Yükseköğretim kurumlarındaki bilim insanları için kullanılan isim ya da sıfatlar.
Yükseköğretim kurumlarındaki bilim insanları için kullanılan isim ya da sıfatlar.
Cumhuriyet öncesi akademik unvanların kökleri erbâbü'l-imâme, muammam ve ashâbü'l-imâme ile fakih, muhaddis ve müfessir; teşkilatlanma önces inde ise üstat, şeyh, molla gibi yetkinlikleri kabul edilmiş kimseler için kullanılan ilk sanlar a dayanmaktadır. Türk devletlerinde yüksek ilmî bürokratik kadroları ifade için kullanılan payeler ise şeyhülislam, müftü, sadr ve mollabaşıdır.
Osmanlılar'daki akademik unvanlar müderris, mülazım, dânişment, muid ve muzaf olup müderris medresede ders vereni, mülazım icazet alarak müderrislikle görevlendirilecek yetkinliğe ulaşan medrese mezununu (TS. MA.d. 9555), dânişment genellikle yüksek dereceli medrese ya da Sahn-ı Seman veya Süleymaniye Dârülhadisi öğrencisini, muid eğitim öğretimde müderris muavini talebeyi, muzaf ise muidin yardımcısını adlandırmak için kullanılmıştır. Osmanlı yükseköğretiminde unvanlar vakfiyelerde yazılarak hukuken tanımlandıklarından beratla verilmiştir (BOA. AE.SMMD.IV. 18/1949; BOA. YB.04. 1/41).
Cumhuriyet döneminde yükseköğretim kurumlarında kullanılan unvanları ise iki farklı dönemde incelemek gerekir. İlki, Osmanlı Devleti'nin modernleşme devrinden intikal eden yükseköğretim kuruluşlarında kullanılan ve Cumhuriyet'in ilk çeyrek asrında da tamamen veya kısmen kullanılmaya devam edilen unvanlar dönemi. İkincisi ise 1933'ten sonra çıkan yeni üniversite kanunlarında belirlenen, Avrupa üniversite tarihinden alınan yeni unvanların benimsendiği ve günümüze kadar devam eden zaman dilimi.
1933'ten önce yüksek eğitim kurumlarında kullanılan akademik unvanların listesi Dârülfünun ve yüksek mektep kanunlarında tanımlanmıştır. Bu belgelerde "ilim heyetleri" altında zikredilen unvan tipleri iki kısımdan oluşur: Müderrisler ve muallimler. Bu iki grup altında listelenen bütün unvanlar ise şu şekildedir: Müderris, müderris muavini, muallim, muallim muavini, asistan, müstahzer ve mütehassıs. Müderris yüksek eğitim kurumlarındaki en yüksek akademik rütbeyi işaret eden unvandır. Müderris olmak için otuz yaşını tamamlamak, diploma veren bir bilim kurumundan mezun olmak, bilimsel çalışmalarını yürütmeye yetecek yabancı bir lisana vâkıf bulunmak, bulunduğu ilmî alanda bir eser yazmış olmak ve yüksek mektepler veya Dârülfünun'da en az beş sene çalışmış olma şartı vardır. Muallim ise Dârülfünun'un seçkin ve yabancı dillere aşina mezunları arasından seçilen kişilerdir. Muallim unvanlılar müderrisler tarafından belirlenen dersleri verir. Muallimlerin seçiminde vermeleri planlanmış dersler hakkındaki bilgilerini ölçmek için bir ders takriri yaptırılır, bilgi düzeyleri ölçülür. Ayrıca ders konusu hakkında bir eser yazıp yazmadığına da bakılır. Fakülte dekanı olabilmek için müderris olmak şarttır. Asistan ve mütehassıs (uzman) kuruma yeni dahil olan personelin kullandığı unvanlardır. Müderris ve muallimlerin muavinleriyle (yardımcı) farklı yüksek tahsil mekteplerinde çalışan müstahzerler ilim heyetinden sayılmamaktadır.
1933 reformundan sonra unvanlar Avrupaî tanımlar çerçevesinde yeniden tanımlanmıştır. Sonraki zamanda yasal çerçevelerin değişmesiyle çeşitli ad değişiklikleri olsa da temel çerçeve değişmemiştir. 6 Haziran 1933 tarihli "İstanbul Dârülfünunu'nun İlgasına ve Maarif Vekâleti'nce Yeni Bir Üniversite Kurulmasına Dair Kanun"un 6. maddesinde müderris, muallim ve muavin gibi unvanlar zikredilir. Ancak 1934'te çıkan 2467 sayılı "İstanbul Üniversitesi'nin Muvâzene-yi Umûmiyeye Alınması Hakkındaki Kanun"da akademik unvanlar ordinaryüs, profesör, lektör, doçent, ilmî yardımcı, asistan ve mütercim olarak belirtilir. Bu kanunda temel üç unvan ordinaryüs profesör, profesör ve doçent iken diğerleri öğretici yardımcılarının kullandıkları unvanlardır. Yüksek Mühendis Mektebi'nde müderris, muallim, muallim muavini, asistan unvanlarının kullanımı istatistik yıllıklarında kullanılmaya devam etse de (Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, 1943: 468) okulun İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönüşmesinden sonra bu kullanımlar terkedilmiştir.
1933 yılından 1981'de çıkan 2547 sayılı kanuna kadar kullanılan ordinaryüs profesör unvanı en az beş yıl profesör olarak çalışmış olanlar arasından kaydadeğer başarılar sergilemiş ve dersine ait kitabı olanlara "memlekette mevki tutmuş" olmak kaydıyla verilir. Bu unvan "seçkin" profesörler için kullanılmıştır. Geç Ortaçağ Avrupa üniversitelerindeki "ordinary professor" unvanı üniversitelerdeki ana kitapları (ordinary) okutan tecrübeli öğreticiler tarafından kullanılmaktaydı ve profesör unvanından daha üst bir konumu ifade etmemekteydi. Bu açıdan bakıldığında unvanın Türkiye'deki kullanımı ile Avrupa'daki kullanımı uyumsuzdur. Bu unvanın Türkiye'deki kullanımı 1980'den sonra terkedilmiştir. 1934 tarihli İstanbul Üniversitesi Talimatnamesi'nde profesörlük en az yedi yıl doçentlik yapanlar arasından seçilen, akademik çalışmaları ve eserleriyle başarılı olmuş öğreticilere verilmekteydi. Üniversite doçenti unvanı ise kırk yaşını aşmamış, en az tayin edileceği fakülte düzeyinde bir yüksek eğitim kurumundan diploma almış, "büyük Garp dillerinden" birinde araştırma yapıp yayın yapacak düzeyde olan öğreticilere verilmekteydi. Doktorası olmayanlar arasında iki lisans eğitimi alanların durumu bir doktoraya eş sayılmaktaydı. Doçent unvanına sahip olanlar ordinaryüs profesör ve profesörler tarafından kendilerinden istenen tercümeleri yapmak, ders etütlerini hazırlamak, uygulamalı derslerde profesörlere yardım etmek ve seminer, laboratuvar ve kliniklerin korunması ve düzenlenmesinden sorumlu kimselerdi. Lektör ve ilmî yardımcılar öğretici olarak derslere giren ve günümüzdeki anlamıyla yardımcı öğretim elemanı görevlerini yapmaktaydılar. Aynı kanuna göre fakülteler insanlığa ve ülkeye büyük hizmetler yapmış kişilere Millî Eğitim Bakanlığı'nın da oluruyla fahrî profesörlük ve fahrî doktorluk unvanları verebilmektedir. Bu unvanlar 2547 sayılı kanuna kadar geçerli olmuştur. Ancak 1960'larda öğretim görevlisi ve okutman unvanları, 1970'lerde ise doktor asistan, öğretmen ve çevirmen unvanları da kullanılmaya başlanmıştır.
1981'de çıkan 2547 sayılı kanunda ana unvanlar genel olarak aynı şekilde devam etmiş ve akademik kadrolar öğretim üyeleri ve öğretim görevlileri olmak üzere iki grup içinde tanımlanmıştır. Profesör, doçent ve yardımcı doçentlik unvanları öğretim üyeleri; öğretim görevlisi, okutman, uzman gibi unvanlar ise yardımcı öğretim görevlerini yürütenler için kullanılmıştır. Yardımcı doçent unvanı 6 Mart 2018'de çıkan 7100 sayılı kanun ile kaldırılmış ve bu unvan "doktor öğretim üyesi" olarak yeniden adlandırılmıştır.
BOA. AE.SMMD.IV. 18/1949; YB.04. 1/41.
TS. MA.d. 9555.
Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü. Maarif İstatistiği 1940-1941. Ankara 1943.
Ceyhan, Mesut. Katma Bütçeli İdareler Mevzuatı (Yükseköğretim Kurumları) 1924-1996. C. II, Ankara 1997.
Hirş, E. (der.). Dünya Üniversiteleri ve Türkiye’de Üniversitelerin Gelişmesi. C. I, İstanbul 1950.
Gürüz, Kemal. Dünyada ve Türkiye’de Yükseköğretim: Tarihçe ve Bugünkü Sevk ve İdare Sistemleri. Ankara 2001.
Resmî Gazete. sy. 6336, 18 Haziran 1946, (4936 Sayılı Üniversiteler Kanunu, 13 Haziran 1946). https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/6336.pdf (Erişim tarihi: 15 Aralık 2022).
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/unvan
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Yükseköğretim kurumlarındaki bilim insanları için kullanılan isim ya da sıfatlar.