Yaygın olarak “bilgisizlik” yanında zulüm, kibir, saldırganlık gibi tutum ve davranışları da içeren bir kavram.
Yaygın olarak “bilgisizlik” yanında zulüm, kibir, saldırganlık gibi tutum ve davranışları da içeren bir kavram.
Arapça cehl kökünden türemiş olan cehalet ile ism-i fâil kalıbındaki cahil (çoğulu: cühelâ) kavramları biri zihinsel diğeri ahlakî olmak üzere iki farklı kullanım alanına sahiptir. Zihinsel açıdan ilmin zıddı olup herhangi bir konudaki genel veya kısmî bilgisizliği ifade eder. Ahlakî alanda ise "kibir, saldırganlık, haşinlik" gibi mânalar barındırır. Kur'an âyetlerinin dördünde "cehalet", dördünde "cahiliye", on altısında da aynı kökten muhtelif isim ve fiiller şeklinde geçmektedir.
İslam öncesi Arap kültüründe cehl ve cehalet kavramlarının yer yer ilim ve onun zıddı olan "bilgisizlik" anlamında kullanıldığını gösteren pek çok örnek vardır. Kur'an'ın inzaliyle birlikte cehalet ve türevlerinin anlamı genişlemiştir. Hz. Nûh kavminin ondan zayıf ve fakir kimseleri yanından kovmasını istemesi (Hûd 11/29), Lût kavminin sapık ilişkilerde bulunmaya devam etmesi (Neml 27/55), kavminin puta tapmaktan vazgeçmeyip, "Doğru söylüyorsan bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir" dediklerinde Hz. Hûd'un, "Bilgi ancak Allah'ın katındadır" diyerek onları "cahil bir kavim" olarak nitelendirmesi (Ahkaf 46/23), Hz. Mûsâ kavminin Allah'ın sığır kesme emrine karşı çıkmaları (Bakara 2/67), ona puta tapmayı teklif etmeleri (A'râf 7/138), imkânsız veya haksız isteklerde bulunanlara boyun eğme (En'âm 6/35), Allah'tan başkasına ibadet edenler ve şirkte ısrarcı olanlar (Zümer 39/64; Hûd 11/46), mahcubiyetleri dolayısıyla hallerini izhar etmeyen fakirleri zengin addederek infakta bulunmayanlar (Bakara 2/273) doğrudan "cehalet" kelimesi kullanılarak yerilmişlerdir.
Cehalet kavramına Kur'an'da vahyi ve hakikati kabul etmeme anlamı verilmiştir. "Andolsunki onlara 'Gökleri ve yeri kim yarattı' diye sorsan 'kesinlikle Allah' derler" ön bilgisinden sonra "Doğrusu onların çoğu cahildir" (Lokmân 31/25) tahsisiyle imanın bütün şubelerini benimsemedikleri vurgulanmaktadır. Dahası, "Biz onlara melekleri indirseydik, ölüler onlarla konuşsaydı, her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik dahi Allah'ın diledikleri hariç inanacak değillerdi. Çünkü onların çoğu cehalet içerisindedirler" (En'âm 6/111) ve "Hidayete ermeleri konusunda onlara yalvarsanız sizi duymazlar, sana bakıyorlar zannedersin ama görmezler. Sen af yolunu seç, iyiliği emret ve cahillere aldırma!" (A'râf 7/199) âyetleriyle onların bu durumu daha da ayrıntılandırılmıştır. Ömrü boyunca İslamiyet'in getirdiklerine başından itibaren şiddetle karşı çıkan, Kureyş'in önde gelenlerinden Amr b. Hişâm'ın Ebü'l-Hakem künyesini Hz. Peygamber'in Ebû Cehil (cehaletin babası) diye değiştirmesi bu bağlamda düşünüldüğünde ziyadesiyle anlamlıdır.
Cehalet kavramının günah ile de ilişkisi söz konusudur. Hz. Yûsuf'un kendisini günaha çağıranlar karşısında Allah'a dua ederek, "Kurdukları tuzağı boşa çıkarmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum" demesi, aynı şekilde kendisine ve Bünyâmin'e yaptıkları eziyetleri kardeşlerinin yüzüne vururken bunu "cahillikleri sebebiyle" gerçekleştirdiklerini beyan etmesi (Yûsuf 12/33, 89) bu ilişkiyi göstermektedir.
Ahlakî muhtevasıyla kullanılan cehl ve cehalet kavramları Kur'an'da ve hadislerde öfke, şiddet, saldırganlık, serkeşlik gibi ahlakî kötülükleri tanımlamaktadır. Furkan sûresinde (25/63) Allah'ın iyi kullarının faziletli davranışları anlatılırken "câhilûn" (cahiller) kelimesi zikredilerek, "Onlar yeryüzünde ağırbaşlılıkla yürürler, cahiller kendilerine sözle sataşınca 'selam' derler" buyurulmuştur. Âyetin metninde müslümanın niteliği sadedindeki "hevn", tefsirlerde ve diğer kaynaklarda genellikle "sekinet, vakar, leyn (yumuşaklık), rıfk" gibi kelimelerle ve hepsini kuşatan "hilm" ile açıklanmakta, bunların âyette müşriklere yüklenen cehalet sıfatının karşıtı davranışların özelliğini ifade ettiği belirtilmektedir. Cehaletin bilgi merkezli tanımı dışındaki kullanımına hadislerde de rastlanmaktadır. Hz. Peygamber oruçlu müslümanlara tavsiyede bulunurken, "Biri ona karşı bir cahillik ederse oruçlu olduğunu söylesin" (İbn Mâce, "Sıyâm", 21) sözleriyle kelimenin "küstahlık ve sataşma" mânasını kastetmiştir.
İslamiyet'in zuhur ettiği coğrafyada vahiy öncesi Araplar'ının inanç, tutum ve davranışları Kur'an'da "cahiliye" olarak isimlendirilmiş, bu kelimeye izafetle çeşitli tanımlar oluşturulmuştur. Bunlardan "cahiliye hamiyeti" taassup mânasındadır ve Hudeybiye Antlaşması sürecinde müşriklerin ruh halini tasvir etmektedir. O sırada Allah müminlere "sekinet" indirerek o taassubu dengelemiş, onları kelime-yi şehadet üzere sabit kılmıştır (Fetih 48/26). "Cahiliye zannı" ise Uhud Savaşı'nda bazı müslümanların ilk başta kendi fikirleri alınsaydı savaşa çıkmayacaklarını, dolayısıyla savaş meydanında öldürülmeyeceklerini söyleyerek serzenişte bulunmalarıyla tanımlanmıştır. Buna cevaben şayet evlerinde oturmuş olsalardı dahi ölüm takdir edilmiş olanların düşüp ölecekleri yerlere bir sebeple mutlaka çıkıp gidecekleri bildirilmiştir (Âl-i İmrân 3/154). Bir diğer tamlama olan "hükm-i câhiliye" (Mâide 5/50) ile İslam öncesi dönemin adaletsiz ve zalimane idare anlayışına atıfta bulunulmaktadır. Hadislerde ve diğer İslamî kaynaklarda geçen "cahiliye ubbiyesi" tabiri klasik sözlüklerde "kibirlenme, zorbalık" (tecebbur), "övünme" (faḫr) kelimeleriyle açıklanır. Bilhassa Kureyş'in, Hicaz kabileleri arasındaki saygınlığından kaynaklanan kibri için de "Kureyş ubbiyesi" tabiri oluşmuştur. Hz. Peygamber Veda hutbesindeki "nahvetü'l-câhiliye" (cahiliyeyi taklit) tanımıyla o döneme mahsus böbürlenmeyi yermiştir.
Hadislerde gerek cehalet ve cehl gerekse bunların türevleri sıkça kullanılmıştır. Ancak onların "bilgisizlik" boyutu konu edilmekle birlikte Cahiliye dönemi anlayışına yönelik yoğun uyarı ve kıyaslamalar öne çıkmaktadır. Habeşistan'a hicret edenler adına Necâşî Ashame'ye geliş sebeplerine dair açıklama yapan Ca'fer b. Ebû Tâlib'in, "Ey hükümdar! Biz Cahiliye zihniyetine sahip bir kavimdik. Putlara tapar, fuhuş yapar ve ölü hayvan eti yerdik. Akrabalık bağına riayet etmez, komşularımıza fenalık ederdik. Güçlü olanlarımız zayıfları ezerdi" sözleri o dönemi resmetmektedir. Diğer taraftan sahâbe-yi kiramın İslamiyet'in Cahiliye dönemindeki örf ve âdetleri kaldırdığını söylerken dile getirdikleri Cahiliye kibir ve taassubu, putperestlik, kabilecilik anlayışının sebep olduğu bitmek bilmeyen çekişme ve savaşlar, kan davası, bilhassa kadınlara ve zayıflara yönelik vahşet de bu resme eklenmelidir.
Görüldüğü gibi cahiliye tabiriyle o dönemdeki bilgisizlik değil daha ziyade bilgisizliğin doğurduğu kargaşa, ahlakî yaptırımın bulunmayışı, toplumda haksızlıkların had safhaya çıkması gibi olgular kastedilmektedir. Buna dayanılarak cahiliye kavramı "karanlık/zulmet", İslamiyet geldikten sonraki dönem de "nur/aydınlık" olarak tavsif edilmiştir. Kur'an'da ve hadislerde "cahil" sıfatını hak edenlerin özellikleri ortaya konulduktan sonra onlara karşı nasıl bir tavır takınılacağı, hangi metotlarla o yoldan döndürülecekleri izah edilmiştir. Her şeyden önce "bilgisizlik" anlamındaki cehaletin fenalığı ve zararları, cahillerin yanılgıları üzerinde durmuş olan Kur'an bunların yerine "ilim" ve "hikmet" kavramlarını ikame etmiştir. Bu iki kavramın Allah'ın sıfatları arasında zikredilmesi, bütün peygamberlere verilen en önemli meziyetler olduğunun belirtilmesi (Bakara 2/31-33, 151, 251; Nisâ 4/113; Yûsuf 12/22), ayrıca "bilgisizce, bilgisizlikle, bilmeden" anlamında on iki yerde geçen "bi-gayri ilm" tabiri cehalete karşı kesin bir tavır olarak yorumlanmalıdır. İlk inen âyetlerde kaleme ve onunla yazılanlara yemin edilmesi (Kalem 68/1), Allah'ın insana bilmediği şeyleri öğrettiğinin bildirilmesi de (Alak 96/4-5) dolaylı olarak Kur'an'ın insan için cehaleti en başta gelen kusurlardan ve tehlikelerden biri saydığını göstermektedir.
Kur'an cahil kimselerin eğitimle düzeltilemediği yerde onların toplumdaki etkilerini kırmak adına nasıl bir tavır takınılacağı noktasında bazı yönlendirmelerde bulunmuştur. Hidayete ererek müslüman olan Ehl-i kitap'tan kimselere, kendilerine sataşan eski dindaşlarının sözlerini "boş ve hükümsüz söz konuşanlar" diye tanımladıktan sonra, "Bizim işimiz bize, sizin işiniz size. Size selam olsun. Biz cahillerin peşinde olmayız" demelerini öğütlemiştir (Kasas 28/55). Hz. Peygamber'e ise cahillerden yüz çevirmesi emredilmiştir (A'râf 7/138).
Bununla birlikte müslüman olup da cehalete duçar olanlar da söz konusudur. Nitekim mümin oldukları halde cehalete düşenlerle (En'âm 6/54) cehaleti dolayısıyla kötülük işleyenlere (Nahl 16/119) tövbe tavsiye edilerek bağışlanacakları müjdelenmiştir.
Hz. Peygamber uyguladığı eğitim metodunda İslamiyet'in ilkelerinin yerleşmesi için öncelikle eski örf ve âdetlerdeki mevcut yanlışların ve yanlış anlayışların ortadan kaldırılması ilkesini uygulamış, Cahiliye anlayışıyla fiilen mücadele etmiştir. Herhangi bir olayda haklı veya haksız olduğuna bakmaksızın birinin işi adalet anlayışıyla değil de kabilecilik düzleminde halletmeye çalışmasını, "Cahiliye davasıyla hak iddia eden kimse bizden değildir" diyerek reddetmiştir. Bir başka hadisede, "Şu Cahiliye çığlığını bırakınız, o ne kötü bir şeydir" diyerek tepki göstermiştir. Bir tartışma sırasında Bilâl-i Habeşî'ye, "kara kadının oğlu" diye hitap eden Ebû Zerr'e, "Onu annesinin renginden dolayı mı ayıplıyorsun, demek sende hâlâ Cahiliye ahlakı bulunmaktadır" diyerek engel olmuştur. Veda haccında Cahiliye devrinin ribâsını, kan davasını ve (hac hizmetlerinden hacılara su temini ve Kâbe'nin bakım işleri dışındaki) bütün gelenek ve icraatları ortadan kaldırdığını ilan etmiştir. Cahiliye anlayışını ortadan kaldırmayı hedefleyen Hz. Peygamber buna mukabil o devrin İslamiyet'le ters düşmeyen kısımlarını yaşatmıştır. Bununla birlikte vahyin gelmesi Cahiliye dönemi anlayış ve uygulamalarının sona erdiğini bildirmesine ve bu yolda olağanüstü gayretler sarfetmesine rağmen Hz. Peygamber o devrin tamamen ortadan kalkmayacağına dair sürekli endişe taşımıştır. Hz. Peygamber'in bu alandaki eğitim metodu yalnızca bireylerle tek tek uğraşmanın ötesine geçmiştir. Henüz hayattayken Medine'de sayıları dokuza ulaşan mescitler aynı zamanda birer mektep olarak kullanılarak veya yanlarına mektepler inşa edilerek bilgisizliğin önüne geçmek için kurumsallaşma yolunu göstermiştir. Nitekim bu başlangıç asırlarca devam eden bir geleneğin temelini oluşturmuştur. Onun Bedir Savaşı esirlerinden okuma yazma bilen müşrik askerlere kurtuluş fidyesi yerine on müslümana okuma yazma öğretmesini şart koşması cehaleti yenme çabasını ve kurumsallaşma vurgusunu göstermektedir. Diğer taraftan ilme ve âlimlere yönelik dünyevi ve uhrevi müjdelerin yoğunluğu, müslümanları bu payeye nail olmaya sevkeden hususlardan olmuştur. Esasen Kur'an'da ve sünnette cehaletin yerilmesi ve bilgi donanımına fevkalade önemin verilmesi, İslam medeniyetinde dinî ve dünyevi ilimlerin hızla gelişmesinde ciddi bir etken olmuştur.
Bu bakış açısıyla geleneksel İslamî kaynakların, bilhassa hadis edebiyatının çoğunlukla ilk bölümleri ilme ve onun faziletlerine ayrılarak âyet ve hadisler eşliğinde birey ve toplum için bilginin ehemmiyeti ve yararları, cehaletin kötülüğü ve zararları anlatılmış; ilimlerin kısımları, ilim-amel ilişkisi, muallim ve talebenin nitelikleri üzerinde durulmuştur.
Cehalet ve ilim bahisleri felsefe ve ahlak disiplinlerinde de olması gereken yeri almış, tanımları yapılmış ve güncellenmişlerdir. Arap dil bilgini ve ahlak felsefecisi Râgıb İsfahânî bu minvalde insanı diğer canlılardan ayıran meziyetlerin başında akıl ve bilginin geldiği şeklindeki yaygın kabulü hatırlatarak hayatını cehalet içinde geçiren birinin hayvanların seviyesini aşamayacağını, hatta varlık alanına çıkmış dahi sayılamayacağını belirtmiştir. Çünkü hayvan kendi duyumlarından, imkân ve yeteneklerinden tam olarak faydalanırken, cehalete razı olan insan bilgi edinme imkânını kullanmamıştır. Gazzâlî de "Allah onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır" (Bakara 2/257) âyetindeki "aydınlık" ile bilginin, "karanlık" ile cehaletin kastedildiğini belirtmekte ve bazı erdemsizliklerle birlikte cehaleti de insanın iç dünyasının kiri olarak nitelemektedir. Kınalızâde Ali Efendi'ye göre cehalet iki kısımdır. Cehl-i basit bir konuda bilgisi olmamak, cehl-i mürekkep ise hem bilmemek hem de bilmediğini bilmeyip bildiğini zannetmektir.
"Bilgisizlik" anlamıyla cehalet, hadis ilminde cehaletü'r-râvi ve meçhul kavramlarında karşımıza çıkmaktadır. Hadisi aktaran kişinin kim olduğunun ve hadis usulü çerçevesinde güvenilir sayılıp sayılmadığının bilinmemesi durumunu anlatırlar. Cehl ve cehalet "dinî hükümleri bilmeme, hukukî işlemlerde işlem konusunun belirsizlik veya bilinmezliği" anlamlarında fıkıh terimi olarak da kullanılır.
Modern döneme gelindiğinde cehalet ve türevleri bir anlam daralması yaşamış, klasik kaynaklarda bilgisizlik, İslam'ın onaylamadığı ahlakî düşünce ve davranışlar gibi anlamlara sahipken büyük ölçüde bilgisizlik karşıtlığını ifade etmeye başlamıştır. Olgu XIX. yüzyılın sonlarında daha da daralarak okuma yazma bilmeyen anlamıyla sınırlanmıştır. Bunda modern dönemin ideal insan tasavvurunun en önemli yetkinliklerinden biri olarak "okur-yazarlık" vasfını kabul edişi, modern toplumun da bunu makbul ve olmazsa olmaz bir değer haline getirmesi belirleyici olmuştur. Dolayısıyla cehalet denildiğinde okuma yazma bilmemek, cahil denildiğinde de okumayazma melekesine sahip olmayanlar (ümmî-illiterate) kastedilmiş ve anlaşılmıştır.
Modern cehalet ve cahiliye anlayışı, İslam'ın kastettiği cehalet ve cahiliye ile içerik bakımından aynı değildir. İslam'ın cahiliye anlayışı bilgiden uzak, getirdiği vahyi ve inanç esaslarını inkâr eden, onların önünü kesen her türlü görüş, tavır ve davranıştır. Bu açıdan münhasırdır ve müslümanların zihin dünyasında bu minvalde anlaşılır. Onun okuma ve yazmayı teşvik ederek insanları kitabî bilgiye yönlendirmesi ise cahiliyeden kurtulmak için yeterli ve yegâne faaliyet değil, oraya giden yoldaki bir gerekliliktir.
Alrawashdeh, Ziyad. “Kur’ân’da Cehâlet Kavramının Anlam Alanı”. İslâmî İlimler Dergisi. 14/1 (2019), s. 7-31.
Bilgiz, Musa. Kur’an-ı Kerim’e Göre İlim ve Cehalet. Dr.T, Atatürk Üniversitesi, 1998.
Câhiz Resâil. nşr. A. M. Hârûn. C. I, Kahire 1384/1964.
Çağrıcı, Mustafa. Kur’an’ın Geliş Ortamında Ahlâk ve İnsan İlişkileri. İstanbul 2017.
a.mlf. “Cehâlet”. DİA. 1993, VII, 218-219.
Dindi, Emrah. Kur’an’da İslam Öncesi Kültür (Nassın Olguyla Diyalektik İlişkisi). Ankara 2017.
Fayda, Mustafa. “Câhiliye”. DİA. 1993, VII, 17-19.
Gökhan, Nur. Cahiliye Toplumunda Kureyş Kadını. YLT, Atatürk Üniversitesi, 2017.
İbn Kuteybe. Uyûnü’l-Ahbâr. C. I, Beyrut 1900.
Koç, Ahmet. “Cehâlet ve Tezâhürlerine Karşı Din Eğitiminin Hedefleri”. Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi. sy. 5 (1999), s. 99-128.
Şahin, Mehmet Emin. Kur’ân Ayetleri Işığında Cahiliye Toplumundan İslam Toplumuna Değişim Süreci. YLT, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2010.
Tülücü, Süleyman. “Câhiliyye Kelimesinin Mânâ ve Menşei”. Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi. sy. 4 (1980), s. 279-285.
Yılmaz, Durdane. Cahiliyeden İslâm’a Kur’an’ın Gerçekleştirdiği Toplumsal Zihniyet Değişimi. YLT, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2019.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/cehalet
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Yaygın olarak “bilgisizlik” yanında zulüm, kibir, saldırganlık gibi tutum ve davranışları da içeren bir kavram.