 
Türkçe’nin konuşma, dinleme, okuma ve yazma becerilerinin öğretilmesine yönelik eğitim.
Türkçe’nin konuşma, dinleme, okuma ve yazma becerilerinin öğretilmesine yönelik eğitim.
a) Kavram: Türkçe'de dil adları topluluk isimlerinin sonuna getirilen +ca yapım eki ile oluşturulmaktadır. Toplum ve dil bağıntısı insan topluluklarında kültür, gelenek ve temel bir kimlik inşa etmektedir. Türk dili çok yönlü inşa sürecinin bir ifadesi olarak tarihteki yerini almış; Türkçe konuşan toplumların ana dili olarak kimliğini kazanmıştır. 2022 yılı itibariyle dünyada Türkçe konuşan yaklaşık 250 milyon insan bulunduğu hesaplanmaktadır. Bu konuda farklı görüşler de olmakla birlikte Türkçe'nin dünyada ana dili olarak konuşur sayısı bakımından beşinci sırada yer almakta olduğu ifade edilir.
Türk dilinin coğrafî olarak tabii hudutları dışındaki dillerle ilk etkileşimi Sumer dili iledir. Sumerler'e ait yazılı metinlerde yaklaşık 150 kelimenin Türkçe ile ortak olduğu tespit edilmiştir. Milattan sonra 687-692 yılları arasını işaret eden Çoyr (Çoyren) yazıtı Göktürk alfabesi ile kaleme alınmış; Türk tarihinin yazılı kaynakları açısından sistematik sürecin temeli konumunda olan bir diğer eserdir.
Türk dilinin yazı sistematiği anlamında en köklü ve özgün kaynağı ise VIII. yüzyılı işaret eden Orhon yazıtlarıdır (bk. Göktürk Yazıtları). Türk dilinin bilinen en eski yazılı belgeleri olarak kabul edilmekte olan Orhon yazıtlarında Türk milletine ait özgün alfabe kullanılması ve devlet adında "Türk" ibaresinin geçmesi özgünlük ve kimlik bilinci açısından önemlidir. Bu durum yazılı kültürle eğitim alanına da yansımaya başlamıştır. Göktürk Devleti'nin yıkılmasıyla tarih sahnesindeki yerini alan Uygur Devleti (745-840) yazı sistemini matbaa kullanımı ile sistematik hale getirmiş; Türkler açısından eğitim, kültür, siyaset alanında önemli toplumsal değişim ve dönüşümleri harekete geçirmiştir (bk. Uygurlar).
Türkçe, yazılı ve sözlü dil olarak gelişimini X. yüzyılda da sürdürmeye devam etmiştir. Türk boylarının Avrasya coğrafyasına yayılmaya başlamasıyla Türkçe'nin kullanıldığı coğrafî alanlar hızla genişlemiştir. Orta Asya'da ise Sâmânoğulları'nın Karahanlılar tarafından yıkılmasıyla İran'da oluşan siyasî boşluk Oğuzlar (Selçuklular) tarafından doldurulmuş, böylece Türk ve dünya tarihinde önemli bir dönem başlamıştır.
Türkçe'yi yazılı ve sözlü olarak kullanan Türk boyları tarih içinde Göktürk, Uygur ve Çin alfabesi ile yazılmış birtakım eserler bırakmışlardır. İslamiyet'in benimsenmesiyle birlikte Arap alfabesi de Türk kültür dünyası açısından önemli eserlere vasıta olmuştur. İslamiyet'i benimseyen ilk Türk devleti Karahanlılar ile birlikte İslam medeniyeti ve Türk boylarının etkileşimi sonucu yönetimden topluma, eğitimden ticarete hukukî ve metodolojik olarak birçok dönüşüm yaşanmış; çok farklı alanlarda eserler ortaya çıkmıştır. Karahanlılar döneminde kaleme alınan en önemli eserler arasında Kutadgu Bilig (1069-1070) ve Dîvânü Lügâti't-Türk (1074) ayrı bir yere sahiptirler.
Kutadgu Bilig siyasetname niteliği taşıması açısından eğitim vurgusu da dikkat çeken bir kaynaktır.
Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılan Dîvânü Lügâti't-Türk ise Türkçe'nin yazılı belgeleri içinde doğrudan eğitim öğretim maksadıyla öne çıkan ilk eser olarak bilinmektedir. Eserin Arapça adının Türkçe karşılığı "Türk dilleri lügatı"dır. Adında yer alan çokluk şeklindeki "lügat" kelimesinin dönemin Türk topluluklarının diyalektlerini ifade ettiği belirtilir.
Türkçe'nin temel kaynakları arasında yer alan, Ali Şîr Nevâyî tarafından yazılan Muhâkemetü'l-Lugateyn (1499) Türkçe'nin yetkinliğine odaklanmaktadır. Türkçe'yi dönemin hâkim kültür ve edebiyat dili Farsça ile karşılaştırıp edebî sanatlar, kelime hazinesi, gramer ve fonetik bakımından Türkçe'nin Farsça'dan üstün olduğunu örneklerle ortaya koymak gayesi ile kaleme alınmıştır.
Türkçe açısından XVI. yüzyıl ve sonrasında siyasal anlamda baskın bir dönem olan Osmanlı etkisi öne çıkmış; XX. yüzyıla kadar süren bu döneme de Osmanlı Türkçesi dönemi adı verilmiştir. Geçmişte kullanılan Göktürk, Uygur gibi Türkler'e özgü alfabelerin yanında bu dönemde İslam etkisiyle Türkçe yazı dilinde Arap alfabesi kullanılmıştır. Çok uluslu ve geniş bir coğrafyaya hâkim olan Osmanlı Devleti, Arapça ve Farsça ile etkileşime girmiş; bu dillerden Türkçe'ye birçok kelime geçmiştir. XVI. yüzyılda Bergamalı Kadri tarafından kaleme alınan Müyessiretü'l-Ulûm da Türkçe dil bilgisi kurallarının öğretilmesini hedeflemesi açısından önemli bir eserdir.
Osmanlı Devleti bünyesinde de XVIII. yüzyıldan itibaren askerî ve siyasî alanlarda modernleşme, ıslah çalışmaları başlamış; Maarif Nezareti tarafından 1861 yılında öğretim dilinin Türkçe olarak ilan edilmesi Osmanlı Devleti'nin dil ve eğitim politikası açısından dönüm noktası olmuştur. Maarif Nezareti bünyesindeki eğitim kurumlarında eğitim dili olarak kullanılmaya başlanan Türkçe bu yapılanma ile bürokrasi ve neşriyat zemininde etkisini belirginleştirmiştir.
Modernleşme sürecinde Batı'da kullanılan türlerle ciddi bir etkileşim yaşayan Türkçe eğitimi, çocuk edebiyatı ürünlerindeki nicelik ve nitelikteki olumlu değişimden de payını almıştır. Ali Nusret tarafından 1908 yılında ilk kez çocuk edebiyatı kavramını kullanmış; Sâtı Bey çocuklara yönelik eserlerin ele alınması için yazar ve şairlere çağrıda bulunarak ana dili eğitiminin önemini vurgulamıştır. İbrahim Alaeddin Gövsa (1889-1949) Çocuklara Şiirler (1911), Ali Ulvi Elöve (1881-1975) Çocuklarımıza Neşideler (1912), Tevfik Fikret (1867- 1915) Şermin (1914) adlı eserleri bu dönemde kaleme almışlardır (Şirin, 2000).
XIX. yüzyılın ikinci yarısında ilgilileri arasında yüksek sesle tartışılmaya başlanan konulardan biri de alfabe idi. Bu tartışmanın kaynağında Tanzimat sonrası giderek ivme kazanan modernleşme, okuma ve yazma becerilerinin kazandırılma sürecinde yaşanan güçlükler yer almaktaydı. Bu tartışmalar XX. yüzyılda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde somut bir zemine aktarılmış; 3 Kasım 1928 tarihinde Türk harflerinin kabul ve tatbikine yönelik kanun ile Latin alfabesine geçilmiştir. Alfabe değişimi ile okur yazar oranını arttırma maksatlı ulusal bir çalışma başlatılmış; bu süreci öğretim programları ve Maarif Vekâleti'ndeki değişim izlemiştir. Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki Türkçe öğretim programlarında (1926, 1936, 1948) yeni kurulan ulus-devletin devamlılığını önemseyen ilkeler çerçevesinde bir strateji izlenmiştir. Türkçe eğitimi özelinde genel amaçlar betimlenmiş; kullanılacak metin türleri, genç neslin ahlakî gelişimi, devletin ve milletin varlığını bütünleyen içerikler öne çıkmıştır. 1968 yılında Türkçe öğretim programında ise genel amaç ve özel amaç ayırımı yapılmıştır. İlerleyen süreçte iletişim ve temel dil becerileri açısından beceri temelli süreç yavaş yavaş inşa edilmiş; 1948 yılı programında "okuma", 1968 yılı programında "okuma" ve "yazma"; 1981 yılı programında ise "anlama ve anlatma becerileri" başlıklar şeklinde yer almıştır. Ancak bu sürece davranışçı yaklaşım ve metinle öğretim hâkim olurken takip eden yıllarda bu yaklaşım üzerine inşa edilen öğretim programları büyük bir dönüşüm yaşamıştır.
Değişen şartlar ve eğitim algısıyla birlikte Türkçe eğitiminde önemli dönüm noktalarından biri de bu alanın akademik araştırmalar için müstakil bir disiplin haline gelmesidir. Türkçe eğitimi alanı 1989 yılında lisansüstü eğitim için anabilim dalı haline geldi. 1995-1996 döneminde ise ana dili eğitimi açısından Türkçe öğretmenliği lisans programı kuruldu.
XX. yüzyıldan itibaren gerçekleşen dijital dönüşüm nitelikli insan kaynağından beklentileri de dönüştürmüş bu çerçevede eğitim öğretim sürecinde davranışçı yaklaşım terkedilerek yapılandırmacı yaklaşım benimsenmiştir. 2005 yılından itibaren de eğitim kurumlarında yapılandırmacı yaklaşım çerçevesinde hazırlanmış öğretim programı kullanılmaya başlanmıştır. Türkçe özelinde beceri temelli yaklaşım benimsenmiş okuma, dinleme, yazma, konuşma becerilerine yer verilmiş; davranış yerine kazanım ifadeleri programda tercih edilmiştir. Türkçe eğitimi açısından ders materyallerinde tematik yaklaşım kullanılmıştır. Bu yaklaşım çerçevesinde Türkçe öğretim programı 2009, 2015, 2018 ve 2019 yıllarında güncellenmiş; çağın gerekliliklerine uygun beceri ve kazanımlar Türkçe eğitimi sürecine dahil edilmiştir.
2000'li yıllarda değişen ve dönüşen eğitim unsurları gibi uluslararası sistem de bu süreçten geçmiş, Türkiye de uluslararası sistemdeki pozisyonunu güncellemiştir. Bu süreçte dış politikada, eğitim ve kültür alanında inisiyatif alan Türkiye cazibe merkezi haline gelmiş ve son yıllarda Türkiye'nin yabancı öğrenci sayısı giderek artmıştır. Böylece Türkçe, ana dili eğitim politikalarının sınırlarını aşarak bütün coğrafyalarda yazılı ve sözlü olarak kullanılır hale gelmiş, Türkçe eğitimi ana dili ve yabancı dil eğitimi bağlamında XXI. yüzyılın ilk çeyreğinde bütüncül bir disiplin haline dönüşmüş olup gelişimini devam ettirmektedir.
Akalın, Şükrü Halûk. “Türk Dünyasında Dil”. Yeni Türkiye, Türk Dünyası Özel Sayısı I. 53 (2013), s. 358-379.
Eker, Süer. “Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig (1069)”. Türk Edebiyatı Tarihi. ed. T. S. Halman v.dğr. İstanbul 2006, I, 193-199.
Ercilasun, Ahmet B. Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi. Ankara 2007.
Güzel, Abdurrahman. “Eğitim Fakültelerinde Türkçe Öğretmenliği Bölümünün Kuruluşu ve Hedefleri”. Türklük Bilimi Araştırmaları. 13 (2003), s. 7-17.
Kocayiğit, Ali – Aykaç, Necdet. “İlkokul Türkçe Öğretim Programının Eğitim Programı Ögeleri Açısından Değerlendirilmesi (1923-2017)”. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 16/44 (2019), s. 251-279.
Kut, Günay. “Ali Şîr Nevâî”. DİA. 1989, II, 449-453.
Şirin, Hatice. “Türklerde Alfabe ve Kimlik”. Türkler. ed. H. C. Güzel v.dğr. Ankara 2002, III, 740-745.
Şirin, Mustafa Ruhi. 99 Soruda Çocuk Edebiyatı. İstanbul 2000.
Topuzkanamış, Ersoy. “Osmanlı Dönemi İlk Modern İptidaiye ve Rüştiye Programlarında Türkçe Eğitimi: 1891 Yılı Örneği”. OTAM. 43 (2018), s. 247-280.
Tuna, Osman Nedim. Sümer ve Türk Dillerinin Târihî İlgisi ile Türk Dili’nin Yaşı Meselesi. Ankara 1997.
YÖK. https://istatistik.yok.gov.tr/ (2022).
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/turkce-egitimi
Türkçe’nin konuşma, dinleme, okuma ve yazma becerilerinin öğretilmesine yönelik eğitim.
b) Osmanlı Türkçesi Eğitimi: Osmanlı Türkçesi veya Osmanlıca deyimi, Osmanlı Türkleri'nin Cumhuriyet kurulana kadar kullandıkları, içinde hem kelime hazinesi hem de dil bilgisi bakımından Arapça ve Farsça'dan birçok öge barındıran ve Arap harfleriyle yazılmış Türkçe olarak anlaşılmıştır. Osmanlı Türkçesi, klasik Osmanlı eğitim kurumlarında bir öğretim alanı haline gelmemiş, bir iletişim veya bir öğrenme kanalı olarak kalmıştır. Bu durum esasen Avrupa'daki okullarda Latince öğretiminin başat olmasıyla benzerdir. Bizde her ne kadar ana dili eğitimi daha erken bir tarihte Bergamalı Kadri'nin Müyessiretü'l-Ulûm'u ile dile getirilmişse de (1530) bu yegâne teşebbüsün devamı gelmediği için ancak 1770'li yıllarda başlayan eğitimde Batılılaşma hareketlerinden bir süre sonra Türkçe, bir öğretim konusu olabilmiştir.
Bu süreçte Osmanlı Türkçesi eğitimi birkaç açıdan ele alınmıştır: Sıbyan mektebi yahut ibtidâî mekteplerde temelde elifba öğretimi, imla, yazma ve kısmen dil bilgisi öğretimi; rüştiye mekteplerinde Türkçe kıraat, kavâit, kısmen kitabet; idâdî ve sultânîlerde ise Arapça ve Farsça dil bilgisinin yanında kitabet ağırlıklı bir içeriğin Osmanlı Türkçesi eğitimi olarak değerlendirildiği görülmektedir. XIX. yüzyıl boyunca ders veya alan adı olarak "lisân-ı Osmânî" ve "lisân-ı Türkî" ikilikleri görülür. Bu ikiliğin temel kaynağı siyasî olmakla birlikte kimi zaman eğitim düzeylerindeki bir içerik farkını da yansıtır. Buna göre müfredatlarda ibtidâî ile rüştiyenin bir kısmında lisân-ı Türkî; idâdî, sultânî gibi sonraki düzeylerde ise lisân-ı Osmânî adının kullanıldığı dikkat çekmektedir. Bu ayrım temel düzeyde Türkçe, ileriki düzeyde ise bunun yanında Arapça ve Farsça dil bilgisi içeriğini gösterir.
Bu dönem boyunca Türkçe eğitimi kapsamında birçok ders kitabı yazılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarında başlayan kitap yazımı sürecinde şu isimlerin dil bilgisi eserleri önemlidir: Ahmed Cevdet Paşa ve Fuad Paşa, Kütahyalı Abdurrahman Fevzi Efendi, Selim Sâbit Efendi, Ali Nazîmâ, Manastırlı Mehmed Rifat, Şeyh Ali Vasfi, Şemseddin Sâmi, Mehmed İhsan (Sungu), Hüseyin Cahit (Yalçın), Mehmet Fuat (Köprülü) ve Süleyman Saip, Midhat Sadullah (Sander), Ahmet Cevat (Emre). Elifba konusunda da şu kişiler önemli kitaplar yazmıştır: Doktor Mehmed Rüşdü, Selim Sâbit Efendi, Ali İrfan (Eğribozî), Ali Haydar, Selanikli Mehmed Tevfik, Mehmed Nûri, Abdi Kâmil, Ahmed Hamdi, İsmail Hakkı, Mehmed Ali Harputî, M. Abdülkadir. Kıraat içeriğinde kitap yazanlar arasında ise şu isimler öne çıkmaktadır: Muallim Nâci, Nâbîzâde Nâzım, Bedros Zeki, Ahmed Rasim, Ahmed Hilmi, Ahmet Cevat (Emre), Mehmet Fuat (Köprülü), Azmi, İbrahim Cudi, Ali Nazîmâ, Faik Reşat, İbrahim Aşkî. Aynı dönemde inşa ve kitabet adlarıyla kısmen farklı alanlara yönelik yazma dersleri için de pek çok kitap yazılmıştır. Hazırlayanlardan bazıları şunlardır: Muallim Nâci, Mehmet Fuat [Köprülü], Manastırlı Mehmed Rifat, Mehmed Sedat, Mehmed Asım (Us). Belagat sahasında şu müelliflerin eserleri önemlidir: Süleyman Hüsnü Paşa, Ahmed Hamdi Şirvânî, Mehmed Nüzhet, Selim Sâbit, Ali Cemâleddin, Recâizâde Mahmud Ekrem, Abdurrahman Süreyya, Diyarbakırlı Said Paşa, Ali Nazîmâ, Rusçuklu M. Hayri, İbnülkâmil Mehmed Abdurrahman, İbradalı Mehmed Şükrü, Manastırlı Mehmed Rifat, Muallim Nâci.
Osmanlı Türkçesi eğitiminin farklı düzeydeki okulların programlarına yansımaları farklı şekillerde olmuştur.
Sıbyan mekteplerinde doğrudan Türkçe eğitiminin verilmediği bilinmektedir. Nitekim kullanılan elifbalarda bile Türkçe'ye özgü harfler yer almamıştır. Bundan ötürü 1830'lardan itibaren sıbyan mekteplerinin genel durumu ile elifba öğretiminin iyileştirilmesine yönelik bazı düzenlemeler yapılmıştır. Söz gelimi 1838'de Meclis-i Umûr-ı Nâfia'nın bir layihasıyla sıbyan mektebi talebelerine Türkçe kitaplar okutulması istenmiştir. 1847'de çıkarılan bir talimatla da Türkçe'ye özgü harflerin öğretime eklenmesi, yazı tahtasının kullanılması, okumanın yanında yazmanın da öğretilmesi, harf adı ile yetinilmeyip ses karşılıklarının da verilmesinin istenmesi gibi hususlar önemlidir. Bu talimatla birlikte ahlak, tecvit, ilmihal, mâ'lûmât-ı nâfia (yararlı bilgiler) ve dil bilgisi içerikli Türkçe kitapların basılıp okullara ulaştırıldığı bilinmektedir. 1868'de Mekâtib-i Sıbyân-ı Müslime Komisyonu'nun hazırladığı nizamname ile bu mekteplere imla dersi de eklenmiştir. 1869'da yayımlanan Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi yerleşmeye başlayan bu içeriği korumuştur. 1870'te yayımlanan Telif ve Tercüme Nizamnamesi'nde yer verilen ders kitabı yazımı beyannamesinde Türkçe eğitimine dair şu derslerin kitapları yer almaktadır: Elifba, kavâid-i Türkiye (Türkçe dil bilgisi), inşa (yazma), edebiyât-ı manzûme (manzum edebiyat), şevâzz-ı imlâ (kural dışı yazımlar). Fakat kitapların çoğu hiç yazılmamış, birkaç yıl sonra bazı kitapların adları ve içerikleri değiştirilmiştir. Okumanın bir ders olarak girdiği 1876 programında şu dersler göze çarpmaktadır: 1. sınıfta elifbâ-yı Osmânî ve kırâat-i Türkiye, 3. sınıfta sarf-ı Osmânî, 4. sınıfta ise kavâid-i imlâ. Fakat bir yıl sonraki programda imla ve okuma dersi dışındakiler çıkarılmıştır. 1887'de hazırlanan programda elifba, imla, kıraat derslerinin yanında 2. sınıfta lügat ve dil bilgisi içeriğinde lisân-ı Osmânî, 4. sınıfta usûl-i inşâ, 5. sınıfta inşa ve kitabet içeriğinde lisân-ı Osmânî dersleri konmuştur. Ayrıntılı içeriğiyle dikkat çeken 1891 programlarında elifba ve şifahî malumat (sözlü bilgi), kıraat, imla, sarf-ı Osmânî ve kavâid-i Osmânî dersleri yer almıştır. Kıraat ve şifahî malumat derslerinde ahlak ve değer eğitimi belirgindir. 1913 programında elifba dersi eczâ-yı şerife ile (Kur'an cüzleri) birleştirilmiş; kıraat, imla, sarf, derslerinin yanına tahrir (kompozisyon yazma) dersi de eklenmiştir. Programlara genel olarak bakıldığında elifba öğretiminin her dönemde temel olduğu bunun yanına dil becerilerini ve kurallarını kuşatan diğer derslerin peyderpey eklendiği görülmektedir.
Rüştiyeler sıbyan mekteplerinin üstündeki kademede yer alan okulları ifade eder. Osmanlı Devleti'nde ilk açılan rüştiyelerden olan aynı zamanda kalemlere memur yetiştirmek amacıyla açılan ilk okullar olan Mekteb-i Maârif-i Adliye ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye'de (1839) Türkçe'ye ilişkin bir ders yoktur. Bu okullardan başka 1847'de Kemal Efendi (sonradan Paşa) tarafından kurulan yeni rüştiyede Türkçe kitapların okutulmasına ağırlık verilmeye başlanmıştır. İlerleyen yıllarda böyle usûl-i cedîdeye göre eğitim veren başka okullar açılmıştır. Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi (1869) yavaş yavaş şekillenen içeriği yasallaştırmıştır. Buna göre Osmanlı Türkçesi eğitimi kapsamında erkek rüştiyelerinde lisân-ı Osmânî kavâidi ile imla ve inşa, kız rüştiyelerinde ise bunların yanında müntehabât-ı edebiye (seçme edebî metinler) dersi bulunmaktadır. 1873 yılındaki düzenlemede kız ve erkek rüştiyelerinde kavâid-i Türkiye, kavâid-i Osmâniye, kırâat-i Türkiye, Türkçe muhazarat (hikâyeler, yararlı bilgiler), imla ameliyatı, inşa, ilm-i belâgat derslerinin yer aldığı görülmektedir. 1880 yılındaki kayıtlarda erkek rüştiyelerinde yalnız lisân-ı Osmânî ile kırâat-i Türkiye derslerinin kaldığı dikkat çekmektedir. 1887'deki düzenlemede de kırâat-i Türkiye ve imla, lisân-ı Osmânî ve usûl-i inşâ dersleri bulunmaktadır. 1891'deki ayrıntılı programlarda kız ve erkek rüştiyelerinde de kıraat, imla, kitabet, kavâid-i Osmânî dersleri görülür.
İdâdîler de Osmanlı Devleti'nde yer alan rüştiyenin üzerindeki okulları ifade eder. İdâdîye düzeyinde açılan ilk okul olan Dârülmaarif'in (1849) amacı da kalemlere memur yetiştirmek olduğu halde ilk rüştiyelerden farklı olarak programında imla ve inşa dersleri bulunur. 1862'de aynı amaca yönelik kurulan "Mahrec-i Aklâm"da da aynı dersler yer almıştır. 1862-1879 yılları arasındaki Osmanlı Devlet yıllıklarına bakıldığında pek çok askerî idâdîde kitabet, inşa, münşeat, kavâid-i Osmânî ve imla içeriğinde derslerin okutulduğu görülmektedir. Derslerin sadece yazma becerisiyle ilgili olması, askerî yazışmaların sağlıklı yapılmasının amaçlandığına işaret etmektedir. Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi'nin (1869) sistemleştirmesinde idâdî dersleri arasında yine yazma becerisine yönelik mükemmel Türkçe, kitabet ve inşa dersinden başka bir ders olmaması dikkat çekicidir. Buna göre açılan sivil idâdîlerin programına (1873) kavâid-i Osmâniye, kıraat ve kitâbet-i Türkî, inşâ-yı Türkî adlı derslerle dil bilgisi ve okuma içeriği eklenmiştir. 1888'deki kayıtlara göre ise kıraat ve ezber, kavâid-i Osmânî, usûl-i inşâ ve tesvit, inşâ-yı Türkî ile edebiyât-ı Osmânî dersleri göze çarpmaktadır. 1892'deki kapsamlı programlarda idâdî dersleri arasında usûl-i inşâ ve kitabet, belagat ile edebiyat ve ahlak dersleri bulunmaktadır.
Sultânî adı verilen okullar da Osmanlı Türkçesi açısından ayrıca ele alınabilir. Sultânî kelimesi eğitim tarihimizde ilk defa 1868'de Mekteb-i Sultânî adıyla idâdîlerin üstünde bir eğitim vermesi amaçlanan Galatasaray Lisesi'nin kurulmasıyla duyulmuştur. İlk yılki programında lisân-ı Türkî dersi vardır. Dersin içeriği hakkında bir bilgi bulunmamakla birlikte ilk yıllarda Türkçe eğitimine ağırlık verilmediği bilinmektedir. Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi'ne göre, kurulacak olan sultânîlerde Türkçe fenn-i kitâbet ve inşa okutulacağı düşünülürse lisân-ı Türkî dersinin de yazma ve kâtiplik içeriğinde olduğu söylenebilir. Okulun 1876 programında usul-i kitâbet, inşa ve edebiyat dersleri bulunmaktadır. 1898 programında, inşa, kitabet, kitâbet-i resmiye ve belâgat-ı Osmâniye adlı derslere tesadüf edilmektedir. Benzer şekilde 1902 programında da idâdî kısmı 2 ve 3. sınıflarda belâgat-ı Osmâniye dersi görülmektedir. 1911'deki programda ise 6 ve 7. senelerde edebiyât-ı Osmâniye adıyla görülen derste yine önceki yıllarda olduğu gibi belagat konuları sıralanmıştır. 1912 programında dersin adının Türkçe olduğu ve ilk üç yılda dersin kıraat, ifâde-yi meram ve inşat (konuşma ve şiir okuma), takviye-yi hâfıza, sarf ve nahiv, imla, inşa gibi alt başlıklara ayrıldığı dikkati çekmektedir. Sonraki üç yıl edebiyat bilgisi ve tarihi içeriğinde yapılandırılmıştır. 1913 programında sultânîlerin 6-9. sınıflarda dersin adı lisân-ı Osmânî, alt dersler ise sarf, nahiv, kıraat, ezber, inşat, kitabet; 10-12. sınıflarda ise edebiyat, kırâat-i edebiye, târîh-i edebiyât-ı Osmâniye, tenkîdât-ı edebiye olarak tespit edilmiştir. 1915 programında sultânîlerin orta kısmında lisân-ı Osmânî ileri kısmında edebiyât-ı Osmâniye adları altında benzer içerik korunmuştur.
Yüksekokullar ve meslek okulları dengi okullar da Osmanlı eğitim sisteminde önemli yer tutarlar. Türkiye'de Batılı anlamda ilk açılan okullar olan mühendishanelerde esasen Türkçe eğitimine yönelik dersler bulunmamaktaydı. Fakat okula alınan öğrencilerin en temel bilgilerden bile yoksun olmasından ötürü ilk ve ortaöğretim düzeyindeki bilgi ve beceri eksiklikleri tamamlanmaya çalışıldığı ve elifba, imla, dil bilgisi, yazma içeriğinde bazı dersler konulduğu bilinmektedir. Yıllar içinde ilköğretim ve ortaöğretimden nitelikli öğrenciler yetiştikçe bu dersler yüksek askerî okullardan kaldırılmıştır.
Öğretmen okulları dışındaki yüksekokullarda ve meslek okullarında Osmanlı Türkçesi eğitimi çoğunlukla resmî yazışmaların öğretilmesi bağlamında yazma içeriğindeki dersler eliyle yürütülmüştür. Bu noktada okulun düzeyi de ders içeriklerinde belirleyicidir. Nitekim okulun düzeyi ibtidâî veya rüşdî ise genelde temel Türkçe dersleri, idâdî ve daha üst düzeyse yazışmalara yönelik kitabet içeriğinde dersler verilmiştir. Dârülmuallimîn'in ilk zamanlarında Türkçe'ye ilişkin bir ders görülmez. Fakat ilerleyen yıllarda dönem dönem sıbyan, rüşdî ve idâdî düzeylerinin programlarında imla, kitabet, kitâbet-i resmiye, inşa, şiir, Türkçe sarf, Türkçe belagat, lisân-ı Türkî, kavâid-i Türkiye, kavâid-i lisân-ı Osmânî, sarf ve nahiv, ezber ve inşat, usûl-i tahrir, edebiyât-ı Osmâniye adlı dersler görülür. Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi'nde kurulması öngörülen Dârülmuallimât'ın sıbyan şubesinde kavâid-i lisân-ı Osmânî ve inşa, rüştiye şubesinde ise kavâid-i lisân-ı Osmânî ve kitabet dersleri programa konmuştur. Fakat yıllar içinde okulun programında kırâat-i Türkiye, lisân-ı Osmânî ve imla, inşâ-yı Türkî ve kavâit dersleri de okutulmuştur.
Cumhuriyet döneminde Latin harflerinin kabulüyle birlikte Osmanlı Türkçesi öğretimi de ilköğretim ve ortaöğretimden yükseköğretim düzeyine çekilerek önceleri edebiyat sonra ise ilahiyat fakülteleri ile fen-edebiyat fakültelerinin edebiyat, tarih gibi bölümlerinde daha sonraları ise yanı sıra eğitim fakültelerinin Türkçe, Türk dili ve edebiyatı, tarih öğretmenliği gibi programlarının birer dersi hâline getirilmiştir. Osmanlı Türkçesi derslerinin ortaöğretimde okutulması uzun zaman basın yayın organlarında tartışılmış ve ilk başta sosyal bilimler lisesi programlarına ortak, daha sonra ise diğer liselerin programlarına seçmeli olarak eklenmiştir.
Ergin, Osman [Nuri]. Türkiye Maarif Tarihi. I-V, İstanbul 1977.
Göğüş, Beşir. “Anadili Olarak Türkçenin Öğretimine Tarihsel Bir Bakış”. TDAY Belleten. (1970), s. 123-154.
Koçer, Hasan Ali. Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi (1773-1923). İstanbul 1991.
Kodaman, Bayram. Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi. Ankara 1999.
Mahmud Cevad. Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı. İstanbul 1338.
Özalp, Reşat. Millî Eğitimle İlgili Mevzuat (1857-1923). İstanbul 1982.
Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye. İstanbul 1279, 1280, 1281, 1282, 1283, 1284, 1285, 1286, 1287, 1288, 1289, 1290, 1295.
Topuzkanamış, Ersoy. “History of Turkish Language Education in the Process of Educational Modernisation of Ottoman: From the 1770s to 1890s”. Paedagogica Historica. 58/4 (2022), s. 447-465.
a.mlf.. “Müyessiretü’l-Ulûm’da Dil Bilgisi Öğretimi”. Türkçe Eğitimi ve Öğretimi Araştırmaları Dergisi. 1/1 (2011), s. 1-13.
a.mlf. “Osmanlı Dönemi İlk Modern İdadi Programlarında Türkçe Eğitimi: 1892 Yılı Örneği”. Tarihin Peşinde: Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi. 19 (2018), s. 185-226.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/turkce-egitimi
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Türkçe’nin konuşma, dinleme, okuma ve yazma becerilerinin öğretilmesine yönelik eğitim.
a) Kavram
b) Osmanlı Türkçesi Eğitimi
 
                        
                        
                     
                    