Mâtürîdî mezhebinin kurucusu, kelam âlimi.
Mâtürîdî mezhebinin kurucusu, kelam âlimi.
Muhammed Mâtürîdî, Semerkant'ın Mâtürîd köyünde dünyaya geldi. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Babasının adının Muhammed olduğu kaydedilir. Hanefî geleneğinin dördüncü kuşak âlimlerinden olmakla birlikte eğitim öğretim hayatı da pek bilinmemektedir. Dinî ilimlerde özellikle kelam, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi alanlarındaki çalışmalarıyla dikkat çekmiştir. Kitâbü't-Tevhîd adlı eseri Sünnî akait literatürünün temel kaynaklarından kabul edilir. Te'vîlâtü'l-Kur'ân başlıklı tefsiri de aynı şekilde en muteber eserlerdendir. Bu ikisinin dışında Mâtürîdî'ye nispet edilen ondan fazla eser mevcuttur.
İslam düşüncesinde bilginin tanımı, değeri, dış dünyanın bilinip bilinemeyeceği ve bilgi edinme yolları; bilginin nasıl meydana geldiği ve dinî bilginin mahiyetinin ne olduğu gibi önemli meseleleri sistemli bir şekilde ele alıp tartışan ve kendine özgü bir bilgi kuramı oluşturan ilk âlimlerden biri İmam Mâtürîdî'dir. Onun bilgi kuramının kaynakları duyular, akıl ve haberden oluşmaktadır. Mâtürîdî'ye göre insanın nesneler hakkında bilgi sahibi olması duyu bilgisi ile mümkün olur. Geçmişle ilgili bilgiler, diller, sanat, edebiyat, tıp gibi birçok alanla ilgili pek çok bilgi, haber ve tecrübe yoluyla elde edilir. Akıl hem dinî bilgiye ulaşmada hem duyu kaynaklarından elde edilen bilgiyi değerlendirmede önemli bir kaynak; diğer bilgi yollarının sağladığı bilgilerin doğruluğunu tespit eden önemli bir ölçüttür. Bu yüzden, varlığın bilgisine ulaşmak için aklı kullanmak dinî bir emir kabul edilmiştir. İnsan eşyanın iyi ve kötü oluşunu da akılla bilebilir.
Mâtürîdî özellikle aklı öncelediğinden kelamî ve fıkhî meseleleri ele alırken sık sık içtihat ve kıyasa başvurur. Akıl, olgu ve olayların arasındaki nedenselliği tespitte vazgeçilmez bir unsur olduğu için sadece dinî bilginin kaynağı değil, aynı zamanda genel bilginin ve ahlakî bilginin de kaynağıdır. Gerçekliği bir bütün olarak kavramayı sağlayan çok önemli bir araçtır.
Aklını kullanan insan, kendi varlığının anlamını kavrayarak yaratılmış olduğunun farkına varır, kendini bilen ise kâinatta iyi davranışlarına mükâfat, kötü davranışlarına ise ceza verecek bir yaratıcısının varlığının bilincine varır. Böylece insan yaratıcısına güzel görünmeyecek şeylerden uzak durur ve O'nun rızasını kazanmak için iyi ve güzel olana yönelir.
Bu yönüyle akıl ahlakî bir karakter barındırır. Mâtürîdîlik'te akıl, dünyayı anlama, onu yeniden şekillendirme ve insan eylemlerinde iyiyi, güzeli anlama kapasitesine sahip olduğu kadar insanın diğer insanlarla ilişki kurmasını, kendisine yaraşmayan davranışlardan uzak durmasını sağlayan melekeyi ifade eder. Mâtürîdî'nin akıl tasavvurunda dikkat çeken bir başka husus kalp kavramının da aynı anlamda kullanımıdır. Bu açıdan özellikle Hanefî ve Mâtürîdî düşünürler iman ve ahlakı, akıl üzerine temellendirirken kastettikleri şey kalp ile düşünmektir. Bu da zihnin anlama yeteneğini oluşturan duygusal zekâ kavramını işaret eder.
Esasen Mâtürîdî'yi hem bilgi kuramında hem eğitimde farklı kılanın da onun anlama, kavrama kapasitesi olarak akıl ile kalp kelimesini birlikte kullanması olduğu söylenebilir. Kalp kelimesi daha çok duyguları ifade etmekle birlikte Arapça'da ve kelam ilminde "anlama, kavrama, düşünme ve tasdik etme" anlamında da kullanılmıştır. Mâtürîdîlik iman etmeyi ve ahlakî olmayı düşünme ve akletmeye bağlarken bu akletme eylemini de salt zihinsel bir eylem olarak görmez. Duyumsama ve akletme yeteneğini içerdiğini ima eder biçimde kalbi metafizik, aşkın bir varlığa da bağlar.
Mâtürîdî öğretisine göre insan aklı ve ahlakî davranışları eğitimle daha da keskinleşir ve daha yetkin bir konuma ulaşabilir. Hayvanlarla insanlar arasındaki en önemli fark hayvanların gerekli her bilgiye doğuştan ulaşmalarıdır. İnsan dışındaki canlılar neredeyse yaratılışın kodlarına göre davranırlar. Fakat insan bilgiyi kazanarak, çabalayarak elde eder. İnsan ancak öğrenerek (taallüm) bilebilir. Bu da şu iki sebepten dolayıdır; birincisi, insan doğuştan gelen şey bir şeyi yapmak zorunda olacağından bundan dolayı imtihan edilemez, çünkü insan bildikleriyle imtihan olunmaktadır. Bu onun faydasına olan bir imtihandır. Hayvanlar için bir imtihan söz konusu değildir. İkincisi, insanların bir kısmı diğerlerinden ancak ilmi, bilgileri ve öğrendikleri ile üstün olabilir. Hayvanlarda ise böyle bir şey yoktur. Aynı tür içinde küçüğü de büyüğü de eşittir. Görüldüğü gibi Mâtürîdî insanın bilgiyi ancak öğrenerek elde edebileceğini, doğuştan bilgilere değil bilgi elde etme potansiyeline sahip olduğunu söyler. Eğer insan doğuştan bütün bilgilere sahip olarak gelseydi onun hayatla imtihan edilmesine, sınanmasına gerek olmazdı. İnsanın hayatla imtihanının amacı da aslında bildikleriyle olacağından bilmek peşinde koşması bu imtihandaki başarı şansını da arttıracaktır.
Allah kendini eğitme gücünü insanın doğasına yerleştirmiştir. İnsan, kendisini sabır, bilim/ilim ve vakar sahibi olmaya alıştırmasıyla zaaflarını düzeltebilir. İnsanın bilgiye ulaşmak için eğitim ve öğrenmeden başka imkânı yoktur.
Mâtürîdî'ye göre insan hem nefsinin arzularına yönelmeye hem de öğrenme, bilme ve soru sormaya eğilimlidir. Bu hem iyidir hem kötüdür. Bir açıdan iyidir çünkü bu sayede insan merak eder ve merakın peşinden koşarak yeni şeyleri keşfeder. Diğer açıdan ise kötüdür çünkü insan ihtiyacı olmayan, kendisine zarar sağlayabilecek şeylere karşı da istekli olabilir. Bunun için de insanın kendi yeteneklerini eğitmesine ihtiyacı vardır. Mâtürîdî bu konuyu İsrâ sûresinin 100. âyeti bağlamında şöyle yorumlar: İnsan tabiatı icabı aceleci yaratılmıştır ama Allah ona kendini eğitme kuvvesi vermiştir. İnsan kendini eğiterek zorluklara karşı daha sabırlı olabilir. Mücadele azmi kazanabilir. İnsan bir zorlukla karşılaştığında, başına bir bela geldiğinde bazan sızlanabilir, bir iyilik ve bollukla karşılaştığında da cimrileşebilir. Bu da bize göstermektedir ki, insan çevresel uyarıcılara karşı oldukça duyarlı bir varlıktır. Bundan çıkmasının yolu ise kendisini terbiye ederek çevresel faktörlere karşı daha güçlü olmasıdır. Bu ifadeler eğitim açısından insanın değişebileceğini, iyiye, güzele doğru eğitilebileceğini gösterir.
Mâtürîdî Abbâsîler'in temsil ettiği İslam geleneğinin siyasî ve fikrî zaafa düştüğü bir zaman diliminde Türkistan coğrafyasında dinî düşüncenin ihyası bakımından merkezî konumda olan bir şahsiyettir. Hayatı ve dini anlamada haber yanında bilgi ve aklı da önceleyen yaklaşımıyla özellikle bâtınî yorumların etkisi altında bulunan dönemin müslüman zihnini özgürleştiren bir kurucu olarak tarihteki yerini almıştır. Onun bu açıdan temelini attığı yeni çerçeve kendinden sonra gelişecek Türk-İslam medeniyetinin de belirleyicisi olmuştur.
Damasio, Antonio. Descartes’ın Yanılgısı. çev. B. Atlamaz. İstanbul 2006.
Demir, Hilmi. Delil ve İstidlâlin Mantıkî Yapısı: İlk Dönem Sünnî Kelâm Örneği. İstanbul 2012, s. 62, 65.
Kutlu, Sönmez (haz.). İmam Mâturîdî ve Maturidilik. Ankara 2003.
Mâtürîdî, Ebû Mansûr. Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi. çev. Y. V. Yavuz, ed. Y. Ş. Yavuz. İstanbul 2018, VIII, 165, 263, 408.
Nesefî, Ebü’l-Muîn. Tebsıratü’l-Edille fî Usûli’d-Dîn. nşr. H. Atay. Ankara 2004, I, 472.
Özen, Şükrü. “Mâtürîdî”. DİA. 2003, XXVIII, 146-151.
Starr, Frederick S. Lost Enlightenment: Central Asia’s Golden Age from the Arab Conquest to Tamerlane. New Jersey 2013, s. 252.
Usta, Aydın. Şamanizmden Müslümanlığa Türklerin İslamlaşma Serüveni. İstanbul 2007.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/imam-maturidi
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Mâtürîdî mezhebinin kurucusu, kelam âlimi.