh nefis bağından kurtulup yücelerin yücesine doğru uçacaktır" (Aytaş, 2010: 351, 385-387). "Derviş, Allah'ın adını anmayı dilinden düşürmemeli ve gönlünde Allah'ın adını anmaktan başka bir şeye yer vermemelidir", "Derviş olan kişiye hiçbir yaratılmışa eziyet etmesi yakışmaz, derviş olan incitici olamaz" (Duran, Gümüşoğlu: 503-505). "Talip, benliğini yok etmeyi (fena) ve fakirliği seçmelidir" (Aytaş, 2010: 389-391).

Hünkârın öğrenmeye talip olan kişi hakkındaki sözleri içerisinde en dikkat çekici husus, Hz. Peygamber'i de bir talip ve öğrenci gibi göstermesidir. Öyle ki Makalât-ı Gaybiye ve Kelimât-ı Ayniye isimli eserde, "Peygamberlerin sultanı her zaman 'Allahım, bilgimi arttır' der ve daha yüksek makam isterdi" cümlesine yer vererek, "Aynı şekilde derviş de önüne hangi makam çıkarsa çıksın, orada kalmamalı ve onunla yetinmemelidir" (Aytaş, 2010: 387-389) şeklinde devam etmiştir. Talip her daim talep etmeli ve doğru kaynaktan bilgi aldığında bununla kanaat etmeyi yeterli görmemelidir.

Eğitimci yönü güçlü ve döneminin önde gelen bilge şahsiyetlerinden olan Hacı Bektaş Velî, halka yönelik gerçekleştirdiği eğitimde herkesin eşit haklara sahip olduğu, kadın-erkek ayırımının yapılmadığı yolun içerisinde inancın yanı sırası müspet bilimleri de kapsayan bir eğitim süreci gerçekleştirmiştir. Eğitim sürecinde belli bir kesimi hedeflememiş aksine, basit ve anlaşılır bir dille toplumun her kesimine hitap eden bir eğitim anlayışı benimsemiştir. Böylece felsefesi ve öğretileri halk arasında hızla yayılmış ve kabul görmüştür. Öğretisinde inanç odaklı ilmî bilgi, dürüstlük, adalet, hoşgörü, sevgi vb. evrensel ahlakî değerler çerçevesinde insanî değerlerin aşılanması, yayılması ve benimsenmesini vurgulamıştır. Dolayısıyla onun eğitim anlayışı sadece bilgi edinimini değil çok yönlü bir gelişimi teşvik eder. Dergâh içerisinde taliplere örnek davranışlar sergilemesiyle teorik bilginin yanı sıra pratik bilginin eğitimi de gerçekleştirilir.

Hacı Bektaş Velî'ye göre öğrenme sadece kitaplardan değil aynı zamanda doğadan, insandan ve bizzat hayatın içerisinden gerçekleşir. Onun eğitim anlayışı, bilginin ötesinde insanların düşünce yapısını geliştirmeleri, kendilerini tanımalarını kapsar. Dolayısıyla düşünsel ve toplumsal konularda da eğitim yönü güçlüdür. Ayrıca eğitici ve öğretici yönüyle, halkı manevi değerlerle donatmayı ve bireylerin ahlakî yönden gelişimini hedeflemiştir. Öğretisinin temelini oluşturan "insân-ı kâmil" anlayışının yansıması olarak kişinin sürekli kendisini geliştirmesi ve olgunlaştırması gerekliliği çerçevesinde ruhsal ve ahlakî gelişimi hedefleyerek hayat boyu öğrenmenin altını çizdiği görülmektedir.

Hacı Bektaş Velî'nin eğitimci kimliği, yüzyıllar boyunca başta Anadolu olmak üzere yakın coğrafyalarda farklı kültürler arasında bir köprü görevi görerek hoşgörü anlayışının gelişmesine katkı sağlamıştır.

Kaynakça

Altınok, Baki Yaşa. (haz.). Hacı Bektaş Velî Külliyatı “Fevaid”. Ankara 2010.

Aytaş, Gıyasettin (haz.) Hacı Bektaş Velî Külliyatı “Makâlât-ı Gaybiye ve Kelîmât-ı Ayniye”. Ankara 2010.

Duran, Hamiye – Gümüşoğlu, Dursun. Hünkâr Hacı Bektaş Velî Velâyetnâmesi. Ankara 2010.

Halebî, Ali Asgar. Târîh-i Tasavvuf ve İrfân. Tahran 2014.

Köprülü, M. Fuad. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara 2013.

Noyan, Bedri. Bektaşîlik Alevîlik Nedir?. İstanbul 1995.

Ocak, Ahmet Yaşar. “Hacı Bektâş-ı Velî”. DİA. 1996, XIV, 455.

Öngören, Reşat. “Tasavvuf”. DİA. 2011, XL, 119-126.

Özkan, Ömer – Bankır, Malik (haz.). Hacı Bektaş Velî Külliyatı “Makâlât”. Ankara 2010.

Özmen, İsmail. Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi. C. I-II, Ankara 1998.

Türer, Osman. Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi. İstanbul 1998.

Yılmaz, Ali v.dğr. (haz.) Alevî-Bektâşî Klasikleri 2: Makâlât. Ankara 2019.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/haci-bektas-veli

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

HACI BEKTAŞ VELÎ (ö. 1271 [?])

Bektaşîliğin pîri, mutasavvıf.