İslam inancında makbul dindarlık.
İslam inancında makbul dindarlık.
Arapça'da takva ve ittika kelimeleri "korunmak, sakınmak" anlamındaki vikaye mastarından türemiştir. "İki şey arasına engel koymak" mânasına gelen ittika aynı zamanda "vikayeyi kabul etmek", "korunmaya girmek, yani insanın elem ve zarar verecek şeylerden sakınması" takî ve müttaki de "takva fiilini işleyen, takva sıfatını taşıyan kimse" demektir. Takva kelimesi Kur'an-ı Kerim'de çeşitli kalıplarla iki yüz elli sekiz âyette geçmektedir.
İnsanın yaratılışında yer alan ve onu hayata bağlayan zıt duygular vardır. Bunlardan ikisi "korku ve ümit"dir. Takva ile ilişkili olan korku bir yandan insanın hayatta kalmasını sağlayan diğer taraftan birçok ruhî rahatsızlığın temelinde yer alan bir duygudur. Takvanın korku hissini Allah'a yönlendirerek, ümidin ve korkunun insanı psikolojik olarak yıpratacak hususlara yönelmesini engellemeye çalışan bir boyutunun olduğunu söylemek mümkündür. Bu açıdan takva insanın çekinip korktuğu ama aynı zamanda sığındığı ve yöneldiği varlığın Allah olduğunun ifadesidir.
Takvanın Kur'an-ı Kerim'de daha çok ittika kavramı ile ifade edilen korku boyutu, Allah'tan sadece bir cezalandırıcı olarak sakınma mânasına gelmez. Bu korku "marifetullah"ın yani "Allah'ı hakkıyla tanımanın, getirdiği saygıya ve sevgiye dayanan bir duygudur. O sebeple Kur'an-ı Kerim'de Allah'a en çok korkanların, O'nun büyüklüğünü gereği gibi idrak ederek kendisine karşı gelmekten sakınanların, O'na saygı duyanların âlimler olduğu ifade edilmiştir (Fâtır 35/28). Bu husus, İslam'da iman ile bilginin ilişkisini ortaya koyması bakımından önemlidir. Bilgi arttıkça saygıya ve sevgiye dayalı takvanın da artması beklenmektedir.
Takva kavramının sorumluluk bilinci ile de yakın ilişkisi bulunmaktadır. Nitekim takvanın Allah'tan korkmaya yönelik mânası, aynı zamanda insanın Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olmasını, sorumluluklarını yerine getirmede başarılı olamama endişesini de kapsamaktadır. Takvanın anlamında yer alan sakınma da aynı zamanda sorumsuzluktan sakınmayı içermektedir.
İslam'a göre imtihan için var edilen insan hayra da şerre de/iyiliğe de kötülüğe de eğilimli olarak yaratılmıştır. Kur'an-ı Kerim insandaki hayır kutbuna "takva", şer kutbuna "fücur" ismini verir (Şems 95/7-10). "Biz ona iki yol gösterdik" (Beled 90/10) âyetinde bildirilen iki yol "takva" ve "fücur"dur. İnsan özünde bulunun takva ve fücurdan yani iyiliğe yönelme veya kötülüğe yönelme imkânından hangisini işletir ve kuvvetlendirirse kendisinde ona göre fiiller ve davranışlar görülür. Günah ve isyan, kalbin "fücur"undan kaynaklanır, Allah'ın hükümlerine boyun eğmek de kalbin "takva"sındandır (Hac 22/32). Çünkü fücurun da takvanın da kaynağı kalptir. Hz. Peygamber'in kalbini işaret ederek "Takva buradadır" buyurması da (Müslim, "Birr", 32; Tirmizî, "Birr", 18) bunu gösterir. Bu sebeple İslam açısından kalp de bir eğitim alan kabul edilmiş, takva kalbin eğitim sürecinde bir imtihan vesilesi ve bu eğitimin kazanımlarından biri olarak vurgulanmıştır: "Allah'ın peygamberinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir…" (Hucurât 49/3). Takvanın saygı boyutuna işaret eden bu âyette, Hz. Peygamber'in huzurunda sesi yükseltmemenin anlamının bir taraftan O'na saygı göstermek, diğer taraftan da, özellikle kendisiyle doğrudan ilişki içinde bulunmayan günümüz müslümanları için, O'nun tebliğ ettiği, ilke ve değerlere saygı duymak olduğu düşünülebilir. Âyetin aynı zamanda dinî konulardaki tartışmaları kavga yerine edep ve saygı çerçevesinde yapmanın önemine işaret ettiği de anlaşılabilir. Dolayısıyla takva İslam eğitim anlayışı açısından önemli bir değer ve bir tavırdır.
Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim'de takva hem peygamberlerin sahip olması gereken bir haslet hem de insanlara emrettikleri yani öğrettikleri ve örneklik teşkil ettikleri bir değer, bir kazanım olarak dikkat çekmektedir. "Bir başka ifadeyle öğretebilmelerinin ilk aşaması bizzat yaşayarak örnek olmalarıdır (Tâ-Hâ 20/132). Takvayı öğretmenin bir diğer yolu ise uyarma ve sakındırma olarak ifade edilmektedir (En'âm 6/51). Uyarma ve sakındırma öncelikle sakınılacak şeylerin bilgisinin verilmesi ile mümkündür. Bu bilgi hem insanın kendisini hem de kendi dışındaki varlık alanını tanımasına yöneliktir. Allah'tan sakınmak, insanın kendi için iyi ve kötü olanın bilgisine sahip olmasını da beraberinde getirmektedir. Bu durumun hayatın her alanında insan hayatını etkileyen hususlara dair bilgili olmayı ve bilgiyi aramayı gerekli kıldığı söylenebilir.
Takva aynı zamanda bir bilinçlenme ve buna bağlı bir tutumdur. Dolayısıyla insanın düşünce ve davranışlarını şekillendirmede önemli bir rol oynar. İnsanın düşünce ve davranışlarının temeline Allah rızasını koyarak kendini denetlemesinde yardımcı olur. Bu hal İslam'da eğitimin hedefi olarak görülen kazanımların en önemlilerindendir. Söz konusu iç disiplin haya duygusu ile de yakından ilişkilidir. Haya duygusu da insanı sakınmaya götüren değerlerden biridir. Nitekim Hz. Peygamber'in "İnsanların peygamberlerden işittiği ilk söz, utanmadıktan sonra dilediğini yap sözüdür" ifadesi (Buhârî, "Edeb", 78, VII, 100; Ebû Dâvûd, "Edeb", 6. V,148- 149), buna işaret etmektedir.
Takva kavramı ibadet eğitimi için de önemlidir. Zira ibadetlerin bilince dönüşmesi ve bir ahlak olarak hayata yansıması takva kavramı ile ilişkilerinin kurulmasına bağlıdır. Bu doğrultuda takvanın ibadet ahlakını oluşturan unsurların başında geldiği din eğitiminde önemle vurgulanır.
Kur'an-ı Kerim'de müttakiler için çeşitli âyetlere dağılmış olarak özellikle şu niteliklere yer verilmektedir: Onlar mümindirler, Allah'ın ve Peygamber'in buyruklarına uyarlar, namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirler, verdikleri sözde dururlar, sabırlıdırlar, kin tutmazlar, bağışlayıcıdırlar, insan olmanın gereği hataya düştüklerinde ve günah işlediklerinde Allah'tan hemen mağfiret dilerler ve günahta ısrar etmezler, geceleri de ibadet ederler, âdildirler, manen sağlıklı kalbe sahiptirler, dostlukları sağlamdır, İslam'ın güzelliklerini başkalarına da ulaştırmak isterler. Özellikle kadınların haklarına dikkat ederler, dünyaya olması gerekenden fazla değer vermezler, cihadın her türlüsünü yaparlar, dinen helal ve hoş şeyleri yer içerler, emanete hıyanet etmezler, bozgunculuk çıkarmaz aksine sulh için uğraşırlar, faizden kaçınırlar, insanlar için kötü zan beslemezler, insanların gıybetini yapmazlar, erkekler ve kadınlar tesettür emrine uyarlar. Bu nitelikleri takva kavramı ışığında İslam'ın hedeflediği örnek insanın özellikleri açısından da değerlendirmek mümkündür.
Âlûsî. Rûhu’l-Meânî. Beyrut t.y., I, 108, XXX, 143.
Ateş, Süleyman. Kur’an-ı Kerim’in Yüce Meâli ve Çağdaş Tefsiri. Ankara 1982, I, 31-32.
Bayraklı, Bayraktar. Kur’an’da Değişim, Gelişim ve Kalite Kavramları. İstanbul 1999, s. 121.
Elmalılı Muhammed Hamdi. Hak Dini Kur’an Dili. İstanbul 1970, I, 168, VIII, 5838.
Foster, Frank H. “The Fear of the God in the Koran”. The Muslim World. 21/3 (1931), s. 244-248.
Izutsu, Toshihiko. Kur’ân’da Allah ve İnsan. çev. S. Ateş. Ankara 1975, s. 16-17, 20.
Kādî Beyzâvî. Envârü’t-Tenzîl. Kahire 1375/1955, II, 45, 217.
Kutub, Muhammed. İslâm Terbiye Metodu ve Ahlak Sistemi. çev. A. Özek. İstanbul 1975, s. 142, 178-198.
İbn Fâris. Mu‘cemü Mekāyîsü’l-Luga. nşr. A. M. Hârûn, Kahire 1392/1972, VI, 131.
Özcan, Mehmet Tevfik. Ruhî Bunalımlar ve İslam Ruhiyatı. İstanbul 2017, s. 89-99.
Râzî, Fahreddin. Mefâtîhu’l-Gayb. Tahran t.y., VII, 179.
Uludağ, Süleyman. “Takvâ”. DİA. 2010, XXXIX, 484-486.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/takva
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.