Temsili sanat dalı.
Temsili sanat dalı.
a) Kavram: Kişinin başından geçen bir olayı anlatma ihtiyacıyla başlayan, bilgi verdiği kadar, eğlence ihtiyacını da karşılayan tiyatronun eğitici amacı insanlık tarihiyle başlar. Zamanla buna kutsal bir anlam katılmış, oyunlar ritüele dönüşmüştür. Çok tanrılı dinlerin her tanrı için yapılan törenleri iki türü başlatır: Ölümlü insanın tanrılar katına yükselemeyeceklerini tragedyalar, insan duygularını yaşamak isteyen tanrıların dünyada gülünç olduğu komedyalar.
Osmanlılar'da Batılı anlamda tiyatro 1860'lardan itibaren Hoca Naum, Güllü Agop, Manakyan ve Osmanlı Tiyatrosu ile başladı. 1914 yılında Dârülbedâyi kuruldu. Bunun için Paris'teki Odéon Tiyatrosu müdürü Antoine İstanbul'a çağrıldı.
Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik, Direktör Âli Bey gibi devrin bir kısım yazarları Güllü Agop'a yardım etmiş, oyuncuların telaffuzlarını düzeltmek amacıyla dersler vermiş, oyunları seçecek bir edebî heyet kurmuşlardır. Tiyatrolarda temsillerin başlamasıyla birlikte oyuncu, sahne, imtiyaz ve sansür konuları da tartışılmaya başlandı ve tiyatro dergileri yayımlandı.
Dilin seyirlik sanatlar aracılığı ile hazırlanmış olması ve sahnenin kurulması, yazarların sevdikleri tiyatroyu, telkin etmek istedikleri fikirler için kürsü saymaları bu sanatı geliştirmiştir. Tiyatro yazarlarının yararlanacakları iki kaynak vardır: Seyirlik oyunlar ve pek iyi tanımadıkları Batı tiyatrosu. Türk yazarların bir kısmı sadece Batı tiyatrosunu örnek alırken, bir kısmı da yerli tiyatronun ıslahını düşünmüşlerdir.
Batı tiyatrosunu tanıyan Şinâsi'nin (1827-1871) seyirlik oyunlardan faydalanması, eğitiminin bir kısmını Paris'te yapan Ahmed Vefik Paşa'nın (1823-1891), Türk geleneğinin komediye dayandığını görerek Molière'i uyarlamalarla okuyucularına tanıtması önemlidir. Onu Direktör Âli Bey ile (1846-1899) Teodor Kasap, Mehmed Şemseddin, Ferâizcizâde Mehmed Şâkir (1853-1911) takip etmiştir. Bu yazarların hepsi komedi ile topluma bazı mesajlar vermek istemişlerdir. Âli Bey'in Misafiri İstiskal (1869, Abdi Ağa adıyla da oynamıştır), artık devrini doldurmuş bazı âdetlerin eleştirisiyle toplumu eğitme amacını taşır. Müzikli komedisi Letâfet'te mahalli örf ve âdetleri gösterir. Ferâizcizâde Mehmed Şâkir, Ahmed Vefik Paşa'nın yanında onun tiyatro çalışmalarına yardım eder, Evhâmî ve İlk Göz Ağrısı oyunları Molière'den izler taşır.
Namık Kemal'i takip eden ve Türk edebiyatındaki ilk çocuk dergilerini çıkaran Mehmed Şemseddin (1849-1900), çocuk terbiyesini işlediği Tedbirde Kusur, Mücâzât ve Cimri'yi uyarladığı Kendim Ettim Kendim Buldum'da (1872) cimri babaların eşlerine ve çocuklarına ne kadar kötü örnek olduklarını göstermiştir.
Bu yazarların örnek aldıkları Şinâsi'nin Şair Evlenmesi (1860), evlenme konusundaki âdetlerin eleştirisi olsa da günlük dili kullanması, oyundaki müzik ve söz oyunlarına belli bir ölçü getirmesi büyük yeniliklerdendir. Şinâsi'nin, Âli Bey'in, Ahmed Midhat (1844-1912) ve Recâizâde Ekrem'in (1847-1914) eserlerinde dil evde ve sokakta konuşulan dildir. Ayrıca Şinâsi "hikmet-i avam" dediği atasözleri ve deyimleri bu eserinde bol bol kullanır. Şinâsi Şair Evlenmesi'nde, bütün eserlerinde görülen Doğu ile Batı'yı birleştirme amacını uygulamış, aracıların ayarladığı evlenmelerde ortaya çıkabilecek aksaklıkların teşhiriyle, oyuna eğitici bir amaç da yüklemiştir. Ayrıca seyirlik sanatlardan hareket etse de getirdiği ölçü kavramıyla başlı başına eğitici bir amaç taşır ve seyirlik oyunlarla Batı tiyatrosunun nasıl birleştirilebileceğini gösterir. Gençlerin evlenmede söz haklarının olmaması, mahallelinin her şeye karışması, düğünlerin büyük masraflar gerektirmesi, kaç-göçün olduğu kapalı toplumda, kişileri mutsuz kılacak, istekleri dışında sahteliklere kalkışılması gibi nice bozukluğun işaret edildiği bu oyun, sonraki yıllarda evlenme konusunu ön plana çıkarmış ve bu konuda birçok eser yazılmıştır.
Ali Haydar'ın (1836-1914) yetersiz manzum tiyatro girişimi sonuçsuz kalmış, Ebüzziya Tevfik (1849-1913) siyasî eleştirilerini bir aşk faciası etrafında vermiştir (Ecel-i Kaza).
Namık Kemal'in (1840-1888) "Tiyatro eğlencedir fakat eğlencelerin en faydalısı" sözü, tiyatroya ciddi bir işlev yüklemiş, onun etkili şahsiyeti pek çok genci oyun yazmaya özendirmiştir. Onun görüşlerini takip edenlerin başında Abdülhak Hâmid (1852-1937) gelir. Şemseddin Sâmi (1850-1904), Ahmed Midhat, Recâizâde Ekrem, Teodor Kasap ise (1835-1897) her ikisinden de yararlanmıştır.
Namık Kemal'in Vatan yahut Silistre adlı oyununun temsili büyük bir olay olur (1873). Namık Kemal bir aşk hikâyesiyle sunduğu vatan kavramını, tarifi, savunulması gerekliliği ve sadık, fedakâr ordu mensuplarıyla anlattığı Silistre savunması, Türk tiyatro tarihinde büyük bir heyecan yaratmıştır. Namık Kemal bundan sonra da takipçilerinin benimsedikleri siyasî muhtevalı Gülnihal ve Celâleddin Harzemşah'ı yazdı. Zavallı Çocuk ile Âkif Bey aile konusuna odaklandı ve çok taklit edildi. Hitabet üslubunu tiyatroya sokan Namık Kemal, sahnedeki oyunlarla halkı eğitmeyi hedeflemiş, güçlü etkisiyle tiyatroda siyasî ve toplum meselelerini eleştiren eserlerin ön plana çıkmasını sağlamıştır. Şemseddin Sâmi ise tarih ve efsaneden aldığı konularla günün siyasetini eleştirmiştir (Gâve, Seydi Yahya).
Siyasî eleştiri ve toplum meseleleri yazarların tercihleridir. Özellikle komedi bunların kolaylıkla işlenmesini mümkün kılmıştır. Denebilir ki Tanzimat sonrası tiyatro kadın eğitimi, evlenme, çocuk düşürme, idarecilere halkın sesini duyurma, zalim idareciler ve esaret konusunda seyircisini gerçekten eğiten sahnelerle doludur.
Geniş hayal dünyası ve ölçüsüzlüğü dolayısıyla Abdülhak Hâmid bu konuları hiç umulmadık şekilde yazmış, sahnede kendi üslubunu kullanarak seyircisine seslendiğini aklına bile getirmediğinden, eserleri oynanmak imkânını baştan kaybetmiştir. Bu yazarların çoğunda kadınlar belli durumlarda isyan etmesini bilirler (Vatan'da Zekiye savaşa giden sevdiğini takip eder. Açıkbaş'ta Yekta adlı genç kız babasının uygun gördüğü talibiyle evlenmeyeceğini açıkça söyler. Târık ve İbn Mûsâ'da Zehra ile Azrâ erkeklerle savaş alanında boy ölçüşürler).
Kadınların belli sınırlar içinde olsa da eğitimlerinin artması kadın yazarları da ortaya çıkarmıştır. Tanzimat dönemi edebiyatı bu konularda gerçek bir halk eğitim merkezi işlevini görmüştür denebilir. Kadınlar oyunlar okumuş veya dinlemişlerdir. Bu eserlerin asıl, kadınların durumunu bu eserlerde görüp evlerindeki anne, eş ve kızlarını hatırlayan erkekleri eğittiği de söylenebilir. Toplum bu sayede sonraki değişmeleri kolaylıkla kabullenebilmiştir.
İstanbul'da tiyatro faaliyetinin durdurulmasından sonraki sessizlik dönemini takiben, 1908'de Meşrutiyet'in ilanıyla basın hayatı ve tiyatro bir anda canlanmıştır. Eski eserler oynanmış, yazarlar tarihî, siyasî oyunlar başta olmak üzere pek çok eser yazmışlardır. Oynanan eserlerin çoğu geçmiş dönemle hesaplaşma, hafiyelerin ve kötü idare ile baskının lanetlenmesi gibi kötü propaganda örnekleridir. Türkçülük akımını benimseyen yazarlar ise sahne dilini bulmuş, herkesin tiyatroya gidebilmesi sayesinde geniş kitleleri etkilemişlerdir. Ayrıca okullarda tiyatro faaliyetleri teşvik edilmiştir.
II. Meşrutiyet'in hürriyet havasının etkisi tiyatroda da kendisini hissettirdi. Türk tiyatrosunun gerçek kurucusu Muhsin Ertuğrul bu sırada adını duyurdu. Seyircinin davranışı, Türk kadınının sahneye çıkması, kadınlar için özel matineler düzenlenmesi bu dönemde görüldü. Ancak oyuncuların telaffuzları hâlâ bozuktur, rollerini ezberlemezler, eserle ilgisiz şarkı, dans ve soytarılık mevcuttur. Yazarlar arasında artık kadınlar da vardır. Oyunlarda hafiyelerin başı Fehim Paşa, sebep olduğu facialar yüzünden sadece idareci olarak değil insan olarak da kötülenir (Hüseyin Suat Yalçın, Şehbal); Midhat Paşa, Namık Kemal ve arkadaşları yüceltilir. Eserlerde açık bir İttihat ve Terakkî propagandası bulunur. Savaşların arka arkaya gelişi kahramanlık kültünü canlandırır. Tarihî oyunların sayısı giderek artar, dağılan devletin kaybettiği vatan parçalarıyla ilgili "sanattan çok öğretme amacı" güden bu oyunlar zamana direnememişlerdir. O dönemde tiyatroyu en iyi bilen Şahabeddin Süleyman ile (1885-1919) Tahsin Nâhid'in (1887-1919) ortaklaşa yazdıkları Kösem Sultan en beğenilen eser olmuştur. Türkçülük gibi fikir akımlarının propagandası, Namık Kemal yolunda yazılan oyunlar vasıtasıyla yapılmıştır (Aka Gündüz, 1886-1958). "Yeni lisan" akımının etkisiyle Yusuf Ziya Ortaç ile (1895-1967) Halit Fahri Ozansoy (1891-1971) manzum tiyatroyu denemişlerdir.
Daha sonraları şöhretleri Cumhuriyet döneminde de devam eden iki komedi yazarı ortaya çıkmıştır. Tek amacı seyircisini güldürmek olan İbnürrefik Ahmed Nuri (1874-1935), uyarlamaları ve güzel Türkçe'siyle şöhret kazanır; eserlerinde mizah ile aile ilişkileri, nafaka ve boşanma, kadın dernekleri, para ve geçim sıkıntısı gibi günün sosyal meselelerini dile getirmiştir. Ortaoyununa dayanan Musahipzade Celal (1868-1959), devrin bütün havasıyla birlikte tarihî konuları işler. Cumhuriyet döneminde şöhreti inkılapların anlatılması amacını taşıyan oyunlarıyla artar.
Başlangıçta oyunlar yazan Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) tiyatroyu ciddiye almış, diğer öğretmen yazarlar (Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç) gibi öğrenciler için oyunlar yazmıştır. Eserlerde sanatçıların mutsuzlukları, Paris'e gitme özlemleri, savaş konuları ön plandadır ve bunların hepsi seyirciyi uyandırma amacına yönelik eğitici oyunlardır. Edebî nitelikleri yoksa da dönemi yansıtırlar. Dârülbedâyi'nin kurulmasıyla, Muhsin Ertuğrul'un bu alandaki çalışmaları asıl meyvelerini Cumhuriyet döneminde verecektir.
1911'de Trablusgarp Savaşı ile başlayan savaş dönemi Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yılları, tiyatroyu da sanat tartışmalarını da bir süre engellemiştir. Yine de tiyatronun en beklenmedik yerlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan biri Sakarya Savaşı'ndan sonra şehit ve gazi çocuklarının sünnet düğünlerinde ordu mensuplarının bu çocukları eğlendirmek için oynadıkları piyeslerdir. Halide Edip "Sakarya Ordusu Eğlenirken" (1922) başlıklı yazısında bu şenliği duygulu bir şekilde anlatır. Çocukların hayatına neşe katmak da bir tür eğitimdir. Eğitimin ne kadar önemsendiği, 31 Mayıs-13 Temmuz 1921 tarihleri arasında düzenlenen Maarif Kongresi'den de anlaşılmaktadır.
Cumhuriyet'ten sonra konservatuvarın kurulması, yazarları heyecanla yeni eserler yazmaya sevketmiş ve okullarda tiyatro kolları kurulmuştur. Bu konuda en çok gayret gösteren, ülkenin her yerine dağılan, resmî kurumlarla bağlantılı halkevleri, öğretmen ve memurlarla yörenin aydınları ve meraklılarını da toplayarak tiyatro dahil birçok çalışmalar yapmışlardır. Yazılan ve basılan oyunlardan beklenen, halkın Cumhuriyet değerleriyle eğitilmesidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarının mücadelesi henüz zihinlerde tazedir. Bundan dolayı yaşanmış olan Millî Mücadele, iç ve dış düşmanları hatırlatmalar, zafer coşkunluğu, vatan sevgisinin gönüllerde yerleşmesi temleri geniş yer tutmuştur. Büyük kısmı yeni kurulan devletin amaçlarını ve hedeflerini göstermeyi, halktaki yetenekleri ortaya çıkarmayı hedeflemiştir. Faruk Nafiz, devlet denetiminden uzak köylerde eşrafın kazandığı gücün eşkıyalığa dönüşmesini işlediği köy konulu oyunların temelini oluşturmuştur (Canavar, 1925). Türk tarihi tezini işleyen manzum Akın oyunuyla da tarihî konuları başlatmıştır. Cumhuriyet halkın rejimidir, kurulan ilk siyasî parti Cumhuriyet Halk Fırkası adını taşır. Devlet, Ziya Gökalp'in esaslarını çizdiği halkçılık görüşünü yaymak amacıyla 1932 yılında kurulan halkevlerinde tiyatro faaliyetine önem vermiştir. Eserlerin yazılması, oynanması, Cumhuriyet değerlerinin geniş halk kitlelerince benimsenmesine yol açmıştır. Halkevleri çıkardıkları dergilerde halk kültürü derlemelerine ve oyunlarına önemli ölçüde yer ayırmıştır.
Cumhuriyet'ten sonra değerli tiyatro yazarları yetişmiştir. Bunların bir kısmı toplumu eğitme ve propaganda amacını devam ettiren eserleri yazmış, çevirmiş ve oynamışlardır. Okullarda oynanmak amacıyla öğretmenler de oyunlar yazmışlardır. Öğrencilerin Türkçe'yi kullanma becerilerini geliştirmek ve onları yetiştirmek yanında, kendilerine olan güvenlerini arttırmak, eğlendirmek açısından da bunların büyük hizmeti olmuştur.
And, Metin. Geleneksel Türk Tiyatrosu: Kukla, Karagöz, Ortaoyunu. Ankara 1969
Başbuğ, Esra Dicle. Resmî İdeoloji Sahnede: Kemalist İdeolojinin İnşasında Halkevleri Dönemi Tiyatro Oyunlarının Etkisi. İstanbul 2013.
Enginün, İnci. Türk Tiyatrosu: Şinasi’den Turan Oflazoğlu’na. İstanbul 2019.
a.mlf. Yeni Türk Edebiyatı:Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923). İstanbul 2006, s. 631-741.
Yalçın, Alemdar. II. Meşrutiyet’te Tiyatro Edebiyatı Tarihi. Ankara 1985.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/tiyatro
Temsili sanat dalı.
b) Tiyatro Eğitimi: Türkiye'de edebiyat ve tiyatro alanında akademik ve metodik eğitim girişimleri 1914'te Dârülbedâyi'nin kuruluşu ile başlatılır. Dârülbedâyi kuruluncaya kadar daha geleneksel eğitim yöntemleri kullanılırdı ve özellikle usta-çırak ilişkisi bunların başında gelmekteydi. Fakat akademik ve metodik eğitim düşüncesi İstanbul Belediye Başkanı Cemil Topuzlu'nın girişimleri ile başladı. Dârülbedâyi'nin kuruluşu ve yapılanması için Fransız oyuncusu ve yönetmen Andre Antoine İstanbul'a çağrıldı. Fakat II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte Andre Antoine da Fransa'ya dönmek zorunda kaldı. Savaş sona erdikten iki yıl sonra belediye meclisinin kararıyla Dârülbedâyi'nin tiyatro topluluğu olarak kalmasına karar verildi. 1921 yılında Almanya'dan dönen Muhsin Ertuğrul kurumun başına getirildi.
Andre Antoine tiyatro bölümünde şu derslerin açılmasını önermişti: Okuma, telaffuz, diksiyon; vurgu, ifade, aruz; tarih, edebiyat ve edebiyat tarihi; trajedi, dram; komedi, dans, görgü kuralları, eskrim ve mimik (Sevengil, 2015: 689). Andre Antoine'ın önerdiği ders içerikleri ileride kurulacak konservatuvarların müfredatlarında da yer alacaktır. Bu müfredatlar Türkiye'de tiyatronun hem profesyonel hem de akademik anlamda bir disiplin olarak kabul edilişinin önemli bir ayağıdır.
1924 yılında Musiki Muallim Mektebi, ortaöğretim düzeyinde müzik öğretmeni yetiştirmek gayesiyle Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak kurulmuş, Ankara'da eğitim veren bir kurumdur. 1935 yılına gelindiğinde ise konservatuvar bünyesinde serbest müzik okulu öğretmen yetiştiren birim ve tiyatro okulunun yer aldığı bir yapıya büründü. 1936 yılında Alman yönetmen ve oyuncu Carl Ebert, Hitler rejiminin baskıcı ortamından uzaklaşarak Türkiye'ye geldi ve Ankara Devlet Konservatuvarı'nın kuruluşunda katkı sağladı. Onun yönetiminde tiyatro ve opera sanat dalları kuruldu. İlk mezunlarını 1941 yılında verdi. 1982 yılında ise Hacettepe Üniversitesi bünyesine giren Ankara Devlet Konservatuvarı; müzik, sahne sanatları ve müzikoloji alanlarında sanat/bilim dallarının özelliklerine uygun olarak ortaöğretim, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim vermeye başladı.
Cumhuriyet'in ilanından sonra 1927 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün de desteği ve isteği ile Muhsin Ertuğrul'un önderliğinde tiyatroya oyuncu yetiştirilmesi, yerli oyun yazarlarının teşvik edilmesi ve çocuk tiyatrosu biriminin kurulması gibi önemli adımlar atıldı. 1932'de ise halkevlerinin kurulmasıyla birlikte amatör tiyatro toplulukları ya da bölgesel tiyatro toplulukları kurulmaya başlandı. Halkevlerinin temsil şubesi halkevinde bir hayat ve hareket uyandırmak, şehir ve kasabalarda tiyatro kültürünü geliştirmek gençleri güzel ve serbest konuşmaya alıştırarak, fikir, sanat ve dil terbiyelerine yardım etmek, tiyatrocu olabilecek kabiliyetlerin kendilerini göstermelerine imkân vermek, memleket ve cemiyet için faydalı telkinlerde bulunmak amaçlarına göre şekillenmişti. Halkevlerinin önemli bir misyonu da profesyonel olmayan toplulukların tiyatro aracığı ile belli yeteneklere sahip olunmasına vesile olmasıdır.
Cumhuriyet döneminin, Osmanlı Devleti döneminden devraldığı iki büyük sanat kurumundan biri Dârülbedayi yani bugünkü ismiyle Şehir Tiyatroları diğeri ise Dârülelhan bugünkü adıyla İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'dır. 1958 yılına gelindiğinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde bir tiyatro enstitüsü kuruldu; bu enstitüde Haldun Taner, Refik Erduran, Turgut Özakman, Aziz Nesin gibi isimler oyun yazarlığı üzerine dersler aldılar. 1964 yılına gelindiğinde tiyatro kürsüsü kurularak, lisans düzeyinde dört yıllık eğitim veren bir kurum haline geldi. Tiyatronun ilk bilimsel ve akademik temelleri böylece bir üniversite bünyesinde atıldı.
Tiyatro bir yandan akademik alan olarak gelişimini sürdürürken bir yandan da edebiyat dünyasında kamuyu etkileme, bir diğer ifade ile eğitim aracı olarak da işlev üstlendi. Özellikle 1950'li yıllardan sonra değişen siyasî iklim tiyatro içeriklerinde kendini belli etti. Söz gelimi değişen siyasî dengelerden hoşnut olmayan tiyatro yazarları görgüyü, kültür üstünlüğünü seçkin bürokrat elitlerin, ahlaksızlığı ve görgüsüzlüğü de yeni, Anadolu kökenli, ticaret burjuvazisini temsil eden muhafazakâr kesimlerin rol üstlendiği oyunlar sergilendi (Aydın, 2020).
Haldun Taner 1957 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde ilk defa tiyatro tarihi ve dramaturji seminerleri verdi. 1992 yılında Zehra İpşiroğlu yönetiminde Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Anabilim Dalı'nda lisansüstü eğitim verilmeye başlandı.
Ankara Devlet Konservatuvarı'nın bir uzantısı olarak 1976 yılında İstanbul'da Ahmet Adnan Saygun önderliğinde kurulan İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda 1978 yılında Zeliha Berksoy, Ahmet Levendoğlu, Can Gürzap ve Arsen Gürzap'la birlikte tiyatro bölümü de kuruldu. 1982 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'ne (2002 yılında bu isim Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak değiştirildi) bağlanan İstanbul Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü, Tiyatro Anasanat Dalı oldu. Bu okul ilk öğrencilerini İstanbul ve Antalya'da yaptığı sınavlarla alarak (1978) eğitimine başladı.
1976 yılında ise Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde bir bölüm olarak sahne sanatları kuruldu, 1976-1977 döneminde eğitim öğretim hayatına başladı. 1981 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) düzenlemeleri sonucunda bölüm Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı olarak kurulan Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde çalışmalarına devam etmektedir. İstanbul'da devlet üniversiteleri dışında toplam on iki vakıf üniversitesinde, İstanbul dışında ise onun üzerinde üniversitede tiyatro eğitimi verilmektedir.
Ülkemizde tiyatro eğitimi akademik olarak; oyunculuk, drama yazarlığı, tiyatro teorisi ve dramaturji, tiyatro eleştirmenliği ve dramaturji ve sahne tasarımı anasanat/anabilim dalları üzerine şekillenmektedir. Tiyatro eğitimi tiyatronun hem uygulama hem de teorik alanında lisans ve lisansüstü eğitim veren birimlerinden oluşmaktadır. 1990'lardan itibaren ülkemizde kurulmaya başlayan vakıf üniversitelerinin bünyelerinde tiyatro/oyunculuk eğitimleri yer almaya başladı. Günümüzde özellikle vakıf üniversitelerinde tiyatro anasanat dalları sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Üniversite ve akademik eğitim kurumları dışında birçok özel kurum da tiyatro eğitimi vermektedir. 1991 yılında Müjdat Gezen tarafından kurulan Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro ve Yazarlık bölümlerinde üç yıl süresince tam burslu eğitim verilmektedir. Yine İstanbul merkezli Sadri Alışık Konservatuvarı 2012 yılında Sadri Alışık Kültür Merkezi bünyesinde kurulmuş olup yetenek sınavı ile öğrenci kabul eden ve ücretsiz eğitim veren bir kurumdur. 2017 yılında Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner tarafından kurulan Cihangir Atölye Sahnesi (CAS), tiyatro ve oyunculuk okulu olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Cihangir Atölye Sahnesi, bünyesinde hem tiyatro hem atölye hem de konservatuvarı içinde barındırmaktadır.
Bu kurumlar dışında ücretli olarak eğitim veren Şahika Tekand ve Esat Tekand'ın kurduğu Stüdyo Oyuncuları Atölyesi performatif oyunculuk ve sahneleme yönteminin ilkeleri esas alınarak temel ve ileri oyunculuk tekniklerinin araştırıldığı, tartışıldığı ve deneyimlendiği teorik ve pratik çalışmalardan oluşmaktadır. Yine İstanbul merkezli Craft Tiyatro'nun Craft Atölyesi Çağ Çalışkur yönetiminde eğitim faaliyetlerine devam etmektedir. Akademi 35 Buçuk ise 2009 yılında Vahide Perçin, Altan Gördüm ve Tolga Örnek tarafından kurulan bir sanat evinin eğitim ayağını oluşturan oyunculuk okuludur. Bunların dışında Kumbaracı 50 ve Duru Tiyatro da tiyatro eğitimi vermektedir.
Oyunculuk eğitimi dışında 2006 yılında Yeşim Özsoy tarafından kurulan ve günümüzde çalışmalarına devam eden Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi; oyun yazarlığı, yönetmenlik ve tiyatro tekniği üzerine uzun yıllardır eğitim vermeye devam etmektedir.
Oyunculuk eğitimi dışında oyun yazarlığı son yıllarda akademi bünyesi dışında ilgi gören bir dal olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda bireysel olarak ders veren uzun soluklu atölyeler yazar ve tiyatro akademisyenleri de mevcuttur.
And, Metin. Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu. Ankara 1983.
Aydın, Hacer. Türkiye’de Siyaset ve Kültürel İktidar: Tiyatro Sektörü. YLT. Medipol Üniversitesi 2020.
Berksoy, Zeliha. “Konservatuvarların Kuruluşundan Bugüne”. MSGSÜ Youtube Röportajı. 2020.
Karadağ, Nurhan. “1932-1951 Yılları Arasında Halkevleri Tiyatro Çalışmaları”. Tiyatro Araştırmaları Dergisi. sy. 8 (1998), s. 135-177.
Sevengil, Refik Ahmet. Türk Tiyatrosu Tarihi. İstanbul 2015.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/tiyatro
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Temsili sanat dalı.
a) Kavram
b) Tiyatro Eğitimi