Şair, yazar, eğitimci.
Şair, yazar, eğitimci.
İstanbul'da doğdu. Tam adı Mehmet Tevfik'tir. Babası Hariciye memurlarından, mutasarrıflıklarda bulunmuş Çankırılı Hüseyin Efendi, annesi Sakız adası Rumlar'ından olup ihtida eden Hüseyin Bey'in kızı Refîa Hanım'dır. Eğitimini Aksaray Valide Rüştiyesi ve Galatasaray Sultânîsi'nde tamamladı. 1888'de birincilikle bitirdiği Galatasaray Sultânîsi'nin şahsiyeti üzerinde önemli etkileri oldu. 1889'dan itibaren Bâbıâli kalemlerinde birkaç yıl memuriyette bulundu. 1890 yılında Nâzıma Hanım'la evlendi. 1896'da Servet-i Fünûn dergisinin başına geçti. Onun yönetiminde bir araya gelen ve Cenap Şahabettin, Halit Ziya (Uşaklıgil), Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmet Şuayp gibi isimlerden oluşan Servet-i Fünûn (Edebiyât-ı Cedîde) topluluğu edebiyatta Batılı anlamda önemli yeniliklere imza attı. II. Meşrutiyet'ten sonra Hüseyin Cahit ve Hüseyin Kâzım Kadri ile birlikte Tanin gazetesini çıkardı fakat aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden gazeteden ayrıldı. Şiirlerini Rübâb-ı Şikeste (1315), Rübâb'ın Cevabı (1327), Haluk'un Defteri (1327) ve Şermin (1330) adlı kitaplarında bir araya getirdi.
Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi, Ticaret Mekteb-i Âlîsi, Dârülmuallimîn ve Robert Kolej'de hocalık yapan Tevfik Fikret, başta eğitim olmak üzere birçok meselede İttihat ve Terakkî'ye değil Prens Sabahaddin'e yakın duran bir fikir adamıdır. Üzerinde uzun süre kafa yorduğu "Yeni Mektep" projesi, Prens Sabahaddin'in Le Play sosyoloji ekolünün önemli temsilcilerinden olan E. Demolins'in École des Roches'unu uzun uzun anlattığı yazısından mülhem gibi görünmektedir. Ayrıca Tolstoy'un Yasnaya Polyana'daki okul tecrübesinden belli ölçüde etkilenmiş olabilir.
"Yeni Mektep" projesini hayata geçirmek için II. Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra harekete geçen Fikret, hürriyet inkılabının devam etmesi ve verimli olmasını sağlayacak zeki, dürüst ve irade sahibi gençlerin ancak mevcut ihtiyaçlara cevap verebilecek modern okullarda yetiştirilebileceğine inanıyordu. Ona göre gençleri mümkün mertebe kısa zamanda, az yorgunlukla ve en iyi şekilde hayat mücadelesine hazırlayacak, bedenî ve ruhî melekelerini azami ölçüde geliştirerek onları mutlu ve ülkelerine faydalı insanlar olarak yetiştirecek okullara her şeyden fazla ihtiyaç vardı. Bu teşebbüsü kamuoyuna duyuran Tanin gazetesinin 11 Şubat 1909 tarihli haberine göre Fikret, böyle bir mektep kurmak istediğini İngiliz dostlarından Allan Ramsey'ye söylemiş, Ramsey de onun bu tasavvurunu İngiltere'deki tanıdıklarına duyurarak gereken sermayenin mühim bir kısmını karşılamaya söz vermiş, bir kısmını da temin etmişti.
Fikret'in Yeni Mekteb (1325/1909) isimli risalesinde anlattığına göre bu mektebin faaliyetlerini yürüteceği binalar İstanbul'a üç-dört saatlik mesafede, ama nakil vasıtalarıyla kolayca ulaşılabilecek en az 1000 dönümlük bir arazi üzerinde inşa edilecekti. Ağaçlıkları, akarsuları, çayırları, tarlalarıyla en elverişli şartların bir araya getirileceği bu arazide otuzar kişilik özenle tefriş edilmiş dershaneler bulunacak ve en fazla 200 talebe alınacaktı. Bu okula kabul edilmek için sekiz yaşından küçük, on iki yaşından büyük olmamak gerekiyordu. Hiç mektep görmemiş çocuklar tercih edilecek, az çok eğitim almış olanlarsa hazırlık sınıflarından geçirilmek şartıyla kabul edilecekti.
Yeni Mektep'in amacı sadece zekâ ve hafızaya güç kazandırmak değil genç ruhları her türlü taassuptan arındırarak "yurt birliği duygusu"nu uyandırmaktı. Eğitim Türkçe ve İngilizce yapılacak, yabancı dil öğretimine özel bir önem verilecekti. Eğitimde ikinci dil olarak İngilizce, "hürriyet ve teşebbüs kudretleriyle bizce örnek tutulması gereken milletin dili" olduğu için tercih edilmişti. Öğrenciler İngilizce dışında Alman, Fransız ve Rus dillerinden ikisini de öğrenmeye mecbur tutulacaktı. Toplam sekiz yıl sürecek eğitimin üç yıllık lise kısmında çocuklar dikkat eğitiminden geçirilecek, bu bölümde genel bir değerlendirme sonunda aklî kabiliyetleri elverişli görülenler okulun beş yıllık aslî kısmına geçebileceklerdi. Aslî kısımda genç zekâlara muhakeme kabiliyeti ve düşünme kudretinin gelişmesini sağlamak üzere dersler dışında millî ve sosyal meseleler hakkında faydalı konferanslar ve münazaralar da düşünülüyordu.
Yeni Mektep projesinin önemli amaçlarından biri de gençleri pratik hayata hazırlamaktı. Öğrenciler eğitimin başından itibaren duvarcı, demirci, marangoz aletlerini kullanmayı öğrenecek, ayrıca beceriklilik, çeviklik, soğukkanlılık kazandıran avcılık, balıkçılık, binicilik, yüzme, kürek çekme, yelken kullanma gibi sporlarla bedenî ve ruhî güçlerini arttıracak, aynı sebeplerle başlıca ev işlerinde de çalıştırılarak gerektiğinde kendi kendilerine bakabileceklerdi. Estetik eğitimleri de musiki ve resimle yapılacak, ürkeklik, çekingenlik, aşağılık duygusu, alınganlık, şımarıklık, hırçınlık ve bencillik gibi psikolojik problemlerin önüne geçilecekti. Kısacası Yeni Mektep'te ilim ve sanat adamı değil ziraat ve ticaretle meşgul olacak iş adamları yetiştirilmek isteniyordu. Ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınması için başka çare yoktu.
Fikret özel bir lise olarak tasarladığı Yeni Mektep'i kurmak için epey uğraşmış, hayal ettiği mektep binasının resimlerini çizmiş, programını hazırlamış, yer aramaya başlamıştı. Ne var ki gerekli teşebbüslerde bulunmuş ve birçok kişi ve kurumdan sözler almış olmasına rağmen yeterli sermayeyi temin edemediği için projeyi rafa kaldırmak zorunda kaldı.
Fikret, İttihat ve Terakkî'nin Maarif nazırlığı teklifini reddetmiş fakat bazı öğrencilerinin teşebbüsü ve dostlarının ısrarı üzerine Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi müdürlüğünü kabul etmişti (28 Aralık 1908). Bu sırada bir yangın geçiren (6 Mart 1907) okul binasının tamiratı devam ediyor, derslere Beylerbeyi Sarayı'nın yanındaki kışlada devam ediliyor, yönetimdeki boşluk sebebiyle ortada bir disiplinsizlik hüküm sürüyordu. Yeni Mektep için hayal ettiklerini hiç olmazsa kısmen burada hayata geçirmek isteyen Fikret, yangından sonra dört duvarı kalmış olan binayı estetik ve kullanışlı bir mektep binasına dönüştürmek için yeni planlar hazırlayarak nezarete gönderdi. Özellikle konferans, münazara, hitabet ve tiyatro gibi kültürel faaliyetlerin düzenlenebileceği büyük bir salon yaptırmak istiyordu. Maarif Nazırı Abdurrahman Şeref Bey'den beklediği desteği göremediği için dört ay sonra istifa dilekçesi bile yazmadan görevini bıraktı. Abdurrahman Şeref Bey, göreve dönmesini sağlamışsa da 31 Mart İsyanı sonrasında tekrar ayrıldı. Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra Maarif Nazırı Mustafa Nâil Bey'in ricası üzerine yazılı olarak aldığı kayıtsız şartsız bir yetki belgesiyle müdürlük görevine döndü.
Müdürlüğü döneminde öğrencilerin sağlıklarını koruyup dayanıklılıklarını arttıracak idman ve oyunlara bol zaman ayırmış, havaların uygun olduğu günlerde jimnastik derslerini açıkta verdirmiş, mektebin avlularındaki oyunlar dışında hafta ortasında bir gün bütün bir öğleden sonrasını gezintilere ayırmıştı. Şehirdeki gezintilerde tarihî mekânlar, müzeler, sınaî ve teknik kurumları ziyaret ettirerek talebelerin kültürel gelişimini hızlandırmaya çalışıyordu. Bir okul kütüphanesi kurmak için çalışmaya başlamıştı. Ayrıca öğrencileri sınıflarına özel kütüphaneler kurmaları için de teşvik ediyordu; bu amaçla camekânlı ve çok kullanışlı dolaplar yaptırdı. Yatakhane ve yemekhanelerini eskisiyle kıyaslanamayacak derecede modern ve temiz mekânlar haline getirmişti. Sınıf cemiyetleri kurdurarak öğrencileri serbest hitabet ve münakaşaya yönlendirmiş, okuma ve yazma heveslerini arttırmak maksadıyla da bir dergi çıkarmalarını tavsiye ederek Tiraje'nin neşrini sağlamıştı. Öte yandan yeni talebenin yaş ve tahsil farklarından ileri gelen dil bilgisi noksanlarını gidermek için lisan dersi saatlerinin sayısını arttırmış, Türkçe ve Fransızca öğretim beraberliğini sağlamak amacıyla da hazırlık sınıfları açmıştı. Yönetim tarzına, eğitim öğretim, disiplin ve imtihanla ilgili meselelere kimseyi karıştırmamıştır.
Nâil Bey döneminden sonra yeni kabinenin Maarif Vekili Emrullah Efendi ile aralarında ciddi bir anlaşmazlık yaşandı. Bu dönemde Mekteb-i Sultânî müdürlüğünün hazırladığı bütçe ve iç tüzükte Fikret'in onayı alınmadan değişiklikler yapılmasına onay verilmişti. İtirazlarını bildirdiği nezaretten olumsuz cevap gelince istifa etti (9 Nisan 1910).
Özel bir mektupla bildirdiği istifası kabul edilmeyince bir memurdan beklenmeyecek bir üslup taşıyan ikinci mektubu (7 Nisan 1910) işleme konularak yerine Dârülfünun müderrislerinden matematikçi Sâlih Zeki Bey vekaleten tayin edildi. Nezaretin gazetelerde yer alan açıklamasındaki Mekteb-i Sultânî yönetiminin "bir şairin yerine bir âlim"e verildiğine dair cümlesi tepkilere yol açtı. Bunun üzerine Fikret'in söylediği "Bugün sa'y ü irfânım tebdîl-i tâbiiyet etti" ifadesi ise ayrı bir rahatsızlık doğurarak aleyhinde bir kampanyanın başlatılmasına sebep oldu.
Basında süregiden tartışmalar talebeleri de etkilemiş Tevfik Fikret görevine iade edilinceye kadar dersleri boykot kararı vermelerine yol açmıştı. Boykot yüzünden ders yapılamadığı gibi bazı muallimler protesto amacıyla istifa etmişlerdi. Mektep yönetimi basın vasıtasıyla boykotçu talebelerin derslere girmedikleri takdirde kayıtlarının silineceğini duyurdu. Tartışmalar sona ermeyince İttihat ve Terakkî Cemiyeti hadisenin gerçek sebebini izah etmesi için Emrullah Efendi'ye bir takrir gönderdi. Mecliste yapılan grup toplantısında Emrullah Efendi'yi dinleyerek Maarif Nezareti'nin icraatını onaylayan partinin, mektep müdüründen önce vatan evlatlarını düşünmeleri gereken muallimlerin derslerin bitmesine bir-iki ay kala istifalarının kamuoyunca hiç hoş karşılanmadığını ifade eden açıklaması gazetelerde yayımlandı (18 Nisan 1910). O güne kadar müdürlüğü vekâleten yürütmekte olan Sâlih Zeki Bey, asaleten tayin edildi (24 Nisan 1910). Mekteb-i Sultânî talebesinin derslerine geri dönmesiyle boykot sona ermiş oldu.
Bundan sonra Sâtı Bey'in daveti üzerine Tevfik Fikret, Dârülmuallimîn'in idâdî kısmında göreve başladı. Bu görevi de 1912 yılına kadar devam etti ve buradan da istifa ederek bir daha dönmemek üzere resmî kurumlarla bütün ilişkisini kesti. Fikret'in başka istifaları da vardır. Kandilli'deki sultan sarayında kurulmak istenen inâs sultânîsi (kız lisesi) için kurulan komisyonda Fikret de üye olarak yer almıştı. Komisyonun sadece bir toplantısına katılan Fikret, hazırlanan nizamnameyi tartışmak üzere davet edildiği toplantıya, ilim ve sanat adamları üye listesinin sonunda zikredildiği için gitmedi. Darüşşafaka'yı yöneten Cem'iyet-i Tedrîsiye-i İslâmiye'de de fazla kalmamış, kendileriyle değil fikir ve meslekte ortaklık, aynı zamanda yaşamayı bile elem verici bir nasipsizlik olarak gördüğünü ifade ettiği bir dilekçe ile istifa etmişti.
İstifasının ardından irtibatını hiç koparmadığı Robert Kolej'e döndü. Bu misyoner okulunda Türkçe muallimliğine Mekteb-i Sultânî'den 1897 yılındaki ilk istifasının ardından başlamıştı. Kolejde görevi sırasında bir Türkçe şubesi açarak Türkçe öğretimini düzene sokmuş, Meşrutiyet'in ilanından sonra da Türk öğrencilere mahsus bir cemiyet kurmuş (1910) ve tüzüğünü bizzat kaleme almıştı. Amerikan Kız Koleji'nde de ders veren Fikret, bir iddiaya göre hayatının son yıllarında Rockefeller Vakfı'ndan Robert Kolej adına Aşiyan'ı ziyaret eden Mr. Moore adında bir Amerikalı'dan Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde Amerikan okulları ve kültür tesisleri kurma teklifi almış, şartlı olarak kabul ettiği bu teklifi hastalığı yüzünden daha sonra reddetmek zorunda kalmıştır (Kutay, 1959: 155).
Geç teşhis edilen şeker hastalığı yüzünden son yıllarını büyük acılar içinde geçiren Fikret'in eğitimle ilgili son çalışmaları, Sâtı Bey tarafından açılan özel okulun yuva kısmındaki çocuklar için yazdığı şiirlerdi. Sâtı Bey'in ricasıyla daha önce de "Hep Kardeşiz" isimli bir çocuk şiiri yazan Fikret, sağ elini kullanamıyor olmasına rağmen Şermin (1330) kitabında yer alacak şiirleri zihninde oluşturarak karısı Nâzıma Hanım'a dikte ettirmişti.
Akyüz, Kenan. Tevfik Fikret. Ankara 1947, s. 79-80.
Ayvazoğlu, Beşir. Fikret. İstanbul 2009, s. 376-406, 414-433, 442-448.
“Ciddi Bir Teşebbüs: Yeni Mekteb”. Tanin. sy. 191, 29 Kânunusani 1324/11 Şubat 1909, s. 3.
Cobb, Stanwood. Gerçek Türkler. çev. H. Kaya. İstanbul 2015, s. 94-96.
Dağlar, Oya. “Emrullah Efendi-Tevfik Fikret Anlaşmazlığı (Mekteb-i Sultanî Hadisesi)”. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 8/2 (2006), s. 27-45.
Ege, Nezahet Nurettin. Prens Sabahaddin, Hayatı ve İlmî Müdafaaları. İstanbul 1977, s. 217-235.
Ertaylan, İsmail Hikmet. Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri. İstanbul 1963, s. 48
Kavcar, Cahit. “Tevfik Fikret’in Eğitimciliği ve Yeni Mekteb”. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 5/3 (1994), s. 111-136.
Kutay, Cemal. “Şâir Tevfik Fikret’e Dair Bâkir Bir Hatıra”. Hilmi Yücebaş, Bütün Cepheleriyle Tevfik Fikret içinde. İstanbul 1959, s. 153-156.
Nigâr, Salih Keramet. İnkılâp Şairi Tevfik Fikret’in İzleri. İstanbul 1943, s. 64-71.
Sâtı. “Fikret ve Terbiye”. Muallim. Nüsha-i Mahsusa (1333/1917), s. 427.
a.mlf. “Fikret’in İstifaları”. Dergâh. sy. 9 (1337), s. 130-133; sy. 10 (1337), s. 148-150.
Tuncel, Bedrettin. “Tevfik Fikret ve Galatasaray”. Türk Dili. sy. 274 (1974), s. 692-700.
Ülken, Hilmi Ziya. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi II. İstanbul 1966, s. 544-546.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/tevfik-fikret
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Şair, yazar, eğitimci.