A

MESCİD-i AKSÂ

Müslümanların üç kutsal hareminden biri, ilk kıble.

  • MESCİD-i AKSÂ
    • Zekeriya KURŞUN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mescid-i-aksa
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MESCİD-i AKSÂ
MESCİD-i AKSÂ

Müslümanların üç kutsal hareminden biri, ilk kıble.

  • MESCİD-i AKSÂ
    • Zekeriya KURŞUN
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mescid-i-aksa
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    MESCİD-i AKSÂ

Mescid-i Aksâ, bugünkü Kudüs şehrinin güneydoğusundaki bir tepede yer almaktadır. Ârâmîce Beth Makdeşa, İbrânîce Beth ha Mikdaş, Arapça Beytülmakdis ifadeleri "kutsal ev" anlamında kullanılmış olup hepsi de bu mekânda var olduğuna inanılan bir mâbede işaret eder. Kur'an'da ise aynı mekân için "el-Mescidü'l-aksâ" (en uzak mescit) ibaresi bulunmaktadır. Müfessirlere göre âyette geçen "aksâ" kelimesi mekânın Mekke'ye olan uzaklığını göstermektedir.

Kaynaklarda mâbedin yeri hakkında farklı rivayetler yer almakta ise de genel olarak Mescid-i Aksâ'nın Harem-i şerif diye anılan yaklaşık 144.000 metrekarelik alanın içinde olduğu varsayılmaktadır. Dört duvar ile çevrili olan alanın batı duvarı 466, doğu duvarı 488, kuzeyi 314, güneyi de 281 metredir. Bu bölgenin içinde Kubbetü's-sahre, Kıble Mescidi veya Hz. Ömer Camii, medreseler, sebiller, çeşmeler, zaviyeler ve zamanla farklı fonksiyonlar icra eden mekânlar ile Kur'an'da adı geçen peygamber ve nebîlere atfedilen makamlar bulunmakta olup tamamına Mescid-i Aksâ ismi verilmektedir. Bugün birkaçı kapalı on yedi kapısı ile kademeli bir zemine sahip olan bu mekânın içinde iki bina öne çıkmaktadır. Biri Hz. Ömer (Kıble) Camii, diğeri de Hz. Peygamber'in miraç hadisesi sırasında üzerine bastığı ve ayak izinin olduğu kabul edilen hacer-i muallak (havada asılı taş/kutsal kaya) üzerine yapılan Kubbetü's-sahre'dir. Genellikle Kıble Mescidi için galatımeşhur olarak Mescid-i Aksâ ismi kullanılmaktadır.

Yahudiler eski mâbedin Hz. Dâvud'un vasiyeti üzerine oğlu Hz. Süleyman tarafından inşa edildiğine inandıkları için bu mekânı kutsal kabul etmektedirler. Müslümanlar için ise isrânın son ve miraç hadisesinin başlangıç noktası olup Kur'an'da çevresi mübarek kılındığı zikredilen Mescid-i Aksâ, Kâbe ve Mescid-i Nebevî'den sonra en kutsal üçüncü mekândır. Ayrıca Mescid-i Aksâ miraç hadisesinden sonra on altı-on yedi ay boyunca İslam'ın ilk kıblesi olmuştur. Esasında mâbedin ne zaman ve kimin tarafından inşa edildiğine dair farklı rivayetler vardır. Yahudiler Tevrat kaynaklı olarak sadece Hz. Süleyman'a atfedilen mabetten söz ederken müslümanların mabetlerinin sonradan bunun üzerine bina edildiğini ileri sürmektedirler.

Bir hadîs-i şerife göre ise Mescid-i Aksâ, yeryüzünde Kâbe'den sonra inşa edilen ikinci mabettir. Bundan hareketle eski mâbedin Hz. Süleyman değil, Hz. Âdem veya Hz. İbrâhim zamanında inşa edildiğine hükmedenler de vardır. Aslında kaynakların yetersizliği yanında bir de inançlar arasındaki farklı yaklaşımlar Mescid-i Aksâ'nın veya eski mâbedin yapılışıyla ilgili rivayetleri birbirinden uzaklaştırmaktadır. Tevrat ve İncil'i esas alan yaklaşımlara göre, müslümanların söz ettikleri Mescid-i Aksâ'nın Kudüs'ün fethinden önce olmadığı yönündedir. Oysa Kur'an bu iddiaya isrâ hadisesini (gece yürüyüşü) bildiren "Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın şanı yücedir" (İsrâ 17/1) âyetiyle açıklık getirmektedir. Bu âyet, müslümanlar açısından Mescid-i Aksâ'nın Kudüs'ün fethedilmesinden önce buradaki secde edilen bir yer olarak varlığına dair kuşkuyu ortadan kaldırmaktadır. Ancak mescidin yukarıda sınırları verilen mekânın neresinde olduğu ve miraç sırasında fiziken var olup olmadığı belli değildir.

Literatürde ve halk dilinde alanın içindeki Kubbetü's-sahre ve Kıble Mescidi bazan karıştırılmaktadır. Her biri için ama çoğunlukla ikincisi için Mescid-i Aksâ tabirinin kullanılmasıyla sınırları daraltılmaktadır. Aslında asırlardır mevcut olan tarihî duvarları ve dört tarafında yapılmış olan minareleri, sınırları belirleyen mütevatir birer delil hükmündedir. Kuzey kapısında, Esbât veya Selâhiye diye anılan bir minare bulunmaktadır. Kuzey duvarı ile batı duvarının buluştuğu noktada da Gavânime minaresi yer almaktadır. Batı tarafındaki duvarda ise Silsile ve Mağribiye adıyla bilinen iki minare daha vardır ki bu minareler Kur'an'da zikredilen Mescid-i Aksâ'nın sınırlarını ortaya koymaktadırlar. Dolayısıyla Mescid-i Aksâ (Beytülmakdis) ifadesi bir mescide değil bütün mekâna verilen isimdir. Tarihî Kudüs şehri de bunun etrafında gelişmiştir.

Asurlular, Bâbilliler ve Romalılar'ın işgalleri yüzünden şehirle birlikte Beytülmakdis defalarca tahrip edilmiştir. Yahudiler tarafından yeniden inşa edilen ve neresi olduğu bilinmeyen eski mabet, Roma döneminde bir kere daha yıkılmış; zayıf bir rivayete göre de üzerine pagan Romalılar tarafından Jüpiter Tapınağı inşa edilmiştir. Aynı rivayetlere göre Roma'nın Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra bu tapınak da ortadan kaldırılmıştır. Ancak bu rivayetlerin hiçbirinde bir mekân sınırlaması söz konusu olmamıştır. Eski mâbedin inşası ve yıkılışı hakkında pek çok araştırma yapılmış, hatta kazılarda ortaya çıkan bazı mozaiklerden hareketle planına dair çeşitli fikirler üretilmiştir. Kudüs şehrinin uğradığı istilalar ve kurulan farklı egemenliklerle deprem gibi doğal afetler de eski mâbedin izlerini tamamen ortadan kaldırmıştır. Bu yüzden Tevrat'ta olmamasına rağmen Mûsevîler arasında ibadet mekânına dönüştürülen ağlama duvarı dahil, bugün Mescid-i Aksâ olarak kabul gören mekânda yer alan yapıların tamamı İslamî döneme aittir. Ancak yahudiler eski mâbedin batı duvarının altında olduğunu ileri sürmektedirler ki bunun da tarihî bir karşılığı yoktur. Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılar bu iddiayı destekleyecek veriler sunmamıştır. En eski kaynaklar ve güncel bilimsel araştırmalarda, Roma İmparatoru Titus'un Kudüs'ü tahrip ettiği (m.s. 70) tarihten İslamî döneme kadar Mescid-i Aksâ'da bir mabet veya binadan söz edilmemektedir. Kur'an'da zikredilen Mescid-i Aksâ da doğrudan fizikî bir mekân veya mabetten ziyade o mekânın yerini işaret etmektedir.

Hz. Ömer şehri teslim almak maksadıyla, 638 yılında Kudüs'e geldiğinde burada -muhtemelen harabelerden devşirilen basit malzeme ile- müslümanların ibadet etmelerine imkân verecek olan ve bugünkü mekânın ve aynı zamanda Sahre'nin güney kısmında yer alan bir mescit inşa ettirmiştir. Bu mescide de Kıble Mescidi veya halifeye izafeten Hz. Ömer Camii adı verilmiştir. Bu konuda Kudüs'e 670 yılında gelen hıristiyan bir hacı olan Arcluf, müslümanların buradaki ilk mâbedi olan ve geniş bir alanı kaplayan Hz. Ömer Camii'nden (Kıble Mescidi) söz etmektedir. Bu tarihten biraz daha geç döneme ait İslamî kaynaklar da bu bilgiyi teyit etmektedir.

Oldukça zayıf bir malzemeden yapılan bu ilk mescit uzun ömürlü olmamıştır. Nitekim hem şehirde hem de Mescid-i Aksâ bölgesindeki asıl inşa faaliyeti Emevîler'in Suriye'de istikrar bulmasından sonra başlamıştır. Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân, Hz. Ömer Camii'nin yerine bir mescit inşaatı başlatmış fakat bina 708-714 yılları arasında oğlu Velîd b. Abdülmelik (I. Velîd) zamanında, Mısır'dan alınan yedi yıllık vergiyle (haraç) tamamlanmıştır. Aynı şekilde Mervân, sahre/muallak taş (kutsal kaya) üzerine bugünkü Kubbetü's-sahre'nin ilk binası olan müzeyyen bir kubbe inşa ettirmiştir. Kaynaklar her iki binanın inşasının başlama ve bitiş tarihleri konusunda cüzi farklılıklarla tarih verseler de genel kanaat inşaatın I. Velîd zamanında tamamlanmış olduğu yönündedir. Tabii olarak aynı mekândaki diğer binalar da bu tarihten sonra inşa edilmişlerdir.

Kudüs'te meydana gelen depremler Kıble Mescidi'ni yıpratmış, 747 yılında doğu ve batı duvarları tamamen yıkılmıştır. Abbâsî Halifesi Mansûr yeterli kaynak olmadığı için binanın kapı ve muhtelif yerlerinde bulunan değerli altın ve gümüşleri sökerek bunlardan sikke bastırmış ve 771 yılında mescidi yenilemiştir. Ancak 774 yılında yaşanan yeni bir depremde bina bir daha yıkılmıştır. Bunun üzerine Abbâsî Halifesi Mehdî 780 yılında mescidi yeniden inşa ederken uzunluğunu azaltıp genişletmeyi tercih etmiştir. X. asra ait kaynaklar Abbâsîler döneminde yenilenen Mescid-i Aksâ hakkında ayrıntılı bilgi aktarırken bugünkü sınırlarından biraz daha geniş bir alanı işaret etmektedir. Müteaddit dönemlerde de depremlerden zarar gören Kıble Mescidi, her yenilemede biraz daha takviye edildiği gibi tezyinatı da arttırılmıştır. Mimar Kemâleddin'in keşfettiği bir kitabe binaya son şeklini Fâtımî Halifesi Zâhir'in 1035 yılındaki yenileme sırasında verdiğini ortaya koymuştur. Kudüs'ün idaresi çeyrek asır boyunca (1079-1099) Selçuklular'ın idaresine girdiği dönemde Fâtımîler'in aksine İslam âleminden pek çok Sünnî âlim şehre getirilerek gerek kurulan yeni medreselerde gerekse Mescid-i Aksâ'da Sünnî akidesinin öğretilmesine özen gösterilmiştir.

1099 yılında başlayan yetmiş yedi yıllık Haçlı istilası, Kudüs'te büyük bir müslüman katliamına ve tahribata yol açmıştır. Haçlı kontu, Kıble Mescidi'ni önce kendine karargâh yapmış, ardından da askerî bir hıristiyan tarikatı olan Templier şövalyelerine vermiştir. Bu süre içinde onlar da istedikleri gibi tasarrufta bulunarak mescidi kiliseye dönüştürüp etrafındaki mekânları kendileri için ev, erzak ve silah deposu olarak kullanmışlardır. Selâhaddin Eyyûbî Haçlı Kontluğu'na son verip Kudüs'ü yeniden fethetmesinin (1178) ardından hem şehirden hem de Mescid-i Aksâ'dan Haçlılar'ın izlerini silmiş, Kıble Mescidi'ni yeniden aslî fonksiyonuna dönüştürmüştür. Kudüs'ü bir gün fethetme düşüncesi ile planlar yapan Türk emîr ve kumandan Nûreddin Zengî, Kıble Mescidi için büyük bir özenle ve dönemin kündekârî sanatının en üstün incelikleriyle bir mihrap yaptırmıştı. Ancak fethi o değil, kendisinin yanında yetişen ve mirasını devralan Selâhaddin Eyyûbî gerçekleştirdi. O da Zengî'nin mirası olan mihrabı Halep'ten getirtip Kıble Mescidi'ne yerleştirerek vefasını göstermiştir. Ayrıca vakıf tesis edip Mescid-i Aksâ ve çevresinin bakım ve onarımının sürekliliğini sağlamıştır. Nitekim Eyyûbîler döneminde Haçlı tahribatının izleri silinirken Kudüs oldukça parlak bir dönem yaşamıştır. Mescid-i Aksâ sahasında yeni yapılar inşa edilirken, eskilerin restorasyonları yapılmış, Kıble Mescidi'ne yeni revaklar ilave edilmiştir. Konulan bazı kitabelerden aynı ihtimamın Memlükler döneminde de sürdürüldüğü, caminin bazı kısımlarının yenilenip tezyinatının arttırıldığı anlaşılmaktadır.

Osmanlılar henüz idarelerine girmeden şehre ve Mescid-i Aksâ'ya büyük ilgi duymuşlardır. Anadolu Türkçesi'nin en eski eserlerinden biri olan Ahmed Fakih'in Kitâbü Evsâfı Mesâcidi'ş-Şerîfe adlı eseri manzum duru bir Türkçe ile Kudüs, Mescid-i Aksâ ve Kubbetü's-sahre'yi anlatırken, esasında hem ziyareti sırasında gördüklerini hem de müslüman Türkler'in en erken devirdeki Mescid-i Aksâ algısını özetlemektedir. Osmanlı idaresine girmeden önce Kudüs'e olan ilginin bir başka örneği de Çandarlı ailesine mensup İsfahan Şah Hatun'un hac dönüşünde orada bir vakıf ve medrese tesis etmesidir. Aynı şekilde 1445 yılında Sultan I. Murad kendi mülkünden Mescid-i Aksâ ve Sahretullah vakıflarını desteklemek maksadıyla tahsisat ayırmıştır. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim Suriye ve Mısır seferi esnasında Mescid-i Aksâ'yı ziyaret edip içinde ibadet etmiş ve orada ilimle uğraşanlara ve ahaliye geniş tasadduklarda bulunmuştur. Oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da Mescid-i Aksâ'ya kendilerinden sonra da gelenlerin vakıflarıyla ve ayırdıkları tahsisatlarıyla hizmet etmenin yolunu açmış; yaptığı onarımlar Mescid-i Aksâ'ya, inşa ettirdiği surlarla şehre damgasını vurmuştur. Böylece Mescid-i Aksâ'ya hizmet etmek bir Osmanlı teamülü olmuştur. Özellikle her yıl hac mevsiminde İstanbul'dan Haremeyn'e gönderilen surre geleneğine ilaveten hem Mescid-i Aksâ hizmetlileri hem de Kudüs ahalisi için özel surreler ihdas edilmiş ve devletin sonuna kadar da gönderilmesi sürdürülmüştür. Merkezî hazineden ve bazı vakıflardan yapılan katkıların yanında Kudüs ve etrafında pek çok arazi de Mescid-i Aksâ ve Sahretullah vakıflarına tahsis edilmiştir. Osmanlı sultanları Mescid-i Aksâ'nın tamir ve tezyini, kubbesinin kurşunlarının bakımı ve değiştirilmesi (BOA, D. BŞM. BNE.d 159/20; EV.d 11883; 13329), çevresinin temiz tutulması, ziyaretçilerin ve ilim tahsil edenlerin rahatsız edilmemesi ve mekânın kutsiyetine uygun davranılması için yerel otoritelere pek çok emir göndermiş, uygunsuz bir halin şikâyet edilmesi halinde de derhal müdahil olmuşlardır (BOA, A. DVNS. MHM.d 5/82). Sultan II. Mahmud devrinde yorgun düşen Kıble Mescidi'nin kubbesi ve Kubbetü's-sahre Sayda Valisi Süleyman Paşa aracılığıyla onarılmış (BOA, Cevdet-Evkaf 489/24743, 558/28194; HAT 1542/7) ve padişah adına yazılan onarım kitabesinde Mescid-i Aksâ'nın ilk kıble olduğu vurgulanmıştır. Aynı şekilde Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde bakım ve onarımı yapılan Kıble Mescidi ve Kubbetü's-sahre, Sultan II. Abdülhamid döneminde de yeniden onarılıp tefriş edilmiştir. Mescid-i Aksâ olarak maruf olan Kıble Mescidi'nin ve Kubbetü's-sahre'nin İngiliz işgalinden sonra son ayrıntılı restorasyonu da Mimar Kemâleddin tarafından 1922-1927 yılları arasında yapılmıştır.

Mescid-i Aksâ sadece ibadet mekânı olarak gelişmemiştir. Aynı zamanda İslam âleminin çeşitli yerlerinden ilim tahsil etmek için buraya gelenlerin bir buluşma noktası olmuştur. Yine çeşitli yerlerden getirilen kitaplarla kütüphane ve burada yazılan eserlerle de bir telif merkezi vazifesi görmüştür. Bir Osmanlı belgesine göre, Kudüs şehri ve özellikle Mescid-i Aksâ tıpkı Ezher ve Zeytûne gibi müslüman dünyasının en önemli ilim merkezlerinden biri olmuştur. Sur içinde kırk civarında medrese ile Kıble Camii içinde ve sınırları dahilindeki diğer medreselerde onlarca ilim halakası kurulan Mescid-i Aksâ, tarih boyunca medrese kültüründen başka tekke ve zaviye kültürünü de beslemiştir. Kudüs'e hükmeden bütün müslüman sultanlar, özellikle Osmanlılar buradaki ilim meclislerini kurdukları vakıflar ve diğer tahsisatlarıyla destelemişlerdir (BOA, AE. SABH.İ 30/2263). Günümüzde dünyanın en çok ilgi çeken ve ziyaret edilen mekânlardan biri olduğu gibi 1948 yılından beri sürmekte olan müslüman-yahudi çekişmesinin de özünü teşkil etmektedir.

Kaynakça

BOA. D. BŞM. BNE.d 159/20; EV.d 11883; 13329; A. DVNS. MHM.d 5/82; Cevdet-Evkaf 489/24743, 558/28194; HAT 1542/7; AE. SABH.İ 30/2263.

Abu Sway, Mustafa. “The Holy Land, Jerusalem and Al-Aqsa Mosque in the Qur’an, Sunnah and other Islamic Literary Sources”. Journal of the Central Conference of American Rabbis (CCAR). Fall 2000, s. 60-68.

Alparslan, Hande Nuran. Üç Mescid ile İlgili Rivayetler ve Değerlendirilmesi. YLT, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi 2019, s. 49-49, 157.

Arnon, Adar. “The Quarters of Jeruselam in the Ottoman Period”. Middle Eastern Studies. 28/1 (1992), s. 1-65.

Avcı, Casim. “Kudüs (Fethedilişinden Haçlı İstilâsına Kadar)”. DİA. 2002, XXVI, 327-329.

Balcı, İsrafil. “Kur’ân’daki el-Mescidü’l-Aksâ Kavramının Kritiği”. Marife. 12/3 (2012), s. 159-175.

Bozkurt, Nebi. “Mescid-i Aksâ”. DİA. 2004, XXIX, 268-271.

Buzpınar, Ş. Tufan – Kuçükaşcı, Mustafa S. “Haremeyn”. DİA. 1997, XVI, 153-157.

Ebû Uleyyân, Azmî Abd Muhammed. Meâlimü’l-Kudsi’l-Hadâriyye. Amman 2012, II, 502-514.

Hicazi, Tarık Ahmed. Şia ve Mescid-i Aksa. Konya 2010, s. 8-19.

Işık, Sevgi – Ayan, Fatma (haz.). Defter-i Evkâf-ı Livâ-i Kuds-i Şerif. Ankara 2015, tür.yer.

Khater, Hasan Ali Mustafa. Al-Quds: The Educational Pictorial Atlas, Al Masjid al Aqsa. C. I, Kudüs 2015, tür.yer.

Kurşun, Zekeriya – Aydın, Ali İhsan. 100 Soruda Kudüs. İstanbul 2018, tür.yer.

Ratrout, Haithem F. “The Second Mosque on Earth that Islamicjeruselam Forgot Revealing the Ancient al-Aqsa Mosque”. Journal of Islamicjeruselam Studies. 13 (2013) s. 23-52.

a.mlf. “Sacred Architecture of the Rock: An Innovative Design Concept and Iconography in Al-Aqsa Mosque”. Milel ve Nihal. 14/2 (2017), s. 49-73.

Turan, Maşallah. “Müfessirlerin ‘Mescid-i Aksâ’ Hakkındaki Görüşleri: İsrâ Suresi 1. Ayetin Tefsiri Bağlamında”. Journal of Islamicjerusalem Studies. 20/3 (2020), s. 297-308.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/mescid-i-aksa

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

MESCİD-i AKSÂ

Müslümanların üç kutsal hareminden biri, ilk kıble.