Güneydoğu Anadolu’da tarihî bir şehir.
Güneydoğu Anadolu’da tarihî bir şehir.
Günümüzde Şanlıurfa'ya bağlı bir ilçe merkezidir. Çivi yazılı metinlerde Harran, Harana şekillerinde yer alan Harran adı, Akkadça'da "kervan, yol ve yola çıkma" anlamındaki harranu kelimesinden türetilmiştir. Tevrat'ta da Haran şeklinde geçmektedir. İlkçağ ve Ortaçağ'da Irak, Suriye ve İç Anadolu'yu birbirine bağlayan ana yolların kesiştiği noktada bir ticaret ve Belih ırmağının kollarından Deysan'la (Karakoyun) Cüllâb'ın suladığı verimli ovanın ortasında bir ziraat merkezi idi. Hz. İbrâhim Ur'dan çıkıp Filistin'e hicret ederken bir süre burada ikamet ettiği için "İbrâhim'in şehri" olarak da bilinir.
Arkeolojik kazılarda tarihi milattan önce 6000'lere kadar giden şehirden ilk defa milattan önce 2000 yılının başlarına ait Mâri, Ebla ve Kültepe tabletlerinde söz edilir. Daha sonra Bâbil, Asur ve Hitit tabletlerinde de yer alır. 2000 yılının sonlarına doğru Ârâmîler şehre yerleşti. X. yüzyılın ikinci yarısında Asurlular'ın ele geçirdiği Harran, ardından Medler ve Keldânîler tarafından yönetildi. Büyük İskender'in bölgeyi ele geçirmesinin ardından Doğu ve Yunan kültürleri arasında kaynaşma meydana geldi. Milattan önce 137'den sonra İran'da kurulan Arsaklılar'ın (Partlar) eline geçen Harran daha sonra Roma hakimiyetine girdi, 238 yılında da Sâsânîler'in eline geçti. Harran bundan sonra Romalılar'la Sâsânîler arasındaki mücadelenin esas noktalarından biri oldu.
Harran 640 yılında Hz. Ömer zamanında İslam hakimiyetine geçti. Emevîler döneminde eyalet merkezi oldu. Emevîler'in son halifesi II. Mervan, hilafet merkezini Şam'dan Harran'a taşıdı. II. Mervan'ın Büyük Zap suyu kıyısında Abbâsîler'e mağlup olmasıyla (Şubat 750) Harran'da Emevî dönemi sona erdi. Abbâsîler'in ilk dönemlerinde bazı Hâricî isyanlarına sahne olan Harran IX. yüzyılın sonlarına doğru Halep ile Musul'un bölgedeki önemlerinin artması üzerine siyasî bakımdan ehemmiyetini kaybetti. Daha sonra sırasıyla Hamdânîler, Nümeyrîler, Selçuklular, Zengîler, Eyyûbîler buraya hâkim oldular. Moğollar'ın işgalinden sonra halk başka yerlere göç ettiğinden şehir olma hüviyetini kaybetti. Harran'ın idarî ve siyasî bakımdan bazı değişiklilere uğraması Moğollar'ın Aynicâlût'ta Memlükler'e yenilmesiyle birlikte oldu. Kısa süre İlhanlı hakimiyetine girdiyse de bundan sonra Memlükler, Karakoyunlular, Akkoyunlular arasında el değiştiren Harran, 1516 yılında Osmanlılar'ın hakimiyetine geçti. Cumhuriyet döneminde Urfa'nın Akçakale ilçesine bağlı bir köy olan Harran, 1987'de çıkarılan bir kanunla tarihî önemi ve Güneydoğu Anadolu Projesi'yle (GAP) kazanacağı ehemmiyet göz önüne alınarak ilçe merkezi haline getirildi.
Emevîler'den sonra şehre en çok hizmet edenler Eyyûbîler olmuştur. Şehrin surlarını, çarşılarını, camilerini, yollarını inşa etmişlerdir. Cüllâb nehrinden imalathanelere, ulucamiye, bazı evlere ve çeşmelere kanallarla su getirmişlerdir.
Eskiçağ'da Harran halkının dinî inançları ay ve güneş kültüne dayandığından gök cisimleri hakkında önemli bilgilere sahiptiler. Bibliyografya âlimi İbnü'n-Nedîm, Harrânîler'e ait Beş Sır Kitabı'ndan, Ârâmîce bir nüshadan Arapça'ya tercüme edilen el-Filâhatü'n-Nabatiyye ve Ârâmîce bir diyalektikten Süryânîce ve Arapça'ya kısmen tercüme edilmiş olan Bâbânın Kitabı adlı eserlerden bahseder. Bu kitapların ne zaman telif edildikleri bilinmemekle birlikte İbn Teymiyye'ye göre Harrânîler'in peygamber kabul ettikleri "Bâbâ"nın kitabı III. yüzyılın ortalarında derlenmiştir.
İslam fethinden sonra Cezîre bölgesinin merkezi olması ve Emevîler tarafından başşehir yapılması sebebiyle Harran'a çok sayıda müslüman âlim gelip yerleşmiştir. Tâbiîn âlimlerinden olan ve kadılık görevi de üstlenen Meymûn b. Mihrân (ö. 715) hem bilgin hem de bürokrat sıfatıyla Harranlılar için iyi bir örnek teşkil etmiş, kendisini takiben başta hadis olmak üzere dinî ilimler sahasında şehirde çok sayıda âlimin yetişmesinde öncü olmuştur.
Emevî Halifesi Ömer b. Abdülazîz, İskenderiye okulu mensubu bir hekime Harran'da bir tıp okulu kurdurmuştur. Bu okulun etkisiyle daha önce burada olmayan bir tıp geleneği oluşmuştur. Burada yetişen birçok hekimin Bağdat, Şam ve Endülüs gibi yerlere gitmesi bunun en açık göstergesidir. 1184 yılında Hama, Halep ve Nusaybin'de birer hastane bulunurken Şam'da ve Harran'da ikişer hastane vardı.
Harran aynı zamanda İskenderiye okulu hocalarının bir süre ikamet ettikleri bir kenttir. Okulun son temsilcileri 717 yılında İskenderiye'den ayrılıp Antakya'ya taşınmışlar, 130-140 yıl kadar burada da eğitimlerini sürdürmüşlerdir. Sonunda burada bir tek hoca kalınca o da Mütevekkil zamanında (847-861) biri Mervli, diğeri Harranlı olan iki öğrencisi ve kitaplarıyla birlikte Harran'a taşınmıştır. Urfa okulundan da Harran'a gelenler olmuştur.
Harran okulu İskenderiye, Atina, Antakya ve Nusaybin okulları gibi bilimsel faaliyetlerin belli bir mekânda yapıldığı bir eğitim kurumu değildi. "Harran okulu/akademisi" tabiriyle daha çok Harranlı bilginlerin aklî ilimler sahasındaki bütün bilimsel çalışmaları kastedilir. Bu okulun mekânsal oluşumunu Ömer b. Abdülazîz'in kurdurduğu tıp okuluna kadar götürmek mümkün olmakla birlikte Harran okulu, bundan ibaret değildi.
Tarihin erken dönemlerinden itibaren varlığı bilinen ve VIII-IX. asırlarda bilimsel bakımdan zirveye ulaşan Harran'da eğitim camilerde, Sâbiî mâbetlerinde, medreselerde, âlimlerin evlerinde, ulema dükkânlarında ve hastanelerde yapılırdı. Ayrıca bazı aileler bilimi aile mesleği haline getirmişlerdi. Harranlı ilk hekim ailesi Yûnus Harrânî (ö. 881 sonrası) ve çocuklarıdır. Yûnus'un oğulları Ahmed ve Ömer (ö. 962 sonrası) hekimlik eğitimlerini Bağdat'ta almışlardı. Bu iki kardeş, hemşehrileri ve hocaları olan göz doktoru Ahmed b. Vasîf'la (ö. 975) birlikte Endülüs'e gitmişlerdir. Bu üç hekim Endülüs tıbbının da kurucuları durumundadır. Ahmed ve Ömer Halife II. Hakem'in (961-976) özel hekimliğini yapmışlardır. Ömer erken vefat etmiş, Ahmed ise Halife Hişam (976-1009) zamanında hekimlik görevine ilaveten polis şefliği ve şehreminliği de yapmıştır.
Aklî ilimlerin ana temsilcilerinden ve birbiriyle akraba olan Kurre ve Zehrûn aileleridir. Kurre ailesinin başı, matematik, astronomi, mekanik, tıp, felsefe ve tarih alanlarında kırkı tercüme olmak üzere 280 eserin sahibi olan Sâbit b. Kurre'dir (836-901). Bilgisini daha çok Bağdat'ta geliştiren Sâbit b. Kurre, Süryânîce ve Grekçe'den birçok eser tercüme ettiği için "tercümenin üstadı" olarak bilinir. Matematik ve astronomi alanlarında da önemli keşifleri vardır. Oğlu Sinan b. Sâbit (895-943) de iyi bir hekimdir. Bağdat'ta başhekim olarak çalıştığı sıralarda sağlık hizmetlerini köylere kadar ulaştırmıştır. 931 yılında sarayda ve hastanelerde çalışan hekimlerin dışında hekim olduğunu iddia edenlerin tâbi tutulduğu sınavda 860 kişiye hekimlik sertifikası verilmesi o dönemde tıbbın ne ölçüde ileri gittiğinin bir göstergesidir. Tıp, matematik, astronomi ve tarih alanlarında ondan fazla eseri vardır. Tercüme ile de uğraşmıştır. Sinan'ın iki oğlundan İbrâhim (908-946) ünlü bir tabipti; diğer oğlu Sâbit (ö. 973) ise hekim, matematikçi ve astronomdu. Sâbit'in oğlu Ebü'l-Ferec de (X. yüzyıl sonu) hekimdi.
Zehrûn ailesinin başı Bağdat hastanelerinde hekim olarak çalışan İbrâhim b. Zehrûn'dur (ö. 921). Hekim Sâbit b. İbrâhim (896-980), kardeşi Hilâl b. İbrâhim, matematik, geometri, astronomi, tıp âlimi ve şair İbrâhim b. Hilâl (ö. 925-994), Zehrûn ailesinden ilk olarak müslüman olan Hilâl b. Muhassin (ö. 1056), tarihçi, şair ve edip Garsünni'me (ö. 1088) İbrâhim b. Zehrûn'un soyundan gelen diğer bilim adamlarıdır. Garsünni'me Dîvânü'l-inşâ kâtipliği yapmış ve Bağdat'ta kurduğu kütüphaneye çeşitli ilimlere dair 1000 civarında kitap vakfetmiştir.
İslam astronomlarının en büyüklerinden biri olan Bettânî de (ö. 858-929) Harranlı olup Rakka'ya göç etmiştir. Evinin üstünde kurduğu rasathanede yaptığı uzun süreli gözlemler neticesinde Doğu'da ve Batı'da şöhret kazanmasına vesile olan Zîc'ini hazırlamıştır. Bettânî, mevcut teori ve istidlalleri yeni gözlemlerle ıslah edip geliştirmiş, küresel trigonometriye yeni çözümler getirmiş, "kosinüs" gibi küresel trigonometrinin çok önemli bir teorisini bu ilme kazandırmıştır. Zîc'in önemi, Batı'da yazılışından ancak üç asır sonra anlaşılabilmiştir. Astronomi aletleri ustası Câbir b. Sinan'ın (IX. yüzyıl) Bettânî'nin babası olduğu tahmin edilmektedir.
Usturlap yapmakla meşhur olan Ali b. Îsâ Usturlâbî (IX. yüzyıl); Me'mûn döneminde Beytülhikme başkanlığı yapan ve çeviri işlerini organize eden Sâlim (Selm); aynı dönemde astronomi, matematik, geometri ve tıp alanlarıyla ilgili eserleri Bizans'tan getirip bir kısmını Arapça'ya çeviren Haccâc b. Yûsuf (786-833); Me'mûn, Mu'tasım, Vâsik ve Mütevekkil'in özel hekimliğini yapan, kırkın üzerinde eseri bulunan Yuhannâ b. Mâseveyh (ö. 857); mütercim, tabip ve rahip Theodosios Romanos (ö. 896); Fârâbî'nin kendisinden mantık dersi aldığı Yuhannâ b. Haylân (860-920) Bağdat'ta hizmet veren Harran doğumlu bilim insanlarıdır. Harranlı olup aklî ilimler alanında çalışan bilim adamlarının sayısını elliye kadar çıkarmak mümkündür.
Harran İslamî ilimler açısından da zengin ve mümbit bir şehirdi. Mâlikî mezhebinde el-Esediyye ismiyle bilinen ilk fıkıh kitabının yazarı Harranlı Esed b. Furât (ö. 828) hem İmam Mâlik'in hem Hanefî mezhebinin iki büyük imamı Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'in öğrencisidir. Kayrevan kadısı iken Sicilya'yı fetheden ordunun başkumandanlığını üstlenen Esed, Sarakusta (Zaragoza) kuşatması esnasında şehit olmuştur. Hanbelî hukukçusu ve kelam âlimi Ebû Ya'lâ Ferrâ (ö. 1066) Harran'da Hanbelî mezhebinin benimsenmesini, Teymiyye ailesi ise yerleşmesini sağlamıştır. Fahreddin İbn Teymiyye (ö. 1225) tefsir, fıkıh, Arap dili ve edebiyatı ve aklî ilimler alanlarında ilim sahibidir. Harran'da bir medrese yaptırmış ve bu medresenin şeyhi olarak birçok talebe yetiştirmiştir. Fıkha dair üç kitabı ve otuz ciltlik bir tefsiri vardır. Matematikle ilgili bir eseri Gotha'da Landesbibliothek'tedir. Fahreddin İbn Teymiyye'nin medresesi Harran'da kurulan ilk medrese sayılabilir. Ondan sonra kardeşi Abdullah ile onun soyundan gelen Mecdüddin Abdüsselâm, Şehâbeddin Abdülhalîm ve özellikle Takıyyüddin Ahmed "İbn Teymiyye" lakabıyla meşhur olan en önemli alimlerdir. 1242 yılında dört Hanbelî medresesinin bulunması Harran'ın Selçuklular zamanından itibaren Hanbelî mezhebinin önemli merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir.
Harran kelam ilmi açısından önemli bir merkezdi. İlk Mûʻtezile bilginlerinden sayılan Ca'd b. Dirhem (ö. 742) Harranlı'dır. Kelam kitapları onun ileri sürdüğü görüşlerin tartışmalarıyla doludur.
Hadise olan rağbet Harran'da züht ehlinin çoğalmasına ve tasavvufa ilgi duyulmasına sebep olmuştur. Soyu ensara dayanan Hayât Harrânî (ö. 1185) önemli tasavvuf büyüklerinden kabul edilirdi. Nûreddin Zengî ve Selâhaddin Eyyûbî kendisini ziyaret ettiği için "sultanlar şeyhi" unvanıyla şöhret bulmuştur. Adını taşıyan zaviyesinde irşat faaliyetlerine devam eden Hayât, bölgede büyük saygı görüp çevresinde kalabalık bir mürit topluluğu oluşmakla birlikte tasavvuf düşüncesi tarikat haline gelerek kurumsallaşmamıştır.
İslamî ilimler alanında kaynaklarda Harran nispesi taşıyan 300 civarında âlim zikredilir. İslamî ilimlere dair kitap yazan âlimlerin sayısı da elli civarındadır. Harran'da yetişen bilginler genellikle Rakka, Bağdat, Sâmerrâ, Basra, Kûfe, Musul, Halep, Şam, Medine, Kudüs, Kahire, Birecik, Antakya, Kıbrıs, Kayrevan, Sicilya ve Endülüs gibi şehir ve ülkelere göç edip ilmî faaliyetlerini buralarda sürdürmüşlerdir. Günümüzde tarihi Harran okulunun adını yaşatmak gayesiyle Şanlıurfa'daki Dicle Üniversitesi ile Gaziantep Üniversitesi'ne bağlı yükseköğretim kurumları, kurulan yeni bölümlerle desteklenerek Harran Üniversitesi adıyla birleştirilmiştir.
Bakkal, Ali. Harran Okulu. İstanbul 2008, s. 26-366.
Gündüz, Şinasi. “Harrânîler”. DİA. 1997, XVI, 240-242.
İbn Cübeyr. er-Rihle. Beyrut 1980, s. 219-223.
İbn Cülcül. Tabakātü’l-Etıbbâ ve’l-Hükemâ. nşr. F. Seyyid. Beyrut 1985, s. 65-66, 75.
İbn Ebû Usaybia. Uyûnü’l-Enbâ. Beyrut 1978, s. 246-255, 270, 295-307, 555.
İbnü’l-Kıftî. İhbârü’l-Ulemâ. Leipzig 1903, s. 57-59, 190-195.
İbnü’n-Nedîm. el-Fihrist. Beyrut 1978, s. 243-244, 252, 265, 268, 318-327.
Sarıkavak, Kâzım. Düşünce Tarihinde Urfa ve Harran. Ankara 1997, s. 12-123.
Şeşen, Ramazan. Harran Tarihi. Ankara 1993, s. 10-128.
Yardımcı, Nurettin. Mezopotamya’ya Açılan Kapı: Harran. İstanbul 2007, s. 8-115.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/harran
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Güneydoğu Anadolu’da tarihî bir şehir.