A

KÂTİP ÇELEBİ(1609-1657)

Kitabiyat âlimi, tarihçi ve coğrafyacı.

  • KÂTİP ÇELEBİ
    • Fikret SARICAOĞLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/katip-celebi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    KÂTİP ÇELEBİ
KÂTİP ÇELEBİ (1609-1657)

Kitabiyat âlimi, tarihçi ve coğrafyacı.

  • KÂTİP ÇELEBİ
    • Fikret SARICAOĞLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/katip-celebi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    KÂTİP ÇELEBİ

Otobiyografisini kaleme alan ender Osmanlı müelliflerindendir. Kendisinin İstanbul bilginleri arasında Kâtip Çelebi adıyla, Dîvân-ı Hümâyun mensupları arasında ise Hacı Halife lakabıyla tanındığını belirtir. Asıl adı ve tam künyesi Mustafa b. Abdullah'tır. Doğma büyüme İstanbullu olduğunu birden fazla çalışmasında belirtmiştir. Babası Abdullah, Enderun'da yetiştirilmiş ve Sultan III. Mehmed'in (1595-1603) cülusunda silahtarlık göreviyle saray dışında istihdam edilmeye başlanmıştı.

Eğitim hayatı otobiyografilerinden izlenebilmektedir. Beş-altı yaşına gelince babası, Kur'an-ı Kerim ve tecvit talimi için Kırımlı İmam Îsâ Halîfe Kırîmî'yi hoca olarak tutmuş, Kur'an hıfzıyla beraber, kıraat kurallarıyla ilgili Mukaddeme-i Cezeriye ile namazın şartlarına dair Şurûtü's-Salât'ı okumuş, Mesih Paşa ve Zekeriyâ Efendi Dârülkurrası'nda, yarısına kadar ezberlediği Kur'an-ı Kerim'i arzetmiştir. Daha sonra yine İlyas Hoca'dan Arapça grameriyle ilgili et-Tasrîf ve el-Avâmil'i okumuş, Böğri Ahmed Çelebi adıyla bilinen hattattan güzel yazı dersleri almıştır.

1621-1622 yıllarında Dîvân-ı Hümâyun'a bağlı Anadolu Muhasebesi Kalemi'nde şâkirt olarak vazifeye başladı. Yaklaşık on dört yaşlarında, Osmanlı devlet ve toplum hayatı bakımından büyük çalkantıların yaşandığı ve Sultan II. Osman'ın (1618-1622) katliyle sonuçlanan hadiselere kalemiye cephesinden ve yakından şahit oldu. Buradaki bir halifeden rakamları, hesap kurallarını, siyâkat yazısını ve rakamlarını öğrendi. İlk katıldığı seferler, 1624 yılında çıkılan Tercan seferi ile 1626 yılındaki Bağdat seferidir. Sefer dönüşü Mukabele veya Süvari Mukabelesi Kalemi'nde göreve başladı.

Kâtip Çelebi'nin hayatındaki açık değişim, 1629 yılında orduyla birlikte İstanbul'a dönüşü sonrasındadır. Kendi ifadesiyle, bir gün Kadızâde Mehmed Efendi'nin (ö. 1636) şöhretli zamanıdır ve Fatih Camii'ndeki vaazını dinlemeye gitmiş, onun ilim tahsiline teşvik eden sözlerinden etkilenmiştir.

Kâtip Çelebi, Veziriazam Hüsrev Paşa'nın (ö. 1632), 1629 tarihli Hemedan ve Bağdat seferine katıldıktan sonra 1632'de İstanbul'a dönüldüğünde, tekrar Kadızâde'nin derslerine devam ederek tefsir, İhyâü Ulûm, Şerh-i Mevâkıf, Dürer ve Tarîkat-ı Muhammediye'yi okur. 1633'te katıldığı İran seferinde kışlamak için ordunun Halep'e gitmesini vesile edinerek 1634'te haccı ve ziyareti tamamlayarak orduya Diyarbakır'da iken tekrar katılır. Kış aylarını şehrin bilginleriyle sohbet ve müzakere ile geçirir. İstanbul'a döndükten kısa bir süre sonra katıldığı son sefer, 1635'te Sultan IV. Murad'la (1623-1640) çıkılan Revan seferi olur. On yıldan fazla bir süre seferlerde bulunmuş olan Kâtip Çelebi, artık geriye kalan ömrünü ilim tahsiline harcamaya niyet ettiğini, böylece de küçük cihattan büyük cihada dönülmüş olduğunu belirtmiştir.

Kâtip Çelebi'nin yoğun şekilde ders aldığı yıllar bundan sonradır. Bu sırada fazileti ve engin bilgisiyle tanınan A'rec Mustafa Efendi'yi (ö. 1653) her ilimde mahir bularak üstat kabul etmiş, on yıl boyunca ondan Tefsîr-i Beyzâvî, Tavzîh, Kadî-Mîr, İsfahânî, Âdâb-ı Bahs, Fenârî, Şerh-i Tehzîb, Şemsiye, Kadî Adud, Şerhu Adud, Eşkâlü't-Te'sîs, Şerhu Eşkâli't-Te'sîs, Şerh-i Çağmînî-i Kadîzâde, Arûz-ı Endelûsî, dördüncü babın sonuna kadar Hidâyetü'l-Hikme, Mülahhas fi'l-Hey'e'yi okumuş, Zîc-i Uluğ-Beg'den takvim çıkartma kurallarını görmüştü.

1639 yılından itibaren İstanbul'da aklî ve naklî ilimlerde ehil olduğunu belirttiği Ayasofya Dersiâmı Kürd Abdullah Efendi (ö. 1654), Arap dili ve edebiyatında tetkik ve tahkik sahibi olarak tanıttığı Süleymaniye Dersiâmı Kiçi Mehmed Efendi (ö. 1644), İstanbul'a gelen Molla Ahmed Haydar Suhrânî şâkirdi Ermenekli Vaiz Veliyüddin Efendi, söz konusu yıllardaki hocaları idi. Veliyüddin Efendi ile ağırlıklı olarak mantık, meânî ve beyan ilimlerinde Askalânî'nin Nuhbetü'l-Fiker'ini, Kitâbü Telhîsi'l-Miftâh'ı, İmam Sirâcüddin Muhammed'in Ferâiz'ini ve Kâtibî'nin mantığa ait Şemsiyye'sini müzakere etmişti.

Asıl hedefi olan senet zincirine dahil olmak için Ermenekli Veliyüddin Efendi'den Nuhbe ve Elfiyye dersleri almış ve iki yılda usûl-i hadis ilmini tamamlamıştır. Bu itibarla Kâtip Çelebi'nin eğitim hayatı bahsinde, noksanlık imasıyla tekrar edilen düzenli medrese eğitimi görmediği şeklindeki sözler, küçüklüğünden itibaren özel ve en muteber hocalarla devam eden tahsil yıllarıyla birlikte değerlendirilmelidir.

Kâtip Çelebi'nin ders vermeye başladığı tarih 1644 yılıdır. Bir taraftan çalışmalarını kaleme alırken Şeyhülislam Zekeriyâzâde Yahyâ Efendi'nin (ö. 1644) kendisine sormasından hareketle, ders verdiğini, metodunu, azdan çoğa doğru ilerleyerek bütünü kavramak olarak belirtmiştir.

1645'te Osmanlı-Venedik savaşı ve Girit adası seferi çıkmasıyla birlikte Kâtip Çelebi, kara ve deniz haritalarını incelemeye başlamış, harita resminin nasıl olduğunu araştırmıştır. Deniz tarihi ve deniz haritacılığına olan ilgisiyle ilk biten çalışması, 1645-1646 yıllarında tamamladığı Müntehab-ı Bahriye'dir. Bu sırada başhalifelik hakkı olmasına rağmen verilmediği gerekçesiyle istifa ederek evine çekilmiştir. Tekrar vazifesine döndüğü tarih Ekim-Aralık 1648'dir. 1649-1650 yıllarında hikmet, matematik, tıp ve benzeri ilimlere ait Sî-fasl, Bîst-bâb risalelerini, Çağmînî Şerhi Kadızâde Rûmî'yi ve Ali Kuşçu Fethiye'sini tekrar tekrar okutmuştur. Tahrir ve telife devam ederek müsvedde çalışmalarını 1651'den itibaren temize çekmeye başlamıştır. Son eseri 1657'de tamamladığı Mîzânü'l-hak idi.

6 Ekim 1657 Cumartesi günü vefat etti. Zeyrek Vefa mahallesindeki yok edilen Voynuk Şücâüddin Mescidi karşısında yer alan ve sonradan adı verilen mektebin haziresine defnedildi. Bakımsız olan kabri ve silindirik şâhidesi 1953'te yenilenmiştir. Şâhideden kalan parça Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi'ndedir. Yeri değişmediği anlaşılan kabri, günümüz tarifleriyle Unkapanı İMÇ 3. Blok bitişiğinde etrafı çevrili özel hazirededir. Eserleriyle de kendisini bilen Rumeli Kazaskeri Vişnezâde Mehmed İzzetî Efendi'ye (ö. 1681) göre Kâtip Çelebi, gayret sahibi, güzel huylu, erdemli, az konuşur ve bilgin yaratılışlıydı. Onunla gençlik arkadaşı olan Uşşâkîzâde Abdülbâki Efendi (ö. 1679), Kâtip Çelebi için rindle de zâhitle de uyum içerisinde, her işte âhengi gözetir, yiyip içmeye meyilli değil ve küçükle küçük, büyükle büyüktür demiştir.

Kâtip Çelebi'ye göre bütün iyiliklerin temelinde olan ilmin gayesi, hakikate ulaşmak ve ahlakı düzeltmektir (Keşfü'z-Zunûn, I, 21-22 vd.). Ona göre ilim insanları sadedir, süse kaçmaz, kanaatkârdır ve kin tutmaz. Bugünkü anlayışa göre eğitim öğretim usulü bahsinde, kolaydan güç olana, belli olandan karmaşık olana doğru ilerlemeyi tavsiye etmektedir. İlmi kısaca "İlim, cevâb ve suâl ve kanûn üzre her bâbdan kîl ü kaldür" diye tarif etmiştir.

Tarihin önemini, sözlük ve terim anlamlarını, konusu ve faydasını Arapça Fezleke başta olmak üzere birkaç eserinde tarif emiş, görenler için tarih ilminin başka bir hayat yerine geçtiğine değinmiştir. Kısaca tarihin vazifesi ise "vekâyii vukûu üzre beyân"dır. Kâtip Çelebi duyulmadık kelime ve tabirler yerine sade ve açık ifadelerle meramını anlatmayı tercih etmiştir. Önce kısa notlar aldığı, fiş diyebileceğimiz parça kâğıtlara aktardığı ve bolca kısaltma kullandığı görülür. Bâtıl âdetleri teşhis ve eleştirideki isabeti, toplum ve devlet hayatıyla ilgili görüşleri daha sonraki yüzyıllarda da değerini korumuştur. Büyük kamusçu Şemseddin Sâmi (ö. 1904) onu Doğu maarifinin yüz akı, son vakanüvis Abdurrahman Şeref (ö. 1925) doğunun en büyük allâmesi tarifiyle yâdetmişlerdir.

Doğulu ve Batılı pek çok ilim erbabı, Kâtip Çelebi'nin XVII. yüzyılın büyük bir Türk âlimi olduğunda hemfikirdir. Özelde büyük bir kitabiyat âlimi, ciddi bir tarihçi ve coğrafyacıdır. Devrinde ansiklopedi kelimesinin bugünkü karşılığı olmasa da anlayabilmek amacıyla geniş uzmanlıkları ve kitaplarının çeşitliliği dolayısıyla böyle bilginlerin ansiklopedik âlim olarak tasvifi benimsenmiştir. Eserlerindeki asıl hareket merkezi, devlet ve toplum hayatında olumsuzluklara sebep olan gelişmeleri teşhis etmek ve tedavi yollarını aramaktır. İbn Haldun'un (ö. 1406) etkisiyle müellif, Düstûrü'l-Amel isimli kitabında devlet/toplum hayatını, yetişme-büyüme, olgunlaşma-duraklama ve gerileme-düşme olarak taksim etmiştir. İlave olarak bazı önlemlerle dönemlerin daha uzun sürece yayılabileceğini öngörmüştür.

Kâtip Çelebi medreselerde aklî ilimlerin eğitim ve öğretiminde aksamalar olduğuna, söz konusu disiplinlerde yeni hocalar ve bilginler yetişmediğine dikkat çekmiştir. Medreselerde aklî ilimlerin öğretiminden tamamen vazgeçildiğine dair bir tespiti yoktur. Eserleri ve düşüncelerinin XX. yüzyılın ilk yarısında sıkça yapıldığı üzere, pozitivizm, rasyonalizm ve benzeri ideolojiler ve uygulamaları için örnek veya dayanak merkezi olması mümkün değildir.

Eserleri: Başta tarih, coğrafya/tarihî coğrafya, biyografya/bibliyografya ilimlerinde telif, tercüme ve derleme yoluyla kaleme alınan birçok eserin sahibidir. Kâtip Çelebi'nin bugün için yirmisi mevcut olan yirmi üç çalışması bulunmaktadır. Başka müelliflere ait eserlerin sahibi bulunduğu nüshalarına, büyüklü-küçüklü notlar veya tashihler düştüğü çalışmaları da mevcuttur.

1. Edebî Derleme/Antoloji. a) Câmiu'l-Mütûn min Celli'l-Fünûn. Kâtip Çelebi'nin okuduğu/okuttuğu otuz (mevcut yirmi yedi) eserin özet ve şerhleridir. Her ilim bir ana metin esas alınarak telhis ve tahşiye edilmiştir. 1654'te telif edilen bu Arapça eserin yegâne nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndedir (Emanet Hazinesi, nr. 1763). b) Dürer-i Müntesire ve Gurer-i Münteşire. Müellifin çeşitli konulara dair seçip topladığı mesele, fıkra, hikâye vesairden oluşan bir mecmuadır. Yemek yeme adabı, Kâbe içinde namaz, hasta ziyareti, hülle, kerametin inkârı, satranç, iftar vesair çok çeşitli konu bunlar arasındadır. Arapça ve pek azı Türkçe olan Dürer-i Müntesire'nin Kâtip Çelebi'nin el yazısıyla olan yegâne nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi'ndedir (nr. 4949). c) Tuhfetü'l-Ahyâr fi'l-Hikem ve'l-Emsâl ve'l-Eş'âr. Muhtelif konularda faydalı ve merak edilen bilgilerin bir araya getirildiği muhâdarat kitabıdır. Türkiye'de bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir (Esad Efendi, nr. 2539).

2. Bibliyografya/Biyografya. a) Keşfü'z-Zunûn an Esâmi'l-Kütüb ve'l-Fünûn (bk. Keşfü'z-Zunûn); b) Süllemü'l-Vüsûl ilâ Tabakati'l-Fuhûl (bk. Süllemü'l-Vüsûl)

3. Coğrafya/Tarihî Coğrafya. a) Müntehab-ı Bahriye. Pîrî Reis'in Kitâb-ı Bahriye'sini ana metin yerinde kullanarak 1645-1646 yıllarında meydana getirdiği eserdir. Müellif Pîrî Reis'in ifadelerini kendi anlayışına göre tashih ederken, tarihî ilavelerde bulunmuş, yer adlarının aynî ve harfî harekelenmesine özen göstermiş ve eserin aslında olmayan yeni haritalar çizmiştir. Müellif hattı nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir (Mustafa Âşir Efendi, nr. 227). b) Cihânnümâ. Birinci telif Cihânnümâ, Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki eyalet ve sancakları ağırlıklıdır. Atlas Minor ve diğer Batılı eserlerin imkanlarıyla ve memleket anlatımları Doğu'dan Batı'ya sıralanmak üzere 1654'te başlanılan ikinci telifi Müteferrika Basmacı İbrâhim Efendi, müellif müsveddesinden hareketle ve büyük ilavelerle 1732'de yayımlamıştır. c) Levâmiu'n-Nûr fî Zulmet-i Atlas Minor. Dünya ülkelerinin coğrafyası, tarihi ve idaresi, halklarının sosyal ve dinî özellikleri gibi pek çok konunun anlatıldığı Atlas Minor'un Fransız asıllı mühtedi rahip İhlâsî Mehmed Efendi'nin sözlü ve serbest çevirisiyle 1655'te Türkçe'ye tercümesidir. Arnhem (Hollanda) 1621 baskısından yapılan tercümenin, büyük kısmı Kâtip Çelebi hattıyla yazılı olan nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi'ndedir (nr. 2998). d) Tuhfetü'l-Kibâr fî Esfâri'l-Bihâr. Tuhfetü'l-Kibâr'ın birinci bölümü, 1645 tarihli Girit seferine kadar deniz fetihleri ve derya kaptanlarının seferlerine tahsis edilmiştir. İkinci bölümü, Tersâne-yi Âmire, donanma ve deniz işlerine ayrılmıştır. Kaptan paşaların/kaptân-ı deryaların kısa biyografileri, Tersâne-yi Âmire personeli, donanmanın denize çıkışı merasimi ve benzeri pek çok konu Tuhfetü'l-Kibâr'ın ikinci bölümündedir. Tuhfetü'l-Kibâr neşrini Sultan III. Ahmed'e (1703-1730) ithaf eden İbrâhim Müteferrika, eseri bazı yararlı bilgiler ilavesiyle, dört harita ve iki şekil ile birlikte en iyi tertiple yayımlamıştır (1729).

4. Matematik/Aritmetik. a) Ahsenü'l-Hediyye bi-Şerhi'r-Risâleti'l-Muhammediyye. Ali Kuşçu'nun (ö. 1474) er-Risâletü'l-Muhammediyye fi'l-Hisâb'ından kelime ve cümle alınarak yapılan ancak noksan kalan bir çalışmadır. Muhammediyye, Bahâeddin Âmilî'nin (ö. 1621) Hulâsatü'l-Hisâb'ı telif edilinceye kadar Osmanlılar'da en makbul hesap kitabı idi. Ahsenü'l-Hediyye'nin Hacı Selim Ağa Kütüphanesi'ndeki yegâne nüshasının (Kemankeş Emîr Hoca, nr. 362/IV, vr. 81b-88b), Kâtip Çelebi'nin kaleminden çıkmış olması muhtemeldir.

5. Tarih. a) Fezleketü Akvâli'l-Ahyârİlmi't-Târîh ve'l-Ahbâr veya Fezleketü't-Tevârîh. Arapça kısa İslam tarihidir. 1642 yılında telif edilen eserde, yaratılıştan itibaren İslam devletleri sıralanmıştır. En geniş kısmın ayrıldığı Osmanlılar hakkındaki bahisler önemlidir. Müellif nüshası Fezleketü't-Tevârîh, Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndedir (Nadir Eserler, nr. 10318). b) Fezleke. 1592-1655 yılları arasındaki hadiseleri anlatan Türkçe Osmanlı tarihidir. Klasik İslam tarih yazıcılığı geleneğine göre anlatılmış ve her yılın sonundaki vefeyat bentlerinde vefat eden vezir, âlim, şeyh vesair ünlü kişilerin kısa biyografilerine yer verilmiştir. Müellif nüshası Âtıf Efendi Kütüphanesi'ndedir (nr. 1914). c) İrşâdü'l-Hayârâ ilâ Târîhi'l-Yûnân ve'r-Rûm ve'n-Nasârâ. Müellifin belirttiği miladî tarihle, 14 Ocak 1654'ten itibaren telifine başlanan risalede, genel olarak hıristiyanların dinî, siyasî, kanunî usulleri anlatılmakta, Papalık, Roma, Fransa, İspanya, Portekiz, Danimarka, Macaristan ve Venedik ülkeleri, siyasî ve dinî vasıflarıyla birlikte tanıtılmaktadır. d) Târîh-i Covannes Karyonis. J. Carion'un (ö. 1537 [?]) dünya tarihi olarak planladığı Latince Chronicon adlı kitabının İhlâsî Mehmed Efendi'nin sözlü çevirisiyle 1655'te yapılan tercümesidir. Tercümenin temize çekilmiş şeklini gösteren yegâne yazması Konya Belediyesi Koyunoğlu Müze ve Kütüphanesi'ndedir (nr. 14031). e) Revnâku's-Saltana veya Târîh-i Kostantîniye ve Kayâsira. Kâtip Çelebi'nin beyanlarına göre dört Bizans tarihi yazarının (Ioannis Zonaras, Nikitas Honiatis, Nikiferos Grigoras ve Laonicos Halkokondilis) çalışmalarının bir araya getirilmesinden oluşan Historia Rerum'un çeviri ve seçme yoluyla yazımıdır. Kâtip Çelebi, Osmanlı tarihi ile yeri geldikçe metin içinde ve kenarda kendi bilgilerini yazmıştır. Son bir araştırmada, Frankfurt'ta 1578'de basılan 714 sayfalık Historia'nın yaklaşık yüzde 78'lik kısmını Kâtip Çelebi'nin dikkate aldığı, ayrıntısıyla tespit edilmiştir. Yegâne nüshası Konya Koyunoğlu Müze ve Kütüphanesi'ndedir (nr. 14032)]. f) Takvîmü't-Tevârîh. Hz. Âdem'den 1648 yılına kadar yıl itibariyle savaşlar, fetihler, önemli kişilerin vefat tarihleri ve benzeri temel vakalar sıralanmaktadır. Osmanlılar'daki ilk ve tam anlamıyla kronolojik eser olarak değerlendirilir. Eser aynı zamanda Osmanlılar'daki vefeyatname türünün planlı ilk modelidir ve büyük rağbet görmüştür. Farklı tertipleri bulunan ve en çok zeyil yazılan tarih kitaplarından biri olan Takvîmü't-Tevârîh'i Basmacı İbrâhim Efendi 1733 yılına kadar uzayan eklerle birlikte aynı yıl yayımlamıştır. İtalyanca tercümesinin 1697'de yayımlanması dolayısıyla (G.R. Carli, ö. 1722), Hazi Halife Mustafa Cronologia Historica (Venezia 1697), Kâtip Çelebi'nin ilk basılan eseridir. 6. Siyaset. a) Düstûrü'l-Amel li-Islâhi'l-Halel. Veziriazam Tarhuncu Ahmed Paşa'nın (ö. 1653) talebiyle bütçe açığını müzakere etmek üzere toplanan özel meclis sonrasında müellifin tamamladığı, durum muhasebesini ve önerilerini ihtiva eden ıslahatname türü çalışmadır. 1653'te kaleme alınan risalede, reâyâ, asker ve hazine fasıllarında mevcut durum, unsurlar nazariyesine göre tahlil edilmiş, alınacak tedbirler "tenbih ve tebşir" başlıklarında aktarılmıştır. Padişaha da ulaştırılan Düstûrü'l-Amel'deki Kâtip Çelebi'nin düşünceleri daha sonraki ıslahatname yazarları tarafından model alınmış, tefrika halinde ilk neşri Tasvîr-i Efkâr'da 1863'te yapılmıştır. b) İlhâmü'l-Mukaddes min Feyzi'l-Akdes. Şeyhülislam Bahâî Efendi'ye (ö. 1654) sorduğu astronomi bilgisi gerektiren üç garip mesele hakkında, müellifin fetva formuyla kaleme aldığı risaledir. Muhtemelen 1654'te yazılan İlhâmü'l-Mukaddes'de, gece ve gündüz süreleri arasında büyük fark olan kuzey/kutup ülkelerinde namaz ve oruç vakitlerinin nasıl tayin edileceği, her ne tarafa dönülse, Mekke'den başka kıble olabilecek bir yerin bulunup-bulunmadığı gibi sorular cevaplanmaktadır. c) Mîzânü'l-Hak fî İhtiyâri'l-Ehak. Devrin dinî, ilmî ve siyasî tartışmalara konu olan başlıca meseleleri hakkında müellifin bilgi ve birikimlerini de telif ettiği son eseridir (1657). Aklî ilimlerin gerekliliği üzerinde durulan mukaddemeden sonraki yirmi bir mesele arasında teganni, tütün ve kahve gibi keyif verici maddeler, bidat, kabir ziyareti, millet, rüşvet gibi çok çeşitli münazara konuları bulunmaktadır.

Mîzânü'l-Hakk'ın sonunda kendi hal tercümesini yazan Kâtip Çelebi'nin, "kuru kavgaları" önlemek maksadıyla devlet idarecilerine, vaizlere ve talebelere öğütleri, vasiyetler bahsindedir. Eser ilk defa Tasvîr-i Efkâr'da 1864'te tefrikaya başlanmış, 1878'de müellif hattı Mîzânü'l-hak nüshası neşredilmiştir. Kâtip Çelebi'nin haber verdiği ancak nüshası ortaya çıkmayan veya günümüze ulaşmadığı anlaşılan başka eserleri de bulunmaktadır. O, gayet zengin bir kütüphaneye sahipti ve birbirinden farklı 1300 ciltli tarih kitabı ile ciltsiz daha fazla kitabı vardı. İstinsah dışında, mülkiyetinde olan kitapların nüshalarına notlar düşmüş, bir kısım eserlerin yazmalarına yaptığı haşiyelerle, çıkmalarla nüshayı çalışma malzemesi haline getirmiştir.

Kaynakça

Acat, Mehmet Hayri. “Kâtip Çelebî’nin ‘Ahsenü’l-Hediyye bi Şerhi’r-Risâleti’l-Muhammediyye’ Adlı Eserinin Yeniden Tahkiki”. Ḍâd: Arap Dilbilimi ve Edebiyatı Dergisi. 2/4 (2021), s. 467-518.

Bursalı Mehmed Tâhir. Kâtib Çelebi. İstanbul 1331.

Gökyay, Orhan Şaik. “Kâtib Çelebi”. DİA. 2002, XXV, 36-40.

a.mlf. “Kâtip Çelebi: Hayatı-Şahsiyeti-Eserleri”. Kâtip Çelebi: Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler. Ankara 1957, s. 3-90.

Gündoğdu, Cengiz. “XVII. Yüzyılda Osmanlı’da Tekke-Medrese İhtilafları Konusu, Şeyh Muhammed Nazmî’nin Kâtip Çelebi’ye Eleştirisi Üzerine Bir Mülâhaza”. Yeni Türkiye. sy. 46 (2002), s. 115-126.

Hagen, Gottfried. “Katib Çelebi”. Historians of the Ottoman Empire. ed. C. Kafadar-H. Karateke-C. Fleischer (Erişim adresi: http://www.ottomanhistorians.com/).

Kâtib Çelebi. Fezleke: Osmanlı Tarihi (1000-1065/1591-1655). haz. Z. Aycibin, İstanbul 2016, C. I, s. XXIX-CXV.

Kayapınar, Levent. “Türkiye’de Bizans Çalışmalarının Öncüsü Olarak Kâtip Çelebi”. Uluslararası Kâtip Çelebi Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri. ed. T. Gökçe v.dğr. İzmir 2017, s. 209-233.

Kütükoğlu, Bekir. Kâtib Çelebi “Fezleke”sinin Kaynakları. İstanbul 1974.

Muallim M. Cevdet. “Kâtib Çelebi ve Coğrafya Bibliyoğrafyası, Atlas Macor-Atlas Minor”. Muallimler Mecmuası. sy. 42 (1926), s. 1753-1767.

Sabev, Orlin. İbrahim Müteferrika ya da İlk Osmanlı Matbaa Serüveni (1726-1746), Yeniden Değerlendirme. İstanbul 2006.

Sarıcaoğlu, Fikret – Yılmaz, Coşkun. Müteferrika Basmacı İbrahim Efendi ve Müteferrika Matbaası: Basmacı İbrahim Efendi and the Müteferrika Press. İstanbul 2008.

Sarıcaoğlu, Fikret. Kitâb-ı Cihânnümâ li-Kâtip Çelebi. Cilt II: Giriş-Kâtip Çelebi ve Cihânnümâ-Dizin. Ankara 2013, s. 4-25.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/katip-celebi

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

KÂTİP ÇELEBİ (1609-1657)

Kitabiyat âlimi, tarihçi ve coğrafyacı.