Yakındoğu coğrafyasında hüküm süren hanedan.
Yakındoğu coğrafyasında hüküm süren hanedan.
XIII. yüzyıl başlarında kurulan Moğol İmparatorluğu aynı yüzyılın ortalarına gelindiğinde artık tek bir merkezden yönetilemeyecek kadar büyümüştü. Bunun üzerine Büyük Kağan Mengü (Möngke) (1251-1259), aşırı genişleyen imparatorluğu daha kolay yönetebilmek için kardeşlerinden Kubilay'ı Çin'e, Hülâgû'yu İran'a gönderdi. Başlangıçta coğrafî ve idarî zorunlulukların yarattığı bu durum zamanla Moğol hakimiyetinin birbirinden bağımsız parçalara ayrılmasına ve Yakındoğu'da İlhanlı Devleti'nin kurulmasına zemin hazırladı.
İran'a giren Hülâgû, 1256 yılında Alamut Kalesi'ni ele geçirerek İsmâilîler'i itaat altına aldı. Bunun üzerine Hülâgû, öncü birliklerini Bağdat'a gönderdi. Abbâsî ordusunun büyük kısmı Moğollar tarafından imha edildi. İstila edilen Bağdat'ta büyük bir yağma ve katliam gerçekleşti ve Abbâsî Halifesi Müsta'sım-Billâh katledildi (1258).
Hülâgû Bağdat'ı aldıktan sonra Azerbaycan'a hareket ederek bu bölgeyi kendi idarî merkezi haline getirdi ve doğuda Mâverâünnehir'den batıda Batı Anadolu'ya, kuzeyde Kafkas ve Elburz dağlarından güneyde Suriye'ye kadar uzanan geniş bir coğrafyayı hakimiyeti altına aldı ve Memlük sultanından kendisine itaat etmesini talep etti. Ancak bu esnada Mengü'nün ölümünden sonra, büyük hanlık içinde başlayan taht kavgasını yakından takip edebilmek için Azerbaycan'a döndü. Hülâgû'nün itaat teklifinin Memlükler tarafından reddedilmesi üzerine, Moğol ve Memlük orduları 1260 yılında Aynicâlût'ta karşılaştı. Yapılan savaş Moğollar'ın tam bir hezimeti ile sonuçlandı. Aynicâlût Savaşı, bir Moğol ordusunun ilk defa kesin bir hezimete uğratılması ve Moğol istilasının ilk defa durdurulması açısından Yakındoğu tarihinin olduğu kadar dünya tarihinin de en mühim hadiselerinden biridir. Hülâgû'nün Horasan'da Çağataylılar, Kafkaslar ve Azerbaycan'da da Altın Orda devletleriyle mücadele etmek zorunda kalması, yeni bir Memlük seferine imkân vermedi.
Hülâgû'nün ölümünün (1265) ardından en büyük oğlu Abaka, toplanan kurultayda tahta çıkartıldı. Abaka'yı (1265-1282) dış siyasette Altın Orda ve Çağataylılar'ın yanında, en fazla meşgul eden Memlükler oldu. Aynicâlût yenilgisi Moğollar üzerinde olumsuz bir psikolojik baskı yaratmıştı. Abaka, bu cephede Memlükler'e karşı papalık ve Avrupa devletleri ile ittifak kurmak istediyse de bunu gerçekleştiremedi. Bu esnada Memlük Sultanı Baybars'ın İlhanlılar'a karşı Selçuklu devlet adamları tarafından Anadolu'ya davet edilmesi, İlhanlı-Memlük mücadelesinin yeniden başlamasına sebep oldu. Baybars, 1277 yılında kalabalık bir İlhanlı ordusunu Elbistan ovasında hezimete uğrattıktan sonra Kayseri'ye girdi. Ancak Selçuklu devlet adamları ve beyleri tarafından kendisine vaat edilen yardım ve desteği görmediği için geri dönmek zorunda kaldı. Bu sırada Anadolu'ya giren Abaka, burada büyük bir katliam yaptı. Abaka'nın Elbistan yenilgisinin intikamını almak için Suriye'ye gönderdiği ordu 1281 yılında Humus yakınlarında Memlükler tarafından mağlup edildi.
Abaka, oğlu Argun'u veliaht tayin etmişti. Ancak Abaka'nın ölümüyle (1282) toplanan kurultayda, Hülâgû'nun oğlu Ahmed Teküder'in tahta çıkması kararlaştırıldı. Teküder, İslamiyet'i kabul ederek "Ahmed" adını almıştı. Ahmed Teküder şahsına ve icraatına tepki olarak doğan ve yeğeni Argun'un liderliğinde birleşen ve isyana dönüşen önemli bir muhalefet hareketiyle karşılaştı ve isyancılar tarafından idam edildi (1284).
Argun, toplanan kurultayda han seçilerek tahta oturtuldu (1284). İdarî işleri, tahtı ele geçirmesinde önemli rolü bulunan Emîr Buka'ya bırakan ve dirayetsiz bir hükümdar olan Argun 1291 yılında öldü. Ölümünün ardından toplanan emîrler, Argun'un oğlu ve veliahdı Gazân'ın değil, kardeşi Geyhatu'nun tahta çıkarılmasına karar verdi (1291).
Geyhatu zamanında dış siyasette önemli bir gelişme yaşanmadı. Eğlence düşkünlüğü sebebiyle devlet işleriyle ilgilenmemesi birkaç yıl içerisinde devlet hazinesinin tamamen boşalmasına sebep oldu. Bu durumda muhalif emîrlerin ve devlet adamlarının önemli bir kısmının desteğini alan Şehzade Baydu, Geyhatu'nun üzerine yürüdü ve yapılan savaşta galip geldi. Firar eden Geyhatu da yakalanarak idam edildi.
Bunun üzerine tahta çıkan Argun'un oğlu Şehzade Gazân (1295-1304) Baydu'nun hakimiyetini tanımadı. Baydu yakalanarak idam edildi.
Gazân bu dönemde müslüman oldu. İslamiyet, İlhanlı Devleti'nin resmî dini haline geldi. Gazân, bozkır ananelerinin yanında aynı zamanda İslamî esaslara ve İranî geleneğe de dayanan bir devletin temellerini attı.
Hükümdarlığının ilk yıllarında peş peşe çıkan isyanlarla meşgul olan Gazân, bu isyanların bastırılmasının ardından güçlü bir idare kurarak Yakındoğu'da bulunan Moğollar'ın yerleşik kültür ile temasını hızlandırarak bir süre sonra İlhanlı Devleti'nin müslüman devlet modeline dönüşmesini sağladı.
Gazân döneminde dış siyasette Memlükler'le savaş devam etti. 1303 yılında üçüncü defa üzerlerine yürüdüğü Memlükler'le yaptığı savaşı kaybetti ve henüz otuz üç yaşında iken vefat etti (1304). Naaşı Tebriz'de inşa ettirdiği türbesine defnedildi.
Gazân'ın ardından, veliaht tayin ettiği kardeşi Olcaytu (1304-1316) tahta oturdu. Memlükler'le sulh yolunu seçen Olcaytu döneminde Gazân tarafından başlatılan reformlar onun vasiyetine rağmen devam ettirilemedi. Fikrî ve dinî dünyası oldukça karmaşık olan Olcaytu, on üç yaşında iken İslamiyet'i kabul ederek "Muhammed" adını almıştı. Evvela Hanefî, sonra Şâfiî, ardından da Şiî mezhebini benimseyen Olcaytu, geçirdiği rahatsızlığın ardından 1316 yılında otuz beş yaşında Sultâniye'de vefat etti.
Ardından tahta oğlu Ebû Said (1317-1335) çıktı. Bu sırada henüz çocuk yaşta bulunmasından dolayı asıl güç Emîr Çoban'ın eline geçti. Ebû Said döneminde dâhilî işlerde Vezir Reşîdüddin Fazlullah'ın azledilerek idam edilmesi ve emîrlerin isyanı gibi pek çok sorun ortaya çıktı. Ebû Said de 1335 yılında otuz yaşında vefat etti. Naaşı Sultâniye şehrinde inşa ettirdiği türbeye defnedildi. İlhanlılar'ın son büyük hükümdarı olan Ebû Said şiir, edebiyat, musiki ve hat sanatına ilgi duymuş, âlim ve sanatkârları himaye etmiş ve babası Olcaytu zamanında benimsenen Şiî mezhebini bırakıp Sünnîliğe dönmüştür.
Ebû Said'in tahta çıkacak bir erkek evladının olmaması, İlhanlı Devleti'nde yeni bir mücadele dönemini başlattı. Siyasî ve askerî güç Moğol emîrlerinin eline geçti. Bu karışık dönemde Mûsâ, Muhammed, Sâtî Beg, Arap, Süleyman, Enûşirvân, Arpa, Cihan Temür, Togay Temür ve II. Gazân gibi hanedan üyeleri tahta çıktılarsa da emîrlerin elinde birer kukla olmaktan ileri gidemediler. Bu mücadeleler neticesinde İlhanlı Devleti kısa süre içinde tarihe karıştı.
Dünya tarihinin en büyük yağma, katil ve tahrip hareketlerinden olan Moğol istilası sırasında Mâverâünnehir, İran, Irak ve Anadolu şehirleri büyük zarar görmüş, Yakındoğu coğrafyasının da etnik, sosyal, ekonomik ve demografik yapısı altüst olmuştu. Bununla birlikte İlhanlı hakimiyeti, onca olumsuzluğun yanında, ilk yarım asırdaki yağma ve tahrip döneminden sonra, Yakındoğu'da bazı olumlu izler de bıraktı. Bilhassa Gazân devrinde İlhanlı ülkesinde büyük bir imar faaliyeti başlatıldı. Özellikle başşehir Tebriz bu imar faaliyetinden fazlasıyla nasibini aldı. İlhanlı hakimiyetinin merkezi olan Azerbaycan'da Ûcân, Şenbigazân (Gazâniye), Rab'ıreşîdî, Mahmudâbâd, Sultâniye ve Saîdâbâd gibi yeni yerleşim yerleri kuruldu. İran tarih yazıcılığının en önemli eserleri İlhanlı sarayı ile irtibatta olan tarihçiler ya da devletin hizmetindeki bürokratlar tarafından kaleme alındı. Çin'den Akdeniz'e kadar geniş bir coğrafyanın tek bir devletin sınırları içerisinde birleştirilmesi, doğu-batı ticaretinin gelişmesi ve Çin kültürünün Yakındoğu'ya taşınması için uygun bir zemin hazırladı. Bu dönemde pek çok eser Çince'den Farsça'ya tercüme edildi. Aynı tesirler, başta minyatür olmak üzere güzel sanatlar alanında daha belirgin bir şekilde hissedildi.
İlhanlılar'da toplum, hayat tarzları birbirinden oldukça farklı üç büyük gruptan oluşmaktaydı: Göçebeler, köylüler ve şehirliler. İlhanlı coğrafyasında yaşayan Moğol ve Türkmen boylarının önemli kısmı göçebe idi. İrili ufaklı boylardan oluşan ve kendi boylarından reislerin idaresi altında bulunan göçebeler, temelde kalabalık hayvan sürülerinin beslenmesine dayanan "göçebe" veya "yarı göçebe" bir hayat sürmekteydiler.
Umumiyetle köylerde ve mezralarda yaşayan ve ziraatla uğraşan köylüler, İlhanlılar zamanında toplumda ikinci önemli zümreyi, büyük şehir ve kasabalarda yaşayan şehirliler de üçüncü büyük zümreyi oluşturmaktaydı. Doğu İslam dünyasında Moğol istilası öncesinde gelişmiş bir şehir hayatı teşekkül etmişti. Moğol istilası, pek çok şehrin tahrip edilmesi ve şehirlerde yaşayan insanların katledilmesi sebebiyle, şehir hayatını olumsuz etkiledi. Şehirlerde el sanatları, çeşitli zanaatlar ve ticarete dayanan ekonomik faaliyetler büyük ölçüde sekteye uğradı. Bununla birlikte İlhanlılar'ın geniş bir coğrafyayı tek bir devlet çatısı altında birleştirmesi ve zamanla daha istikrarlı bir idare kurması, şehir hayatında XIII. yüzyıl sonlarından itibaren canlanma yarattı.
Moğol istilası sırasında pek çok medrese ve kütüphane yakılıp yıkıldığı gibi çok sayıda âlim, şair ve edip katledilmişti. Bu durum özellikle Türkistan ve İran coğrafyasındaki ilmî ve kültürel faaliyetler üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Bununla birlikte XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren daha istikrarlı bir yönetimin kurulmasıyla ilmî ve kültürel faaliyetlerin yavaş yavaş canlandı. Hülâgû, Abaka ve Gazân gibi İlhanlı hükümdarlarının astronomiye olan ilgisi Merâga ve Tebriz gibi şehirlerde rasathaneler kurulmasına ve astronomik gözlemler yapılmasına vesile oldu.
Gazân ve Olcaytu zamanında Şenbigazân, Rabʻıreşîdî ve Sultâniye gibi yeni yerleşim yerleri inşa edildi. Bilhassa Gazân tarafından kurulan Şenbigazân dikkate değerdir. Büyük bir kültür ve eğitim kurumu olan Şenbigazân; Kümbed-i Âlî (Gazân'ın türbesi), Mescid-i Câmi, medâris (Hanefî ve Şâfiîler için medreseler), dervişler için hankah (tekke), dârüssiyâde (seyyitler için misafirhane), rasathane (astronomik gözlem evi), dârüşşifa (hastane), beytülkütüp (kütüphane), beytülkanûn (kanunların toplandığı yer, devlet arşivi), beytülmutevellî (mütevelli ve görevlilerin kaldığı yer), havuzhane (abdest alınacak yer), germâbe-yi sebîl (sıcak su-hamam) gibi kısımlardan oluşmaktaydı. İmarette bu kısımlardan başka, muhtemelen aklî ilimlerin okutulduğu hekîme veya hekîmiye (hekimlerin ikamet ettiği ve hikmet-felsefe derslerinin okutulduğu yer), bustân ve köşk-i âdiliye (bahçe ve köşk) bulunmaktaydı. Külliyedeki bu imaretlerden başka, vakfın bütçesinden çeşitli hayır işleri için yüklü miktarda ödenek ayrılmıştı.
İlhanlı devlet adamlarının da ülkedeki imar ve inşa faaliyetlerine katıldığı görülmektedir. Gazân ve Olcaytu dönemlerinde yaklaşık yirmi yıl boyunca vezirlik makamında bulunan Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî tarafından 1309 yılında Tebriz yakınlarında inşa ettirilen ve içerisinde medrese, kütüphane, dârüşşifa, cami, hankah, yetimhane, öksüz-yetim çocuklar okulu ve aşevi gibi pek çok eğitim ve kültür müessesesinin bulunduğu âdeta müstakil bir şehir niteliğindeki Rabʻıreşîdî de bu dönemin önemli imar faaliyetlerindendir.
Dinî ve ilmî konulara ilgi duyan Olcaytu, başşehir olarak kurdurduğu Sultâniye'de medreseler inşa ettirdi. Bu medreselerin en meşhuru, Allâme Hillî ve Seyyid Burhâneddîn-i İberî'nin önerisiyle pamuklu çadırdan kurulan Medrese-yi Seyyâre'dir. Dört eyvanlı hanelerden oluşan bu medrese seyyardı ve daima hükümdarın ordası ile birlikte hareket etmekteydi. Allâme Hillî ve oğlu Fahreddin, Mevlânâ Nizâmeddin Abdülmelik Merâgî, Mevlânâ Bedreddîn-i Şüşterî, Seyyid Burhâneddîn-i İberî ve Mevlânâ İzzeddîn-i Alhî gibi devrin meşhur âlimleri, 100 talebenin eğitim gördüğü bu medresede ders vermişlerdir. Kaynaklarda, dinî ve ilmî münazaraları izlemekten büyük keyif aldığı kaydedilen Olcaytu'nun, Medrese-yi Seyyâre'de Şiî ve Sünnî âlimler arasında, kendisinin de dinleyici olarak katıldığı pek çok münazara tertip ettirdiği kaydedilmektedir. Olcaytu Medrese-yi Seyyâre dışında, Sultâniye'de kendisi için yaptırdığı türbenin hemen yanında bir medrese daha inşa ettirmişti. Şiî mezhebiyle ilgili on altı müderrisin ders verdiği bu medresede 200 talebe eğitim görmekteydi.
İlhanlı hükümdarlarının, özellikle İslamiyet'in resmî din haline gelmesinden sonra, âlim, şair ve edipleri himaye ettikleri görülmektedir. Gazân, veziri Reşîdüddin Fazlullah'tan kendisi için mufassal bir Moğol tarihi kaleme almasını istemişti. Müellif, Câmiu't-Tevârîh isimli eseri Gazân'ın vefatının ardından tahta çıkan Olcaytu'ya takdim etti. İlhanlılar döneminde yetişen önemli tarihçiler arasında Alâeddin Atâ Melik Cüveynî, Kadî Beyzâvî, İbnü'l-Füvatî, Abdullah-ı Kâşânî, Vassâf, Benâkitî, Kerîmüddin Mahmûd-ı Aksarâyî, Kadı Ahmed-i Nikîdî, Şemseddin Muhammed-i Kâşânî, Muhammed Hüseynî Yezdî, Hamdullah Müstevfî-yi Kazvînî, Şebânkâreî ve Zerkûb-ı Şîrâzî'yi saymak mümkündür.
İlhanlılar döneminde yetişen önemli âlimler arasında; felsefe, kelam ve mantıkta Nasîrüddîn-i Tûsî, İbn Kemmûne, Kutbüddîn-i Şîrâzî ve Necmeddin Ali Kâtibî; geometri ve astronomide Mueyyidüddin Urdî Dımaşkî; matematikte Fahreddîn-i Merâgî ve İbn Ebü'ş-Şükr Kurtubî; tıpta ise Fahreddîn-i Ahlâtî sayılabilir. Bu dönemde yetişen başlıca şair ve edipler arasında ise Sa'dî-yi Şîrâzî, Hümâm-ı Tebrîzî, Seyf-i Fergânî ve Hâcû-yi Kirmânî'yi saymak mümkündür. Gazân, Olcaytu ve Ebû Said gibi İlhanlı hükümdarları, devrin önemli dinî şahsiyetlerinden Şeyh Sadreddin İbrâhim Hammûî, Şeyh Safiyyüddin İshak-ı Erdebîlî, Allâme Hillî ve Barak Baba ile temasta bulunmuşlardır.
Moğol istilasının yarattığı geniş çaplı yıkım, pek çok alanda olduğu gibi sanat ve mimari üzerinde de son derece olumsuz bir etki ortaya koydu. Bununla birlikte İlhanlı hakimiyeti, yağma ve tahrip döneminin atlatılmasından sonra, Yakındoğu'da sanat ve mimari alanında bazı olumlu izler de bıraktı. Özellikle Gazân, Olcaytu ve Ebû Said gibi sonraki İlhanlı hükümdarları, tanınmış âlim ve din âlimlerinin türbelerini tamir ettirdiler; zaman zaman da cami, mescit, dârüşşifa, medrese, yetimhane, aşevi ve dârüssiyâde gibi hayır ve yardım müesseseleri inşa ettirerek buralara önemli gelirler vakfettiler.
İlhanlılar döneminde İran ve Azerbaycan'ın yanı sıra Sivas, Erzurum, Amasya, Tokat ve Niğde gibi Anadolu şehirlerinde de pek çok mimari eser inşa edildiği görülmektedir. Bu dönemde inşa edilen ve Türkiye Selçuklu mimari geleneğinin devamı niteliğinde olan başlıca eserler arasında; Sivas'taki Çifte Minareli Medrese, Erzurum'daki Hatuniye Medresesi ve Kümbeti, Kırşehir'deki Caca Bey Medresesi ve Fatma Hatun Kümbeti ile Sivrihisar'daki Alemşah Külliyesi'ni saymak mümkündür. Yine Sultan Olcaytu ve İltüzmiş Hatun adına inşa edilen Amasya Dârüşşifası ve Erzurum'daki Yâkutiye Medresesi gibi eserler de Anadolu'daki başlıca İlhanlı dönemi mimari anıtları arasındadır.
Abbas İkbâl. Târîh-i Mogūl. Tahran 1364/1985.
Benâketî. Târîh-i Benâketî. nşr. C. Şiâr. Tahran 1348/1969.
Cüveynî. Târîh-i Cihângüşâ. nşr. M. M. Kazvînî. I-III, Leiden 1912-1937.
Hâfız-ı Ebrû. Zeyl-i Câmiu’t-Tevârîh-i Reşîdî. nşr. H. Beyânî. Tahran 1350/1971.
Kâşânî. Abdullah b. Muhammed. Târîh-i Olcâytû Sultân. nşr. M. Hamblî. Tahran 1348/1969.
Kazvînî, Hamdullah Müstevfî. Nüzhetü’l-Kulûb. nşr. G. le Strange. London-Leiden 1915.
a.mlf. Târîh-i Güzîde. nşr. A. Nevâî. Tahran 1364/1985.
Melville, Charles. The Fall of Amir Chupan and the Decline of the Ilkhanate, 1327-37: A Decade of Discord in Mongol Iran. Bloomington 1999.
Menûçihr-i Murtazavî. Mesâil-i Ahd-i İlhânân. Tahran 1370/1991.
Özgüdenli, Osman G. Turco-Iranica: Ortaçağ Türk-İran Tarihi Araştırmaları. İstanbul 2006.
a.mlf. Moğol İranında Gelenek ve Değişim: Gâzân Hân ve Reformları (1295-1304). İstanbul 2009.
Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî. Câmiu’t-Tevârîh. nşr. M. Rûşen – M. Mûsevî, I-IV, Tahran 1373/1994.
Spuler, Bertold. Die Mongolen in Iran. Leiden 1985.
Şîrîn Beyânî. Dîn u Devlet der Îrân-i Ahd-i Mogūl. C. III, Tahran 1375/1996.
Uyar, Mustafa. İlhanlı (İran Moğolları) Devleti’nin Askerî Teşkilatı (Ortaçağ Moğol Ordularında Gelenek ve Dönüşüm). Ankara 2020.
Yuvalı, Abdülkadir. İlhanlılar Tarihi. İstanbul 2017.
a.mlf. “İlhanlılar”. DİA. 2000, XXII, 102-105.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ilhanlilar
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Yakındoğu coğrafyasında hüküm süren hanedan.