A

DÂRÜLHADİS

Hadis öğretimi yapılan medrese.

  • DÂRÜLHADİS
    • Mehdin ÇİFTÇİ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/darulhadis
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    DÂRÜLHADİS
DÂRÜLHADİS

Hadis öğretimi yapılan medrese.

  • DÂRÜLHADİS
    • Mehdin ÇİFTÇİ
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/darulhadis
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    DÂRÜLHADİS

"Oda, ev, kapalı mekân, yurt" gibi mânalara gelen dâr ile hadis kelimelerinden meydana gelen dârülhadis, hadis okutulan yer veya hadis öğretimi yapılan medrese demektir. Bu kurumlar tarihî süreçte dârüssünne, dârüssünneti'n-nebeviye, dârüssünneti'l-Muhammediye gibi adlarla da anılmıştır.

Hz. Peygamber'in Mekke'de ilk dersleri verdiği Erkam b. Ebü'l-Erkam'a ait evin aynı zamanda bir dârülhadis işlevi gördüğü belirtilmektedir. Hicretten sonra Mescid-i Nebevî ilk eğitim öğretim mekânı hüviyetini taşıyordu. Bundan önce çoğunlukla camilerdeki ders halkalarında olmak üzere hadis tahsil edildiği, hadis âlimlerine ait evlerin de bu amaçla kullanıldığı bilinmektedir.

Kurumsal anlamda ilk dârülhadisin dârüssünne adıyla X. yüzyılın ilk yarısında Nîşâbur'da kurulduğu kaydedilmektedir. Medreselerden ayrı müstakil olarak faaliyete geçen dârülhadislerin ilki ise Dımaşk'ta (Şam) 1170 yılında Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî (ö. 1174) tarafından yaptırılmıştır. Dârülhadîsi'n-Nûriye adıyla bilinen bu medrese, büyük muhaddis tarihçi İbn Asâkir (ö. 1176) adına yaptırılmış ve buranın ilk müderrisliği kendisine verilmiştir. Buna göre dârülhadislerin, Nizamiye Medresesi'nden (1067) yaklaşık bir asır sonra kurulduğu ortaya çıkmaktadır. Nûriye Dârülhadisi'nden sonra Suriye, Mısır ve Bağdat'ta da birçok dârülhadis yaptırılmıştır. Bunlar arasında "Dârülhadîsi'l-Kâmiliyye (1224), Fâzıliyye (1196 civarı), Urviye (1220), Eşrefiyetü'l-Cevvâniyye (1232), Eşrefiyetü'l-Berrâniyye (1236), Müstansıriyye (1242), Kürûsiyye (1243), Nâsıriyye (1256), Şükayşakiyye (1259), Sükkeriyye (1275), Nefîsiyye (1297), Sâmerriyye (1297), Devâdâriyye (1299) ve Şeyhûniyye (1356)" dârülhadisleri zikredilebilir. Bu kurumların bazılarında dönemin önde gelen âlimleri de ders vermişlerdir. Nitekim Melikü'l-Eşref Mûsâ'nın Dımaşk'ta yaptırdığı Eşrefiyetü'l-Cevvâniyye'de İbnü's-Salâh (ö. 1245), Muhyiddin Nevevî (ö. 1277), İbn Hallikân (ö. 1282), Ebû Şâme Makdisî (ö. 1267) ve İbn Hacer Askalânî (ö. 1449) gibi tanınmış âlimler; Mısır'da Emîr Seyfeddin Şeyhû Ömerî tarafından 1356 yılında yaptırılan Şeyhûniye Hankahı'nda ise İbn Hacer Askalânî (1449), Süyûtî (ö. 1505) ve Necmeddin Gaytî (ö. 1573) gibi muhaddis ve tarihçiler hocalık yapmışlardır.

Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde Atabeg Cemâleddin Ferruh tarafından 1242 yılında yaptırılan Çankırı Dârülhadisi Anadolu'daki ilk dârülhadis kabul edilmektedir. Taşmescit, Cemâleddin Medresesi ve Çankırı Medresesi adlarıyla da anılan bu kurum, orijinal kitabesiyle günümüze kadar ulaşmıştır. Böylece ilk dârülhadisin kurucusu Nûreddin Mahmud Zengî gibi Anadolu'daki ilk dârülhadisin de bir Selçuklu atabegi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu'da inşa edilen ikinci dârülhadis, yaklaşık otuz yıl sonra Sivas'ta inşa edilen Çifte Minareli Medrese (1271), üçüncü dârülhadis ise Selçuklu Veziri Sâhib Ata Fahreddin Ali tarafından 1276 veya 1279 yılında yaptırılan Konya'daki İnce Minare Dârülhadisi'dir. Erzurum'da İlhanlılar tarafından 1314-15 yılında yaptırılan Ahmediye Medresesi'nin de kitabesinde yer alan kırk hadis ezberlemenin faziletine dair hadîs-i şerif dolayısıyla bir dârülhadis olduğu kabul edilmektedir.

Osmanlılar devrinde ilk dârülhadisin I. Murad devrinde 1378 yılı civarında Vezir Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa tarafından İznik'te inşa edildiği kaydedilmekteyse de bu dârülhadisten günümüze hiçbir iz kalmamıştır. Bazı araştırmalarda Bursa Kaleiçi'nde bir dârülhadis alanına temas edilmesi, kuruluş döneminde bu bölgede bir dârülhadisin varlığına delil olarak kabul edilmiştir. İştip'te Hudâvendigâr Dârülhadisi de I. Murad tarafından bu dönemde inşa edilmiştir (1382 tarihinden sonra). Birçok medresenin yapıldığı Yıldırım Bayezid ve Çelebi Mehmed devirlerinde ise dârülhadis olarak tanınmış herhangi bir yapıdan bahsedilmemektedir.

II. Murad'ın Edirne'de yaptırdığı Dârülhadis Medresesi'nin, ilk dönem Osmanlı dârülhadislerinin en önemlisi olduğu kaydedilmektedir. Kitabesine göre 1435 yılında inşa edildiği anlaşılan ve dârülhadis olarak açılmakla birlikte faaliyete geçtiği andan itibaren cami işlevi de gören bu medrese, günümüzde de cami olarak kullanılmaktadır.

Teşkilatçılığı ile bilinen Fâtih Sultan Mehmed'in, babası II. Murad'ın Edirne'de yaptırıp dârülhadisi ikinci plana düşürmek istememesi sebebiyle İstanbul'daki Fatih Külliyesi'nde bir dârülhadise yer vermediği ve başka herhangi bir dârülhadis yaptırmadığı belirtilmektedir. Tokat'taki Kadı Hasan ve Mevlânâzâde dârülhadisleri ile Bursa'daki Lütfullah Çelebi Dârülhadisi (1471) ve İstanbul'un Vefa semtindeki Molla Gürânî Dârülhadisi (1484) bu devirde dârülhadis faaliyetlerinin diğer hayır severler tarafından devam ettirildiğini göstermektedir. Amasya'da bugün Sofular Camii adıyla bilinen Abdullah Paşa Dârülhadisi ise II. Bayezid devrinde 1485 yılında inşa edilmiştir. Kitabesi ve özgün yapısıyla günümüze ulaşan bu eserin Çankırı Dârülhadisi'nden sonra orijinal dârülhadis kitabesi taşıyan ikinci yapı durumunda olduğu kaydedilmektedir. Yavuz Sultan Selim devrinde ise herhangi bir dârülhadis inşasından bahsedilmemektedir.

Kanûnî Sultan Süleyman devrinde de birçok dârülhadis yaptırılmıştır. Amasya'da Seydi Alizâde Osman Çelebi tarafından inşa edilen Osman Çelebi Dârülhadisi (1526), Kanûnî'nin defterdarlarından Mahmud Çelebi'nin yaptırdığı Defterdar Mahmud Çelebi Dârülhadisi (1541), Beyazıt'taki Koska semtinde Papasoğlu Mustafa Çelebi tarafından inşa edilen Papasoğlu Dârülhadisi (1542), Vezir Sofu Mehmed Paşa'nın İstanbul Vilayet Konağı bitişiğindeki Nallı Mescit civarında yaptırdığı dârülhadis (1543'ten önce), Bâbüssaâde Ağası Mehmed Ağa'nın İstanbul Demirkapı'da inşa ettirdiği Mehmed Ağa Dârülhadisi (1553'ten önce), Süleymaniye Külliyesi bünyesinde bizzat Kanûnî'nin yaptırdığı Süleymaniye Dârülhadisi (1557) ve Vefa'da Hüsrev Kethüdâ Dârülhadisi (1565 civarı) bu devirde inşa edilen belli başlı dârülhadislerdendir.

II. Selim devrinde de birçok dârülhadis inşa edilmiştir. Bu devirde padişahın hocası Atâullah Efendi'nin, hemşehrisi Birgivî Mehmed Efendi'nin (ö. 1573) Birgi'de ders vermesi için inşa ettirdiği dârülhadis (1571); Piyâle Paşa'nın Kasımpaşa'nın Kozludere semtindeki dârülhadisi (1573); beylerbeyi ve tarihçi Şemsi Ahmed Paşa'nın Üsküdar sahilinde yaptırdığı Şemsi Paşa Dârülhadisi ile (1580) II. Selim'in Edirne'de Selimiye Külliyesi içerisinde yer verdiği Selimiye Dârülhadisi (1574) bu devrin önemli dârülhadislerindendir.

III. Murad devrinde (1574-1595) ise II. Selim'in eşi ve III. Murad'ın annesi Nurbânû Sultan'ın Üsküdar Toptaşı'nda yaptırdığı Atik Vâlide (Vâlide-yi Atik) Külliyesi içerisinde bulunan Atik Vâlide Dârülhadisi (1582); III. Murad devri devlet ricalinden Câfer Ağa'nın Eyüp'te Kızıl Mescit yakınında yaptırdığı dârülhadis (1582); yine III. Murad döneminin önemli isimlerinden Mehmed Ağa'nın Çarşamba'daki dârülhadisi (1585); Veziriazam Koca Sinan Paşa'nın Divanyolu'nda Yeniçeriler caddesi üzerinde bulunan Sinan Paşa Dârülhadisi (1592-93); Şeyhülislam Zekeriyyâ Efendi'nin Sultan Selim Camii yakınındaki dârülhadisi (1592-93'ten önce) bu devirdeki belli başlı dârülhadislerdendir. İstanbul'daki Bakkal Pîrî Çelebi ve Mudurnulu Damad Mehmed Efendi ile Bursa'daki Lütfullah Çelebi, Sûfî Mehmed Bey, Muallimzâde ve Seyyid Hüseyin Erzincânî dârülhadisleri de bu dönemdeki diğer yapılardandır.

Sonraki padişahlar döneminde de dârülhadislerin inşasına devam edilmiştir. Nitekim III. Mehmed, Vefa'da babası III. Murad adına Hakaniye Dârülhadisi'ni (1595'ten önce), I. Ahmed ise meşhur külliyesi içerisinde Sultan Ahmed Dârülhadisi'ni (1617) yaptırmıştır. Çeşitli karışıklıklara ve iç bunalıma rağmen IV. Mehmed devrinde (1648-1687) dârülhadis yapımında büyük bir artış olmuş ve on beşe yakın dârülhadis inşa edilmiştir. Osman Efendi (1654), Fudayl Efendi (1654), İbrâhim Ağa (1656), Sinan Ağa (1656), Kumkapı'da İbrâhim Paşa-yı Atîk (1656'dan önce), Damad (Mehmed) Efendi (muhtemelen I. Ahmed devrinde [1603-1617]), Çemberlitaş'ta Köprülü Mehmed Paşa (1662), Horhor'da Bosnevî Îsâ Efendi (1662), Eminönü'ndeki Yenicami Külliyesi içerisinde yer alan Turhan Vâlide (1663) ile Çivizâde Efendi (1664), İzzet Efendizâde (1687), Burhan Efendi (1687) ve Çarşıkapı'da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1690) dârülhadisleri bu dönemdeki belli başlı yapılardandır.

III. Ahmed devrinde de (1703-1730) önemli bazı dârülhadisler inşa edilmiştir. Şehzadebaşı'ndaki Kalenderhane mahallesinde yer alan Hasan Ağa Dârülhadisi (1707), Sadrazam Çorlulu Ali Paşa'nın Çarşıkapı'daki külliyesi içerisinde bulunan dârülhadis (1709), Sadrazam Nevşehirli İbrâhim Paşa'nın Şehzade Camii yanında yaptırdığı dârülhadis (1720) ve Edirnekapı dışında Eski Nişancılar'da bulunan Çankırılı Mustafa Efendi Dârülhadisi (1720) bu dönemdeki dârülhadislerdendir.

Dârüssaâde Ağası Beşir Ağa tarafından, I. Mahmud devrinde (1730-1754) Eyüp'te Baba Haydar mahallesinde Nişancılar Yokuşu'nda bir dârülhadis yaptırılmıştır. Dârülhadisler hakkında sonraki devirlerde ayrıntılı bilgi bulunamasa da XVIII. yüzyılın ikinci yarısı ve XIX. yüzyılda da dârülhadis inşa teşebbüslerinin devam ettiği belirtilmektedir.

Mimari açıdan medreselerle aynı olan dârülhadisler, genel mânada birer ihtisas müessesesi şeklinde değerlendirilse de tarihî seyirleri ve konuyla ilgili kaynaklardaki örnekler dikkate alındığında, bu ad altındaki bütün kurumlarda ihtisas yapılmadığı anlaşılmaktadır. Müderrisliğin ilk derecesinden son kademesi olan dârülhadis payesine kadar her rütbedeki müderrisin ders okuttuğu dârülhadislerin bulunması, bunun en önemli kanıtıdır. Ayrıca normal şartlarda bir şehirde bir tane ihtisas kurumunun olması, ihtisasın taşrada yapılmaması, dârülhadis binalarının mimari yapısı, oda sayısı ve hacimleri ile dârülhadis müderris payelerinin farklılık göstermesi gibi hususlar da bunun diğer delillerindendir. Dolayısıyla Nûriye, Eşrefiye, Kâmiliye, Müstansıriye gibi Anadolu dışındaki bazı ilk devir dârülhadisleri; Anadolu Selçukluları dönemine ait Konya İnce Minare ve Sivas Çifte Minare dârülhadisleri; Osmanlı dönemine ait Edirne Dârülhadisi ile Süleymaniye Dârülhadisi'nin ihtisas medreseleri olduğu kabul edilebilirse de diğer dârülhadislerin bu niteliği taşımadığı anlaşılmaktadır. Dârülhadislerin bu statü farklılığı, kuruluş amaçlarından da anlaşılabilmektedir. Nitekim bir veya iki odadan müteşekkil olup yetişme çağındaki insanlara kırk hadis ezberletmeyi hedefleyen dârülhadisler olduğu gibi devletin en yüksek düzeydeki ilmî müesseseleri arasında yer alan, usul ve metin kitaplarını ilmî seviyede okutup öğretmeyi amaçlayan dârülhadisler de vardır.

Osmanlı medrese sisteminde yer alan on iki derecelik müderrislik kadrolarının en yükseğini dârülhadis derecesi oluşturmaktaydı. Ancak bu husus, bütün dârülhadisler için geçerli değildir. Taşköprizâde Ahmed Efendi'nin (ö. 1561) Şekaiku'n-Nu'mâniyye adlı eseri ve ona yazılan zeyiller gibi kaynaklarda dârülhadis müderrisliği veya medresesi için kullanılan "reîsü'l-müderrisîn", "eşref-i medâris", "tarîk-ı müderrisînin müntehâ-yı merâtibi olan dârülhadis raddesi" gibi ifadeler, Osmanlı dârülhadisleri arasında sadece Edirne Dârülhadis Medresesi ile Süleymaniye Dârülhadisi için söz konusudur. Nitekim Osmanlı Devleti'nin en yüksek kadrolu medresesi, II. Murad döneminden Kanûnî Sultan Süleyman dönemine kadar Edirne Dârülhadis Medresesi, Kanûnî'den itibaren ise Süleymaniye Dârülhadisi'dir. Bu kurumların müderrisleri de en yüksek rütbeli müderrisler olarak anılmış ve kendilerine devlet teşrifatında üst sıralarda yer verilmiştir (bk. Süleymaniye Medreseleri).

Dârülhadislerdeki ilmî ve diğer personel, kurumun büyüklüğüne göre değişebilmekteydi. İhtisas seviyesinde olan büyük dârülhadislerde, genellikle müderris, muid (asistan, belletmen) ve talebeden (dânişment) oluşan eğitim öğretim personeli ile bevvap (kapıcı), ferraş (temizlikçi/süpürme görevlisi), sirâcî (kandilci) ve kennâs-ı helâ (tuvalet temizlikçisi) gibi hizmetli kadrosu bulunurdu. Dârülhadis müderrislerine hadisle meşguliyetlerinden dolayı "muhaddis" de denirdi. Bu kurumlarda müderris olabilmek için hadis ilminde ehliyet ve liyakat sahibi olmak, talebe olabilmek için ise genel medreseleri bitirmek veya devam edilmek istenen dârülhadise talebe olunabilecek kadar eğitim görmek gerekirdi. Müderris yeterliliği ile ilgili aksi bir durumun ortaya çıkması halinde ise gerekli önlemler hemen alınırdı. Nitekim kuruluşundan XVI. asrın sonlarına kadar Süleymaniye Dârülhadisi'ne atanıp vakfiyede belirlenen orandan çok daha yüksek miktarda yevmiye alan mâzul mevleviyet kadıları veya kazaskerlerden bazılarının hadis ilmine vâkıf olmamasının o dönemlerde tepkilere sebep olduğu ve sonraki süreçte sadece medrese çıkışlıların buraya atandığı görülmektedir. Hadis öğretiminde ehil olan bu müderrislerin tayinleri, aynı zamanda yevmiyelerin de tekrar vakfiyede belirlenen orana inmesine sebep olmuştur.

Dârülhadislerde genel olarak hadis ilminden rivayet, dirayet ve isnat gibi konuların okutulduğu düşünülmekte; Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i Müslim, Meşâriku'l-Envâr ve Mesâbîhu's-Sünne gibi hadisle ilgili eserlerle bunların şerhleri ve hadis usulüne dair bazı kitapların takip edildiği anlaşılmaktadır. Adı geçen eserlerin yazma nüshaları üzerine yapılan bazı araştırmalarda, bizzat dârülhadis müderrisleri tarafından yazıldığı anlaşılan ve bunların dârülhadislerde okutulduğuna dair önemli notlar tespit edilmiştir. Tefsir, fıkıh ve kelama dair bazı yazma eserlerin Süleymaniye Dârülhadisi'nde bulunduğunun tespit edilmesi veya kimi dârülhadis müderrislerinin bu kitaplar üzerinde notlarına rastlanması, bu alanlardaki eserlerin de Osmanlı dârülhadislerinde okutulduğuna veya yardımcı kitap olarak kullanıldığına delil olmalıdır.

Kuruluş yıllarından itibaren dârülhadislerin itibarları, yaptıranlarının sosyal ve ekonomik seviyelerine uygun biçimde olmuştur.

Tasarım açısından medreselerden farklı ve bağımsız bir yapı tipi oluşturmayan dârülhadisler, mimari açıdan ait oldukları dönem ve bölgenin medrese mimarisine uygun olarak inşa edilmişlerdir. Bu durumun, diğer medreselerle dârülhadisler arasında, mimariyi şekillendiren kullanım şeması açısından bir öğretim farklılığının bulunmamasından kaynaklandığı belirtilmektedir. Nitekim Osmanlı dârülhadislerinin hemen tamamının, Osmanlı medrese mimarisinin ayırıcı niteliği olan "açık avlulu ve revaklı" tasarımın varyantları şeklinde yaptırıldığı görülmektedir.

Kaynakça

Atâî, Nev‘îzâde. Hadâiku’l-Hakāik fî Tekmileti’ş-Şekāik (Şekāik-ı Nu‘mâniye ve Zeyilleri, 2). nşr. A. Özcan. İstanbul 1989.

Ayverdi, Ekrem Hakkı. İstanbul Mi‘mârî Çağının Menşei Osmanlı Mi‘mârîsinin İlk Devri: 630-805 (1230-1402). C. I, İstanbul 1966.

a.mlf. Osmanlı Mi‘mârîsinde Fâtih Devri: 855-886 (1451-1481). C. III, İstanbul 1973.

Baltacı, Cahid. XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri. I-II, İstanbul 2005.

Bozkurt, Nebi. “Dârülhadis”. DİA. 1993, VIII, 527-529.

Çiftçi, Mehdin. Süleymaniye Dârülhadîsi [XVI-XVII. Asırlar]. İstanbul 2013.

a.mlf. “Sofu Mehmed Paşa Dârülhadisi ve Müderrisleri”. Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası: İstanbul’un Fethinden Süleymaniye Medreselerinin Kuruluşuna Kadar. ed. Ö. M. Alper – M. Arıcı. İstanbul 2015, s. 33-54.

a.mlf. “Hankâh-Vefâ İlişkisi Bağlamında İstanbul’daki Üç Medrese: Ka‘riye, Hâkâniye-i Vefâ ve Vefâ Medreseleri”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 25/1 (2016), s. 1-49.

Kazıcı, Ziya. İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi. İstanbul 2003.

Nuaymî. ed-Dâris fî Târîhi’l-Medâris. nşr. C. Hasenî. C. I, Kahire 1988.

Okiç, M. Tayyib. Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler. İstanbul 1959.

Sezgin, Fuat. “Dār al-Hadīth”. EI2 (İng.). 1965, II, 125-126.

Şemseddin Sâmi. Kāmûs-ı Türkî. I-II, İstanbul 1317.

Yardım, Ali. “Dârülhadis (Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar’da)”. DİA. 1993, VIII, 529-532.

Yıldırım, Selahattin. Osmanlı İlim Geleneğinde Edirne Dârulhadisi ve Müderrisleri. İstanbul 2001.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/darulhadis

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

DÂRÜLHADİS

Hadis öğretimi yapılan medrese.