Âlim, filozof, ahlak kitabı yazarı.
Âlim, filozof, ahlak kitabı yazarı.
Günümüzde İran sınırları içinde bulunan Tûs'ta doğdu. İlk öğrenimini babası Muhammed b. Hasan'dan aldı. Ardından dönemin âlimlerinden felsefe, matematik, mantık, logaritma, hadis, fıkıh tahsil etti. İlimdeki şöhreti Kuhistan bölgesi hâkimi Nâsırüddin Abdürrahim'e kadar ulaşınca onun himayesine girdi. Daha sonra Moğol Hükümdarı Hülâgû'nun desteğini gördü. Onu ikna ederek Merâga Rasathanesi'nin kurulmasına öncülük etti. Kelam, felsefe, mantık, riyâzî ilimler, astronomi ve tasavvuf alanlarında 150'yi aşkın eser verdi. Bunlardan Ahlâk-ı Nâsırî, Evsâfü'l-Eşrâf ve Risâletü'n-Nasîriyye'de ahlak ve eğitim konularını yoğun olarak işledi.
Tûsî'ye göre eğitim sürecinin sonunda amaçlanan şey kişinin ahlakî olgunluğa erişmesidir. Bu noktada insanın terbiye edilebilir olduğuna bilhassa vurgu yapar ve insandaki bu özelliğin fıtrî olduğunu, şahsiyetin iç ve dış etkenlerle şekillenmesinin bu yolla gerçekleşeceğini, çocukluk ve gençlik döneminde verilen bilinçli bir eğitimle ahlakın değişebileceğini ileri sürer. Dolayısıyla eğitim zorunlu olmalıdır.
İnsandaki "terbiye edilebilirlik" özelliğini ikiye ayırır. Birincisi, kişilerin terbiye edilebilirliğidir ki insandan insana değişmektedir. Kolaylıkla terbiye edilebilenler yanında direnç gösterenler de vardır. İkincisi, çocukların terbiye edilebilirliğidir. Çocuklar ve gençler, yaşlılardan daha kolay terbiye edilebilirler. Tûsî bu sebeple çocukların eğitimine ziyadesiyle önem vermiş, onların eğitiminden ebeveynleri, muallimleri ve mürebbileri sorumlu tutmuştur. Çocuğu güzel ahlaka ulaştırmak için bebeklikten itibaren her gelişim döneminde ona ve çevresindekilere vazifeler yüklemiştir. Bundaki amacı ahlakî erdem ve kaidelerin pratik hayatta da yerini bulabilmesidir.
Tûsî'ye göre insanın eğitilmesini sağlayan iki itici kuvvet vardır. Bunlar, ilmî ve amelî kuvvetlerdir. İlmî kemal (olgunluk) kuvvesi, insanın ilim öğrenmesinde ve varlıkların asıl mahiyetini kavramasında yardımcı olur. Amelî kemal ise insanın işlerini düzene koyup onların birbirini tamamlamasına yardım eder. Bu iki kuvvenin fıtrata uygun çalışmasıyla ahlak eğitimi münasip şekilde tamamlanmış olur. Ferdin başlangıçta ahlakî bir terbiye alması, bu süreci mantık, matematik ve tabiat ilimleri öğrenerek devam ettirmesi, son aşamada metafizik ilimleri öğrenmesi gerekir. İnsanın faziletlere ulaşması için de çocukluk çağlarında ebeveynlerinin terbiyesine, ardından yaşayış kurallarına, nihayet ahlak ve akidenin sağlamlaşıp hikmete erişmesine ihtiyaç vardır. Böyle olursa insan saadete kavuşma imkânına erişir. Terbiyeyi kabul etmeyenler ise alt mertebelerde kalmaya devam ederler.
Çocuğun terbiye edilmesi ve topluma kazandırılmasında en büyük sorumluluklardan biri aileye aittir. Öncelikle çocuğa iyi bir isim konulması gerekir. Münasip olmayan bir isim konursa çocuk ömür boyu bundan rahatsız olur. Gerektiğinde sağlıklı ve akıllı bir sütanneye verilmelidir. Zira kötü alışkanlıkların ve hastalıkların çoğu çocuğa süt yoluyla geçer. Kabiliyetini köreltecek insanlarla birlikte olması ve uygunsuz şeylerle oynaması engellenmelidir. Çünkü çocuğun nefsi temiz olduğundan etrafındakilerin ahlakını çabuk alır. Çocuk, mal ve mülk sevgisinden ziyade akılla elde edilecek erdemlerin daha değerli olduğu fikriyle yetiştirilmelidir. Ailede gelenek ve görenekler, görgü kuralları, dinî vazifeler öğretilmeli, çocuğun bunları yerine getirmesi teşvik edilmeli, aksi halde uyarılmalıdır. İyi bir davranışı görülünce övülüp teşvik edilerek o davranış pekiştirilmeli, kusuru görülünce de kınayarak mani olunmalıdır. Çocuk çok yiyip içmeye, pahalı ve gösterişli elbiseler giymeye özendirilmemeli, sade bir yaşamın önemi anlatılmalıdır. Çocukta kötü alışkanlıklara ve kötü fiillere karşı nefret uyandırılmalıdır.
Tûsî'nin eğitim anlayışında çocuklara önce ahlakî terbiye verilmeli, ardından nazarî ilimler öğretilmelidir. Bu görev ilk aşamada ebeveynlerin, daha sonra muallimlerindir. Muallim hem talebenin hem de ebeveynin rehberidir. Çocuklar tabiatları, zihinsel hazırlıkları, öğrenme kabiliyetleri, yetenek ve istekleri bakımından birbirlerinden farklıdır. Bu farklılıklar arasında onların öz yeteneğini, ilgisini keşfetmede evvela muallimler sorumludur. Muallim öğrencinin durumunu bilmeli, ona göre bir eğitim vermelidir.
Muallimler tahsil, tedris, talim ve terbiye sürecinin en önemli unsurudurlar. Muallim ne kadar derin ve geniş bir ilme sahipse talebe de o kadar azimle öğrenecek, amacına ulaşacaktır. Muallim her alanda bilgili, maddiyata tamah etmeyen, topluma hizmet eden bir kişi olmalı ve kendisi gibi talebeler yetiştirmelidir. Ayrıca terbiye de bir ilimdir ve talimle beraber o da öğretilmelidir. Tûsî'nin nazarında tedris ve talim birbirinden ayrıdır. Tedris, çocuğun tabii inkişaf safhalarına göre düzenlenmeli ve kademeli olarak belirli dönemlerle sınırlandırılmalıdır. Her milletin ve kavmin kendine mahsus bir tedris tarzı olmalıdır. Talim konusundaki fikirleri, talimin "muntazamlığı" ve "müteakipliği" kaidesiyle ittifak etmektedir. Öğretilecek her bilgi birbiriyle irtibatlı ve uyumlu olmalı, birbirini tamamlamalıdır. Tedris ve talimde açığa çıkarma, tahlil, birleştirme, soru-cevap metotları yer almalıdır. Bunlar talimin temelidir. Tedris ve talim "umumi" ve "hususi" olarak iki kısımdır. Umumi kısımda bütün ilimler için zorunlu olan usul, takip ve değerlendirme vardır. Hususi kısımda ise her bir ilme ait talim ve tedris usulleri bulunur. Eğitim programının nasıl olması gerektiğini açıklarken Tûsî iki noktaya işaret etmektedir. Muhteva açısından kolay, hacim bakımından küçük metinlerle başlanmalıdır. Temel ve eski ilimler yeni ve ispatlanmamış ilimlerden önce okutulmalıdır.
Tûsî medreselere de önem vererek talebelerin bilgiye, akılcılığa, geleceğin mesleklerine ve sanatlarına yönlendirilmesi sorumluluğunu onlara yükler. Medrese tahsiliyle beraber musiki, hattatlık, nakkaşlık, ticaret gibi sanat ve zanaatların öğrenilmesi de ehemmiyet taşımaktadır. Medresede beyni yormayan, zihni köreltmeyen, çabuk öğrenmeye heves uyandıran, tasavvur etme becerisi ile akıl kanunlarının birbirine yardımcı olduğu ilimleri öğretmek tercih edilmelidir. Hâricî varlıkların öğretilmesine onların mahiyet ve özelliklerinin tahliliyle başlanmalıdır. İlk merhalede hissi mertebelerden başlamak, sonra maddi varlıkların esaslarını öğretmekle ders tamamlanmalıdır.
Tûsî, döneminin medrese müfredatına dair tavsiyelerde bulunarak açılımlar getirir. Orada yalnız fıkıh değil; matematik, geometri, trigonometri, coğrafya, filoloji, tıp, astronomi, musiki, botanik, jeoloji, zooloji alanlarında da dersler olmalıdır. Bunların okutulması zaruridir. Tabiat olaylarının ve arzdaki çeşitli hadiselerin sebeplerini öğrenmek için astronomi önceliklidir. Onun bu tavsiyeleri Osmanlı medreselerinde tecessüm edecektir.
İnsanın elde etmeye çalıştığı saadet nefsî, bedenî ve medenî olmak üzere üç çeşittir. Nefsî saadet evvela ahlakın saflaştırılması, akabinde mantık, matematik, tabiat ve ilahiyat ilimlerinin öğrenilmesiyle gerçekleşebilecektir. Bedenî saadet, bedeni düzene koyan, tedavi ve korunma yöntemlerini kazandıran tıp gibi ilimleri öğrenmekle olacaktır. Medenî saadet ise devletin ve toplumun işlerini düzene koymaya yarayan fıkıh, hadis gibi din ilimleri ile edebiyat, belagat, gramer, hesap, hendese, iktisat gibi tecrübî ilimlerin öğrenilmesi sonucunda elde edilecektir.
Tûsî eğitimin üzerine inşa edildiği esasları ve eğitim usullerini de açıklamıştır. İlk aşama, kişinin yeteneklerinin keşfedilmesi ve uygun alana yönlendirilmesidir. Tabiatla insicamlı hareket etmek eğitimin diğer bir esasıdır. Eğitim sürecinde dikkat edilmesi gereken başka bir husus da fıtrat ve din ile uyumluluktur. Öte yandan çocuğun kuvvelerinin gelişim merhalelerine uyumlu bir sıralama takip edilmelidir. Öğrencilerin kişisel farklılıklarını ve anlayış düzeylerini dikkate almak da önemlidir. Bu noktada muallimler her marifet ve ilmin her şahsa öğretilemeyeceği, ancak ehil olanlara öğretilebileceği kaidesine dikkat etmelidir.
Eğitimde kullanılması gereken yöntemlerden ilki müşavere olup öğrencinin öğrendiği dersi hocasıyla karşılıklı olarak tartışmasıdır. İkincisi, muallimler ve ebeveynlerin hızlı ve kolayca amaçlarına ulaşmalarını sağlayan muhabbettir. Üçüncüsü, eğitimin tatbik edilmesini teminat altına alan "teşvik" ve "tembih"tir. Yeteneklerin gelişmesini, becerilerin fiiliyata dönüşmesini sağlayan temrin (alıştırma) ve tekrar ise bir diğer usuldür. Beşincisi ise insanın içini kötülüklerden arındırmasını, kendini düzeltmesini sağlayan "tahliye" faaliyetidir. Son olarak nefsi öfke ve şehvet kuvvesine uymaktan alıkoyan "riyazet" ve kendini düzeltmeyi sağlayan "murakabe" ve "muhasebe" yöntemleri gelmektedir.
İnsanın sayısız ihtiyaçlarını tek başına karşılaması mümkün olmadığından insan topluluklarının teşkil edilmesi ve birbirleriyle yardımlaşarak yaşamaları kaçınılmazdır. Zira insanlar kendi hallerine bırakılır ve menfaatlerine göre hareket ederlerse diğerlerinin maslahatlarını görmezden gelebilirler. Bu durumda toplumda kargaşa ve problemler ortaya çıkabilir. Bundan dolayı ailedeki ve medresedeki eğitim kadar toplumun da eğitilmeye ihtiyacı vardır. Toplumun tahakkuku ve bekasını sağlamak için gereken ilkeler bulunmaktadır. Bu ilkelerin toplumda hâkim olmasıyla ihtiyaçlar karşılanır ve insanlar saadete ulaşır. Salih, kâmil ve dirençli bir topluma ulaşmanın zaruri şartı muhabbettir. Çünkü muhabbet adaletten önce gelir. İkincisi, din ve siyasetin birbiriyle bağlantılı ve birbirini tamamlayıcı olmasıdır. Bunların birbirinden ayrılması toplumun temellerini sarsar. Üçüncü ilke, idareye felsefenin hâkim olmasıdır. Şehrin gücü idareciye, idarecinin gücü siyasete, siyasetin gücü de felsefeye dayanır. Felsefe şehirde hâkim olursa halk kanunlara uyar ve toplum hedefine ulaşır. Memleketin gücü adalettedir. İdarecinin halkın ahvalini dikkate alması ve adaleti koruması vâciptir. Sağlam bir adalet yapısına sahip olmak için idareci halkın bütün sınıflarına aynı gözle bakmalı, herkesin menfaatini gözetmelidir. Toplumun her ferdi imkânlarda ve varlıklarda pay sahibidir. Tûsî bu çerçevede toplumdaki fertlerin problemleriyle ilgilenip onların hayatlarına düzen vermeye çalışan ilme "içtimâiyat hikmeti" adını verir ve herkesin bu ilmi öğrenmesi gerektiği görüşündedir.
Tûsî, bireysel ve toplumsal ahlakı ilk defa birlikte ele alan ve müstakil bir ahlak kitabı telif eden kişidir. Eseriyle hem bireyin eğitilmesinde hem de aile ve toplumun gelişmesinde önemli olan hususları ortaya koymaya çalışmıştır. İslam dünyasının XIII. yüzyılda siyasî ve ahlakî açıdan yaşadığı problemlere dikkat çekmiş, çözüm bulmaya gayret etmiştir. Tûsî'nin ahlak ve eğitim alanında üzerinde durduğu hususlar sonraki yüzyıllarda uygulama zemini bulmuş, fikirleri daha sonraki düşünürler üzerinde son derece etkili olmuştur.
Kuyumcu, Yeşim. “Nasîrüddin Tûsî’nin Ahlâk-ı Nâsırî Eserinde Talim-Terbiye ve Tedris Üzerine Görüşleri”. Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi. 8/3 (2021), s. 984-1001.
Oktay, Ayşe Sıdıka. “Nasîrüddin Tûsî’nin İlim/Hikmet Sınıflandırmasına Yansıyan Din Felsefe İlişkileri”. Felsefe Dünyası. sy. 45 (2007), s. 73-91.
Şirinov, Agil – Gafarov, Anar. “Tûsî, Nasîrüddin”. DİA. 2012, XLI, 437-445.
Taştan, Abdulvahap. “Nasîrüddin Tûsî’nin Ahlâk-ı Nâsırî Adlı Eserindeki Görüşleri ve Günümüz Toplumlarına Yansımaları”. Geçmişten Geleceğe Ahlâk. ed. A. Ünal. Bartın 2015, s. 169-181.
Tûsî, Nasîrüddin. Ahlâk-ı Nâsırî. çev. A. Gafarov – Z. Şükürov. İstanbul 2007.
Yılmaz, Macid. “Nasîrüddin Tûsî”. Klasik İslâm Eğitimcileri. ed. M. Köylü – A. Koç. İstanbul 2016, s. 421-443.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/nasiruddin-tusi
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Âlim, filozof, ahlak kitabı yazarı.