Hakikati bilmeye ve anlamaya yönelik geniş kapsamlı terim.
Hakikati bilmeye ve anlamaya yönelik geniş kapsamlı terim.
Hikmet kelimesinin köken olarak "yargıda bulunmak" anlamındaki hükm/hüküm mastarından türediği belirtilmektedir. Çoğulu hikemdir. Ayrıca "engellemek, alıkoymak, gemlemek; sağlam olmak" anlamlarına gelen ihkâm ile de ilişkilendirilmektedir.
Cevherî, hikmetin ihkâmla bağlantısı sebebiyle hakîm kelimesine hem "işleri gereği gibi sağlam ve kusursuz yapan" hem de "âlim ve ilmî hüküm sahibi" anlamlarını verir. Fârâbî ise hikmetin anlamını kısaca "mânaları idrak etmek" şeklinde açıklar (Kutluer, s. 503).
Hikmetin özellikle Allah'a nispet edildiğinde "en değerli varlıkları en üstün bilgiyle bilmek" anlamına geldiğini belirten İbn Manzûr, insana ait hikmetin tecrübî birikimle ilgisine dikkat çeker. İnsan için hikmet "dengeli olma, orta yol üzerinde bulunma, adalet niteliği taşıma" anlamına gelir (Lisânü'l-Arab, hkm md.).
Hikmeti "insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesi" olarak tanımlayan Cürcânî, hikmetin "ilim-amel bütünlüğü, gerçeği ifade eden her türlü söz, gereksiz lafızlardan arındırılmış akla uygun özlü söz" gibi anlamlarına da işaret etmektedir (Kutluer, s. 503).
İsfahânî ise hikmet terimini "ilim ve akılla gerçeği bulma" olarak tanımlar. Hikmet, Allah için kullanıldığında "eşyayı bilmek ve onu en sağlam ve kusursuz biçimde yaratmak", insan için kullanıldığında "mevcudatı bilip hayırlar işlemek" anlamına gelir. Hüküm hikmetten daha geneldir; her hikmet hükümdür, fakat her hüküm hikmet değildir (el-Müfredât, hkm mad.).
İlk müfessirlerden biri olarak kabul edilen Mukatil b. Süleyman'a göre ise hikmetin beş anlamı vardır: 1. Kur'an'da geçen öğütler (Bakara 2/231; Âl-i İmrân 3/48; Nisâ 4/113), 2. Anlayış (fehm) ve ilim anlamında hüküm (Meryem 19/12), 3. Nübüvvet (Bakara 2/251; Nisâ 4/54; Sâd 38/20), 4. Kur'an'ın tefsiri (Bakara 2/269), 5. Bizzat Kur'an (Nahl 16/125) (Kutluer, s. 503).
Elmalılı Muhammed Hamdi hikmet kelimesinin belli başlı anlamlarını şu şekilde sıralamaktadır: Söz ve fiilde isabet etme, doğruyu tutturma, bir şeyin özünü kavrayan sağlam ilim ve bununla amel etmek, eşyanın hakikatini anlamak, ilim ve o ilmin amacını kavramak, varlıkların özündeki anlamları anlamak, doğru ve güzel işlere yönelmek (Yazır, s. 205 – 215).
Çok geniş bir anlama sahip olan hükm mastarı ve ondan türeyen kelimeler, isim ve fiil olarak Kur'an-ı Kerim'de 210 yerde geçmekte ve her biri kullanıldığı yere göre farklı mânalar taşımaktadır. Sadece hikmet kelimesi ise Kur'an-ı Kerim'de on yerde kitap kelimesiyle birlikte olmak üzere yirmi defa yer almaktadır. Kelime üç defa mülk ve birer defa da mev'iza, hayır, âyet kelimeleriyle birlikte kullanılmıştır. Hikmetün bâliga ifadesi ise doğrudan Kur'an-ı Kerim'i işaret eder.
Bilmek ve anlamak kavramları ile mâna bütünlüğü bulunan hikmet kavramına dair ortaya konulan görüşler bir bütünde değerlendirildiğinde, kavramın ilim, tefekkür ve eğitimle doğrudan ilgili olduğu, bilgi, irade ve davranışla bağı bulunduğu anlaşılmaktadır. Hikmet-bilgi ilişkisi bilginin hem kaynağını hem de niteliğini dikkate almayı gerektirir. Hikmetin kelime anlamında yer alan yargıda bulunmak, hüküm vermek bilgiye dayanması gereken eylemlerdir. Bu eylemlerde isabet edebilmek için ise bilginin doğru ve işin hakikatine yönelik olması elzemdir. İşin hakikatine yönelik bilginin elde edilmesi eşyanın tabiatına dair farklı disiplinlerle ilgilenmeyi ve disiplinler arası ve bütüncül bir bakışa sahip olmayı gerektirmektedir. Bu noktada ise bilgiyi elde edecek kişinin özellikleri, bilginin elde edileceği kaynağın ve yöntemin niteliği eğitimin önemli bir konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Zira bilginin elde edilişinde bireyin bilgiyi alma ve kavrama yetisinin, kaynağının güvenilir olmasının ve nasıl temin edildiğinin, bilginin doğruluğu ve kesinliği üzerinde belirleyici rolü vardır. Bu husus hikmetin bir diğer anlamı olan eşyanın hakikatinin bilinmesi açısından da önemlidir. Eşyanın hakikatinin bilinmesi hem eşyanın tabiatına yönelik farklı disiplinlerle ilgilenilmesini hem de bu hakikati anlamayı engelleyen çeşitli insanî sınırlılıkları bertaraf edecek yöntemlerin geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.
Hikmetin bilginin yanı sıra irade ve davranışla olan bağı itibariyle ahlak ile de yakın ilişkisi olduğunu ve ahlakın temelinde yer aldığını söylemek mümkündür. Bir eylemin ahlakî nitelik taşıması, temelinde yatan bilginin doğru ve meşru olmasına bağlıdır. Ahlakî davranış ise doğru bilgiye dayalı seçim yapma yönünde irade kullanabilme imkânı ile ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla doğruyu bilmek, doğruyu seçmek ve doğru olanı yapmak hikmet ile ahlakın ilişkisini ifade etmektedir. Hikmet pratiğe dönüşen bir felsefe olması hasebiyle de toplumsal ahlak kavramı ile ilişkilidir.
Türk-İslam geleneğinde hikmet kavramı merkezî bir konumdadır. Kendisi de hikmet olarak tanımlanan Kur'an-ı Kerim'de kavramın özellikle eğitime dair iki yönünü görmek mümkündür. Bunlardan birincisi, hikmetin eğitimin amaçları arasında yer almasıdır. Bu yönüyle hikmet hem hakikati bilme hem de doğru kavrama, anlama ve yargıda bulunma anlamları itibariyle eğitimin kazandırması beklenen en temel hedeflerinden biridir. Kur'an hikmeti Allah tarafından verilen önemli bir kazanım ve peygamberliğin temel vasıflarından biri olarak vurgulamaktadır. Bu vurgu, peygamber kavramının hikmetle bağına işaret etmektedir. Söz konusu bağ kapsamında hikmetin ortaya çıkardığı bazı değerlerin peygamberlerin örneklikleri çerçevesinde örnek alınması da beklenmektedir ki doğruluk, işini iyi yapma, zan ile hareket etmeme, adaletli davranma, ilmiyle amel etme bunlardan bazılarıdır.
İkinci olarak, hikmetin Kur'an'da bir yöntem olarak da ifade edilmektedir: "Rabbinin yoluna hikmet ile ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış" (Nahl 16/125). Buna göre hikmet eğitimde aktarılmak istenen değerlerin karşı tarafa sağlıklı biçimde ulaşabilmesi için gözetilmesi gereken bir yöntem olmaktadır. Diğer taraftan mesajın içeriğinin nasıl olması gerektiğini de ifade etmektedir. Dolayısıyla hikmet bir yönüyle mesaj diğer yönüyle yöntem olarak dikkat çekmekte; hikmete yakışır bir aktarımın ise ancak güzel bir üslupla yoluyla gerçekleşebileceği vurgulanmaktadır. Bu husus eğitim sürecinde iletişime dair bir ilke niteliği de taşımaktadır.
Anlamlarına binaen Hz. Peygamber'in hikmeti "müminin yitik malı" olarak tanımlamasının, özellikle ilk fetihlerden sonra farklı coğrafyalarda karşılaşılan bilgi birikiminin tercüme faaliyetleriyle birlikte İslam toplumuna aktarılmasında önemli rol oynadığını söylemek mümkündür. Zira bu yaklaşım, hikmetin farklı kültür ve anlayışlar içerisinde de yer alabileceği düşüncesini beraberinde getirmektedir ki bu anlayış "hikmeti hâlide" (ezelî hikmet) kavramıyla ifade edilmektedir. Dolayısıyla hikmet kavramı farklı kültürlerden beslenmeyi de mümkün kılmakta ancak bunu yaparken bilginin niteliğini, kaynağını ve elde etme yöntemini de dikkate almayı gerektirmektedir. İslam coğrafyasında çeşitli ilim dallarının fetihlerle beraber gelişmeye başladığı, yöntem olarak düşünülebilecek usul bilgisi üzerine ilmin önemli bir unsuru olarak ciddi ve sistematik çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bu gelişmelerde hikmet kavramına bakışın ve hikmeti ilmin ve dolayısıyla eğitimin merkezî kavramlarından biri olarak kabul etmenin önemli etkisi olduğu açıktır.
Hikmeti ilk defa bir tasavvuf terimi olarak ele alıp inceleyen Herevî'ye göre hikmetin üç mertebesi vardır: Birincisi, bir durumu veya işi görmek, bilip tanımak; ikincisi, bunu ifade etmek; üçüncüsü ise onu uygulamak ve yaşamaktır. Bu noktada eğitimde bilgi ile söz ve davranış bütünlüğünün sağlanması açısından hikmet bir model oluşturmaktadır.
Türk düşünce geleneğinde hikmetin kendini üç ahlakî erdemle ifade ettiği görülmektedir: Bilgi/irfan, cesaret ve kanaatkârlık. Bu üç temel erdem, bireyin mutluluğu, toplumun refahı, devletin adaleti ve doğanın uyumu için gerekli görülmüştür. Kadim hikmet anlayışında bilgi, kişinin hem kendisiyle hem de yaşadığı doğa ile uyum ve bütünlük içinde olmasına yardımcı olan en önemli erdemlerden biridir. Çünkü töreye göre doğa ile insan arasında ontolojik bir farklılık yoktur; aksine, birbirini tamamlayan iki unsur olarak kabul edilirler. Hilmi Ziya Ülken, Türk hikmet anlayışını kısaca "gerçekçi/hakikatçi" ve "ilerlemeci/terakkîci" olarak tanımlar (Ülken, s. 54). Buna göre Türkler'in hayata ve eşyaya yönelik geliştirdikleri bakış açısı çerçevesinde doğa olaylarının mistik ve agnostik bir düşünceyle açıklanmaya çalışılmaması, daha gerçekçi bir temelde ve nispeten basit bir nedensellikle izah edilmesi bunun önemli bir örneği olarak kabul edilmektedir. Nitekim Türk irfanını yansıtan çeşitli hikâyelerde ve destanlarda, hayata dengeli bir yaklaşım sergilendiği; sınırsız bir kayıtsızlık ya da katı bir kadercilik (fatalizm) anlayışı yerine insanı ontolojik ve ahlakî nitelikleriyle bir bütün olarak ele alındığı söylenebilir.
Türk-İslam düşüncesinin kurucu kaynaklarından olan Fârâbî'ye göre varlıkların mahiyet ve hakikatini insana bildiren üstün bir yetkinlik olan hikmet, faal akılla bağlantılıdır ve insana gerçek amacı, yani gerçek mutluluğu bildirir. Pratik hikmet ise bu mutluluğu elde etmek için yapılması gereken işleri gösterir. Hikmet, nihaî amacı gösterirken, pratik hikmet bu amaca ulaşmak için gerekli araçları insana kazandırır ve böylelikle insanı erdeme, yetkinliğe ve neticede mutluluğa ulaştırır. Bu açıdan hikmet insana gerçek mutluluğu bildirendir. Ona göre, insanın en önemli görevi, erdem ve mutluluğa ulaşmak için araştırma yapmasıdır. İnsan, doğru bir araştırma neticesinde "varlıkların nihaî nedenlerinin" bilgisine ulaşacak; bu da insana hikmete ulaşmanın yollarını açacaktır. İnsan, yaratılış amacını, yani sahip olması gereken yetkinliği ve bunu nasıl elde edeceğini araştırmaya başlayınca ise erdemleri öğrenecektir. İnsanın yaratıldığı yetkinliğe, yani mutluluğa, engel olan şeyler ise kötülük, erdemsizlik ve rezilliktir. Fârâbî araştırmacının, erdem ve erdemsizliğin her birinin "ne" ve "nasıl" olduğunu, "neden" ve "niçin" olduğunu, bütün soru-cevap sürecini bilip anlayarak, onları birbirinden ayırt edene kadar tanımlaması gerektiğini belirtir ki bu "siyasî ilim"dir. Bir kişi hikmeti yani bütün varlıkların erdem ve yetkinliği kendisinden aldıkları ilk "Bir"i bildiğinde, erdem ve mutluluğu da bilir. Kişi, bu varlıkların her birinin bu nitelikleri O'ndan nasıl aldığını, her birinin yetkinlikten ne kadar pay aldığını ve insanın da "Bir"den yetkinlik alan varlıklardan biri olduğunu anladığında, hikmet sahibi olarak insanın "Bir"den aldığı en büyük erdemi/yetkinliği ve sonuç olarak mutluluğu da bilir. Kısacası ona göre insanı, insân-ı kâmil yapmadığı müddetçe hikmet isimden öteye varamaz. Böylelikle Fârâbî'nin hikmeti, eğitimin nihaî hedefi olarak insanın kendini gerçekleştirebilmesinin en önemli şartlarından biri şeklinde değerlendirdiği ortaya çıkmaktadır.
"Mutluluk veren bilgi" anlamına gelen Kutadgu Bilig eserinde insanı dünyada ve ahirette mutluluğa götürecek erdem ve hikmetlerden bahseden Yûsuf Has Hâcib'e göre erdemin ve hikmetin amacı, insanı en yüksek mutluluğa, yani kuta hazırlamak için aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim sahibi yapmaktır. Anlayış olarak ifade edilebilecek basiret, feraset, aklı başındalık gibi nitelikler kişinin hikmeti elde etmesi için gerekli hususlardır. Bu niteliklere sahip olabilmek için önce "Bir"i bilmek, "Bir"i isim, sıfat ve eylemleri ile tanıyarak tevhide varmak ve bilginin insanı değiştiren, yetkinleştiren gücüne kesin bir inançla inanmak gerekir. Bilgi, kişinin kendine hâkim olması için gereken en önemli unsurdur. Kendine hâkim olabilmek için, severek ve isteyerek, gönül, samimiyet ve sevgi ile hikmetli sözlere ve erdemin gerektirdiği yaşam biçimine uymak gerekir. Onun bilgiyi anlayış ile yani basiret, feraset, akıl gibi niteliklerle birlikte kullanması, anlayış kazandırmayan bilgiyi bilgi olarak kabul etmemesi, hikmete yaklaşımını da ortaya koymaktadır.
Türk-İslam geleneğinde hikmetin hayattaki yerine dair en önemli kaynaklardan biri de Dîvân-ı Hikmet'tir. Eserin sahibi olan Ahmed Yesevî Türk edebiyatında tasavvufî şiir geleneğini başlatan ve müritlerin eğitiminde "hikmet" şiirlerini makam ile söyleyerek tasavvufî irşatta edebî ve müzikal yöntemleri öne çıkarmak suretiyle yeni bir eğitim usulü oluşturan ilk isim olarak kabul edilmektedir. Eserindeki ilk hikmet, söz söylemek ve onu iyi dinlemekle ilgilidir. Hikmetin kaynağında söz dinlemek yatar ve bunun bir kabiliyet gerektirdiğine dikkat çeker. Hikmetin temel kaynağı ise Kur'an ve Hz. Peygamber'dir. Buna göre kulak verilmesi gereken sözlerin başında Kur'an gelmektedir. Hikmetli sözler çerçevesinde en çok tavsiye edilenler riyazet ve mücahedeye yönelmek, erenlerin sözlerini dinlemek, boş dünyadan uzaklaşmaktır. Ona göre gerçek erenlerin sözlerine yeterince önem verilmemekte ve halkın çoğunluğu nefs-i emmâreye esir olmaktadır. Yesevî'ye göre, riyazet ve mücahede ile züht ve takva, hakikat ve hikmet mertebesine ulaşabilmek için elzemdir. Hak yoluna girmek kolay değildir; bu sebeple "hikmetler" bu yolun ışıklarıdır. Hikmet, müminin yitiğidir ve ereni aşk yoluna iletir.
Yesevî'ye göre erdem, insanlara ölçülü yaşamayı öğretmesi açısından oldukça önemlidir, ancak kalbin tatmini için yeterli değildir. Erdemi alışkanlık haline getiren kişi, kalbinin tatminkâr olduğu bir hayat için kesinlikle "hikmet sahibi" olmalıdır. Hikmete sahip olan, mutmain olmak için akıl, kalp ve bütün anlayışını varlığın bütün sebeplerini bilmeye ve onu istemeye (marifet) adadığı için "hikmet sahibi" olmuştur. Bu vasıtayla "en yetkin olan varlığı" bilen ve kendi bireysel varlığını hikmetin de bir derece üzeri olan aşk makamı ile O'nun varlığına teslim edenler hikmet sahipleridir. Yesevî için birbirinden koparılmaksızın sıra ile sahip olunması gereken insanlık makamları erdem, hikmet ve aşktır.
Türk düşüncesinde ve buradan hareketle şekillenen eğitim geleneğinde hikmet daima belirleyici bir yere sahip olmuştur. Özellikle bilgi ve ahlak anlayışının belirlenmesinde hikmet yön veren kavramlardan biri olagelmiştir. Bu doğrultuda ahlak kitaplarında yaygın olan hikmet tanımına bir örnek olarak Kınalızâde'nin Ahlâk-ı Alâî adlı eserindeki şu tanım önemlidir: "Hikmet, eşyayı, layıkı ne ise, o surette bilmektir. Ef'âlî, layıkı ne ise öyle eylemektir. Hikmet, nefs-i insanîde ilim ve amelin husulü, nefs-i insanînin iki cihetten kemale vusulüdür." Tanımın ortaya koyduğu üzere hikmet temeline dayalı bir ahlak eğitiminin hakikati bilmek ve bildiğine göre davranmak, amel etmek esasını taşıdığı görülmektedir.
İçeriği ve tarihsel süreci itibariyle hikmet kavramının felsefe ve tasavvuf başta olmak üzere birçok bilim sahasıyla ilişkili olmakla birlikte özellikle din eğitimi açısından ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu söylenebilir. Zira kavram birçok düşünür tarafından metafizikle ilişkili görülmüş, özellikle klasik İslam düşüncesinde yönlendirici bir metafizik görüşü olmayan bilim insanları hakîm kabul edilmemişlerdir. Bu doğrultuda hikmet kavramı din eğitiminde öncelikle bir bilme ve kavrama biçimi olarak önem kazanmaktadır. Buna göre varlığın aslî sebebinin insanın kendinden başlayarak anlaşılması insanın kendini tanıyarak yaratıcı ile bağını kurmasına zemin teşkil etmektedir. Yaratıcı ile kurulan bağ ise insanı yine varlığın aslî sebebinin anlaşılmasına götürmektedir. Bu anlayış insanın hem kendisine hem de kainata ibret alma, sebep sonuç ilişkileri üzerinde düşünerek, anlamaya çalışarak bakmasını gerekli kılmaktadır. Kültürümüzde "hikmet nazarıyla bakmak" şeklinde de ifade edilen bu bakış açısı hikmetin hakikati anlama yolunda insanı yönlendiren bir kavram olduğuna işaret etmektedir. Bu husus aynı zamanda hikmetin hakikati aramak ve ona ulaşmak, hakikati kavramak, anlamak gibi yönlerini de ifade etmektedir. Dolayısıyla hikmet din eğitiminde bir anlamlandırma sürecine işaret etmektedir. Bu durum din eğitiminin hikmet bağlamında eşyanın hakikatini anlamak üzere farklı disiplinlerle ilişki kurması mânasına da gelmektedir. Zira hikmete ve hakikate ulaşmanın en önemli unsurlarından biri hakikate götüren bilgiyi edinmektir ki bu durum eşyanın tabiatına ait çok yönlü bilginin edinilmesini gerekli kılmaktadır. Bunun yanında bu bilgiyi edinmeyi ve anlamayı engelleyecek ön yargı, yanlış bilgi gibi bireysel ve çevresel etkilerden arınmak üzere insanın iradesini kuvvetlendirmesini ve kendi hakikatinin idrakine varmasını da gerekli kılmaktadır. Nitekim kişinin nefsini eğitmesi hikmete ulaşmanın bir parçası olarak kabul edilmiştir. Söz konusu eğitim hem bedenin hem de duyguların kontrolünü, itidalli olmayı, aşırılıktan uzak durmayı gerektirmektedir ki bu yönüyle hikmet din eğitiminde önemli bir yere sahiptir. Tefekkür, tezekkür gibi kavramlar ise hikmete ulaşmak doğrultusunda bilginin değerlendirilmesi açısından düşünme biçiminin önemine dikkat çekmektedir. Ayrıca hakikati bilme ve bildiğini hayata geçirme gibi özellikle İslam din eğitimi açısından önemli bir kazanım da hikmeti din eğitiminin temel değerlerinden biri haline getirmektedir. Kur'an'da işaret edildiği üzere hikmet, bir üslup ve yaklaşım biçimi olarak din eğitiminde bir yöntem niteliği de kazanmaktadır.
Ahmed Yesevî. Dîvân-ı Hikmet. haz. H. Bice. Ankara 2009.
Batman, Elif. Din Eğitimi Açısından Hikmet Kavramı. YLT, Marmara Üniversitesi, 2016.
Bice, Hayati. Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî. Ankara 2016.
Candan, Ergun. Türkler’in Kültür Kökenleri. İstanbul 2015.
Fârâbî. Tahsîlu’s-Sa‘âde. çev. H. Atay. İstanbul 2003.
a.mlf. el-Medînetü’l-Fâzıla. çev. Y. Aydınlı. İstanbul 2018.
İbn Manzûr. Lisânü’l-Arab. C. II, Beyrut (t.y.).
İbn Miskeveyh. Ahlâkı Olgunlaştırma. çev. A. Şener v.dğr. Ankara 1983.
Kınalızâde Ali Efendi. Ahlâk-ı Alâî: Ahlâk İlmi. haz. H. Algül. İstanbul t.y.
Kutluer, İlhan. “El-Ulûmu’l-Felsefiyye: İslam Entelektüel Geleneğinde Felsefenin Bilim Olarak Kavranışı Üzerine”. Akademide Felsefe, Hikmet ve Din. ed. B. A. Çetinkaya. Zonguldak 2014, s. 403-420.
a.mlf. “Hikmet”. DİA. 1998, XVII, 503-511.
Özgen, Mehmet Kasım. “Klasik Türk Düşüncesinde Hikmet ve Erdem Anlayışı”. Bilimname. 41 (2020), s. 835-862.
Pirinç, Ahmet. “Eski Türk Dininde Metafizik ve Hikmet”. Teke: Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi. 9/1 (2020), s. 425-439.
Râgıb el-İsfahânî. el-Müfredât, fî Garibi’l-Kur’ân. thk. M. S. Kilani. Kahire 1961.
Ülken, Hilmi Ziya. Türk Tefekkürü Tarihi. İstanbul 2013.
Yazır, Elmalılı M. Hamdi. Hak Dini Kur’an Dili. C. II, İstanbul 1992.
Yusuf Has Hacib. Kutadgu Bilig. haz. F. Silahdaroğlu. Ankara 2000.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/hikmet
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.