Devletin yönetim biçimi, ilkeleri, kurumları ile vatandaşların haklarını ve yükümlülüklerini belirleyen yazılı, hukukî toplumsal sözleşme.
Devletin yönetim biçimi, ilkeleri, kurumları ile vatandaşların haklarını ve yükümlülüklerini belirleyen yazılı, hukukî toplumsal sözleşme.
Anayasalar başta devletin egemenlik hakları olmak üzere resmî kurumlar ve bu kurumlar arasındaki hiyerarşi ve münasebetleri düzenleyen, öte yandan bireylerin hakları ve özgürlükleri ile aralarındaki münasebetleri ve yükümlülükleri belirleyen kısa, öz, derinlikli toplumsal sözleşme metinleridir. Anayasalarda tayin edilen hakların kullanımı ve ödevlerin işlerliği ve yaptırımları yetkili organların çıkardığı kanun, tüzük, yönetmelik gibi silsile halindeki normlarla işlerlik kazanır. Anayasaların, tarih boyunca birey, devlet ve toplum ilişkilerini konu alan diğer ilkeler bütününden farkı, doğrudan insanların hazırladığı bir metin olmasıdır. Modern dünyada anayasal gelişmelerin uzun ve çetrefilli bir tarihi vardır. Ülke, bölge ve bütün dünyayı ilgilendiren hukukî metinlerde özellikle XX. yüzyılda eğitime yönelik içerikler yer almaya başlamıştır. Türk anayasa metinlerinde de eğitim ve öğretime dair hak ve sorumluluklar artarak kendini göstermiştir.
Türkiye'de modern mânada anayasal gelişmelerin başlangıcı genelde 1808 yılında kabul edilen "Sened-i İttifak" ile başlatılır. Osmanlı Devleti'nde merkezî otorite ile âyanlar arasındaki hak ve sorumlulukları düzenleyen bu metinde eğitime dair bir hüküm yoktur. 1839 yılında ilan edilen ve anayasal gelişmelerde önemli bir adım olan Tanzimat Fermanı'nda da eğitime yer ayrılmamıştır. 1856 tarihli Islahat Fermanı'nda ise devletin eğitim politikaları ve uygulamalarına yönelik ayrıntılı maddeler bulunmaktadır (bk. Islahat Fermanı).
Osmanlı Devleti'nin hem yönetim biçimi hem de anayasal gelişmesi bakımından 23 Aralık 1876 tarihinde kabul edilen Kanûn-ı Esâsî önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ancak Kanûn-ı Esâsî yaşanan iç ve dış gelişmeler gerekçesiyle 14 Şubat 1878'de askıya alınmıştır. 24 Temmuz 1908 tarihine kadar sürmüş olup bu süre içinde devlet salnamelerinde yayımlanmaya devam edilmiştir.
Kanûn-ı Esâsî'de eğitimle ilgili önemli maddeler yer almaktadır. Bunların başında "Emr-i tedris serbesttir. Muayyen olan kanuna tebâiyet şartıyla her Osmanlı umumi ve hususi tedrise mezundur" (md. 15) hükmü gelir. Buna göre Osmanlı tebaasından herkesin kanunlara uymak şartıyla genel ya da özel eğitim öğretim işleriyle uğraşması serbesttir.
Eğitimle ilgili diğer bir düzenleme "Osmanlı efradının kâffesince tahsîl-i maârifin birinci mertebesi mecburi olacak ve bunun derecât ve teferruâtı nizâm-ı mahsus ile tayin kılınacaktır" (md. 114) maddesidir. Osmanlı tebaasının tamamı için eğitim öğretimin ilk kısmının mecburi olduğu yasa maddesinde açıkça belirtilmiş böylece 1869'da yürürlüğe konan Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi'nde tahsilin ilk kısmı olan, dört yıl süreli ibtidâî mekteplerin kabul edilmesinin bu defa anayasa gereği herkese teşmil edilmiştir. Bu zaruretin ayrıntılarının kanun ve yönetmeliklerle düzenleneceği ayrıca bildirilmiştir. Osmanlı Devleti bu kararı alarak zorunlu eğitim konusunda çağdaşı pek çok devletten daha önce bir adım atmıştır (bk. Zorunlu Eğitim).
Kanûn-ı Esâsî'nin "Tebaa-yı Osmâniye'nin hidemât-ı devlette istihdam olunmak için devletin lisân-ı resmîsi olan Türkçe'yi bilmeleri şarttır" (md. 18) maddesi de hem Osmanlı Devleti'nin resmî dilinin hem de zımnen eğitim öğretim lisanının Türkçe olduğunu dile getirmesi bakımından oldukça önemlidir. Devlette memur olacak kişilerin Türkçe öğrenmelerinin şart koşulması, Türk ve Türkçe kimlik duyarlılığına da işaret eden bir düzenlemedir. Kanûn-ı Esâsî'de konuyla ilgili bir diğer madde de vilayet meclislerinin görevleri ve sorumlulukları kısmında zikredilmiştir. Buna göre, vilayet meclislerinin (Vilâyet Mecâlis-i Umûmiyesi) görevlerinden biri de "umuma ait maarif ve terbiyenin intişarı yolunda müzakerâta şamil olmak" diyerek ifade edilmiştir (md. 110). Vilayet meclisleri eğitimle ilgili gerekli hususların temin edilmesi, dağıtılması ve tatbik edilmesi gibi konularda kanunlara ve nizamnamelere göre hareket etmek, bunların aksine bir durum söz konusu olursa düzeltilmesi için gerekli önlemleri almakla yetkilidir. Kanûn-ı Esâsî'nin "Devlet memuriyetinde umum tebaa ehliyet ve kabiliyetlerine göre münasip olan memuriyetlere kabul olunurlar" (md. 19) şeklinde, memur olacakların liyakat ve kabiliyetlerine göre seçileceğine vurgu yapılması da eğitimle ilişkilendirilecek maddelerden biri olarak kabul edilebilir.
Kanûn-ı Esâsî 24 Temmuz 1908 tarihinde yeniden yürürlüğe konmuş, bazı maddeleri değişmiş ancak eğitim maddeleri aynı kalmıştır. Anayasal gelişmeler kronolojisinde 1921 yılında yürürlüğe konan Teşkîlât-ı Esâsîye ikinci sırada yer alır. Ancak olağanüstü bir dönemin savaş koşullarını yürütmek amacıyla çıkarılan bu yasada eğitime dair bir ayrıntı yoktur.
Türk anayasal gelişme sürecinde 1924 tarihli Teşkîlât-ı Esâsîye son derece ciddi bir başlangıçtır. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu ilk anayasasında eğitime dair tek madde yer almıştır: "İbtidâî tahsil bütün Türkler için mecburi ve devlet mekteplerinde meccânîdir" (md. 87). Anayasanın 88. maddesinde ise "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur" denilerek, Türk ifadesinden neyin kastedildiğine açıklık getirilmiştir. Buna göre Türkiye vatandaşlarının hepsine ilköğretim mecburidir ve devlet okullarında ücretsizdir. Anayasanın bu maddeleri Osmanlı dönemindeki düzenlemelerin devamıdır. Dil devriminin etkisiyle 1924 anayasası 1945 yılında sadeleştirilmiştir. Bu doğrultuda 87. madde, "Kadın, erkek bütün Türkler ilköğretimden geçmek ödevindedirler. İlköğretim devlet okullarında parasızdır" şeklinde yer almıştır. Söz konusu anayasanın dili 1952'de eski haline döndürülmüştür.
Anayasal gelişmelerin bir diğeri 1960 darbesinden sonra hazırlanan anayasadır. Bir darbe anayasası olarak da görülen bir metnin eğitimle doğrudan ilgili beş farklı maddesinde ayrıntılı düzenlemelere gidilmiştir. Anayasanın 50. maddesi doğrudan eğitim öğretim hayatını düzenlemiştir. Buna göre, "Halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlama devletin başta gelen ödevlerindendir. İlköğrenim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için mecburidir ve devlet okullarında parasızdır. Devlet, maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, en yükseköğrenim derecelerine kadar çıkmalarını sağlama amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları, topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Devlet, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtların korunmasını sağlar." Görüldüğü gibi ilk defa 1869 yılında dile getirilen, halkın eğitim öğretim ihtiyacını sağlamanın devletin öncelikli görevi olduğu bu anayasada da tekrar edilmiştir. İlk tahsilin zorunluluğu ve devlet okullarında ücretsiz olması da yeniden ifade edilmiş, daha önce kanun ve yönetmeliklerle düzenlenen başarılı talebelerin desteklenmesi, tarih ve kültür değeri olan varlıkların korunması hususu bu defa anayasaya girmiştir.
1961 anayasasının 21. maddesinde, "Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir. Eğitim ve öğretim, devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir. Özel okulların bağlı olduğu esaslar, devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenir. Çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz" hükümleri getirilmiştir. Böylece bir taraftan eğitim öğretim özgürlüğüne değinilirken öte yandan "devletin gözetim ve denetimine" vurgu yapılmıştır. Özel okulların faaliyetine izin verilmiş, ancak devlet okullarının amaçları ve hedefleri doğrultusunda çalışabilecekleri belirtilmiştir. Diğer yandan "çağdaş bilim ve eğitim esaslarına" dikkat çekilmesinin ise hukukî bir düzenleme olmadığı açıktır.
1961 anayasasının ayrıntılı hükümler getirdiği konulardan biri de din, vicdan, inanç ve kanaat hürriyeti ile bunlarla ilişkili din eğitim öğretimi sahasıdır. Buna göre, "Herkes, vicdan ve dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir" (md. 19). Yasanın devamında, "Kamu düzenine veya genel ahlaka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan ibadetler, dinî âyin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kimse, dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz. Din eğitim ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanunî temsilcilerinin isteğine bağlıdır. Kimse, devletin sosyal, iktisadî, siyasî veya hukukî temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya şahsî çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Bu yasak dışına çıkan veya başkasını bu yolda kışkırtan gerçek ve tüzel kişiler hakkında kanunun gösterdiği hükümler uygulanır ve siyasî partiler Anayasa Mahkemesi'nce temelli kapatılır" hükümleri yer almıştır. Burada dikkat çeken en mühim husus, din eğitim öğretiminin kişilerin kendi isteğine veya kanunî temsilcilerine (ebeveyn) bırakılmış olmasıdır. Anayasanın 21 ve 50. maddeleri de dikkate alındığında din eğitim öğretimine serbestlik getirilmiş gibi görünmesine rağmen, bu talebin sıkı tedbirler ve devletin gözetim ve denetimiyle mümkün olabileceği görülmektedir. Anayasanın "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim ile veya başka yollarla, tek başına veya toplu olarak açıklayabilir ve yayabilir. Kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz" (md. 20) maddesi de din eğitim, öğretim ve inanma hürriyetiyle sıklıkla ilişkilendirilmiştir.
1961 anayasasının eğitime dair getirdiği ilk ve önemli düzenlemelerden biri yükseköğretime (üniversite) dairdir. Buna göre, "Üniversiteler, ancak devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir. Üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik, üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engel olmaz (md. 120). Bu madde uyarınca Türkiye'de bütün üniversiteler kanunla açılmaya başlanmıştır.
Türkiye'nin son anayasası, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında kabul edilen 1982 anayasası olup eğitimle doğrudan ilgili dört madde yer almıştır. Bunlardan ilki ve en kapsamlısı 42. maddedir. Buna göre "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir. Devlet, maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez. Türkçe'den başka hiçbir dil, eğitim öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır."
Madde, eğitimle ilgili daha öncekilerden pek çoğunu tekrar etmekle birlikte, eğitimin bütün aşamaları için "Atatürk ilke ve inkılaplarına uygunluk" şartını getirmiştir. Türkçe'nin ana dili olarak öğretilmesine belirgin bir vurgu yapılmış, keza yabancı dillerle nasıl eğitim yapılacağıyla ilgili de hükümler getirmiştir.
1982 anayasasının 24. maddesi ile vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyeti özgürlüğü düzenlenerek devamında, "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır." hükmüne yer verilmiştir. Burada üzerinde durulan ve 1982'den bu yana tartışmaların merkezinde yer alan husus, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin anayasa gereği zorunlu hale getirilmesidir (bk. Din Eğitimi). Yine bu maddeye dayalı olarak devlet, daha önce de olduğu gibi dinî alanı bütünüyle kontrol etmek ve kendine göre düzenlemek ve şekillendirmek istediğini belirtmiştir.
1982 anayasasının 58. maddesinde, gençlerin yetiştirilmesine değinilmiştir. Devlet, istiklal ve Cumhuriyet'in emanet edildiği gençlerin, "müspet ilim ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda", devletin amaç ve bütünlüğünü kaldırmayı amaçlayan görüşlere karşı yetiştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını öngörmüştür. Bu maddenin devamında, "devletin gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucudan, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan korumak için de gerekli tedbirleri alacağı" vurgulanmıştır.
1982 anayasasında üniversitelerin kurulması ve faaliyetlerinin denetimiyle ilgili 130 ve 131. maddelere düzenleme getirilmiştir. Yasaya göre, "Çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacıyla; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler devlet tarafından kanunla kurulur. Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla vakıflar tarafından, devletin gözetim ve denetimine tâbi yükseköğretim kurumları kurulabilir." Birçok yönüyle 1961 anayasasının devamı olan yükseköğretimle ilgili bu maddenin öncekinden belirgin farkı, vakıf üniversitelerine alan açmasıdır.
1982'den beri çok sayıda maddesi değişen anayasanın eğitim öğretimle ilgili maddelerinde 2008'de 24. maddede yapılan küçük bir düzenleme hariç, hiçbir değişime gidilmemiştir. Cumhuriyet'in 100. yılında Türk eğitim sistemi, anayasal temelleri 1982'de belirtilen hususlar çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Altunya, Niyazi. Anayasa Hukuku Açısından Türkiye’de Eğitim ve Öğrenim Hakkı. İstanbul 2003.
Arıkan, İdil. Türk Anayasa Hukukunda Yükseköğretim. YLT, Ankara Üniversitesi, 2011.
Çiftçi, Ahmet. Türk Eğitim Hukuku. Ankara 1995.
https://www.anayasa.gov.tr/tr/anasayfa/
Kepenekçi, Yasemin Karaman - Taşkın, Pelin. Eğitim Hukuku. Ankara 2021.
Kili, Suna - Gözübüyük, A. Şeref. Türk Anayasa Metinleri: Sened-i İttifak’tan Günümüze. İstanbul 2000.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/anayasa
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Devletin yönetim biçimi, ilkeleri, kurumları ile vatandaşların haklarını ve yükümlülüklerini belirleyen yazılı, hukukî toplumsal sözleşme.