Miracı anlatan geleneksel manzum ve mensur metinler.
Miracı anlatan geleneksel manzum ve mensur metinler.
Dinî literatürde ilk merhalesi Mekke'de başlayıp Kudüs'te biten isrâ, ikinci kısmı ise oradan semavata yükselişi ifade eden miraçtır. Miraç müslüman milletlerin, dinî-tasavvufî edebiyatlarıyla kültürlerinde ve sanatlarında önemli yer bulmuş, başta Türk, Fars ve Arap olmak üzere müslüman milletlerin öncelikle edebiyatlarında manzum ve mensur metinler halinde işlenmiştir.
Miraç İslam sanatlarının hat, musiki, minyatür, çini, dokuma vb. çeşitli alanlarına da değişik formlar halinde intikal etmiştir. Türk-İslam geleneğinde ise miraçla ilgili bazı mesnevilerle ilahilerin bestelenmişleri de mi'râciye ismini taşır. Fakat miraciye veya miraçname ekseriyetle Türk ve İran edebiyatı ile sanatlarına ait birer terim olarak daha çok manzum metin ve minyatürlü eserleri kapsar. Divanlarda yer alan kaside veya kısa mesnevilere miraciye denilmekle birlikte zaman zaman bunlarla aynı mânada kullanılan miraçname terimi ise olayı baştan sona anlatan mesnevilerle ilmî çalışmalar yanında daha uzun manzum-mensur, minyatürlü bütün eserleri ifade eder. Edebî örneklerin büyük kısmı, kaside, gazel, tercî, terbî, mesnevi, rubâî, kıta gibi formlarla naatlardan oluşur. Hepsinde konu ana hatlarıyla daha lirik, sanatkârane ve mucizevi yönüne ağırlık verilerek işlenmiştir. Müstakil mesneviler ise daha didaktik ve uzun metinlerdir.
Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Kitâbü'l-İsrâ [el-İsrâ] ile'l-Makami'l-Esrâ, Muhammed Nurbahş ve Aziz Mahmud Hüdâyî'nin Risâle-i Mi'râciye'leri konuyu tasavvufî açıdan işleyen mensur metinlerdir. Çoğunlukla Arapça kaleme alınan bu metinler arasında Şehâbeddin Ahmed Kalyûbî'nin İsrâ sûresi tefsiri gibi bazılarına Kitâbü'l-Mi'râc adı verilmiştir. Miraç hakkındaki Arapça eserlerin ekserisi, edebî olmaktan çok miracı dinî/didaktik yönleriyle ele alan ilmî kaynaklardır.
Sanatkârlar, bu konuyu işlemeyi, hem Allah'a, kudretine ve mucizelerine inancını vurgulama hem de Hz. Peygamber'in şefaatine ulaşma vesilesi görmüşlerdir. Miraç, Hz. Peygamber'in hayatının kısa ama önemli ve derinlikli bir safhası olduğundan dinî eğitimin mühim bir unsurudur. Yolculuğun Mekke, Kâbe, Kudüs, Mescid-i Aksâ gibi ilk merhalesinde burak ve bu mukaddes mekânlar ve olaylar ikinci safhada ise gayp âlemleriyle ilgili nebevî şehadetler anlatılır. Hz. Peygamber'in meleklerle, önceki peygamberlerle karşılaşmaları, onlarla sohbetleri, cennet ve cehennem hayatına dair müşahede ve açıklamaları bazan zevkle bazan ümit ve endişeyle (havf ve recâ) okunan bu metinlerden öğrenilir. İslam'ın temel ibadetlerinden "müminin miracı" namaz, onun miraçtan ümmetine getirdiği bir hediyedir (bk. Miraciye).
Miraç bir motif olarak ilk defa Satuk Buğra Han destanında yer aldıktan sonra XII. yüzyılda Çağatay sahasında Hakîm Süleyman Ata'nın (Bâkırganî) Mi'râcnâmetü'l-Hazret adlı kasidesiyle nazma çekilerek edebî türe dönüşmüştür. Ardından Ahmed Yesevî'nin Dîvân-ı Hikmet'indeki kıtalar şeklinde yazılmış miraciyesi gelir.
A.P. Courteille'in Uygur harfli yazmasına dayanarak Arap harfleri ve Fransızca tercümesiyle yayımladığı müellifi meçhul miraçname ise (Miradj-name, Paris 1882) Orta Türkistan sahasına ait bir diğer önemli örnektir.
Anadolu'da miraciye yazımı, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Yunus Emre, Âşık Paşa gibi mutasavvıfların eserlerindeki manzumelerle başlamıştır. Yazıcıoğlu'nun Muhammediye'si ile Amasyalı Münîrî Çelebi'nin Siyer-i Nebî'si gibi siyerlerde; Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n-Necât'ı ile Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdi'nin Ahmediye'si gibi mevlitlerde; Âşık Paşa'nın Garibnâme'si gibi tasavvufî mesnevilerde, Ârifî'nin Şehnâme-i Âl-i Osmân'ının peygamberler tarihine ait kısmı Enbiyânâme'de, Ubeydî'nin Evsâf ve Mu'cizât-ı Nebî adlı mucizatnamesiyle, Hâkanî Mehmed Bey'in Hilye'si gibi dinî türlerin içinde uzun-kısa bölümler veya beyitler halinde yer almıştır.
Türün kazandığı ilgi, bütünüyle manzum, mensur veya Kazasker Abdülbâki Ârif Efendi'nin çoğu manzum olan eseri gibi karma metinler halinde gelişimini sürdürmüştür. Miraç mucizesi, konusu dinî olmayan mesnevilerin giriş bölümünde de işlenmiştir. Ahmedî'nin Cemşîd ü Hurşîd'i, Fuzûlî'nin Leylâ vü Mecnûn'u, Ali Şîr Nevâyî'nin Hamse'sini teşkil eden mesnevilerdeki miraç fasılları, Nâbî'nin beşerî aşkı işleyen Hayrâbâd mesnevisindeki uzun miraciyesi uygulamanın tanınmış örneklerindendir. Son hamse şairi Subhizâde Feyzî'nin Safânâme ve Aşknâme'sindeki miraciyeler de bu türdedir.
XV-XVI. yüzyıldan itibaren daha belirgin özellikler kazanan müstakil miraç mesnevilerinin ilki, XV. yüzyıl şairlerinden Ahmedî'ye aittir. Tahkîk-i Mi'râc-ı Resûl'ü, şairin divanındaki kısa miraciyelerden farklı ve İskendernâme'deki mevlit bölümünden de ayrıdır. Mecmûa-i Nuût-ı Nebeviye (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 1200) gibi naat-miraciye mecmuaları ise türe olan rağbeti gösterir.
Müstakil miraciyeler arasında Aksaraylı Îsâ'nın XIV-XV. yüzyılda kaleme aldığı didaktik Mi'râcnâme'si halk dilindedir. Bunları Abdülvâsi Çelebi'nin Mi'râcnâme-i Seyyidü'l-Beşer mesnevisi, Ârif'in, dinî-tasavvufî özellikler gösteren Mi'râcü'n-Nebî'si ve XV. yüzyıla tarihlenen İbrâhim Bey'e ait klasik mesnevi tertibinin dışında yazılmış manzumesi takip eder.
Kazasker Abdülbâki Ârif'in (ö. 1713) aynı mahlası kullanan Ârif Süleyman Bey'in eseriyle de karıştırılan manzum-mensur miraciyesi Nevevî, Kurtubî, İbn Kesîr ve Süyûtî'den faydalanılarak yazılmıştır. Bu eser, ayrıca Manzûme-i Mi'râc adıyla Sırrı Abdülbâki Dede adına da neşredilmiştir (İstanbul 1899).
Bursalı İsmâil Hakkı'nın (ö. 1725) tasavvufî manzumesi (Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Emanet Hazinesi, nr. 1790) sanatlı bir üslupta kaleme alınmıştır. Eserin neşri de yapılmıştır (İstanbul 1267). Nâyî Osman Dede'nin (ö. 1729) Mi'râcü'n-Nebî Aleyhisselâm adlı eseri de şaheser bestesiyle günümüze ulaşmış nadir örneklerindendir.
Nahîfî'nin (ö. 1738) Mi'râcü'n-Nebî mesnevisinde (Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 323), didaktik yön ağır basar. Vakanüvis Hâkim Mehmed Efendi'nin (ö. 1770) miraciyesi ise müstezat nazım şeklinde kaleme alındığı bilinen tek örnektir.
Mecîdî de Hâzâ Mi'râciye-i Risâlet-penâh Aleyhisselâm adlı mesnevisinde miracı tasavvufî açıdan ve lirik bir üslupta yorumlamıştır. Yenişehir Fenerli Hafız Ömer ise mevlit vezniyle 1790'da yazdığı miraciyesinde, Hz. Peygamber'in Allah ile mülakatını uzunca nakletmiştir. Kilisli Aşkî Mustafa Efendi'nin (ö. 1858'den sonra), külliyatındaki tek bölümlük miraçnamesi bu devirde başka isimlerin de bulunabileceğini işaret eder. Önemli bir örnek de Süleyman Nazif'in babası Said Paşa'nın (1832-1891) 119 beyitlik şiiridir.
Edirne Müftüsü Mehmed Fevzi Efendi (ö. 1900) Kudsiyü's-Sirâc fî Nazmi'l-Mi'râc mesnevisinin (İstanbul, t.y.; nşr. M. Uzun, İstanbul 1996) sonuna, biri Arapça diğeri Türkçe birer miraç duası eklemiştir. Osmanlı sahasında bilinen tek Arapça manzum örnek olan Kudsiyyü'l-Minhâc fî İcmâli Bahsi'l-Mi'râc da (İstanbul 1314) onundur.
XX. asırda Kolağası Receb Vahyî (ö. 1923) Minhâcü'l-Mi'râc adlı bir mesnevi yazmıştır (İstanbul 1897). Kerküklü Seyyid Abdüssettâr'ın (1858-1932) Mi'râciye Divanı (İstanbul 1908), Şeyh Muslihuddin Vahyî'nin Mi'râcü'l-Beyân'ı (Kastamonu 1909; nşr. M. Tatcı ve C. Kurnaz, Ankara 1999) tasavvufî meseleleri konuyla irtibatlandırarak ele alır.
Cemalettin Server Revnakoğlu, miraciye yazmış çoğu devrin meşahiyinden olan ve eserlerine henüz ulaşılamayan Üsküdarlı Mehmed Nûri, Simkeşzâde Feyzî, Erzurumlu Şeyh Osman Sirâceddin, Beylerbeyili Arap Sâlih gibi isimlerden bahsetmektedir. Bunlar arasında Balıkesirli Fatma Kâmile Hanım'ın (ö. 1921) gayri matbu miraciyesi bir kadın şair tarafından kaleme alındığı bilinen tek örnektir. Son devirde Mehmed Bahâeddin ile (Amasya 1920) Mehmed Lutfi de (Hulâsatü'l-Beyân içinde, İstanbul 1974) birer miraciye yazmıştır. Kemâlî Efendi, Enver Tuncalp, Ali Genceli, Necip Fazıl Kısakürek, Mustafa Âsım Köksal ise bu konuda şiiri olan kişilerden başlıcalarıdır.
XVI. yüzyıldan itibaren divanlardaki miraç konulu kasideler artmaya başlamıştır. Bunların en eski örneği Lâmiî Çelebi'ye (ö. 1531) aittir. Ganîzâde Mehmed Nâdirî'nin (ö. 1627) "Teâlallah zihî şâm-ı sürûr-encâm-ı gam fersâ/Ki oldu mazhar-ı esrâr-ı sübhânellezî esrâ" beytiyle başlayan kasidesi aralarında Azmîzâde Mustafa Hâletî, Halîmî Çelebi gibi isimler de bulunan birçok şairin naziresine sebep olmuştur. Nev'îzâde Atâî, Nâilî-yi Kadîm, Neşâtî, Sâbit, Nazîm, Sâlim, Mehmed Emin Efendi, Ali Nutkî Dede, İzzet Molla, Lebîb ve Âdile Sultan gibi isimler de bu vadide manzume kaleme almış tanınmış şairlerdendir.
Kur'an ve hadislerde yer almasının yanında divan, halk ve hatta Tanzimat'tan sonra Batı tesirinde gelişmiş Türk şiirinin ana kaynaklarından olduğu için bu devre ait eserlerde de müstakil miraç şiirleri, şairlerin çeşitli vesilelerle konuya temas eden beyitleri de bulunmaktadır.
İslam-Türk Sanatları: İslam ve Türk dünyasında miracın daha çok minyatür, musiki, hat ve çinilerde ele alındığı görülmektedir.
Musiki: Gerek Türkistan'da gerekse Anadolu'da beğenilen dinî-edebî metinlerin çeşitli vesilelerle yapılan toplantılarda değişik musiki formlarında okunup dinlenmeleri çok eski devirlerde şamanların düzenledikleri iptidai toplantılara kadar uzanan kadim bir âdettir. Nitekim XIV. yüzyıl eserlerinden Muînü'l-Mürîd ile Hârizmî'nin Muhabbetnâme'si bu maksatla okunan metinlerdendir.
Yazıcızâde'nin Muhammediye'sinin yazılışından beri camilere tayin edilen Muhammediyehanlarca cemaate okunduğu vakfiyelerden anlaşılmaktadır. Eserdeki ilgili faslın da miraç kandillerinde tıpkı mevlit gibi irticalen besteyle okunmuş olması tabiidir. Fakat kandillerde okunmak maksadıyla miraciye tertip eden kişinin, Kutbünnâyî Osman Dede (ö. 1729) olduğu ve miraciye okunması âdetinin bu eser ile başladığı genel kabul görmüş bir kanaattir.
Bestekârının tasavvufî kimliğinin belirgin etkisini taşımayan eser, tevşihleri hariç 102 beyit hacmindedir. Mi'râcü'n-Nebî Aleyhisselâm adlı bu didaktik eser, Ali Galib Efendi tarafından neşredilmiştir (İstanbul 1892).
Cumhuriyet döneminde tekkelerin kapatılmasından sonra birçok vakfiyede şart koşulmuş olduğu halde uzun süre miraciye de okutulamamıştır. İlk defa 12 Mayıs 1951 tarihinde İstanbul'da Üsküdar'daki Aziz Mahmud Hüdâyî Asitanesi'nde İsmail Gavsi Erkmenkul, Hopçuzâde Mehmet Şakir Çetiner, Hafız Hasan Hilmi Başaranel ve arkadaşları tarafından okunmuştur.
Neyzen Emin (Yazıcı) Dede'nin Şeyh Ali Rızâ Efendi'den notaya aldığı miraciye elde değilse de M. Suphi Ezgi, eserin notalarını 1936 yılında Mehmet Sami Bey'den (Hiç) notaya ve plağa alınmış malzeme üzerinde çalışarak yayımlanmıştır.
Ekrem Karadeniz ise başta hocası Abdülkadir Töre ile değişik sanatkârlardan dinleyip notaya aldığı eseri 1980'li yılların başında yayımlamıştır. Mustafa Kara miraciyenin güftesini Karadeniz neşrinden aynen aktarmış, Mustafa Uzun'un eski yazmalarına dayanarak ilmî usullerle hazırladığı metin ise basılmamıştır.
Besteli eserlerden diğeri de Kazasker Abdülbâki Ârif Efendi'ye aittir. Nizâm Yûsuf Çelebi tarafından bestelenen miraciyenin, İstanbul'da Eyüp Sultan Türbesi'nde okunduğu bazı kayıtlardan anlaşılmaktaysa da zaman içinde unutulmuştur. Mehmed Fevzi Efendi'nin XX. yüzyıla ait eseri de bestelenmiş ancak notaları günümüze ulaşmamıştır.
Miraciye, çoğunlukla Recep ayının 27. gecesine rastlayan miraç kandilinde veya ertesi gün cami, mevlevihane ve tekkelerden başka, vâkıfça belirlenen zaman ve yerlerle, evlerde okunmuştur. Vakit namazının ardından bir hafızın İsrâ sûresinin ilk âyetlerinden bir aşır okumasıyla başlar. Ardından iki veya üç miraçhan müştereken icraya girişir. Zâkirler ise okunan her mısranın sonunda "sallû aleyh" (Ona salatüselam getirin-salatüselam onun üzerine olsun) ibaresini makamla topluca söylerler. Altıncı bahrin her mısrasının sonunda ise "minna's-salât" (Bizden ona salatüselam olsun) ibaresi terennüm edilir. Münacathanesinde de "İkbel yâ mücîb" (Ey dualara icâbet eden Allah'ım kabul eyle) terennümü tekrarlanırdı.
Ayrıca her bahirden önce o bahre mahsus tevşihler toplu halde icra edilirdi. Münacat kısmı okunurken dinleyicilere gül suyu serpilir, miraçta Hz. Peygamber'e sunulan içecekleri temsilen mevsimine göre çeşitli şerbetlerle soğuk/sıcak şekerli süt ikram edilir, ayrıca şeker dağıtılırdı. Miraciye tamamlandıktan sonra bir hafız tiz perdeden, çoğu zaman Necm sûresinin miraçla ilgili kısmından veya Bakara sûresinden bir aşr-ı şerif okur, ardından miraca atıflarda bulunulan bir dua ile merasim sona ererdi. Bu âdet Anadolu'da da yaşatılmış, Balkanlar'da 1980'lere kadar çeşitli hafız ve imamlar tarafından evlerde devam ettirilmiştir.
Miraciye okunmasıyla ilgili her türlü masrafın töreni tertipleyenlerce veya vakıf imkânlarından karşılanması için özel vakfiyeler tanzim edildiği anlaşılmaktadır.
1980'li yıllara kadar son miraçhan Şakir Çetiner ve arkadaşları Vakıflar İdaresi'nin ilgisizliğine rağmen miraciye vakıflarını yaşatmaya devam ederek İstanbul'da Sümbül Efendi Camii'nde, Kazasker Mehmed Süedâ Vakfı için; Tophane'de Kadirihane Camii'nde (eski Kadirî Asitanesi), Rifat Mehmed Paşa ve İsmail Gavsi Efendi vakıfları adına, Bursa'da İbrâhim Paşa Camii'nde Safiye Hanım vakfı gereği miraciye okumaktaydı. Şakir Çetiner'in vefatından sonra ise düzenli olarak miraciye okunuşuna pek rastlanmamaktadır.
Miraciye okumakla tanınmış birçok miraciyehan bulunmaktadır. Yukarıda zikredilenler dışında Uncuzâde Mehmed Emin, Hamâmîzâde İsmâil Dede, Mutafzâde Ahmed, Hüseyin Fahreddin Dede, Enderunlu Hacı Nâfiz, İmrahorlu Arap Sâlih, Durak Hazinesi Nakşî Efendi, Hakkâk Hâfız Abdi, Selâmî şeyhi Ahmed Muhtar, Hopçuzâde Mehmed Şâkir, Hopçuzâde Şeyh Ahmed Gavsî, Neyzen Emin Dede, İbrahim Halil Erkal, Zekâîzâde Hafız Ahmet (Irsoy) bunlardan bazılarıdır.
Türk dinî musikisinde, hicrî ayların özelliklerine göre okunmak üzere bestelenmiş dinî eserlerin icrası gelenekselleşmiştir. Kandil gecelerinde tekke ve camilerde yapılan törenlerde okunan miraç ilahileri oldukça zengindir. XIII. yüzyılda Yunus Emre'den başlayarak günümüze kadar yüzyıllar boyunca okunagelen ilahi güftelerinin bir kısmı miraciye şiirlerinden alınmış, bir kısmı ise sadece bu maksatla yazılıp bestelenmiş manzumelerdir (bk. Miraciye).
Miraç Minyatürleri: Miraç/miraciye/miracname minyatürleri adıyla İslam ve Türk minyatür sanatında özel bir tür teşkil edecek zenginlikteki tasvirler, daha çok siyer-i nebîler, kısas-ı enbiyalar ve miraçnamelerde, daha az olarak Reşîdüddin'in Câmiu't-Tevârîh'i gibi cihan tarihine ait eserlerin ilgili bölümlerinde yer alır. Ayrıca içinde miraciye bulunan çeşitli divan, hamse ve mesneviler yanında Falnâme, Acâibü'l-Mahlûkat gibi konuyla alakası çok az olan kitaplardaki örnekler, Hint bölgesinde ise Hz. Ali'nin hayatını konu alan Hâvernâme ve Hamle-i Hayderî gibi eserlerde de görülür.
Bu eserlerde, sanatkârın olayı kavrayış ve yorumlayışından kaynaklanan şahsî değerlendirmeleri yanında devrin ve bölgenin özelliklerine bağlı, resim, şekil, nakış ve renk anlayışının da ciddi etkisi vardır. Nitekim İran (Sâmânî, Selçûkî, İlhânî, Şiraz, Herat, Tebriz, İsfahan, Zend ve Kaçar ekolleri), Arap, Hint ve Türkler'deki anlayış ve üsluplar farklıdır. Türk ve İranlı minyatür ustalarının yaptıkları miraç minyatürleri daha büyük bir itina ile üsluplaştırılmıştır. Arap geleneğinde ise belgesel bir anlayışla hareket edildiğinden daha sanatsız örnekler görülür. Resim anlayışının etkisiyle Sünnî çevrelerde Hz. Peygamber'in yüzü, çoğu kere ayrıntılandırılmamış ve peçe ile (nikâb) örtülmüştür.
Bilinen miraç minyatürlerinin en eskisi Câmiu't-Tevârîh resimleri arasındadır. (Edinburg University Library, Arap, nr. 20, vr. 55a). Bu levha bir prototip özelliği kazanmış zamanla üstatlar elinde sanatkârane ve zengin kompozisyonlar haline dönüşmüştür.
Miracı bütün yönleriyle resimleyen en eski miraçname, hepsi aynı musavvirin elinden çıkmış elli yedi minyatürün yer aldığı mucizenin her safhasının minyatürlendiği Uygur Türkçesi ile yazılmış bir eserdir (Paris Bibliotheque National, Turc, nr. 190).
Nizâmî'nin hamsesinin ilk kısmı olan Mahzenü'l-Esrâr nüshalarının hepsinde miraç minyatürleri bulunduğu gibi (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 220, vr. 195b) Molla Câmî'nin Divan, Heft-Reng ve Yûsuf u Züleyha'sı içinde de vardır. Moğollar döneminde, metni günümüze gelmeyen bir miraçnamenin bütünüyle resimlendiği bilinmektedir. Halen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (Hazine, nr. 2154) on levha halinde Behram Mirza albümünde bulunan ve Ahmed Mûsâ'ya atfedilen minyatürler (vr. 31b, 42a, 42b, 61a, 61a alt, 61b, 62a, 107a, 121a, 121a alt) konuyu dinî bir ciddiyet, hassasiyet ve başarıyla işlemiş değerli tasvirlerdir.
Miraç konulu minyatürleriyle dikkat çeken önemli bir eser ise III. cildi New York'ta bulunan (Public Library, Spencer Koleksiyonu) III. Murad tarafından hazırlattırılan Darîr'in Sîretü'n-Nebî'sidir. Eser, miracın anlatılmasıyla başladığından içinde beş minyatür yer alır (vr. 3a, 5a, 6b, 57a, 58b).
Hat Sanatında Miraç: Hat sanatında miraçla ilgili en eski örnekler, yazma mushaflardaki Necm ve İsrâ sûrelerine kadar götürülebilir. Bunlardan devrin üstat hattatlarınca değişik hat türleriyle yazılanlardaki ilgili sûreler, sûre serlevhaları, cüz, hizip ve âyet gülleri ile de başlı başına bir tablo sayılacak ihtimamla hazırlanmıştır. Bûsîrî'nin (ö. 1296 [?]) şiirinde yer alan miraçla ilgili beyitler de (nr. 105-117) pek çok meşhur hattata ait yazma itina ile yazılıp tezhip edilmiş ve hat sanatının değerli örnekleri arasına girmiş ve murakka ve levha haline getirilmiştir. Miraçname minyatürlerinin yer aldığı yazmaların çoğu da tanınmış hattatlarca yazıldığından bunlarda da nesih, tâlik, sülüs hatlarıyla pek sanatkârane eserler vücuda getirilmiştir.
Miraç âyetleri Şehzade, Lâleli, Yıldız gibi camilerin ana kubbe göbeklerine de yazılmıştır. Nitekim Şehzade Camii kubbe göbeğindeki Fâtiha sûresinin etrafında bulunan kartuşların içine celî muhakkak ile İsrâ sûresinin 1-2. âyetleri; Lâleli Camii'nin kubbesine de celi sülüsle aynı âyetler; Yıldız Camii'nin kubbesine ise kûfî ile Necm sûresinin 1-3. âyetleri daire düzeninde istiflenmiştir.
Hat sanatında miraçtan bahseden beyitlerin levha halinde tanzim ve tezyin edilmiş numunelerine de rastlanmaktadır. Henüz derlenmemiş türe ait levhaların son örneklerden biri Ali Alparslan tarafından Fuzûlî'nin, "Ey gubâr-ı kademin arş-ı berîn başına tâc/Şeref-i zâtına ednâ-yı merâtib mi'râc" beytine aittir.
Günümüz hattatlarından Ali Hüsrevoğlu, miraç âyetlerinin yer aldığı bir hilye tertip etmiştir. Aynı hattat, ayrıca Hz. Peygamber'in miraçta rabbine ne kadar yaklaştığını ifade eden "fekâne kabe kavseyni ev ednâ" âyetini de sülüs hattıyla iki yay şeklinde levhalaştırmıştır. Türk resim sanatının günümüzdeki isimlerinden Erol Akyavaş ile Hülya Yazıcı, miraç konulu resimleri ile dikkat çeken sanatkârlardandır.
Akar, Metin. “Mi‘rachânlarımız”. Türk Kültürü. 24/278 (1986), s. 374-379.
Arslan, Mehmet. Manzum Mi‘râc-nâme ve Mi‘râciyyeler. I-II, Sivas 2019.
Keleş, Reyhan. Divan Şiirinde Mi‘râciyye Kasideleri. İstanbul 2018.
Mişkiniene, Galine. “Litvanya Tatarlarına Ait El Yazmalarında Bulunan Miraçname”. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi. sy. 14 (2011), s. 225-239.
Mulabdić, Adnan. “Bosna Hersek Dinî Geleneğinde Miraç ve Edebî Kültüründe Mi‘râciyyeler”. Osmanlı Kültür Ortamında Miraç ve Yolculuk Durakları. ed. A. Taşkent – N. Kançal-Ferrari. İstanbul 2021, I, 145-163.
Taşkent, Ayşe – Kançal-Ferrari, Nicole (ed.). Osmanlı Kültür Ortamında Miraç ve Yolculuk Durakları. I-II, İstanbul 2021.
Uzun, Mustafa. “Mi‘râciyye”. DİA. 2020, XXX, 135-140.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/miraciye-gelenegi
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Miracı anlatan geleneksel manzum ve mensur metinler.