Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci hükümdarı.
Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci hükümdarı.
Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucularından biri olan Çağrı Bey'in tespit edilebilen altı oğlundan biridir. Doğumu için belirtilen farklı tarihler arasında 1029 yılı ağırlık kazanmıştır. 1043'e kadarki hayatı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Dandanakan Savaşı'ndan (1040) sonra Merv'de toplanan kurultayda ülke toprakları hanedan üyeleri arasında paylaştırılınca Çağrı Bey, Merv merkezli Horasan'ın doğu kesimine hâkim olduğunda Alparslan'ı yanında tutmuştur. O dönemde Selçuklular'ın askerî aklı durumundaki Çağrı Bey'den iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Gazneli Sultanı Mevdûd'un 1043 yılında Belh'e saldırması, o sırada hasta olan Çağrı Bey'in komutanlık görevini henüz on dört yaşında olan Alparslan'a vermesine sebep oldu. Bu sayede ilk büyük başarısını kazanan Alparslan'a Belh, Tohâristan, Vahş, Velvâliç ve Kubâdiyan daha sonra da Tirmiz onun idaresine bırakıldı (1043). Bu süreçte Hasan Tûsî (Nizâmülmülk) ona mürebbi tayin edildi. Medrese eğitimi almış olan Nizâmülmülk'ün Alparslan'a ilim ve kültür anlamında da büyük katkı verdiğinde şüphe yoktur (bk. Nizâmülmülk). İlk askerî başarısından sonra babasıyla birlikte, Gazneliler'in elinde bulunan Tirmiz'i ele geçirdiler. Alparslan, Çağrı Bey'in ordusunun komutanı olarak hem Karahanlılar hem de Gazneliler'le mücadele etti. Kazandığı zafer sebebiyle Karahanlılar'la yapılan barışın gerçek mimarı odur. Gazneliler'e karşı başarısı da Gazneliler'le barış yapılmasının önünü açtı. Çağrı Bey'in ölümünden (1059) sonra onun hakimiyet bölgesi oğlu Alparslan'ın idaresine geçti. Bu süreçte amcası Tuğrul Bey'e bağlılık göstererek onun adına hutbe okuttuysa da bazı bağımsız seferler yapmaktan geri kalmadı. Sultanlığı ele geçirmek isteyen İbrâhim Yinal'a karşı ağabeyleri Kavurd ve Yâkutî ile birlikte amcası Tuğrul Bey'in yanında yer aldı. Yaklaşık dört yıl süren Horasan hakimiyeti dönemini Büyük Selçuklu sultanı olmak için gereken hazırlıklarla geçirdi. Tuğrul Bey'in 1063'teki ölümüyle birlikte Vezir Amîdülmülk Kündürî, Çağrı Bey'in diğer oğlu Veliaht Süleyman'ı başşehir Rey'de tahta çıkardı. Öte yandan Tuğrul Bey'in sağlığında isyan etmiş bulunan Kutalmış b. Arslan Yabgu, taht iddiacısı olarak ortaya çıkarak Rey'i kuşattı. Onu geri püskürtemeyen ve Süleyman ile devam edemeyeceğini anlayan Vezir Amîdülmülk, Alparslan'a haber göndererek ona bağlılığını bildirdi. Alparslan da Kutalmış ile mücadele etmek üzere batıya yöneldi ve iki taraf Rey'in 120 km. kadar doğusunda karşı karşıya geldi. Savaşı kazanan Alparslan, başşehir Rey'e gelerek tahta oturdu (Aralık sonu 1063).
Tahta çıktıktan kısa süre sonra uzun yıllardır yanında bulunan Nizâmülmülk'ü vezirliğe getirdi. Ardından, Anadolu'daki faaliyetlerin selameti için kontrol altına alınması gerektiği bilinciyle Bizans ve Gürcüler'in hâkim olduğu Kafkasya'ya yöneldi ve Ortaçağ hıristiyan dünyasının en önemli merkezlerinden biri olan Ani'yi ele geçirdi (16 Ağustos 1064). Bu başarısı sebebiyle Abbâsî Halifesi Kaim-Biemrillâh, ona "Ebü'l-Feth" (fethin babası) lakabını verdi. Sefer dönüşünde ağabeyi Kavurd da bağlılığını bildirmek zorunda kaldı (1065). Sonrasında Hazar'ın kuzeyinden gelen kervanlara saldıran Kıpçaklar ve gayrimüslim Türkler'i kontrol altına aldı ve Hârizm'i ele geçirdi. Nîşâbur yakınlarındaki Râdgân'da tertip ettirdiği bir törenle yokluğunda yerine vekil bıraktığı oğlu Melikşah'ı veliahdı ilan etti (Temmuz 1066). Ülkeyi başta oğulları olmak üzere hanedan mensupları arasında bölüştürdü. Kafkaslar'da sıkıntı çıkması üzerine bir defa daha bölgeye gelen Alparslan (Ekim-Kasım 1067), Tiflis ve Rustav'ı ele geçirerek Gürcüler'i kontrol altına aldı. Anadolu seferlerinin devam ettirilmesi hususunda kardeşi Yâkutî, Kutalmışoğlu Mansûr ile Süleyman ve diğer bazı komutanlara emirler verip geri döndü.
1068 yılında Bizans tahtına çıkan IV. Romanos Diogenes, 1068 ve 1069 senesinde Anadolu'ya iki defa sefer yaptı. Bu süreçte Afşin, Sanduk, Dilmaçoğlu Mehmed, Ahmedşah ve Türkman gibi komutanların Anadolu seferleri ise devam ettirildi. İmparator, 1070 yılında M. Komnenos'u Anadolu'ya gönderirken kendisi, Malazgirt Savaşı ile sonuçlanan seferin hazırlıklarına başladı. Öte yandan 1069 senesinde Alparslan'ın ordusundaki bazı askerlerle anlaşan Kavurd tekrar isyan edince Sultan Alparslan İsfahan'a çekildi.
Fâtımî devlet adamlarından Nâsırüddevle Hamdân, siyasî rakipleri karşısında zor durumda kalınca Sultan Alparslan'dan yardım istedi. Gelirse Mısır'ı kendisine teslim edeceğini bildirdi. Harekete geçen Alparslan, Doğu Anadolu'ya gelerek Malazgirt'i aldı, ardından Urfa'yı kuşattı. Uzun süren kuşatmada başarı sağlanamayınca Halep'e yöneldi.
Asıl hedefi olan Mısır'a doğru ilerlemeye başlayan Sultan Alparslan, Bizans imparatorunun elçisi tarafından iletilen ve ültimatom sayılabilecek mektup sebebiyle geri dönerek Fırat'ın doğusuna geçti. Ancak bu hareketinin bir kaçış olarak algılanmasından endişe ettiğinden Hoy'a kadar ilerledi. Bizans tarafı ise onun kaçtığını düşündü. Bizans'ın amacı Türkler'i Anadolu'dan, hatta İran'dan Ceyhun'un öte tarafına atmaktı. İmparatordan habersiz bir şekilde Malazgirt'e gelen Alparslan, Malazgirt'i alıp Ahlat'a doğru ilerleyen Bizans kuvvetlerinin öncü birliklerine hücum etti. Nihayetinde yapılan son mücadelede Bizans ordusu ağır bir mağlubiyet aldı (26 Ağustos 1071). Doğu Roma İmparatoru IV. Romanos Diogenes esir düştü. İki hükümdar arasında yapılan görüşmelerden sonra Doğu Roma imparatorunun Selçuklular'a tâbi olduğunu gösterir bir anlaşma imzalandı. Bununla birlikte Romanos tahtta kalmayı başaramayarak bir sene sonra öldü. Bu gelişme üzerine Sultan Alparslan, Anadolu'nun Türk yerleşimine açılmasını sağlayan emri verdi. Böylece Artuk, Saltuk, Mengücük, Dânişmend gibi emîrlerin fetihleriyle Anadolu'da ilk Beylikler hakimiyeti dönemi başlamış oldu.
Gücünün zirvesindeki Alparslan, Karahanlılar'ı da kendisine tâbi kılmak amacıyla doğuya yöneldi. Buhara yakınlarındaki Berzem Kalesi kuşatılıp ele geçirildiğinde kale komutanı Yûsuf Hârizmî bağlı bir şekilde huzuruna getirilince serbest bırakılmasını isteyen Alparslan, onun bıçaklı saldırısına maruz kaldı (20 Kasım 1072). Aldığı yaralar sebebiyle öleceğini anlayan sultan, bazı düzenlemeler yaptıktan sonra 24 Kasım 1072 tarihinde vefat etti. Cenazesi Merv'e götürülerek Çağrı Bey'in Merv Camii'nin yanındaki türbesine veya babasının inşa ettirdiği medreseye defnedildi.
Devleti tek bir çatı altında birleştiren Sultan Alparslan'ın ilme olan katkısı, belki de siyasî ve askerî başarılarından çok daha fazladır. Özellikle Tuğrul Bey'in veziri olan Amîdülmülk Kündürî'nin Şâfiî-Eş'arîler aleyhinde başlattığı bazı uygulamalar neticesinde yüzlerce âlim ülkeyi terketmek zorunda kalmış, gitmeyenler de ilim yapamaz hale getirilmişti. Bu durum Sünnî düşüncenin zayıflamasına sebep olduğu için Fâtımîler'in işine yaradı. Fâtımîler, görevlendirdikleri dâîler (davetçi) vasıtasıyla düşüncelerini Selçuklu ülkesinde de yaymaya başlamışlardı. Sultan Alparslan, Nizâmülmülk'ü vezir yaparak yaşananların önüne geçti. Ardından Nîşâbur'u ziyaret ettiği sırada (Ağustos 1065), bir mescidin önünde bekleşen, üstü başı perişan halde bir grupla karşılaşmış ve bunların kim olduğunu sormuştu. Veziri "Onlar ilim arayanlardır" cevabını verdikten sonra, onlara eğitim alabilecekleri ve her türlü ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir yer inşa etme izni istemiştir. Sultan Alparslan bu izni verdi, devamında medrese inşa sürecinin bütün ülkeye yayılmasını istedi. Böylece Nizamiye medreseleri olarak bilinen medreselerin ilki Nîşâbur'da, ikincisi de Bağdat'ta inşa edilerek 1067 yılında eğitime başladı. İki medrese haricinde Rey, Merv, Belh ve Herat'taki Nizamiye, muhtemelen Alparslan döneminde inşa edilmiştir. Medreselerin inşa sürecine sultan ve devletin her türlü desteği verdiği anlaşılmaktadır (bk. Nizamiye Medreseleri). Bunun yanında Bağdat'ta Hanefîler için de bir medresenin inşa edilmesi kararıyla şehirde bir mescit ve Âzamiye (Ebû Hanîfe) olarak adlandırılan medrese Bağdat Nizamiye Medresesi'nden dört ay on üç gün önce tamamlanmış, 18 Mayıs 1067 Cuma günü eğitim hayatına başlamıştır. Bu politika sayesinde Selçuklu hanedanı ve dolayısıyla Sultan Alparslan, Hanefîlik ile nizamiyelerin eğitim vereceği Şâfiîlik arasında bir denge politikası takip etmiştir. Sultan Alparslan'ın meclislerinde geçmiş hükümdarların hayatları ve dinî hükümlere dair kitaplar okunduğu kayıtlıdır. Sarayında âlim ve şairlere iltifat eder, kendisi de şiire ilgi duyardı.
Agacanov, Sergey Grigoreviç. Selçuklular. çev. E. N. Necef – A. R. Annaberdiyev. İstanbul 2006.
Ahmed b. Mahmûd. Selçuknâme. haz. E. Merçil. İstanbul 2011.
İbnü’l-Esîr. İslâm Tarihi: el-Kâmil fi’t-Târîh Tercümesi. çev. A. Özaydın. İstanbul 1987.
Kafesoğlu, İbrahim. “Alparslan”. DİA. 1989, II, 526-530.
Kirmânî, Efdalüddin Ahmed. İkdü’l-Ulâ li-Mevkıfi’l-A‘lâ. nşr. A. M. A. Nâînî. Tahran 1311 hş.
Köymen, Mehmet Altay. Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi: Alp Arslan ve Zamanı. Ankara 1992.
Özaydın, Abdülkerim. “Malazgirt Meydan Muharebesi (26 Ağustos 1071)”. Alp Arslan ve Malazgirt. haz. E. Merçil. İstanbul 2014, s. 105-124.
Piyadeoğlu, Cihan. Sultan Alp Arslan: Fethin Babası. İstanbul 2016.
Reşîdüddîn Fazlullâh. Câmi‘u’t-Tevârîh. çev. E. Göksu – H. H. Güneş. İstanbul 2014.
Sadruddîn el-Hüseynî. Ahbârü’d-Devleti’s-Selcûkıyye. çev. N. Lugal. Ankara 1999.
Sevim, Ali. Biyografilerle Selçuklular Tarihi: İbnü’l-Adîm Bugyetü’t-Taleb fî Tarihi Haleb (Seçmeler). Ankara 1989.
Sevim, Ali – Merçil, Erdoğan. Selçuklu Devletleri Tarihi. Ankara 1995.
Sıbt İbnü’l-Cevzî. Mir’âtü’z-Zamân fî Târîhi’l-Âyân’da Selçuklular. çev. A. Sevim. Ankara 2011.
Sümer, Faruk – Sevim, Ali. İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı (Metinler ve Çevirileri). Ankara 1988.
Turan, Osman. Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti. İstanbul 1996.
Yinanç, Mükrimin Halil. Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I, haz. R. Yinanç. Ankara 2013.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/alparslan
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci hükümdarı.