Mutasavvıf ve âlim.
Mutasavvıf ve âlim.
Adı Sadreddin Muhammed, künyesi Ebü'l-Meâlî olup Malatya veya Konya'da dünyaya geldi. Babası Anadolu Selçuklu Devleti'nde önemli bir devlet adamı ve sultanların hocalığını yapan Mecdüddin İshak'tır (ö.1221 [?]). Aynı zamanda hac yolculuğu vesilesiyle Mekke'de tanıştığı Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin de çok yakın dostudur. Bu sebeple İbnü'l-Arabî onunla birlikte Anadolu'ya gelmiş ve burada kalmıştır. Sadreddin Konevî'nin hayatının önemli bir kısmını İbnü'l-Arabî'nin yanında geçirdiği kesin gibi görünmektedir. Babası öldüğünde sekiz yaşlarındadır; bu bakımdan aşağı yukarı 1216 yılında artık İbnü'l-Arabî'nin himayesine girmiş bulunmaktadır. Sadreddin on dört yaşlarında Mısır'da, yanında bulunduğu İbnü'l-Arabî tarafından bir süreliğine tasavvuf eğitimi görmesi için Evhadüddîn-i Kirmânî'nin yanına gönderilmiştir. Evhadüddîn-i Kirmânî, İbnü'l-Arabî gibi Sadreddin Konevî'nin babası Mecdüddin İshak'ın da dostudur. İbnü'l-Arabî ve Evhadüddîn-i Kirmânî, Sadreddin Konevî'nin hayatında dönüm noktaları olmuşlardır. O, ikisini de düşüncelerinin en büyük iki kaynağı olarak göstermektedir. Bununla birlikte yine de Konevî'nin hayatının merkezindeki isim İbnü'l-Arabî'dir.
Sadreddin Konevî, İbnü'l-Arabî ile hadis çalışmış, onun yönlendirmesiyle dönemin önemli âlimlerinden eğitim görmüştür. Bu dönemde çeşitli âlimlerden özellikle hadis konusunda ders aldı. Anadolu Selçuklu Devleti'nin çöküş döneminde Sadreddin Konevî'nin Mısır'da bulunduğu tahmin edilmektedir. 1245-1246 yıllarında Şâzelî tarikatının kurucusu Ebü'l-Hasan Şâzelî ile daha sonra birçok tasavvuf üstadıyla görüştü. Suriye ve Anadolu'nun birçok şehrinde ders verdi. 1251 yılında Konya'ya döndü ve oraya yerleşti. Evini ağırlıklı olarak eğitim öğretim maksadıyla kullanmış ve İbnü'l-Arabî'nin eserlerini de birçok öğrenciye bu sırada öğretmiştir. Bu yıllarda onunla birlikte Konya'da bulunan Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin (ö. 1273) vesilesiyle Konya bir ilim merkezi haline gelmişti. Konevî ve Rûmî de birbirleriyle iyi ilişkiler kurmuşlardı. Hatta Rûmî ölmeden evvel kendi cenaze namazını Sadreddin Konevî'nin kıldırmasını özellikle istemiştir. Bu durum Rûmî ve Konevî'nin aralarındaki ilişkinin dostane olduğuna bir işaret olarak yorumlanabilir. Sadreddin Konevî'nin bu dönemde geniş bir öğrenci kitlesi oluşmuştu. Hayatının büyük bir kısmında düşüncelerini çoğunlukla vermiş olduğu dersler vasıtasıyla öğrencilerine aktarmış ve birçok eserin okutulması için öğretim faaliyetleriyle yoğun biçimde meşgul olmuştu. Bu sebeple herhangi yazılı bir eser ortaya koymuş değildi. Öğrencilerinin de yoğun ısrarları üzerine ancak ömrünün son on yılında düşüncelerini yazıya dökmeye başlamıştır. 1274 yılında Konya'da vefat eden Sadreddin Konevî, bu şehre defnedilmiştir.
Sadreddin Konevî yalnızca İbnü'l-Arabî'nin eserlerini insanlara aktaran ve öğreten bir âlim olmanın ötesindedir. İbnü'l-Arabî'nin dağınık durumdaki felsefesini tutarlı bir sistem haline getirecek şekilde yeniden inşa etmiştir denilebilir. Ayrıca tasavvuf ile felsefeyi kendi özgün anlayışında bir araya getirmiştir. Bu bakımdan Konevî esasında İslam'da metafizik düşüncenin XIII. yüzyıldaki en büyük düşünürü sayılır. Öğrencileri arasında Afîfüddin Tilimsânî, Fahreddîn-i Irâkî, Saîdüddin Ferganî, Müeyyedüddîn-i Cendî öne çıkan isimlerdir. Ayrıca etkilediği isimler arasında kendisinin en önemli eseri olan Miftâhu'l-Gayb için önemli bir şerh yazmış olan Molla Fenârî de bulunmaktadır. Dâvûd-ı Kayserî, Abdürrezzak Kâşânî, Kutbüddinzâde İznikî üzerinde etkisi bulunan diğer isimlerden bazılarıdır.
Kendisinden önceki bazı İslam âlimlerinde görüldüğü üzere Sadreddin Konevî de bilgiye ulaşmada iki yöntemden söz etmektedir. Bunlardan birincisi, nazar ve istidlal, ikincisi ise riyazet ve mücahede yöntemidir. Filozoflar ve Fahreddin Râzî gibi bazı kelamcılarda genellikle nazar ve istidlal yani bilinenden bilinmeyene doğru giden akla dayalı yöntem ve aklî çıkarım ön plandadır. Konevî ise tasavvuf anlayışına uygun olarak riyazet ve mücahede yöntemine daha fazla önem verir. Burada akıl yerine onun bulunmadığı keşif ve ilham ön plandadır. Ona göre vahiy de bu yöntemi doğrulamaktadır. Yine de bu durum Konevî'nin nazar ve istidlali yani aklî düşünceyi bir kenara attığını göstermez. Ona göre sufiler de bu yöntemi belirli durumlarda kullanabilirler. Ancak Allah'ı bilmek söz konusu olduğunda aklı geride bırakmak gerektiğini düşünmektedir. Bu, ona göre aklın erişebileceği bir şey değildir. Konevî'nin düşüncesinde Allah'a iman merkezi bir konumdadır. Allah'ın ise mutlaklığı sebebiyle bilginin konusu olması mümkün değildir. Bu sebeple âlemle bu şekilde ilişki içinde olması söz konusu değildir. Onun âlemle ilişkide olması ancak kendisinin isim ve sıfatları aracılığıyla mümkün olacaktır. Böylece Sadreddin Konevî insan için Allah'ı bilmenin onun isimlerini bilmek anlamına geleceğini söylemiştir.
Konevi'nin eğitim felsefesinde akılcı yöntemden daha ziyade müşahede/tasavvufî yöntem hakikate ulaştıran bir yol olarak görülmektedir. Bu yöntemde amaç kalbi arındırmak, ahlakı yetkinleştirmek, iyi huylar kazanmak, riyazet ve mücahedelerle hakikate ulaşmaktır. Manevi gelişim süreci, temelde seyrüsülûk ile gerçekleşir. Seyrüsülûk sayesinde aklın salt düşünme yöntemiyle asla ulaşamayacağı kesin bilgilere ve hakikatlere varılacaktır. Eğitim düşüncesinde eğitimin temel amacı Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmaktır. Zaten seyrüsülûkte amaç, insanın daha iyi bir ahlakî yapıya ulaşmasıdır. İbnü'l-Arabî'nin ahlak tasnifinden etkilenen Konevî'ye göre insandaki ahlakî değerler başlıca üç grup altında toplanmaktadır: Doğru sözlülük, temiz kalplilik, iyi davranış. Bu üç özelliğe sahip olanlar ahlakın en üst safhasına ulaşmış erdemli insanlardır. Bu değerlerin tamamını insana kazandıran eğitim süreci de kâmil mânada görevini yerine getirmiş olacaktır.
Konevî'nin eserlerinin sayısının yirmi beş kadar olduğu tahmin edilmektedir. Başlıca Eserleri: 1. İ'câzü'l-Beyân fî Tefsîri Ümmi'l-Kur'ân: Konevî'nin en kapsamlı ve önemli çalışmasıdır. İ'câzü'l-Beyân adıyla Haydarâbâd-Dekken'de 1949 yılında yayımlanmıştır. Ayrıca Abdülkadir Ahmed Atâ tarafından Kahire'de (1970), Celâleddin Âştiyânî tarafından ise Kum'da (1381 hş./ 1422 h.) neşredilmiştir. Muhammed Hâcevî Farsça'ya tercüme etmiş, Ekrem Demirli Fâtiha Suresi Tefsiri adıyla Türkçe'ye çevirmiştir (İstanbul 2002). 2. Miftâhu'l-Gayb ve'l-Cem' ve Tafsîlühû: Medreselerde öğrenciler felsefenin en zor metinlerinde ustalaştıktan sonra okutulurdu. Kitaba çoğu Osmanlı'da olmak üzere en az dokuz şerh yazıldı. Molla Fenârî'nin şerhiyle Misbâhu'l-Üns Beyne'l-Ma'kûl ve'l-Meşhûd fî Şerhi Miftâhi'l-Gayb adıyla Muhammed Hâcevî tarafından neşredilmiştir (Tahran 1374 hş.). Ekrem Demirli tarafından Türkçe'ye Tasavvuf Metafiziği (İstanbul 2002) adıyla çevrilmiştir. 3. Şerhu'l-Hadîsi'l-Erbaîn: Tasavvufî Hadis Şerhleri ve Konevî'nin Kırk Hadis Şerhi (İstanbul 1990) adıyla Hasan Kâmil Yılmaz tarafından ve daha sonra da Ekrem Demirli tarafından Kırk Hadis Şerhi (İstanbul 2002) ismiyle Türkçe'ye çevrilmiştir. 4. el-Fükûk veya Fakku'l Hutum (Fükûkü'n-Nusûs fî Müstenedâti Hikemi'l-Fusûs): İbnü'l-Arabî'nin Fusûsü'l-hikem adlı eserinin ana temaları üzerine, kısa bir tefsirdir. Farsça tercümesiyle birlikte tahkikli olarak Muhammed Hâcevî tarafından Kitâbü'l-Fükûk adıyla neşredilmiştir (Tahran 1371 hş.). Türkçe çevirisini de Ekrem Demirli yapmıştır (İstanbul 2002). 5. en-Nefehâtü'l-İlâhiyye: Arkadaş ve müritlerine yazdığı mektuplar ile bazı tasavvufî konulardaki görüşlerini ihtiva eder. Muhammed Hâcevî tarafından neşredilmiştir (Tahran 1375 hş./1417 h.). 6. en-Nusûs fî Tahkîki't-Tavri'l-Mahsûs: Konevî'nin tasavvufî görüşlerine dair en kapsamlı eseridir. Seyyid Celâleddin Âştiyânî tarafından tahkik ve açıklamalarla yayımlanmıştır (Tahran 1342 hş.). Türkçe çevirisini Vahdet-i Vücûd ve Esasları (İstanbul 2002) adıyla Ekrem Demirli yapmıştır. 7. Şerhu Esmâillâhi'l-Hüsnâ: Âsım İbrâhim Keyyâlî tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1433/2012). Türkçe'ye çevirisi Ekrem Demirli tarafından yapılmıştır (İstanbul 2002). 8. el-Mürâselât Beyne Sadriddîn Konevî ve Nasîriddîn et-Tûsî: Nasîrüddîn Tûsî ile felsefî ve tasavvufî konulardaki mektuplaşmalarını içerir. Tenkitli neşri G. Schubert tarafında yayımlanmıştır (Beyrut 1995) (Sadreddin Konevî'ye nispet edilen diğer eserleri için bk. Hâdî Mekârim Terbetî, "Sadreddîn Konevî ve Fihrist-i Kitâbhâ-yı Kütübhâne-i Û", Çeşn Nâme-i Üstâd Seyyid Ali Horasânî, haz. M. Mihrizî – M. H. Dirâyetî, Tahran 1395 hş., s. 1029-1081).
Altıntaş, Muhammed Esat. “Sadreddin Konevi’de Eğitim Düşüncesi”. Uluslararası İslam Eğitimi Kongresi 12-13 Nisan 2019, Bildiriler Kitabı. haz. H. N. Aslanoğlu – S. Özil. İstanbul 2019, s. 637-643.
Chittick, William C. “The Central Point: Qūnawī’s Role in the School of Ibn ‘Arabī”. Journal of the Muhyiddin Ibn ‘Arabi Society. 35 (2004), s. 25-45.
a.mlf. “Sadr al-Dīn al-Kūnawī”. EI2 (İng.), 1995 s. 753-755.
Clark, Jane. “Towards a Biography of Sadr al-Dīn Qūnawī”. Journal of the Muhyiddin Ibn ‘Arabi Society. 49 (2011), s. 1-34.
Demirci, Mehmet. “Sadreddin Konevî ile Mevlânâ Celâleddin’in Münasebetleri Hakkında”. Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi. sy. 4 (1989), s. 57-68.
Demirli, Ekrem. “Sadreddin Konevî’nin Tanrı Anlayışı”. Sadreddin Konevî Sempozyumu: Bildiriler, 27 Kasım 2004. haz. M. Birekul. Konya 2005, s. 48-73.
a.mlf. “İbnü’l-Arabî ve Sadreddin Konevî: İlimlerin Tedâhül Devrinde Tasavvuf ve Felsefe”. İslâm Felsefesi: Tarih ve Problemler. ed. M. C. Kaya. Ankara 2018, s. 503-539.
a.mlf. “Sadreddin Konevî”. DİA. 2008, XXXV, 420-425.
Keklik, Nihat. “Sadreddin Konevî Düşüncesinde İnsan, Kader ve Ahlâk”. İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi. 4/1-2 (1964), s. 65-80.
Terbetî, Hâdî Mekârim. “Sadreddîn Konevî ve Fihrist-i Kitâbhâ-yı Kütübhâne-i Û”. Çeşn Nâme-i Üstâd Seyyid Ali Horasânî. haz. M. Mihrizî – M. H. Dirâyetî. Tahran 1395 hş., s. 1029-1081.
Todd, Richard. The Sufi Doctrine of Man: Sadr al-Din al-Qunawi’s Metaphysical Anthropology. Leiden 2014.
I. Uluslararası Sadreddin Konevî Sempozyumu Bildirileri, 20-21 Mayıs 2008 Konya. Konya 2010.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/sadreddin-konevi
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Mutasavvıf ve âlim.