Türkistan’da kadim bir şehir.
Türkistan’da kadim bir şehir.
Arkeolojik bulgular ışığında milattan önce 535 yılında Pers/Ahamenî Hükümdarı Büyük Cyrus tarafından kurulduğu anlaşılan Semerkant, eski zamanlardan beri kültür ve medeniyetlerin buluşma noktası olan önemli bir konumdadır. Bugün Özbekistan Cumhuriyeti'nin de en büyük ikinci ve önemli bir kenti olan bu şehir, İslam coğrafyacılarının Mâverâünnehir dedikleri bölgenin de stratejik bir noktasında bulunmaktadır. Çoğu bozkır ve çöl olan Türkistan topraklarının Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında yer alan şehrin ilk kuruluş yeri, Zerefşan (Soğd) nehrinin güney kıyısında bugün Efrâsiyâb adı verilen harabelerin bulunduğu yerdir. Cengiz Han'ın 1220'de Semerkant ve çevresini tahrip etmesiyle daha güneyde bugünkü Semerkant'ın da içinde kalan yeni bir şehir kurulmuştur.
Müslümanlar tarafından 711 yılında fethine kadar içinde bulunduğu Soğd bölgesinin yönetim merkezi olan Semerkant, İslam'dan önceki asırlardan itibaren kültür ve medeniyette oldukça ileri safhadaydı. Bu yüksek medeniyetin oluşumunda, İranlı Ahamenîler'le birlikte Çin, Hint ve Grek-Baktrian kültürlerinin de önemli katkıları bulunmaktadır. Dolayısıyla müslümanlar bu şehir ve bölgeye geldiklerinde adına Soğd medeniyeti diyebileceğimiz yüksek bir şehir medeniyetiyle karşılaşmışlardır. Bu durumun en büyük âmillerden biri, burasının en önemli ticaret yolları üzerinde yer almasıdır. Bölge, doğuda Çin'den (İpek yolu), kuzey ve kuzeydoğuda Türk ülkelerinden (Kürk yolu), güneyde Belh ve Tirmiz yoluyla Hindistan ve Afganistan'dan (Baharat yolu) gelen büyük ticaret yollarının kesişim noktasında yer alıyordu.
Semerkant'ın bu özelliğine ilaveten, şehrin yerli halkı olan Soğdlu tüccarlar da Çin'den İran topraklarına kadar İpek yolu üzerinde en etkin tüccarlar olarak ön plana çıkmışlar, bu yolla büyük servet elde etmişlerdir. Bu durum onların tavırlarına, ilim-kültür ve sanatına da yansımış; çevrelerindeki birçok halka nazaran daha medenî bir kültüre sahip olmuşlardır.
Semerkantlı tüccar Soğdlular aynı zamanda bu şehrin Doğu-Batı kültürü ve medeniyeti için bir köprü ve buluşma noktası olmasını sağlamıştır. Böylece birçok din, mezhep, fikrî akım, ilmî faaliyet ve yabancı kültür Semerkant bölgesine gelmiş ve gelişmek için burada güvenli bir ortam bulmuştur. Semerkant'ın ulaştığı bu kültür ve medeniyet seviyesi İslam döneminde de artarak devam etmiştir.
Türkler'in yoğun bir şekilde İslam'a girmesine de vesile olacak Talas Savaşı'nda (751) esir alınan bir kısım Çinli askerden kâğıt yapımını öğrenen ve ardından daha kaliteli kâğıt üretmeyi başaran Semerkantlılar, bu şehrin bütün İslam âlemine hatta birkaç asır sonra Batı'ya kâğıt ihraç edilmesini sağlayan ve ürettikleri kâğıttan ilmî ve kültürel faaliyetlerde üst seviyede istifade etmesini bilen halk olmuştur. Böylece şehirde ilmî faaliyetlerde büyük bir yükseliş yaşanmış; Türkistan'ın hatta İslam âleminin ilmî faaliyetler hususunda en gözde merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Emevîler döneminde Kuteybe b. Müslim eliyle 711'de fethedilen Semerkant ve çevresi Emevî valilerinin mevâlî (Arap olmayan müslümanları ayrıştırıcı ve küçümseyici) politikalarının da etkisiyle Emevî hakimiyeti boyunca müslümanlarla Soğdlular veya Türkler arasında kıyasıya rekabetin yaşandığı bir yer oldu. Abbâsîler'in iş başına gelmesi (750) ve Abbâsîler'in Arap olmayan müslüman halklara iyi davranması, hatta yönetimde onlara daha fazla yer vermesi sonucunda başlayan barış ve güven ortamında ilmî ve kültürel faaliyetler yükselişe geçti.
Semerkant, müslümanlar tarafından fethinden sonra üç defa ilim, kültür ve sanatta zirve dönemi yaşamıştır. Bunlardan ilk iki dönem, Sâmânîler ve Karahanlılar'ın bölgedeki hakimiyet dönemleri olan IX-XII. asırları içine alan yaklaşık dört yüzyıllık dönem, diğeri ise XIV. asrın son çeyreği ile XV. asrı içeren Timurlular dönemidir. Bu dönemlerde Semerkant ilim ve kültürde altın devrini yaşamış, dolayısıyla İslam kültür ve medeniyetine büyük katkılar sunarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu devirlerde yetişen âlimler asırlar boyu adlarından söz ettiren ve kendilerinden sonraki çalışmalara kaynaklık yapacak değerde eserler bırakmış ve günümüze kadar da etkileri devam eden şahsiyetler olmuşlardır. Nitekim Necmeddin Nesefî'nin (ö. 1142) Semerkant tarihi ve âlimleri hakkında yazdığı, el-Kand fî Zikri Ulemâi Semerkand isimli eserinde Semerkantlı 1000'den fazla âlimden bahsedilmekte, Semerkant'a ilmî gayelerle yaptığı ziyaretlerinin birinde İmâm-ı Buhârî'nin (ö. 870) şehirde hadis ilmiyle uğraşan 400 civarında âlim tarafından imtihana tâbi tutulduğu haber verilmektedir.
Semerkant Sâmânîler döneminde (819-999) Türkistan'daki İslam kültür ve medeniyetinin merkezi konumuna gelmiştir. X. asırda Buhara ile birlikte ilim ve sanat merkezi olarak neredeyse Bağdat'ı bile gölgede bırakmıştır. Burası etraf bölgelerden hatta oldukça uzak memleketlerden, dinî ilimlerle birlikte müspet ilimleri de okumaya gelen öğrencilerle ile dolup taşardı (Sem'ânî, 1988: I, 127). Cami ve mescitler ilmî faaliyetlerin merkezi olmakla birlikte burada ilk defa medrese veya medreseye benzer özel yapılar inşa edilmeye başlanmıştı. İmam Mâtürîdî'nin başmüderrislik yaptığı Dârü'l-Cüzcâniye Medresesi ile birlikte Dârü'l-İyâzıye, Re'sü Sikketü Hâiti Hayân, Re'sü Sikketü Amûr ve Kusem b. Abbas'ın adını taşıyan Kusem Medresesi bunlardandı.
Bu dönemde bölgede yetişen âlimlerin adı "Mâverâünnehir uleması" adıyla meşhur olmuşlardır. Bu başarıda Sâmânî hükümdarlarının ilme ve âlimlere verdiği büyük değer ve ilmî çalışmaları desteklemeleri de etkili olmuştur. Yeni Farsça, onların himayesi altında yükselip ve önemli bir ilim dili haline gelirken, birçok Arapça eser de Farsça'ya çevrilmiştir. Aynı zamanda Arapça ve Farsça şiir yazan şairler ve edebiyatçılar da desteklenmişlerdir.
Sâmânîler döneminde Semerkant'ta İslam ilimleri ve âlimleri açısından en öne çıkan ilim dalı öncelikle hadis, fıkıh ve kelam ilmidir. Büyük çoğunluğu Türk olan dönemin ulemasından hadis ilmi alanında, her ne kadar Buharalı olsa bile ilmî çalışmalarında Semerkant'ın önemli bir yeri olan ve kabri de bugün Semerkant'ta bulunan, İslam âleminde en güvenilir hadis kitabı kabul edilen el-Câmiu's-Sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddis İmam Buhârî (ö. 870); el-Müsned isimli eseriyle meşhur Abdullah b. Abdurrahman Dârimî Semerkandî (ö. 869), el-Câmiu's-Sahîh ve Kitâbü's-Sefîne adlı iki eserin müellifi Ebû Hafs Ömer b. Muhammed Huşûfağnî Suğdî (ö. 923), içinde daha çok Semerkantlı muhaddislerden bahsedilen Târîhu Semerkand isimli eserin sahibi Ebû Sa'd İdrîsî İsterâbâdî Semerkandî (ö. 1014) ve diğerleri. Fıkıh ilmi alanında, Ebû Hafs Ömer b. Ebû Mukatil Hafs b. Selm Semerkandî (ö. 834), ez-Zevâid ve'l-Fevâid ve Fetâvâ er-Rüstüfağnî adlı eserleriyle bilinen Ebü'l-Hasan Ali b. Saîd Rüstüfağnî Semerkandî, birçok eseri ile birlikte Kitâbü'n-Nevâzil adlı kitabıyla tanınan Ebû'l-Leys Nasr b. Muhammed Semerkandî (ö. 983) ve diğerleri. Kelam ilmi alanında ise Ehl-i sünnet'in iki büyük akait imamından biri olan, Kitâbü't-Tevhîd ve Te'vilâtü'l-Kur'ân gibi değerli birçok eser kaleme alan İmam Mâtürîdî (ö. 944), Akîde ve Sevâdü'l-Â'zam isimli önemli eserlerin müellifi Ebü'l-Kasım İshak b. Muhammed Hakîm Semerkandî (ö. 953), Muhammed b. Ahmed İyâdî Semerkandî ve diğerleri. Bu dönemde edebiyat ve şiir alanında da önemli edip ve şairler yetişmiş olup Ca'fer b. Muhammed b. Hakîm Rûdekî Semerkandî (ö. 940) bunların önde gelenidir.
Sâmânîler'i yıkıp Mâverâünnehir'i ele geçiren Karahanlılar döneminde de (999-1212) Semerkant ve Buhara'da ilmî gelişme devam etmiştir. Karahanlılar döneminde de İslam topraklarının pek çok yerinden dinî ve müspet ilimlerin birçok dalında, özellikle fıkıh meclislerinden istifade etmek ve hadis tahdis etmek için yüzlerce âlimin başta Semerkant olmak üzere ilmî faaliyetlerin yoğun ve canlı olduğu Mâverâünnehir'deki ilim halkalarına katılmak gayesiyle bu bölgeye geldiği görülmektedir. Burada bulunan medreselerin Nizâmülmülk tarafından kurulan Nizamiye medreselerinden daha önce kuruldukları kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Batı Karahanlı Devleti kurucusu Tamgaç Han İbrâhim'in (1042-1068) Semerkant'ta yaptırdığı Tamgaç Han İbrâhim Medresesi çok meşhurdur. Günümüze kadar ulaşan vakfiyesinden, donanımlı yapısı ve işlevleri açısından bu medresenin o gün İslam âleminde teşekküllü ilk medrese olma özelliğine sahip olduğu söylenebilir.
Karahanlılar döneminde daha çok fıkıh ilmi ve fakihler ön plana çıkmış ve bütün İslam kültür ve medeniyetinde belirgin ve önemli tesirler icra etmişlerdir. Bu konuda zaman zaman Buhara öne çıkmış olsa da Semerkant Batı Karahanlılar'ın başşehri olarak yine önemini korumuştur. Nitekim Kureşî, Hanefî fakihleri için kaleme aldığı Cevâhirü'l-Mudıyye fî Tabakati'l-Hanefiyye isimli meşhur eserinde, Semerkant'ın Câkerdîze Kabristanı'nda Muhammediyûn diye bir bölüm bulunduğunu, buraya sadece bu ismi taşıyanların defnedilebildiğini, bu bölümde adı Muhammed olan 400 civarında âlimin yattığını, bunların büyük bir kısmının fıkıh ilminde mahir olan ya eser sahibi veya fetva veren ya da sayısız insanın kendilerinden ilim aldığı fakihler olduğunu zikretmektedir.
Karahanlılar devri Semerkant fakihleri Mâverâünnehir'in diğer şehirlerinde olduğu gibi Hanefî hukuk mektebini benimsemişlerdir. İslam dünyasında adlarından söz ettiren ve fıkıh ilminde kendilerinden "Mâverâünnehir ekolü" diye bahsedilen fakihler, daha çok bu zaman diliminde yetişmiştir. Bu âlimlerin çoğu Hanefî-Mâtürîdî kelamında da mütehassıs kişilerdir. Bu dönemin önde gelen Semerkantlı fakihlerini şöyle sıralayabiliriz: Tuhfetü'l-fukahâ' ve Mîzânü'l-usûl fî Netâici'l-ukûl gibi birçok eserin sahibi olup Karahanlılar döneminde Semerkant fıkıh okulunun en büyük otoritelerinden biri kabul edilen Ebû Bekir Alâeddin Muhammed b. Ahmed Semerkandî (ö. 539/1144), Tarîkatü'l-Hilâf beyne'l-E'immeti'l-Eslâf gibi fıkha dair eserleri olan Ebü'l-Feth Alâeddin Muhammed b. Abdülhamîd Üsmendî Semerkandî (ö. 552/1157), el-Fıkhü'n-Nâfi' gibi fıkha dair eserleri günümüze ulaşan Ebü'l-Kasım Nâsırüddin Muhammed b. Yûsuf Medenî Semerkandî (ö. 556/1161) ve diğerleri. Yine Târîhu Semerkand yazarı Abdurrahman b. Muhammed İdrîsî Semerkandî ile (ö. 405/1015) daha çok onun eserine dayanarak el-Kand fî Zikri Ulemâi Semerkand isimli eseri yazan Necmeddin Ömer b. Muhammed Nesefî de (ö. 537/1142) Karahanlılar dönemi Semerkant'ında ilmî faaliyetlerde bulunan önemli âlimlerdendir.
1212 yılında Batı Karahanlı Devleti'ne son verip kendi başşehirlerini Semerkant'a taşıyan Hârizmşahlar'ın hakimiyetinde sekiz yıl kalan Semerkant, daha sonra Moğollar tarafından tarumar edildi (1220). Sâmânîler ve Karahanlılar dönemlerinden kalan medreseler ve diğer eğitim kurumları şehrin bütün âbidevî yapılarıyla birlikte yıkıldı, halkı ise katledildi. Şehir zaman zaman ayağa kalkmaya çalışsa da yeni yıkımlarla bir asırdan fazla bir süre bu tahribatın izleri silinmedi. Nihayet 1370'te büyük bir devlet kuran Emîr Timur döneminde şehir tekrar ayağa kalktı. Semerkant'ın yeniden imarı ve üçüncü defa ilim, kültür, sanat ve medeniyet alanında parlaması, Mâverâünnehir'i hakimiyeti altına alan Timur'un Semerkant'ı kendisine başşehir yapması ve çeşitli bölgelerden âlim ve sanatkârları burada toplamasıyla başladı.
Bu itibarla Semerkant'tan günümüze ulaşan tarihî yapıların çoğu Timur ve torunlarının eserleridir. 1405'te Semerkant'a gelen İspanyol elçisi Clavijo seyahatnamesinde şehirdeki sarayları, bahçeleri, âbidevî yapıları geniş bir şekilde hayranlıkla anlatmıştır. Yine 1497, 1501 ve 1511 yıllarında belirli sürelerle şehre hâkim olan Bâbür, hatıratında Semerkant'ın o zamanki ihtişamını ve yapılarını tasvir etmiştir. Timur beraberinde Semerkant'a getirdiği usta ve sanatkârlara şehrin civarında Bağdat, Dımaşk, Şiraz gibi isimler verdiği yerleşim yerleri inşa ettirip görkemli bağlar, bahçeler oluşturmuş ve medreseler yaptırmıştır. Onun Semerkant'ta bizzat ilgilenerek inşa ettirdiği yapıların en gösterişli ve aynı zamanda içindeki medresesiyle bir ilim merkezi olan Bîbî Hanım Mescidi, diğer adıyla Semerkant Camii'dir. Bu yapı, meşhed-cami ve medrese külliyesi olarak tasarlanmıştır. Timur'un, o hayatta iken ölen torunu Muhammed Sultan Mirza için inşa ettirdiği, sonra kendisinin de oraya defnedildiği Semerkant'taki şaheserlerden biri olan Gûr-ı Emîr'de de bir medrese bulunmaktadır. Çoğunluğu Timurlular döneminden kalmış olan Şâh-ı Zinde türbe ve yapılar topluluğu içinde de iki medrese yer almaktadır. Timur döneminde Buhara'da yaşayan Bahâeddin Nakşibend tarafından kurulan Nakşibendîlik Semerkant'ta etkili olan Sünnî tarikatların en yaygını olmuştur.
Timur Semerkant sarayında tarihçileri kendine yakın tutmuş, seferleri esnasında da günlük tutturmuştur. Nitekim Nizâmeddîn-i Şâmî ve Şerefeddin Ali Yezdî'nin Zafernâme'leri Timur'un başarılarını anlatır. Şâhruh devrinin en büyük tarihçisi hiç şüphesiz Hâfız-ı Ebrû'dur (ö. 1430). Onun Şâhruh'a takdim ettiği Mecmûa-i Hâfız-ı Ebrû ile Mecmau't-Tevârîh adlı eserleri meşhurdur. Dönemin tanınmış tarihçisi ve münşîsi Abdürrezzâk Semerkandî de (ö. 1482) Matla'-ı Sa'deyn ve Mecma'-ı Bahreyn adlı eserinde önemli bilgiler vermiştir. Özellikle 1427 yılından sonra verdiği bilgiler değerlidir. Bunların yanında Baḥrü'l-Ulûm adlı Kur'an tefsiriyle tanınan büyük âlim Alâeddin Semerkandî (ö. 1456), Rükneddin Âmidî, Nakşibendî şeyhi Nizâmeddin Hâmûş, Uluğ Bey (ö. 1449), Şehâbeddin İbn Arabşah (ö. 1450) ve Ali Kuşçu (ö. 1474) Timurlular döneminin (1370-1507) çeşitli zamanlarında Semerkant'ta yaşamış ve şehrin ilmî-kültürel yapısına önemli katkılar sunmuş meşhurlardan bazılarıdır.
Timur'un oğlu Şâhruh dönemi (1405-1447) Semerkant'ta kültür ve sanat faaliyetleri açısından Timurlular'ın en güçlü devridir. Semerkant'ta otuz sekiz yıl hüküm süren Uluğ Bey de birçok açıdan dedesi Timur gibi Semerkant'ı ilim, kültür ve sanatın doruğuna çıkarmıştır. Uluğ Bey tarafından yaptırılan Çihilsütun adlı sarayla meşhur Semerkant Rasathanesi bu dönemin en önemli eserleri arasındadır. Aynı zamanda matematik ve astronomide ileri seviyede bir âlim olan Uluğ Bey tarafından inşa ettirilen (1409) Semerkant Rasathanesi fen bilimleri alanında müslüman Türkler'in ulaştığı yüksek seviyeyi göstermesi bakımından son derece önemli olup bu yapının günümüze sadece meridyen ölçümünün yapıldığı bölüm gelebilmiştir. Diğer İslam rasathaneleri gibi kendine ait bir kütüphanesi bulunan Semerkant Rasathanesi, Merâga Rasathanesi'nden sonra kurulan en büyük rasathane olup ondan sonra İslam dünyasındaki astronomi çalışmalarını etkileyen ve bu etkiyi asırlarca sürdüren iki matematik-astronomi ekolünden ikincisinin merkezidir. Bu ekolün bilim heyetini oluşturan belli başlı temsilcileri ise Gıyâseddin Cemşîd Kâşî, Kadızâde-yi Rûmî ve Ali Kuşçu olmuştur. Bu ekol özellikle Ali Kuşçu vasıtasıyla Osmanlı bilim dünyasına taşınmıştır.
Semerkant'ta Registan Meydanı'nın çevresinde yer alan, muhteşem tezyinatları ve yüksek taç kapılarıyla bütün dikkatleri üzerine çeken üç büyük medrese, günümüze kadar gelen en ihtişamlı ilmî yapılar arasındadır. Bu medreselerden ilki Uluğ Bey tarafından 1417-1420 yıllarında bir külliye şeklinde inşa ettirilmiş, zamanla sadece medresesi ayakta kalmış dört eyvanlı ve avlulu ihtişamlı Uluğ Bey Medresesi'dir. Registan Meydanı'nın bir köşesini bütün ihtişamıyla dolduran Uluğ Bey Medresesi alandaki diğer iki medresenin de ilham kaynağı olmuştur. Diğerleri ise Özbek hanları döneminde yaptırılan 1619-1636 tarihli Şîrdâr ve 1646-1660 tarihli Tillâkârî medreseleri olup dört eyvanlı, avlulu tipik Timurlu veya Timurlu tarzını sürdüren medreselerdir. Bu medreselerden özellikle Şîrdâr Medresesi taç kapısındaki kaplan-güneş (aslan yerine kullanılmıştır) kabartmasıyla ünlü olup ismini de buradan almıştır.
Dinî ilimlerle birlikte diğer ilimlerin de okutulduğu bu medreseler zaman zaman uğradıkları kesintilerle birlikte XX. asrın başlarına kadar ilmî faaliyetlerini uzun müddet sürdürmüşlerdir. Güç mücadeleleri, göçler ve özellikle Rus işgali sebebiyle XX. asrın başlarında büyük ölçüde tahribata uğramış ve işlevini kaybetmiş olan bu medreseler 1930 yılında başlanıp 1950 yıllarında canlanan tamir ve restorasyonla ve özellikle 1991'de bağımsızlığını elde eden Özbekistan Cumhuriyeti'nin sağladığı imkânlarla aslına yakın zengin mimari ve tezyinatıyla restore edilmiştir.
Timurlular'dan sonra Şeybânîler'in (1500-1599) Buhara'yı kendilerine başşehir yapmasıyla Semerkant ihmal edilmiş ve Buhara'nın gölgesinde kalmıştır. Şeybânîler'in yıkılmasıyla Mâverâünnehir'de küçük Özbek hanlıklar, ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Semerkant, Türkistan tarihinde "Üç Özbek Hanlığı" adıyla bilinen Hîve Hanlığı, Buhara Hanlığı ve Hokand Hanlığı şeklindeki hanlıklardan Buhara Hanlığı'nın hakimiyeti altında kalmıştır. Önce Buhara Hanlığı'nın, ardından Canoğulları (Astarhanlar), onların ardında da Özbek asıllı Mangıtlar'ın hâkimiyetine (XVII-XIX. asırlar) giren şehir, Mâverâünnehir'in diğer şehirleri gibi eski ekonomik ve kültürel önemini kaybetmiştir. 1865'te Taşkent'i işgal ederek Mâverâünnehir/Batı Türkistan topraklarında ilerleyen Ruslar, Semerkant ve bölgedeki diğer şehirleri de zaptederek bölgeyi Türkistan genel yönetim bölgesine dahil etmişlerdir (1868). 1917'de gerçekleşen Bolşevik İhtilali ile şehir, diğer Mâverâünnehir şehirleri gibi Sovyetler'in hakimiyeti altına girmiştir. 1871'den itibaren Timur'un inşa ettiği şehrin batısında yeni bir şehir yükselmiş, Semerkant daha sonra Hazar denizi ötesi demir yoluna bağlanınca bir yol kavşağı olarak bir nebze de olsa eski canlılığına kavuşmaya başlamıştır.
1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nden bağımsızlığını kazanan Özbekistan Cumhuriyeti'nin eğitim alanındaki ciddi atılımları sayesinde 2022 yılında şehir nüfusu 1 milyon civarında olan modern Semerkant kısa zamanda eğitim öğretim ve ileri seviye ilmî çalışmalarda epey mesafe katetmiş durumdadır. Ülkede mecburi olan İlkokul ve ortaokulun (5+6=11 yıl) ardından iki yıllık lise eğitiminin yapıldığı Semerkant'ta bu alanda yüzlerce okul yer almaktadır. Yükseköğretim alanında ise başta Semerkant Devlet Üniversitesi olmak üzere dört üniversite ile fen, sosyal ve dinî konular alanında altı araştırma enstitüsü bulunmaktadır. Bunların yanında doğrudan Bakanlar Kurulu'na bağlı önemli bir kurum olan Uluslararası İmam Buhârî Araştırma Merkezi yeni ve görkemli binasının mimarisiyle 650 civarında el yazması, binlerce matbu eser ve birçok araştırmacısıyla şehirdeki ve ülkedeki ilmî çalışmalara büyük bir değer katmaktadır.
Aydınlı, Osman. Fethinden Sâmânîler’in Yıkılışına Kadar (93-389/711-999) Semerkant Tarihi. İstanbul 2011, s. 96-97, 215-229, 387-389, 396, 410-467.
a.mlf. “Semerkant”. DİA. 2009, XXXVI, 481-484.
a.mlf. “Mâverâünnehir’in Tarihî, Siyasî, İlmî ve Kültürel Yapısı”. İslâm Düşüncesinin Ana Merkezleri: Mâveâünnehir. haz. İ. Kurt – S. A. Tüz. İstanbul 2019, s. 166-167.
Bâbür. Bâburnâme. haz. R. R. Arat. Ankara 2000, s. 68-75.
Beksaç, Engin. “Timurlular (Timurlu Sanatı)”. DİA. 2012, XLI, 180-184.
Çoruhlu Yaşar. “Semerkant (Mimari)”. DİA. 2009, XXXVI, 484-486.
Frye, Richard Nelson. Orta Çağın Başarısı Buhârâ. çev. H. Kurt. Ankara t.y., s. 61, 190.
Hunkan, Ömer Soner. Türk Hakanlığı (Karahanlılar). İstanbul 2011, s. 260, 264-265, 266-270, 276, 283-287, 289, 293.
Kâtib Çelebi. Keşfü’z-Zunûn an Esâmi’l-Kütüb ve’l-Fünûn. nşr. Kilisli M. Rifat – Ş. Yaltkaya. İstanbul 1941-43. I, 243, 262, 334, 335, 441, 487, 518, 668, 703, 751, 1157; II, 1187, 1220, 1257, 1280, 1282, 1406, 1408, 1573, 1580, 1636, 1782.
Kavakcı, Yusuf Ziya. XI ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Māvarā’ al-Nahr İslâm Hukukçuları. Ankara 1976, s. 296, 305.
Kureşî, Abdülkâdir. el-Cevâhirü’l-Mudıyye fî Tabakâti’l-Hanefiyye. nşr. A. M. el-Hulv. Riyad 1978, I, 6-7, 139, 177-179, 185, 362, 371-372; II, 92, 245, 718; III, 193, 360, 361, 544-545; IV, 10.
Makdisî, Muhammed b. Ahmed. Ahsenü’t-Tekâsîm fî Ma‘rifeti’l-Ekâlîm. nşr. M. Mahzûm. Beyrut 1987, s. 46, 222, 262, 264.
Nesefî, Necmeddin. el-Kand fî Zikri Ulemâi Semerkand. nşr. N. M. el-Fâryâbî. Riyad 1991, s. 21-552.
Sem‘ânî, Abdülkerîm b. Muhammed. Kitâbü’l-Ensâb. nşr. A. Ö. el-Bârûdî. Beyrut 1988, I, 127-128, 240, 455; II, 243-244, 341, 347-348; III, 199; IV, 312; V, 73, 155, 590.
Sezgin, Fuat. Târîhu’t-Türâsi’l-Arabî. çev. M. Fehmî Hicâzî v.dğr. Riyad 1983-1984, I/4, s. 40-42, 43-44.
Vurgun, Seda Yılmaz. “Buhara Emirliğinin İki Önemli Şehri: Buhara ve Semerkand”. Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi. 1/1 (2016), s. 138-157.
Taberî. Târîhu’r-Rusül ve’l-Mülûk. nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim. Kahire t.y., VI, 473-478, 480, 567-568.
Zehebî. Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ’. nşr. nşr. Ş. el-Arnaût v.dğr. Beyrut 1990, IV, 598; V, 27-28; XII, 98-99, 224-225, 227-228, 229, 341, 411, 422-423, 464, 468; XIV, 154.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/semerkant
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Türkistan’da kadim bir şehir.