A

AHMED VEFİK PAŞA(1823-1891)

Maarif nazırı, yazar, mütercim, Türkolog.

  • AHMED VEFİK PAŞA
    • Nuray KARACA
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.11.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ahmed-vefik-pasa
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    AHMED VEFİK PAŞA
AHMED VEFİK PAŞA (1823-1891)

Maarif nazırı, yazar, mütercim, Türkolog.

  • AHMED VEFİK PAŞA
    • Nuray KARACA
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 23.11.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ahmed-vefik-pasa
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    AHMED VEFİK PAŞA

İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Tercüme Odası memurlarından Rûhuddin Mehmed Efendi'dir. İlköğreniminin ardından Mühendishâne-yi Berrî-yi Hümâyun'a kaydoldu (1831). Orada iki yıl öğrenim gördükten sonra Mustafa Reşid Paşa'nın yanında elçilik tercümanlığı görevi verilen babası ile birlikte Paris'e gitti. St. Louis Lisesi'nde öğrenimine devam ederken Fransızca ve İtalyanca'nın yanında Latince ve Grekçe de öğrendi.

1837'de İstanbul'a dönünce Tercüme Odası'nda memur oldu. Bundan sonraki kırk altı yıl boyunca devlet hizmetinde önemli mevkilerde görev yaptı. Londra elçiliği kâtipliği (1840-1842), Tercüme Odası mümeyyizliği (1845), Memleketeyn komiserliği (1849), Bükreş Fevkalade komiserliği (1850), Encümen-i Dâniş azalığı (1851), Tahran sefirliği (1852-1854), Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye azalığı (1855), Deâvî nazırlığı (1857), Paris sefirliği (1859), Evkaf-ı Hümâyun nazırlığı (1861), Dîvân-ı Âlî Muhâsebât başkanlığı (1862), Anadolu Sağ Kol müfettişliği (1863), Maarif nazırlığı (1872), Şûrâ-yı Devlet azalığı (1872), Meclis-i Mebûsan reisliği (1877), vezirlik (1877), Bursa valiliği (1879-1882) bu görevlerinden bazılarıdır. On altı dil bilen, Batılı ilim adamları ve şarkiyatçılarının sıklıkla kendisine müracaat ettikleri çok yönlü bir şahsiyet olan Ahmed Vefik Paşa 1875 yılında Petersburg Akademisi'ne üye seçildi. Eylül 1876'da toplanan Petersburg Orientalistler Kongresi'nde Türkiye'yi temsil etti. Ömrünün sonlarına kadar ilmî çalışmalarını sürdürdü. 2 Nisan 1891'de vefat etti. Kabri Rumelihisarı'nda Kayalar Mezarlığı'ndadır.

Ahmed Vefik Paşa devlet adamlığının yanı sıra kültür tarihimize önemli katkıları olan bir münevverdir. Tercüme Odası yıllarında kendisinden hazırlaması istenilen Salnâme (1847) Osmanlı Devleti'nin mülkiye, askeriye ve ilmiye sınıflarına göre idarî teşkilatının, bunlar içinde yer alan makam ve memuriyet sahiplerinin isimleriyle birlikte geniş bir tablosunu vermektedir. Bu ilk resmî salname alanında bir öncü olup yoğun ilgi görmüş ve Fransızca'ya çevrilmiştir. Atalar Sözü-Türkî Durûb-i Emsâl adlı mecmuasında (1863) yedi bine yakın darbımeseli toplamış, Bursa valiliği döneminde daha da genişleterek Müntehabât-ı Durûb-i Emsâl adıyla yeniden yayımlamıştır. Türk halk dilinin ifade zenginliğini ve mecaz kabiliyetini yansıtan bu eseri memleketimizde kendisine kadar yapılan atasözü derlemelerinin en zenginidir. Kendisinden sonra bu sahada çalışanlar için ise devamlı ve tüketilemez bir kaynak olmuştur.

Ahmet Vefik Paşa'nın fikrî ve ilmî şahsiyetini tam anlamıyla aksettirdiği, Türk lügatçılığında dönüm noktası teşkil eden Lehçe-i Osmânî adlı eserinin ilk cildi 1876'da, II. cildi ise 1889'da yayımlanmıştır. Ziya Gökalp'e göre bu eser, Türkiye'deki Türkçenin umumi ve büyük Türkçe'nin bir lehçesi olduğunu ve bundan başka Türk lehçeleri bulunduğunu aralarında mukayeseler yaparak meydana koymuştur. Öte yandan Osmanlı Türkçesi'nin Oğuz lehçesinden doğduğunu da vurgulamıştır. Ülken'e göre ise Türkçülük hareketinde bu eseriyle şuurlu bir rehber olan Ahmed Vefik, Türk tarihinin Osmanlılar'la başlamadığını ve bu tarihin bütün Türk kavimlerini içine alması gerektiğini ilk defa ele alan kişidir.

Lisan aracılığıyla çok geniş bir Türk birliğini göstermeye çalıştığı yorumu yapılan bu eser, kendisinden sonra pek çok Türkçe lügatına kaynaklık etmiştir. Şeyh Süleyman Efendi, Redhouse ve Radloff'un lügatları bunlardan bazılarıdır. Mükemmel Osmanlı Lügati'ni hazırlayan Ali Nazîmâ ondan faydalanmış, Veled Çelebi İzbudak ise lügatını telif aşamasında Ahmed Vefik ile fikir alışverişinde bulunmuştur. Şemseddin Sâmi'nin Kamûs-ı Türkî'sine başlıca kaynak teşkil etmiş bunlardan başka Batılı müelliflerin hazırladığı pek çok Türkçe lügatları da etkilemiştir.

Hârizm Özbek Hükümdarı Ebülgazi Bahadır Han'ın (1603-1663) kaleme aldığı ve efsanevi devirlerden başlayıp daha sonra hanedanının geldiği Cengiz ve oğullarına geçerek Cuci Han yolu ile onların devamı olan Şeyban-Özbek hanları sülalesinin kendisine kadar süren safhasını anlattığı Şecere-i Türkî'yi Çağatay lehçesinden Türkiye Türkçesi'ne aktarmıştır.

Yeniden neşrettiği veya neşrine öncülük ettiği eserler de söz konusudur. Bu çerçevede Ali Şir Nevâyî'nin o dönemde nüshaları hayli azalmış olan Mahbûbü'l-Kulûb adlı eserini 1289 (1879) yılında İstanbul'da bastırmıştır. Diğer bir neşri de 1277 (1861) yılında Londra'da basılan Koçi Bey Risâlesi'dir. Hoca Sâdeddin'in Tâcü't-Tevârîh'i (1862-1863), aynı yıl Ramazanzâde'nin Târîh-i Nişancı Mehmed Paşa adlı eseri, Ayn Ali Efendi'nin Kavânîn-i Âl-i Osmân der Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân ve Risâle-i Vazîfehorân ve Merâtib-i Bendegân-ı Âl-i Osmân adlı iki eseri ile Kâtip Çelebi'nin Düstûrü'l-Amel'i de onun girişimleri ve yardımlarıyla yeniden basılmıştır. Ayrıca Fenelon'dan Telemak (1880-1881), V. Hugo'dan Ernani, Gil B. Santillani'den G. B. Santillani'nin Sergüzeşti (1886), Voltaire'den Hikâye-i Hikemiye-i Mikromega (1871) adlı romanları da Türkçe'ye kazandırmıştır.

Ahmed Vefik'in dil ve kültür konularındaki görüşlerini yansıttığı bir diğer çalışma grubunu tiyatro alanındaki faaliyetleri teşkil etmektedir. Bursa valiliği yıllarında orada bir tiyatro kurmuş, İstanbul'dan Bursa'ya gelmiş olan oyuncuları maaşa bağlayarak her sene dokuz ay boyunca haftada üçer defa temsiller vermelerini sağlamış, gelirinin bir kısmını şehir hastanesine tahsis etmiştir. Böylece halka tiyatro kültürü ve sevgisini kazandırmaya çaba göstermiştir. Moliére'den yaptığı çeviri ve uyarlamaları Savruk, İnfiâl-i Aşk, Dudu Kuşları, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Tartüf, Don Civani, Adamcıl, Yorgaki Dandini, Okumuş Kadınlar, Tabîb-i Aşk, Zoraki Tabip, Azarya, Zor Nikâhı, Merâkî, Degbazlık adlı oyunlardır.

Tiyatro oyunlarında gerçek yaşamdan uzak, sosyal düşüncelerle yüklü ve soyut tiyatro anlayışını benimseyen Namık Kemal ve Abdülhak Hâmid'in değil, yerli oyun geleneklerine bağlı tiyatro anlayışındaki Şinâsi'nin çizgisini takip ettiği; halka inerek halkın yaşantılarını, gelenek göreneklerini yansıttığı, özellikle Molière tercümelerinde kullandığı lisan ve kelimelerin saf Türkçe'ye doğru bir eğilimi ifade ettiği, ancak bu gayretinde yalnız kaldığı söylenebilir. Moliére'in komedilerini Türk göreneklerine uyarlaması ve kişi adlarını ve kimliklerini Türkçeleştirmesi, oyunları yerli bir sahnede oynatması onun tiyatro alanındaki özgün yanlarından biridir.

Yerli yabancı ilim mahfillerinin hayranlıkla bahsettiği ve devrinde İstanbul'un en zengin kütüphanesi olarak şöhret bulmuş olan on beş bin ciltlik kütüphanesi Doğu ve Batı dünyasının özellikle tarih ve edebiyat sahasına ait nadide eserlerini barındırmaktaydı. Keza Çağatayca eserler ile Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinin yazmaları da mevcuttu. Fakat vefatından sonra bu eserler korunamamış, meraklılarına satılmıştır.

Ahmed Vefik Paşa'nın bir diğer yönü de eğitimci kişiliği ve Türk eğitim tarihine yaptığı katkılardır. Bu doğrultuda Dârülfünun'da verdiği tarih dersleri önemlidir. Dîvân-ı Muhâsebât reisi iken o sıralarda yeni açılmış olan Dârülfünun'da ilk "tarih felsefesi" dersini 17 Şubat 1863 tarihinde vermiştir. Bir buçuk ay gibi kısa süren bu derslerinin muhtevasına dair notlarını 26 Şubat-9 Nisan 1863 tarihleri arasında Tasvîr-i Efkâr gazetesinde tefrika etmiştir.  Bu tefrikalar "Ahmed Vefik hazretlerinin Dârülfünun'da verdiği hikmet-i târih dersinin hulasasıdır" alt başlığıyla Hikmet-i Târîh adıyla basılmıştır. Üç fasıldan oluşan kitabın birinci kısmında tarih ilminin tarifinden sonra Olimpiyad, Zülkarneyn, hicrî ve miladî tarihlerle İlkçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ, tarih ilminin mehazları (başvuru kaynakları) hakkında bilgi verilmiştir. İkinci fasıl fetret ve tufan, üçüncü fasıl ise milel-i kadîme konularına ayrılmıştır. Eserin dili dönemine göre son derece sadedir. Ayrıca yeni bir metodoloji üzerine inşa edildiği görülen bu eserinde Ahmed Vefik'in, sadece vakalar ve şahıslar etrafında dönen naklî ve tasvirî tarih tarzını reddettiği, gerçek tarihin vesikalara dayanarak hadiselerin sebep ve tesirleriyle neticelerini araştırıp insanlığın tekâmül şartlarını, millet ve devletlerin doğuş, yükseliş ve çöküş hallerini inceleyen bir ilim olduğunu anlatmaya çalıştığı; arkeoloji, jeoloji ve etnografya gibi yeni bilgi sahalarından faydalandığı değerlendirmesi yapılmıştır. Dikkat çeken bir diğer hususiyeti ise Şimal ırkı diye gruplandırdığı Türk ırkının Altaylar'dan başlayıp dünyanın dört bucağına nasıl yayıldığına yoğunlaşmasıdır. Türk ırkının Yâfes'e nispet edilmesini ret ve tenkit ederken, ırkların teşekkülünü ve buna bağlı olarak yeryüzündeki dil ailelerini anlatan bahislerle devrin okuyucusuna yeni konular sunmuştur. Öte yandan bu eser Batı kaynaklarından olduğu kadar İbn Haldun'dan gelen rasyonalist bir tarih görüşünü ortaya koymaktadır. "Aydınlanmacı tarihçilik anlayışını" benimsediği, bu doğrultuda tarihte karanlık dönemlerden aydınlık ve yükseliş dönemlerine doğru ilerlemelerin olduğu fikri üzerine kurgulandığı ileri sürülmektedir.

Rüştiyeler için ders kitabı olarak hazırladığı ve uzun yıllar rüştiyelerde okutulan Fezleke-i Târîh-i Osmânî sahasında ilk kitap olma özelliğini taşımaktadır. Bu çalışmasında Osmanlı tarihini Osman Gazi'den başlatarak Sultan Abdülaziz devrine kadar getirmiştir. Hikmet-i Târîh kitabındaki bakış açısıyla burada da Osmanlı Devleti'ni kuruluş, büyüme, yükselme, gerileme, bozulma ve ıslahat çağı olarak altı bölüm halinde tasnif etmiştir. Siyasî ve askerî hadiselerin yanı sıra teşkilat ve müesseselerin durumu ile kültür ve sanat hayatının kısa tablolarını çizmesi eserin orijinal tarafı olarak telakki edilmektedir. Bu tasnif kendinden sonraki tarih yazarları tarafından da benimsenmiş, mektep kitaplarına rehber olmuştur. Kitabın bir diğer temayüz noktası, Osmanlı tarihini ilk defa mektep programlarına sokmak gibi bir rolünün olmasıdır. Dahası, devletin kurucusu Osman Gazi'nin soyunu diğer Osmanlı tarihlerindeki gibi Kayı boyu gibi çerçevesi dar bir mensubiyetle yeterli görmeyerek onu bir Türk aşireti, Süleyman Şah b. Kayaalp'i de bir Türk beyi diye tavsif etmek suretiyle Osmanlılığı "Türk" kavramına bağlamasıdır. Benzer şekilde döneminde yeterince takdir edilmeyen Evliya Çelebi'yi de "seyyâh-ı muhakkik" olarak tavsif etmiştir.

Ahmed Vefik Paşa 16 Mayıs 1872'de Maarif nazırlığına tayin edilmiştir. Altı buçuk ay süren bu görevi esnasında ilköğretimi yaygınlaştırma tedbirlerinin alınmasına önem vermesi, köy mekteplerine tahsisat temini ve maarif işlerinin aksamadan yürütülebilmesi için vilayet merkezlerinde özel komisyonların kurulması gibi çalışmalar onun maarif sahasına bu kısa sürede kazandırdıklarıdır. İkinci defa aynı vazifeye tayin edildiyse de (11 Ocak 1878) iki hafta sonra başvekillik vazifesi verilince ayrılmıştır.

Hakkındaki değerlendirmelerde onun davranışları ve eserleriyle Türk milletini yüceltme ülküsünü benimsediği, Osmanlı Türkleri içinde ilk Türkçüler'den olduğu, ansiklopedist olduğu, dönemini Asya'daki Türk varlığından haberdar etmek konusunda önemli bir rol üstlendiği, Moliére'den yaptığı çevirilerle de devrinin edebiyatına yerli ve millî tiyatronun yolunu ve imkânlarını açtığı vurgulanmaktadır. Doğu ve Batı dillerini çok iyi bilmesi hasebiyle geniş bir kültüre sahipti. Türkoloji ve tiyatro konularında çağına yön veren bir öncü ve bilinçli Türkçülüğü başlatan kişidir.

Ahmed Vefik Paşa başarılı devlet adamlığının yanı sıra ortaya koyduğu fikir, kültür, sanat, dil ve edebiyat alanındaki eserleriyle kültür tarihimizde ve dolayısıyla eğitim tarihimizde önemli bir yer edinmiştir.

Kaynakça

Abdurrahman Şeref Efendi. Tarih Musahabeleri. sad. E. Koray. Ankara 1985.

Ahmed Vefik Paşa. Hikmet-i Târîh. haz. R. Demir – B. Yurtoğlu - A. Utku. Konya 2013.

Akün, Ömer Faruk. “Ahmed Vefik Paşa”. DİA. 1989, II, 143-157.

Banarlı, Nihad Sami. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. II, İstanbul 1987.

Güray, Sevim. Ahmet Vefik Paşa. Ankara 1966.

Kılıç, Zeynep. Ahmet Vefik Paşa’nın Hikmet-i Tarih’i Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi. YLT, Kırıkkale Üniversitesi 2009.

Levent, Agâh Sırrı. Edebiyat Tarihi Dersleri: Tanzimat Edebiyatı. İstanbul 1934.

Tanpınar, Ahmet Hamdi. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul 2006.

Tansel, Fevziye Abdullah. “Ahmed Vefik Paşa’nın Şahsiyetinin Teşekkülü-Hususi Hayatı ve Muhtelif Karakterleri”. Belleten. sy. 113 (1965). s. 121-175.

a.mlf. “Ahmed Vefik Paşa”. Belleten. sy. 109 (1964), s. 117-139.

Türkmenoğlu, Tuğba Meral. Ahmed Vefik Paşa’nın Lehce-i Osmânî Adlı Sözlüğünün 1876 ve 1889 Tarihli Baskıları Üzerine Sözlük Bilimsel Bir Değerlendirme. YLT, Hacettepe Üniversitesi, 2019.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ahmed-vefik-pasa

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

AHMED VEFİK PAŞA (1823-1891)

Maarif nazırı, yazar, mütercim, Türkolog.