Mensur bir edebî tür.
Mensur bir edebî tür.
Roman, "Gerçek ya da gerçeğe uygun olayları zaman, mekân ve kişi bütünlüğü içerisinde tahlil ederek anlatan, konu sınırı olmayan bir edebî tür"dür. Konusuna göre tarihî, macera, sosyal (töre, tezli, köy), tahlil, bilim kurgu romanları; akımların tesiri altında kalma durumlarına göre de realist, romantik, natüralist, postmodern romanlar şeklinde türleri bulunmaktadır. Bu ayırımı çoğaltmak mümkündür.
Türk edebiyatında destan geleneği, halk öyküleri ve mesneviler günümüzdeki roman türünün bazı özelliklerini göstermişler ve işlevlerini yerine getirmişlerdir. Edebiyatımıza çeviri yoluyla giren bu türün ilk örneği 1862 yılında Yûsuf Kâmil Paşa'nın Fénelon'dan tercüme ettiği Tercüme-i Telemak'tır. Sonraki dönemlerde de V. Hugo, D. de Foe, A. de Lamartine gibi ünlü isimlerin eserlerinden çeviriler yapılmıştır. Bunlar Türk romanının oluşumunda ve roman okuma alışkanlığının sağlanmasında katkı sunmuşlardır.
Tanzimat dönemi (1860-1896) Türk toplumunun siyasî, edebî, toplumsal vb. yönlerden Batı'yı örnek aldığı bir dönemdir. Bu dönemde romanların konusunu Batılılaşma sürecinin halkın sosyal hayatına yansıması gibi olaylar oluşturmaktadır. Romanlarda, yanlış Batılılaşma; eğitimsizlikle ilişkilendirilmiş, bunun çözümünün modern eğitim kurumları oluşturmak ve halkı eğitmek olduğu belirtilmiş, bu dönemde eğitim alanında yaşanan yenilikler gözler önüne serilmiştir. Yazarlar kendi görüşlerini roman kahramanları vasıtasıyla okuyucularına ulaştırma imkânı bulmuştur. Batılı anlamdaki öğretmen okullarının yeni açılmış olması, öğretmenlerin henüz sosyal hayatta tam olarak yer almamaları sebebiyle eğitimci olarak mürebbiyeler romanlarda öne çıkmıştır.
Ahmed Midhat Efendi hikâyelerinde ve romanlarında halkı eğitmeyi ve bilgilendirmeyi amaçlamış bir yazar olarak özellikle kitap okumanın önemini ve gerekliliğini, insan hayatına etkisini eserlerinde anlatmaya çalışmıştır. Felâtun Bey ile Râkım Efendi (1875) eserinde eğitimli ve eğitimsiz tipleri karşılaştırılmış, eğitimsiz bir tip olan Felâtun Bey'in olumsuz durumları sergilenmiş, buna karşılık eğitimli bir kişilik olan ve özel Türkçe dersleri veren Râkım Efendi olumlu özellikleriyle anlatılmıştır.
1876 yılında yayımlanan İntibah, Namık Kemal tarafından yazılan aşk, kıskançlık, ayrılık, pişman olma gibi konuların işlendiği bir romandır. Namık Kemal eserde Ali Bey karakteri üzerinden eğitim konusundaki düşüncelerini anlatmış, kitap okuma alışkanlığı üzerinde durmuştur (bk. Namık Kemal).
Tanzimat döneminde romanlarda işlenen diğer bir konu da kadın eğitimidir. Kadınların çocuk eğitimi üzerindeki etkisi öne çıkarılarak, geleneği muhafaza edip dine uygun şekilde eğitim almaları teşvik edilmiştir. Taaşşuk-ı Tal'at ve Fitnat (1875) romanında Şemseddin Sâmi, kadın kahramanlardan Saliha'nın, ailesi tarafından okuldan alınması, eğitiminin yarıda kesilip evlendirilmeye çalışılması gibi aile-toplum ve kişi çatışması üzerinden kadın eğitimi konusuna dikkat çekmiştir.
Türk edebiyatının ilk gerçekçi roman örneği olarak kabul edilen Recâizâde Mahmud Ekrem'in Araba Sevdası (1896) adlı eserinde Bihruz Bey üzerinden yanlış Batılılaşma, eğitimsizlik, gösteriş meraklılığı gibi konuların eleştirisi yapılmıştır. Bu dönem romanlarında bireysel konular ön plana çıktığı için eğitim konusunun geri planda kaldığı söylenebilir.
Roman dilinin kurulması, roman tekniği ve başarılı psikolojik tahlilleriyle Edebiyât-ı Cedîde (1895-1901), Türk romanı için önemli bir merhale kabul edilir. Birinci derecede Halit Ziya (Uşaklıgil) ve Mehmed Rauf'un temsil ettiği topluluğun diğer romancıları Hüseyin Cahit (Yalçın), Müftüoğlu Ahmed Hikmet ve Saffetî Ziya'dır. Önceki dönemde sosyal konular ön plandayken bu dönem romanlarında bireysellik ve aile içi ilişkiler öne çıkmıştır. Mâi ve Siyah (1896), Aşk-ı Memnû (1899) ve Kırık Hayatlar (1901) gibi önemli eserlere imza atmış olan Halit Ziya romanlarında bireysel konularla birlikte mürebbiye ekseninde eğitim konusuna da yer vermiştir. Bu dönemde özellikle kız çocuklarının gidebileceği okul sayısı az olması sebebiyle zengin aileler yabancı dil ve piyano dersleri için yabancı mürebbiyeler tutmuşlardır. Aşk-ı Memnû'da geçen Matmazel de Courton, Nihal'in eğitimiyle ilgilenmiştir.
II. Meşrutiyet döneminde yazılan hikâye ve roman türü eserlerde ideolojik ve siyasî konulara yer verilmiş dil ve üslup geri planda kalmıştır. Fecr-i Âtî edebiyat topluluğu (1909-1912) uzun süre varlığını devam ettirememiş bunun mensuplarından Siyah Gözler (1911) romanıyla meşhur olan Cemil Süleyman; Sermet adlı romanının ön sözünü Piyer Loti'nin yazdığı İzzet Melih romanlarında Edebiyât-ı Cedîde'nin çizgisinde devam etmişlerdir.
Millî Edebiyat dönemi, edebiyatta ayrı bir çığır açmış, bu dönem sanatçıları halkla daha çok içli dışlı olmuşlardır. Hikâyeleriyle tanınan Ömer Seyfettin hem öğretmen olması hem de içinde yaşadığı kültürel ve sosyal ortam gereği eğitim konusunu eserlerinde özenle işlemiştir. Falaka hikâyesinde, eğitimde ceza ve bunun öğrencilere tesiri anlatılmaktadır. Efrûz Bey (1919) romanında ise "pedagogluğa özenen" aydınları yermekte, eğitim kurumlarındaki eksiklikleri vurgulayıp çözümü konusunda öneriler sunmaktadır (bk. Ömer Seyfettin).
Ziya Gökalp, Türk münevverlerinin eğitime yönelmelerinde, öncü olmuş ve çözüm olarak öğretmenlerin rolü üzerinde durmuştur. Onun eserlerinde idealist öğretmen tipleri yer almış, öğretim işi mürebbiyelerden öğretmenlere geçmiştir (bk. Ziya Gökalp). Yine bu dönem yazarlarının öğretmen olmaları, onların eğitim konusuna daha doğal ve gerçekçi yaklaşmalarına sebep olmuştur. Özellikle Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu (1922), Acımak, Yeşil Gece romanlarında; Halide Edip Adıvar, Vurun Kahpeye (1926) romanında ana karakter olarak idealist öğretmenlere yer vermişler, öğretmenlerin yeniliklerin savunucuları oldukları konusunu işlemişlerdir.
Reşat Nuri, Yeşil Gece (1928) romanında Ali Şahin karakteriyle bilimin önemini, öğretmenliğe sımsıkı sarılmanın değerini anlatmaktadır. Acımak (1928) romanında Zehra Öğretmen karakteriyle prensipli ve insanî olma durumuna dikkat çeken yazar, modern eğitim kavramlarının ışık tuttuğu eğitimde bireysel farklılık konusunu gündeme getirmektedir (bk. Güntekin, Reşat Nuri).
Halide Edip Adıvar, Vurun Kahpeye (1926) romanında Aliye Hanım'ın, Dârülmuallimât'ı bitirdikten sonra öğretmenliğe başlamasını, gittiği yerde yaşadığı zorlukları anlatmaktadır (bk. Adıvar, Halide Edip). Yakup Kadri Karaosmanoğlu da eğitim gibi sosyal konulara Kiralık Konak (1922), Nur Baba (1922), Hüküm Gecesi (1927), Sodom ve Gomore (1928), Yaban (1932), Ankara (1934), Bir Sürgün (1937) adlı romanlarında yer vermiş, kendi kimliğini kaybetmiş bazı aydın tabakasının Batılılaşma'yı yanlış anlayarak kültürel çatışmaya yol açtıkları, Anadolu halkının geri kalma sebebinin eğitimsizlik olduğunu dile getirmiştir. 1924-57 yılları arasında yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik göreviyle bulunma imkânı bulan, "kadın yazarların annesi" olarak da tanınan Halide Nusret Zorlutuna, Küller (1921) adlı romanının kahramanları Ali Namık Bey ve eşi Suzan Hanım'ın öğrenim hayatı üzerinden eğitim konusuna yer verirken, Gülün Babası Kim? (1933) romanında Mecla'nın yabancı okullarda okuması, gelenekten uzaklaşması konusu üzerinde durmaktadır.
Ethem İzzet Benice de On Yılın Romanı adlı eserinde ve Yakılacak Kitap'ta eğitim ve eğitimle ilgili konulara yer vermiştir. Öğretmeni öne çıkaran diğer bazı romanlar ise 1943'te Vedat Nedim Tör'ün Resim Öğretmen ve Kemal Bilbaşar'ın Denizin Çağrışı; 1956'da Refik Halit Karay'ın Karlı Dağdaki Ateş; 1958'te Sunullah Arısoy'un Karapürçek ve Cevdet Kudret'in Süleyman'ın Dünyası (1943, 1976) adlı üçleme roman serisi; 1961'de Fakir Baykurt'un Onuncu Köy ve 1967'de yayımlanan Kaplumbağalar, yine 1967'de Kemal Tahir'in Bozkırdaki Çekirdek.
Bu dönemde Köy enstitülerinde görev almış öğretmenler tarafından yazılan ve köy yaşantısı, köylülerin durumu gibi konuların yer aldığı romanlar 1950'li yıllarda bir "köy edebiyatı"nın ortaya çıkmasını hazırlamıştır.
Nitekim Mahmut Makal, Fakir Baykurt ve Samim Kocagöz'ün eserlerinde Köy enstitüleri ideal yapılar olarak ele alınmıştır. Makal'ın Bizim Köy ve Köye Gidenler romanında öğretmenlerin yaşadıkları zorluklardan ve sorunlardan söz edilmekte, Fakir Baykurt'un Onuncu Köy eserinde öğretmenlerin her türlü sorunun üstesinden gelebildiği vurgulanmakta, öğretmenin köylüyü bilinçlendirme, genel olarak sosyal ve kültürel değişimi gerçekleştirme ve ekonomik olarak kalkındıracak faaliyetlere yöneltme görevinin olduğundan bahsedilmektedir. Samim Karagöz'ün Bir Çift Öküz eserinde ise yardımcı karakter olan enstitü mezunu öğretmen, ana kahramanın bilinçlenmesinde etkili olmakta ve yaptığı yönlendirmelerle köylünün zorbalara karşı mücadele etmesini sağlamaktadır. Yine bu dönemde yazılmış olan Hababam Sınıfı (1957) Rifat Ilgaz'ın eğitim sistemine mizahi yoldan eleştiri getirdiği bir romandır. Kitap önce kısa hikâyeler şeklinde yayımlanmış sonrasında romana dönüştürülmüş, daha sonra filmi de çekilmiştir. İnsanları okul zamanlarına götüren, cezaya ve disipline dayanan eğitim sisteminin olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya koyan özelliği ile roman, günümüzde de ilgiyle okunmaya devam etmektedir.
1963 yılında yayımlanmış olan Şevket Süreyya Aydemir'in Toprak Uyanırsa eserinde Köy Enstitüsü'nden mezun olmuş idealist bir öğretmen ekseninde köylü-aydın ilişkisi ele alınmaktadır.
Kemal Tahir'in romanlarında Batı'dan alınan eğitim modellerinin yerlileştirilmeden kullanılması eleştirilmiştir. Eğitim kalitesinin yükseltilmesi için okulların sayıca arttırılmasının çözüm olmadığı, fikrî yapıların güçlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Eğitimsiz kalması sonucu köylünün istismarcıların ve batıl inanışların etkisinde kalacağı üzerinde durulmuştur. Kemal Tahir Köy enstitüleri uygulamasının halkı tanımadan yapılmış bir eğitim atılımı olduğunu belirtmiştir. Uzun yıllar cezaevlerinde kaldığı için mahkûmların eğitimi meselesi üzerinde de durmuş, onların ıslahının ancak cezaevlerinin bir eğitim yuvası haline getirilmesinde görmüştür. Medreselerden hareketle niteliksiz eğitim kuruluşlarını eleştirmiş, Ahîliğin uzantısı olan yaren teşkilatı ve bâciyân-ı Rum teşkilatından hareketle halkın içinden halkı tanıyarak ortaya çıkarılacak halk eğitim kurumlarının başarılı olacağını savunmuştur.
1970'li yıllardaki Türk edebiyatı romancılığında önemli bir isim olan Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı adlı eserinde, Mustafa İnan adlı bir üniversite hocası ekseninde ilme adanmış ömürleri anlatmakta ve yükseköğretim hakkındaki eleştirilerine yer vermektedir. Bu eleştirilerde ezberci eğitim ve bunun sınav sistemindeki olumsuz yönleri dile getirilmektedir.
1970 sonrası romancılarından Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak (1973) adlı eserinde Cumhuriyet ideolojisine bağlı, milliyetçi, ulusal marşların ezberletilmesi yöntemini benimsemiş çalışkan bir öğretmen tipini temsil eden Dündar Öğretmen'i anlatmaktadır. Bunun dışında Ferit Edgü'nün Kimse (1976) ve O (1977), Fakir Baykurt'un Kaplumbağalar (1980), Selim İleri'nin Yaşarken ve Ölürken (1981), Orhan Pamuk'un Sessiz Ev (1983), Latife Tekin'in Sevgili Arsız Ölüm (1983) eserinde ele alınan meseleler arasında eğitime ait konular da bulunmaktadır.
Yine 1970'li yıllarda yazılan Tarık Buğra'nın Gençliğim Eyvah romanı içeriğinde eğitime yer veren eserlerdendir. Tarık Buğra, gençlerin politikanın dışında tutulmasını ve onlara görev, ödev, sorumluluk bilincini yükseltecek başka uğraşlar verilmesini savunur. Romanda Raşit karakteri aracılığı ile politika ve bir ideolojiye bağlılığın esaret olduğu, bu esaretten bilim ve eğitim sayesinde kurtulunabileceği ifade edilir. Yine milletler arasında bir yarış olduğundan söz edilerek eğitimi iyi yapan ve bunu sonraki nesillere de en iyi şekilde ulaştıran milletlerin bayrak yarışında önde olacakları ifade edilmektedir.
Genel olarak eğitim içerikli romanlarda ideal öğretmen tipleri, okul yaşantıları, eğitim kurumlarının toplumla ilişkileri, siyasî eğilimlerle değişen sistemlerin eğitime olumlu olumsuz yansımaları, eğitimli ve eğitimsiz insan tipleri, okuma alışkanlığı, eğitim eşitliği gibi konulara yer verildiği görülmektedir.
Alangu, Tahir. Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman. I-III, İstanbul 1959-65.
Ceran, Dilek. “Mürebbiyelik ve Türk Romanında Bazı Mürebbiye Tipleri”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi. sy. 12 (2002), s. 215-227.
Doğan Ateş, Selver. 1872-1950 Dönemleri Arası Türk Romanlarında Eğitim, Yönetim, Denetim, Öğretmen, Öğrenci Kavramlarının İncelenmesi. YLT, Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021.
Ercanaslan, İpek – Ogur, Erol. “1924-1960 Yılları Arasında Eser Veren Öğretmen Yazarların Eserlerinin Eğitim İdealizmi Yönünden Değerlendirilmesi”. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. 34/2 (2021), s. 892-922.
Güler, Serdar. Türk Romanında Öğretmen Tipi. YLT, İstanbul Üniversitesi, 2001.
Güntekin, Reşat Nuri. Çalıkuşu. İstanbul 2017.
Ilgaz, Rıfat. Hababam Sınıfı. İstanbul 1957.
Küçükler Kuşçu, Nuray. “Tanzimat Romanında Kişiler ve Eğitim”. Turkish Studies. 9/6 (2014), s. 773-781.
Namalır, Elif. Kemal Tahir’in Romanlarında Eğitim. YLT, Gazi Üniversitesi, 2019.
Okay, M. Orhan – Kahraman, Âlim. “Roman”. DİA. 2008, XXXV, 166-167.
Orakçı, Adem. “Eğitimci Yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin’in Romanlarında Türk Millî Eğitim Sistemine Genel Bir Bakış (Problemler-Öneriler)”. Millî Eğitim. sy. 209 (2016), s. 236-255.
a.mlf. “Türk Romanında Öğretmen ve Eğitim (Tanzimat¡¯tan Köy Enstitülü Yıllara 1860-1940)”. International Journal of Languages’ Education and Teaching. 6/2 (2018), s. 18-36.
[Özön], Mustafa Nihat. Türkçe’de Roman Hakkında Bir Deneme. İstanbul 1936.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul 2006. s. 263-273.
Toyran, Mehmet. Eğitim Konulu Cumhuriyet Dönemi Türk Romanlarında Söz Varlığı. YLT, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, 2015.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/roman
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Mensur bir edebî tür.