A

DİN EĞİTİMİ

Belirli bir dinî inanç ve uygulamalarının öğretimine yönelik eğitim.

  • DİN EĞİTİMİ
    • Zeki Salih ZENGİN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.11.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/din-egitimi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    DİN EĞİTİMİ
DİN EĞİTİMİ

Belirli bir dinî inanç ve uygulamalarının öğretimine yönelik eğitim.

  • DİN EĞİTİMİ
    • Zeki Salih ZENGİN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.11.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/din-egitimi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    DİN EĞİTİMİ

İslamiyet'ten önceki Türk devletlerinde eğitimin nasıl olacağı yaşam biçimi tarafından şekillenmiştir. Din eğitimi de bundan etkilenmiştir. Töre, eğitimi belirleyen en önemli etkenlerin başında Geliyordu. Töreler de din ve gelenekten beslenmekte idi. Eski Türk toplumlarında şaman ve kam adı verilen din adamlarının çeşitli tören ve ayinlerle bir yaygın eğitimci olarak işlev gördüğü söylenebilir. Nitekim Hunlar başta olmak üzere İslamiyet öncesi Türk toplumlarında din aynı zamanda bir eğitim aracı olagelmiştir. Bunun yanında dinin halk dini ve devlet dini olmak üzere iki yansıması olduğu kabul edilmektedir. Halk dini insanların günlük ihtiyaç ve sorunlarına cevap veren ve onları manevi bakımdan destekleyen prensipler olarak ifade edilmektedir. Devlet dini ise devletin varlık sebebini anlamlandıran ve hükümdarın meşruiyetini sağlayan inanç sistemidir. Tabiata saygıyı kültürlerinin önemli bir parçası haline getiren Türkler'in yeri ve göğü yaratılmış olarak kabul ettikleri ve bunları yaratan tek bir Tanrı'ya inandıkları bilinmektedir. Göktürkler ve Uygurlar'da da benzer durumlar devam etmiştir.

İslamiyet'in kabul edilmesinin ardından özellikle Karahanlılar döneminde Türk kültür ve medeniyeti ile İslam kültür ve medeniyetinin birbiriyle etkileşimi başlamış, buna bağlı olarak medreseler başlıca eğitim kurumları haline gelmiştir. Türkistan kentlerinde ortaya çıktığı kabul edilen medreselerin Karahanlılar tarafından Semerkant, Buhara, Taşkent, Balasagun, Yarkent, Kâşgar gibi önemli şehirlere yayıldığı bilinmektedir.

Selçuklu medreseleri ise medrese kurumunun gelişmesi ve yayılması bağlamında önemli bir işleve sahip olmuşlar, kendilerinden sonrakilere de model teşkil etmişlerdir. Tuğrul Bey tarafından 1040 yılında Nîşâbur'da kurulan ilk Selçuklu medreselerinin asıl ünü, Alparslan döneminde Nizâmülmülk tarafından 1067 yılında Bağdat'ta "nizamiye medreseleri" adı ile kurulan medreselerden gelmektedir (bk. Nizamiye Medreseleri).

Medreselerin kurulmasına sebep olan etkenler arasında mescit ve camilerin halkın yoğun ilim talebine yeterli gelmemeye başlaması, halkalarındaki dersler esnasında cami ve mescitlerde ibadet edenlerin rahatsız olmaları, çeşitli ilim dallarında ortaya çıkan ilerlemeler neticesinde bu ilimleri cami bünyesinde tedris etmenin mümkün olamaması, Şiîliğe karşı Sünnî anlayışın korunması çerçevesinde zararlı kabul edilen akımlara karşı ilim yoluyla tedbir alma, devlet memuru ve din görevlisi yetiştirme ihtiyacı, yeni müslüman olmuş Oğuz boylarının yeni inançlarını sağlıklı biçimde benimsemelerinin sağlanması, imkânı olmayan yetenekli öğrencilerin eğitim almalarına olanak tanınması, ilim adamlarını maişetleri karşılığında medreselere bağlayarak denetim altında tutmak gibi hususlar yer almaktaydı.

İslam coğrafyasında XI. yüzyıldan sonra hızla yayılmaya başlayan medreselerin programları, dönemin ilim anlayışının etkisiyle ağırlıklı olarak tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi dini ilimlerini içermekte idi (bk. Medrese).

Osmanlı toplumunda din, başta hukuk ve eğitim olmak üzere bütün alanlarda etkin ve belirleyici bir konumdadır. Çok kültürlü bir toplum yapısına sahip olmasına rağmen Osmanlı toplumunda bir arada yaşayan farklı köken ve inanç mensupları arasında din temelli çatışma yok gibidir. Bunun sebebi, farklılıkları tabii karşılamanın bir sonucu olarak tercih, yaşama ve eğitim açısından her dinin mensuplarına tanınan haklardır. Bu haklar, eğitim hakkı da dahil olmak üzere her kesim için tanınmıştır. Bu çerçevede din adamları ve görevlileri önderliğinde, genellikle vakıflar etrafında kurulan ibadethane, eğitim ve hayır kurumları eğitim de dahil dinî faaliyetlerin gerçekleştirildiği yerler olmuştur.

Osmanlı Devleti'ndeki müslümanlara yönelik din eğitimi anlayış ve uygulamalarını Tanzimat öncesi ve sonrasında ilki mektep ve medreselerde, diğeri ise cami ve tekke gibi kurumlarda yapılan din eğitimi olarak ayrı ayrı ele almak gerekir. Halkın ihtiyacı olan dinî bilgilerin ulaştırılması ile din hizmetlerini yerine getirecek kimselerin yetiştirildiği asıl kaynak medreselerdir. Bununla birlikte camiler yanında tasavvufî ve meslekî nitelikli tekke ve zaviyeler dinî eğitimin yapıldığı önemli mekânlar olmuştur. Bu dönemin bir hususiyeti, sosyal ve idarî yapının temelini teşkil eden eğitimin ve hukukun din kaynaklı olmasıdır. Dolayısıyla dinin eğitim alanındaki yeri günümüzdeki biçimi ile bir öğretim alanı olmasının ötesinde bütün eğitim anlayış ve uygulamalarını etkileyen bir öneme sahiptir. Bu sebeple farklı dinlerin her birinin eğitim kurumları da diğerinden tamamen farklı ve müstakil özellikler taşır.

Tanzimat öncesi dönemde sıbyan mektepleri ve medreseler belli başlı örgün eğitim kurumlarıdır. Köy ve şehirlerde her mahallede bulunan sıbyan/mahalle/taş mekteplerde eğitim, genellikle aynı zamanda imamlık görevini de yerine getiren muallim ve yardımcısı halife/kalfalar tarafından yapılmıştır. Kız ve erkek çocukların yaklaşık beş yaşından itibaren ergenlik dönemine kadar devam ettikleri temel eğitim kurumları olan sıbyan mekteplerinde Kur'an-ı Kerim okuma, tecvit, ilmihal ve temel aritmetik öğretimi yapılmıştır.

Medreseler temel eğitimden sonra günümüzdeki orta ve yüksek dereceli eğitim kurumlarına tekabül eden, programlarında din ilimleri yanında Arapça, matematik ve fen ilimlerine de yer verilen kurumlardır. Eğitime ara verilen üç aylarda (şühûr-ı selâse) medrese talebelerinin yanı sıra müderrislerin köy ve kasabalardaki camilerde görev yapmaları bir gelenek halini almıştır. Cer adı verilen ve talebeler için yıl boyunca elde ettikleri teorik bilgilerini paylaşmaları ve uygulama (staj) açısından yararlı olan bu faaliyet aynı zamanda halkın dinî bilgiye ulaşabilmesine de imkân sunmuştur (bk. Cerre Çıkma). İnanç, ibadet ve ahlak yanında hukuk boyutu içeren muamelat konularını da kapsayan medrese eğitimi sonunda icazet alarak mezun olanlar kadılık ve müderrislik yanında müftü, imam-hatip ve vaizlik gibi görevlere atanmışlardır. İmam-hatiplik ve vaizlik görevlerine, ehil olmaları kaydı ile tasavvuf erbabı kimselerin de atanmaları mümkündür. Bununla birlikte medrese eğitimi alan ve ilmiye zümresini oluşturan ulema üst düzey hukuk, eğitim ve din hizmetleri görevlerini yerine getirmişlerdir. Meşihatın halkın dinî eğitimi ve din hizmetlerinin niteliğini geliştirmeye dönük çalışmaları ancak 1918 yılında Dârülhikmeti'l-İslâmiye'nin kurulmasından sonra ve sınırlı olarak gerçekleştirilebilmiştir.

Örgün eğitimden yararlanmanın günümüzdeki düzeyde olmadığı dönemlerde yaygın eğitim çok daha önemli bir yere sahip olmuştur. Yaygın din eğitim kurumları yahut ortamları başta camiler olmak üzere, tekke ve zaviyeler, saray ve köy odaları yanında sosyal hayatın içindeki dinî kutlama zamanları ve faaliyetlerini kapsayan geniş bir alana sahiptir. Osmanlı toplumunda anlayış, yorum ya da hukukî gerekçelerle müslüman tebaa arasında sosyal bir tabakalaşma söz konusu değildir; ancak özellikle eğitimin getirdiği bilgi ve görgüye bağlı olarak doğal bir ayrışmadan söz edilebilir. Böyle bir farklılık dinî eğitime ulaşma konusunda da az çok bir mekân farklılaşmasını ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede medrese ile sarayda ramazan aylarında yapılan huzur dersleri, eğitimli ve yönetici elit kesimin katıldığı ortamlardır. Bunun dışında camiler ve tekkeler herhangi bir ayırım olmaksızın bütün kesimlerin birlikte katıldığı ibadet ve eğitim ortamları olmuştur.

Camilerdeki vaazlar ve hutbeler dinî bilginin aktarılması için bir fırsat olmakla birlikte hutbelerin Arapça olması buna engel teşkil etmiştir. Söz konusu engel, cuma namazından sonra kürsü şeyhleri tarafından yapılan vaazlarla telafi edilmiştir. Bu faaliyet "zeyil meşihatı" yahut "kürsü şeyhliği" adı verilen kurumsal bir hal almıştır. Tasavvufî eğitimin yapıldığı tekke ve zaviyeler oldukça yaygındır. Bunlar arasında sadece tasavvufî değil dinî-ahlakî değerlerle beslenen dayanışma duygusunun paylaşılması yanında meslek eğitiminin de yapıldığı âhî tekkelerini vurgulamak gerekir. Tekke ve zaviyelerin yıpranmalarını önlemek, denetlemek ve amaçlarını gerçekleştirmelerini sağlamak üzere Meclis-i Meşâyih adıyla bir kurumun tesis edildiği bilinmektedir.

Halkın dinî bilgileri elde ettiği kaynaklar arasında ilmihaller önemli bir yer tutmuştur. Menkıbevî kitaplar da ayrıca belirtilmelidir. Birgivî'nin Vasiyetnâme'si yanında Mızraklı İlmihal, Cenknâme, Siyer-i Nebî ve Mevlit bunların en tanınmış olanlarıdır. Özellikle kandiller gibi dinî-özel zamanlarda yapılan kutlamalarda mevlit okunması önemli bir ritüeldir. Söz konusu eserlerin Türkçe yazıldığını belirtmek gerekir. Dönemin ilim anlayışı çerçevesinde Arapça yazılan eserlerden halkın doğrudan yararlanması söz konusu olamadığından medrese eğitimi almış ulemanın sözlü aktarımı yanında Türkçe yazılmış basit, anlaşılabilir, inanç, ibadet ve ahlaka dair temel bilgileri içeren ilmihal kitapları halkın dinî bilgiye ulaşmasında önemli kaynaklar olmuştur. Bunların yanında Muhammediye, Envârü'l-Âşıkîn, Kara Dâvud gibi eserler de vardır. Edebî nitelikli, abartılı ve efsanevi anlatımın hâkim olduğu, duygulara hitabın öne çıktığı bu eserlerde yer verilen kimi bilgilerin dinin temel kaynaklarındaki bilgilerle uyuşmadığı, zayıf ve uydurma hadisler yanında, yer yer İslam öncesi destanlara dayandığı bilinmektedir. Halk İslam'ı olarak tanımlanacak türden bir din anlayışının doğmasına sebep olan bu eserler, halkın anlayabileceği basit ve duygusal anlatıma sahip olması yanında bilgilerin tekrar ve ritim ile kolay öğrenilmesini sağlayıcı biçimde verilmesi sebebiyle daima ilgi görmüştür.

Tanzimat'la birlikte yeniden düzenlenen eğitim sistemi içerisinde genel eğitim yeni açılan mekteplerde sürdürülürken, din hizmetleri ile müslüman tebaanın özel hukuka dair işlerini yerine getirecek görevliler, geleneksel yapısını sürdüren cami ve medreseler gibi kurumlarda yetiştirilmeye devam etmiştir. Osmanlı Devleti'nin son yıllarda içine düştüğü idarî, ekonomik ve siyasî bunalımlar yanında Batı dünyası karşısında geri kalmışlığın sebepleri arasında dinin de sorunlu olduğu yönündeki düşünceler geleneksel din eğitimi ve anlayışının da sorgulanmasına sebep olmuştur. Bu kapsamda halka güncel meseleler karşısında doyurucu bir din eğitimi ve hizmetinin verilmesi ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Ancak medresenin kendisini yenileme çabası içine girememesi, nitelikli din görevlisi ve mekteplerdeki din dersleri için muallim yetiştirmek üzere medrese dışında çözüm arayışlarına sebep olmuştur. II. Abdülhamid döneminde Dârülfünun'da açılan Ulûm-ı Âliye-yi Dîniye Şubesi bu arayışın sonucudur (bk. Abdülhamid II). II. Meşrutiyet yıllarındaki medreselerin ıslahı çalışmaları içinde nitelikli din görevlisi yetiştirme amacı özel bir yer tutmuştur. Bu dönemde Medresetü'l-vâizîn (1913) ve Medresetü'l-eimme ve'l-hutebâ adlarıyla din görevlisi yetiştirmek amacıyla yeni kurumlar teşkil edilmiştir. Ancak bu amacın gerçekleştirilmesi için asıl model, Dârülhilâfeti'l-âliye Medresesi adıyla orta ve yüksek dereceleri kapsayan, öğretim süresi on iki yıl olan mektep tarzındaki yapıdır ki bu model Cumhuriyet dönemindeki İmam-Hatip okulları ile İlahiyat fakültelerine de örnek olmuştur.

Tanzimat sonrasında yeni açılan mekteplerde dönemlere ve mektep türlerine göre çeşitlilik göstermekle birlikte ilmihal ve mâlûmât-ı dîniye adları ile inanç, ibadet ve ahlak konularını içeren din dersleri yanında Kur'an-ı Kerim okuma derslerine de yer verilmiştir. Bu derslerde dönemin başlarında ders kitabı amacıyla yazılmayan geleneksel ilmihal türü kitaplar okutulurken, ilerleyen yıllarda ayrı ders kitapları ve programlar da hazırlanmıştır. Konu merkezli anlayışa uygun olarak hazırlanan programlarda, geleneksel ilmihal tarzına benzer biçimde İslam inanç ve ibadet esaslarına yer verilmiştir. Temel eğitimin verildiği sıbyan mektepleri ile rüştiyelerde ise din dersleri daima yer almıştır. Bu sebeple bu mekteplerin her dinin mensupları için ayrı ayrı kurulmaları gerekmiştir. İdâdîlerde ise karma (muhtelit) eğitim yapıldığından din derslerine yer verilmemiştir. Ancak II. Abdülhamid ve sonrasında idâdîlerde sadece İslam din derslerine yer verilerek gayrimüslim talebeler muaf tutulmuştur. Mekteplerdeki din dersleri Dârülmuallimîn mezunları yanında özellikle medrese mezunları tarafından okutulmuştur. Dersler için hazırlanan içeriğin sunulması esnasında başta düz anlatım olmak üzere zaman zaman soru-cevap yöntemi de kullanılmıştır. Soru-cevap yöntemine, sınıfta öğretmen ve öğrencinin karşılıklı soru sorup cevap vermesi dışında, ilmihal yöntemi de denilen, ders materyali olarak kitap içerisinde önce konuyla ilgili sorunun sorulup ardından da cevabının verilmesi biçiminde başvurulduğu görülmektedir. Kur'an-ı Kerim öğretiminde ezber ve yüzünden okutma, namaz öğretiminde ise gösterip-yaptırma yer verilen yöntemlerdir.

Tanzimat sonrasında görülen önemli bir gelişme, 1876 tarihli anayasanın (Kanûn-ı Esâsî) 11, 15 ve 16. maddelerinde dinî özgürlükler ve din eğitimi hakkından söz edilmesidir. Düzenleme, tanıdığı haklar açısından eskisinden farklı bir uygulama getirmemekle birlikte yönetim sisteminin yeniden düzenlendiği temel hukukî metinde yer alması açısından önemlidir.

Türkiye'de Cumhuriyet'in kurulmasından sonra örgün ve yaygın eğitim kurumlarında din eğitimine, dönemlere göre farklılıklar göstermekle birlikte yer verilmiştir. Farklılıkların ortaya çıkmasında daha çok yanında din-siyaset ilişkileri belirleyici olmuştur. Özellikle 1950 yılına kadarki dönemde laiklik konusundaki endişeler hem okul programlarında din derslerine yer verilmesi hem de yaygın nitelikli din eğitiminde birtakım kısıtlamaların doğmasına sebep olmuştur. Sonraki yıllarda değişen dünya şartları, toplumun ilgi ve talebi yanında, gelişen demokratik anlayış din eğitiminin insanî bir hak ve toplumsal bir ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur. Günümüzdeki örgün ve yaygın din eğitimi faaliyetleri özellikle ulaşılabilir olmak açısından geniş bir yelpazeye sahiptir.

Yeni kurulan devletin din ve din eğitimi politikası atılan siyasî ve hukukî adımlarla beraber önceki dönemin birikimleri ile ilişkilidir. Yönetim biçiminin laik, halk egemenliğine dayalı, demokratik ve millî niteliklere sahip bir cumhuriyet olarak benimsenmesi dolayısıyla ilk dönemlerdeki din eğitimi uygulamalarını söz konusu siyasî ve toplumsal değişimi yine bu sürecin bir parçası olan eğitim alanındaki gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerekir. Cumhuriyet'in kurulmasından hemen sonra 3 Mart 1924 tarihinde Tevhîd-i Tedrisat Kanunu'nun kabul edilmesi örgün, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin ilga edilerek yerine Diyanet İşleri Reisliği'nin kurulması ise yaygın din eğitimi ile doğrudan ilişkilidir.

Tevhîd-i Tedrisat Kanunu'nun 4. maddesi orta ve yüksek dereceli eğitim kurumlarında meslekî din eğitimini düzenlemiştir. Maddede Maarif Vekâleti'ne bağlı olan Dârülfünun'da yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere bir ilahiyat fakültesinin ayrıca imam ve hatip yetiştirmek üzere mekteplerin kurulacağı hükmüne yer verilmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra medreseler kapatılarak bahsedilen kurumlar açılmıştır. Ancak ömürleri uzun süreli olmamış, yeterli talebe bulunamaması gerekçesiyle İmam ve Hatip okulları 1930, İlahiyat Fakültesi ise 1933 yılında kapanmıştır. II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra demokratik ve özgürlükçü değerlerin öne çıkması ile toplumsal ihtiyaca bağlı olarak Türkiye'deki din eğitiminde de gelişmeler yaşandı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin 1949'da tekrar açılmasının ardından 1959'da Yüksek İslam enstitüleri ve 1973'te Erzurum Atatürk Üniversitesi bünyesinde İslami İlimler Fakültesi açılmıştır. Din ilimleri uzmanları, din dersi öğretmenleri yanında müftü ve vaizlerin yetiştirildiği yüksek din eğitimi kurumları, imam ve hatiplerin yetiştirildiği orta dereceli İmam-Hatip okulları 1951 yılından itibaren tekrar açılmıştır. 1973 yılında lise statüsü kazanan bu okullarda ilk defa 1985 yılında Anadolu lisesi programı uygulanmıştır. 2010 yılından itibaren de farklı İslam ülkelerinden kabul edilen öğrencilerin eğitildiği uluslararası nitelikte olanları açılmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet'in kurulmasından sonra 1924 yılında liselerde din derslerine yer verilmemiştir. Ortaokullarda, ilk iki yılda haftada bir saat yer verilen din dersi 1928 yılına kadar devam etmiştir. İlkokul programlarında ikinci sınıftan itibaren beşinci sınıfa kadar haftada iki saat süre ile din derslerine yer verilmiştir. Kur'an-ı Kerim okuma, inanç ve ibadet konularının yer aldığı din dersleri 1930 yılında şehir, 1939 yılında ise köy ilkokullarından kaldırılmıştır. Bu dönemde ilk ve ortaokullardaki din dersleri için öğrenci ve sorun merkezli programlar ve ders kitapları hazırlanmasına, bu derslerin ilmihal bilgilerinin ötesinde dinin doğru anlaşılması ve yaşanması konusunda oldukça yararlı bilgiler içermesine rağmen kaldırılması bir kayıp olarak değerlendirilmektedir. İlkokul programlarında dört ve beşinci sınıflarda din derslerine tekrar yer verilmesi ise 1949 yılında gerçekleşmiş, bunu 1956 yılında ortaokul, 1967 yılında ise lise programlarında din derslerine yer verilmesi izlemiştir. 1961 anayasasının 19. maddesine göre seçimlik dersler arasında yer alan din dersleri, 1982 anayasasının 24. maddesi ile zorunlu hale getirilerek ilkokul ve ortaokullarda haftada iki, liselerde ise bir saat olarak yer almıştır. Liselerdeki süre 2017 yılında iki saate çıkartılmıştır. Ders, 1974-1975 öğretim yılından itibaren ilk ve orta dereceli okul programlarında zorunlu olarak haftada bir saat süre ile okutulan ahlak dersi ile birleştirilerek "din kültürü ve ahlak bilgisi" adını almıştır. 2012-2013 öğretim yılından itibaren ortaokul ve liselerde ayrıca seçimlik din derslerine de yer verilmiştir.

İlk ve orta dereceli okullar için hazırlanan programlarda halkın büyük çoğunluğunun mensup olduğu İslam dininin inanç ve ibadet esasları yanında dinin ahlak ve kültür ile ilişkileri konularına da yer verilmiştir. Bununla beraber din kavramı, dinin insanî, sosyal ve kültürel etkinliği, insan hayatına katkısı, farklılıklara karşı hoşgörü ve saygılı olmanın gerekliliği, yerel ve küresel barışın sağlanmasına katkısının sağlanması birer amaç olarak belirlenmiştir. Programlarda İslam dışındaki dinler ile İslam içindeki yorum farklılıkları tanıtılmıştır. İnanç farklılığının sosyal, dinî ve insanî sebepleri açıklanarak, genel anlamda farklılıkların insan toplumları için bir zenginlik olduğu düşüncesi vurgulanmıştır. Programda her türlü inanç farklılığına saygı duyulması gerektiği dinî, insanî ve sosyal gerekçeleri ile açıklanmıştır. Konular açıklanırken İslam içindeki farklı yorum biçimlerinden biri değil, İslam'ın temel kaynakları Kur'an ve hadisler esas alınarak mezhepler üstü bir yaklaşım benimsenmiştir. Bu esaslar çerçevesinde itikadî ve fıkhî yorum farklılıkları ile İslam düşüncesindeki tasavvufî yorumlar içinde Alevîlik de tanıtılmıştır.

Din eğitimi hakları Lozan Anlaşması'nın 40 ve 41. maddeleri ile belirlenen hıristiyan ve yahudi azınlıkların din eğitimi, cemaatlerin özel okulları ve kamu okullarında eğitim görenler için farklı biçimde uygulanmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak açılabilen özel okulların da zorunlu olarak yer verilen din dersleri her cemaatin kendi inançlarına göre düzenlenmiştir. Derslerin program ve kitapları ilgili cemaatin yetkilileri tarafından hazırlanırken, öğretmenleri de yine kendileri tarafından belirlenmektedir. Kamu okullarında eğitim gören yahudi ve hıristiyan ailelerin çocuklarının din kültürü ve ahlak bilgisi dersine girmeleri 1990 yılında alınan karar ile isteklerine bağlı kılınmıştır.

Türkiye'de okullarda din derslerine zorunlu ya da seçmeli statüde yer verilmesi yanında dersin içeriğinin nasıl oluşturulması gerektiği konusu daima tartışılagelmiştir. Bir yandan, dersin içeriğinin İslam'ın Sünnî yorumuna göre oluşturulduğu ve diğer yorumlara yeterince yer verilmediği ileri sürülürken, diğer taraftan da diğer dinlerin İslam merkezli bakış açısıyla yorumlandığı eleştirisi yapılmaktadır. Türkiye'de zorunlu din dersi uygulamasına son verilmesi ya da dersin içeriğinin tekrar düzenlenmesi konusunda talepler bulunmaktadır. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'de (AİHM)'de 2003 yılında açılan bir dava sonunda mahkeme, mevcut programın İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye yapılan Ek 1 No'lu Protokol'ün 2. maddesinde yer verilen "Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir" hükmünü ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Bunun üzerine program yeniden düzenlenmiş olsa da tartışma sona ermemiştir. 2011 yılında yine aynı gerekçe ile aynı mahkemeye açılan ve 2014 yılında karara bağlanan dava sonucunda mahkeme, muafiyet kapsamının genişletilmesi ve ailelerin dinî kimliklerini ifşa etmek zorunda kalmayacakları bir usulün geliştirilmesini talep etmiştir. Bu karar, dersin bütünüyle seçmeli hale getirilmesinin uygun olacağına yapılan açık bir vurgu anlamını taşımaktadır.

Bununla birlikte müfredat incelendiğinde, belirli bir bakış açısı ya da mezhep esas alınmaksızın İslam'ın inanç, ibadet ve ahlak esaslarının temel kaynak ve değerlerine bağlı olarak tanıtıldığı görülmektedir. Bunun yanında İslam dışındaki din ve yorumların tanıtımı da göz ardı edilmemiştir. Öte yandan son yıllarda programa özellikle Alevî inancına ilişkin birçok konu eklenmiş, ders kitaplarında da bu konularla ilgili oldukça zengin bilgilere yer verilmiştir. Ders kitaplarında diğer dinler hakkındaki bakış açısı ve yaklaşımın, dinin temel kaynaklarının bakış açısı, dolayısıyla bir inanç olduğu unutulmamalıdır. Diğer toplumlar için olduğu gibi Türkiye'de de dersin statüsü ve içeriğinin düzenlenmesi ile ilgili yapılacak çalışmalarda taraf olunan uluslararası yasal düzenlemeler ve evrensel değerler kadar ülkenin eğitim hedefleri, millî birliği, dinî-kültürel yapısı ve halkın beklentileri de büyük değer taşımaktadır.

Din dersi öğretmenleri yanında, din ilimlerinde araştırmalar yapan uzmanlar ve yaygın din hizmetlerinde istihdam edilen görevlilerin yetiştirildiği İlahiyat ve İslamî İlimler fakültelerinin programlarında İslam ilahiyatı yanında dinin sosyal, kültür, felsefe, tarih ve sanat boyutları ile ilgili dersler bulunmaktadır. Ayrıca İslam içindeki inanç farklılıkları ve İslam dışındaki dinler de tanıtılmaktadır. Öğretmenler atanmadan önce, alan bilgisi yanında ayrıca öğretmenlik bilgisi eğitimini dönemlere göre farklı uygulamalara bağlı olarak lisans döneminde yahut mezuniyet sonrasında almaktadır. 1997-2014 yılları arasında ilköğretim okullarındaki din derslerini okutacak öğretmenlerin yetiştirilmesi için bazı İlahiyat fakülteleri içinde İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü açılmış ise de 2014-2015 öğretim yılından sonra öğrenci alımı durdurulmuştur.

1924 yılında kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevi, kurulmasından itibaren, toplumu dinî konularda aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek olarak belirlenmiştir. Başkanlığın üstlendiği görev, şeyhülislamlık ile Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nden farklı olarak, dinin siyasî-hukukî yönü söz konusu edilmeksizin halkın ihtiyaç duyduğu inanç ve ibadetlere dair faaliyetlerin düzenlenmesi ve yürütülmesinden ibarettir. 1982 anayasasının 24. maddesinde okullardaki zorunlu din eğitimi yanında yetişkinlerin kendi, küçüklerin de yasal temsilcilerinin isteğine bağlı din eğitiminden söz edilmektedir ki bu hakkın temini için yaygın din eğitimi kapsamındaki çalışmalar Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılmaktadır. Başkanlığın görev ve sorumluluk alanının yaygın din eğitimi ve hizmetleri olarak belirlenmesi esasen halkın dinî bilgiye ulaşmasına imkân verilmesi açısından olumlu sonuçlar getirmiştir. İlk dönemlerde birtakım problemler yaşanmasına rağmen sonraki yıllarda aşılmıştır. Bu dönemde başlayan yayın faaliyeti sonraki yıllarda giderek gelişmiştir. Kur'an kurslarının yaygınlaşması 1965 yılından sonraki süreçte gerçekleşebilmiştir. Günümüzde başkanlık sadece cami hizmetleri ve Kur'an kursları ile değil, basın-yayın faaliyetleri, hastane ve cezaevleri yanında çocuk, genç ve yaşlılara dönük manevi danışmanlık ve rehberlik hizmetlerini de kapsayan geniş bir yelpazede görevini sürdürmektedir.

Kaynakça

Ahmed Çelebi. İslâm’da Eğitim-Öğretim Tarihi. çev. A. Yardım. İstanbul 1998.

Akgündüz, Murat. Osmanlı Döneminde Vaizlik. İstanbul 2016.

Akman, Zekeriya. Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bir Üst Kurul: Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye. Ankara 2009.

Akyüz, Yahya. Türk Eğitim Tarihi. Ankara 2010.

Arpaguş, Hatice K. Osmanlı ve Geleneksel İslâm. İstanbul 2014.

Ay, Resul. Anadolu’da Derviş ve Toplum: 13-15. Yüzyıllar. İstanbul 2008.

Aydın, Muhammet Şevki. Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi Öğretmeni Yetiştirme ve İstihdamı. İstanbul 2016.

Ayhan, Halis. Türkiye’de Din Eğitimi. İstanbul 2014.

Çoştu, Kamil. 1924-1949 Yılları Arasında Din Eğitimine Yönelik Yayınlanan Eserlerin Değerlendirilmesi. Ankara 2018.

İpşirli, Mehmet. Osmanlı İlmiyesi. İstanbul 2021.

Günay, Ünver. “Dinî Sosyal Bir Kurum Olarak Ahilik”. Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi. sy. 10 (1998), s. 69-78.

Şahin, Haşim. Dervişler, Fakihler, Gaziler: Erken Osmanlı Döneminde Dinî Zümreler (1300-1400). İstanbul 2020.

Turan, İbrahim. Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Din Eğitimi Politikaları. İstanbul 2013.

Zengin, Zeki Salih. II. Meşrutiyette Medreseler ve Din Eğitimi. Ankara 2002.

a.mlf. Tanzimat Dönemi Osmanlı Örgün Eğitim Kurumlarında Din Eğitimi ve Öğretimi. İstanbul 2004.

a.mlf. “Başlangıçtan Cumhuriyet Dönemine Din Eğitimi”. Din Eğitimi. ed. M. Köylü – N. Altaş. Ankara 2012, s. 17-36.

a.mlf. Medreseden Darülfünuna Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi. Ankara 2019.

a.mlf. II. Abdülhamit Dönemi Örgün Eğitim Kurumlarında Din Eğitimi ve Öğretimi. İstanbul 2021.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/din-egitimi

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

DİN EĞİTİMİ

Belirli bir dinî inanç ve uygulamalarının öğretimine yönelik eğitim.