Endülüslü filozof, hekim, fıkıhçı ve matematikçi.
Endülüslü filozof, hekim, fıkıhçı ve matematikçi.
Künyesi Ebül-Velîd Muhammed İbn Rüşd'dür. Kurtuba'da (Cordoba) doğdu. Batı dünyası onu, İbn Rüşd isminin tahrif edilmiş şekli olan Averroes adıyla tanıdı.
Bu dönemde Kurtuba şehri İskenderiye, Roma ve Bağdat gibi kültür ve medeniyet merkezlerinden biriydi. İbn Rüşd'ün aynı adı taşıyan dedesi "kadılar kadısı" lakabıyla kadılık ve Kurtuba Ulucamii'nde imamlık yapıyordu. İbn Rüşd küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberledi. Zamanın tanınmış âlimlerinden tefsir, hadis, fıkıh, dil, belagat gibi ilimleri tahsil etti. Tıp ilmini de zamanının en meşhuru olan Ebû Mervan Abdülmelik İbn Zuhr'dan (1091-1162) öğrendi ve kendini Câlînûs'tan (Galen) sonra en büyük tabip olarak gördü. Ardından matematik, fizik, cebir ilimlerini içeren riyâziyat, mantık ve felsefeye yöneldi.
Otuz yaşında iken, Muvahhidî Halifesi Abdülmü'min döneminde devletin eğitim öğretim sistemini kurmak üzere plan ve programı geliştiren heyetin üyesi oldu. Arkadaşı İbn Tufeyl'in daveti üzerine gittiği İşbîliye'de (Sevilla) şehrin valisi Ebû Yâkub Yûsuf (1153) kendisinden Aristo'nun eserlerinin anlaşılmasını sağlayacak açıklamalar yapmasını isteyince yoğun bir şekilde felsefeye eğildi. Emîr Ebû Yâkub, onu Aristo'nun şerhlerini yapmak üzere İşbîliye kadısı olarak tayin etti.
Bundan sonraki hayatı Muvahhidler'in saray ve çevresinde bir ilmî merci ve müsteşar olarak geçti. 10 Aralık 1198 tarihinde vefat etti. Cenazesi Merakeş'te defnedildi. Üç ay sonra da Kurtuba'da İbn Abbas Mezarlığı'ndaki aile kabristanına nakledildi.
İbn Rüşd'ün eğitim düşüncesinin kaynağını vahiy ve akıl teşkil etmektedir. Aklı vahiyden ayırmaz, vahyi aklın en büyük ihtiyacı ve aklı besleyen en önemli kaynak olarak ele alır. Ona göre akıl bilginin kaynağı olduğu için akla uymak bilimsel bir gerekliliktir. Çünkü akıl sebep-sonuç arasındaki ilişkiyi kuran bir güçtür. İnsanlar da tabiatın bir parçası olması sebebiyle, onun kanunlarına ve nizamına uymak zorundadır. İnsan aklının her şeye ulaşması, idrak etmesi ve her konuda hüküm ortaya koyması mümkün değildir. İnsan aklının idrak edemediği her şeyde ve konuda aklın bizzat kendisinin makul gördüğü husus, ilahî vahye dönmesinin gerekli olduğunu görmesi zaruretidir. Vahiy yoluyla gelen ilim, aklî ilimleri tamamlamak için gelmiştir. Zira aklın aciz kaldığı her şeyi Allah vahiy yoluyla insana anlatmıştır.
Akıl sahibi olan insan aynı zamanda vahyin muhatabıdır. İnsan akılla mücehhez olduğu için vahyin tebliğcisi olarak peygamberler insanlardan seçilmiş, vahyin davet ettiği varlık da aynı şekilde insan olmuştur. Bu bakımdan insanın vahye muhatap olma sebebi, akıl sahibi olmasından başka bir şey değildir. Vahyi inceleyen, tezekkür ve tefekkür eden, vahiyden hükümler çıkaran, anlayan ve anlatan, vahyi müdafaa eden aklın ta kendisidir. Akla muhalif olan ve aklın tabiatına zıt olan vahiy yoktur. Eğer akılla çatışan vahiy varsa, orada iki sebep mevcuttur: Ya vahiy gerçek vahiy değildir ya da vahyi anlamaya çalışan kişi vahyi anlayabilecek aklî kapasiteye, bilgi birikimine sahip değildir. Akıl ve vahiy, hakikatin iki ifade şeklini oluşturduğuna ve hakikat de tek olduğuna göre, vahiy ve akıl arasındaki farklılık, hakikatin anlatılması ve açıklanması noktasında her ikisinin dayandığı ilkeler ve kullandıkları yöntemlerden neşet etmektedir.
Bütün insanların aklî kapasiteleri ne seviyede olursa olsun akıllarını kullanmayı öğrenmeleri gerekir ki bu da ancak genel bir eğitim öğretim anlayışıyla mümkün olur. Çünkü eğitim öğretimin temel amacı, akıl sağlığı olan bütün çocuklara akıllarını doğru kullanmalarını öğretmektir. İnsanın bilgi yüceliğine ulaşması için, aklını kullanması gerekir. Eğitimin önemli bir görevi de insanı mutluluğa götüren yolları göstermektir. İnsan mutlak mutluluğa ulaşmak isterse, bunun yolu aklî kemalatı elde etmek ve aklî yetkinlikler sayesinde fikrî faziletlere ulaşmaktır. Aklı en yüksek seviyede çalıştırmak, en yüce bilgilere ulaşmak ve düşünmeyi öğrenmektir. Bu şekilde hakikat bilgisine ulaşmayı ve gerçek bilgiye varmayı hedefler. Çünkü en yüce ve gerçek mutluluk, gerçek ve hakikat bilgisine ulaşmak ile gerçekleşir.
İbn Rüşd'e göre eğitim felsefesinin önemli iki kaynağı din ve bilimdir. Dinin doğru anlaşılabilmesi için bilime ihtiyacı vardır. Bilimin de insanlığa zararlı olmaması için dine ihtiyacı vardır. O halde eğitim sistemi, din ile bilime aynı mesafede olmalı, onları birbiriyle çatıştırmamalı ve onların birbirine ihtiyacı olduğunu öne çıkarmalıdır.
Din ve bilimin kendilerine özgü prensipleri ve esasları vardır. Dolayısıyla her ikisinin yapısı birbirinden farklı olmak durumundadır. Bunlardan birinin diğerine karıştırılması yanlış anlayışların doğmasına sebep olur. Öyle ise, dinî problemleri dinî çerçeve içinde, bilim problemlerinin de bilim çerçevesi içinde akılla ele alınıp değerlendirilmesi gerekir. Her ikisinin doğrusu kendi bünyesi içinde belirlenmeli, ötekinin içinde aranmamalıdır.
İbn Rüşd'e göre insanın varlık gerekçesi Allah'ı bilerek, tanıyarak ve ona hakkıyla kulluk ederek insanlık gayesini ortaya koymaktır. Bu da eğitim ve bilgi ile mümkün olur. Yani eğitim insana Allah'ı öğretmeli, tanıtmalı ve Allah hakkında bilgi vererek hayatının değerini ortaya koymalıdır.
İbn Rüşd, bütün dinlerin bu gibi esasları olduğunu, her dinin kendi esaslarıyla insanın nazarî, amelî ve ahlakî faziletinin oluşmasında aynı rolü oynadığını kabul eder. Ona göre kim hangi dine inanırsa inansın, inandığı dinin esaslarını çocuğuna öğretmelidir. Eğitim sistemi bu farklılığı göz önünde bulundurarak kendi sistemini oluşturmalıdır.
İnsan ancak cemiyetin içinde yaşayabilir ve varlığını devam ettirebilir. Toplumun görevi kendi fertlerini yetiştirmek, kişinin başta kendi toplumu olmak üzere insanlığa faydalı olmasını sağlamaktır. Bu görev ancak fertleri bütün toplumsal alan ve mesleklerde vasıflı olarak yetiştirmekle yerine getirilebilir. Toplumun ilerlemesi de daha az uzman olanın daha çok uzman olana tâbi olmasıyla gerçekleşir. Böylece sahip olmak istediği yetkinliğe ulaşmış olur. Sonuçta kendisi mutluluğu elde eder ve toplum huzura ulaşır.
İnsanın topluma yönelik bütün sorumluluk ve ödevlerini bilmesi şarttır. Toplum her çocuğa bu sorumluluk ve vazifelerini hatırlatmak zorundadır. Kişinin bu sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirdikten sonra elde edeceği faziletlerin herhangi birine, diğer insanların yardımı olmadan kendi başına ulaşması mümkün değildir. Yani insanın fazilete ulaşması için kendinden başka insanlara ihtiyacı vardır.
İslam düşüncesinin en önemli felsefecilerinden İbn Rüşd diğer felsefecilerden farklı olarak, felsefe doktrin ve metodolojisine katı bağlılığı sebebiyle felsefenin alanına ve metodolojisine girmeyen konu, olay ve olgularla ayrıca ilgilenmemiştir. Bu sebeple eğitim öğretimle ilgili özel bir kitabı veya bir kitabında müstakil bölüm bulunmayıp bu alandaki görüşlerini eserlerinin içerisine serpiştirmiştir. İbn Rüşd'ün eğitim öğretim alanındaki görüşleri, titiz bir araştırma ile bütün eserleri taranarak eğitim öğretim felsefesi ve metodolojisi ışığında ortaya konulması gerekir.
İbn Rüşd dinî ilimler, felsefe, siyaset, tıp ve hukuk gibi alanlarda 150 civarında eser vermiş bir yazardır. Aristo'nun Organon külliyatına dair yazdığı şerhler önemlidir. Ayrıca Gazzâlî'nin yazdığı Tehâfütü'l-Felâsife adlı eserine karşılık yazdığı Tehâfütü't-Tehâfüt adlı eseri de çok bilinir. Bu eser bir bakıma İslam döneminde tehâfüt geleneğini başlatmıştır. Onun görüşleri Batılı düşünürleri de etkilemiş ve yüzyıllar boyunca ilim muhitlerinde eserleri okutulmuştur.
Afîfî, Zeyneb. Felsefetü İbn Rüşd et-Tabîiyye. Kahire 1998.
Âmir, Ammâr. el-Gāyetü’l-İnsâniyye Ledey İbn Rüşd. Şam 1998.
Aruç, Numan Yusuf. İbn Rüşd’ün Eğitim Felsefesi. İstanbul 2004.
Bedr, Âdil Mahmûd. Delâletü’l-Akl inde İbn Rüşd. Tanta 1993.
Beyyûmî, Abdülmu‘tî Muhammed. İbn Rüşd ve Felsefetüh. Kahire 1997.
a.mlf. “İbn Rüşd ve’t-Tenvîr beyne’ş-Şark ve’l-Garb”. İbn Rüşd ve’t-Tenvîr. Kahire 1997.
Fahrî, Mâcid. İbn Rüşd Feylesûfü Kurtuba. Beyrut 1992.
Hudayrî, Zeyneb Mahmûd. Eseru İbn Rüşd fî Felsefeti’l-Usûri’l-Vüstâ. Kahire 1981.
Irâkī, Âtıf. en-Nez‘atü’l-Akliyye fî Felsefeti İbn Rüşd. Kahire 1993, s. 352.
İbn Rüşd. Faslü’l-Makâl: Felsefe-Din İlişkisi. çev. ve nşr. B. Karlığa. İstanbul 1992.
Karlığa, H. Bekir. “İbn Rüşd”. DİA. 1999, XX, 257-288.
Leman, Oliver. “İbn Rüşd ve’l-Garb”. İbn Rüşd ve’t-Tenvîr. Kahire 1997.
Mûsâ, Muhammed Yûsuf. Beyne’d-Dîn ve’l-Felsefe fî Re’yi İbn Rüşd ve Felâsifeti’l-Asri’l-Vasît. Beyrut 1988.
Sarıoğlu, Hüseyin. İbn Rüşd ve Felsefesi. İstanbul 1993.
Telîlî, Abdurrahman. İbn Rüşd el-Feylesûfü’l-Âlem. Tunus 1998.
Kaynak: https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/ibn-rusd
Bilgi paylaştıkça çoğalır. Okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Endülüslü filozof, hekim, fıkıhçı ve matematikçi.