Çok yönlü âlim, tabip.
Çok yönlü âlim, tabip.
İsim zinciri Şemseddin Ebû Abdullah Muhammed b. İbrâhim Sincârî şeklinde olan İbnü'l-Ekfânî Irak'ın Sincar kentinde dünyaya geldi. Uzun süre Kahire'de bulundu ve Bîmâristân-ı Mansûrî'yi idare etti. Burada da bütün zamanını ilme ve hastalarına ayırarak zâhidane bir hayat sürerken bir veba salgınında vefat etti.
İbnü'l-Ekfânî gözün anatomisi, göz sağlığının korunması ve muayenesinde dikkat edilmesi gereken hususlara dair Keşfü'r-reyn fî ahvâli(emrâzi)'l-'ayn; koruyucu hekimlik, hastalıkların tedavisi, ilaç tedavisi ve denenmiş birleşik ilaçlara dair Gunyetü'l-lebîb 'inde gaybeti't-tabîb; kan almaya dair Nihâyetü'l-kasd fî sınâ'ati'l-fasd; fizyonomiye dair İkmâlü's-siyâse fî 'ilmi'l-firâse; en-Nazar ve't-tahkîk fî taklîbi'r-rakîk ve mineralojiye dair Nuhabü'z-zehâir fî ma'rifeti'l-cevâhir adlı günümüze ulaşan eserlerle çeşitli konularda diğer bazı kitap ve risaleler telif etmiştir.
İrşâdü'l-Kasıd ilâ Esne'l-Makasıd adlı önemli eseri küçük hacimli bir İslam ilimleri tarihi ansiklopedisi olup bu alanda daha sonra yapılan çalışmaları etkilemiş, Taşköprizâde, Kâtip Çelebi, Sıddık Hasan Han gibi bu konuda eser yazan müelliflerin başlıca kaynaklarından birini teşkil etmiş, birçok defa neşredilmiş, çeşitli dillere tam ve kısmî tercümeleri yapılmıştır.
İbnü'l-Ekfânî bu eserinin giriş kısmında genelden özele insanın yetkinliğinden başlamak suretiyle öğretme, öğrenme, öğretim metodu üzerine ayrıntılı bir giriş sunmuştur. Ona göre insanın mutluluğu elde etmesi teorik ve pratik yetkinliği elde etmesiyle mümkündür. Bu da şeylerin hakikatinin bilinmesi, hakikatin anlaşılabilmesi için ilmin elde edilmesi, bunun için de erdemin ve erdemsizliğin öğrenilmesi gerekir. Dolayısıyla insan "bilme-öğrenme" gücüyle donatılmış akla sahip tek canlıdır. Her ilim sahasının birbiriyle olan ilişkisi, üstünlüğü, kesin ya da şüpheli bilgi içerip içermediğini takdir edebilecek yegâne varlık insandır. Kişinin her ilim sahasında derinlemesine bilgiye sahip olma imkânı bulunmadığından ilim dallarından "genel" bilgi ile uzmanlık gerektirecek seviyedeki bilgiyi ayırt edebilmesi gerekir. İbnü'l-Ekfânî, bütün bunlara bir hazırlık olması bakımından öğrenme ve öğretmenin şartlarını da belirtmiştir. İlmin değerini anlatmak üzere âyet ve hadislerle güzel sözlere yer vermiştir. Hz. Ali'den şu cümleyi aktarmıştır: "İlim maldan hayırlıdır, zira ilim seni korur, malı ise sen korursun, mal harcanınca yok olur, ilim harcandıkça artar. Âlimleri sevmek bir ibadet gibidir. İlim hayattayken âlimin Allah'a itaatini sağlar, vefatından sonra da onun ardından güzel şeyler söylenmesine vesile olur. Mal bitince faydası da son bulur. İlim hâkim, mal ise mahkûmdur. Mal biriktirenler hayattayken ölüdürler, âlimler ise dünya durduğu müddetçe diridirler, onların hâricî varlıkları yok olmuştur, ancak zihnî varlıkları kalplerde yaşar. Bir âlim öldüğünde onun ölümüyle İslam'da bir gedik açılır." Ancak İbnü'l-Ekfânî ehli olmayan kimseye ilmi vermenin onun değerini düşürdüğünü öne sürer. Bu düşüncesini desteklemek üzere Eflâtun'dan şu cümleyi aktarır: "Hasta bir bedende güzel bir gıda bozulmaya dönüştüğü gibi fazilet de bozulmuş bir nefiste rezilete dönüşür."
Klasik dönemde her kitabın başında o ilim dalıyla ilgili sekiz temel bilgi sıralanır. Bunlar, kitabın içerdiği ilmin amacı; yararı; ayırıcı özelliği; kurucusu; türü; kitabın seviyesi; kitabın sistemi ve kullanılan eğitim metodudur. Bir kitapta kullanılacak olan eğitim metodu ise beş türdür: a) Bölümleme (taksim), b) birleştirme (terkip), c) analitik (tahlil), d) tanımlama (tahdit), e) burhan metodu.
İbnü'l-Ekfânî daha sonra öğrenim ve öğretimin şartlarını sıralar. Şayet ilim bizatihi kendisi için öğreniliyorsa, gaye bu ilmin kendisinde gerçekleşmiş olmalıdır. Eğer öğrenilen ilim başka bir ilme vesile olacaksa amaç, maddi kazanç, makam, şöhret, üstün gelme arzusu ve övünme değil Allah rızası olmalıdır. Kişi kendisine yük oluşturacağa değil, kendi tabiatına uygun olan ilmi öğrenmeye yönelmelidir. Her insan ilim tahsiline müsait değildir. Bir ilmi tahsil edebilmesi, o kişinin diğer ilimleri de tahsil edebileceği anlamına gelmez, zira "Herkes ne için yaratıldı ise onu kolayca elde eder." Dolayısıyla kişilerin yeteneklerine ve yaratılışlarına uygun ilim dallarına yönelmeleri gerekir. Öncelikle belirlenen ilmin mertebesini, gayesini, ne zaman ve nasıl okumak gerektiğini bilmek icap eder. Talebe/öğrenci yöneldiği ilmin problemlerini başından sonuna kadar kavramalıdır. Bu ilme uygun delillerle ispatı, tasavvuru ve anlaşılması için en uygun yolu takip etmelidir. Kişi nitelikli kitaplara yönelmelidir. Telif edilen kitaplar ilmî olan ve ilmî olmayan şeklinde iki türlüdür. İlmî olmayan telifler şiir divanları, haberler ve sade bir dille yazılmış biyografilerdir ki bunlar tarih kitaplarıdır. Tarih kitapları gönüllere zevk, akıl sahiplerineyse ibret olur. İlmî kitaplara gelince bunlar ilimlerin çeşitli olmasından ve türlerinden, âlimlerin yazma amaçlarının farklı olmasından dolayı sayılamayacak kadar çoktur. Lakin hacim itibariyle üç sınıfa ayrılır: Muhtasar (özlü, kısa): Az sözle çok mâna ifade eden kitaplardır. Mebsut (geniş, hacimli): Muhtasar olan eserlerin tam aksidir. Mutavassıt (orta): Lafzı mânasına denk olan eserlerdir. İlim için güvenilir bir hocadan ders almak gerekir. Bir ilmi öğrenmek isteyen kimse hocadan bağımsız olarak kendi zihnine güvenerek yola çıkmamalıdır. Zira "İlim satırda değil sadırda taşınır" (el-ilmü fi's-sudûr lâ fi's-sutûr). Dolayısıyla yetkin bir hoca talebenin zihnini bu ilme göre yönlendirir ve kendi ahlakıyla ona örnek olur. Talebe, akranı ve meslektaşı olan kimselerle rekabet etmek ve onlara üstün gelmek için değil tahkik, yardımlaşmak, istifade etmek ve faydalı olmak amacıyla konuyu müzakere etmelidir. İlim talebesi bir ilim elde ettiğinde onu ne ihmal edip kaybetmeli ne de hak edene vermeyip kendine saklamalı. Elbette hak etmeyene de vermemelidir. Ayrıca kendinden öncekilerin yaptığı gibi kendinden sonra gelenler için, daha önce yapılmamış olan ve düşünerek bulduğu fikirleri, deneyerek ve tecrübe ederek elde ettiği çıkarımları kitaplara kaydetmelidir. Kişi bir ilimde elde ettiği seviyenin aşılamayacak bir yer olduğunu düşünmemelidir. Bir ilmin diğer bir ilme, öğretim esnasında ve münazarada dahil edilmemesi gerekir, zira bu kafa karışıklığına sebep olur. İlim tahsilinde talebe hocanın hakkına riayet etmelidir, zira o baba mesabesindedir; öğrenim esnasında öğrenci arkadaşlar (refik) kardeştir, talebe ise evlat hükmündedir; dolayısıyla bunlar için gözetilmesi gereken haklar vardır.
İbnü'l-Ekfânî ilim yolundaki tâlibin önüne ne gibi engeller çıkabileceğini de zikreder: Bunlardan biri gelecek zamana güvenerek hayaller kurmaktır. İnsan elinden kaçırmadan fırsatı yakaladığını bilemez, kaçanın da kazası olmaz. Dolayısıyla dünyada zaruri şeylere duyulan ihtiyaç sınırsızdır. Bunlar meşgul edicidir, ilim tahsilini sağlayan hususlar ancak araştırma yoluyla elde edilir, lakin bir kere de kaçırıldığında, onun gibisi artık geri dönmez. Bir diğer engel ise kişinin zekâsına fazla güvenerek dilediğinde az zamanda ilimden çok şey elde edeceğini sanmasıdır. Böyleyken engeller ve meşguliyetler hücum eder. Bu sebeple zeki insanların pek çoğu ilmi elinden kaçırmıştır. Bir ilimde yeterli seviyeye gelmeden önce bir başka ilme ya da bir kitabı bitirmeden başka bir kitaba geçiş yapmak ilim tahsilindeki engellerden bir diğeridir. Böylece elde ettiğini de kaybeder. Bir başka engel ilim aracılığıyla zenginlik ve makam talebinde bulunmak ya da dünyevi hazlara meyletmektir. Zira ilmin kendisi dışındaki bir şeyle ya da bir başka şeye tâbi olarak elde edilmesi çok zordur, hatta sen ilme kendini tamamen verirsen, o sana ancak bir parçasını verir. Geçim sıkıntısı ve ilimle meşgul olmak için yardım bulamamak da önemli bir zorluktur. Diğer bir engel ise dünya makamı ve mevki elde etmek ve görevler üstlenmektir.
İbnü'l-Ekfânî, ilmin kendisine sahip olanı ele veren bir geleneği ve yol gösteren bir ışığı bulunduğunu belirterek onunla aydınlandığını ifade etmiştir. Ona göre ilim sahibi misk taşıyan kimse gibidir, kokusunu saklayamaz. Bu yüzden de herkesten itibar görür, sözleri davranışları örnek alınır.
Eserde ilimleri on bir kısma ayıran İbnü'l-Ekfânî bunların altısını nazarî-felsefî (ulûm-ı hikemiye nazariye) olarak tanımlar: İlm-i ilahî (metafizik), riyâziyat (hendese, hey'e, adet, mûsika) ve ilm-i tabii. İkinci gruptakiler ise siyaset, ahlak, tedbîr-i menzil (ev idaresi), mantık ve dil bilimleridir. İslam düşüncesinde önemli bir yeri olan İbnü'l-Ekfânî'yi günümüzde yeniden gündeme getirilerek hakkında çeşitli çalışmalar yapılmıştır.
Arslan, Ali. “İbnü’l-Ekfânî’nin İlimler Tasnifi ve Bu Tasnifte Hadis İlmi”. Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 2020, S. 18, s. 15-39.
Fazlıoğlu. İhsan. “İbnül Ekfânî”. DİA. 2000, XXI, 22-24.
İbnü’l-Ekfânî. İrşâdü’l-Kāsıd ilâ Esne’l-Makāsıd. ed. J. J. Witkam. Leiden 1989.
İbnü’l-Ekfânî’nin Düşüncesinde Ahlâk, Siyaset ve Firâset. nşr. ve çev. Ş. Fazlıoğlu - İ. Fazlıoğlu. İstanbul 2022.
Şenel, Cahid. “İbnü’l-Ekfânî’nin İrşâdü’l-Kâsıd’ı ve ‘Nevâmîs’in İlimler Sınıflandırması Literatüründe Yer Edinme Süreci”. Kutadgubilig. sy. 29 (2016), s. 189-221.
a.mlf. “İbnü’l-Ekfânî’nin İrşâdü’l-Kâsıd’ında İlimler Sınıflaması”. İlimleri Sınıflamak. ed. M. Arıcı. İstanbul 2019, s. 199-238.
Witkam, J. J. “Ibn al-Akfānī (d. 749/1348) and his Bibliography of the Sciences”. Manuscripts of the Middle East. 2 (1987), s. 37-41.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ibnul-ekfani
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Çok yönlü âlim, tabip.