Hârizm ve İran’da hüküm sürmüş bir Türk hanedanı.
Hârizm ve İran’da hüküm sürmüş bir Türk hanedanı.
Hârizmşahlar Büyük Selçuklu Devleti bünyesinden çıkarak onların devamı niteliğindeki siyasî teşekküllerden biridir. Devletin kurucusu olarak kabul edilen Atsız (1128-1156) Büyük Selçuklular'ın Hârizm valisi idi. Atsız'dan sonra onun yerine oğlu İlarslan geçti (1156-1172). Sultan Şah Mahmud (1172-1193) ve Muhammed'in (1200-1220) saltanatlarında Hârizmşahlar Herat, Belh, Cûzcân, Tohâristan, Sîstan, Sicistan, Semerkant, Taberistan ve Mâverâünnehir toprakları zabtedilerek devlet güçlendirildi. Gurlu ve Karahanlı hanedanlarına da son verildi. Ancak 1212'de Moğollar karşısında büyük bir mağlubiyet yaşandı. Sultan Muhammed'in ölümüyle başlayan taht kavgalarından galip çıkan Celâleddin Hârizmşah Moğollar'ı önce mağlup ettiyse de daha sonra mağlup olarak Hindistan'a sığındı. Bir süre sonra geri dönüp devletini toparlamayı başaran Celâleddin Hârizmşah Meraga, Tebriz ve Tiflis'i topraklarına kattı. Azerbaycan'a hâkim olmak istedi, ancak 1227 ve 1228'de Moğol orduları karşısında yeniden mağlubiyetler yaşadıktan sonra çekildiği dağlarda 1231'de öldürüldü ve Hârizmşahlar Devleti sona erdi.
Hârizmşahlar zamanı yoğun siyasî ve askerî olaylara rağmen ilim, fikir ve sanat hayatının parlak olduğu bir dönemdir. Bunda ülkenin refah seviyesinin yüksekliğinin yanı sıra hükümdarların âlim ve sanatçılar için uygun ortamı sağlayarak onlara hürmet göstermeleri etkili olmuştur. Kendileri de iyi bir eğitim almış olan Hârizm hükümdarları miras aldıkları köklü ilmî birikimi muhafazanın yanı sıra ülkelerini âlim ve sanatçılar için bir cazibe merkezi haline getirmeye çalıştılar. Hanedanın atası Anuş Tegin Garceî, oğlu Kutbeddin Muhammed'e (1097-1128) Selçuklu başşehri Merv'de eğitim aldırdı. Kutbeddin Muhammed "âlimlere hürmet etmesi" ile tanınmıştır. Hârizmşahlar Devleti'nin asıl kurucusu olarak kabul edilen Atsız b. Kutbeddin de (1128-1156) Belh Nizamiye Medresesi'nde eğitim gördü. Ayrıca hanedan üyelerinden Rükneddin Gursançtı yazısının güzelliği ve yazdığı mushaf ile kaynaklarda anılmaktadır. Muhammed Hârizmşah ise (1200-1220) fıkıh ve tefsir ilimleriyle ilgilenmişti. Hârizmşahlar zamanında başşehir Gürgenç ilim ve kültür merkeziydi. Bölgeye uğrayan birçok âlimi ağırlayan şehir, saraydaki ilmî faaliyetlerle de ülke için güzide bir örnek teşkil ediyordu. Hârizmşahlar sarayı kendi ihtiyacı olan devlet memurlarını yetiştirmesinin yanı sıra ilim ve sanat faaliyetlerinin devlet için ifade ettiği anlamı gözler önüne seren mekândı. Çeşitli vesilelerle sarayda düzenlenen törenlere katılan âlim ve sanatçılar eserlerini hükümdarın huzurunda takdim etme imkânı buluyorlardı. Ayrıca huzurda yapılan münazaralar hükümdarların ilim ve sanat faaliyetlerini himayelerinin bir göstergesiydi. Sultan Celâleddin Hârizmşah, devletin yıkılmakta olduğu, Moğollar ile mücadele sebebiyle sürekli savaş halinde, sıklıkla yer değiştirmek zorunda olduğu dönemlerde bile bu hükümdarlık âdetini terketmedi. Hârizmşahlar zamanında âlimler, hükümdarların istişare meclislerinde yer alıyor üst düzey memuriyetlerde görev yapıyor veya devleti temsilen elçilik vazifeleri üstlenebiliyorlardı. Sultan Muhammed Hârizmşah'ın, ülkesine yönelen Cengiz Han'ın (1206-1227) askerî harekâtı karşısında alınacak savaş tedbirlerini görüşmek üzere topladığı harp meclisinde devrin meşhur âlimlerinden olan fakih Şehâbeddin Hivâfî de bulunmuştu. Elçi olarak görevlendirilen Kadı Mücîrüddin Ömer Sa'd Hârizmî birkaç defa Bağdat'a gitmiş, bu vazifesini Sultan Celâleddin Hârizmşah devrinde de sürdürmüştü. Bahâeddin Râzî ise Sultan Muhammed Tekiş'in emriyle bilgi toplama amacıyla Çin'e kadar giderek Pekin'e ulaşmıştı. Ayrıca Hârizm hükümdarlarına ithaf edilen birçok eser vardır. Bunlar arasında devrin en önemli tıpçılar ve cerrahlarından olan İsmâil b. Hasan Cürcânî'nin (ö. 531/1137), Hârizmşah Atsız için yazdığı Zahîre-i Hârizmşahî ve el-Ağrâzü't-Tıbbiyye ve'l-Mebâhissü'l-Alâiyye; Zemahşerî'nin (ö. 1144) Mukaddimetü'l-Edeb'i; Reşîdüddin Vatvât'ın (ö. 573/1177) Ebkârü'l-Efkâr fi'r-Resâil ve'l-Eş'âr, Arâisü'l-Havâtır ve Nefâisü'n-Nevâdir ile Dîvân'ı sayılabilir. Burada adı geçenlerin dışında Hârizmşahlar devrinin meşhur âlim, şair ve edebiyatçıları arasında Fahreddin Râzî, Necmeddîn-i Kübrâ, Mecdüddin Bağdâdî, Şehristânî, Mutarrizî, Ebü'l-Kasım Mahmûd Hârizmî, Şehâbeddin Hivâfî, Nesevî, Nizâmeddin Hârizmî, Ebü'l-Hasan Hârizmî, Hüccetü'l-Efâzıl Ali İmrânî Hârizmî, Kasım b. Hüseyin Hârizmî, Zeynülmeşâyih Ebü'l-Fazl Muhammed, Ebû Mudar Mahmûd Dabbî, Ebû Ya'kûb Sekkâkî, Bahâeddin Muhammed Bağdâdî, Şâhpûr-ı Nîsâbûrî, Zülfikar Şirvânî, Muizzî, Evhadüddîn-i Enverî ve Edîb Sâbir'in adları zikredilebilir.
Hârizmşahlar zamanının ilim ve edebiyat dili Arapça ve Farsça olmakla birlikte Türkçe'ye de önem verilmiştir. Türk dili açısından bu dönem ayrı bir öneme sahiptir. XI-XIII. yüzyıllarda Oğuz, Kanglı ve Kıpçak Türk boylarının konuştuğu Türkçe ile doğu kolunu temsil eden Karahanlı (Hâkaniye) Türkçesi Hârizm bölgesinde kaynaşarak "Hârizm Türkçesi" ni oluşturmuştu. Sultan Celâleddin Hârizmşah'a ithaf edilen ancak günümüze ulaşmayan Muhammed b. Kays'a ait olan Tibyânü'l-Lugati't-Türkî alâ Lisâni'l-Kanglî, Hârizm Türkçesi'nin en eski örnekleri arasındadır.
Hârizmşahlar döneminde kurumsal eğitim sisteminin temelini oluşturan medreseler Büyük Selçuklu devrinin devamı olma özelliğini gösterir ve Türk eğitim tarihinde sürekliliği takip etmemize imkân verir. Nitekim Hârizmşahlar'ın kuruluş dönemi aydın grubu ve hanedan üyeleri Selçuklu medreselerinde eğitim görmüştü. Devrin meşhur âlimi Fahr-i Hârizm lakabıyla anılan Zemahşerî, Hârizmşahlar Devleti'nde uzun yıllar inşa divanının başında bulunan Reşîdüddin Vatvât örnek gösterilebilir. Günümüze ulaşan evrak numunelerinden anlaşıldığına göre devlet eğitime ve âlimlere saygı gösteriyor, medreseye müderris tavzifinde titiz davranıyor ve bu kurumların ifade ettiği önemi vurguluyordu. Medreseler "hidayet yolunun anahtarı, dindarlık ve takva ışıkları olan fıkıhçılar ve din âlimlerinin mesken edindiği yer" olarak tanımlanmaktadır. Evrakta adı geçen ve Hârizmşah Atsız'ın da eğitim gördüğü Belh Medresesi âlimleri, "öyle ki dünyanın dört bir yanından âlimler onların yanına gelmişler, onların hizmetinde olmaya rağbet etmişler, onların ilim ve usullerinden yararlanıp, öğrenmişlerdir" ifadeleriyle övülmektedir. Buradan medreselerin gelişmesinin ve İslam dünyasında mümtaz bir ilmî mevki edinmesinin teşvik edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca medreselerin işlevleri ile devletin siyasetinin sürdürülebilmesini sağlamada vazife yapmaları beklenmektedir. Nitekim müderrise verilen görevler arasında medresedeki sorumluluğu ile cami, mezarlık ve vakıf idaresi de havale edilerek vaaz meclisleri kurmaları da isteniyordu. Keza müderrisin görev yaptığı medresenin bulunduğu şehrin bütün ileri gelenlerinin devletin tayin ettiği âlime itaat etmeleri, saygı göstermeleri ve yardımcı olmaları buyuruluyordu. Âlimden istenen ise medresedeki faaliyetlerini "din ve devlet yararına" sürdürmeli ve vereceği eğitimde de bu hususu merkeze koyması idi. Ayrıca âlim, yaşayışıyla örnek olmalıdır ve ilmî çalışmalarda gayret göstererek görev aldığı medresenin şöhretini arttırmalıdır. Böylece şehir ilmî bir cazibe merkezi olabilirdi.
Hârizmşahlar birçok yeni medrese inşa ettirdiler. Sultan Alâeddin Tekiş zamanında Vezir Nizâmülmülk Mes'ûd b. Ali tarafından Hârizm'de inşa ettirilen medresede Şâfiî fıkhına göre eğitim veriliyordu. Hârizm'de yaptırılan başka bir medrese ise Hanefî âlimlerine vakfedilmişti. Hârizmşahlar Sünnî ve Hanefî idi. Hanefilik'ten sonra en yaygın mezhep Şâfiîlik'ti. Devletin eğitim sistemi bu iki mezhebe göre tanzim edilmişti. Hanedan üyelerinden Irak bölgesi idaresiyle görevlendirilen Şehzade Gıyâseddin Pîrşah da (ö. 1228) yönetimi altındaki Horasan'da evvelden hıristiyanlara ait olan bazı yapıları medrese olarak tanzim etti. Bu konuyla ilgili devlet evrakına göre "Binalar, âlim ve fakihlerin toplanma yeri olacak, Kur'an ve hadis temellerine dayanan vaazlar verilerek İslam dini anlatılacak ayrıca fıkıh tahsil edilecekti." Sultan Alâeddin Muhammed zamanında Zûzen'de inşa edilen medrese ise Hanefî âlimlerine tahsis edildi. Kendilerinden önce yaptırılan medreseleri koruyan Hârizmşahlar yenilerini de inşa ettirerek ilmî hayata önemli katkılar sağladılar. Onlar zamanında Hârizm ülkesinin çeşitli şehirleri ilim merkezi olma hüviyetleri ile dikkat çekti. Mesela İsfahan hadis tahsili için kıymetli bir merkezdi. Ayrıca Merv, Nîşâbur, Belh ve Herat gibi şehirler İslam dünyasının ilim merkezleri olma özelliklerini Hârizmşahlar zamanında da sürdürerek birçok âlimin yetişmesine de katkıda bulundular.
Sultanların medreselere verdikleri önemi gösteren bir başka husus da türbelerini medrese binalarının da bulunduğu manzumelerine inşa ettirmeleridir. Hârizmşah Alâeddin Tekiş vefat ettiğinde, daha önceden Gürgenç'te yaptırdığı büyük medresedeki türbesine defnedildi. Sultan Celâleddin Hârizmşah, Abeskûn'da vefat eden babasının adına İsfahan'da bir türbe ve medrese inşa ettirmeye karar vererek büyük bir bütçe ayırdı. Ancak kesif Moğol baskısı bu yapının tamamlanmasına imkân vermedi.
Hârizmşahlar devri yükseköğretim kurumu olan medreselerde eğitim bir plan ve program dahilinde yürütülüyordu. İslam dünyasındaki medrese eğitimi ile uyumlu olan bu tedrisatta başta dinî ilimler olmak üzere riyaziye, tıp gibi branşlar da okutuldu. Mezun olan talebe müderris unvanını alarak devletin eğitim kadrosuna katılabiliyordu. Ancak daha ileri seviyede uzmanlaşmak uzun yıllar alıyordu. Medrese eğitiminde salt bilgi edinmek değil düşünmeyi teşvik ederek ortaya konulan ilmî meseleleri tartışabilmek (münazara yöntemi) hedeflenmişti. Buna göre talebeler ihtisas konusuna göre ortaya konulan meseleyi bilgileri elverdiğince tartışarak sonuca bağlamaya çalışıyorlardı. Müderris ise hem bir gözlemci olarak derse katılanları ölçme değerlendirmeye tâbi tutabiliyor hem de gerektiğinde onlara müdahalede bulunabiliyordu.
Medrese müfredatının oluşturulması kurumda görev alan hocanın donanım ve uzmanlık alanlarına göre belirleniyordu. Talebeler, asıl ihtisas sahibi olacakları alana yönelmeden evvel çeşitli konularda temel bir eğitim alıyorlardı. Mesela bir medrese talebesi, Arap dili, edebiyat, şiir, hitabet, hadis, fıkıh, ahkâm, geometri, mantık, siyer ve ensab gibi çeşitli ilim dallarında eğitim alabilir, daha sonra uzmanlaşmak için bu branşlardan birini seçebilir ve tercih alanına yoğunlaşan bir medresede ileri seviyede bir eğitime ulaşabilirdi.
Müderrisler sadece ders okutan öğretmenler olarak görülmemiştir. İlmî bilgileri ve talebe yetiştirme faaliyetleriyle kurumsal olarak eğitim hayatında yer alan müderrislerin inanç ve ahlak yaşamlarıyla örnek oluşturmaları amaçlanmıştır. Hârizmşahlar eğitim sisteminde müderrisler görev yaptıkları medresenin eğitim işlerinden ve medreselerin işleyişinden mesuldürler. "Medresede eğitimin düzenli sürdürülmesi, bunun dışında lüzumsuz işlerin görülmesine fırsat verilmemesi, giderlerin tespiti, çalışanların değerlendirilmesi ve görevini başarıyla yapanların ödüllendirilmesi" gibi konular müderrislerin görev tanımına dahildir. Müderrisler icra ettikleri vazife karşılığı devletten maaş alırlardı. Medreselerin malî işleri Dîvân-ı İstifâ makamınca düzenlenirken idarî işlerinden en üst seviyede sorumlu olan makam sahibi, kadılkudattı. Onların eyalet ve şehirlere tayin ettikleri kadılar görev yaptıkları bölgelerin mescit ve medreselerinden sorumlu tutulmuşlardı. Ayrıca vakıf gelirleri de medreselerin gelişimi için akar sağlıyordu. Medrese eğitimi için amaçlanan sistem âlimlerin ve talebelerin geçim derdi taşımadan ilimle uğraşmalarını sağlamaktı.
Medrese eğitiminde uygulanan temel yöntem ezberdi. İnsan hafızasının ön planda tutulduğu bu usulde talebenin defalarca tekrar yapması gerekliydi ve medreselerde buna uygun bir ortam sağlanıyordu. Sessiz odalarda çalışma yapmalarına uygun yerler sağlandığı gibi muid adı verilen görevliler de talebelerin ezber çalışmalarına yardım ediyordu. Eğitim faaliyetlerinde kullanılan diğer yöntemler arasında müzakere, yazma ve kavrama çalışmaları da vardı. Ayrıca medreseler talebelerin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak fizikî imkânlara sahipti ve onların eğitimleri dışında bir işle meşgul olmak zorunda kalmadan ilim öğrenebilmeleri için ücretsizdi. Devlet bu eğitim sistemi ile öncelikli olarak maarif sisteminin sürekliliğini korumayı ve geliştirmeyi amaçlamıştır. Bunun yanı sıra medresede eğitim alanlar sayesinde nitelikli insan gücüne kavuşarak üst düzey bürokrasisinin ihtiyacı karşılanıyordu. Ayrıca iktidarının fikrî temellerinin savunucularını da yetiştirmiş oluyordu. Nitekim medrese kökenli ilim adamları dönemin fikrî, siyasî ve dinî hayatı üzerinde son derece etkili oldular. Devlet kademelerinde çeşitli görevler aldıkları gibi devletin düşman gördüğü gruplar ile fikrî ve ilmî olarak mücadele ettiler.
Selçuklular devrinde olduğu gibi Hârizmşahlar zamanında da Bâtınîlik devlet için ciddi bir tehlike oluşturdu. Sultan Alâeddin Tekiş, veziri Nizâmülmülk Mes'ûd'un bâtınîler tarafından öldürülmesinin (1197) ardından oğlu Kutbüddin Muhammed'i bir ordu ile onların üzerine sevketti. Öldürülen vezirin oğlunu babasının mevkiine tayin ederek bâtınîlere siyasî bir mesaj verdi. Sultan Celâleddin Hârizmşah da Moğol istilası neticesinde hızla yıkılmakta olan devletini toparlamaya çalışırken bâtınîlerle de mücadele etti. Siyasî ve askerî olarak bâtınîler ile mücadele eden Hârizmşahlar medrese ve âlimleri ile de onların öğretileri ile savaştılar. Devrin kelam, fıkıh, tefsir ve felsefe sahalarında meşhur âlimi Fahreddin Râzî (ö. 1210) bu alanda önemli bir isimdir.
Hârizmşahlar devrinde eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü mekânlar medreselerle sınırlı değildi. Âlimlerin evleri, mescit ve camiler, kütüphane ve hastaneler başta olmak üzere birçok yerde eğitim veriliyordu. Hârizmşahlar zamanının zengin kütüphanelerinden kaynaklar övgü ile bahseder. Medrese ve camilerde bulunan kütüphaneler arasında on iki bin cilt kitabı bünyesinde barındıran Azîziye Kütüphanesi'nin yanı sıra Mevdülmülk, Hatuniye ve Zamîriye adları ile meşhur kütüphaneler vardı. Ayrıca İsfahan, Nîşâbur, Hemedan, Rey, Belh ve Buhara gibi şehirlerde bulunan kütüphaneler de eğitim sistemine önemli katkılar sağlıyordu.
Hârizmşahlar zamanının sosyal ve fikrî hayatında yer alan ve özellikle XII-XIII. yüzyıllarda gittikçe güçlenen tarikatlar da kendi eğitim faaliyetlerini yürütüyordu. Şeyh Necmeddîn-i Kübrâ (ö. 1226) yetiştirdiği talebeleriyle Hârizmşahlar Devleti'nin üst kademelerine etki eden isimler arasında idi. Bu devrin ünlü mutasavvıflarından biri de Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin babası, Bahâeddin Veled'dir (ö. 1231). Bahsi geçen isimlerin öğretileri ve yetiştirdikleri talebelerinin faaliyetleri Hârizmşahlar'ın yıkılmasından sonra Anadolu'da varlık gösterdi.
Hârizmşahlar zamanının son derece parlak olan ilmî hayatı Moğol istilası ile son buldu. 1219 yılında başlayan Moğol saldırıları sonucunda cami, kütüphane ve medreseler büyük zarar gördü. Birçok âlim öldü veya göç etmek zorunda kaldı.
Bağdadî, Bahâeddin Muhammed b. Müeyyed. et-Tevessül ile’t-Teressül. nşr. A. Behmenyâr. Tahran 1315.
Bünyatov, Ziya. Hârezmşâhlığı ve Enuştekinler Devleti. çev. T. Rızayev. İstanbul 2003, s. 146, 173,174.
Cüveynî, Alaaddin Ata Melik. Tarih-i Cihangüşa. çev. M. Öztürk. Ankara 1998.
Ceceli Dursun, Gülseren. Hârizmşahlâr Devleti’nde İlmî Hayat (1097-1231). Dr.T, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2015.
Devletşah. Devletşah Tezkiresi. çev. N. Lugal. C. I-II, İstanbul 1977.
Gürbüz, Meryem. Hârizmşahlar: Devlet Teşkilâtı - Ekonomi - Kültür. İstanbul 2014.
Azar Nasırabadı, Gülseren. Hârezmşâhlar Devleti’nde İlmî Hayat. Ankara 2024.
Horst, Heribert. Die Staatsverwaltung der Grosselğuqen und Horazmsahs (1038-1231). Wiesbaden 1964, s. 86-145.
Kafesoğlu, İbrahim. Harezmşahlar Devleti Tarihi (485-618/1092-1221). Ankara 1992, s. 284.
Nesevî. Sîret-i Celâleddîn-i Mingburnî. nşr. M. Minovî. Tahran 1344.
Râvendî. Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr (Gönüllerin Rahatı ve Sevinç Alameti). çev. A. Ateş. C. I-II, Ankara 1957-60.
Reşîdüddîn Fazlullâh. Câmiu’t-Tevârîh. nşr. B. Kerîmî. y.y. 1362.
Reşîdüddin Vatvât. Arâisü’l-Havâtır ve Nefâisü’n-Nevâdir. Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4015.
a.mlf. Ebkârü’l-Efkâr fi’r-Resâil ve’l-Eş‘âr. İÜ Ktp., FY, nr. 424.
Taneri, Aydın. Celâlü’d-dîn Hârizmşâh ve Zamanı. Ankara 1977.
Toyserkânî, Kāsım. Nâmehâ-yı Reşîdüddîn Vatvât. Tahran 1338.
Yâkūt el-Hamevî. Mu‘cemül-Büldân. Beyrut 1979.
Yüce, Nuri. Mukaddimetü’l-Edeb: Hvārizm Türkçesi ile Tercümeli Şuster Nüshası. Ankara 1988.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/harizmsahlar
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Hârizm ve İran’da hüküm sürmüş bir Türk hanedanı.