A

MUSİKİ EĞİTİMİ

Türkler’de musiki eğitimi için geliştirilen yöntem, uygulama ve kurumlar.

  • MUSİKİ EĞİTİMİ
    • Yalçın ÇETİNKAYA
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/musiki-egitimi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MUSİKİ EĞİTİMİ
MUSİKİ EĞİTİMİ

Türkler’de musiki eğitimi için geliştirilen yöntem, uygulama ve kurumlar.

  • MUSİKİ EĞİTİMİ
    • Yalçın ÇETİNKAYA
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/musiki-egitimi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MUSİKİ EĞİTİMİ

a) Kavram: Türkler'de musiki eğitimi "meşk yöntemi" ve "kurumsal eğitim" olmak üzere iki usulle gelişmiştir. En yaygın musiki eğitimi olan meşk, geçmişten günümüze kullanılmaya devam edilen usta-çırak ilişkisinden oluşan bir musiki eğitimi yöntemidir. Kurumsal musiki eğitimi ise askerî musiki, Enderun'da icra edilen musiki, yaygın ve örgün eğitim kurumlarında verilen musiki eğitimleri olmak üzere üç alanda gerçekleştirilmiştir. Kurumsal musiki eğitimi, eski Türkler'de müzik eğitimi, İslamiyet sonrası musiki eğitimi ve örgün müzik eğitimi olmak üzere üç ana başlık altında yürütülmüştür.

Eski Türkler'de müzik eğitiminin nasıl olduğuna dair doğrudan bilgi ve belgeye ulaşılamamışsa da Hun Türkleri döneminde askerî müziğin eğitim, kurumlaşma, işleyiş, etkinlik ve dağarının (repertuvar) belirli bir düzene ulaştığı düşünülmektedir. Müziğin bir meslek haline gelmesi, askerî müzik meslek erbabının devlet törenlerinde yer alarak sanatlarını bir müzisyen olarak icra etmeleri Hun Türkleri ile başlatılmaktadır. Hun Türkleri'nde müzik yapma işinin, zamanla bunu meslek edinen çalgıcı ozanlara geçtiği, dolayısıyla "müzisyenliğin" bir meslek dalı olarak geliştiği, müzikle sağaltımda bazı vurmalı ve nefesli çalgılar kullanan kamların da (şamanlar) meşk eğitimi içinde yer aldıkları kabul edilmektedir.

Göktürkler'de de yüksek seviyede bir müzik kültür ve sanat geleneği vardı. Orhon yazıtlarında askerî müziği temsil eden tuğ takımlarından söz edilmektedir. Tuğ takımı bu dönemde küvürk (kös), tomruk/kübürge (davul), çang (çil) gibi sazlardan oluşmaktaydı. Türkler'in on iki sese ulaşan müziğe sahip oldukları bilgisine Çin kaynaklarında yer verilmektedir.

Uygurlar döneminde okulların olduğu ve bu okullarda müzik eğitiminin de yer aldığı, bazı Çinli müzisyenlerin de Uygurlar'dan eğitim aldıkları Çin kaynaklarında geçmektedir. Bilinen en eski nota yazımıyla müzik yapan Türk devletinin Uygurlar olduğu ileri sürülür. Uygur müzisyenlerinin müzik yazısına bakarak enstrüman çaldıklarına ve müzik eserlerini öğrenip, yanlışsız, düzgün bir şekilde seslendirdiklerine dair güvenilir gözlem ve değerlendirmeler Tansuknâme'de yer almaktadır. Uygur Türkleri'nin milattan sonra III. yüzyıldan itibaren Sâsânî İranı'nda geliştirilmiş olan "Mani nota yazısı"nı kullandıkları da tahmin edilmektedir.

Türkler'in vurmalı, yaylı, mızraplı ve nefesli olmak üzere çok zengin bir çalgı çeşitliliğinin yanı sıra zamanla güçlü bir ozan geleneği olmuştur. Ayrıca çalgı, özellikle kopuz çalmak eski Türkler'de ululuk sembolü olarak kabul edilmiştir. Kopuz çaldığını bildiğimiz Dede Korkut, bu anlamda önemli bir şahsiyettir (bk. Dede Korkut).

Türkler'de askerî müzik geleneğinin çok güçlü olduğunu ve bu birikimle birlikte eğitim ve düzenlemesinin de Çinliler'e geçtiği kaynaklardan öğrenilmektedir. Farklı coğrafyalarda, birbirinden farklı kültürlerle tanışan Türkler, kültürlerini bu etkileşim içinde zenginleştirmiştir. Askerî müzik alanının dışında eski Türkler'de müzik eğitimi ustadan çırağa aktarım yöntemiyle gerçekleştirilmiştir.

İslamiyet Sonrası Musiki Eğitimi: İslamiyet'in ortaya çıkışı dünya medeniyetinde bir dönüm noktası olmuştur. Yazıya verilen önemle birlikte müziğin bir ekol halinde görüldüğü ilk bölge Hicaz gına ekolüdür. Hicaz ekolünün, Mekkeli İbn Süreyc olarak tanınan Abdullah Türkî'nin öncülüğünde başlamış olduğu kaydedilir. Musiki teorisyenlerinin "Süreycî" dedikleri ekol, öğrencileri ve taklit edenler sayesinde Abbâsîler'in ünlü müzisyeni İshak Mevsılî'ye kadar güçlü etkisini devam ettirmiştir (bk. Abdullah Süreyc). Hicaz ekolünden birçok muganni ustasının savt besteleri Kitâbü'l-Eganî'de kaydedilmiştir. Beytülhikme tercümeleri musikinin teorisini anlamaya geçişi sağlamıştır. Medreselerde en son okunan ilim alanlarından biri olan musiki bilgisi Kindî, İhvân-ı Safâ, Fârâbî, İbn Sînâ gibi felsefe ile ilgilenenleri bu alanın öncü musiki teorisyenleri yapmıştır. Bir ses üzerinde dörtlü ve beşli mantığını anlamaya yönelik bu teorisyenlik nihayet Safiyyüddin Urmevî sayesinde sistemci ekole dönüşmüştür. İslamiyet sonrası musiki eğitimini Selçuklu Türkleri'nde musiki eğitimi ve Osmanlı Türkleri'nde musiki eğitimi olmak üzere iki ana başlık altında incelemek mümkündür.

Kadim dönemden gelen askerî musiki geleneği İslamî devirde kurulan Türk devletlerinde de devam ettirilmiştir. Selçuklular'ın da geçmişten gelen güçlü bir musiki kültürüne sahip oldukları anlaşılmaktadır. Selçuklu Türkleri'nde musiki hem yönetim yapısı içerisinde hem de askeriyede önemli bir yere sahip olmuştur. Bütün bu resmî kurumların yanı sıra gündelik hayatın içinde ve halk arasında musiki, eğlenceden dinî/tasavvufî ritüellere kadar insan hayatının bir parçası olarak varlığını sürdürmüştür. Selçuklu sultanları ve devlet adamları eğlence meclisleri düzenlemişler ve bu meclislerde müzisyenlere de yer vermişlerdir. Musiki ordu ile birlikte saraylarda, hatta göçebe obalarında, Türk hakimiyeti ve idaresinde yaygınlaşan tasavvuf kültürü, musiki ve semâ ile zaviye/tekkelerde gelişme imkânı bulmuştur.

Selçuklular'da askerî musiki havalarına "nevbet" denmektedir. Nevbet, hükümdarı hükümdar yapan maddi hakimiyet sembollerinden bir tanesidir. Selçuklu hükümdarları Tuğrul Bey'den itibaren hakimiyet alameti olarak saray ve ordularda günde beş defa namaz vakitlerinde nevbet çaldırmışlardır.

Nevbethane veya tablhane (nakkarehane), Selçuklular'da coşku ve kahramanlık duygularını teşvik eden musikinin icra edildiği ve musiki eğitiminin yapıldığı yerdir. Hükümdar sarayının önünde yani divanhane yanında kurulur, seferde ise otağ-ı hümâyunun önünde yer almıştır. Sarayda ve askeriyede görev yapacak müzisyenlerin musiki eğitimi nevbethanede gerçekleştirilmiştir.

Selçuklular'da müziğin yaygın kullanışı, bir musiki eğitim şeklinin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kurum ve gelenek Selçuklular'dan Osmanlı'ya Alâeddin Keykubad döneminde intikal etmiştir. Selçuklu hükümdarı, gösterdiği bağlılık ve başarılara karşılık Osman Gazi'ye, has adamlarından Kara Balaban Çavuş vasıtasıyla, istiklal sembolü sayılan tuğ, alem, tabl (davul), nakkare (çifte nağra), hakkaniyet ve adaleti temsilen de ak (beyaz) renkte bir sancak göndermiş, böylelikle bu müzik geleneği Osmanlı'ya geçmiştir.

Osmanlılar'ın kuruluş yıllarında musiki ilmiyle uğraşan Mehmed Lâdikî gibi az sayıda ismin olmasının sebebi medrese eğitiminde musiki eğitiminin yer almaması ve ulemanın musiki eğitimine karşı tavır almasıdır. Osmanlı'da müzik eğitimi devlete ait resmî kurumlarda verilmiş olup bu resmî kurumların en eskisi Mehterhane ve Enderun'dur. Her ikisi de meşkle musiki eğitimi yapılan yerlerdir. 1828 yılında kurulan Muzıkâ-yı Hümâyun, Dârülelhan bu kurumlar arasında daha sonra yerlerini almıştır. Ancak bu resmî nitelikteki kurumlar dışında mevlevihane ve tekkeler, musikişinasların evleri, kahvehaneler de çoğu zaman meşkle musiki eğitiminin görüldüğü sivil yerler olmuştur. Osmanlı'da 1824 yılına kadar "yaygın ve örgün müzik eğitimi"nden söz edilememektedir.

Osmanlı, özellikle Selçuklular'dan tevârüs etmiş müzik birikiminin üstüne fetihten itibaren İstanbul'un kadim müzikleriyle de kaynaşarak yüksek seviyede bir müzik kültürüne sahip olmuştur. Selçuklular'daki askerî müzik eğitiminin verildiği müessese olan nevbethane, Osmanlı'ya mehterhane olarak intikal etmiştir. Osmanlılar'da geleneği temsil ettiğini ifade amacıyla kullanılan tablhane, nevbethane, mehterhane ve mehterân-ı tabl ü alem kelimeleri yerlerini, XVI. yüzyıldan sonra çoğunlukla "mehter" ve "mehterhane" kelimelerine bırakmıştır.

Osmanlı mehterhanesinin kurum haline dönüşümünde, ilk önemli girişimin Fâtih Sultan Mehmed tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Fetihten sonraki ilk mehterhane/nevbethane İstanbul Demirkapı semtinde kurulmuştur. İlerleyen yıllarda, devletin büyümesi ve genişlemesi neticesinde mehter ve mehterhanenin yapısında da bazı değişikliklere gidilmiştir. Mehterhane, Sultan II. Mahmud tarafından 1828 yılında Muzıka-yı Hümâyun'un kurulması ve Yeniçeri Ocağı ile birlikte Enderun'un mehter bölüğünün lağvedilmesi neticesinde kapatılmıştır (bk. Enderun).

Müzik eğitimi Sultan II. Murad döneminde Enderun (Edirne) müfredatına dahil edilmiş olan derslerden biridir. Burada meşkçiler ve Merâgî sistemcileri olmak üzere iki önemli musiki eğitimi ekolü bir araya getirilmiştir. Enderun'da müzik eğitimi, Seferli Koğuşu olarak adlandırılan koğuşta verilmiştir. Osmanlı'nın en önemli XVII. yüzyıl klasik dönem müzisyenlerinin; bestekâr, sâzende ve hanendelerinin yetiştiği veya eğitimci olarak görev aldığı resmî nitelikteki eğitim kurumudur.

Enderun talebeleri musiki eğitimlerini meşkhanede almıştır. Meşkhane, saray bünyesinde Enderun'a bağlı, musiki talebelerinin eğitim gördükleri yerdir ve gün boyu açıktır.

Meşkhanede musiki eğitimi de diğer eğitimler gibi büyük bir ciddiyetle verilmekteydi. Musikiye istidadı olan talebeler seçilip belirlendikten sonra sâzende veya hanende olarak yetiştirilmek üzere bir musiki ustasının yanına çırak olarak verilirdi. Lalaları musikişinas ise ilk dersleri bunlar vermekteydi. Talebeler bu sanatın bütün inceliklerini öğrendikten ve belledikten sonra ustalaşır, Topkapı Sarayı'nda yapılan fasl-ı hümâyuna katılarak ihsan ve iltifatlara nail olurlar, aldıkları eğitim neticesinde nasıl ustalaştıklarını sultana arzederlerdi.

Topkapı Sarayı'ndaki Harem Dairesi'nde, kadınlara musiki eğitimi verildiği bilinmektedir. Itrî başta olmak üzere bazı bestekârlar, sâzende ve hanendeler Harem Dairesi'ndeki kadınlara ders vermişlerdir. Harem'de dersler meşkhanede verilir, bazen de cariyeler ders almak üzere tanınmış bestekârların evine gönderilirdi. "Sultan" adı verilen padişah kızları da Harem'de diğer derslerle birlikte musiki eğitimi almaktaydılar. Harem'de kadınların ud, kanun, kopuz, kemençe, ney, tambur, def gibi çalgılar yanında XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren piyano ve keman eğitimi aldıkları bilinmektedir (bk. Harem-i Hümâyun).

Klasik Türk musikisinin Ali Ufkî Bey, Dimitri Kantemir, Ebûbekir Ağa, Tanbûrî Mustafa Çavuş, Hacı Sâdullah Ağa, Tanbûrî Zeki Mehmed Ağa, Dede Efendi, Şâkir Ağa, Dellâlzâde İsmâil, Hâşim Bey, Tanbûrî Büyük Osman Bey, Rifat Bey, Hacı Ârif Bey gibi bestekâr, sâzende ve hanende şahsiyetleri Enderun Mektebi'nde eğitim almış veya bu okulda hocalık yapmış birkaç örnek şahsiyettir. Uzun süre eğitim veren Enderun Mektebi, 1908 yılında II. Meşrutiyet ile birlikte kapatılmıştır.

Osmanlı'da musiki eğitimi veren en önemli kurumlarından biri de tekkeler ve özellikle mevlevihanelerdir. Edirne Mevlevihanesi'nde Mevlevî müzisyenler II. Murad'dan itibaren Osmanlılar'ın musiki eğitimi anlayışında etkin rol oynamışlardır. İstanbul'da "asitane" niteliğindeki Galata ve Yenikapı mevlevihaneleri, Itrî, Nâyî Osman Dede, Abdülbâki Nâsır Dede, Dede Efendi gibi bazı büyük bestekârların meşk musiki eğitimi ile yetiştiği mekânlardır. Mevlevihaneler, XVII. yüzyılın başından itibaren bu fonksiyonlarını daha sistemli şekilde devam ettirmişlerdir. Buralarda musiki yanında sema meşki de yapılarak semazen yetiştirilmiştir. Şeyhülislam Esad Efendi, 1729 yılında yazdığı Atrâbü'l-Âsâr fî Tezkireti Urefâi Edvâr adlı tezkiresinde, birçok müzisyenin mevlevihanede yetiştiğini belgelemektedir.

Muzıka-yı Hümâyun, Sultan II. Mahmud tarafından 1828 yılında ihdas edilmiş bir müzik eğitim kurumudur. Bu kurumu Batılı anlamda geliştirmek ve eğitim müfredatını da buna göre oluşturmak üzere, Napolyon'un ordusunda bando şefi olarak görev yapmış olan Giuseppe Donizetti isimli İtalyan müzisyen, Muzıka-yı Hümâyun'un başına getirilmiş, daha sonra da kendisine "Paşa" unvanı verilmiştir. Muzıka-yı Hümâyun, artık Osmanlı Devleti'nin Batılı anlamda eğitim verecek olan yeni "askerî müzik eğitim kurumu"dur (bk. Muzıka-yı Hümâyun).

Osmanlı'nın en önemli sivil müzik eğitim şekli olan meşk, hüsnühat, tezhip, musiki gibi geleneksel sanatların eğitim ve öğretiminde takip edilen usulün adıdır. Meşk vermek "ders vermek", meşk almak ise "ders almak" mânasında kullanılmaktadır. Türk musikisinde meşk, hoca ve talebesinin birlikte çalışmaları suretiyle sözlü eserler ve saz eserleri musiki dağarının nesilden nesile intikalini sağlamış bir eğitim öğretim yöntemidir. XIX. asrın ilk çeyreğine kadar Türk musikisi öğretimi tamamen bu sisteme dayalı olarak devam etmiş, daha sonraları Batı etkisiyle kurulan konservatuvar gibi musiki kurumlarında da meşk kısmen uygulanmış olup günümüzde de belirli ölçülerde sürmektedir. Osmanlı musikisi yüzyıllarca bu yöntemle nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaşabilmiştir. Özel meşkhaneler, genellikle musiki dersi de veren ustaların; bestekâr, sâzende ve hanendelerin evleridir. Özel musiki icrası ve meşkinin yapıldığı mekânlar arasında, bazı kahvehanelerin de bulunduğu bilinmektedir. Musiki icrası yapıldığından söz edilen ilk örneklerden biri XVII. yüzyılda Karacaoğlan'ın da uğradığı İstanbul Nuruosmaniye yakınlarındaki Tavukçular Kahvehanesi'dir. Osmanlı'nın son zamanlarında "semâi kahvehaneleri" adıyla bilinenler bu tip kahvehanelerde çalgı çalıp söyleyebilenler geçim sağlarlardı. İbnülemin Mahmud Kemal Hoş Sadâ'da, Hafız Kemal, Hafız Sâmi, Ahmet Avni Konuk ve Lemi Atlı gibi musikişinasların hocası, XIX. yüzyılın zâkir ve bestekârlarından hanende Hacı Kirâmî Efendi'nin Taşkasap semtindeki bir kahvehanede düzenli biçimde talebelerine musiki meşkettiğinden bahsetmiştir (bk. Meşk).

Osmanlı topraklarında Rum, Ermeni, Süryânî Ortodoks kiliselerinde dinî müzik eğitimi, her ne kadar çok eskiden beri kullandıkları bazı notalar varsa da daha pratik bir eğitim olduğu için çoğunlukla geleneksel meşk yöntemiyle yapılmıştır. Tanzimat Fermanı'nın etkisiyle özellikle bazı kiliselerde mugannilerin müzik eğitiminde kullanılabilecek müzik teorisi yazmaları 1824 sonrasında görülür. İstanbul'da Avrupa'ya bağlı bazı kiliselerin, İtalyan kilisesi gibi, müzik eğitimi Roma Katolik kilisesi geleneğine bağlı kalmıştır.

Osmanlı'nın son zamanlarında kurulan dernekler eliyle müzik eğitimi bir yönüyle örgün müzik eğitimi diğer taraftan günümüzdeki ifadeyle özengen müzik eğitimi içinde değerlendirilebilir. Bu tür eğitimleri Osmanlı maarifinde musiki eğitimi ve Türkiye Cumhuriyeti'nde müzik eğitimi olmak üzere iki ana başlık altında incelemek mümkündür.

II. Mahmud zamanında 1838'de kurulan rüştiyelerde resmî olarak "gına" adıyla musiki eğitimi dersi görülür. Aynı denklikteki dârüleytam ve dârülacezelerde musiki eğitimi daha yoğun olarak yapılmaktaydı. Ziya Bey, bu okullarda iki çalgı, nazariyat, kompozisyon dersleri olan musiki şubesi kurarak musiki eğitiminde daha başarılı olan bir düzenleme yapmıştır. Bu düzenleme sonucu Bahriye Dârüleytamı musiki şubesine 1912 yılında sekiz kişi alınmıştır. Günümüz lise dengi idâdî ve sultânî okullarında, 1868 yılında açılan kız ve erkek sanayi mekteplerinde musiki eğitimi "gına" adı altında yapılır, ayrıca piyano ve keman dersleri okutulurdu. Okulların musiki eğitimlerinde Osmanlı tebaasından müslim-gayrimüslim ders verenler olmuş, bazan yetersiz oldukları gerekçesiyle azledilmişlerdir. Lise dengi Darüşafaka'da musiki dersi son senede yer almaktaydı. Kurulduğu 1873 yılından itibaren musiki derslerini Zekâi Dede, onun 1897 yılında vefatından sonra oğlu Ahmet Irsoy, ayrıca Muallim Kâzım Uz, Abdülkadir Töre verdiler. Osmanlı'da Darüşşafaka düzenli olarak Türk musikisi öğretilen tek okuldu. Dârülfünun'da musiki eğitimi dersi yanında ayrıca piyano ve keman eğitimi yer almaktaydı. Darüşşafaka hariç Osmanlı maarifi örgün eğitiminde musiki eğitimi Batı müziği esaslarına göre yapılmaya çalışılmıştır.

Dârülelhan, Osmanlı'nın son yıllarında örgün müzik eğitimi vermek amacıyla kurulmuş olan resmî nitelikteki bir müzik okuludur. Osmanlı'nın ilk tiyatro ve müzik okulu olarak tasarlanan ve o zamanki İstanbul Belediye Başkanı Cemil Bey'in (Topuzlu) fikri ile 1914 yılında kurulan "Dârülbedâyi-i Osmânî" bünyesinde musiki eğitimi bölüm olarak faaliyete başladı (bk. Dârülelhan).

Osmanlı Devleti'nin son yıllarında özel statüde kurulan bazı dernek ve cemiyetler de müzik eğitimine katkıda bulunmuş ve dönemin nitelikli hocaları, bestekâr, sâzende ve hanendeleri bu gibi dernek ve cemiyetlerde görev alarak talebe yetiştirmişlerdir. 1908'de kurulan Dârülmûsikî-yi Osmânî Cemiyeti müzik eğitimi veren ilk dernektir. Diğer dernekler arasında, 1916 yılında kurulan Dâruttâ'lim-i Mûsikî, 1922 yılında kurulan Terakkî-yi Mûsikî Mektebi, 1925'te kurulan Gülşen-i Mûsikî Mektebi bulunmaktadır. 1918 yılında kurulan Anadolu Musiki Cemiyeti, 1919'da Dârülfeyz-i Mûsikî, 1923 yılında Üsküdar Musiki Cemiyeti ismini alarak bugün hâlâ faaliyetini sürdürmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti'nde, Muzıka-yı Hümâyun'un fasl-ı cedit kısmının riyâsetıcumhura devredilmesi ve Riyâsetıcumhur Musiki Heyeti adını alması 1924 yılında gerçekleşmiştir ve başına Osman Zeki Üngör getirilmiştir. Fasl-ı Atik Heyeti Riyâsetıcumhur Fasıl Heyeti'ne dönüşmüştür ve bir süre sonra kapatılmamış ancak icra faaliyetleri sonlandırılmıştır. 1924 tarihli Tevhîd-i Tedrisat Kanunu gereği müzik eğitimi de tekelleştirilmiş, koro müziğine uygun Batı müziği tarzında eğitim zorunlu kılınmıştır. İlkokul, ortaokul, lise ve dengi olan İmam-Hatip, meslek ve sanat okullarında örgün müzik eğitimine yer verilmiştir. Cumhuriyet'le birlikte ilk defa müstakil müzik öğretmeni yetiştirmeyi amaçlayan Ankara'da Musiki Muallim Mektebi'nin 1924'te kuruluşundan itibaren kronolojik olarak müzik eğitimi veren önemli bazı kurumlar kurulmuştur.

Osmanlı'da Musiki Muallim Mektebi adıyla kurulan kurum daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı ismini almış, günümüzde ise Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü'ne dönüşmüştür. 1924 yılında Ankara Cebeci'de kurulan Musiki Muallim Mektebi Batılı anlamda ve Batı müzik eğitimi veren Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk müzik eğitimi kurumudur. 1934 yılında Millî Musiki ve Temsil Akademisi yasasıyla Batı müziğinin devleti temsil etmesini yenileyerek onaylamış olan Mustafa Kemal, reformların müzik eğitimi alanında da gerçekleştirilmesi için bir konservatuvar kurulmasını talep etti. 20 Mayıs 1940 tarihinde Hasan Âli Yücel tarafından Devlet Konservatuvarı Kuruluş Yasası çıkarıldı. Devlet Konservatuvarı, müzik ve temsil olmak üzere iki bölümden oluşmaktaydı. Konservatuvarın amacı müzik, tiyatro, opera ve bale kültürünü ve sanatını yetenekli Türk gençlerine öğretmek ve onları yetiştirmektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk konservatuvarı niteliğindeki Ankara Devlet Konservatuvarı, P. Hindemith, Ernst Praetorius ve C. Ebert öncülüğünde, Cebeci'deki eski Musiki Muallim Mektebi arazisi üzerine kuruldu. Musiki Muallim Mektebi, 1936'da Ankara Devlet Konservatuvarı'na dönüştürüldü. Daha sonra 1938 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü bünyesinde müzik bölümü, ardından Gazi Üniversitesi içinde Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü'nde "Müzik Eğitimi Anabilim Dalı" olarak müzik eğitimine devam etmektedir. Bugün Türkiye'de, Batı müziği eğitimi temelinde "müzik öğretmeni" yetiştiren yirmi altı Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü bulunmaktadır.

Bir diğer önemli kurum İstanbul Konservatuvarı ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'dır. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet'in ilanının ardından İstanbul Valisi Haydar Yuluğ'un bizzat ilgilenmesi neticesinde Vilayet Umumi Meclisi kararıyla, Dârülelhan 14 Eylül 1923 tarihinde yeniden açıldı. Yeni yönetmelikte Batı müziği ve Türk müziği ayrı birer bölüm olarak planlandı. Yönetmeliğe göre, ilköğretimden sonra Dârülelhan'a kabul edilecek olan talebelerin bir yıl hazırlık sınıfında eğitim gördükten sonra bölümlere ayrılmaları gerekmekteydi ve her bölümde ihtisas sınıfları mevcut idi. Batı müziği bölümünde kompozisyon, şan, piyano, viyolonsel, flüt ve diğer orkestra enstrümanlarının öğrenilebileceği sınıflar, Türk musikisi bölümünde de keman, kemençe, santur, ney, tambur, ud, kanun ve teganni gibi sınıflar bulunmaktaydı ve derslere devam mecburiyeti vardı.

Maarif Vekili Mustafa Necati Bey döneminde Dârülelhan hakkındaki "Talim ve Terbiye Dairesi Sanâyi-i Nefîse Encümeni" kararı ve yönetmeliği 9 Aralık 1926 tarihinde değiştirilerek Türk musikisi eğitim öğretimi sonlandırıldı. Türk musikisine dair çalışmaların Türk Musikisi İcra Heyeti ve Tarihî Türk Musikisi Eserlerini Tasnif ve Tespit Heyeti adlı iki heyetle devamına karar verildi. Burada Dârülelhan bünyesinde ihdas edilen ve Zekâizâde Ahmet Irsoy, Rauf Yektâ Bey ve Ali Rifat Çağatay'dan müteşekkil Tarihî Türk Musikisi Eserlerini Tasnif ve Tespit Heyeti'nin çalışmaları çok önemlidir. Birkaç ay yayımlanabilen Dârülelhan Mecmuası ve klasik eserlerin notaya alınıp yayımlandığı Dârülelhan Külliyatı, okulun ve heyetin en önemli hizmetleri arasında yer almaktadır. Bu külliyatta mevcut bulunan 180 notanın 120'si Osmanlıca, geri kalan 60'ı da 1928'den sonra Latin harfleriyle ve "İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı" başlığı ile yayımlanmış bulunmaktadır. Yayıma hazır olan diğer notalar ödeneksizlikten rafa kaldırılmış, yıllar sonra basılmıştır. 14 Eylül 1926 tarihinde Dârülelhan isim değişikliğine gidilerek "İstanbul Konservatuvarı" adını aldı, 22 Ocak 1927 tarihinde İstanbul Musiki Konservatuvarı adı altında İstanbul Şehremaneti'ne bağlandı. 5 Şubat 1944 tarihinde çıkan bir yönetmelikle "İstanbul Belediye Konservatuvarı" adını alan kurum 1986 yılında da İstanbul Üniversitesi'ne bağlanarak "İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı" adıyla eğitim vermeye devam etmektedir.

İlerleyen yıllarda İstanbul'da da Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bünyesinde müzik ve sahne sanatları bölümlerinden müteşekkil bir devlet konservatuvarı daha kurulmuştur. 1970 yılında kurulan Devlet Konservatuvarı, 1982-1983 eğitim öğretim yılından itibaren Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İstanbul Devlet Konservatuvarı adıyla eğitim vermeye başlamıştır. Bu konservatuvar ilkokul, ortaokul, lise, lisans ve lisansüstü düzeylerde tam ve yarı zamanlı eğitim vermeye devam etmektedir. Türk beşlerinden Ahmet Adnan Saygun bu konservatuvarda hocalık yapmış ve pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Bugün Türkiye'de devlet veya özel vakıf üniversitelerine bağlı toplam kırk bir konservatuvardan, otuz dördü Batı müziği eğitimi veren konservatuvardır.

Batı müziği eğitimi veren konservatuvarların kurulmasından yıllar sonra, Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir "Türk Musikisi Konservatuvarı" kurulması hakkındaki ilk resmî teşebbüs, Millî Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem'in 28 Mayıs 1975 gün ve 379/1269 sayılı yazısı ile başlamıştır. Bunu takiben zamanın Kültür Bakanlığı Müsteşarı Emin Bilgiç, 2 Haziran 1975 gün ve 46 sayılı müsteşarlık yazısı ile Ercüment Berker'den; 1975 ders yılı başında faaliyete geçebilmesi için Türk Musikisi Konservatuvarı'nın müfredat program taslağını hazırlamasını, bu konservatuvarın ihtiva edeceği öğretim ve eğitim kısımlarının tespitini, öğretim kadrolarının tespitiyle başlıca öğretim elemanlarının teklifini ve kuruluş ile paralel bir şekilde yürütülebilmek ve kuruluşu hukukîleştirmek üzere Türk Musikisi Konservatuvarı Kuruluş Kanunu taslağını hazırlamasını istemiştir. Bu talimat doğrultusunda yapılan çalışmalar sonucunda 13 Ekim 1975 gün ve 15382 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Kuruluş Yönetmeliği ile konservatuvar kurulmuş ve 3 Mart 1976 tarihinde eğitime başlamıştır. Türk Musikisi Konservatuvarı, 1982 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlanarak İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı adıyla eğitim vermektedir. Müfredatında Batı müziği eğitimini de barındıran Türk musikisi eğitimi veren bu konservatuvar, ülkemizde benzer müfredat ile hem notayla hem de eskiye oranla daha dar anlamda öğretmen-öğrenci arasında meşkle Türk musikisi eğitimi veren başka konservatuvarların kurulmasına da öncülük etmiştir. Bugün Türkiye'de mevcut kırk bir konservatuvarın yedi tanesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı statüsünde müzik eğitimi vermektedir.

30 Mart 1989 ile 20 Kasım 1991 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı yapan Avni Akyol'un girişimi ile Türkiye'de güzel sanatlar liseleri kurulmuştur. Bünyesinde müzik bölümünü de barındıran bu liselerde ağırlıklı olarak Batı müziği eğitimi verilmiş, ilerleyen yıllarda müfredata Türk müziği de ilave edilmiştir. Bugün Türkiye'nin her yanına dağılmış doksan kadar güzel sanatlar lisesi bulunmaktadır.

Türkiye'de üniversitelere bağlı konservatuvarlar dışında müzik eğitimi veren Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi, 1 Temmuz 2017 tarihli 30111 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmak suretiyle 7033 sayılı kanunla Ankara'da kuruldu. Günümüzde bu üniversite bünyesinde dört fakülte, bir enstitü ve bir meslek yüksekokulu barındırmaktadır.

Osmanlı döneminde kurulmuş Türk musikisi dernekleri, bazıları isim değiştirerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra da varlığını sürdürmüştür. Nitekim 1919 yılında kurulan Dârülfeyz-i Mûsikî, Emin Ongan Üsküdar Musiki Cemiyeti adını alarak günümüzde hâlâ Türk musikisi müzik eğitimi faaliyetini sürdürmektedir. Batı veya Türk müziği alanında "özengen müzik eğitimi" veren sayısız birçok derneğin yanında pek çok emekli öğretmen ve müzisyen özel müzik dersleri vermektedirler.

Kaynakça

Ali Ufkî Bey. Saray-ı Enderun. çev. E. Noyan. İstanbul 2013.

Altıntuğ, Onur. Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti Üzerine Bir İnceleme. Dr.T, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, 2021.

Behar, Cem. Zaman, Mekân, Müzik: Klâsik Türk Musikisinde Eğitim (Meşk), İcra ve Aktarım. İstanbul 1993.

Budak, Ogün Atilla. Türk Müziğinin Kökeni-Gelişimi. Ankara 2006.

Diyarbekirli, Nejat. Hun Sanatı. İstanbul 1972.

Erendil, Muzaffer. Dünden Bugüne Mehter. Ankara 1992.

Gazimihal, Mahmut R. Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarımız. Ankara 1975.

Güçtekin, Nuri. “İlk Türk Mûsikî Cemiyeti: Dârülmûsikî-i Osmanî Cemiyeti (Mektebi) ve Faaliyetleri (1908-1914)”. Rast Müzikoloji Dergisi. 3/1 (2015), s. 42-58.

Kara, Seyfullah. “Selçuklu Türkiye’sinde Eğlence Türü Olarak Bezm ve Musiki”. Bilig. sy. 68 (2014), s. 173.

Karataş, Özgür Sadık. “Klâsik Türk Müziği Eğitimi’nde Bir Saray Üniversitesi: Enderûn Mektebi”. Turkish Studies. 9/2 (2014), s. 876.

Kaygısız, Mehmet. Türklerde Müzik. İstanbul 2000.

Özalp, M. Nazmi. Türk Mûsikîsi Tarihi. İstanbul 2000.

Özcan, Nuri. “Dârülelhan”. DİA. 1993, VIII, 518-520.

a.mlf. “Mehter”. DİA. 2003, XXVIII, 545-549.

a.mlf. “Meşk”. DİA. 2004, XXIX, 374-374.

a.mlf. “Muzıkâ-yi Hümâyun”. DİA. 2020, XXXI, 420-422.

Özden, Erhan. Osmanlı Maârifinde Mûsikî. Dr.T, Marmara Üniversitesi, 2013.

Sarıtaş, Eyüp. Çin’de Yapılan Arkeolojik Araştırma ve Kazılara Göre İslâmiyet’ten Önceki Türklerde Kültürel Hayat. İstanbul 2010.

Sivrikaya, Sebahattin. “Selçukluların Dini ve Askeri Merasimlerinde Müzik Geleneği”. Selçuklu Tarihi Bilim ve Düşünce Sempozyumu, Bildiriler. haz. M. M. Hülagü v.dğr. Ankara 2014.

Şimşek, Derya. “Ankara Devlet Konservatuvarı”. Atatürk Ansiklopedisi. https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ankara-devlet-konservatuvari/

Tanrıkorur, Cinuçen. Osmanlı Dönemi Türk Mûsikîsi. İstanbul 2003.

Uçan, Ali. Geçmişten Günümüze, Günümüzden Geleceğe Türk Müzik Kültürü. Ankara 2000.

Uslu, Recep. Selçuklu Topraklarında Müzik. Konya 2015.

a.mlf. “İbn Süreyc ve Erken Orta Doğu Müzik Tarihi Hicaz Gına Ekolündeki Yeri”. AICMES 1. Uluslararası Ortadoğu Disiplinlerarası Çalışmalar Kongresi. Mekke 23-27 Ocak 2023.

Vural, Feyzan Göher. İslâmiyet’ten Önce Türkler’de Kültür ve Müzik: Hun, Kök Türk ve Uygur Devletleri. Konya 2011.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/musiki-egitimi

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

  • MUSİKİ EĞİTİMİ
    • Recep USLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/musiki-egitimi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MUSİKİ EĞİTİMİ
MUSİKİ EĞİTİMİ

Türkler’de musiki eğitimi için geliştirilen yöntem, uygulama ve kurumlar.

  • MUSİKİ EĞİTİMİ
    • Recep USLU
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/musiki-egitimi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MUSİKİ EĞİTİMİ

b) Usul ve Makam: Usul, iki veya üç vuruştan oluşan düzümlerden (temel vuruşlar) en az iki tanesini barındıran, belli bir vuruş ve zamanla tamamlanan, kalıp halindeki vuruşlar topluluğuna denir. Usul eğitiminde önemli olan vuruşlar ve aralarındaki zamandır. Mertebe ve velvele terimleri usul için diğer önemli terimlerdendir.

Usul algısının öğretilebilmesi için öğrenciye meşkle tekrarı yaptırılır. Türk musikisinde usul yerine ritim ve ölçü kelimelerinin eş anlamlı olarak kullanılmasına karşı olunmasındaki en önemli sebep, bir usulün kalıp, tempo (hız), ölçü, form olmak üzere dört özelliği içermesinden kaynaklanmaktadır. Usul için kaynak kitaplarda ika (îka') ve ika-devir kelimelerinin eş anlamlı kullanılması usulün özelliklerini ifade etmeleri sebebiyledir.

İka, usul anlamında Hicaz gına ekolünde ilk kullanılan terimdir. Bu terim şiir-aruz ilminden ödünç alınmış, def eşliğinde bir bestenin ritmini ifade eden bir terimdir. Mekke'nin ilk udisi Abdullah Süreyc'in öncülüğünde hafif (hızlı) ve sakil (ağır hızda) olarak sınıflandırılmış altı çeşit ika icrasından başlayarak Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ gibi filozof yazarların müzik teorisi kitaplarında aruzla usulleri açıklamak, VII. yüzyıldan XV. yüzyıla kadar sürmüş bir yöntem olmuştur.

İkaların açıklamasında kullanılan "devir" yöntemi (daire ile anlatım), diğer ifadeyle usul kalıbı anlatımın ilk örneği Urmevî'nin izlediği nevbetin kös çalımından etkilenerek 1236 yılında yazdığı edvarında daha net görülür. Usuller Merâgî'ye (ö. 1435) kadar devir ve ika ile açıklanmaya devam edilmiştir. Usuller icat eden Merâgî, yeni usul yapabilmenin "tansif ve taktî' yöntemi"nden bahsetse de açıklamamıştır. Anadolu müzik teorisyenlerinden Mehmed Lâdikî geleneksel ikaları en iyi açıklayan kişilerden biridir (1484).

Usul kelimesini ika yerine tercih eden XIV. yüzyıl sonundan itibaren yazılan Anadolu edvarlarıdır. Usullerde "kuvvetli ve zayıf vuruş"u ilk ifade eden kişi Ali Ufkî olduğundan (1650), müteferrika Koca Osman'ın başlattığı musiki eğitiminde XVII. yüzyıl başları dönüm noktası olmuştur. Sistemcilerin usul eğitiminde kullandıkları "ten tene" ifadelerinden, XVII. yüzyılda "düm teke" usul ifadelerine geçiş ve klasik musiki eğitiminde semâi, sofyan gibi standartlaştırılan usul adları eğitimde değişimi göstermektedir. Usullerde kuvvetli ve zayıf vuruşları birbirinden ayırt etmek için mevlevihanelerde referans saz kudüm ön plana çıkmıştır.

Kurumsal olarak müzik eğitiminde önce usullerin öğretilmesi yönteminin klasik Türk musikisi döneminde, XVII. yüzyıl başlarında Enderun'da başladığı kabul edilebilir. 1632'lerde Enderun eğitimi almış olan Ali Ufkî'nin, musiki eğitiminde dizlere vurularak önce usul öğretildiğinden söz etmesi buna işaret eder. Mevlevihanelerde de bu yöntem genellikle uygulanmıştır. Batı müziği de bilen Kantemiroğlu 1692 yılına tarihlenen ve iç içe dairelerle usul anlatımının ilk defa görüldüğü eserinde klasik Türk musikisinin usul açısından zengin olmasını bir üstünlük olarak görür. 1794'te eserini yazan Abdülbâki Nâsır Dede usulleri hafif (hızlı), hafîf-i sânî (orta hızda) ve sakil (ağır hızda) giderlere göre sınıflandırmıştır.

Zorunlu eğitimin başladığı 1824 yılından sonra açılan okullarda musiki eğitimi, Batı müziğine göre yapılmaya başlandı. Müziğin temel ritimlere bağlı müzik icrası sebebiyle Batı müziğinde olmayan usul eğitimi, Türk musikisi icrasında önem taşımakta olduğundan, notalar üzerinde belirtilen usullere uygun icrası için mutlaka usulün yapısı dikkate alınır.

Tarih boyunca Türk ve Ortadoğu müziğinin teorilerinde makam ve usul eğitimi nazariyat eserlerinde çoğunlukla birlikte açıklanmıştır. Cumhuriyet döneminde yazılan müzik teorilerinde de durum aynıdır: Suphi Ezgi, Ekrem Karadeniz, İ. Hakkı Özkan gibi. Birbirine geçki yaparak duyumu zenginleştirilen küçük usullerle icra daha çok görülen halk müziği teori girişimlerinde ölçü gibi farklı terimler kullanılsa da sanat musikisi usulleri ile ortak yönleri çok fazladır. Veli Kanık, Muzaffer Sarısözen, Ümit Mutlu, Hurşit Ungay, Şeref Çakır, Cihangir Terzi, Hanefi Özbek gibi bazı kişilerin özellikle usul eğitimine eğilen eserleri vardır. Özbek eserinde yeni bir usul yapmanın yöntemini açıklamak ile diğerlerinden ayrılır. Genellikle Batı tarzı notayla ifade edilen usulün yazılı anlatımı yanında daire ile usul anlatım yöntemine Uslu (2010) ve Baysal'ın (2011) çalışmalarında dikkat çekilmiştir.

Türk musikisinde kullanılan 2 zamanlı usullerden 176 zamanlı usullere kadar çeşitlilik vardır. XX. yüzyıl başında basit (temel) usuller ve birleşik (darbeyn) usuller olarak sınıflandırılan usuller, XXI. yüzyılın başında temel usullere "düzüm", en az iki düzümden oluşanlara "usul" adı verilmesi ile yeni bir sınıflandırma eğilimi kazanmıştır. Günümüzde öğrenciler, önce usul eğitimi almak şeklinde değil, çalgısı ile birlikte ayrıca usul dersi almak suretiyle öğrenimini tamamlamaktadırlar.

Makam, usulle birlikte Türk musikisinde iki temel birimden biridir. Dörtlü ve beşli aralık ve perdelere sahip seslerden oluşan bir müzikal dizidir. Tanımda müzikal ses anlamında perde, aralık, dört ses, beş ses ve makamı oluşturan dizi terimleri önemlidir. Buna seyir, geçki (intikal), güçlü perde, tavır terimleri de eklenebilir.

İslamî dönem Hicaz ekolü musikisinde ikaya dayalı ud çalımı, yerini nağmeyle (perde) çalıma bırakmıştır. Abbâsî medrese eğitiminde müzik bilgisi felsefe eğitimini tamamlayıcı görüldüğünden isteğe bağlı okunurdu. Beytülhikme tercümelerinden musiki literatürü böyle oluştu. Kayıp eserler dışında musikinin felsefî ve teorik ilk açıklamalarını, filozof Kindî ve ûdî Musullu İshak'ın günümüze ulaşan görüşlerinde görülmektedir. Kindî, boş-tel üzerinde on iki; Musullu İshak icrada kullanılan on müzik sesinden ebced harfleri ile bahsederler (845). Fârâbî, boş-tel üzerinde hesaplamalı yöntemle on beş musiki sesini (perde), sesler arasında intikal (geçiş) ve iki telli Horasan tamburu ses düzenini ebced harfleriyle ilk defa açıklamıştır (932). Eserleri Latince'ye çevrilen Fârâbî'nin ses düzeni sembollerinin Batı musikisi solmizasyonunu oluşturduğu düşünülmektedir.

Musikide dörtlü ve beşli seslerin önemi zamanla anlaşılmış, Ömer Hayyam yirmi bir dörtlüden bahseden eser yazmıştır. Makamların adlandırılması, beş telli udun kullanılmaya başlandığı tarihlerde Nizâm-ı Gencevî'nin eserinde görülmüştür (1180). Urmevî öncesinde hem Batı'da hem Doğu'da kullanılan geleneksel "mucip altı-parmak" denilen "el yöntemiyle" perde-usul eğitimi yapılması yaygındı.

Musikinin en az üç müzikal ses (lahni-sülüse) ve aralık olmak üzere ebced harfleriyle gösterilen on yedi sesten oluştuğunu, "tel-taksim" hesaplama yöntemini, dörtlü ve beşliden oluşan "devir"lerle makamların anlatımını, on iki makam altı avaze sınıflandırmasını, "mucip altı parmak" yöntemi açıklamasını ilk defa Safiyyüddin Urmevî yapmıştır (1234). Musikinin anlatımında referans saz olarak kendisinin de kullandığı beş çift telli udu tercih etmiştir. Öğrencisi Kutbüddin Şîrâzî ilk defa "makam" kelimesini "devir" ile eş anlamda kullanmıştır (1305). Sistemciler ekolü denen Urmevî'nin makam sınıflandırmasına, Safedî dört şube (1360), Cürcânî kırk sekiz şüdûd (1375), Merâgî yirmi dört şube ile ilaveler yapmıştır (1405). Boş-telde perdeler için "tarh hesaplama yöntemi"ni bulan Merâgî ısrarla "makam" teriminin on iki makam dışında kullanılamayacağını söyler. Ud üzerinden ses düzeni açıklamaya özen gösteren sistemciler ekolü Merâgî'den sonra bir tarafta Herat ekolü, diğer tarafta Osmanlılar'da takipçiler olarak devam etmiştir.

XIV. yüzyıl sonlarından itibaren yazılan edvarlarda devir ve ebcedle makam, boş-telde hesaplamalı perde anlatım yöntemleri terkedilmiş, müzik sesleri harf sembolleri yerine adlandırılmış perdelerle ifade edilmiş, başlangıç ve karar perdesi anlatımlı seyire dayalı makam tanımlarıyla yeni bir ekole dönüşmüştür. Bu makam anlatımına Anadolu ekolü, yeni sistemciler, düz yazı anlatımı, transformatik anlatım da denmiştir. Bunun ilk örneği Hasan Ali Karamânî (1385 [?]) ve Yûsuf Kırşehrî'nin (1410) eserlerinde görülmektedir. Bir taraftan daireleri bazan usuller ve makamlar için kullanmaya devam ederek geleneğin devamı görünen, diğer taraftan on iki makam altı avaze üzerine dört şube ve terkiplerden oluşan makam sınıflaması, seyirle makam anlatımından, ud dışında ney gibi başka çalgıların perde düzeninden söz eden Anadolu ekolü edvarlarında, Mısır-Kölemen müzik eserlerinden gelen makamların ruhanî özelliklerine de yer verilmiştir. II. Murad'ın Edirne sarayında her iki ekolü temsil eden müzisyenler bulunmaktaydı (1421). Yeni ekolden Hızır b. Abdullah'ın birden fazla ses düzeninden bahsettiği (1441), Mehmed Lâdikî'nin eski ve yeni makam anlayışlarının karşılaştırmasını yaptığı (1484) tespit edilmiştir. Teorik eserlere rağmen genellikle makam eğitimi meşk yöntemiyle yapılmaktaydı. Merâgî'nin torunları her ne kadar eserlerini hatırlatsalar da XVII. yüzyıl başından itibaren müteferrika ağası Koca Osman'ın başlattığı klasik Türk musikisi dönemi dahil, XX. yüzyıla kadar yeni ekolün etkisi altında müzik teorisi eserleri yazılmıştır.

Klasik Türk musikisi döneminde eski ve yeni makam tanımlarını gündeme getiren neyzen Osman Dede'nin etkisiyle eserini yazan Kantemiroğlu, makamların seyrine önem vermesiyle bilinir (1692). Hızır Ağa eserinde "makam" kelimesinin istisnasız kullanıldığını belirterek, makam sınıflandırmasının sembolik kaldığına dikkat çeker (1777). Buna rağmen Abdülbâki Nâsır Dede'nin 1794'te makamları yeniden tanım ve tasnif etmesinin ayrı önemi vardır. Oryantalistlerin XIX. yüzyılda bilimsel olarak Ortadoğu müziğine ilgi duymaları ile Batı müziğinin on iki tonlu müzik sistemi anlayışıyla makamları yirmi dörtlü ses sistemiyle ilk açıklayan kişi Osmanlı topraklarında Muhammed Attar ve öğrencisi M. Müşakka olmuştur (1883). Bunu Türk musikisi makam teorisi haline dönüştüren Rauf Yektâ Bey'in görüşlerini D'Erlanger Müzik Ansiklopedisi'nin "Türk Mûsikisi" (1922) maddesinde yayımlamıştır.

Cumhuriyet tarihinde, yaklaşık 500 civarında makamdan oluşan musiki dağarı (repertuvar) zenginleştikçe makamları birbirinden ayırmanın teorik yönünü dörtlü ve beşli dizi anlayışına göre sistemleştirmenin zorunlu olduğunun farkına varan Suphi Ezgi, H. S. Arel ve M. Uzdilek Rauf Yektâ'nın görüşlerini geliştirmişlerdir. Ayrıca eleştirilerek çeşitli ses sistemleri öneren kitaplar yayımlanmıştır: Abdülkadir Töre, Erol Sayan gibi. Türk halk müziği için, Batı müziğine benzetilerek farklı arayışlar içinde ayrı teori kurulmaya çalışılmıştır. Günümüz Türk musikisi konservatuvarlarında Türk sanat ve halk müziği makam eğitimi hem nota hem solfej hem ses eğitimiyle Arel-Ezgi-Uzdilek'in yirmi dörtlü sistemiyle yapılmaktadır. Bununla birlikte gelenekteki Anadolu edvarları makam anlatımıyla eğitimin önemine vurgu yapan (bk. Gürel, 2021), halk müziği ile sanat müziğinin makam anlayışlarını birlikte açıklayan (bk. Öztürk, 2022), makam analizinde yeni yöntem (bk. Kaçar, 2020) içeren akademik çalışmalar da yapılmıştır. Günümüzde bir taraftan dörtlü beşli anlatımlarıyla musiki öğretilemez diyerek meşk eğitimine öncelik veren alaylı akımla, dörtlü-beşli makam anlatımı veren okullardaki akım hem nota hem meşkle makam eğitimlerine devam etmektedirler.

Kaynakça

Başer, Fatma Âdile. Türk Mûsikîsinde Abdülbâkî Nâsır Dede: Abdülbâki Dede’nin Hayatı ve “Tedkîk u Tahkîk” Metin-Sadeleştirme-Sözlük. İstanbul 2013.

Baysal, Ozan. Phrase Rhythm and Time in Beste-i Kadims a Cyclical Approach. Dr.T, İstanbul Teknik Üniversitesi, 2011.

Behar, Cem. Kadim ile Cedîd Arasında: III. Selim Döneminde Bir Mevlevî Şeyhi: Abdülbâki Nâsır Dede’nin Musıki Yazmaları. İstanbul 2022.

Ezgi, Suphi. Nazarî-Amelî Türk Mûsikisi. I-V, İstanbul 1933-1953.

Gürel, Murat. “Anadolu Edvar Geleneği Yaklaşımıyla Makamı Oluşturan Temel İlke ve Öğeler, Hicaz Perde Düzeninden Doğan Otuz Yedi Makam”. İdil. 85 (2021), s. 1376-1409.

Hatipoğlu, Vasfi – Sağlam, Atilla. “Türk Mûsikîsinde Usûl Geleneğinin Değerlendirilmesi”. Eğitimde Kuram ve Uygulama. 9/2 (2013), s. 113-134.

Kaçar, Gülçin Yahya. Türk Mûsikîsinde Eser ve İcrâ Tahlîli Yöntemleri. Ankara 2020.

Kutluğ, Yakup Fikret. Türk Musikisinde Makamlar. İstanbul 2000.

Özbek, Hanefi. Türk Müziği Usûl Bilgisi. Ankara 2020.

Popescu-Judetz, Eugenia. A Summary Catalogue of the Turkish Makams. İstanbul 2010.

Rauf Yekta Bey. Türk Musikisi. çev. O. Nasuhioğlu. İstanbul 1986.

Terzi, Cihangir. Türk Halk Müziğinde Metrik Yapı. İstanbul 2015.

Tıraşcı, Mehmet. Türk Mûsikîsi Nazariyatı Tarihi. İstanbul 2019.

Uslu, Recep. Selçuklu Topraklarında Müzik. Konya 2010.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/musiki-egitimi

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

MUSİKİ EĞİTİMİ

Türkler’de musiki eğitimi için geliştirilen yöntem, uygulama ve kurumlar.