Anadolu’da tarihî bir şehir.
Anadolu’da tarihî bir şehir.
Anadolu'nun en eski şehirlerinden biridir. Üzerinde bulunduğu coğrafyanın stratejik önemine binaen, birçok defa farklı kavimlerin ve devletlerin hakimiyet alanına dahil olan Tarsus'un, tarihî süreçteki bu yolculuğunda belli başlı dönüm noktaları vardır. Şüphesiz bu dönüm noktalarının en önemlisi Tarsus'un Hz. Ömer döneminden itibaren yavaş yavaş İslamiyet ile tanışması ve İslam kültürünün etki alanına girmesi olmuştur. Tarsus müslümanların hakimiyetine girdikten sonra İslam kültürünün şehirde yerleşmesi ise Türkler sayesinde olmuştur. Bu sebeple Tarsus'ta Türk hakimiyetinin tesisi şehrin tarihi açısından diğer bir dönüm noktasıdır. Son olarak Tarsus'a en uzun süre hâkim olan Osmanlılar dönemi gelmektedir ki içerisinde kendine has özellikler taşıması bakımından bu dönem de oldukça önemlidir.
Gözlükule Höyüğü'nde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntularla Tarsus'ta yerleşim günümüzden yedi binyıl öncesine tarihlenmektedir. Milattan önce II. binyılda Orta Anadolu'da büyük bir imparatorluk kuran Luviler'den sonra sırasıyla Kizzuvatnalılar, Asurlular, Persler, Makedonlar, Selefkoslar, Roma ve Bizans hakimiyetleri dönemi yaşanmıştır.
Bu süreçte Tarsus siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel bir merkez olma özelliğini muhafaza etti. Milattan önce 546'dan sonra Persler, Anadolu'ya hâkim oldukları dönemde Tarsus'u kendilerine bağlı Kilikya Krallığı'nın başşehri yaptılar. Büyük İskender, milattan önce 333'te çıktığı Doğu seferi sırasında Tarsus'u savaşsız olarak teslim alarak burayı Makedonyalılar'a bağlı olan Kilikya satraplığının merkezi haline getirdi. Tarsus'a ayrı bir önem veren Selefkoslar ise burayı Helenistik çağın kültür ve sanat özelliklerinin tamamını taşıyan bir şehir haline getirmeye çalıştı. Tarsus milattan önce II. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Roma idaresine bağlı, Kilikya eyaletinin başşehri oldu. O dönemde meşhur hatip ve avukat Çiçero'nun da aralarında bulunduğu Roma valileri burada ikamet etti. Tarsus bu dönemde bütün ticaret yollarının geçtiği, zengin ve görkemli bir şehirdi. Bizans hakimiyeti döneminde ise İmparator Iustinianos (527-565) Tarsus'ta önemli imar faaliyetlerinde bulundu.
VII. yüzyılın ortalarına doğru İslam ordularının akınları balşladı. 636'da Ebû Ubeyde b. Cerrâh ve Hâlid b. Velîd kumandasındaki İslam orduları, Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğratarak Tarsus'u fethetti. İslam devletinin Bizans'a sınır en uç noktasında bulunmasından dolayı birçok defa el değiştiren şehir, bu süreçte tahrip oldu. Yeniden imarı ise Halife Hârûnürreşîd (786-809) zamanında gerçekleşti. Bu dönemde Horasan'dan 3000 kişilik bir Türk nüfus getirilerek Tarsus'a yerleştirildi. Şehre bir cami inşa edildi ve yeni gelenlere Seyhan ve Tarsus nehirleri arasındaki araziler dağıtıldı. Bu bilgiler ışığında Tarsus'ta Türkleşme'nin VIII. yüzyılın sonlarında Abbâsîler döneminde başladığını söylemek mümkündür.
1071'de yapılan Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'da oluşan otorite boşluğundan istifade eden Ermeniler burada bir Ermeni prenslik kurdu. Selçuklu kumandanlarından Süleyman Şah, emrindeki Türkmenler'le, 1083-1084 yıllarında Tarsus ve Adana'yı fethetti. Ancak bir süre sonra Haçlılar bölgeye geldi. Tarsus bu tarihten sonra, önce Haçlılar, Bizanslılar ve Ermeniler, daha sonra da Memlükler, Karamanoğulları ve Osmanlı Devleti arasında uzun süren hakimiyet mücadelelerine sahne oldu. Nihayetinde Yavuz Sultan Selim Ridâniye savaşı ile 1517'de Memlük Devleti'ne son verdi. Böylece Tarsus ve bütün Çukurova'da Osmanlı hakimiyeti kalıcı olarak tesis edilmiş oldu.
Tarsus Osmanlı idarî teşkilatında uzun süre sancak olarak yer aldı. 1864 vilayet nizamnamesi ile Adana, Halep vilayetine bağlı bir sancak, Tarsus da Adana'ya bağlı bir kaza merkezi yapıldı. 1877'de Adana, Halep eyaletinden ayrılarak tekrar müstakil bir vilayet olunca Tarsus ve Mersin birer kaza merkezi olarak Adana'ya bağlandı. Mersin 1889'da Adana vilayetine bağlı bir liva haline getirildi ve Tarsus kaza olarak Mersin'e bağlandı. Cumhuriyet'in ilanından sonra da Mersin'e kaza (ilçe) olarak bağlı kalan Tarsus, günümüzde de bu statüsünü devam ettirmektedir.
Tarsus Roma'nın en önemli eğitim, bilim ve kültür merkezlerinden biriydi. Ünlü coğrafyacı Strabon (m.ö. 64-m.s. 24) Tarsus'un eğitim ve kültürel özellikleri ile ilgili olarak, halkın felsefe başta olmak üzere bütün bilim dallarına önem verdiğini, şehrin bu konuda Atina'yı ve İskenderiye'yi geride bıraktığını, şehirde her türlü retorik (etkili konuşma, hitabet) okulunun bulunduğunu belirtmektedir. Bu yönüyle Tarsus Antikçağ'da çok sayıda âlim ve filozof yetiştirmiş bir şehirdir. Tarsus'un eğitim, ilim ve kültür yönünden yaşadığı bu parlak dönem daha sonra Bizans hakimiyeti sürecinde giderek canlılığını kaybetmiştir.
Bizans-İslam mücadelesinin etkileri, özellikle Tarsus gibi sınır şehirlerinde daha fazla hissedilmiştir. Uzun yıllar bölgede siyasî istikrarın sağlanamaması ve şehrin birçok defa el değiştirmesi, şüphesiz eğitim ve kültür hayatını olumsuz etkilemiştir.
Tarsus'ta varlığı bilinen ilk medrese olan Çakmakıye Medresesi'nin Memlük Sultanı Melikü'z-Zâhir Seyfeddin Çakmak (1438-1453) tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Şehir Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra yeni medreseler açılmıştır. XVI. yüzyılda Çakmakıye Medresesi'nin yanında Ulaşzâde Rüstem Bey ve Mahmud Bey b. Turgut adıyla iki medrese daha bulunmaktaydı. Bu medreseler Türkmenler arasında Ehl-i sünnet anlayışının yerleşmesinde etkili olmuştur.
1671'de Tarsus'a gelen Evliya Çelebi, Seyahatnâme'sinde şehirde altı medresenin bulunduğunu aktarmaktadır. XIX. yüzyıla gelindiğinde ise eğitim öğretim alanında da önemli değişimler meydana gelmiştir. Özellikle Tanzimat döneminde, eğitim alanında yapılan yeniliklerin bir sonucu olarak Tarsus'ta eğitim öğretim kurumlarını klasik ve modern olarak iki grupta değerlendirmek mümkündür. Sıbyan mektepleri ve medreseler klasik eğitim kurumlarını, ibtidâîler ve rüştiyeler ise modern eğitim kurumlarını oluşturmaktadır. Ayrıca Tarsus'ta yer alan azınlık ve yabancı okulları da şehirdeki eğitim öğretim faaliyetleri içerisinde önemli bir yere sahiptir.
Maarif salnamelerine göre 1898'de Tarsus şehrinde on iki, köylerde ise beş adet medrese bulunmaktaydı. Tarsus merkezde yer alan medreseler; Kubâd Paşa, Mehmed Efendi (Suüstü), Niyâzi Efendi, Kuraî Efendi, Süleyman Efendi, Koyuncu, Meferli (Makarlı), Rüstem Bey, Karamüftü, Şeyh Ömer Efendi, Câmi-yi Cedid ve Küçük Minare medreseleridir. Ayrıca bu dönemde Tarsus'un Panzinçukuru, Kargılı, Kocaulaş ve Namrun köyleri ile Boztepe yaylağında da birer medrese bulunmaktaydı. Bu medreselerde 1898 ve 1899 yıllarında 565, 1900 yılında 690, 1901 yılında 664 ve 1903 yılında da 584 talebe eğitim görmekteydi.
Bir diğer klasik eğitim kurumu sıbyan mektepleridir. Evliya Çelebi, Tarsus'ta "mekteb-i tıflân" olarak belirttiği sıbyan mekteplerinin sayısını yedi olarak vermektedir. Vilayet salnamelerine göre ise Tarsus merkezde, 1877 ve 1881 yıllarında altmış, 1890'da altmış altı ve 1902'de de elli bir adet sıbyan mektebi bulunmaktaydı. Bu dönemde Tarsus'un yirmi beş civarında mahallesi olduğu düşünüldüğünde her mahalleye en az iki, bazılarına da üç mektep düştüğü görülmektedir. 1901 yılına ait Maarif Salnamesi'nde ise Tarsus'un köylerinde yetmiş adet sıbyan mektebi bulunduğu belirtilmektedir.
Tanzimat döneminin eskiye dokunmadan yenisini yapmak siyasetine uygun olarak sıbyan mektepleri seviyesinde ibtidâî adıyla "modern" okulların açılması fikri 1869 Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi ile yasalaşmış, ancak yaygınlaşması II. Abdülhamid döneminde olmuştur. Tarsus'ta yeni usule göre eğitim yapan ilk mektep, Tarsus I. Numune Mektebi adıyla 1881'de hizmete girmiştir. 1892'de Sofular, Sakızlı, Kızılmurad ve Musalla mahallelerinde de birer mektep açılmıştır. 1901'de ise Gülşen-i Edeb İnâs Mektebi ile Hamidiye (Afgan mahallesi) Mekteb-i İbtidâîsi açılmıştır. Aynı yıl Baltalı, Frengülüs, Yüksek, Hacıbozan ve Yenice köylerinde de birer adet ibtidâî mektep açılmıştır. Sonraki iki yıl içerisinde bunlara, Müftü mahallesinde (iki adet), şehir merkezinde (iki adet), Panzinçukuru köyünde (iki adet) ve Kargılı köyünde açılan yeni mektepler eklenmiştir. Bunların yanında, Rehber-i Füyûz (1923'ten sonra Erkek Numune Mektebi adını almıştır), Menba-ı İrfân, Eskisaray, Menba-ı Füyûz, I. Kız Numune ve II. Kız Numune mektepleri, Osmanlı'nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında açılan okullardır.
Osmanlı eğitim sisteminde yükseköğretime öğrenci yetiştiren bir okul olarak Tarsus Rüştiyesi şehrin en önemli eğitim kurumu olma özelliğini taşıyordu. 1863'te Tarsus Müftüsü Ahmed Hilmi Efendi'nin mektep olarak vakfettiği binada eğitime başlayan rüştiye, 1914'e kadar kesintisiz olarak hizmete devam etti. Bu tarihte ise adı Rehber-i Füyûz Mektebi olarak değiştirilerek ibtidâî programlı rüştiye haline getirildi.
Tarsus Rüştiyesi'nin öğrenci sayısı yıllara göre 60 ile 130 arasında değişkenlik göstermiştir. Yarım yüzyıldan fazla eğitim öğretime devam eden okulda çok sayıda aydın, bürokrat ve ticaret adamı yetişti. Tarsus'ta bundan başka kız çocuklarının eğitimi için 1893'te bir inâs rüştiyesi açıldı.
Osmanlı döneminde Tarsus'ta yaşayan Osmanlı tebaası gayrimüslimler çocuklarına kendi okullarında eğitim vermekteydiler. Adana vilayet salnamelerinde Tarsus'ta on adet azınlık mektebinin bulunduğu kayıtlıdır. Vital Cuinet ise 1890'da şehirde ikisi erkek ve biri kız okulu olmak üzere üç Rum, iki Ermeni, bir Katolik ve bir de Protestan okulunun bulunduğunu belirtmektedir. 1905 yılı Şark ticaret yıllıklarında şehirde Gregoryen Ermeni Mektebi (erkek), Katolik Ermeni Mektebi (karışık), Katolik Rum Mektebi (erkek) ve Ortodoks Rum Mektebi (karışık) olmak üzere toplam dört adet azınlık okulunun bulunduğu belirtilmektedir.
Tarsus'taki yabancı okulların en meşhuru, Saint Paul Enstitüsü'dür. Bu okul New Yorklu iş adamı Elliott Fitch Shepard'ın girişimleri ile 22 Kasım 1888'de ruhsatsız olarak açıldı. 2 Aralık 1893'te de Osmanlı Maarif Nezareti tarafından ruhsatlandırılarak idâdî statüsünde yabancı okul olarak tanındı. 1895 yılında iki katlı yeni bir bina satın alınarak Câmi-yi Nûr mahallesinde bugünkü yerine taşınan okula, ilerleyen dönemde yeni binalar eklendi. Okul sadece Tarsus'tan değil Adana, Maraş, Antep gibi çevre vilayetlerle bunlara bağlı kaza ve köylerden de öğrenci kabul etmekteydi. Nizamname gereği sadece gayrimüslim çocukların öğrenim görmesine izin verilen okula, zaman zaman müslüman öğrencilerin kabul edildiği de olmuştur. Okulun adı 1915 yılında Saint Paul Koleji olarak değiştirildi. I. Dünya Savaşı yıllarında ve Millî Mücadele sürecinde şehirdeki gayrimüslim nüfusun azalmasına paralel olarak öğrenci sayısı hayli düştü. Zamanla okuldaki müslüman öğrenci sayısında artış başladı. Hal böyle olunca da okul yönetimi, eğitim politikasında köklü bir değişikliğe giderek faaliyetlerini müslümanlar üzerinde yoğunlaştırdı. Nitekim 1923'te okuldaki 139 öğrenciden 94'ünün Türk olduğu görülmektedir.
Saint Paul Koleji, 1923'te Hıristiyanlık propagandası yaptığı gerekçesiyle kapatıldı. İki yıllık bir aradan sonra 29 Eylül 1925'te tekrar açılmasına müsaade edildi. Bu tarihte okulun dinî geçmişinin en açık sembollerinden olan Saint Paul Koleji ismi, Tarsus Amerikan Okulu olarak değiştirildi. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin millî eğitim sistemini benimseyerek bütün yurttaşların yararlanacağı bir eğitim programı uygulamaya başladı.
Tarsus'ta Fransızlar'a ait okullar da bulunmaktaydı. Bunlardan biri Fransız Capucins Cemiyeti'ne ait olup Küçük Minare mahallesinde 1899'da hizmete girmiştir. Diğer ise Sainte-Famille Rahibeleri Cemaati'ne ait kız okulu ve çocuk bakımevi idi. Bu okul da 1899'da açılmış olup Kızılmurad mahallesinde yer almaktaydı.
Cumhuriyet döneminde, esasları Tevhîd-i Tedrisat Kanunu ile belirlenen eğitim anlayışı doğrultusunda Tarsus'taki bütün okullar yeniden düzenlendi. Bu doğrultuda 1926 yılı itibariyle Osmanlı'dan kalma okulların adı değiştirildi: Menba-ı Füyûz (Tınaztepe Erkek Mektebi), Menba-ı İrfân (Sakarya Erkek Mektebi), Eskisaray (Dumlupınar Erkek Mektebi), Erkek Numune (Mîsâk-ı Millî Erkek Mektebi), I. Kız Numune (29 Teşrînievvel Kız Mektebi), II. Kız Numune (Duatepe Kız Mektebi).
Sahip olduğu kültür, tarım ve ticaret potansiyelinin yanında önemli bir sanayi şehri olan Tarsus'un, hızla artan nüfusuna paralel olarak yıllar içerisinde eğitime yapılan yatırımlar da arttı. 1953'te Tarsus'un en köklü okullarından olan Tarsus Lisesi açıldı. Cengiz Topel Lisesi ise 1961'de Merkez Ortaokulu olarak faaliyetlerine başladı. 1964'te Cengiz Topel Ortaokulu, 1969'da ise Cengiz Topel Lisesi adını aldı. Günümüzde ise 350.000'i aşkın nüfusu ile Tarsus'ta, eğitim öğretimin her kademesi için hizmet veren, çok sayıda resmî ve özel eğitim kurumu bulunmaktadır. 2022 yılı verilerine göre örgün eğitim kurumu olarak resmî ve özel elli lise, yetmiş yedi ortaokul, seksen yedi ilkokul ve elli beş anaokulu bulunmaktadır. Bu okullarda 20.816 lise öğrencisi, 23.636 ortaokul öğrencisi, 26.049 ilkokul öğrencisi ve 8586 anaokulu öğrencisi eğitim görmektedir.
Tarsus'ta ayrıca biri devlet diğeri vakıf üniversitesi olmak üzere iki yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Devlet üniversitesi olan Tarsus Üniversitesi'nin temelleri, 1992 yılında Mersin Üniversitesi'ne bağlı olarak kurulan Tarsus Meslek Yüksekokulu ve Tarsus Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ile atıldı. 2001'de Tarsus Teknik Eğitim Fakültesi, 2005'te Tarsus Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu, 2009'da Tarsus Teknoloji Fakültesi ve 2015'te Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi kuruldu. 2018'de ise Tarsus Üniversitesi kurularak mevcut akademik birimler buraya bağlandı. Tarsus Üniversitesi günümüzde bir enstitü, yedi fakülte, bir yüksekokul ve üç meslek yüksekokulu ile öğrencilerine hizmet vermektedir. 2022 yılı verilerine göre üniversitede 235 akademik personel görev yapmakta, 3087 lisans ve ön lisans, 474 yüksek lisans ve doktora öğrencisi eğitim görmektedir.
Tarsus'ta bulunan diğer yükseköğretim kurumu Çağ Üniversitesi'dir. Bayboğan Eğitim Vakfı tarafından 1997'de kurulan Çağ Üniversitesi, İstanbul ve Ankara dışında kurulan Anadolu'nun ilk vakıf üniversitesidir. Günümüzde bir enstitü, üç fakülte, bir yüksekokul, bir meslek yüksekokulu ile öğrencilerine hizmet veren Çağ Üniversitesi'nde 203 akademik personel görev yapmaktadır.
Örgün eğitim haricinde halkın geneline hitap eden yaygın eğitim kurumları, sosyal hayatın şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir. Osmanlı döneminde bu kurumların başında kütüphaneler gelmekteydi. Tarsus'ta bulunan Ayşe Sıdıka Hanım Kütüphanesi 1871'de hizmete girdi. Bir diğer yaygın eğitim kurumu ise zaviyelerdir. Tekke mahallesinde bulunan Mevlânâ Şeyh Seyyid Abdullah Mencükî Türbesi, müştemilatıyla birlikte adına birçok vakıf kaydı bulunan bir zaviye olarak uzun yıllar hizmet etmiştir. Mencek Baba adıyla anılan bu zaviye, Türkistan'dan Çukurova bölgesine geleceklerin uğramaları için kurulmuştur. Tarsus'ta bunlardan başka Ashâb-ı Kehf mağarası, Dânyâl peygamberin kabri, Şît ve Lokman peygamberlerin makamları, halkın rağbet ettiği önemli dinî ve sosyal yapılardır. Günümüzde ise yaygın eğitim kurumu olarak Tarsus Halk Eğitim Merkezi de bu hususta önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Merkezde yabancı dil kursları, Türk işaret dili eğitimi, yiyecek içecek hizmetleri alan kursları, spor kursları, müzik kursları ve daha birçok alanda halka eğitim verilmektedir.
Tarsus'taki kadim medeniyetlerin izlerini ören yerlerinde ve müzelerde görmek mümkündür. Şehir merkezinin hemen güneyinde yer alan Gözlükule Höyüğü, Tarsus'un en eski çağlarına ışık tutmaktadır. Yine şehir merkezinde bulunan Roma yolu, şehrin antik dönemdeki ihtişamını ortaya koymaktadır. Yapılan kazılarda çıkarılan eserler çoğunlukla Tarsus Müzesi'nde sergilenmektedir. Müzede bulunan Kalkolitik, Tunç ve Demir çağı, Helenistik, Roma, Bizans ve Türk-İslam dönemi eserleri sayesinde şehrin 7500 yıllık kültür tarihinin izlerini sürmek mümkündür.
Tarsus doğumlu çok sayıda din bilgini, eğitimci, şair, yazar, düşünür, iş adamı, sanatçı ve sporcu bulunmaktadır. Bunların en eskisi ve en meşhuru şüphesiz Aziz Pavlus (Saint Paul), hıristiyan olmadan önceki adıyla Tarsuslu Saul'dür. Milattan sonra V. yılında Tarsus'ta doğan Aziz Pavlus, günümüz Hıristiyanlığının teolojik olarak oluşturulmasında ve yayılmasındaki en önemli karakterlerden biridir. Bu bakımdan hıristiyan dünyasında kendisine çok büyük önem atfedilmektedir.
Tarsus ile özdeşleşmiş bir diğer kişi Osmanlı döneminde Tarsus'ta uzun yıllar müftülük yapmış olan Ahmed Hilmi Efendi'dir. Eliyeşil Efendi olarak da bilinen Ahmed Hilmi Efendi, dönemin en büyük din âlimlerindendir. İstanbul'da vefat etmiş ve Eyüpsultan'a defnedilmiştir.
Osmanlı'nın son döneminde Tarsus'ta yerli sanayinin oluşmasında öncülük eden Eliyeşil ve Karamehmet aileleri, yine ilk yerli sanayicilerden Mehmet Rasim Bey, Cumhuriyet döneminin önemli şairlerinden Ümit Yaşar Oğuzcan, hattat, ressam Etem Çalışkan, ressam, karikatürist Mehmet Bal, ses sanatçısı Kurtuluş Türkgüven ve gazeteci Oral Çalışlar Tarsus'un yetiştirdiği tanınmış isimlerden sadece birkaçıdır.
Ayaz, Fatih Yahya. “Memlükler Döneminde Tarsus”. Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinde Tarsus, 28-30 Mayıs 2010-Bildiri ve Müzakereler-. ed. A. Evgin v.dğr. Ankara, ts., s. 51-68.
Baltacı, Cahit. “Tarsus Medreseleri”. Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinde Tarsus, 28-30 Mayıs 2010-Bildiri ve Müzakereler-. ed. A. Evgin v.dğr. Ankara, ts., s. 313-317.
Bilgili, Ali Sinan. Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri. Ankara 2001, 135-137.
Evliya Çelebi. Seyahatnâme. haz. Y. Dağlı v. dğr. İstanbul 2005, IX, 167.
Strabon. Geographika. çev. A. Pekman. İstanbul 2015, s. 263, 264.
Uğuz, Sacit. Meşrûtiyet’ten Cumhuriyet’e Tarsus (1876-1926). Ankara 2019, s. 239-274.
a.mlf. “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşme Sürecinde Tarsus’ta Eğitim”. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmalar Enstitüsü Dergisi. sy. 47 (2012), s. 319-354.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/tarsus
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Anadolu’da tarihî bir şehir.