XVI. yüzyıl Türk âlim ve şairi.
XVI. yüzyıl Türk âlim ve şairi.
Asıl adı Mehmed, babasının adı Süleyman'dır. Doğduğu yerin Bağdat, Kerbelâ ya da Hille olduğu ile ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır. Şiirlerinde Fuzûlî mahlasını kullanan şairin Arapça ve Farsça'yı da çok iyi bildiği, aklî ve naklî ilimlerde eğitim aldığı, tefsir ve hadis ilimleriyle meşgul olduğu anlaşılmaktadır. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte yaygın görüş 1556 yılında, yetmişli yaşlarda vefat ettiği yönündedir (Karahan, 1989: 72).
XVI. yüzyıl divan edebiyatına damgasını vuran Fuzûlî'nin Arapça, Farsça, Türkçe manzum ve mensur eserleri de bulunmakla birlikte daha çok şiirleriyle tanınmaktadır. Söyleyiş ve içerik yönünden güçlü şiirleriyle kendisinden sonra pek çok şairi etkilemiştir. İlahî aşkı konu edindiği ve aşk acısının insanı olgunlaştıracağına inandığı için "aşk şairi" olarak tanınmıştır. İnsanın kendi değerini bilmesi ve kâmil bir insan olarak yaşayıp ölmek için insanî değerlere sahip olmanın yollarını araştırıp bulması gerekliliğine inanır. Şiirleriyle kâmil bir insan olmanın yollarını göstererek insanlığa faydalı olmayı amaçlamaktadır. Ona göre nesep bir kimseye şeref vermez. İnsanı insan yapan vasıflar doğruluk, cömertlik, bencil olmamak ve insanlığa faydalı olmaktır. Onun sanatı bütünüyle büyük bir hayat tecrübesinin nazım ve nesir yoluyla gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Fuzûlî'nin eserlerinde önem verdiği konuların başında ilim gelmektedir. Türkçe divanının önsözünde ilimsiz şiirin temeli olmayan bir duvar gibi kısa zamanda yıkılıp gideceğini, bu yüzden şiirin ilmin ziynetiyle süslenmesi ve desteklenmesi gerektiğini ifade etmektedir (Fuzûlî, 1958: 6). Fuzûlî'nin öğrenme merakı çok sevdiği ve hayatını vakfettiği şiir sevgisinin bile önüne geçmektedir. Ona göre, şiir güzeldir ama eğer ilme mani oluyorsa o zaman beyhude bir çabadır (Fuzûlî, 1950: 3). Onun bütün eserlerinde âlimlik vasfı kendini göstermektedir. Bilginin mahiyeti üzerinde durduğu Matlau'l-İ'tikad adlı Arapça mensur eserinde bilginin ne olduğu, kaça ayrıldığı ve bilgiye ulaşma yollarını izah etmektedir. Bilgiyi dünyevi ve dinî bilgi olmak üzere ikiye ayıran Fuzûlî, farklı bir tasnifinde de nazarî ve amelî bilgiler ayırımına dikkat çekmektedir. Bilgi elde etmek isteyenleri ise "akılcılar, nakilciler, riyâzet ve keşif ehli" diye üç gruba ayırmakta ve bunları açıklamaktadır. Allah'ın sıfatları, güzellik ve çirkinlik kavramları, hayır ve şer bahisleri kitapta yer alan diğer konulardır (Altıntaş, 2002). Tezkirelerin onu "Mevlânâ Fuzûlî" diye anmaları da ilimdeki yüksek kabiliyeti ile ilgilidir. Gölpınarlı, "Divanındaki gazelleri, kasideleri, hele dinî bilgilerden başka mantık, heyet, nücum, tıp gibi bilgilerde, hatta kimya ve havas gibi garip ilimlerde bile behresini gösteren tahmidi, onun bilgideki ihatasını gösterir" demektedir (1985: 10). Hüsn ü Aşk olarak da bilinen Sıhhat u Maraz adlı eseri onun tıp sahasındaki bilgisinin çok önemli bir delilidir. Eserde ruh ve beden münasebeti sembolik şekilde ele alınmıştır. Çağdaşı olan Ahdî de tezkiresinde âlimlik tarafına bilhassa vurgu yapmakta ve Fuzûlî'nin, matematik (geometri), astronomi, tıp, felsefe, hadis ve tefsir ilimlerinde söz sahibi olduğunu söylemektedir (2005: 459-460).
Şair, Rind u Zâhid adlı Farsça mensur eserinde de bâtınî ilimleri savunan "Rind" ile zâhirî ilimleri savunan "Zâhid" tiplerini karşılaştırmış, dinî konuları bu iki tip üzerinden tartışmıştır. Baba Zâhid, oğlu Rind'e öğütler vererek yol göstermektedir. Rind bir cevherdir, devrinin gözdesidir fakat yaratılışın mânasını kavrayamamıştır. Bu cevher Zâhid'in ilmiyle işlendikten sonra gerçek mânasını bulmaktadır. Şair buna benzer mazmunlarla eğitimde büyüklerin yol göstericiliği, rehberliği ve çocukların buna muhtaçlığı gibi konulara dikkat çekmiş, genel anlamda aklı zâhitlikte ama gönlü rindlikte olan insanoğlunun açmazlarını ifade etmiştir.
Fuzûlî şiirlerinde eğitim konusuna eleştirel gözle bakmış ve kendi dönemindeki yanlış eğitim tarzlarının neler olduğunu ifade etmiştir. Ona göre kötü insan, kötü eğitim düzeninin bir sonucudur. Bu insanlar yüzünden de hayat çekilmez hale gelmektedir. İlmini fesatlık için kullanan âlimler, kıskanç müteşairler, bilgiçlik taslayan kabiliyetsizler ve haksız yere yüksek mevkide bulunan cahiller onun en çok eleştirdiği kimselerdir. Öğretmene seslenerek, "Hîle için ilm ta'lîmin iden müfsitlere/Katl-i âm için verir cellâda tîğ-ı âbdâr" demekte ve ilmin ehil kişilere verilmesi gerektiğini, aksi halde celladın eline kılıç vermekten farksız olacağını belirtmektedir.
Fuzûlî'nin Arapça, Farsça ve Türkçe divanları bulunmaktadır. O, eserleri sayesinde daha hayattayken İslam dünyasında tanınan bir şair olmuştur. Türkçe divanı onun herkes tarafından bilinen "sabâ", "su", "hancer", "gül" redifli kasidelerinin de yer aldığı eseridir.
Mesnevi türünde yazdığı Leylâ ile Mecnûn adlı eseri; Leylâ ve Mecnûn hikâyesini Türkçe olarak anlatan en güzel eser olarak kabul edilmektedir. Bu hikâye XVII. yüzyıldan itibaren meclislerde destan ve ahlak kitabı gibi okunmuş ve mütalaa edilmiştir. Genel olarak bireyin doğumundan ölümüne kadar olan cismanî ve ruhanî gelişim, değişim ve dönüşümlerini görmek mümkündür (Fuzûlî, 2000: 122-123).
Hadîs-i Erbaîn Tercümesi, Molla Câmî'nin Hadîs-i Erbaîn adlı eserinin çevirisidir. Kırk hadis geleneğinin en güzel örneklerindendir.
Beng ü Bâde, Fuzûlî'nin mesnevi tarzındaki ilk denemesidir. Afyonla şarap karşılaştırılmıştır. Eserin II. Bayezid ile Şah İsmâil arasındaki mücadeleyi sembolize ettiği de söylenmektedir.
Sohbetü'l-Esmâr, şairin görünüşte meyvelerin "Sen büyüksün ben büyüğüm" tartışmalarını konu edinen 200 beyitlik Türkçe mesnevisidir. Fuzûlî bu eserinde, meyveleri konuşturarak insan ilişkilerini ifade etmektedir.
Hadîkatü's-Suadâ, Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilişinin anlatıldığı maktel türünde yazılmış mensur bir eserdir. Eser Vâiz-i Kâşifî'nin Ravzatü'ş-Şühedâ'sı esas alınarak hazırlanmıştır. Başarıya ulaşmak için maddi gayretin dışında duanın gerekliliğine de inanan Fuzûlî, Hadîkatü's-Suadâ'yı yazmaya koyulduğunda güzel bir dua ile Allah'tan yardım dilemeyi de eksik etmemiş, "Ey feyz-resân-ı Arab ü Türk ü Acem/Kıldın Arab'ı efsah-ı ehl-i âlem/İtdün fusahâ-yı Acem'i Îsî-dem/Ben Türk-zebândan iltifât eyleme kem" diyerek Araplar'a ve Farslar'a verdiği edebî özellikleri ana dili Türkçe olan kendisine de vermesini dilemiştir (Fuzûlî, 1987: 17).
Mektuplar, Fuzûlî'nin, Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi, Musul Mirlivası Ahmed Bey, Bağdat Valisi Ayas Paşa, Kadı Alâeddin ve Kanûnî Sultan Süleyman'ın şehzadelerinden Bayezid'e gönderdiği mektuplardan oluşmaktadır. Bunlar içerisinde en meşhuru Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi'ye gönderilmiş olan ve "Şikâyetnâme" adıyla tanınan mektuptur.
Heft Câm, tasavvufî konuları içeren Farsça alegorik bir eserdir. Sâkînâme olarak da bilinmektedir. Şair, konuşmaya "ney" ile başlayıp sırasıyla def, çeng, ud, tambur, kanun ve mutrip ile devam etmektedir (İpekten, 1973: 47).
Enîsü'l-Kalb adlı Farsça kasidesi, Hâkanî-yi Şirvânî'nin Bahrü'l-Ebrâr adlı kasidesine yazılmış bir naziredir.
Risâle-i Muammeyât adlı Farsça eseri muamma türü üzerine yazılmış mensur bir risaledir.
Altıntaş, Ramazan. “Fuzûlî’de (ö. 963/1556) Bilgi ve Tabiat Anlayışı”. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 6/1 (2002), s. 37-54.
Fuzûlî. Farsça Divan. çev. A. N. Tarlan. İstanbul 1950.
a.mlf. Türkçe Divan. haz. K. Akyüz v.dğr. Ankara 1958.
a.mlf. Leylâ ve Mecnûn. haz. M. N. Doğan. İstanbul 2000.
Gölpınarlı, Abdülbaki. Fuzûlî Divanı. İstanbul 1985.
Güngör, Şeyma. “Fuzûlî’de Sosyal Tenkit”. Fuzûlî Kitabı. haz. B. Ayvazoğlu. İstanbul 1996, s. 199-210.
İpekten, Halûk. Fuzûlî: Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Bazı Şiirlerinin Açıklamaları. Ankara 1973.
Karahan, Abdülkadir. Fuzûlî: Muhiti, Hayatı, Şahsiyeti. Ankara 1989.
Tökel, Dursun Ali. “Bir Bildungsroman Olarak Leylâ vü Mecnûn Mesnevisi”. Bu Alâmet ile Bulur Beni Soran: Fuzûlî Kitabı. haz. H. Koncu – M. Çakır. İstanbul 2009, s. 179-193.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/fuzuli
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
XVI. yüzyıl Türk âlim ve şairi.