A

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ(1920-.)

Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu.

  • TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
    • Kudret BÜLBÜL
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/turkiye-buyuk-millet-meclisi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (1920-.)

Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu.

  • TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
    • Kudret BÜLBÜL
    • Web Sitesi: Türk Maarif Ansiklopedisi
    • Son Güncellenme Tarihi: 18.12.2022
    • Erişim Tarihi: 15.09.2025
    • Web Adresi: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/turkiye-buyuk-millet-meclisi
    • ISBN ve DOI Numarası:
    • Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

23 Nisan 1920 tarihinde açılan Büyük Millet Meclisi, dönem dönem kesintiye uğramış, farklı anayasalara göre (1921, 24, 61, 1982 anayasaları ve başkanlık sistemi) yapısı kısmen değişmiş olsa da milletten aldığı meşruiyetle, kurulduğundan bugüne varlığını sürdürmektedir.

Mondros Mütarekesi'nin ardından son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın Mîsâk-ı Millî'yi oy birliği ile kabul etmesinden ve diğer faaliyetlerinden rahatsız olan İngiltere, İstanbul'un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan'ı basarak bazı vekilleri tutuklayıp Limni ve Malta adalarına sürgüne gönderdi. Bu olayların akabinde Meclis-i Mebusan'ın kendi kararı ile faaliyetlerine ara vermesi ve 11 Nisan 1920 tarihinde padişah iradesiyle kapatılması Anadolu'da yeni şekillenecek meclis için mihenk taşlarını oluşturmuştur.

İstanbul'un işgalinden bir gün sonra Hey'et-i Temsîliye başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa Ankara'da yeni bir meclisin açılmasına yönelik çalışmaların başlatıldığına dair bir bildiri yayımlamıştır.

Meclis-i Mebusan'ın kapatılmasıyla Ankara'ya gelebilen son Meclis-i Mebusan'daki 169 mebustan doksan ikisi ve yeni seçilen vekillerden oluşan yeni meclis, 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara'da toplandı. Hacı Bayram Velî Camii'nde kılınan cuma namazı sonrasında kurbanlar kesilerek dualarla açılan Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal Paşa'yı meclis başkanlığına, Celâleddin Ârif Bey'i de ikinci başkanlığa seçti. Osmanlı Mebusan Meclisi'nden farklı olarak Büyük Millet Meclisi'nde gayrimüslim vekil bulunmamaktaydı.

Açılışından yaklaşık on ay sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) adını alan meclis, içerisinden çıkardığı hükümet ile, meclis hükümeti ve güçler birliği sistemiyle, İstiklal Harbi'ni doğrudan yürütmüştür. Bu anlamda Türkiye Büyük Millet Meclisi hem İstiklal Harbi'ni yürüten bir meclis hem de bu süreçte devleti kuran kurucu iradedir. Bir savaşı doğrudan yönettiği için Türkiye Büyük Millet Meclisi aynı zamanda bir gazi meclistir.

İstiklal Harbi'nin, işgale karşı savaşan pek çok ülkede olduğu gibi askerî bir mücadele ve teşkilatlanma ile oluşturulan değil, seçimle belirlenmiş meclis marifeti üzerinden yürütülmesinde, öncesindeki meclis ve seçim geleneğinin bıraktığı güçlü mirasın da etkisi büyüktür. Bu bağlamda Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişin bir darbe geleneği içerisinde değil, bir meclis ve seçim geleneği içerisinde gerçekleştirilmiş olması önemlidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, birinci meclis dönemini 16 Nisan 1923 tarihinde seçimlerin yenilenmesine karar vererek sona erdirdi. 1923-46 döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi için 1923, 1927, 1931, 1935, 1939 ve 1943 yıllarında olmak üzere her dört yılda bir düzenli seçimler yapıldı. Farklı partilerin seçimlere girmesine izin verilmeyip, sadece Cumhuriyet Halk Partisi'nin seçimlere girebildiği bu dönem seçimlerinin demokrasi bağlamında bir karşılığı olmasa da seçimlerin her dönem yapılması demokrasi kültürü ve geleneğinin unutulmaması ve biçimsel de olsa seçimlerin sürdürülmesi açısından anlamlıdır.

1946-1960 dönemi ise gerek Türk demokrasisi gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından oldukça önemlidir. 1946 yılı ile Türkiye'de, birden fazla partinin seçimlere girebildiği bir döneme tekrar girilmiştir. Türkiye'nin çok partili siyasal hayata tekrar dönüşünde artan Rus tehdidi, Birleşmiş Milletler ve NATO üyesi olma isteğinin altını çizmek gerekir. II. Dünya Savaşı sonrasında faşist devletlerin savaşı kaybetmesiyle esen demokrasi rüzgârlarından Türkiye de etkilenmiş ve muhalefet partilerinin kurulmasına izin verilmiştir. 1908 seçimlerinden sonra, Cumhuriyet dönemindeki ilk çok partili seçim olan 1946 seçimleri pek çok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. 1912 seçimleri gibi "sopalı seçim" olarak da anılan, demokrasinin en temel kuralına aykırı "açık oy, gizli sayım" eleştirileriyle bilinen bu seçimler sonrasında Demokrat Parti antidemokratik uygulamalar sebebiyle seçimleri boykot etme kararı almıştır. Ülkedeki tek muhalefet partisinin seçimleri boykot etmesi ve güçlü muhalefeti, dünyada oluşan demokrasi havası açısından Türkiye'yi ve Türkiye'nin NATO'ya girişini zor durumda bırakacağından, hükümet Menderes ve arkadaşlarının seçim sisteminin değiştirilmesi ve seçimlerin yargı denetiminde yapılması şartını kabul etmiştir. Böylelikle kurulan Yüksek Seçim Kurulu sayesinde Türkiye, 1950'den bugüne, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin oluşumunda en etkili unsur olan seçimlerin açık, şeffaf, adil ve güvenilir şekilde yapıldığı bir seçim sistemine kavuşmuştur.

Türkiye'nin 1950'de gerçekleştirilen serbest, çoğulcu ve rekabetçi seçimlerle çok partili siyasal sisteme dönüşü önemlidir. Ancak bu süreç acısız, sancısız, kesintisiz olmadı. Demokrasi 1960 askerî darbesi ve sonrasında Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamıyla rafa kaldırıldı.

1960-1980 döneminde Türkiye yeni bir sürece girdi. 1961 anayasası ile, 1960 öncesi Demokrat Parti'nin antidemokratik uygulamaları gerekçe gösterilerek demokrasinin sonuçlarına duyulan tepkiyle, millî iradenin ve milletin seçtiklerinin, bunların tecelli bulduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kontrol edilmesi çabasına girildi, bu doğrultuda yeni kurumlar oluşturuldu. Halk tarafından seçilmeyen ya da seçilmişlerin çok etkili olmadığı kurum ve kuruluşlar aracılıyla, "askerî vesayet", "bürokratik vesayet" veya "bürokratik oligarşi" olarak adlandırılan bir tür vesayet sistemi yapısal hale getirildi. Oluşturulan Millî Güvenlik Kurulu, Yüksek Hâkimler Kurulu, Yüksek Savcılar Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi kurum ve kuruluşlar demokrasiyi, özgürlükleri, millî iradeyi güçlendirmeye yönelik değil, daha çok bütün bunları sınırlamaya ve "devleti korumaya'' yönelik işlev gördü. İlk meclisten bugüne Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, kürsünün arkasında asılı bulunan Atatürk'ün "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ifadesi 1961 ve 1982 anayasalarıyla kayıt ve şart altına alındı ve bu ifade anayasalardaki "egemenliğin anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanılacağı" maddesiyle sınırlandırıldı. Böylelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi egemenliği kullanan yegâne irade olmaktan çıkarılıp, anayasada öngörülen yetkili organlardan biri haline dönüştürüldü. Bu dönemde, odağında bürokrasi, iş çevreleri ve devlet seçkinlerinin yer aldığı "merkez"in uygulamaları da parlamentonun üstünlüğünü seçilmişlerin etkisini azaltarak sınırlandırma yönünde oldu.

1961 anayasası ile kurulan sistem, genel hatlarıyla 1980-2018 döneminde de devam etti. 1980 askerî darbesi sonrasında kabul edilen 1982 anayasası ile,1960 askerî darbesi sonrasında getirilen senato kaldırılarak tekrar tek parlamento sistemine dönülmüşse de 1961 anayasasındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve millî iradeyi kontrol etmeye yönelik "vesayet kurumları"nın belirleyici olduğu yapı ve işleyiş sürdürüldü. Meclisi ve onda somutlaşan millî iradeyi kontrol ve baskı altına alma girişimleri bu dönemdeki 28 Şubat darbesinde, 2007 e-bildirisinde, farklı isimlerle açıklanan ya da açıklanmayan diğer askerî müdahale girişimlerinde devam etti.

Önceki darbe girişimlerinden farklı olarak Türkiye'deki darbelerin ve darbe girişimlerinin ve en kanlısı, milletine karşı silah kullanan, yüzlerce insanın şehit olmasına, binlerce insanın yaralanmasına sebep olan 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi oldu. O gece meclise gelen Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, gazi unvanına sahip Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalanırken darbe girişimine karşı direndiler.

1980-2018 dönemindeki en önemli anayasa değişikliklerinden biri, 2007 referandumu ile kabul edilen cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi oldu. Böylelikle vesayet çevrelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni baskılayarak ve hukuku zorlayarak cumhurbaşkanı seçtirmeme ya da istedikleri ismi cumhurbaşkanı seçtirme girişimleri son buldu.

Türkiye'nin 1960'ta içine girdiği atanmışların demokratik alanı çerçevelemesine dayalı vesayet sisteminin tasfiyesine yönelik en etkili adımlardan biri ise 2010 yılında yapılan anayasa referandumu idi. Bu değişiklikle birlikte özellikle yüksek yargının yapısındaki bürokratik belirleyicilikten çoğulcu ve demokratik belirleyiciliğe geçilmesi, parlamentonun üstündeki elli yıllık bir blokajın da kaldırılması sonucunu getirdi.

2017 referandumu ile kabul edilen ve 2018'de yürürlüğe giren başkanlık sistemi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye yeni bir döneme girdi. Başkanlık sistemine geçişle birlikte yasama ve yürütme daha belirgin bir biçimde birbirinden ayrıldı.

Bu düzenlemelerle gerek cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin gerekse başkanlık sistemine geçilmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gücünü zayıflattığına dair görüşler de dile getirilmektedir. Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi elbette meclisin gücü ve belirleyiciliği açısından önemlidir ve meclis, cumhurbaşkanını seçerken millî iradeyi yansıtmaktadır. Ancak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yöntemiyle millî iradenin doğrudan millete verilmesi, meclisin öneminin azalması olarak değerlendirilmeyen görüşlerde vardı. Meclisin millî iradenin aracısı olduğu bir durumdan yetkiyi doğrudan halka vermeye geçişi esasen bir yetki zayıflaması olarak değil, yetkiyi doğrudan sahibine aktarmak olarak yorumlamak daha isabetli görülmüştür.

23 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi açıldıktan kısa bir süre sonra İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) teşekkül etmiştir. Bu heyet üyelerinden biri de Maarif Vekâleti'dir. İlk vekil Rıza Nur oybirliği ile seçilmiş ve meclisin ilk eğitim programını hazırlamıştır (bk. Rıza Nur). Büyük Millet Meclisi bir taraftan istiklal mücadelesini verirken öte yandan özellikle Ankara'ya bağlı yerlerdeki eğitim işlerini düzenlemek ve geliştirmek üzere çalışmalar yapmaya devam etmiştir. Bunlar arasında en önemlilerinden biri Temmuz 1921 tarihinde Ankara'da Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin önderliğinde yapılan Maarif Kongresi'dir (bk. Maarif Kongresi [1921]). Keza bu süreçte medreselerin ıslahı hakkında da önemli çalışmalar yapılmıştır. Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin eğitim işlerinden sorumlu yetkilisi Ahmet Hamdi Akseki, medreselerin ıslahı üzerine bir dizi çalışma yapmış ve onun öncülüğünde 8 Mayıs 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Medâris-i İlmiye Nizamnamesi yayımlanmıştır. Öğretmenlerin görevlerini güvenli ve şevkle yapabilmesi için de düzenlemeler yapılmıştır. İlk meclisin eğitim paradigması ikinci mecliste ciddi değişimlere uğramıştır. Bunun en belirgin göstergesi ise Tevhîd-i Tedrisat Kanunu'nun kabulü ve sonrasında yapılan faaliyetlerdir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin eğitim ve yerine getirdiği işlevler açısından önemi, eğitime dair her türlü yasal düzenlemenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından görüşülüp ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilirse yürürlüğe girmesinde kendini göstermektedir. Eğitime dair her türlü düzenleme öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'nda görüşülür. Bu komisyonda eğitim ve diğer alanlarda yasa tasarıları, önergeler ve raporlar hazırlanabilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'na sunulabilir (bk. Türkiye Büyük Millet Meclisi Eğitim Komisyonu).

Meclisler eğitim de dahil her alanda aldıkları kararlarla kuşkusuz demokratik toplumlarda en önemli karar merciidirler. Bununla birlikte meclisler sadece aldıkları bu kararlar açısından eğitimde, kültürde, sosyal hayat üzerinde etkili değildirler.

Demokratik yönetim sisteminin olmazsa olmazları olan bu kurumların toplum tarafından benimsenmesi ve uygulanması, belirli bir kültür, eğitim, olgunlaşma ve kabul süreçleri açısından da çok önemli işlevler görürler. Farklı toplum kesimlerinin, siyasal fikirlerin aynı anda bir arada bulunduğu mekânlar olması sebebiyle toplumsal hoşgörü, tanıma, olgunlaşma, çoğulculuk, meşruiyet gibi kavramların temel üretim ve benimsenme alanlarıdırlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, Meclis-i Mebusan'dan bugüne, bu açılardan gördüğü fonksiyon her türlü takdirin üzerindedir. Kapatılması, kuşatılması, baskılanması, bombalanması, vekillerin tehdit edilmesi gibi birçok antidemokratik süreçler yaşamış olmasına rağmen, 1876 yılından bugüne meşru ya da gayrimeşru bütün arayışların meclis vasıtasıyla gerçekleştirilmesi çabaları, Türkiye'de 1876'dan bugüne parlamentonun milletimiz nezdinde sahip olduğu yüksek temsil ve meşruiyet düzeyinin bir göstergesi olarak görülmektedir.

Kaynakça

Ataay, Faruk. Türkiye Demokrasi Tarihi. Ankara 2019.

Böke, Pelin. Son Osmanlı Meclisi’nin Son Günleri. İstanbul 2008.

Bülbül, Kudret. Cumhurbaşkanlığı Sistemi: Nedenler, Tespitler, Beklentiler. Konya 2017.

Güneş, İhsan. “Celaleddin Arif Bey”. Atatürk Ansiklopedisi. https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/celalettin-arif-bey-1875-1930/?pdf=3734 (Erişim tarihi: 23.04.2024).

a.mlf. “Türkiye Büyük Millet Meclisi”. DİA. 2012, XLI, 593-596.

Kendirci, Hasan. Meclis-i Mebusan’dan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne: Kopuş ve Süreklilikler. İstanbul 2009.

Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/turkiye-buyuk-millet-meclisi

Görüş, öneri ve yorumlarınız için tıklayınız.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (1920-.)

Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu.